Etiket arşivi: Prof. Dr. Sefa Saygılı

Sağ Yanına Yatmak

ABD’deki Stony Brook Üniversitesi’nden bilim adamları yan yatarak uyuma üzerine bir araştırma yaptılar ve uyuma şeklinin Alzheimer hastalığı riskini düşürebileceğini tespit ettiler.

Araştırma sonuçları; yan yatarak uyumanın beyindeki zararlı atık maddelerin beyin sıvısıyla daha iyi yıkanıp yok edildiği için “beynin temizlenmesine,” yüz veya sırt üstü pozisyonlarından daha fazla katkıda bulunarak hastalık riskini azaltabileceğini gösterdi.

Birçok beyin görüntüsünü inceleyen bilim adamları, yan yatarak uyumanın, ikinci bir dolaşım sistemi olarak tanımlanan, toksinlerden arındıran, kan dolaşımını hızlandıran, bakteri ve virüsleri öldüren lenf sistemine yardımcı olduğu sonucuna vardı.

Araştırma sonucunda, yan yatarak uyumanın beyindeki istenmeyen kimyasal birikimi engellediğini, bu pozisyonun Alzheimer’ın yanı sıra Parkinson ve diğer sinir hastalıkları riskini de azaltabileceği vurgulandı.

Peygamber Efendimiz’in (asm.) sağ yanına yatarak uykuya daldığını ve ümmetine tavsiye ettiğini biliyoruz.

Aslında sağ yanına yatmanın faydaları çoktur:

  • Sağa yatarak uyuma, kalbimiz sol tarafta olduğundan, kanın depolanması ve kalbin üzerine yük binmemesi sebebiyle daha uygundur. Sol tarafa yatıldığında kalp altta kaldığı için fonksiyonları bozulabilir. Sağ yanına yatışta bu durum meydana gelmez, organların olumsuz etkilenmesi söz konusu olmaz. Özellikle kalp hastalarının sağ yanına yatarak uyumaları tavsiye edilmektedir.
  • Yine sağ tarafına yatmış bir kişide bağırsak muhtevası ince bağırsaktan kalın bağırsağa yer çekimi etkisiyle daha çabuk boşalacaktır. Bu yatış şeklinde hem mide ve bağırsaklar korunur, hem de sindirimin daha kolay tamamlanmasına yardımıcı olur.
  • Sırt üstü yatışta yer çekimine bağlı olarak, dilimizin ve küçük dilimizin geriye kaçarak nefes borusunu tıkama riski vardır. Önce horlama, sonra nefes duraklamaları ortaya çıkarak uyku bozuklukları oluşur. Sağ yanına yatmakta ise böyle bir tehlike yoktur.
  • Bir tarafa yatmak durumunda, yatılan yöne bağlı olarak burun deliklerimizin birisinin tıkanırken, diğerinin açıldığı ve solunumun açık olan burun deliğinden yapıldığı araştırmalarla belirlenmiştir.

Sağ tarafa yatıldığında, sağ burun deliği tıkanmakta ve sol burun deliği açılmaktadır. Sol burundan yapılan nefes alma ile sağ beyin yarımküresinin aktivitesi artar. Bu durum ise, vücudumuzda yaratılan mükemmel sistemlerden birinin devreye sokulması demektir. Yani, sağ beyin yarımküresinin uyarılması, parasempatik sinir sisteminin faaliyetlerini artırmasına, kalp hızımızın yavaşlamasına, tansiyonumuzun düşmesine ve mide-bağırsak faaliyetlerinin yavaşlamasına vesile olur. Dolayısıyla kalbimiz daha az yorulur, uykuya dalmamız daha kolaylaşır, bu da istirahatimizin daha verimli olmasına imkân tanır.

Kısacası sağ yanına yatarak uyumak; bedeni sakinleştiriyor, hızlı şekilde uykuya dalabilmeyi sağlıyor, endişe ve gerginliği azaltıyor.

Dahası, Peygamber Efendimiz (asm.) böyle yaptığı için, onun gibi olmak niyetiyle sağ yanına yatan birisi, bu niyeti ve hareketinden ötürü sevap da kazanıyor.

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Zafer Dergisi

Kaynak:

  1. Journal of Neuroscience

Pi Sayısının Gizemi

Daha önce tabiattaki altın oranı anlatan bir yazı yazmıştık. Aslında kâinat ve matematik konusunda sadece altın oran değil bir de Pi sayısı vardır.

Pi sayısını Arşimet’in keşfettiğini biliyoruz. Çapı 1 birim olan dairenin çevresinin Pi’ye eşit olduğunu görmüştü.

Pi sayısı, dairenin çevresinin çapına bölünmesiyle elde edilir. Her türlü matematik işleminde büyük önem taşır. Kısaca 3.14 olarak bilinir.

Ancak Pi’nin bu değeri tartışmalıdır. Çünkü modern bilgisayarlarla yapılan hesaplamalar, Pi sayısının değerinin sonsuza gidebileceğini göstermektedir. Şimdilik 3.14’den sonra ilk 2.7 trilyonuncu basamağı görülmüştür.

Pi sayısı sadece dairede, yayda, pendulumdaki hesaplarda değil, ihtimal teorilerinde de ortaya çıkıyor. İhtimal dağılım fonksiyonlarının çoğu Pi sayısını vermektedir. Ama bu kadarla da kalmıyor, kavisli oluşumlarda da kendini gösteriyor. Kıvrılarak akan bir nehri ele alalım. Nehrin, kaynağından son bulduğu noktaya kadar olan uzunluğunu ve bu iki noktayı düz bir çizgi ile birleştirip elde ettiğimiz uzunluğu oranlayacak olursak Pi’ye karşılık geldiğini görürüz.

Elbette sadece kıvrımlar değil, ışık ve ses dalgaları da Pi’yi gösteriyor. Hatta gökkuşağında hangi renklerin olacağını veya notaların piyanoda nasıl bir sese dönüşeceğini de Pi sayısı bizlere söylüyor.

Pi, birbirine bağlı olan sistemlerin içinde önemli bir yere sahip. Ancak bunun nasıl olabildiğini tam olarak açıklayamıyoruz. Altın oran dizilimi nasıl şekil olarak çıkıyorsa, gizemi hâlâ çözülememiş Pi sayısı da geri plandaki bir düzene işaret ediyor.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden fizikçi ve kozmolog Max Tegmark buna bir açıklama bulduğunu düşünüyor: “İlk başta matematiksel olarak hiçbir şey ifade etmeyen nesnelere ne kadar yakından bakarsam, ardındaki matematiği de o ölçüde keşfetme şansına sahip oluyorum” diyor.

Kamer Suresi 49. ayette buyrulduğu gibi; “Muhakkak ki Biz her şeyi bir kaderle, bir ölçü ile yarattık.” İşte kâinattaki tüm sistem ve oluşumlarda bu kadar doğru sonuçlar verebilen matematik de bu gerçeğin bir şahidi olarak, hiçbir şeyin tesadüf olmadığını gösteriyor. Yani evrendeki bütün sistem ve hareketler, Allah’ın kanunlarıyla işleyen bir kâinatta yaşıyor olduğumuzu açıkça gösteriyor.

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Zafer Dergisi

Ashab-ı Kehf mucizesi

Kur’an-ı  Kerim’in on sekizinci suresinde sözü edilen Ashab-ı Kehf kıssası ile ölümden sonra dirilişin bir misali olarak uzun süre mağarada uyuyup yeniden uyanan gençlerin hikayesi anlatılmıştır. Müşrik bir kavmin içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan  birkaç genç mü’min bu inançlarını açıkça dile getirip putperestliğe karşı çıkmış, taşlanarak öldürülmekten veya zorla din değiştirmekten kurtulmak için dağda bir mağaraya sığınmışlardır. Yanlarındaki köpekleriyle birlikte orada derin bir  uykuya dalan gençlerin kaç yıl sonra uyandıkları hususu Kur’an’da;  “Onlar mağaralarında 300 yıl kaldılar, dokuz da ilâve ettiler” şeklinde belirtilmektedir.

Buradaki 300 yıl şemsî (güneş) takvimine göre süredir. Kamerî (ay) takvimine çevrilecek olursa tam tamına 9 yıl eklenmesi gerekmektedir ki Kur’an bu farka işaret etmekte, iki ayrı takvime göre de kalma süresini bildirmektedir. 15 asır önceden gelen bu bilginin ancak ilahî kelâm olabileceği bellidir.

Kehf Suresinin günümüze seslenen mucizeleri bununla bitmemektedir. Surenin 17. ayetinde, “Ve (yıllarca) güneşin, doğarken onların mağarasını sağ yandan yalayıp geçtiğini, batarken de onlara dokunmadan sol yandan geçip gittiğini ve onların, mağaranın  genişçe bir odasında bulunduğunu görürdün: Rabbinin alametlerinden biriydi bu” buyrulmaktadır.

Gerçekten güneş ışınının insan cildine devamlı temas etmesi halinde; güneş yanığı başta olmak üzere deride kırışıklıklara, cilt kanserlerine, fotosensitivite denilen alerjik deri reaksiyonlarına, ürtiker gibi çok çeşitli kalıcı rahatsızlıklara sebep olacağı muhakkaktır. Ancak mü’min gençlere  güneş ışığı direkt olarak değmemiş, dokunmadan yalayıp geçmiş ve uyuyan gençler bu şekilde korunmuşlardır.

Tersine yetersiz güneş ışınlarına maruz kalınırsa bu defa D vitamini eksikliğine zemin hazırlanmakta; eksiklik ise kemik mineralizasyonunu bozmakta ve osteomalasi ile osteoporoz denilen kemik zayıflığını ortaya çıkarmaktadır. Mağarada uyuyan gençleri yalayıp giden güneş ışınları bu rahatsızlıkların ortaya çıkmasını engellemektedir.

Surenin bir başka mucizevi yönü ise; 18. ayetindeki “Biz onları bir sağa çeviriyorduk, bir sola” ifadesidir. Yatağa bağlı hastalar devamlı aynı posizyonda bırakıldıklarında dekübitis ülserleri denilen vücut yaraları ortaya çıkmaktadır. Giderek bu yaralar derinleşmekte, genişlemekte; geri dönülemeyecek ve düzelmesi imkânsız hale bürünmektedir. Korunmada en önemli tedbir ise yatan kişinin pozisyonunun sık değiştirilmesidir. Kur’an-ı Kerim’de bu koruyucu unsura dikkat çekilmesi ve uyuyan gençlerin Rabbimizce sağa sola döndürüldüğünün bildirilmesi ise bugünkü bilgilerimize göre gerçekten başlı başına ayrı bir mucizedir.

Sadece Kehf Suresine bakıp da, “inandım ya Rab, inandım ki 15 asır önce inen Kur’an Senin kelâmındır” diye haykırmamak elde değildir.

KAYNAKLAR

1- Kur’an Mesajı. Muhammed Esed. İşaret Yayınları,

2- The Merck Manual. Tanı Tedavi El Kitabı.  Yüce Yayın

Prof. Dr. Sefa Saygılı / Zafer Dergisi