MERSİYE
Fecir vakti damımda çırpınan güvercinler,
Bugün kulağınıza bir şey mi söylediler.
Neden boğazınızda bir bilinmez hıçkırık,
Neden bugün kolunuz kanatlarınız kırık.
Sizde mi Ona yanıp sizde mi Ona ağladınız,
Siz de mi ırmaklarla beraber çağladınız.
Dünya denen gurbetin ulvi bir sabahında,
Gitti bunca âlemi bırakarak ardında.
Elinde bin bir ufuk ardında hıçkırıklar,
Geride kaldı milyonlarca kalbi kırıklar.
O gitti diyerek ağladı dağlar taşlar,
O gitti diyerek bir günde ağardı saçlar.
O gitti diyerek bak zaman boynunu kırdı,
O gitti diyerek bak mekân yine hıçkırdı.
Ağlayın güvercinler ağlayın bu mevte siz,
Bir dünya hıçkırıyor şâirâne ve sessiz.
Ey bu arzın kalbinden şimşekler fışkırtan nûr,
Ey şu azap denen zifte bakıpta parlatan nûr.
Ey gönüller sultanı ey zamanın dâhisi,
Ey iman kal’asının zırhı Saîd-i Nursî.
Bu gün seni düşündüm, bu gün yine ağladım.
Bu gün yine fecirde günler karardı sandım.
Varsın nur düşmanları seni anlamasınlar,
Varsın şu mülevves kalpler bu nûra yanmasınlar.
Sen kâinâtın esrârını okudun,
Sen ki hayatın lif lif çilesini dokudun.
Küfrün bid’a rüzgarı güvensin nefesine,
Essin essin ruhumun çelikten kal’asına.
Nerde varsa toplasın topunu güllesini,
Boğmak için ruhumun ilâhi bestesini.
Eğer senin nûrundan almışsam bir nebze nûr,
Vallahide titremem ey küfür rüzgarı savur.
Savur imanlarda yanan nûr şulesine,
Savur gönlümün yıkılmaz iman kal’asına.
Savur çünkü bu senin son nefesin olacak,
Kararttığın kalplere nûr u Kur’ân dolacak.
Vâmık Azrâlı
Harun Keleş ağabeyin arşivinden.