Etiket arşivi: nihat hatipoğlu

Hastalığımızın İlacı; “Kardeşlik, Birlik, Sevgi”

Batı âlemi, barış içinde her gün ilerleme kaydediyor. Enerjisini büyümekte harcıyor.

Batılı ülkelerde çocuklar, okullarına endişesiz gidiyor.

Çarşılarda, pazarlarda kavga yok. Çekişme yok.

Problemlerini konuşarak hallediyorlar.

Birbirlerinin hayatına kastetmek için örgütlenmiyorlar.

Para birliği kurdular. Askeri birlik kurdular. Büyüyorlar.

***

İslam âlemine bakın.

Her tarafta kan ve gözyaşı. Her bir grup diğerini katletmek için fetva peşinde.

Pazar yerlerinde, alışveriş yerlerinde bombalar patlıyor.

Sadece Suriye’de hayatını kaybeden insan sayısı 300 binin üzerinde.

Konuşarak değil, vuruşarak hesaplaşıyorlar.

Her tarafta yığınla kutuplaşma var.

İslam âlemini birileri karıştırıyor.

Yıllardır unuttuğumuz kan ve acıyla tanışıyoruz.Yazık oluyor.

Bu haliyle İslam âlemi, İslam’a zarar veriyor.

İslam’ın temiz yüzünü temsil edebilme çabalarımızı sıfırlıyor. Korkunç kötü görüntü veriyorlar.

Müslümanlar, Müslümanların silahıyla ölüyor.

Ve gide gide iş, kan davasına dönüşüyor.

Üzülüyoruz.

Daralıyoruz.

Çaresizce dua ediyoruz.

Bu girdaptan çıkmak zorundayız. İslam âlemi, pusulayı yitirdi. Mesele artık dinden referans bulmayı da geçti. Nefisler, egolar, menfaatler dinin çok önünde.

Otoritesiz bir ümmet olduk.

Dur dediğinde; sözü dinlenecek, bir kabullenilmiş dini otorite yok.

Müslümanların parası pul olmuş. İtibarı mezat olmuş.

Siyasi güçleri harman olmuş.

***

Bundan bir çıkış olmalı. “Ya Rab!Bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?” diye haykıran Mehmet Akif gibi diyecek hale geldik.

“Mahşerde mi bu biçarelerin yoksa felahı.”

“Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun”, cümleleri ta boğazımıza kadar geliyor.

Mehmet Akif böyle seslenmişti.

Biz de biliyoruz ki bir felah olacak. Elbette bu kaos bitecek. Güzel günler gelecek. İslam âlemi huzurlu günlerine dönecek. Devran değişecek. Ümitsiz olmamak lazım.

İslam âlemi ‘Moğol’ istilası gördü. Yok oldu sanılacak günler yaşadı.

Hatırlayın hani…

Huneyn günü, sahabenin bir an dağılması ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) 10 bin kişilik düşman ordusu arasında 80 kişiyle yalnız tek başına ayakta kaldığı bir anda, bazılarının, Muhammed’in (s.a.v) işi bitti, bu bozgun ta denizde bitecek dediği bir anda Hz. Peygamber’in (s.a.v.) cesaretiyle zafere dönüşmüştü.

Aynısı yine olacak. Ümitsizlik yok. Daralma yok. Havlu atmak yok. Elbette mevsim değişecek. Elbette her hesabın üzerinde Rabbın hesabı var. Elbette her hesabın bir kaderi var. Ve bu hesaba karar veren bir Rabb var.

***

Bu dağılmayı, bu süreci, bu fitneyi, planı, bu projeleri, bu karanlık elleri birlikte, düşmanlığı durdurarak..

Sevgiyle;

Kardeşlikle;

Kucaklaşarak durdurabiliriz ancak. Bu kaos, bu karanlık kalkacak elbet.

Aşacağız bu günleri.

İslam âlemi; birbirleriyle kanlıbıçaklı olanlar, kanı durduracak ve dinlemeyi öğrenecekler. Veya tarihe kapkara, İslam’a zulmeden İslam evlatları olarak kazınacaklar.

Gülümsemeyi hatırlayacak günler gelmeli. Eller kin ve nefretle sıkılmamalı. Yumruk olmamalı. Dua için semaya açılmalı.

Yüce Allah yumruk olmuş sıkılı ellere değil, açılmış ellere rahmet indirir.

Nihat Hatipoğlu

Terör (PKK veya DAEŞ) Belasına Bulaşan Gençlere Çok Önemli Hatırlatma!

Sevgili gençler! Sizi tanıyorum.

Biliyorum. Sizinle benzeşen ortamlarda büyüdük. İyi niyetli, alın terine değer veren, mert, cesur, dindar, sevgi gösterene sevgi gösteren, vicdanlı, aileye, Rabbine, namusuna, camiye, Kuran’a, peygamberine, değer veren insanlar olduğunuzu biliyorum. Böyle olmanız gerekmiyor mu?

Küçükken; Kuran kursuna, camiye, medreseye gider. Kuran öğrenirdiniz. Ufak tefek günahlar dışında günahtan kaçınırdınız. Haram paraya tenezzül etmez, dostluğa, bir kahveye, bir selama çok değer verirdiniz.

Sizin için Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ebedi önderdi, özlenecek insandı. Namaz için camiye giderdiniz. Tam olmasa da namazınızı kılardınız.

Tasavvufa ilgi duyardınız. Kuran’ı Kerim sizin için hayat iksiri idi. Şu anda da biliyorum böylesiniz. Büyük çoğunluğunuz böyle. Yoldan savrulmuşlar hariç.

Ama sonra ne oldu ki; birdenbire, dini değerler yerine size yabancı olan bazı düşüncelerin aranızda yayılması için ortam oluşturuldu.

Benim bildiğim, sizin için din; dilden, mezhepten, meşrepten, ekmekten, tuzdan önce geliyordu. Çoğunuz için hâlâ öyle.

Sizin; mühendis, mimar, vali, devlet başkanı, doktor, işadamı, bilim adamı, belediye başkanı, milletvekili, din alimi olmanızı isterdik. Kavgasız, kansız, gürültüsüz, kucaklaşarak, konuşarak dertlerinizi anlatmanızı isterdik.

Beraberce, birbirinize yumruk sıkmadan, ayrı-gayriye, farklılığa alışarak, vicdan besleyerek beraber yaşamanıza ne engeldir.

Gençler! Sizler ihanetten, gadirden, zulümden, zalimden, haksızdan yana olmazsınız. Olmamalısınız. Arkadan vurmazsınız. Kutsala düşman olmazsınız.

Din adına insan öldürmezsiniz.

Irk adına insan öldürmezsiniz. Dininizi terk etmezsiniz.

Gelin beraberce hassasiyetlerinize bakalım. Hatırlayalım beraberce.

1 – Siz Müslümansınız. Sizin bir dininiz var. Laf olsun diye değil, yaşansın diye bu dine girdiniz. Rabbiniz sizin sahibinizdir. Yaratıcınızdır. O ne istiyorsa onu yapmalısınız. Neden sakındırıyorsa sakınmalısınız. Dinin eveti evetiniz olmalı. Dinin hayırı hayırınız olmalı. İman bu. Allah’a inanacağım, ama kendime göre bir helal- haram kuracağım diyemezsiniz. Bu Allah’a din öğretmektir. Bu şirktir.

2 – Yarın herkes yok olduğunda, Rabbinizle baş başa kalacaksınız.

3 – Hz. Muhammed (s.a.v.) sizin yol göstericinizdir. Siz veya biz veya başkası Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yerine başkasını koymaya çalışırsa ebediyen İslam’la ilişkisini keser.

Mürted olur. Yani dinden çıkar.

4 – Kur’an-ı Kerim sizin baş tacınızdır. Öyle olmalıdır. Dininiz İslam ise, bu böyle.

5 – Sevgiden, birlik ve beraberlikten, kardeşlikten yana olmalısınız.

6 – Selahaddin-i Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, Mevlana, Said Nursi ve benzer binlerce önderiniz var. Sizin hayalinizi bu insanlar süslemeli.

7 – Etrafınızda irtidat etmiş, dinden vazgeçmiş insanlar olabilir. Sizin onlarla ne işiniz olabilir.

8 – Kendinizi; ilminiz, çalışkanlığınız, bilginiz, başarınız ile ispat ediniz. Siz bunları becerecek haldesiniz.

9 – Bilin ki öldüğünüz gün; dünyadaki sloganlar, arzular, düşünceler, davalar, kahramanlıklar, dostlar, düşmanlar hepsi yok olacak. Siz orada ALLAH ile baş başa olacaksınız. Orada çetin hesaba çekileceksiniz. Derdiniz Allah ise kurtaracaksınız. Derdiniz başka bir şey ise kaybedeceksiniz. Ne ırkınız, ne diliniz, ne mezhebiniz, ne babanız, ne anneniz, ne alkışlar, ne övgüler, ne yergiler, hiçbirinin size faydasız olmayacak… Hiçbirinin. Mezarlar açılsaydı ve ölenler konuşabilseydi, bugün buraya ne yazdımsa, ölüleriniz de size aynen onu diyeceklerdi.

10 – Bu ülke azizdir. Babalarınız, dedeleriniz burada büyüdü. Yaşadı. Bu ülke, dünyadaki bütün mazlumların limanıdır. Bakın Suriyelilere, buraya sığındılar.

Iraklılar, Kürtler, Ezidiler, Yahudiler, Türkmenler… Hepsi baskıya uğradıklarında buraya sığındılar. Ve biz onlara; dillerine, dinlerine, ırklarına bakmadan gönlümüzü açtık. Bu ülke kaybederse hepiniz kaybedersiniz. Hepimiz kaybederiz.

Var olamazsınız. Var olsanız da payanda olursunuz.

11 – Suriye’yi, Irak’ı, Yemen’i, Afganistan’ı, üzüntü ve dehşetle görüyoruz. Gençler: Bu ülkelerin de sizin gibi gençleri vardı. İdealleri vardı.

Aileleri vardı… Endişeleri… Şimdi çoğu toprakta. Çoğunun mezarı bile yok. Kefeni bile!

Gençler; ülkemizin böyle olmasından ürkmüyor musunuz?

12 – Anneleri ağlatmayın. Öldürdüğünüzde de: öldüğünüzde de anneler ağlıyor. Ya sizin anneniz, veya başka anneler..

13 – Sosyal medyadaki bu düşmanlık, üslup, nefret, kin nedendir? Nefret ettiğinizin cesedi önünüze konsa, içiniz rahatlayacak mı? Diyelim ki rahatladı.

Siz dünyada ebedi mi kalacaksınız.

Kazık mı çakacaksınız dünyaya. Yarın da siz onun gittiği yere gideceksiniz.

14 – Hz. Yusuf gibi olmak varken, Nemrut gibi olmak niye?

15 – Kimden etkileniyorsunuz? Kim sizin akıl önderiniz. Sizin önderleriniz ahiretinizde sizden neyi sakındıracak. Hiç bu hesabı yapıyor musunuz?

Bırakın sizi, kendilerine faydaları olacak mı?

16 – Hiç mi Allah’ın hesabını yapmıyorsunuz?

17 – Yüce Allah, Hz. Peygamber, Kuran, ezan, bayrak, ülke, insan, özgürlük hepimizin, hepinizin ortak değerleri değil mi? Bunlardan hangisinden rahatsızsınız.

Şehit cenazeleri, annelerin feryatları, genç insanların ölümü kime yarıyor.

Bu ülkede artık doğu- batı, kuzeygüney var mı? Bütün diller, ırklar, meşrepler, aileler birbirleriyle sarmaş dolaş olmuş değiller mi?

Dünya kan gölü halinde. Ülkeler yıkılıyor. Haritalar değişiyor. Bütün bunları görmüyor musunuz gençler!

Sizin ellerinize kalem, dosya, defter, cetvel , steteskop yakışır. Silah, tetik, el bombası değil.

Gençler! Gelin. Allah’la yar olun.

Hz. Muhammed (s.a.v.) ile yoldaş olun. İslam’a, sevgiye, kardeşliğe çağıran birer dil olun. Gözyaşını silen birer el olun. Bu yolun dışındaki bütün yollar hüsrandır.

Sevgi, dostluk, barış, kardeşlik, tevazu, merhamet kasırgası estirmek zorundayız. Bu günlerdeyiz. Zor günlerdeyiz .Birbirimize muhtaç olduğumuz günlerdeyiz. Sizi birbirinize düşman edenler, bilin ki sizin de ecdadınızın da, geleceğinizin de düşmanlarıdır.

Gençler. Lütfen; Bu yazdıklarımı, politikadan, siyasetten, önyargılardan, düşmanlıklardan, kinden ve nefretten uzak durarak değerlendirin. Birer insan olarak, vicdan sahibi olarak, ülkeyi sevenler olarak, geleceğinizi sevenler olarak değerlendirin. (Bu yazıyı pazartesi günü tasarlayıp yazdım. Bir yıldan beridir bu noktaya dikkat çekiyorum. Geçen haftaki yazımda da gençlere dikkat çektim.

Gençlere eğilmek zorundayız. Gençleri yanlış ellere teslim ediyoruz. Onlara yönelmeli ve onların vicdan ile hassasiyetlerini çalanlara fırsat vermemeliyiz.

Yazımın dün medyada yer alan, gençlerle ilgili hassasiyetlerle aynı tarihe rast gelmesi de ayrı bir tevafuk oldu.

Çarşamba günü hayatını kaybeden 8 asker şehidimize de rabbimden ebedi rahmet dilerim.)

***

Müslüman o kimsedir ki…

Güzel huyludur… Kıyamet günü sevaplar tartılırken, müminin terazisinde olan şey, güzel ahlaktır.

İnsanı cennete götürecek iki şey vardır.

Allah’a karşı gelmekten sakınmak.

Güzel huy. Namazınız, orucunuz, haccınız olmasına rağmen size fayda sağlamamıştır demektir.

Yumuşak huyludur… Yüce Allah sevdiği kuluna yumuşak huy nasip eder. “İnsanlara sert davranan kişide hayır yoktur” diyor Hz. Peygamber (s.a.v.).
İnsanlara iyi davranın, yumuşak muamele edin. İnsanlara merhameti öğrenin. Sert, katı, vicdansız olmayın. Düşene vurmayın. Mert davranın.

İnsanlarla iyi geçinin… Hz.Peygamber (s.a.v.) insanların hatasını yüzüne vurmazdı. Utandırmazdı. Sevmeseniz bile birini, yüzüne gülümseyebilirsiniz.

İnsanlarla çekişmeyin… Yüce Rabbimiz insanlarla çekişmeyi yasakladı. (Enfal, 46) Didişmeyin. Alay etmeyin. Kavga etmek için fırsat kollamayın.

Nihat Hatipoğlu

Cemaatlerinize “Uçmadığınızı” Söyleyin!

Esenler Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü tarafından her ay farklı bir dernekte düzenlenen “Gönül Sohbetleri” programı, bu ay Giresun Yenice Derneği’nde gerçekleştirildi. Programa Esenler Belediye Başkan Yardımcısı Faruk Aydın, Esenler Belediyesi eski Meclis Başkan Vekili Birol Hacıoğlu, Meclis Üyesi Temel Gödek, Dernek Başkanı Yücel Ayaşlı ve çok sayıda Giresunlu katıldı. Program, İSTOÇ Camii İmam Hatibi Bünyamin Topçuoğlu tarafından okunan Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Daha sonra Giresun Yenice Derneği Başkanı Yücel Ayaşlı, kısa bir konuşma yaparak “Gönül Sohbetleri” programının düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür etti ve davetlileri derneklerinde misafir etmekten duydukları memnuniyeti dile getirdi.

SAMİMİYET EKSİK

Kendisine has üslubuyla sohbet veren Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, kıyamet gününde kimsenin kimseye faydası olmayacağını belirterek, “Allah’a salim kalple gelen hariç. Allah’tan başkasına yönelmemiş, derdi Allah olan bir kalple gelen hariç, o gün ne bir dost ne bir arkadaş fayda sağlamayacak” dedi. Bugün Müslümanların en büyük eksikliklerinin salim bir kalp olduğunu söyleyen Nihat Hatipoğlu özetle şunları söyledi:  “ Önemli olan; Allah’ın razı olduğu, Allah’tan razı olmak. Şimdi Allah’tan razı olmak kimin haddine, ‘ben Allah’tan razıyım’ diyince razı mı olunuyor? Allah’tan razı olmak O’nun hükmüne uymak, boyun eğmektir. O ne söylüyorsa aynen kabul etmektir. İnsanın kendi,  düşüncüleri, zevkleri Allah’a karşı olmamalıdır. Allah’tan razı olmak budur. Bir de Allah’ın kendilerinden razı oldukları vardır. Bu çok zor bir şeydir. Allah’ın razı olduğu çok az insan vardır. İbadetimiz var, Haccımız var, Umremiz var ama samimiyetimiz yok. O Nebi’nin ahlakı, O’nun yumuşaklığı ve samimiyeti bizde eksik”.

CEMAAT LİDERLERİNE TAVSİYELER

Cemaat liderlerine tavsiyelerde bulunan Hatipoğlu, “Ey büyüklerimiz, ey başımızın taçları; lütfen cemaatlerinize hiçbir şey olmadığınızı hatırlatın. Uçmadığınızı söyleyin. Her söylediğinizin tenkit edilebileceğini söyleyin. Kabir aleminde hiçbir müridinizin azaptan savuşturamayacağınızı söyleyin. İnsanı ancak ameli ve ihlası kurtarabilir. Allah aşkına insanları cemaatinize değil; Allah’a ve Resulullah’a çağırın. Nisan ayı kutlu doğumu kutlayacağımız ay.

Hepimizin yanılma ihtimali var. Ancak yanılmaz tek mürşit Muhammed Mustafa’dır (sav). O salimdir. En fırtınalı havalarda bile sığınılacak bir limandır. Peygamber efendimiz (sav), “Bozguna uğramış askerlerin karargâhıyım” diyor. Bozguna uğradığımızda gideceğimiz karargâh O’dur. O’nun hidayeti ile hidayet bulmak bu işin tek çıkar ve çıkış yoludur. Allah bizi salim bir imana dönmeyi nasip etsin. Cemaat liderlerin bunları söylemesi gerekir ve bu konuda hepimiz vebal sahibiyiz” şeklinde konuştu.

DUANIZI EKSİK ETMEYİN

Hatipoğlu’nun ardından Esenler Belediye Başkan Yardımcısı Faruk Aydın da mikrofona gelerek davetlilere kısa bir konuşma yaptı. Hatipoğlu’ndan herkesin istifade ettiğini söyleyen Aydın, “Rabbim Peygamber  Efendimiz’in (sav) izinde yaşamayı, O’nu iyi anlamayı ve anladığı gibi yaşamayı bize nasip etsin” dedi. Aydın davetlilere de, “Bizden duanızı eksik etmeyin. Sizlerin duası ve desteği bizim için çok önemli. Sizler bizi 5 yıl daha rekor bir oyla tekrar görevlendirdiniz. Bu açıdan da sizlere teşekkür ediyor ve sizlerin güvenine layık olmaya çalışacağız” dedi. Program, edilen dualar ile sona erdi. Program çıkışında katılımcılara gül ve “Hz Muhammed’in örnek hayatı” kitabı hediye edildi. 

Kaynak: http://www.esenler.bel.tr/Content.aspx?ContentID=2113&CategoryID=31

Sadece boy abdesti ile namaz kılınabilir mi?

Allah’tan hakkıyla hayâ edin

Hayânın hepsi hayırdır.” (Müslim, İman)

Hayâ; utanma duygusu, ayıplanan bir şeyin korkusuyla insanda meydana gelen mahcubiyet hissidir. Bir insanın tavır ve davranışlarında ölçülü olması, kötü ve çirkin işlerden uzak durması ve haddi aşmaması da hayâdır. Bu konuyla ilgili Hz. Peygamber (s.a.v.): “Hayâ imandandır” buyurmuşlar (Buhari, İman), Allah’tan hakkıyla hayâ etmemizi (Tirmizi) emretmişlerdir. Hayânın en üst mertebesi şüphesiz, Allah’tan hayâ etmektir. Her an Allah’ın huzurunda bulunduğunu idrak eden Müslüman, hoş olmayan davranışlardan kendini uzak tutar. Allah (c.c.), hayâ ve edep sahibi kullarını sevmekte ve Kurânı Kerim’de onları şöyle övmektedir: “(Zekât ve sadakalarınızı), kendilerini Allah yoluna adadıkları için yeryüzünde kazanç peşinde dolaşmayan fakirlere verin. Bilmeyen kimseler, iffet ve hayâlarından dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü yüzsüzlük ederek ısrarla insanlardan bir şey isteyemezler. Hiç şüphesiz ki Allah, yaptığınız her hayrı bilir.” (Bakara, 273)

İMAN EDEPTEN İBARETTİR

Ahlâklı bir toplum meydana getirme gayesinde olan Rahmet Peygamberi (s.a.v.), şüphesiz hayâ duygusunda da zirve idi. O’nun tertemiz hayâsını Ebu Said el-Hudri (r.a.) şöyle anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.), örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bu durum, mübarek simalarından hemen anlaşılırdı.” (Buhari, Münakıb)

Peygamber Efendimiz’in üstün ahlâkını hayatlarına örnek edinen güzide sahabeler arasında da hayâ duygusu çok yüksek olanlar vardı. Örneğin hayâ timsali olarak tanıdığımız Hz. Osman (r.a.), bir gün Hz. Peygamber’i ziyarete gitmişti. Uzanmış bir halde odasında dinlenen Efendimiz, daha önce Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i odasına kabul etmiş, sonra Hz. Osman içeri girdiğinde derhal ayağa kalkmıştı. Aişe validemiz; “Ey Allah’ın Resûlu, Ebu Bekir ve Ömer’e göstermediğiniz saygıyı neden Osman’a gösterdiniz?” diye sorduğunda, Hz. Peygamber (s.a.v.) Aişe’ye: “Meleklerin bile hayâ ettiği kimseden ben nasıl hayâ etmeyeyim? Osman çok hayâlı bir insandır. Eğer aynı halde ona izin verseydim, hayâsından ötürü ihtiyacını bana tam ifade edemezdi” buyurdu. (Müslim)

Peygamberimiz’in yanında yetişen Enes bin Malik (r.a.) ise Efendimiz’in hayâsını şöyle ifade eder: “Nebiyy-i Ekrem Efendimiz, kesinlikle hakaret etmez, mübarek ağızlarından kaba bir söz çıkmaz ve lanet etmezdi. Birimize kızacak olduğunda sadece: “Allah iyiliğini versin, ona ne oluyor ki!…” derdi. (Buhari, Edeb)

Edep ve hayâ dinimizde öyle kıymetli bir yere sahiptir ki; “İslam edepten ibarettir” denilse yanlış olmaz.

TEMİZ DUYGUYLA ALLAH’A UZANAN EL KARŞILIK GÖRÜR

Aslında kabul olmayan hiçbir dua yoktur. Her dua mutlaka bir karşılık görüyordur. Bizler dualarımızın birebir kabul olmasına bakarız. Halbuki dua farklı şekillerde kabul olur. Bazen duamızın hatrına bir kaza-bela defedilir. Bazen başka bir talebimiz karşılık görür. Bazen duamız ahiretimize yansır. Günahlarımızın affına vesile olur. Kısacası, temiz bir duyguyla Rabbe uzanan el mutlaka karşılık görür.

İbrahim bin Ethem’i bilirsiniz. Belh şehrinde padişahlık yaparmış. Bir gün yatağında yatarken damda gürültü duyar. Merakla dama çıkar. Damda dolaşan birini görür.İbrahim bin Ethem kızgınlıkla sorar: “Damda ne arıyorsun?”

Adam cevap verir: “Devemi kaybettim, devemi arıyorum.”

İbrahim Ethem sinirle sorar: “Be akılsız adam damda deve ne arar?”

Damdaki adam sakince cevap verir: “Devenin damda bulunmayacağını biliyorsun da, Yüce Allah’ın atlas, ipek döşekte bulunmayacağını bilmiyorsun. İpek döşeklerde Allah aranmaz.”

Bu hadise İbrahim bin Ethem için dönüm noktası olur. Kendisini Yüce Allah’a adar. 9 yıl halvet hali yaşar. Yük taşır. Yarısını fakirlere, yarısını kendi ihtiyacına harcar. İşte bu zata Belh şehrinde halk bir gün sorar: “Ey Allah’ın dostu! Neden yaptığımız dualarımız kabul olmuyor?”

İbrahim bin Ethem halka cevap verir: “Çünkü siz Allah’ı bilir, ama emirlerini dinlemezsiniz. Hz. Peygamber’i bilir ama sünnetiyle amel etmezsiniz. Kuran-ı Kerim’i okur ama içindekiyle amel etmezsiniz. Cenneti bilir, ama oraya girmek için gayret etmezsiniz. Cehennemi bilir ama ondan kaçmazsınız. Ölüm var dersiniz, ama ölüme hazırlanmazsınız. Söyleyin bana, dualarınız neden kabul olsun?”

BÜYÜKLERİN DUALARI

Hz. Enes İbn-i Malik’in duası Allah’ım, hamd sana mahsustur. Senden başka hamd olmaya layık yoktur. Sen istemeden veren, bol bol ihsan edensin. Ey yerleri ve gökleri meydana getiren, ey celal ve ikram sahibi olan, ey ebedi hay ve kayyum olan Allah! Muhammed’in (s.a.v.) ve O’nun âli ve ashabına rahmet eyle. Rahmetinle beraber, arzularımı kabul et, ey merhametlilerin en merhametlisi, koruyucuların en koruyucusu!

SORU-CEVAP

1- Boy abdesti ile namaz kılınabilir mi? Namaz kılınabilmesi için ayrıca abdest almak gerekir mi?

Gusül abdesti alan bir kimse aynı zamanda namaz abdesti de almış olacağı için bu abdesti ile namaz kılabilir, ayrıca abdest alması gerekmez. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) gusül abdestine başlarken namaz abdesti gibi abdest aldığını ve gusülden sonra ayrıca abdest almadığını ifade eden hadisler vardır.

2- Annem hasta, ayakta duramıyor. Sandalyede namaz kılabilir mi?

Rahatsızlığı sebebiyle ayaklarını kıbleye ve yana uzatarak da olsa oturamayan kişi, sandalyede oturup namaz kılabilir.

3- Kıyamet günü geldiğinde melekler ölecek mi?

Allahtan başka, melekler de dahil olmak üzere bütün canlılar kıyamet kopunca öleceklerdir.

 Nihat Hatipoğlu / Sabah Gazetesi

Bütün evliliklerin sevgi-aşk ile devam ettiğini mi zannediyorsun?

Hz. Ömer’e gelen bir adam “eşimi boşamak istiyorum” der. Aile birliğine çok büyük önem veren Hz. Ömer sorar: “Neden eşini boşayacaksın? Eşinin hangi kusuru seni eşinden soğuttu? Haklı bir gerekçen var mı?”

Adam der ki; “Ben artık onu sevmiyorum. Bunun için boşamak istiyorum eşimi.”

Hz. Ömer’in cevabı son derece manidardır; “Sen bütün evliliklerin sevgi-aşk ile devam ettiğini mi zannediyorsun? Sende hiç mi vefa yok? Hani vefa nerede? Git ve eşinle yola devam et.”

Evliliği devam ettiren en önemli nokta hakikaten “vefa” duygusudur. Çünkü en büyük sevgiler, tutkular, aşklar zaman geçtikçe monotonlaşabilir ama vefa duygusu böyle olmamalıdır. Eşimizin zor günlerimizde yanımızda olduğunu unutmamamız lazım. Bizimle yola çıktığını, bize evlat verdiğini, baba ve annesini terk ederek bize geldiğini unutmamak lazım.

ESKİ EŞE VEFA

Hz. Aişe (r.a.) Peygamberimiz’in (s.a.v.) ilk eşi olan Hz. Hatice annemize duyduğu derin saygı, sevgi ve vefayı bir gün kıskanır. Çünkü Hz. Hatice vefat etmiş olsa bile Peygamberimiz hep onu hayırla anmaktadır. Halbuki Hz. Hatice validemiz 65 yaşında vefat etmiş yaşlı bir hanımdı. Hz. Aişe olaya böyle bakar.

Bir gün de bunu saklayamaz ve Hz. Peygamber’e şöyle der: “Ey Allah’ın peygamberi, sen bu kadında ne buldun? Dişleri dökülmüş, sırtı kamburlaşmış ihtiyar bir kadındı. Ben ise gencim. Daha dincim. Ama sen bir türlü Hatice’yi unutamıyorsun. Hep Hatice diyorsun.”

Hz. Peygamber (s.a.v.) bu kıskançlığı anlayışla karşılasa bile bu çıkışı cevapsız bırakmaz. Eski eşine vefasını yineler. Şöyle buyurur: “Aişe, bu ne kadar yersiz bir sözdür. Evet, Hatice benim için çok önemlidir. Herkes beni Mekke yollarında inkar ederken, o yanımda durdu. Herkes malını sakınırken o malını Allah için harcadı. Zor anımda bana destek oldu. Bana çocuk verdi. Evet Aişe, ölünceye kadar Hatice diyeceğim. O, cennet hanım efendilerinden birisidir.

Hz. Aişe der ki; “Ben bir daha Hz. Hatice hakkında konuşmadım.” Resulullah’ın (s.a.v.) Hz. Aişe’ye ve dolaylı olarak bize hatırlattığı işte bu yitirdiğimiz vefa duygusudur.

GIYBETTEN UZAK DURUN

İnsandaki bütün özellik ve kabiliyetler, bir yönüyle nimet, diğer yönüyle afet olabilecek özelliktedir. Yani Allah-u Teala bizlere bütün haslet ve imkanları müspet yada menfi şekilde işlenmeye müsait bir ‘ham malzeme’ olarak vermiştir. Allah’ın kelam sıfatının bir tecellisi olarak insana verilen lisan nimeti yanlış kullanıldığında sahibi için manevi bir kayba sebep olabilir. Dilin afetleri içerisinde üzerinde önemle durulması gereken konu, şüphesiz gıybettir. Kul hakkını ihlale sebep olan gıybet, sahibinden helallik alınmadığı takdirde, kişinin amellerini de tüketen bir felakete dönüşmektedir. Peki, nedir gıybet? Dilerseniz gıybetin ne olduğunu Hz. Peygamber’den (s.a.v.) dinleyelim:

Allah Resulü (s.a.v.) bir seferinde ashabına şöyle sormuşlardı:

-Gıybet nedir bilir misiniz ?Ashab- ı Kiram: -Allah ve Resulü daha iyi bilir dediler. Bunun üzerine Allah Resulü:

Gıybet, kardeşini hoşlanmadığı şeylerle arkasından anmandır buyurdular.

Denildi ki, “Ya Resulallah, arkasından söylediğim kötü şey ya kardeşimde varsa…”

Cevaben şöyle buyurdular:

Söylediğin şey onda varsa gıybet etmiş olursun; eğer yoksa ona iftira etmiş olursun (Müslim, Birr, Ebu Davud, Edeb)

Yine Efendimize, en faziletli müslümanın kim olduğu sorulduğunda; “Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir” (Buhari, Müslim) buyurmuşlardır.

Allah u-Teala, müslüman kardeşinin gıybetini yapmayı, Kuran-ı Kerim’ de şöyle yasaklar: “Biriniz diğerini gıybet etmesin. Sizden biri ölü kardeşinin etini yemek ister mi? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Allah tevbeleri çok kabul eder, çok esirger” (Hucurat, 12)

Sahabe- i Kiramdan Selman (r.a.), bir defasında ashabdan iki kişi ile beraberdi. Onların hizmetini görür ve yemeklerinden yerdi. Bir gün uyuyakaldı ve onlarla birlikte gidemedi. İki arkadaşı onu bulamayınca: “Selman pişmiş yemeğe ve kurulmuş çadıra gelmekten başka bir şey bilmiyor” diyerek gıyabında konuştular.

Selman (r.a.) geldiğinde onu katık istemek üzere Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gönderdiler. Allah’ın Resulü: “Arkadaşların katığı ne yapacaklar, onlar katıklarını yediler” buyurdu.

Haber kendilerine ulaşınca: “Biz bir şey yemedik” dediler.

Hz. Peygamber de: “Konuşmalarınızla siz Selman’ı (gıybet ettiğiniz için) katık olarak yediniz” buyurdu. “Ya Resulallah, bizim için istiğfar et” dediler. Fahr-i Kâinat Efendimiz de: “Gıybet ettiğiniz arkadaşınıza rica edin de sizin için o istiğfarda bulunsun” buyurdu. (İbn Kesir) Ayet ve hadislerde ifade edildiği gibi gıybet, kardeşimizin yokluğunda, kendini savunamayacak halde, bir ölü mesabesinde iken, onu incitecek bir surette başkalarına anlatmaktır ve dinimizce yasaklanan çok kötü bir haslettir.

BÜYÜKLERİN DUALARI HZ. İBRAHİM’İN DUASI

Ey Allah’ım! Bu yepyeni bir gündür. Bu bakımdan bugünü benim için ibadetle aç, mağfiret ve rızanla kapat. Bugün de bana, nezdinde kabul olunacak haseneyi ihsan eyle. O haseneyi geliştir ve benim için onu kat kat çoğalt ve bugün de işleyeceğim günahlarım için beni affet. Çünkü çok affeden ve her çeşit nimetlerle kullarına ihsanda bulunan, kullarını çok fazla seven, daha istemezden önce onların isteklerini bilip takdir eden sensin.

Soru-cevap

1- Eşim, anne ve babamı ziyaret etmemi yasaklıyor. Buna hakkı var mı?

Eşinizin, anne ve babanızı ziyaret etmenizi engelleme hakkı yoktur. Zira akrabalarla bağı kesmek yasaklanmıştır. Kuran, anne ve babaya iyiliği emreder. Bu emre engel olmak büyük günahlardandır

2- Terâvih namazının mahiyeti ve hükmü nedir?

Terâvih namazı, erkek ve kadınlar için sünnettir. Hz. Peygamber, “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ramazan namazını (Terâvih) kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır” buyurmuşlardır.

3- Zekât vermenin belirli bir zamanı var mıdır?

Zekât vermenin belli bir zamanı yoktur. Farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için belli bir ayı veya ramazanı beklemeye gerek yoktur. Ancak, zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur. Çünkü zekât bir borçtur, borç bir an önce ödenmelidir.

Nihat Hatipoğlu / Sabah Gazetesi