Etiket arşivi: Melike Kabay

Gidip de dönememek Dönüp de bulamamak…

KAHRAMAN BİR ÇANAKKALE GAZİSİ: MUSTAFA HULUSİ EFENDİ

Mustafa Hulusi Efendi, Kayseri’nin Yahyalı ilçesinden, tasavvuf ehli kıymetli bir zattır. Askerliği Çanakkale’de geçmiş, fiilen harbe katılmıştır.

Mustafa Hulusi Efendi, savaşın en kızgın zamanlarında dahi, namazını hiç geçirmemiş… Siperde oturarak da olsa, namazını daima kılmış, hiç kazaya bırakmamış takva sahibi bir genç…

Yine şiddetli bir çatışma başlamış, Mustafa Hulusi Efendi’nin birliği kan ve ateş içinde kalmıştı. Top gülleleri, makineli tüfek ateşleri, kurşunlar etrafı kasıp kavuruyor; ortalık alev alev yanıyordu. Günlerce siperden dışarı çıkamamışlardı.

Mustafa Hulusi Efendi, o günlerden birinde manga kumandanına rica etti:

“Kumandanım, günlerdir siperdeyiz. Doğru dürüst ne abdest aldık, ne de namaz kıldık… Şu yakınımızda bir akar su var. Müsaade ederseniz ben oraya kadar gitmek, abdest alıp, ayakta ve huzur içinde ikindi namazımı kılmak istiyorum.”

Kumandan, “Aman Mustafa,” der, “Sen ne diyorsun? Kurşunlar yağmur gibi yağıyor, görmüyor musun?”

“Olsun Kumandanım, bir şey olmaz inşaallah…”

Mustafa Hulusi Efendi öyle içten ısrar eder ki, kumandan sonunda müsaade eder:

“Peki o zaman çok dikkatli ve tedbirli git.”

Mustafa Hulusi Efendi, siperden ayrılıp hızla suyun başına varır. Hemen abdestini alır; ve günlerdir hasret kaldığı şekilde, ayakta namazını kılmaya başlar.

O esnada yakınına düşen bir top güllesinin savurduğu topraklar tepesinden sağanak yağmur gibi dökülür. Dizlerine kadar toprağa gömülür.

Fakat o, Rabbinin huzurunda huzur bulmuştur. Hiç aldırış etmez, huşu içinde namazını kılmaya devam eder.

Namaz biter bitmez sürünerek, yuvarlanarak dönüşe geçer. Ve epey zahmetli bir şekilde siperine ulaşır. Ancak bir de ne görsün, siper isabet almış ve darmadağın olmuştur. Daha da hazini, Mustafa Hulusi Efendi’nin arkadaşları bütünüyle şehit olmuşlardır.

Melike Kabay – Zafer Dergisi

Taksim Gezi Parkı Göstericileri yahut Yeni Kabakçı Mustafalar; Cami ve Tarih Düşmanları yahut Yeni Henri Prost’lar

Türkiye yine iç ve dış düşmanların tahrikleriyle karşı karşıya. Din ve tarih düşmanları, Batılı bazı devletlerin ve ABD’deki yıkıcı çevrelerin desteğini alarak, 1940’da Lütfi Kırdar denilen CHP’li vali ve Belediye başkanının kararıyla yıkılan Taksim Kışlasını yeniden imar etmeye karşı çıkıyorlar. Halbuki burada bir tarih yatıyor ve millet bunun farkında değil. İstanbul Belediyesi, Osmanlı Tarihinin bir park haline getirildiği yeri eski haliyle imar etmek istiyor. Halbuki ateistler, sözde sanatçılar ve de Taksim’de Camiye karşı çıkan bütün CHP zihniyetliler, Batılı yandaşlarıyla birlikte Camiye, tarihi yapıya ve Osmanlı medeniyetine karşı çıkıyorlar.

İşte Karşı Çıktıkları ve 1940 yılında CHP’nin Yıktığı Tarihi Yapı

Taksim Kışlası ya da Halil Paşa Topçu Kışlası, 1780 – 1940 yılları arasında İstanbul Taksim Meydanı’nda günümüzde Taksim Gezi Parkı’nın durduğu yerde bulunan ve 2013 yılında tekrar inşa edilmeye başlanan tarihi binadır. 1940 yılında İstanbul Valisi ve Belediye başkanı sıfatıyla Lütfi Kırdar’ın isteği ve Avrupalı şehir planlamacılarından Henri Prost’un tavsiyesi üzerine yıkılan kışlanın yerine konut ve sosyal etkinlik alanları inşa edilmesi kararlaştırıldı, fakat planlanan düzenlemelerin pek azı yapılabildi. Şimdi yapının yerinde Taksim Gezi Parkı vardır.

Taksim Kışlası 1780 yılında Osmanlı padişahı III. Selim zamanında Selimiye Kışlası’nın Avrupa yakasındaki karşılığı olarak, Balyan Ailesinden Krikor Balyan[4] tarafından yapıldı. Ertesi yıl Kabakçı Mustafa İsyanı’nda tahrip olan bina, II. Mahmut döneminde onarıldı.

Bina birkaç kez yangın geçirdikten sonra Sultan Abdülmecit döneminde Tophane Müşiri Damat Gürcü Halil Rifat Paşa’nın gayretleriyle 19. yüzyıl mimari üslubunda ve çok gösterişli olarak yeniden yapıldı. Uzun avlusu ve geniş kanatları olan iki katlı yapının köşelerinde ve her cephesinin ortasında üç katlı yüksek bölümleri vardı. Rus ve Hint mimarilerinden izler taşıyan yapının iki anıtsal giriş kapısı Harbiye Caddesi ve Talimhâne Caddesi cephelerinin tam ortalarında bulunuyordu. Kışla 1860-1870 yılları arasında Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi sürecinde önemli bir rol oynadı ve en şatafatlı günlerini yaşadı. Sultan Abdülaziz’in 1864 yılında Mısır seyahati dönüşünde kışlayı ziyaret edip kışlada yemek yemesi, kışla tarihinde önemli bir olay olarak kayıtlara geçti. Askeri işlevlerinin yanı sıra cambaz gösterileri, at yarışları, Rum hacıların konaklaması gibi amaçlarla da kullanılan kışla 31 Mart İsyanı’nda önemli bir rol oynadı. İsyan 12 Nisan – 13 Nisan 1909 gecesi Taksim Kışlası’ndaki Avcı Taburu’na bağlı askerlerin subaylarına karşı ayaklanarak Meclis-i Mebusan’ın önünde toplanmalarıyla başladı ve 27 Nisan 1909’da II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle son buldu.

1940’ta şehir planlamacısı Henri Prost’un önerisi ile kışlanın yıkılması, yerine konut ve sosyal etkinlik alanları inşa edilmesi kararlaştırıldı. Kışlanın yıkımından sonra planlanan düzenlemelerin pek azı yapılabildi. Kışla’nın yerine Taksim Gezi Parkı inşa edildi. 16 Eylül 2011 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin aldığı kararla yapının Kentsel Tasarım Projesi ile bir bütünlük içerisinde değerlendirilerek tekrar inşa edilmesi kararlaştırıldı. Fakat 17 Ocak 2013 tarihinde Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu yapının inşasına, Gezi Parkının İstanbul’un belleğinde yer ettiği gerekçesiyle onay vermedi. Bu karara İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu nezdinde itiraz edildi. Üst kurul, 1 Mart 2013 tarihinde bölgesel kurulun kararını iptal ederek Kışla’nın tekrar inşasına kesin olarak onay verdi.

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz

www.NurNet.Org

Annelikte Beynin Yapısı Değişiyor

Anne olmak bir kadının hayatında çok farklı bir evredir. O zamana dek gözetilen biri iken, hamilelikle başlayan annelik sürecinde adım adım gözeten kişi olmaya doğru ilerler. Bir annenin yavrusu olmaktan, bir yavrunun annesi olmaya doğru yaşanan bu geçiş sürecinde, ihtiyaç duyulan davranış örüntüleri de değişir. O vakte değin kendini yöneten, kendi ihtiyaçlarına ve kendi hayatını sürdürmeye adanmış olan bünye, yavrularının iyi durumda olmasına ve onların bakımına odaklanmaya başlar.

Uzun zamandan beri bilim adamları tarafından gözlemlenen bu değişimin biyolojik temeli yakın zamana kadar aydınlatılamamış bir sahaydı. Fakat son yapılan araştırmalar hamilelik, doğum ve emzirme süreçleri boyunca ortaya çıkan heyecan verici hormonal değişimlerin annenin beyin yapısında birtakım değişikliklere neden olduğunu ortaya koydu. Buna göre beynin bazı bölümlerinde nöronların hacmini arttırdığı, bazı bölümlerde yapı değişikliklerin meydana geldiği görüldü. Bilim adamları beyinde görülen bu biyolojik değişimlerin annenin beyninin anneliğe uygun davranışlar sergilemek amacıyla yeniden biçimlenmesi anlamına geldiğini düşünüyorlar.

Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar annenin beyninde meydana gelen değişimlerin yuva inşa etmek, yavrusunu yetiştirmek ve onları yırtıcı hayvanlardan korumak gibi annenin annelik görevlerini yerine getirmesine zemin oluşturduğunu ortaya koyduğu gibi; bazı değişimlerin de hafıza, öğrenme, korku ve strese verilen tepkileri kontrol etmeyle ilgili olduğu sonucuna vardı. Örneğin, fareler üzerine yapılan bir çalışma, anne farenin avını yakalamada diğer farelere göre daha başarılı olduğunu ortaya koydu. Avcılık kabiliyetinin yanında, anne farelerin yiyecek arama ve bulma beceresinin de daha ileride olduğunu ortaya koyan bu çalışmaya göre, anneliğin getirdiği değişimler fareler yaşlanana dek sürüyor. Peki insanlar açısından durum ne?

Toronto Üniversitesi’nden Alison Fleming, annelerin hamilelik döneminden itibaren beş duyularının hassasiyetlerinde artış olduğunu ortaya koydu. Anneler bu sayede küçük bebeklerinin kokularını ve seslerini ayırd edebilir hale geliyorlar. Fleming’e göre anneler doğum sonrası yüksek seviyedeki ‘cortisol’ hormonu sayesinde bebeklerinin kokularına daha fazla dikkat kesildikleri gibi, onların ağlama seslerini de daha duyarlı oluyorlar. Normalde stresle birlikte ortaya çıkan ve insan sağlığı üzerinde yıkıcı etkileri olan ‘cortisol’ tam tersine annede son derece işlevsel ve faydalı bir rol yükleniyor. Cortisol hormonu seviyesi yükselen anne, hormon sayesinde dikkati, uyanıklığı ve duyarlılığı arttığı için bebeğine karşı görevlerini çok daha başarıyla yerine getirebiliyor.

Anneliğin hormonlar ve beyin yapısı üzerinde yaptığı değişimlerin etki süresine gelince, bu konuda en çarpıcı bulgu Boston Üniversitesi’nden Thomas Perls ve arkadaşlarından geldi. Hamilelik yaşına ilişkin yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, kırklı yaşlarda hamile olan kadınların yüz yaşına kadar yaşama ihtimalleri erken yaşlarda hamile olanlara göre dört kat daha fazla. Perls’in bu konudaki yorumu, kırklı yaşlarında hamile olan kadınların daha yavaş yaşlandığı yönünde. Bunun muhtemel sebeplerinden birinin, hamilelikte yaşanan hormonal değişikliklerin menopoz devresinde ortaya çıkan yıkımları dengelemesi olarak düşünülüyor.

Tüm bu bilgilerden sonra, anneliğin kadınların sağlığını deformasyona uğrattığı şeklindeki genelgeçer kabulün ne kadar hatalı olduğu da görülmesi gereken bir başka nokta. İlâhî hikmet, bir canlı dünyaya getiren annenin annelik görevini yerine getirebilmesi için, onu olduğundan daha dayanıklı ve sağlıklı kılıyor.

KAYNAK: The Maternal Brain,Scientific American

Melike Kabay / Zafer Dergisi