Etiket arşivi: yağmur

Selimiye’de Bir Bardak Su İçebilmek

Selimiye camisine gidenler görmüştür, caminin içinde bir çeşme vardır ve çeşme adeta köy çeşmesi gibi amme hizmeti yapmaktadır. İnsanlar orada su içme veya hastasına götürme derdindedir. Selimiye gibi muhteşem bir eseri incelemek, şu anki teknolojiyle bile yapılması mümkün olmayan bu cami hakkında bilgi edinmek yerine suya haddinden fazla mana yükleyerek asıl yerinde fasılda takılmak hepimizin düşebileceği vahim bir durumdur.

Evet su mübarektir ama çeşmedeki su, şehir şebeke hattından gelen içme suyudur. Halbuki etrafımıza bir baksak; süslemeler, akustik, aydınlatma, havalandırma, alttan sıcak suyla ısıtma, kandil islerinden mürekkep eldesi, mimari, kubbe büyüklüğü, malzeme ve işçilik kalitesi bakımından  cami, lisan-ı haliyle beni tefekkür et diyor. Halbuki biz “kuyumcu dükkanında balon isteyen bebek gibi” ille de su peşindeyiz.
 
 
Biz demiri de indirdik ki, onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır…” Hadîd, 57/25.
 
 
Fakat nisan ayında iş değişir, suda farklı  bir zenginlik olur demirin eklenmesiyle. Kuran’da belirtildiği gibi demir gökten indiriliyor ama nasıl? Eskiden bazı müfessirler bunu, çok eskilerde, demirin indirildiği ve sonra depolanarak  kullanılmaya başladığı şeklinde yorumlamıştır. Fakat zaman yaşlandıkça gençleşen Kuran’ın bir mucizevi yönü daha, bilim ışığında ispatlandı.
Âyet-i kerîmedeki ‘demirin indirilmesi’ bahsinden, demirin belli dönemlerde yağmurla birlikte bir ölçü dâhilinde indirilmekte ve bu şekilde hayatın akışının kontrol edilmekte olduğu ispatlanmıştır.

Büyük çöllerden rüzgar fırtınaları ile havalanan kumlar günlerce havada kalır, içerisinde demir barındıran kumlar bulutla  gündüz vaktinde buluşmuş ise, adeta, bulutlardaki hususi hazırlanmış kazanlarda nemle karıştırılıp, güneş fırınında pişirilmeye başlanır. Ardından yağmurla beraber zeminimize yumuşak iniş yapar. Bilimsel olarak, nisan yağmurlarının yıl içinde en çok minerali içeren yağmur olduğu kanıtlanmıştır.

Her sene rumi nisan ayında gerçekleşen  eden bu olay Trakya ve Anadolu’da çeşitli müspet  davranışların   oluşmasına sebep olmuştur. Nisan yağmuru suyu ile yoğurt mayalanır, yıl boyunca saklanarak bebeklere bu sudan içirilir, hatta kelliğe bile iyi geldiği için şemsiyesiz gezilir bu ayda.
Son olarak edebiyatımızda nisan yağmurlarından bir örnek sunarak ilk yazımıza böyle veda edelim;
 
 
Cevahirname isimli kitapta şöyle yazıyor:
….güneş burc-i hamele gelüp (nisan ayı) yağmur vakti ola. deryanın yüzüne çıkarlar (balıklar) , ağızların açup yağmurların katresini yudup deryanın dibine inerler….(böylece) karınlarında inci hasıl olur.
Yani inci, yağmur damlasından meydana gelir imiş. Ayrıca yine nisan yağmurunda yılanın ağzına düşen damlalardan zehir hasıl olur.
 
 
Düşsek dehen-i yâre sadeften hele geçtik
Tek katre-i nisan gibi ummana dökülsek
 
 
Sevgilinin ağzındaki bir inci olamadık (dişi). Bundan geçiyoruz, bari onun yerine nisan yağmuru gibi denize düşseydik de, bizi bir balık yutsaydı. Böylece -sevgilinin ağzında olmasak da- bir inci tanesi olurduk. Belki böylece o inciden yapılan mücevherle yare yine ulaşırdık. Veya, yarin dişindeki incinin misli olan bir inci olabilirdik.
Burhan Ağaoğlu

 

Bahar mevsimindeki fırtınalı yağmur

Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki herşey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hadiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var. Ezcümle:

Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında, nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebâtâtın(bitkilerin) tebessümleri saklanmış. Ve güz mevsiminin haşin tahribatı, hazin firak(ayrılık) perdeleri arkasında, tecelliyât-ı celâliye-i mazharı olan kış hadiselerinin tazyikinden ve tâzibinden muhafaza etmek için, nazdar çiçeklerin dostları olan nazenin hayvancıkları vazife-i hayattan terhis etmekle beraber, o kış perdesi altında nazenin, taze, güzel bir bahara yer ihzar etmektir. Fırtına, zelzele, veba gibi hadiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi neşvünemasız kalan birçok istidat çekirdekleri, zahiri çirkin görünen hadiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güya umum inkılâplar ve küllî tahavvüller birer mânevî yağmurdur.

Fakat insan, hem zahirperest, hem hodgâm olduğundan, zahire bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık cihetiyle, yalnız kendine bakan netice ile muhakeme ederek şer olduğuna hükmeder. Halbuki, eşyanın insana ait gayesi bir ise, Sâniinin esmâsına ait binlerdir…

Meselâ, “kar”ı pek bâridâne ve tatsız telâkki ederler. Halbuki, o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gayeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, tarif edilmez.

18. Söz 2. Nokta