Dönüp hesap vermeyeceğinizi mi sandınız?

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Bizim sizi boşuna yarattığımızı, Bizim huzurumuza dönüp hesap vermeyeceğinizi mi sandınız?

[Mu’minun Suresi 23,115]

..…….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

Kim müslüman bir kişinin hakkını yalan yemin ile alırsa, Allah ona Cehennemi vacib, Cenneti ise haram kılar.”

Bir adam dedi ki: “Ya Resulallah bu az bir şey olsa da mı?”

Buyurdu ki: “Misvak ağacından bir dal parçası olsa bile…

(Müslim)

.…….

Risale-i Nur’dan;

İ’lem eyyühe’l-aziz!  (Bil ey Aziz Kardeşim)

Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka ciheti(yüzü) rahmettir, ön ciheti ise azaptır.

Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde(arka tarafında) duruyorlar.

Senin de onlara iltihak(katılma) zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeye iştiyakın(şevkin, isteğin) yok mudur?

Evet, vakit yaklaştı.

(Mesnevi-i Nuriye’den)

…….

Cevşen’den ;

15-
1-Ey cömertlik ve ihsan sahibi,
2-Ey fazl ve iyilik sahibi,
3-Ey emniyet ve eman sahibi,
4-Ey kudsiyet ve kemalat sahibi
5-Ey hikmet ve bayan sahibi
6-Ey rahmet ve rıdvan sahibi,
7-Ey kesin delil ve bürhan sahibi,
8-Ey azamet ve saltanat sahibi,
9-Ey af ve mağfiret sahibi,
10-Ey kendisinden yardim istenen şefkat sahibi,

Londra Christmas Tatili Okumaları

İngiltere’de tüm hiristiyan memleketlerinde olduğu gibi, “Christmas Tatili” denilen ve yaklaşık 20 gün süren bir tatil vardı. Bu tatili değerlendirmek maksadıyla ve buradaki liseli gençler ve Nur Dershanesinde kalan kardeşlerle program yapılması kararlaştırıldı. Bu niyetle iki adet program tertip edildi.  

Buradaki lise hizmetinin ehemmiyetini kısa birkaç cümle ile anlatmak isteriz:

Liseli kardeşlerin İngilizlerle daha rahat anlaşabilmesi açısından, onların Risale-i Nur noktasından iyi bir şekilde yetiştirilmesi, hem yabancılara ulaşmak, hem de burada hizmeti sahiplenen genç, şuurlu esnafların yetişmesi açısından ehemmiyet arz etmektedir. Bu düşünce ve bilinçle liseli gençlerle Londra dışında yedi günlük bir program tertip edildi. Programa gitmeden önce böyle programları arzu edenler olduğu gibi, ailesinin arzu ve zorlamasıyla gelenler de olmuştu. Program boyunca, kardeşlerin Risalelere  muhatap olurken yaşadığımız atmosfer,  bizi geleceğe doğru ciddi bir şekilde ümitlendirdi.

Bu ümidimizde haklı olduğumuzu, uzun program sonunda ailelerden gelen teşekkür mesajları ile daha iyi anladık. Öyleki, programa ailesinin zorlamasıyla katılan gençler, ailelerinden yeni program için bizleri zorlamalarını istemişler. Programın son günü bir kardeşimizin “Abi, sizin ne yapmak istediğinizi anladık, heyecanlanıyoruz. İslamiyeti daha güzel yaşamak ve insanlara bu güzel hakiketleri anlatmak ve insanlığa hizmet edebilmek için bize ne yapmamız gerektiğini anlatın.” demesi bizleri duygulandırdı. Programdan sonra liseli kardeşler ile bir lokomotif grup oluşturduk. Bu kardeşlerle bir lise meşveret heyeti oluşturuldu. Meşverette, günlük risale ve cevşen okumalarından, ilgilenilecek Türk ve İngiliz arkadaşlarımıza ve haftalık mütala konularına kadar bir dizi kararlar alındı. Nisan ayındaki 15 günlük “Easter Tatili” için şimdiden program yeri bakılmaya başlanıldı. Rabbim bu gençleri ahirzaman fitne ve belalarından muhafaza eylesin, şevk ve gayretlerini arttırsın. Amin.

Islington Nur Dershanesinde kalan kardeşler ve Londra dışından vakti müsait olup katılan kardeşlerle beraber Londra’da açılmış ilk Nur Dershanesinde bir okuma programı yapıldı. Elhamdulilllah,  Türkiye’de program yapıyormuş kadar güzel ve istifadeli bir program oldu. Adeta Türkiye’den uzakta olduğumuzu unuttuk. Kardeşlerin hepsinin de bu programdan memnuniyetlerini ifade etmesi ve daha fazla yapılmasını arzulamaları, Risale-i Nur’a ve hizmetlere dünyanın her yerinde, herkesin ihtiyacı olduğunu bir kez daha görmemize vesile oldu.

Dualarınıza cidden ihtiyacı olan bu kardeşlerinizi unutmamanız ümidiyle.

İleride bu memleket tam manasıyla nurlanacak inşaallah.

Londra Nur Talebeleri

 

 

www.NurNet.org

 

Sınırsız Şartlara Bağlı Mutluluklar

Mutsuzluk ve hayatından memnuniyetsizlik, insanın temel sorunu. Bu temel sorun ona dışarıdan dayatılmıyor. İnsanlar bu gezegen üzerindeki varlıklarını, gezegenle birlikte yaptıkları yolculuğun anlamsızlığını bir takım sınırsız şartlara bağlıyorlar. Kendi yaşamları için olmazsa olmaz kurallar koyuyorlar. Olmazsa olmaz şeklinde getirilen beklentiler, istekler, arzular, hedefler kişilerde düş kırıklıkları yaşanmasına yol açıyor. Bu da hayatın yaşanmaya değmez olduğu fikrini uyandırıyor.

Sabah yatağından kalkan bir insanın o günkü hava şartları ile ilgili “Mutlu olmak için ılık bir hava olmalı. Gökyüzü açık olmalı, hava ne soğuk ne sıcak olmamalı, yollar karlarla kaplı olmamalı”şeklinde bir kuralı varsa, yağmurlu bir günde bu kişinin yaşamını düşünün. Aklından geçireceği ilk düşünce “Ne berbat bir gün” olacaktır. Sabahtan akşama kadar bu yağmurlu ve kapalı hava için yüzlerce kez söyleyeceği ‘berbat’ sözcüğü onun o günkü hayatının psikolojisini belirleyecektir.

Yaşadığı gün için berbat yakıştırmasını kullanan bir kişinin, kendi içsel dünyasında berbat bir gün yaşaması da oldukça muhtemeldir. Peki ‘berbat’ yakıştırmasının arkasındaki temel yanılgı nedir?

Kanaatimce, bu yanılgı, insanın iradesine bırakılmamış olayları kendi iradesi ile oluyormuş gibi düşünmesidir.

Oysa insan aklı kainatın işleyişinde mühendis kılınmamıştır. Mutlu ve memnun bir gün yaşamayı yağmursuz bir hava şartına bağlayan kişi, farkında olmadan da yapsa, yağmurun yağıp yağmamasının onun istek ve arzularına göre ayarlanmasını talep etmektedir.

İnsanın buna hakkı yoktur. Çünkü her ferdin keyfine göre hareket edilirse dünyanın nizam ve intizamı fesada gider. Bir ferdin istek ve arzularının hilafına, kainatın idare edilmesi için, kainatta binlerce hikmetin gözetilmesi icap eder. Cenab-ı Hak her an bu hikmetlere göre kainatı idare eder; yoksa, bir ferdin istek ve arzusuna göre değil.

İnsan, yaşamını ‘olmazsa olmaz’lar üzerine kuramaz. Buna hakkı yoktur. Kendisine sunulan ve iradesine bağlanmamış olayları, durumları tenkit etmeden, mevcut nizam ve intizama uyabilir. Çünkü yaratılan her şey sonsuz hikmetle yaratılmaktadır; insanın cüz’i aklına göre değil.

İkinci yanılsama ise ‘olmazsa olmaz’ denilen her şeye bir mutlakiyet verilmesidir. Aşık olduğu insana “Sensiz yaşayamam” diyen bir insan, şu gezegendeki varlığını kendisi gibi aciz ve fani bir başka insana bağlamış olur. Bu, büyük riskler taşıyan çok ağır bir yatırımdır. Oysa olmazsa olmaz denilen her şey geçici ve fanidir. Her şeye hayat ve ölüm verilmektedir. Yani, her bir şey, belli bir noktadan sonra zaten bu dünyadan göçüp gitmektedir. Dünya içindeki hiçbir şey, bu yüzden, olmazsa olmaz demeye layık değildir. Onların dayanak noktaları da kendileri değildir.

Olmazsa hiçbir şeyin olmayacağı, varlığı başka bir varlığa bağlı olmayan tek bir varlık vardır. O da, bütün kainatı yaratan bir Yaratıcıdır. Bizim ve tüm kainatın varlığı O’nun varlığına bağlıdır. Sonsuz ihtiyaçların giderilmesi O’nun irade, kudret ve hikmetine bağlıdır. O’nun kudreti olmaz ise, hiçbir şey olmaz. 

‘Olmazsa olmaz ‘ın alternatifi hiçbir istek ve arzu duymamak, bir şeyler hedeflememek, çalışmamak değildir. Kişi havanın açık ve güneşli olmasını talep edebilir. Veya yağmura ihtiyacı vardır, yağmurun yağmasını ister. Mesele, bu talebi olmazsa olmaz sınırına getirip getirmeme noktasında düğümlenmektedir. İnsan Rabbinden her şeyi isteyebilir. O’na dua eder, hatta istekleri için yalvarır. Fiili olarak durmadan çalışır. Ama neticeyi Rabbinin bir iradesi ve hikmeti olarak görür. Her şeyi, her hali nimet olarak görür. Olmazsa olmaz olan O’dur. Onsuz yapamayacağımız şey, O’nun rahmetidir. O’nun rahmetide her an vardır ve ebedî olarak da var olacaktır. O zaman, insan için her şey vardır.

Mustafa Ulusoy / Zafer Dergisi

Vakit gelince ertelenmez, keşke bilseydiniz

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin.

Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez.

Keşke bilseydiniz.

“Nûh Sûresi 3 ve 4. Ayet Mealleri”

..…….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

Bir kimseye Allah (c.c.) bir nimet verirse “Elhamdülillah”ı çoğaltsın.

Kimin kaygısı artarsa “Estağfirullah” desin.

Rızkı geciken de, “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” sözünü artırsın.

(Hadis-i Şerif Meali – İbni Asakir)

.…….

Risale-i Nur’dan;

İbadetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. (İşaratü’l-İ’caz)

…….

Cevşen’den ;

Ey unutulmayan ve unutturulmayan zikrin sahibi,

Ey söndürülemeyen nûrun sahibi,

Ey had ve hesâba gelmeyen medih ve senâ sahibi,

Ey hiçbir şekilde değiştirilemeyen vasıflar sahibi,

Ey sayılamayan nîmetler sahibi,

Ey zevâl bulmayan saltanat sahibi,

Ey gerçek keyfiyeti anlaşılamayan celâl sahibi,

Ey reddedilemeyen hüküm sahibi,

Ey tebdil edilemeyen sıfatlar sahibi,

Ey tam idrak edilemeyen kemâl sahibi,

Bütün kusurlardan uzaksın. Senden başka ilâh yok! Affet bizi. Bizi Cehennemden kurtar.

…….

Esma-ül Hüsna;

El-Hayy: Sonsuz mükemmellikteki hayat Zâtının sıfatı olan; Zâtı bu sıfattan ayrı düşünülemeyen; hayatı, daimî, ezelî ve ebedî olup ölme ve yok olma gibi arızalardan uzak bulunan; kâinattaki bütün hayat izleri ve canlı fertler üzerinde taklid edilmez mühürleri bulunan.

El-Kayyûm: Varlığı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan, bizatihi varlıkta kaim olabilen; fakat bütün eşya onun iradesi ve yaratmasıyla varlıklarını sürdüren ve vücutta kalan. Zerreler ordusundan yıldızlar ordusuna kadar bütün varlıkları hassas bir denge ve ölçü ile ayakta tutan ve önemli vazifelerde çalıştıran.

Sultan II. Abdülhamid Han

Sultân Abdülhamid Hân, Osmanlı Padişahları arasında en uzun süre tahtta kalanlardan biridir; Osmanlı Devleti’ni yakından ilgilendiren çok önemli olayların saltanatında meydana geldiği nadir padişahlardandır ve en önemlisi de hakkında en çok eser bulunan bir devlet adamıdır. Bir iki sayfada onun şahsiyetini ve devrindeki olayları özetlemek mümkün değildir. Bu sebeple sadece bazı olayların ana hatlarını vermeye çalışacağız.

II. Abdülhamid, I. Abdülmecid’in 4. Kadınefendisi olan Çerkez asıllı Tîr-i Müjgan Kadınefendi’den Çırağan Sarayında Eylül 1842 yılında dünyaya gelen oğludur. 10 yaşında annesini kaybeden Abdülhamid, manevi annesi Başikbal Perestû Hanımefendi’nin terbiyesi altında büyümüştür. 28 yıl II. Abdülhamid’in vâlide sultânlığını ifa etmiştir. Milletin Sultân Hamid dediği II. Sultân Abdülhamid, şehzâdeliğinin ilk günlerinde musiki dersleri almış; 1850’den itibaren devrinin âlimlerinden hat, Arapça, Farsça, Osmanlı Edebiyâtı ve diğer İslâmi İlimleri ders almıştır.

Özellikle hadisden Buhari okuyan Abdülhamid, devrin Maârif Bakanından politika ve iktisad, Vak’anüvis Lütfi Efendi’den Osmanlı Tarihi derslerini dinlemiştir. Kendinden önceki padişahlardan farklı olarak, Şâzelî tarikatına intisap eden Abdülhamid, 1879’dan itibaren Kadiri tarikatının derslerini almaya başlamış ve ömrünün sonlarına doğru Nakşibendi tarikatına da intisap eylemiştir. Bu bir kaç satırlık bilgiden anlaşılacağı üzere, Sultan Abdülhamid Han, bütün hayatını tam bir İslâm âlimi ve siyâset ve devlet adamı olmaya vermiştir.

Amcası Abdülaziz zamanında ziyâretlerde ve seyahatlerde bulunan Abdülhamid, Fransız İmparatoriçesi, Avusturya Kralı, Prusya Veliahdı, Galler Prensi, Fransa Prensi, Şeyh Şâmil ve Emir Abdülkadir gibi, batılı ve doğulu devlet adamlarıyla tanışmış ve onlardan istifade etmesini bilmiştir. Babasının tabiriyle kuşkulu ve sükûtî oğul olan Abdülhamid, kurulduğu yıl Yeni Osmanlılar Cemiyetine girmiş ve ancak gayelerinin bozuk olduğunu anlayınca ayrılmıştır.

Hayat tarzı itibariyle Sultân Abdülaziz’e benzeyen, şarklı, tam bir Müslüman, tam bir Osmanlı ve tam bir Müslüman Türk olan Abdülhamid Han, takvâ ve dindarlığı sebebiyle halk arasında veliyyullah olarak bilinmiştir.

Dedesi II. Mahmûd’a ve Reşid Paşa’ya hayran olduğu ifade edilen II. Abdülhamid, babası I. Abdülmecid ile ağabeyi Murad’ın alafranga hayatının devlete ve millete zarar verdiğine inanıyordu. 31 Ağustos 1876’da, akıl hastası olan V. Murad’ın yerine, Midhat Paşa ve Mütercim Rüşdü Paşa’yı ikna ederek Osmanlı tahtına oturan II. Abdülhamid, dış ve iç düşmanların bütün gayretlerine rağmen, 27 Nisan 1909 yılına kadar Osmanlı tahtında oturmayı başarmıştır.

*  *  *

devamını okumak için aşağıdaki linke tıklayın:

http://www.osmanli.org.tr/yazi-5-243.html

Osmanlı Araştırmaları Vakfı

Editörün notu : 10 Şubat, Sultan II.Abdulhamit’in vefat yıldönümüdür.

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version