Etiket arşivi: peygamberler

Peygamberlerin Meslek ve Mucizeleri Sergisi

Bursa’nın İnegöl ilçesinde hizmet veren Özel Nilüfer Safvet Koleji ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Din Kültürü Zümresi tarafından organize edilen sergide, peygamber meslekleri yer alıyor.

Nilüfer Safvet Koleji Okul Müdürü İsmail Göbül, gelişen ve değişen zamanlarda insanlığın ihtiyaç duyduğu her önemli şeyin, peygamberler tarafından ya bir mucize veya bir meslek olarak insanlığa armağan edildiğini söyledi. Göbül, şöyle dedi:

Dokumacılık, terzilik, marangozluk, çobanlık, tabiplik, fırıncılık, eczacılık ve daha birçok meslek bugün modern anlamda geliştirilmiş olsa bile ilk icat eden veya başlatan olarak hep bir peygambere dayanmaktadır.

Hz. Süleyman’ın rüzgâra binip sabah akşam yolculuk yapması, insanlığa nasıl hava araçları ile ilgili buluş yollarını açmışsa, Hz. Musa’nın kayadan pınar fışkırtması da sondajcılığa ilham olmuştur. Ve daha niceleri insanlık medeniyetinin gelişmesinde devrim niteliğinde katkıları olmuştur. Adeta sıçrama rampası görevi yapmıştır.

Hatta bazı mesleklerde, peygamberlerin o günkü şartlar içinde mucize olarak ilahi kudretle verilen ve gösterilen noktaları, insanlık hala yakalayamamıştır.”

İsmail Göbül, sergi ile öğrencilere, hayat devam ederken, modern anlamda geliştirilen birçok mesleğin aslında bir peygambere dayandığını anlatmak istediklerini dile getirdi. Göbül, “Nilüfer Safvet Koleji Din Kültürü Zümresi olarak gelecek nesillerin peygamberleri sadece iman noktasında değil aslında hayatımızın ve medeniyetin ilerlemesinde önemli yol göstericileri, Anadolu tabiri ile o mesleğin piri olduklarını anlatmak istedik.” diye konuştu.

Cihan

Önceki peygamberler de namaz kılarmıydı?

En çok merak edilen konulardan biriside eski peygamberlerin ümmetlerinde namaz ve diğer ibadetlerin olup olmaması. İslam’dan önceki peygamberlerde ibadet nasıl yapılırdı?

Okuyucularımızdan gelen bazı sorularda; “Eski ümmetlerde namaz var mıydı? İbadet nasıldı? Yalnız inanç mı vardı?” diye soruluyor.

İbadetler emir oldukları şekil ve şartlarla, sırf emir olunduğu için yapılırlar. İnsanın yaratılış gayesi Allah’a kulluktan başka bir şey değildir. Öncelikle Yaratıcısını tanımak ve iman etmekle mükellef olan insanoğlu, imandan sonra ikinci adım olarak ibadet yapmakla mükelleftir. İman ve ibadet mükellefiyeti, eski ümmetler döneminde de söz konusu olmuştur.

Cenâb-ı Hak her ümmete güç yetirebildiği şekilde emirler, yasaklar ve ibadetler teklif buyurmuştur. Bunu Kur’ân’dan öğreniyoruz.

Ey îmân edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı.  âyetiyle orucun bizden önceki ümmetlere de farz kılındığını bildiren Kur’ân, muhtelif âyetleriyle namazın da, zekâtın da bizden önceki ümmetlere farz kılınan ibadetler arasında yer aldığını bildirir.

Âyetlere kısaca göz atalım:

1- Hazret-i İbrahim’de (as) namaz:

İbrahim dedi ki: ‘…Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için, senin mukaddes evinin yanında, namazlarını Beytinin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye, ekinsiz bir vadide yerleştirdim. (…) Yâ Rabbi! Beni ve benim neslimden olanları namazda devamlı kıl. Ey Rabbimiz! Duâmı kabul buyur.

2- Hazret-i İsmail’de (as) namaz ve zekât:

Kitapta İsmail’i de an. Muhakkak ki o vaadinde sadıktı ve Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdi. Ailesine namazı ve zekâtı emrederdi. Ve Rabbi’nin katında rızaya erişmiş bir kul idi.

3- Hazret-i İshak ve Hazret-i Yakup’ta (as) namaz ve zekât:

Biz İbrahim’e İshak’ı verdik. Bir de torunu Yâkub’u ihsan ettik. Her birisini salihlerden kıldık. Onları, emrimizle doğru yolu gösteren rehberler yaptık. Ve onlara hayırlı işlerde bulunmayı, namazı dosdoğru kılmayı ve zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar ancak bize ibâdet eden kullardı.

4- Hazret-i Lokman’da (as) namaz:

Hani Lokman oğluna öğüt verirken demişti ki: ‘Oğlum! Allah’a ortak koşma Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür. (…) Oğlum! Namazını dosdoğru kıl! İyiliği emret! Kötülükten sakındır! Başına gelene sabret! Şüphesiz ki bunlar, uğrunda azim ve sebât edilmeye değer şeylerdir.

5- Hazret-i Şuayb’ta (as) namaz:

* “Dediler ki: ‘Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı yasaklayan senin namazın mıdır? Sen doğrusu aklı başında, yumuşak huylu birisin.

6- Hazret-i Musa’da (as) namaz ve zekât:

* “Onun yanına geldiğinde kendisine, ‘Yâ Mûsâ!’ diye nida olundu. ‘Muhakkak ki Ben, senin Rabb’inim. Şimdi ayakkabılarını çıkar. Şüphesiz ki sen, mukaddes bir vadide, Tuvâ’dasın. Seni Ben peygamber seçtim. Şimdi vahyolunanı dinle. Muhakkak ki, Allah Ben’im. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et. Ve Beni anmak için namaz kıl. Kıyâmet mutlaka gelecektir. Onun vaktini gizliyorum ki, herkes neye çalışıyorsa onun karşılığını görsün.

* “Musa ve kardeşine, ‘Mısır’da milletinize evler hazırlayın. Evlerinizi namazgâh edinin. Namaz kılın’ diye vahy ettik. ‘İnananlara müjdele.

* “İsrailoğullarından, ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Anne babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin. İnsanlarla güzel güzel konuşun. Namazı kılın. Zekâtı verin.’ diye söz almıştık. Sonra siz, pek azınız müstesnâ, döndünüz. Hâlâ da haktan yüz çevirmeye devam ediyorsunuz.

7- Hazret-i Îsâ’da (as) namaz ve zekât:

* “Meryem çocuğa işaret etti. Dediler ki: ‘Beşikteki bir çocukla nasıl konuşalım?’ Çocuk dile geldi: ‘Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitap verdi. Ve beni peygamber yaptı. Bulunduğum her yerde beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe bana namaz ve zekâtı emretti. Ve beni anneme itaatkâr kıldı. Beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün de, öldüğüm gün de, hayat verilerek diriltileceğim gün de selâmet üzerimedir.’ İşte Meryem oğlu Îsâ budur.

Süleyman KÖSMENE / www.nurdergi.com

Kimler Yok ki Orada

Evet, kimler yok ki orada! Gönülden sevdiğimiz anne, baba ve kardeşlerimiz. Ninnilerini dinlediğimiz nur yüzlü nineler… Sakalını okşadığımız beli bükük ihtiyarlar…

Nice büyük insanlar, veliler, peygamberler ve en önemlisi, iki cihan güneşi Efendimiz (s.a.v.) hep orada… Sevdiklerimizle dolu olan bu âleme geçmek için, bir başka doğuş olan ölüm, tek çare… Şair: Öleceğiz, müjdeler olsun, müjdeler olsun. Ölümü de öldüren Rabbe, secdeler olsun. diyerek, sevinç çığlıkları atarken, bu gerçeği görmüş olsa gerek.

Ölümü bir müjde bilmek için, sıra bize gelmeden önce eksik kalan mânevî vazifelerimizi tamamlamamız gerekmiyor mu? Bunun için, önümüzde ne kadar olduğunu bilmediğimiz yıllar, aylar, belki de sadece saatler var.

Ömür dediğimiz bu sermayeyi değerlendirmek konusunda Peygamberler Peygamberinin mübarek bir sözüne kulak verirken, ölümün son olmadığını yine Ondan (s.a.v.) dinlemiş oluyoruz: Nasıl yaşıyorsanız, öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz, öyle de dirilirsiniz.

Selim Gündüzalp

Bana, Beni Anlatır Mısın?

Peygamberler(Aleyhimüsselam) bize kulluğu öğretmek için geldiler. Bizim kul olarak ne yaşayacağımızı bilen Rabbimiz yaşadığımız haller içinde  kendisini nasıl bulacağımızı peygamberleri vasıtasıyla bize öğretti.

Yaşadıklarımızın hakikati nedir? Biz de Yunus(AS) gibi balığın karnında mıyız? Ya da Eyyub (AS) gibi bütün vücudumuzu kurtlar mı kaplamış..?

Peki, balığın karnında, denizin içinde, gece karanlığında, her taraftan ümit kesik bir vaziyette.. Allah nasıl bulunur? Nedir o balık, karanlık ve deniz..? Hayatımızın hakikati bu karanlıklardan kurtulmaya çalışmak mı?

Vücudumda kurt falan yok, gayet sağlıklıyım çok şükür; Eyyub (AS)’ın kıssası Kur’an’a niye konulmuş, ne anlatıyor bana Hz. Eyyub?

Ya da Kur’an’da sık geçen bir kıssada Firavunla çarpışan Musa(AS) gibi miyim ben? Hani nerde benim karşımdaki Firavun..   Kur’an bana beni mi anlatıyor?

Sağ tarafımızdan Hızır(AS) gibi bir hayırhah:

-Kardaşş, bak nefsin Firavunundur, sen de Musa’sın, onunla çarpışıyorsun.. Aç gözünü bak! Hayatın hakikati nedir..?

Her peygamber sana seni anlatıyor; bulunduğun, yaşadığın halin hakikatini ve o hal içinde Allah’ını nasıl bulacağını.. Onun için tanıdık gelmiyor mu Yunus(AS) gibi, “her taraftan ümit kesik bir vaziyette “inni küntü minezzalimin” deyip Allah’a iltica etmek”.. Eyyub (AS) gibi “Rabbim zarar bana dokundu, lisanen zikrime, kalben ubudiyetime halel geldi” deyip günahlardan Allah’a sığınmak..

-Kulluk noktasında- İsa sensin, Musa sensin, Eyyub, Âdem sensin, kuyudaki Yusuf sensin; hepsi sana seni anlatıyor; kulluk serüvenini nasıl atlatacağını, şu dünya çölünden salimen nasıl çıkacağını anlatıyorlar.. (Bu paragraf alıntıdır.)

Biz onları, peygamberleri yaşıyoruz –kendi kabımız nisbetinde- nasıl ki onlar da ümmetlerine kulluğu öğretmekle şefaat etmek istediler “Kalu bela”da..

Nabi