Etiket arşivi: kadın erkek

Eşler Arası İletişimi Tehlikeye Sokan Temel Nedenler

1- Kişilerin Farklı Aile Yapılarının Olması: Özellikle bu coğrafya da yaşayan insanların ilişkilerini evlendikten sonra bile aileleri şekillendirmeye devam edebiliyorlar. Geldikleri ailelerin farklı yapıda olması ve bu farklılığı bir zenginliğe dönüştürmeyi beceremeyen eşler, bu farklılıklardan dolayı büyük sıkıntılar yaşayabiliyorlar. Burada özellikle etkili olan davranış; bireylerin genellikle ailelerinde gördükleri ilişki biçimini model alarak, eşlerinden buna uygun davranmasını beklemeleri oluyor. Aileler de çiftin yaşam tarzına sürekli müdahalede bulunduğunda yeniden yapılanma aşamasında olan çiftin ilişkisi zora girebiliyor. Hal böyle olunca da, çok iyi anlaşmalarına rağmen bazı çiftlerin sürekli olarak ailelerinin etkisi altında kalmaları ilişkilerini bitme noktasına kadar sürükleyebiliyor.

Çözüm: İki farklı aile yapısından gelen bireylerin kendi evlerinde yeni bir yapı belirlemeleri ve buna uygun yaşamaları bu problemin çözümünde en etkili yöntemlerden biridir. Kendi farklılıklarını konuşarak, birbirlerini tanıma sürecine girmeleri ve birbirlerinin beklentilerini, özlemlerini, hedeflerini öğrenip ona uygun olarak birbirlerine davranmaları yine etkili bir davranış olacaktır. Bütün bu uygulamalara rağmen ara sıra bu farklılıklardan doğan anlaşmazlıkları da büyütmeden sabırla karşılamaları ve bunu zamana yaymaları da etkili bir yöntemdir.

2- Eşler Arasında ki Görev Dağılımının Eşit/Adaletli Olmaması: Günümüzde kadınlar da çalışma hayatına yoğun bir şekilde katılıyorlar. Dolayısıyla rol ve sorumluluklarında da değişiklikler oluyor. Ev işleri, dışarıda çalışsa bile genelde kadına kalıyor. İşinden eve gelen kadınlar ise en çok evdeki eşit olmayan görev dağılımından yakınıyorlar. İşten gelen kadının ev işlerinde eşinden yardım beklemesi ve bunu dile getirmesi sonucunda da gerginlikler yaşanıyor. Ancak zaman içinde kadınlar, ya daha fazla gerginlik oluşmasın diye bu taleplerinden vazgeçip durumu kabullenmeye başlıyorlar ya da eşleriyle sonu boşanmaya kadar gidebilen bir çatışmanın eşiğine geliyorlar. Böylece evlilik kadın için bir yük olmaya başlıyor ve eşler arasına mesafe giriyor.

Çözüm: Öncelikle eşlerin evlenmeden önce bu durumu açık açık konuşup ev içinde bir görev dağılımı yapmaları ve daha sonra da buna göre evliliklerini sürdürmeleri gereklidir. Eğer bu durum evlendikten sonra meydana geldiyse, özellikle kadının bu konuda daha sabırlı davranarak talebini zamana yayarak hiç bıkmadan düzgün bir şekilde eşinden her konuda kendisine yardım etmesini istemesi uygun olacaktır. Bu konuda sabrın özellikle kadından beklenmesi, erkeğin toplum içinde yetişme tarzından kaynaklanmaktadır. Yıllarca kendisine ev işlerinin kadının işi olduğu (!) adeta empoze elden erkeğin bu durumu büyük bir olgunlukla karşılaması çoğu zaman bir süreç alacaktır.

3- Gerçek Dışı Beklentiler: İlişkilerde en sık rastlanan sorunlardan biri de eş veya ilişki ile ilgili gerçek dışı beklentilerdir. Bu beklentilere şu örnekler verilebilir:
“Eşim ben söylemeden ne istediğimi ve hissettiğimi bilmeli.”
“Birbirimizi sevdiğimize göre her zaman mutlu olmalıyız.”
“Eşim benim isteklerimi ve ihtiyaçlarımı tahmin edebilmeli.”
“Her konuda hemfikir olmalıyız.
“Birbirimizi seviyorsak ailelere veya arkadaşlara ihtiyaç olmaz.”
“Cinsel hayatımız, birbirimize olan ilgimiz hep aynı düzeyde devam edecek.”
İlişkide bu beklentilerin gerçekleşmemesi ya da gerçekleşmeyeceğinin görülmesi hayal kırıklıklarına, umutsuzluğa, gerginliğe yol açıyor. Eşler karşılıklı olarak birbirlerini
suçlamaya başlıyorlar.

Çözüm: Bu beklentilerin mantıklı olmadığını karşılıklı konuşarak, anlatmak
ve anlamak gerekiyor. Bu aşamada çiftlerin bir diğerinin beklentisinin ne olduğunu anlaması ortak beklenti oluşturmalarına da yardımcı olacaktır. Unutmamak gerekir ki: “Bir evliliğin temelini sağlam yapan unsurlardan biri, eşler arasında ki ortak paydaların çok olmasıdır.”

4- Değişim Talebi: Çiftler genellikle partnerlerinin olumsuz davranışları karşısında kendilerini kurban olarak görürler ve öncelikle onların değişmesini isterler. Partnerleri de aynı talep ile geldiğinde, değişime hazır bile olsalar önce değişim talebiyle gelen kişinin ilk adımı atmasını beklerler. Burada temel mantık şu dur: “Önce sen değiş, sonra ben mutlaka değişirim.” Bu da ilişki içinde işbirliği kurulamamasına ve uzlaşma sağlanamamasına neden olur.

Çözüm: İşbirliği ve uzlaşma ilişkinin gelişimi için çok önemli iki öğedir. Bu
iki öğe yerine getirildiğinde sorun da ortadan kalkar. Evliliği yeni doğmuş bir bebeğe benzetebiliriz. Bu bebeğin büyümesi, gelişmesi için öz veri şarttır. Nasıl ki bebeğin sağlıklı olması için hem anne hem de babanın ortak katkısı şartsa, evlilik müessesesinin de gelişimi ve sağlıklı olması için öz veri şarttır. Bura da ilk adımı karşıdan beklemek ve ona göre davranmak bu müesseseyi yıpratan bir davranış olacaktır. “Bu dünyada insanın tamamen ve istediği zaman değiştirebileceği tek kişinin kendisi olduğunu daima hatırlaması evliliğin selameti açısından şarttır.”

5- Duyguların Zamanla Değişmesi: İlişkilerde en sık rastlanan sorunlardan biri de eşe duyulan yakınlık ve sevgi hissinin zaman içinde değişkenlik göstermesidir. Duygular, hiçbir zaman kur yapılan ilk günlerdeki gibi yoğun bir şekilde kalmıyor. Ancak yanlış
bir inanışla “eşler sevgi, romantizm ve heyecanımız hep aynı kalmalı” beklentisi içine girdikleri için hayal kırıklığı yaşıyorlar. Oysa bu değişim, sevginin bittiği ve ilişkinin bitmesi gerektiği anlamına gelmiyor.

Çözüm: İnsan ilişkileri her zaman aynı düzeyde olmaz. Bu insanın doğası gereği böyledir. İnsan hayatı gibi ilişkilerde de inişler ve çıkışlar olabilir. Bunun bu şekilde kabul edilmesi, kişileri rahatlatacak ve birbirlerine şüpheyle bakmalarını engelleyecektir. Önemli olan ilişkinin iniş trendinde uzun süre kalmamasını sağlamak ve bu durumda duygusal ve bedensel olarak yeni çözüm yolları aramamaktır.

6- Rekabet Ve Güç Çekişmesi: Çiftlerden birinin ilişkiyle ve yaşamla ilgili konularda karar alırken daha etkin olması, kendi başına çözüm bulup uygulaması ve eşini de bu kararı uygulamaya zorlaması sorun yaratabiliyor. Çiftlerin uzlaşmacı bir tavır sergilememesi bu sorunu daha da pekiştiriyor. Bu, bazı çiftler için eve alınan basit bir obje konusunda yaşanabiliyorken, bazıları için çocukları konusunda alınan kararlarda görülüyor. Burada verilmek istenen mesaj adeta; “Patron benim!” mesajı oluyor ve bu durum diğer eşin çileden çıkması için yetiyor.

Çözüm: Eşlerden birini ilgilendiren her konu birlikte masaya yatırılmalı ve kararlar ortak alınmalı. Evlilik müessesesi bir nevi ortaklık AŞ gibi bir kurumdur. Nasıl ki ticari ortaklardan biri diğerinin rızası olmadan dayatmacı bir şekilde karar alır ve uygulamaya kalkarsa, bu ortaklığın uzun sürmeyeceği anlamına gelir. Evlilik şirketinde de durum bundan farklı değildir. Eşlerin her konuda uzlaşması beklenmeyebilir ama alınan her önemli kararda mümkün mertebe birbirlerine danışması ve ona göre karar almaları, bu müessesenin devamı için gereklidir.

7- İletişimsizlik: İletişimsizlik eşleri en çok yıpratan sorunlardan biri. Eşi tarafından konuşmaya değer bulunmadığını düşünen eş, kendini zamanla değersizmiş gibi görüyor ve psikosomatik problemler yaşayabiliyor.
Eşler bazen partnerlerinin kendilerinden çok fazla şey talep ettiğini
düşünüyorlar. Ya da eşlerden biri diğerinin yeteri kadar açık olmadığından ve düşüncelerini paylaşmadığından şikâyet edebiliyor. Çünkü eşler genellikle sorunlarını konuşmaktan, paylaşmaktan ve tartışmaktan kaçınıyorlar. Bu iletişimsizlik ise eşlerin birbirleri ve ilişkileri hakkında olumsuz düşünceler geliştirmesine neden oluyor. Bu durunda olan eşin genellikle iç sesi şöyle oluyor: “Bana karşı yeterince açık değil.”

Çözüm: Sorunların her ne olursa olsun, karşılıklı olarak paylaşılması ve iletişimin en üst noktada tutulması gerekiyor. Uluslar arası ilişkilerde öğrencilere ilk öğretilen temel kural burada da geçerli “Ne olursa olsun masadan kalkma!”

8- Cinsel Sorunlar: Eşler arasında cinsel anlamda uyum sorunu bulunuyorsa bu onların günlük hayatlarına da yansıyor. Yani cinsel sorunlar ilişkinin genel gidişatını ciddi ölçüde etkiliyor. Cinsel sorunları nedeniyle bana gelen eşler arasında tespit ettiğim en sık sorunlar: vajinismus, erken boşalma, sertleşme sorunu ve orgazm olamama şeklindedir.

Çözüm: Bu tip sorunlarda uzmanına danışmak en doğrusu. Ancak cinsellik ile ilgili sorunların kaynağında bazen sadece iletişim bozukluğu yatabiliyor. İletişim becerisi çift için ilişkinin her aşamasında çok önemli. Öyle ki metabolik olarak her hangi bir problemi olmamasına rağmen psikolojik olarak cinsel sıkıntılar yaşayan erkek ve kadınların sayısı azımsanmayacak kadar çok.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…

Evlilik aşamasında dikkat edilmesi gerekenler

Bekar okurlarımdan “Eş seçiminde nelere dikkat etmeliyiz?” diye sorular çok geliyor. Bu hafta konu ile ilgili bir kaç tavsiyem olacak.

En güzel evlilik: “Akıllı görücü usulüdür.” Kızı da erkeği de tanıyan, aklı başında kişilerin “Bunların şu özellikleri birbirine pek uyuyor, bunlar birbirleri ile mutlu olabilirler.” diye birbirine yakıştırdığı çiftler genellikle mutlu olur. Burada en hassas nokta; aracıların “akıllı” olması, muhakeme yeteneklerinin olması.

Oğlan serseri, kız da dindar, bunları evlendirelim de kız oğlanı yola getirsin” ya da “Oğlan efendi, kız da dikbaşlı, bunlar birbirlerini idare ederler” mantıksızlığı ile uyumsuz olanları birbirine yakıştıranlar, bir tarafın kusurunu saklayarak evlendirilenler, daha doğrusu başı yakılanlar var. Böyle görücüler, kimseleri görmesin. Ayrıca ticaret ve evlilik aracılığında kusurları saklamak vebaldir. Bir tarafın zarar göreceği belli ise uyarmak gerekiyor. Kusuru saklayarak, aracı olmak, ise daha büyük bir vebal.

Büyük şehirlerde akraba ilişkileri zayıfladığı, komşu komşuyu tanımaz olduğu için, görücü usulü evlilikler de azaldı. Gerçi modern olmak adına görücü usulü evliliklere burun kıvrılmaya başlandı, gençler artık büyük aşklarla evlenmek istiyorlar. Fakat bir yandan da “birileri aracı olsun da evlenelim” diyen gençlerin sayısı da az değil. Onlara yardımcı olacak iyi bir sistem kurmak lâzım.

Artık internette tanışıp evlenmek moda oldu. Oysa en riskli evlilik modeli bence. Hakkında hiç bilgi sahibi olmadığın, ailesini, geçmişini hiç bilmediğin, bir insanla hayata başlamak oldukça riskli. Bazen bekar zannederek evlendiği kişinin, daha önce evlenip ayrıldığını evlendikten çok sonra öğrenenler var. Bir de yazı insanı çok yanıltabilir. Bir yazardan çok daha usta olan internet yazıcıları var. Dikkatli olmak gerek, en azından iyi bir araştırma yapmak lâzım. Zaten internet evliliklerinin hüsranla biteni çok. Tabii genellemeyelim, mutlu olanlarda vardır mutlaka; fakat olumsuz örnekler de çok duyuluyor.

Velhasıl bir şekilde tanışıldı, evlilik niyeti ile görüşülmeye başlandı. Eskiden bir, iki kez görüşülür, karar verilirdi; şimdi aylarca görüşülüyor. İlk görüşme olumlu geçmişse; fakat karar verilmemişse bir kaç görüşme daha yapılabilir. Fakat çok fazla görüşmelerin sonucu üzücü olabiliyor. Dini açıdan da doğru değil. Bu yüzden ilk görüşmelerde sevmediyseniz, olumsuzluklar çoksa “tanıdıkça sever miyim?” gibi bir düşünceyle ya da ailenizin baskısıyla görüşmeye devam etmeyin. Hiç kimsenin gönlü oyuncak değil.

Beş altı ay, hatta bir yıl görüşüp sonrasında “sevemedim ya da biz seninle yapamayız” diyen erkekler var. Kadınlar erkeklerden daha duygusal oldukları için, çabuk bağlanabiliyorlar; genç kız hayalinde evini döşemiş, hatta çocuğuna bile isim koymuşken terk edildiğinde, çok fazla üzülüyor. Erkekler! Arkanızda kırık bir gönül bırakmayın, ah almayın.

Görüşmelerin baş başa değil de aile ya da arkadaş ortamı gibi başkalarının da olduğu ortamda yapılması karşınızdakinin davranışlarını gözlemlemek açısından iyi olur.

Boşanmış kişilerin yeni evlilik adımlarında daha dikkatli olmaları gerek. Onların konuşacağı konular çok daha farklı olacaktır. Eski eşler, çocuklar, kişilerin çocukları ile ilişkileri, sorumlulukları… Baştan açıkça konuşulmalı.

Aşk evliliklerinde kişi karşısındakinin her şeyini hoş görüyor; fakat aşkın kör olan gözü, aynı evde yaşamaya başlayınca açıldığı için, karı koca birbirine yanlış davranıyorsa aşk da çabuk bitiyor.

Özellikle ilk görüşmelerde şunlara dikkat etmek lâzım:

1-Güzelliğe ya da yakışıklılığa aldanmayın, yanıltıcı olabilir. Sizi rahatsız eden sebebini bile açıklayamayacağınız bir şey varsa, uzak durun.

İlk gördüğünde hoşlanmak çok önemli. Hoşlanmak; güzellik ya da yakışıklılıkla alakalı bir durum değildir: Ruhların uyuşması, iki kişinin yaydığı elektriğin birbirini tutması. “Evet ben bu kişiyle ömrümü geçirmek isterim, çocuklarımın annesi (ya da babası) o olsun, isterim.” diyebilmektir. Sevmek için güzellik gerekmiyor. İlk gördüğünüzde itici gelmişse, oradan uzaklaşmak istemişseniz, dikkatli olun. Kanınız kaynadıysa da küçük detaylara takılmayın.

2- Beklentilerinizi çok yüksek tutmayın. Siz mükemmel olmadığınız gibi karşınızdaki kişinin de mükemmel olmasını beklemeyin. Gördüğünüz hatalar, sizi aşırı rahatsız edecek şeyler değilse gözünüzde büyütmeyin.

3-Önceliğinizi belirleyin. Sizin için en çok ne önemli. Dindarlıksa o yönden değerlendirin. Namaz saati kalkıp namazını kılıp kılmadığına dikkat edin. Dindarlık sadece ibadet değil elbette. Temizlik, nezaket… Kısacası güzel ahlak. Yere çöp atan, hayvana ve çevreye saygısı olmayan insanlardan uzak durun. Bir cemaate mensupsanız öncelikle kendi cemaatinizden olmasına özen gösterin. Özellikle bir tasavvuf cemaatine mensup birinin, tasavvuf karşıtı biri ile anlaşması zordur.

4-Kendinizi olduğunuzdan farklı göstermeyin, dürüst olun. “Bizi aldatan bizden değildir” der sevgili peygamberimiz. “Dürüst olursam kabul etmez.” gibi korkulara kapılmayın. Boşanmışsanız, ilk evliliğinizden çocuklarınız varsa bekarım diye kimseyi kandırmayın. Sizi olduğunuz gibi kabul etmeyen biriyle evlenmeyin. Görüşme döneminde ilerde “evet” demeyeceğiniz şeylere “evet” demeyin, kendinizi yanlış tanıtmayın. Neleri sevip, neleri sevmediğinizi açıkça söyleyin. Maddi konuları mutlaka konuşun. Parayı tasarruf etmeyi seven biriyle, harcamayı çok seven birinin uyumu da oldukça zordur.

5-Aileler çok önemli; karşınızdaki kişinin ailesinin sizin hayatınızı etkileyeceğini unutmayın. Gençler “Biz anlaşırsak gerisi boş” diye düşünüyorlar; fakat aileler zannedildiğinden çok daha fazla önemli. Hem de pek çok açıdan. Mümkünse ailelerin birbirine kültür olarak denk olması iyi olur. Bir evin nazlı kızı, “aşık oldum” deyip, gidip kendi kültürüne uymayan on çocuklu kalabalık bir ailenin oğlu ile evlenirse işi çok zor. Gelen, giden, yatıya kalan evden eksik olmayan misafirler yüzünden evlilikleri yıkılan çiftler var. Gönlünüzün taşıdığını bünyeniz taşımayabilir, şansınızı zorlamayın. Baştan gözünüz kesiyorsa ona göre kabul edin.

6-Anneler evliliklerde çok önemli:

Erkekler! Annesine çok düşkün kızlarla evlenmeyin. Annesinin evinden gelmez ki kendi yuvasını kursun. İlk görüşmelerde kendini belli eder. Annelerinin evinin hemen yakınından ev isterler, annelerine ne kadar düşkün olduklarını söyleyip dururlar. Bu kızların evlenmemesi lâzım aslında.

Kızlar! Anne sözünden çıkmayan erkeklerle evlenmeyin! Erkeğin kendi kişiliği karakteri oturmalı, annesini sevmeli, saymalı; fakat annesinin ağzına bakmamalı. Erkek ailesi ile birlikte otursa bile; eşi ile ilişkisinde kendi söz hakkı olmalı.

Çok ince bir denge bu. Annesine saygısı olmayan, annesini azarlayan bir erkekle de hiç evlenmeyin. Size de kaba davranır. Vefası olmayanın sefası da yoktur.

Taraflardan birinin ailesinin ihtiyacı olması, ilgilenmek için yakın oturması gerekiyorsa o zaman baştan konuşulmalı.

7-Kızlar! Her dediğinize “evet” diyen, kadın boyunduruğuna girmeye hazır erkeklerden uzak durun. Akıllı bir erkek; ne körü körüne “evet” der ne de “hayır” der. Ölçer biçer, uygunsa “evet” der, değilse “hayır” der. Her dediğinize “olur” diyen bir erkek bir süre sonra gözünüzde değerini kaybeder. Erkekte denge çok önemlidir. Kaba erkeklerden de çok kırılgan kadınsı erkeklerden gördüğünüz yerde kaçın.

Erkekler! İddiacı, inat, erkeksi, dediğim dedik, çok bilmiş kızlardan uzak durun. Kadına bilgi yakışır; fakat bilgiçlik hiç çekilmez. Birlikte yaşayacağınız bir kadın mı, yoksa yarışacağınız bir kadın mı istiyorsunuz, iyi karar verin.

8-Erkeğin eğitim ve maddi imkan olarak kadından geride olmaması iyi olur. Üniversite mezunu bir kızla ortaokul ya da lise mezunu bir erkeğin anlaşması biraz zor olabilir. Ancak çok okuyan bir erkek, aradaki farkı kapatabilir.

9-Görüştüğünüz kişinin sözlerine içinizden yorum yapmayın. Karşı tarafı iyi dinleyin, kendi kendinize yorumlamayın. Anlamadığınız ve takıldığınız konuları mutlaka sorun. Mesela genç kız “ben biraz şımarığım” diyorsa “şımarıktır” bunu iyiye yormayın. Ya da erkek ben “ukalayım” diyorsa “ukaladır” “iyi farkındaysa dozunu ve ayarını biliyordur, söylemesi mütevazılığını gösterir” gibi iç yorumlara girmeyin, yanılırsınız, sonra çok üzülürsünüz.

10-Detaylı soru sormaktan çekinmeyin. İki taraf için de “Ben özgürlüğüme düşkünüm.” diyorsa “Nereye kadar ve evlilik içinde ne kadar geniş bir alan istiyor?” sorun ve konu ile ilgili kendi beklentilerinizi söyleyin.

Son olarak, toparlama babından; karar verdikten sonra nişanlılık sürecini çok uzun tutmayın. Çok fazla görüşüp, mesajlaşıp evlenmeden birbirinizden bıkmayın. Nişanlılık döneminde evlilik eğitimlerine katılın.

Sema Maraşlı – Haber 7

Kadın-erkek selamlaşmasına ait sorular ve görüşler

Kadın-erkek selamlaşmasını merak eden okuyucum sorusunu şöyle sormuş, diyor ki:

– Akraba hanımlar gelip geçerken selam veriyorlar, ben de selamlarını bazen alıyorum, bazen de almaktan kaçınıyorum. Bu defa da bana sitem ediyorlar, ‘Selamımızı neden almıyorsun? Bizler akrabayız, akraba kadınla erkek selamlaşır.’ diyorlar. Böyle bir ruhsat var mı? Hanımlar akraba erkeklere selam verip selam alırlar mı? Kadın-erkek selamlaşmasına ait görüşler, tavsiyeler nasıldır?

***

Kadın-erkek selamlaşmasına dair çok farklı yorum ve görüşler vardır. Ancak akraba hanım ve erkekler için böyle bir tereddüt söz konusu değildir. Çünkü tarafların akrabalık bağları, verilen ve alınan selamı yanlışa yorumlamaya fırsat vermemekte, bir fitneye de sebep olmamaktadır. Özellikle nikâh düşmeyecek derecede yakın akrabalık söz konusu ise hiçbir mahzur akla gelmez akraba hanımlarla selamlaşmakta. Çünkü akrabalık bağları yanlış yoruma izin vermez. Bu sebeple de akraba erkeklerle hanımlar selamlaşmakta mahzur görmezler.

Demek ki kadın-erkek selamlaşmasında en önemli nokta, selamlaşmayı yanlış yorumlayıp da dedikoduya sebep olmama noktasıdır. Akrabalar arasında ise böyle bir yanlış yorum ve fitne söz konusu olmayacağı düşünüldüğünden, mahzur görülmemekte, caiz olacağı ifade edilmektedir.

Nitekim, yaşlı hanımlara da selam verilir; çünkü yanlış yoruma müsait değildir yaşlılıkları, denmektedir.

Yaşlıların selamlaşabileceği ifadesinden anlaşılmaktadır ki, gençler, (saygı duyup itimat ettikleri tanıdıkları dışında) kalan yabancılarla selamlaşmaya gerek görmezler, bir yanlış yoruma sebep olmak gibi ihtimallerden uzak kalmaya önem verirler. Mecbur kaldıkları yerlerde ise vakar ve ciddiyet içinde selam verip muhatap olurlar.

Bu vakarın tarifinde deniyor ki: Kadın sesine sertlik vermeli, yüzüne de aynı sertlikte vakar tavrı getirmelidir ki konuşma sırasında muhatap yanlış yoruma kaymasın. İnce bir ses, hep gülümseyen bir eda ile yanlış anlaşılacak bir görüntü meydana getirmesin.

Kadın-erkek selamlaşması, çevrenin değerlendirmesiyle de ilgilidir. Şayet çevrenin bu gibi konularda belli bir hassasiyeti varsa, ona aykırı düşecek hareketten de kaçınmak gerekir. Aksi halde dikkatsiz, laubali tavırlar, tarafların çevredeki itibarını bitirir, fitne uyandıran söylentileri de beraberinde getirir. Onun için böyle hassas yerlerde, ‘Kaç sevaptan, girmemek için günaha!’ denmiştir.

***

Safer ayında bela ve musibetler mi yağar?

Soru: İçinde bulunduğumuz safer ayında belalar gelir, musibetler yağar, bunları önlemek için şu dualar okunmalı, şu ibadetler yapılmalı şeklinde söylentiler dolaştırılmaktadır. Safer ayında böyle bir bela ve musibet gelme geleneği var mıdır? Bu aya uğursuz ay gözüyle bakılması doğru mudur?

Cevap: İslâmiyet’te belli ibadetler için tahsis edilen mübarek aylar, günler ve geceler vardır. Ramazan ayı gibi. Ancak belli âfetler, musibetler ve belalar için tahsis edilen uğursuz aylar, günler geceler yoktur. Dolayısıyla safer ayında böyle bir bela ve musibet gelme beklentisi de yoktur, geleneği de…

Ancak bu ayda şu kadar ibadet yapmak, şu kadar dua okumak çok sevaplıdır, diye teşvikte bulunulabilir. Buna yanlış denemez. Söylenen sevabı almak da mümkün olabilir. Çünkü sevap alma olayı, ibadeti yapanın ihlasıyla, ilticasıyla ilgilidir. Kimse oraya giremez, alınacak sevaba sınır da koyamaz.

Ayrıca İslam’da tefeül vardır, ama teşeüm yoktur. Yani hayra yorum yapmak vardır, şerre, uğursuzluğa işaretler çıkararak yorum yapmak yoktur. Bu sebeple de safer ayında hayra yorum yapmak uygun düşer, bela ve musibetlerin geleceğine işaretler çıkararak şerre yorum yapmak uygun düşmez, diye düşünmekte isabet vardır..

Ahmed Şahin / Zaman

Düştüğümüz Yerden Nasıl Kalkabiliriz?

Birbirini tamamlaması gereken kadın ve erkek, bağımsız kimlikler haline geldi.

Son günlerdeki kadın-erkek tartışmalarını izlerken, aklıma küçük bir Anadolu şehrinde dindar hanım ve erkeklerle ayrı ayrı yaptığım sohbetler geldi. Erkeklerin şikayeti ayrıydı, hanımların ayrı. Ama o günden aklımda en çok şu kısım kaldı:

Bir kadın kızına nasıl bir terbiye ve eğitim vermesi gerektiğini sordu. Kızının yaşını sordum. 14’müş. Gülümsedim ve bu yaştaki bir insanın artık terbiye çağının geçtiğini, ona ancak arkadaş olabileceğini söyledim. Ve birşeyin altını çizdim: “Kızınıza evlendiğinde kocasına itaat edebilmeyi tavsiye edin.”

Bu cümleyi sarf ettikten sonra salondaki bayanların yüzüne müstehzi bir gülümsemenin yerleştiğini fark ettim. Neden güldüklerini sorduğumda aldığım cevap aynen şu oldu: “Bu zamanda itaat edecek erkek nerede?”

Kanaat önderi sayılabilecek meşhur iki dindar [İslâmcı?] bayan yazardan iki ilginç görüş: Birisi, kadının çalışmayışının ezilmesine sebep olduğunu, diğeri ise çokeşliliğin erkeğin hedonist bir eğilimi olduğunu iddia ediyor. Üzerine çokça düşünmeye değer bir hal değil mi, sizce de?

Nasrettin Hocalık yapmak istemem ve daha önemlisi kesinlikle ontolojik bir temeli olmadığı halde konuyu sürekli kadın-erkek gerilimi içinde tartışmaktan yana değilim. Karşılıklı suçlamalar yöneltmek yerine herkesin kendi özeleştirisini yapabilmesi ve diğerini tenkitten önce kendi külâhını önüne koyup düşünmesi gerektiği kanaatindeyim.

Modern zihniyet ve hayat tarzı hem insanı hem de hayatı parçaladı. Değerler hiyerarşisinin yıkılmasının yanı sıra, kulluğun ve kutsalın zayıflatılmasının bir tezahürü de, erkeğin erkeklikten, kadının kadınlıktan uzaklaşması oldu. Birbirini tamamlaması ve kulluk çizgisinde hizaya gelmesi, görev ve sorumluluklarını kendilerinden değil aşkın bir Otorite’den alması gereken kadın ve erkek, bağımsız kimlikler haline geldi. Bugün Batı’da “gender” (sosyal bir kimlik olarak cinsiyet) sosyolojisinin en gözde disiplin haline gelmesi düşündürücü değil mi?

Bu işi tavuk-yumurta paradoksuna dökmeden, kadınlar mı daha suçlu erkekler mi girdabında boğulmadan bazı vakıaları tespit edebilmek gerekiyor:

Vakıa bir: Bugün dindar toplumlarda da sükûnet ve huzurun, yani ailenin yuvası olması gereken evler giderek bir iktidar çatışmasının mekânı haline geliyor. Boşanmalar hızlanıyor. Ve bu yüzden, boşanmaktansa evlenmemek moda haline geliyor. Dinî duyarlılığı olmayan bir insan için “birlikte yaşamak”tan ve sıkıntı halinde diğerini kapı dışarı etmekten daha kolay ve “akılcı” ne olabilir? Batı’da tek ebeveynli aile modeli çoktan hakim oldu. Şehirleşme ve modernleşme süreciyle biz de bu modele doğru kaymaya başlıyoruz.

Evlenme durumunda bile eşler, artık bir ömür boyu ve hatta sonsuz hayatta arkadaş olunacak insanlar olarak görünmüyor, ekonomik ve sosyal statü eksenli “yatırım” mülahazaları ağır basıyor. Nikâhlanmıyor, evleniyoruz! Ve nikâhın kerametinden de mahrum kalıyoruz. Kalpleri birbirine ısındıran, iki yabancıyı en yakın eyleyen o keramet, muhabbeti yedeğine almış bir şefkat duasının sonucunda ortaya çıkabiliyor ancak. Ama dindar kesimde popüler hale getirilen “aşk arayışı,” özellikle kadınlar açısından evliliği tatmin edilmesi imkânsız, ancak filmlerde rastlanabilecek “cennetten düşme bir aşk mutluluğu” talebinin konusu kılıyor.

Vakıa iki: Her ifrat tefritini doğurur. Feminizmin çıkış noktası, Batıdaki erkek zulmüydü ve haklılık payı taşıyordu. Hak ve özgürlüklerin birey ve grupların bazen kanlı mücadeleleriyle kavuşabileceği bir kazanım olduğu Batı’da kadın hakları hareketinin ve hatta feminizmin haklı zemininden bahsedilebilir. Gelgelelim, feminizm veya başka bir seküler ideolojinin İslâmî bir bağlamda karşılığı olamaz; çünkü, İslâm’da hak ve özgürlükler bir mücadelenin değil ilâhî bir ihsanın meyvesidir. Müslüman bir toplum için olsa olsa pratiğin/amelî boyutun teoriye/naslara uygunluğu tartışması ve eleştirisi yapılabilir.

Vakıa üç: Modern duruma girdikçe, hem kadın hem erkek kulluk hizasından çıkıyor; karşıtlık ilişkisine giriyor. Feminizmin içselleştirilmesi ve kitleselleşmesiyle “eşitlik” söylemi dindar kadınlara sinmiş durumda. Kadın eşitlik talep ederken ve erkek rollerini çalarken, erkekleştiğini ve kadın doğasını kaybettiğini ne derece fark ediyor, ayrı bir konu. Ama hem sekülerleştirme veya modernleştirme projesi ne yazık ki kadınlar üzerinden yürütülüyor.

Vakıa dört: Bu kısır döngüyü bir yerinden kırmak gerekiyor. Ve ben işe “baş”ından başlamak taraftarıyım. Erkeklerin yılgın, pısırık ve sorumluluktan kaçar bir resim çizmekten, çoban/kavvam/halife olduğu ailede büyük çocuk rolüne talip olmaktan tez elden vazgeçmesi gerekiyor. Görevlerinden ve dolayısıyla aile hayatından kaçan erkeğin, erkek rolünü kadına emanet edip sonra da şikayet etmeye hakkı olabilir mi? Elhasıl, erkeğin de yuvasına dönmesi gerekiyor, hem de tez elden! Umulur ki, eski güçlü –halife- kimliğine dönen erkek, kadına da kadınlığını hatırlatır.

Murat Çiftkaya – Haber 7