Etiket arşivi: Sema Maraşlı

Erkek Merhametli Olmalı

“İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” (Hadîs-i Şerîf)

 MERHAMETLİ OLMALI  (“Huzur Bulalım Diye” kitabından)

Merhamet sevginin koruma kalkanıdır. Huzuru bulmanın, sükûna ermenin iki gereğinden biridir. Merhamet; hoşgörüye, affa, ikrama, iyiliğe sebeptir.

Erkek karısının her hatasını görmemelidir. Zira kusursuz insan da dört dörtlük bir eş de yoktur. Önemli olan, insanın iyi huylarının çok, kötü huylarının daha az olmasıdır. Erkeğin eşinin pek çok iyi huyunu görmeyip, birkaç kötü huyuna takılıp hepten kötüymüş gibi söylenmesi, şikâyet etmesi, ona ters davranması zulümdür. Erkek eşin iyi huylarını takdir ederse, eşini daha iyi olmaya teşvik etmiş olur.

Cezalandırıcı olmamalıdır: Eşinin küçük hatalarında onu cezalandırmaya çalışan bir erkek hem hanımını çok incitir, onun sevgisini kaybeder hem de hanımın yanında itibarı kalmaz. Erkek saygınlığını korumak istiyorsa çok konuşmamalı, evde her şeye karışmamalıdır.

“Otoriteyi sükût kadar arttıran bir şey yoktur.” derler. Küçük meseleleri büyütüp karısının başını şişiren mıymıntı bir adam büyük bir şey söylediğinde de bir kıymeti olmaz. Erkek evde büyük meselelere müdahale etmelidir.

Affedici olmalıdır: Hatasını anlayanın özrünü kabul etmemek de zulümdür. “Bu söz bana söylendi, daha ömür boyu unutmam, affetmem…” gibi bir katılığa sahip olmak da bir mümin vasfı değildir. İnsanlar üzgünken, kızgınken bazen karşısındakinin canını acıtmak için gerçekten öyle düşünmediği halde onu kıracak sözler söyler. Eğer eşi bunu daima yapmıyorsa affedici olmalı. Rabb’imiz affı tavsiye etmiş.

Ey iman edenler! Şüphesiz eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşmanlık etmiş olanlar da vardır. Onlardan sakının. Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, şüphesiz Allah da çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Tegabun, 14)

İyi davranmalı: Rabb’imiz Nisâ suresinde erkeklere; kadınların ihtiyaç ve masraflarını karşılamalarını, onlara âdil olmalarını, güzel muamele etmelerini emrediyor.

Sadece birlikte yaşarken değil, karı-koca anlaşamadı ise ayrılırken de Allah iyilik etmeyi emretmiş: “Ya güzelce tutun yahut güzellikle (haklarını vererek)  ayrılın.” (Talak, 2)  buyuruyor. İslam nezaket dini.

İkram edici olmalı: Erkek karısının gönlünü alacak ikramlarda bulunmalı. Bu bir tatlı söz de olabilir bir hediye de. Allah Rasulü müminlere muhabbeti artırmak için güzel sözü ve hediyeleşmeyi tavsiye etmiş.

Sema MARAŞLI

KAYNAK: cocukaile.net

 

WWW.NurNet.Org

Gönülden İtaatli Kadınlar

“Sâliha kadınlar, gönülden itaatlidirler.” (Nisâ suresi, 34)

 Karı-koca münasebetleri üzerine uzunca bir âyet olan Nisâ suresi 34. âyet-i kerîmesi de erkeğin kavvamlığını açıkladıktan sonra, kadınlar için de “Sâliha kadınlar, gönülden saygılı, itaatkâr kadınlardır…” buyruluyor. Sonuçta evin reisine saygı gerekir, yoksa reisliğin aile üzerinde bir etkisi olmaz.

Sûreye ismini veren “Nisâ” kelimesi “kadın” demektir. Kadın suresindeki bu âyet-i kerimede “Kadınlar itaatlidirler” denmiyor; “Sâliha kadın, yani iyi, hayırlı, dindar kadınlar; gönülden itaatlidirler…” buyruluyor.

Âyet-i kerimede geçen “kaanitât” kelimesi, “seve seve, can u gönülden, kesintisiz, samimi olarak, karşılık beklemeden itaat eden kadınlar” anlamına geliyor. Bu âyet-i kerimede “kaanitât” kelimesi ile sâliha kadınlar hem Allah’a karşı gönülden itaatkâr olmaları hem de Allah’ın emri olduğu için kocaya karşı gönülden itaatkâr olmaları bakımından övülüyor.

Allah Rasulü: “Kadın, kocasının hakkına riâyet etmedikçe, Rabb’inin hakkını (emrini) yerine getirmiş olmaz.”(İbn Mâce, Nikâh, 4) buyuruyor.

“Kadın, namazını kıldığı, orucunu tuttuğu, namusunu koruduğu ve kocasına itaat ettiği zaman, cennet kapılarının dilediğinden girsin.” (Ahmed bin Hanbel, I/191)

“Sâliha kadın” yani hayırlı, üstün vasıflı kadın tabiri geçen bütün hadis-i şeriflerde kadının kocasını memnun etmesi, ona saygılı olması şartı var. Hem de cennetin istediği kapısından girebilir diye bir de imtiyaz sunuluyor. Zira biz kadınlar imtiyaz ve iltifatı severiz.

“İtaat etmek” tabiri “saygılı olmak, kabul etmek, cevap vermek, sadakat, bağlılık, hizmet etmek, muhabbet etmek, tabi olmak, uyumlu olmak, yaklaşmak, yumuşak başlı olmak, söz dinlemek, boyun eğmek, tevazuda bulunmak gibi anlamlara geliyor.

İtaatkâr kadın: “Kocasına saygılı, onu olduğu gibi kabul eden, isteklerine cevap veren, sadakatle bağlı, hizmet eden, kocası ile muhabbet eden, kocasına tâbi olan, kocası ile uyumlu hareket eden, kocasına yaklaşan, kocasına karşı yumuşak başlı, söz dinleyen, boyun eğen, tevazu sahibi kadın.”

Bir kadın bunları yaparak ne zarar görebilir? Karşısındaki adamın psikolojik bir rahatsızlığı yoksa ve erkek özelliklerine sahip bir erkekse, o erkek bu kadının kıymetini bilir. Değilse zaten onunla yaşamasın.

“İtaatsiz”in sözlük anlamı: “Sorumsuz, küstah, kibirli, asi, terbiyesiz, çetin huylu, dik başlı, hürmetsiz, kötü, saygısız, baş kaldıran, buyruk dinlemeyen, reddeden, tenezzül etmeyen, isyan eden,  karşı gelen, kibirli, serkeş…” demek.

Bir kadında bu itaatsiz sıfatlar varsa bir erkekle mutlu olamaz. Bir erkekle mutlu olmasını bırakın böyle bir kadın tek başına da mutlu olamaz. Zaten o kadının kendi ile kavgası vardır.

Kadının kocaya itaati ailede huzur için hiyerarşik bir düzen sağlar. İtaat kadının şahsiyetine zarar vermez, benliğini ezmez. Sahabe hanımları ilimle, ticaretle meşgul olmuşlar fakat bu durum kocalarına itaate engel olmamış.

Kadının kocasına itaatini “kadının evin reisine saygılı olması ve bu saygının gereklerini yerine getirerek uyumlu davranması” diye de tarif edebiliriz. Saygı gören erkek, sevgisinin icaplarını daha kolay gösterir. Kadın, en tatlı sevgiyi ancak kocasına saygı gösterdiğinde alabilir. Erkek, korumacı yaratıldığı için kendine saygılı davranan kadını ezmez, tam aksi, baş tacı yapar ve onun isteklerini dikkate alır, ona değer verir.

Kocasına “Kaldırımın olayım” diyen bir hanımefendi tanıdım. Kocası onu kaldırım yapıp üstüne basmadı, tam aksi, gönlüne sultan yaptı, tatlı bir aşk yaşadılar.

Yaradanımız kadınlara kocalarına gönülden sevgi ile itaatkâr olmalarını emrediyor madem, elbette bunda pek çok hikmetler vardır. Kadınlar ezilsin diye emretmemiştir muhakkak. Birbirlerini daha çok sevsinler diye emredilmiş.

Sema Maraşlı (“Huzur Bulalım Diye” kitabından)

Sevgi ve İktidar İlişkisi

“Horozu çok olan köyün sabahı geç olur.” (Atasözü)

SEVGİ ve İKTİDAR İLİŞKİSİ (“Huzur Bulalım Diye” kitabından)

Sevgi ve iktidar konusunda ülkemizde pek bir çalışma yapılmamış. Avrupa ülkelerinde aile kurumunun neredeyse bitmek üzerine olmasından dolayı evlilikler üzerine çok fazla araştırma ve çalışmalar yapılıyor. Uzun yıllar klinik psikolog olarak çalışan Dr. Michael Vincent Miller “Aşkta Terör” kitabında sevgi ve  iktidar konusu üzerinde uzun uzun duruyor. Şöyle diyor:

İktidar sözcüğünün varlığının açıkça kabul edilmesi sevgi ve demokrasi dışı bir şeymiş gibi görünüyor. İktidar zaten vardır, nasıl kullanılacağı önemli. Karı-koca arasında iktidar bölüşümünü korumanın en iyi yolu böyle bir iktidar bölüşümü olduğunu kabullenmektir. İnsanlar arası yakınlıkta iktidar da sevgi kadar rol oynuyor. Karar verme hakkı kimde? Bir ilişkide sevgi ve iktidarın birbirlerine oranlarını ayırt etmek ilişkinin sağlığı açısından önemlidir.

 “Yakın ilişkilerde insanlar arasında hep eşit olmayan iktidar dağılımı vardır. Eskiden iktidar gizli yürütülürdü. Günümüzde açık açık yürütülüyor. Günümüzde aşk, cinsellik, yakınlık ya da evliliği iktidarı aklımıza getirmeden düşünmemiz neredeyse olanaksız.

Yakın ilişkilerde kaygı, çaresiz bir kurban ya da yardımsever bir diktatör olarak ortaya çıkıyor. İlişkinin kontrolünü ele geçirme savaşı aralarında mücadele başlatıyor. Çiftler iktidarı ele geçirmek için manevra yapıyor bazen şefkat kılıfında.

“Sevgi hakkında gereğinden fazla duygusallığa kapılmak, insanı saflığa ve bağımlılığa sürükler. İktidara sevgiyi unutacak kadar değer vermek de insanı yalnızlaştırır, paranoyaklaştırır… İktidar hayatın her alanında vardır. Siyasetten anne-baba-çocuk ilişkisine kadar… Karı ile koca arasındaki iktidar bölüşümünü korumanın en iyi yolu, böyle bir iktidar bölüşümü olduğunu yadsımaktır…”

Batılılar yıllarca savundukları kadın-erkek eşitliğinin kendilerine ne getirdiğini gördüler. Eşitlik davasının ortaya çıkardığı kadın-erkek arasındaki iktidar savaşlarının sonuçlarını gördükleri için artık insaf sahipleri gerçekleri göstermeye başladılar.”Herkes kendi cinsiyet rolünü yaşarsa mutlu olur.” diyorlar. Fakat feministlerden korktukları için şu safhaya gelemediler: “İktidar erkekçe bir şeydir, kadınlar erkeklerle mücadele  etmeyin, erkekler siz de iktidarı kadınlara bırakmayın, yoksa mutluluk yüzü göremezsiniz,” diyemiyorlar. “İki insanın ilişkisinde iktidar mutlaka vardır, bunu kimin alacağını konuşun, kabul edin.” diyebiliyorlar ancak.

Bizim güzel dinimiz bize bunu açık açık söylüyor.  “Erkekler, kadınlar üzerine kavvam (yönetici ve koruyucu) dırlar.” buyuruyor Rabbimiz Nisa suresi 34. âyet-i kerîmede. Eve bir reis tayin ediyor ve daha çıkmadan iktidar savaşlarının önüne geçiyor. Kadınlara da “Saliha, kadınlar gönülden itaatli, saygılıdırlar.”buyurarak evin reisine saygı şartı getiriyor. Sonuçta “İki aslan bir posta sığmaz.” Aynı çatının altında bir aslan olur. O da erkek olacak. Zira iktidar kadınca bir sorumluluk değil.

Yaratılan her varlığın bir görevi var. Herkes görevinin gereklerini yerine getirirse hayatta intizam olur uyum olur. Bir Gana atasözü var: “Tavuk günün doğduğunu bilir fakat horozun ağzına bakar.” Zira günün doğumunu duyurmak horozun işidir, tavuk sınırlarını ölçüsünü bilir ve horozu bekler, onun işine karışmaz. Zira tavuğun yaratılış amacı farklıdır.

Günümüzde kadınlar hem kendi cinsiyet özelliklerinin keyfini çıkarıp, hem de bir yandan erkeğin elindeki güçleri almaya çalışıyorlar. Kadınlar hem kadın hem erkek gücüne sahip olmak istiyorlar hem de gücünü sömürdükleri erkeklerle mutlu olmak istiyorlar. Böyle bir şey ise hiç mümkün değil.

Müslümanların bir kısmı dinimizin insan fıtratına uygun olan emirlerini feminizme uymuyor diye kabul etmek istemiyorlar. Hatta bazı dindar görünümlü kişiler, kadın-erkek eşitliğine uygun bulmadıkları sahih hadisleri dine uymuyor diye reddedip, hoşlanmadıkları hadislerin kitaplardan çıkarılmasını istiyorlar. Oysa dine uymayan, sahih olarak günümüze gelen hadis-i şerifler değil, kendi zihniyetleridir.  Cehaletleri ve sığ bakışlarından dolayı hadisleri anlamaktan âciz oldukları için kendiler dine uymayıp, dini kendilerine uydurmaya çalışıyorlar. Kafalarına göre yorumlamaya çalıştıkları âyetler ve inkar etmeye çalıştıkları sahih hadisler huzurun, muhabbetin reçeteleri. Ah bir de samimiyetle okuyabilseler. Zira “Din samimiyettir.” buyuruyor Sevgili Peygamberimiz.

Sema Maraşlı

cocukaile.net

Erkek Kavvam Olmadığında


“Gerçekle yaralanmak bir yalanla oyalanmaktan daha iyidir.” (Khaled Hosseini)
 

    ERKEK KAVVAM OLMADIĞINDA (“Huzur Bulalım Diye” Kitabından)

(KAVVAM: Nezaret ve muhafaza eden kimse. İşlerin mes’uliyetini üzerine alıp iyi idare eden.)

Ailelerin çoğunda en temel problem erkeklerin evde reis olmaması, Allah’ın verdiği görevi yerine getirmemesi ya da getirememesi. Erkeklerin kimi, reisliği hanıma devretmiş, yan gelip yatıyor (fakat huzursuz), kimi de gücünü kötüye kullanıyor, ailesine zulmediyor. Kimi de nasıl reislik yapacağını bilmiyor, bocalayıp duruyor. Oysa aileden erkek sorumludur. Erkeğin bu görevi acilen üstlenmesi ve idarecilik konusunda çaba göstermesi ve kendini geliştirmesi gereklidir.

Mesela, iyi huylu bir erkek, ibadetlerini yapıyor, kimseyi incitmemeye çalışıyor, kazanıp getiriyor, karısının ve çocuklarının emrinde, yatak verirlerse yatıyor, yemek verirlerse yiyor, şunu yap derlerse yapıyor, bağırırlarsa susuyor, kızarlarsa özür diliyor… Aman tek yuvam yıkılmasın diye ondan ne istenirse yapıyor. Şimdi bu kişi iyi bir koca, iyi bir baba gibi görünüyor olabilir (aslında iyi bir koca da olamaz, iyi bir baba da olamaz bu hâliyle) peki iyi bir mümin olmuş mudur? Olmamıştır zira Allah’ın ona verdiği kavvam-yönetici sorumluluğunu üstlenmemiştir.

Kadın otoritesine boyun eğmiş kocalar!

“Kaç yıllık evliyiz, bugüne kadar kavvam olamamışız, bu saatten sonra olmaz artık.” demeyin.

“Ah ben ne yapacağım! Karım hayatta kabul etmez benim reisliğimi, uğraşamam daha.” demeyin.

“Ya şimdi kavvam olayım derken huzursuz olursak ya boşanırsak, ben ne yaparım? Çocuklarım ne yapar?” demeyin.

Siz evliliği götürmek zorunda değilsiniz, kavvam olmak zorundasınız. Sorumluluk almaktan korkmayın. Allah için adım attığınızda, Allah yardımcınız olur.

Rızkınız ayrıysa eşinin ayağının altında paspas olsan boş. Karın“Artık bana heyecan vermiyorsun, seni artık sevmiyorum” gibi bir sebeple de ayrılabilir. Zira günümüzde boşanma davalarını daha çok kadınlar açıyor ve gösterdikleri sebepler genellikle böyle sebepler. Ya da karın kendine güvenli bir adam görüp ona tutulup terk edecektir seni. Ya da bir ömür boyu seni onu mutsuz etmekle, hasta etmekle suçlayacaktır. Yani şu anki hâlinden daha kötü olmayacak hâlin. Yap tercihini. Tercihin Allah’ın emirleri mi, karının istekleri mi?

“Ben karımla baş edemem, onu Allah’a havale ettim.” diyen erkekler var. Yani erkek cüzi iradesini kullanmıyor, külli iradeye havale ediyor. Oysa önce o kendi cüzi iradesini kullanmalıydı, o bundan mesul. Erkek böyle söyleyerek ancak; sinik, ezik hâline kılıf uydurur ve vicdanını rahatlatmaya çalışır.

Kadın iktidarında erkek, içten içe kendini yer, kendine olan saygısını kaybeder, hayat enerjisi azalır. Testosteronu düşer, bıkkındır, yorgundur. Kavvam olma isteği bile duymayabilir. İzzet ve şerefini terk etmiş bir erkekten geriye hiçbir şey kalmaz. Kendini celladına teslim etmiş mahkûm gibidir. Karısı ile uğraşacak gücü de enerjiyi de kendinde bulamayabilir. Fakat niyet edip Allah rızası için yola çıkarsa gücü de enerjiyi de bulur. Bazı genç erkekler de soruyorlar: “Nasıl kavvam olacağımızı bilmiyoruz. Ne yapmalıyız?” diye. Onlara yol haritası olsun diye şunları söyleyebilirim: Önce Allah’a güvenin…

Sema Maraşlı

cocukaile.net

Erkekler Âciz Kadın mı İster?

“Huzur Bulalım Diye” kitabından bir bölüm

Erkekler güçlü olmak isterler ve ailede de gücün temsilcisi olmak isterler. Erkeğin güçlü olma arzusu, bir ego tatmini ya da eziklik hissi değildir. Bunu bir kompleks olarak gören kadınlar var. Erkeğin güçlü olma arzusu genetik kodlamalarında var. Yaradan öyle yaratmış.

Fakat bu demek değildir ki “Erkekler güçlü, akıllı kadından hoşlanmazlar, vur eline al ekmeğini âciz, saftirik kadınlar isterler hayatlarında.” Yok öyle bir şey. Tam aksi, erkekler güçlü ve akıllı kadınları severler, yeter ki kadınlar bu güçlerini ellerinde bir silah olarak kullanmasınlar.

“Güçlü kadın” tabirini bu yazıda kadının kadınlık güçlerini dışarıda tutarak, günümüzde algılandığı şekilde kullanacağım.

Güç: Zekâ, akıl, maddi güç, ilim (dinî ve beşerî ilim olabilir) kariyer, beceriklilik, güzellik… Bu güçlerden bir kısmına ya da hepsine sahip olan kadından erkek rahatsız olur mu?

Hayır, olmaz. Yeter ki kadın bu güçleri ile kibirlenmesin, erkekle yarışmasın, erkeği gölgede bırakmaya çalışmasın. Erkekler; âciz, saftirik, aptal kadınlardan hoşlanmazlar. Böyle bir kadının yanında erkek, kendini güçlü hissetmez, tam aksi “Benim bu kadınla ne işim var, niye bununla evlendim?” diye kendine kızar.

Erkek karısının güçlü olmasını, akıllı olmasını ister, zira karısı iyi ve kötü günlerini paylaşacağı yol arkadaşıdır ve çocuklarının annesidir. Erkek karısının kendi aklı ve zekâ seviyesine yakın olmasından mutlu olur. Zira öyle olduğunda birbirlerini anlarlar, aynı şeylere gülüp aynı şeylerden zevk alırlar.

Allah Rasûlü’nün hayatı boyunca en çok sevdiği, en çok değer verdiği iki kadın: Hz. Hatice ve Hz. Aişe’dir. İkisi de güçlü kadınlardır. Hz. Hatice asil, çok varlıklı, çok akıllı bir kadındı. Akıllı bir kadın olduğu için gücü ile kocasının karşısında değil yanında yer aldı. Eşine karşı son derece saygılıydı, ona ilk inanan kişi oldu, peygamber olduğuna hiç tereddüt etmeden iman etti. Hem kocası için süslenen bakımlı bir kadın oldu hem de kocasının yol arkadaşı oldu.

Hz. Hatice evde pek çok hizmetçisi olduğu hâlde Peygamberimizin işlerini hep kendi gördü. Ona o kadar değer veriyordu ki kocasının devesine bile yemini kendi eli ile veriyor, kimseye bırakmıyordu. Peygamber Efendimiz peygamberlik gelmeden önce Hira mağarasına gittiğinde Hz. Hatice’nin gönderebileceği pek çok çalışanı olmasına rağmen yiyeceklerini sevgili eşine kendi eli ile götürürdü.

Hz. Aişe de çok akıllı, zeki bir kadındı. İlimde çok ilerlemişti. Hz. Aişe de ev işlerini kendisi yapardı; minder, yatak ve sergilerini kendisi serip kaldırırdı. El değirmeninde un öğütür, çoğu zamanda ekmeği ve yemeği kendisi pişirirdi. Sevgili eşine hizmet etmekten mutluluk duyardı. Giysilerini yıkardı. Peygamber efendimizin abdest suyunu da kendisi hazırlardı. Bazen eşinin mübarek saçlarını tarar, kokusunu sürerdi. Eşinin dişlerini temizlemek için kullanacağı misvağı yumuşatıp hazır hâle getirmekten hoşlanır ve misvağı temizleyip tekrar kullanacağı zaman hazır bulması için temiz bırakırdı. Resulullah’ın kurbanlık develeri için gerekli olan ipi de o eğirirdi.

Hz. Aişe her daim talebeydi. Rasulullah’tan ne öğrenebilirim, diye bakardı. Anlamadığı her şeyi tek tek sorardı. Rasulullah’ın vefatından sonra ümmete muallimelik (hocalık) etmiştir. Hz. Peygambere naz yaptığı olmuştur; fakat bunların hiçbirinde ukalalık edip Peygamberin önüne geçmeye çalışmamıştır. Hz. Aişe zekâsını aklıyla ve kadınlık güçleri ile dengelediği için bir problem yaşamamıştır. Onun zekâsı, hazırcevaplığı eşini memnun etmiştir. Hz. Peygamber Hz. Aişe’nin nazını seve seve çekmiştir. Onu çok sevdiğini her zaman söylemiştir. İki hanımı da hiçbir zaman eşi ile güç yarışına girmemiştir.

Kadınların pek çoğu gücü taşıyamıyorlar ve sahip oldukları gücü kullanıp erkekle rekabete giriyorlar. Ellerindeki güç keskin bir kılıç gibi sevgilerinin aşklarının katili oluyor. Güçlü kadın, evde iktidara talip oluyor ve erkeği yönetmeye hevesleniyor. Erkek kadını yönetmek istese “ben köle değilim, kimseye boyun eğmem” diye razı olmuyor fakat kendi erkeği köle hâline getirmekte bir mahzur görmüyor. İşte erkek o zaman bu güçten rahatsız oluyor. Kocaya hizmet etmek bile güçsüzlükmüş gibi algılanıyor.

Kadın gücünü tevazuyla, yumuşaklıkla, nezaketle birleştirse, erkek o güçten rahatsız olmaz. Sahip olduğu hiçbir gücün erkeğin eksikliğini doldurmayacağını bilen kadın erkeğin gözünde değerli olur.

Erkek, karısının her şeyi yapabileceğini bilir; fakat karısının ona ihtiyacı olduğunu da bilmek ister. Fakat kadınların pek çoğu güçlü olduğunu göstermek, her şeyi yapabildiğini ispat etmek için her şeyi yapıyorlar. Kadın hem kendi işlerini hem de erkeğin ailede üstlenmesi gereken sorumlulukları üstleniyor. Kadın yaptıkça erkeğin onu takdir etmesini bekliyor. Oysa erkek bu durumda kendini o evlilikte gereksiz hissediyor. Fazla minnet gizli düşmanlığa yol açar.

Erkek karısının hayatını kolaylaştırdığında, ağırlıklarını aldığında mutlu olur, kendini iyi hisseder. Güçlüklerle baş etmek, sevdiği kadını memnun edecek şeyler yapmak erkeğe kendini iyi hissettirir. Karısı tarafından korunup kollanmaya çalışıldığında kendini çocuk gibi hissetmekten hoşlanmayacağı için buna tepki gösterir, onun güç göstermesinden rahatsız olur.

Bir erkek kadına “Bu kadar güçlü durma!” diyorsa ‘zayıf ol, ezik ol’ demek istemiyordur. “Gücünle beni ezme, gölgede bırakma.” demek istiyordur. “Sen prenses ol ki ben kahramanın olayım” demek istiyordur.

Erkekler bilgiç kadınlardan nefret ederler.” (Tennyson)

Sema Maraşlı- “Huzur Bulalım Diye” kitabından