Etiket arşivi: Hükümet

Hırsız-Polis Oyunu

Hırsız-polis oyununu bilmeyenimiz yoktur. Hırsız; çalar ve kaçar, polis de onun izini sürer ve baskın yapıp yakalar. Bütün dünya da böyledir. Bu oyunun daha büyüğü son günlerde Ülkemizde oynanıyor ve herkes de bu oyunun içinde. Kimisi seyirci, kimisi figüran, kimisi pazarlamacı. Ama yönetmeni bir tane ve o; uzaktan bakarak ellerini sevinçle ovuşturuyor, herkese dağıttığı rollerin ne de güzel oynandığını görüyor. Çünkü o; sahnedeki bu oyunla bakanları meşgul ederken oyun içinde başka bir oyun daha kurmuştur. Seyircilerin zihninde sakladıkları kapalı bir zarf vardır, niyeti onu çalmaktır. Ve herkesten gizlenen hırsız; herkes hırsız-polis oyununu seyrederken o zarfları çalacaktır. Bu bir algı operasyonudur.

Ülkemizde yaşanan olayları herkesi iyi analiz etmelidir. 17 Aralıkta sahneye konan hırsız-polis oyununu iyi anlamalıdır. Medya-polis-yargı üçlüsünün marifetiyle sahneye konan bu oyunu, yalnız gözleriyle değil, aklıyla da seyretmelidir. Hırsızlık; bu toplumun hassas olduğu konulardır ve her zaman lanetlenir. Öyleyse oynanacak büyük oyun; toplumun bu değerlerinden hareketle kurgulanarak sahnelenmelidir ki başarılı olabilsin.

Son 10 yıldaki Türkiye’nin kazanımları içerde her türlü muhalefeti, dışarıda ise küresel güçleri ve yandaşlarını rahatsız etmiştir. Halkın üst üste seçimlerde hükümeti desteklemesi, oyunu artırması ve istikrarı bozdurmaması üzerine yeni yollar denenmeye başlamıştır. Bu ülkede askeri vesayet şimdilik bitmiş gibi görünüyor ama yargı vesayetinin yapılan değişikliklere rağmen henüz bitmediği anlaşılıyor.

Cemaat-hükümet çatışması üzerinden çıkartılan hırsız-polis oyununa son verilemezse asıl oyunun sonuçları görülmeye başlanacaktır. Daha şimdiden ülkeye ekonomik maliyeti milyarları buldu. Bu zarar bu ülkede yaşayanların cebinden çıkacaktır. Mallar ve hizmetler zamlanacak, ücret artışları duracak veya artışlar zamları karşılamayacaktır. Banka faizleri yükseldi, Dolar ve Euro yükseldi tabii ki bunlar ekonomimizi olumsuz etkileyecektir. Zaten amaç da odur, siyasal zeminde iktidarı yıkamayanlar, ülkenin ekonomik istikrarını bozarak, sokak hareketleriyle yolsuzluk protestoları yaparak iktidarı yıkmak istiyorlar.

Hükümet güçlü bir sınavdan geçiyor. Rakiplerinin oyunlarını bozacak olan da odur. Bütün güç ellerindedir. Hırsızlık varsa önce kendileri bulmalı ve yargıya teslim etmelidir. Yoksa önümüzdeki 3 seçim sürecinde aynı oyunları yine oynayacaklardır.

Hizmet grubu da kendine yeniden bir daha bakmalıdır. Gerçekte insanların manevi dünyaları için çalışırken içlerine sızmış bir grup onların ismi altında derin işlerle mi ilgilenmektedirler. Cemaat büyüyünce idaresi uzaktan güçleşir. Medya kanallarıyla savaşın ülkeye zararı çok olmaya başlamıştır. Bu ülkede yaşayan İnsanların maddi hayatının dengesini bozmak hamiyetperver bir hareketin herhalde istemediği bir şeydir.

Bu ülkeyi seven herkes, hizmet hareketi ve hükümet tekrar yeniden düşünmeli. Arınması gerekenler arınmalı ve kendi içlerindeki çürükleri ayıklamalıdır. Kimse ben temizim içimde çürük yok, diğerleri kendi çürüklerini ayıklasın dememeli ve en kısa zamanda çürüklerini bulup ayıklamalıdır.

İnsanların kendi menfaatleri için girmeyeceği kılık yoktur. Kimse bizim içimize giremez diye ön kabul içinde olanlar gerçekler ortaya bir bir çıkınca milletin güvenini kaybedeceklerdir.

2. Abdülhamid’e atfen söylenen ’’Oturduğu yerden, iğne deliğinden bakıp da Hindistan’ı göremeyen hükümet etmesin’’ sözü her iki kesim içinde doğrudur. Herkes kendi çürüklerine bakmalıdır.

Bugün ülkemizde halkın ilgisini hırsız-polis oyununa çekenler; gerçek hırsızı saklayarak zihinlerde saklı olan zarfların içindeki ’’EVET’’ oylarını çalmak istemektedirler. Müminler ferasetli olmalı, yakına bakarken uzağı da iyi görebilmelidir. Yaratılmak istenen algıya kapılıp onun arkasındaki gerçekleri okumalıdır.

Dr.Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.org

Başbakan ve Erkan-ı Hükümete Samimi Bir İkaz

Son zamanlarda hizmet ekibiyle hükümet arasındaki gerilim maalesef ehl-i imanı gıybete ve hatta bazan iftiraya boğmuştur. Buna dikkat etmemiz gerekmektedir. Daha evvel de dediğim gibi, bazı hususların açıklanmasında bugün için zaruret vardır:

1. Bu hadiseler ve gerilimler, her iki tarafın açık hataları ve genellemeleri sonucunda ortaya çıkmıştır. Bir …taraf hıyanet eylediyse, diğer tarafdan da cinayet işleyenler olmuştur. Her iki taraf da ehl-i iman olduğu için mutlaka sulh yoluna gitmeli ve memleketi daha fazla uçuruma sürüklememelidirler.

2. Son fitne olaylarını tasvip etmediğimiz gibi, dindar 28 Şubat dercesine bazı tasfiye hareketlerini de tasvip etmiyoruz. Hele hele genellemelere giderek, tıpkı eski bakan döneminde Milli Eğitim Müdürlerinde yapıldığı gibi, Üniversitelerde ve başka kurumlarda, haklıyı haksızı ayırt etmeden, tasfiye yoluna gitmek, memleketi perişan edecek ve bundan sadece din düşmanları gülüp memnun olacaktır.

3. Maalesef bir Üniversitede kadro verilmediğinden şikayet eden bazı kargalar, gerilimi fırsat bilerek ve hem de dindar gazetelerde, belli İslami hizmetler ve özellikle de Nur hizmeti aleyhinde makaleler yayınlanmaya başlamıştır. Halbuki bunlara kadro verilmemesinin sebebi, ehl-i sünnete muhalif fikirleri olduğu ehlince bilinmektedir. Devlet erkanı bu fırsatçıların beyanlarına itibar etmemelidirler. Bütün dindar gazeteler, tahkik etmeden fırsatçıların ekmeğine yağ sürecek haberlere ve makalelere yer vermemelidir.

4. Bir zamanlar benim de burs aldığım ve takdir ettiğim bir vakfın bir vilayetteki temsilcisi, ehl-i sünnete muhalif olduğu için kendisine kapanan bazı kurum kapılarını, “Cemaat yapılanması” diyerek genelleme yoluna gitmekte ve haklı hareket eden insanları yalan yanlış ifşa etme cahilliğine sürüklenmektedir. Bunlara azami dikkat edilmelidir.

5. Cemaat fobisi, devlet kadrolarının bazı müfsidlerin ve hatta bölücü terör yandaşlarının eline geçmesine vesile olmamalıdır.

5. Bütün bu olaylar karşısında benim başta nefsime, sonra Başbakana ve diğer devlet ricaline tavsiyem şudur:

Hiçbir müfsid (bozguncu) ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altun çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz. Münazarat ( 14 )

Hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlîdir. Hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir. Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve akibete bakınız. Hizmet Rehberi ( 161 )

Bize düşen şefkat etmek, zulüm ve zarar etmemektir. Çünki, وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى Yani “Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabası hatakâr olmaz; cezaya müstehak olmaz” olan düstur-u irade-i İlahiyeye karşı, bu zamanda اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ sırrıyla şedid bir zulüm ile mukabele eder. Tarafgirlik hissiyle, bir câninin hatasıyla, değil yalnız akrabasına, belki taraftarlarına dahi adavet eder. Elinden gelse zulmeder. Elinde hüküm varsa, bir adamın hatasıyla bir köye bomba atar. Halbuki bir masumun hakkı, yüz câni için feda edilmez; onların yüzünden ona zulmedilmez. Şimdiki vaziyet, yüz masumu birkaç câni için zararlara sokar. Meselâ: Hatalı bir adama müteallik, bîçare ihtiyar vâlide ve pederi ve masum çoluk-çocukları ezmek, perişan etmek, tarafgirane adavet etmek, şefkatin esasına zıddır. Müslümanlar içinde tarafgirane cereyanlar yüzünden, böyle masumlar zulümden kurtulamıyorlar. Hususan ihtilale sebebiyet veren vaziyetler, bütün bütün zulmü dağıtır, genişletir. Cihad-ı dinîde olsa, kâfirlerin çoluk-çocuklarının vaziyetleri aynıdır. Ganîmet olabilir; Müslümanlar, onları kendi mülküne dâhil edebilir. Fakat İslâm dairesinde birisi dinsiz olsa; çoluk-çocuğuna hiçbir cihetle temellük edilmez, hukukuna müdahale edilmez. Çünki o masumlar, İslâmiyet rabıtasıyla dinsiz pederine değil, belki İslâmiyet’le ve cemaat-ı İslâmiye ile bağlıdır. Fakat kâfirin çocukları, gerçi ehl-i necattırlar; fakat hukukta, hayatta pederlerine tâbi’ ve alâkadar olmasından, cihad darbesinde o masumlar memluk ve esir olabilirler.
Emirdağ Lahikası-1 (39- 40 )

Hürmetlerimle

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

Tenkid Kapısı

Hak ve hakikatın, Kur’an ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zâtlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnetdar olur, şükreder. Sakın Birbirinize Tenkid Kapısını Açmayınız! Tenkid edilecek, kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Tarihçe-i Hayat ( 208 )

Evet, münafıkların ehemmiyetli ve tecrübeli bir plânı; böyle herbiri birer zabit, birer hâkim hükmündeki eşhası müşterek bir mes’elede böyle kaçınmak ve birbirini tenkid etmek asabiyetini veren sıkıntılı yerlerde toplattırır, boğuşturur, manevî kuvvetlerini dağıttırır. Sonra kuvvetini kaybedenleri kolayca tokatlar, vurur. Risale-i Nur şakirdleri, hıllet ve uhuvvet ve fena fi-l ihvan mesleğinde gittiklerinden, inşâallah bu tecrübeli ve münafıkane plânı da akîm bırakacaklar. Şualar ( 318 – 319 )

Üstadım Külliyatın 158 yerinde Tenkidden bahsetmektedir. Bizler de farkında olmadan bu tuzağa düşmekteyiz. İçtimai zeminde siyasi gerilim ve sıkıntılar tebarüz etmiş ve günyüzüne çıkmıştır.

Bu meselede de ne olursa olsun hangi cenah üstün racih gelse de olan islama olacak sevinen ve galip gelen ise; İslam düşmanları olacaktır. Bu mevzuda üstadım:Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Mektubat ( 270 )” mesele naziktir.

Üstadım ve ağabeylerim hasiphanede iken sıkıntılar tebarüz edince: “Eğer o acib yerde beraber bulunmaktan gizli parmaklar karışıyorlar, biriniz Tahirî’nin koğuşuna gidiniz. Şualar ( 504 )” demiştir. Bunun mevzu ile alakasına gelirsek Tahiri Ağabeye sorulduğunda üstad neden böyle dedi?

–        Bizim koğuşumuzda herkes Risalelerle meşgul olur kimse lüzumsuz şeylerle veya boşta kalacak şekilde şeylerle meşgul olmazdı. Bu sebeble kimsede sıkıntı olmazdı. Üstad bu sebeble böyle dedi.

Bizler de Risale-i Nur ile hemhal olduğumuz müddetçe fuzuli olan şeylerle meşgul olmadığımızda bizler de sıkıntısız ve ehl-i dalalete kukla olmaktan kurtulacağız.

Tenkid kapısını 2006’da Risale-i Nur Cemaatinde en büyük meşreb’e yeni neşriyat kurdurarak aralarına tenkid kapısını açtırdılar.

Bu takip eden sürede şahdamar yayınları başlığı altında tebdil ve tağyire maruz kalmış başka bir neşriyat kurularak hizmet hareketine karşı Tenkid kapısını açtılar.

Sonra ufuk yayınları olarak Risale-i Nur’dan bazı eserleri tahrif ederek sadeleştirme kisvesinde neşrederek Tenkid kapısını daha da açtırdılar. Bu suretle ehl-i iman arasına Tenkid kapısını gittikçe açtırmak için var güçleri ile çalıştılar.

Bu ara istediklerine yaklaşınca hükümetle gülen hareketini kavga ettirdiler. Can damarları olan bir mesele ile. Sonra Tenkid kapısını gülen ve hükümet arasında açtırarak dersane mevzuu kapandı ve herkes içindeki kurtları dökmeye, Tenkid kapısını açmaya ehl-i dalalete yardım ettiler.

Şimdi dersane mevzuu kapandı Tenkid kapısı aralandı ve ardına kadar açmaya çalışılmaktadır. Biz nur talebeleri ise bu mevzuda iki tarafı da tutmadan tarafsız kalarak Tenkid kapısını kapata biliriz. Bu tadad ettiğim meselelerle Tenkid kapısını açarak ehl-i iman arasına soğukluk ve uzaklık verdiler. Tabir-i caiz ise birbirinden kopardılar.

Tenkid kapısını: Hak ve hakikatın, Kur’an ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zâtlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnetdar olur, şükreder. Sakın Birbirinize Tenkid Kapısını Açmayınız! Tenkid edilecek, kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Tarihçe-i Hayat ( 208 )

Evet, münafıkların ehemmiyetli ve tecrübeli bir plânı; böyle herbiri birer zabit, birer hâkim hükmündeki eşhası müşterek bir mes’elede böyle kaçınmak ve birbirini tenkid etmek asabiyetini veren sıkıntılı yerlerde toplattırır, boğuşturur, manevî kuvvetlerini dağıttırır. Sonra kuvvetini kaybedenleri kolayca tokatlar, vurur. Risale-i Nur şakirdleri, hıllet ve uhuvvet ve fena fi-l ihvan mesleğinde gittiklerinden, inşâallah bu tecrübeli ve münafıkane plânı da akîm bırakacaklar. Şualar ( 318 – 319 ) gibi ikazlarla kapatacak ittihad ve ittifak-ı islamı temin etmeye çalışacağız. Bu biz nur talebelerinin mesul olduğu vazifedir.

“Eyvah, eyvah! El’aman, el’aman! Ya Erhamerrâhimîn meded!

Bizi muhafaza eyle, bizi cinn ve insî şeytanların şerrinden kurtar,

kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet

ve uhuvvet ve şefkatle doldur.”

Şualar ( 498 ) duasını yapmakla mükellefiz.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

Dünyaya Karşı Şiddetle Risale-i Nur’a Muhtaç Olacak!

Mefâhirimizin Müdâfii Risâlemiz

Size kat’iyyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatımla beyan ediyorum ki; gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, Âlem-İ İslâm’a Ve Dünyaya Karşı Gayet Şiddetle Risale-İ Nur Gibi Eserlere Muhtaç Olacak; Mevcudiyetini, Haysiyetini, Şerefini, Mefahir-İ Tarihiyesini Onun İbrazıyla Gösterecektir. Emirdağ Lahikası-1 ( 78 )

İslamiyetin varoluşundan itibaren – yani Âdem (a.s.)’dan itibâren –  yapılan her fiil ve neticesinde hasıl olan Tekemmül değil sadece İslamiyetin tüm nev-i beşerin tekemülatıdır. Her kim ki tekemmülata vesile olacak bir iş yaparsa o bizim malımızdır. Mesela atomu parçalayanlar “Endülüs Devletinden bize 10 tane kitap kaldı. O zamanki Cahiller eğer o koca Endülüs kütüphanesini yakmasa ve bize orda mevcud olan 1.000.000 kitap kalsa idi biz değil şimdi atomu parçalamayı uzay galaksilerine yerleşim yerleri kurardık.” Diyerek tekemmülata medar olan her şey nev-i beşerin ortak malı olduğunu ilan ettiler.

Bu misal nevinden bizlerde Mefahir-i Tarihiye-i İslamiyeyi Risale-i Nur ile müdafa ve muhafaza ettik ve etmekteyiz ve inşallah bizler bunu bizden sonra gelecek Nesl-i Nur’a verecek ve onlarda kendisinden sonraki neslin eline verecektir. Eğer bu ülkede Risâle-i Nur Hizmeti olmasa idi hem ülke hem de âlem-i İslam perişan olacaktır. Üstâdım Muhterem Tillolu Said ÖZDEMİR Ağabeye:Eğer Risâle-i Nur Anadoluda tutmazsa Kıyameti Bekleyin.” Diyerek bu ülkenin Manevi sigortası, muhafızı, müdafii Risâle-i Nur’dur.

Müdafiimiz olan Risâle-i Nur vazifesinde muattal kalınsa idi bizler tarihi mefahirimizi müdafaa edemeyecek ve islamiyetten taviz vererek mazaallah tanassur edecek Macarların âkibetine düçâr olacaktık. İşte bizleri dalalete sürükleyen mühlik uçurumlardan koruyan Yoldaki İşaretler Risâle-i Nurun mehâleridir. Yolda selametle ilerlemek bariyer ve şarampol gibi tehlikelere düçâr olmamak için Risâle-i Nurun Esasatına Tam ittiba, tam tesanüd, tam tevazu ve tam terk-i enâniye.. gibi kavramlara temessük etmek elzemdir.

Aksi halde: Hakikî olmayan bazı bîçare dostlarımı o suretle çektiler, manen onları tehlikeye attılar. (Haşiye): O bîçareler, “Kalbimiz Üstad ile beraberdir” fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler. Halbuki ehl-i ilhadın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerek hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi bulunan bir adamın, “Kalbim safidir. Üstâdımın mesleğine sadıktır.” demesi, bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor; hades vuku buluyor. Ona “Namazın bozuldu” denildiği vakit, o diyor: “Neden namazım bozulsun, kalbim safidir.” Mektubat ( 412 )” hitabı gibi kalbimiz safidir diyenlerin ve kaynaktan su içipte helak olanların âkibetleri bizleride mühlik uçurumlara atacaktır.

O halde bizler özümüz olan islamiyeti – mefâhir-i tarihiyemizi – Risâlemiz olmadan müdafa ve muhafaza edemeyeceğimizi bilmemiz elzemdir. Müdafilik vezâifinin esâsâtı ve kuvveti ise Risâle-i Nurun ilm-i hâli olan Lâhikalarda mevcud olup tüm harekatımızı bu ilm-i hâle muvafık ve mutabık olarak ayarlamakla mükellefiz. Bunu değil yalnız Nur Talebeleri, Tek hayatı olanlarda ve ehl-i siyâset de bunu görmek ve kabul etmek mecburiyetinde olacaklardır ki Hayât-ı Dünyeviyeleri de selametli olsun ve yolunda gitsin. “Mevcudiyetini, Haysiyetini, Şerefini, Mefahir-İ Tarihiyesini Onun İbrazıyla Gösterecektir.” Hayatı islâmiye-i içtimaiyenin ussül esâsı 5 esas üzerine tesis edilmiştir ve  “beş esas lâzım ve zarurîdir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir. Risâle-i Nur hayât-ı içtimaiyeye baktığı zaman, bu beş esâsı kuvvetli ve kudsî bir surette tesbit ve tahkim ederek, asâyişin temel taşını muhafaza.. Şuâlar ( 349 ) ” etmektedir.

Bizler, Bu Haklı Dâvâmızda Her Ev Bir İrfan Mektebi Olana İnşaallah Devam Edeceğiz!

Selam ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

Mark Twain’in Cinliği (Neşeli Öyküler)

MARK TWAIN’in canı o gün çok sıkılmıştı. Devlet dairelerinden birinde yüksek kademeli bir mevkide görev yapan bir yakın arkadaşı, başkanın değişmesi sonucu, siyasî görüşleri farklı olduğu için görevinden alınmak üzereydi.

Mark Twain o akşam oturup Başkan’ın kızına şu mektubu yazdı: “Sayın bayan! Ben devlet büyüklerinden bir istekte bulunmayı asla istemem. Fakat sadece siyasî görüşü farklı olduğu için, tanıdığım en iyi memurlardan biri olan arkadaşımı yerinden atmakla haksızlık edileceğine dair sizi uyarmak amacıyla bu samimi mektubu yazmakta bir mahzur görmüyorum.”

Ünlü yazar, daha sonra arkadaşının parlak geçmişini anlattı ve mektubunu şöyle bitirdi: “Ben Başkan’a bir mesaj gönderemem, fakat siz kendisiyle görüştüğünüz ilk fırsatta arkadaşımdan bahseder ve iyi çalışan memurlarına böyle hareket eden bir hükümet hakkında neler düşündüğümü anlatırsanız memnun olurum.

Birkaç hafta sonra Mark Twain, ABD Başkanından, kendi el yazısıyla şöyle bir mektup aldı: “Kızım, mektubunuzun alındığını size bildirmemi rica eder ve Başkan’a mektubu okutma cesaretinde bulunduğunu bildirir. Başkan da verdiği bilgi için Bay Mark Twain’e teşekkür eder ve arkadaşınızın görevinden alınmayacağını bilmenizi ister.

Cevabı neden kızının değil de, bizzat Başkan’ın yazdığını merak ediyorsanız, söyleyelim. Kızı o sıralarda bir yaşını daha yeni doldurmuştu da ondan…

Neşeli Öyküler – Zafer Dergisi