Etiket arşivi: cuma

Yalnızca Cuma Gününe Has Olarak Kaza veya Nafile Oruç Tutulur Mu?

Farz ve vacip oruçları sadece cuma günü veya cumartesi günü tek gün olarak tutmak mekruh olmaz. Bu nedenle kaza borcu olanların veya adağı bulunanların haftanın istediği günü oruçlarını tıutmalarının bir sakıncası olmaz.

Ayrıca, Arefe veya Kandil gibi mübarek günler Cuma veya Cumartesi gününe denk geldiği takdirde, bu günlerde oruç tutulması mekruh olmaz. Hadis-i Şerifte belirtilen “sizden biri adeti olan bir orucu tutuyorsa bir sakıncası olmaz” ifadesinden Kandil günleri oruç tutmayı adet edinenler Cuma günü kandile denk gelirse yalnız cuma günü oruç tutabilir manası çıkar. (Neylü’l Evtar, 4, 249; İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli, c.3, s. 124)

Ancak, Farz ve Vacip oruçları ile lkandil ve arefeleri alışkanlık haline getirmeyenlerin, hafta içerisinde sadece Cuma ve Cumartesi günü oruç tutmaları tenzihen mekruhtur. Bu meseleye esas teşkil eden hadis-i şerifler şöyledir:

“Cuma günü bir bayram günüdür. Bayram gününüzü oruç günü yapmayın.” (Müsned, 2:303)

“Üzerinize farz olan oruç müstesna, Cumartesi günü oruç tutmayınız.” (İbni Mâce, Sıyam: 38)

“Cumartesi ve Pazar günleri müşriklerin bayram günleridir. Ben onlara muhalefet etmek isterim.” (Neseî, Cum’a: 1)

“Geceler arasında sadece cuma gecesini ibadete tahsis etmeyin; yine günler arasında oruç tutmak için sadece cuma gününü tahsis etmeyin. Ancak sizden biri adeti olan bir orucu tutuyorsa bu müstesnadır.” (Neylü’l Evtar, 4, 249; İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli, c.3, s. 124)

Bu hadis-i şerifler sadece Cuma ve Cumartesi günleri oruç tutmamayı tavsiye etmektedir. Ancak bugünlerde oruç tutmanın, yani sadece Cuma ve Cumartesi oruçlu bulunmanın mekruhluk derecesi tenzihîdir. Yani harama yakın olan mekruh değildir.

Fakat bugünlerde oruç tutmak için bir gün öncesini veya bir gün sonrasını oruçlu geçirmekle mekruhluk ciheti ortadan kalkmış olur. Cuma günü oruçlu bulunmak isteyen kimse, ya Perşembe gününden itibaren oruç tutar veya Cuma ile birlikte Cumartesi’ni de oruçlu geçirmesi gerekir. Yine Cumartesi’yi oruçlu geçirmek isteyen kişi Cuma’yı veya Pazar’ı o güne eklemesi lâzımdır. Bu meselede fıkıh âlimlerimizin izahı bu şekildedir.

Şayet pazar gününe tazim niyetiyle tutmuyorsa, tatil günümdür daha rahat tutarım niyetiyle veya başka sebeble tek pazar günü oruç tutmakta bir mahzur yoktur. Ancak pazar gününü bir konuda hürmete layık görerek oruç tutmak uygun olmaz.

Mehmed Paksu

Sorularla İslamiyet

Dua, Kul’un Rabbine Bağlılığının En Güzel İfadesidir

“Deki; Eğer duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var” (Furkan süresi/77 ayet)

“Dua  eden adam anlar ki, biri var; Onun hatırat-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, herbir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder,fakrına medet eder.” (Mesnevi Nuriye)

Dua esnasında içimizden geçirdiğimiz,düşündüğümüz  her şeyi  Cenab-ı Allah mutlak sürette bilir; ancak  yerine ve zamana göre  yapılan dualar,  melekler  tarafından yüce makama arzedilen bir arzuhal gibi hisedilir. Onun için dua edilirken  cem’i ve muhtevası  geniş olan dualarla dua edilmelidir. Örneğin: ”Rabbena  atina f’iddünya haseneten ve f’il  ahireti haseneten” (Rabimiz! Bize dünyada da ahirette de  güzellik ver.)

Bediüzzaman diyor ki! Dualar üç kısımdır.

Birinci kısım, lisan ile yapılan kavli dualardır. Savt ve sedalı hayvanatın, meselâ, acıktıkları zaman kendi hususi lisanlarıyla çıkardıkları sedalar dahi kavli dualardandır.

İkinci kısım, nebatat, eşcarın bilhassa mevsiminde lisan-ı ihtiyaçla yaptıkları dualardır.

Üçüncüsü, tehavvül tekemmül şe’ninde olan şeylerin lisan-ı istidat ile hissedilen istidadi dualarıdır. Evet, her şey Cenab-ı Hakkı tesbih ettiği gibi, lisanıyla, ihtiyacıyla, istidadıyla dahi Allah’a dua eder.(M.Nuriye, 372)

İstidat lisaniyle yapılan dualar: Bütün hububat ve tohumlar kabiliyet dilleriyle Fatır-ı Hakim’e dua ederler ki, bize gelişme ver. Arzumuzun aslı ve esası olan hakikatine çevir.

Zihayatların yaptığı dualar: Bütün hayat sahiplerinin iktidar ve ihtiyarları dahilinde olmayan ihtiyaçlarını, ummadıkları yerden uygun zamanda onlara vermek için Halık-ı Rahim’de yapılan bir nevi duadır.

Zişuurların duası: Bu dua da iki kısımdır.

Birinci kısım: Eğer çaresizlik derecesinde ihtiyaç gelse veya ihtiyac-ı fitriyle alakadar ise veya safi, halis kalbin lisanıyla (kavli) olsa makbul olur.Velilerin himmetleri, imdatları, manevi fiilleriyle feyiz vermeleri de hali duadır.

İkinci kısım: “Meselâ çift sürmek fiili bir duadır. Rızkı topraktan değil; belki toprak hazine-i rahmetin bir kapısıdır ki, rahmetin kapısı olan toprağı saban ile açar.”(24. Mektup)

Bediüzzaman’a sormuşlar: “Mü’minin mü’mine en iyi duası nasıl olmalıdır?”

Elcevap: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı (kabul sebepleri). Çünkü bazı şerait (şartlar)  dahilinde dua makbul olur. Şerait-i kabulün içtimai (toplanma) nispetinde makbuliyeti ziyadeleşir.” (23.Mektup)

Mü’minler cemaatle kıldıkları namaz ve dualarında, kişi kendi ibadetinden kazandığından daha fazla bir sevap cemaatten kazanıyor. Cemaattekiler birbirlerine duacı ve şefaatçi olurlar.Cemaatla ibadet yapma imkanı olamayanlar elbette tek başınada ibadetini ifa eder, hele geceleri huşu içerisinde yapılan ibadetler veya yolculukta bir nehirin veya vadinin kenarına çekilmiş iki elini yukarıya uzatmış bir mü’minin ibadetini seyrederken, adeta cev-ı alem tüm sekeneleriyle duasına iştirak ederek tezahüratla, amin… amin…! Sadaları, hiss-i kablel vuku ile seyredilir.

“Mü’minler arasında, cemaatler sayesinde husule gelen şu ulvi, manevi teavün ve birbirine yardımlaşmakla, hilâfete haml, emanete mazhar olmakla beraber, mahlukat içerisinde mükerrem  ünvanını almıştır.” (Mesnevi Nuriye 376).

Dua edileceği vakit, istiğfar ile manevi temizlenmeli, salâvat-ı şerifeyi şefaatçi yapmalı, duanın sonunda yine salâvat getirmeli. iki salâvat arasında ki dua makbul olur. Gıyaben yapılan dualar, “Rabbena Atina f’iddünya haseneten ve f’il ahireti haseneten” (Rabbimiz! bize dünyada da ahirette de güzellik ver.) gibi cem’i, muhtevası geniş ve kapsamlı dualarla dua edilmelidir. Hem samimi, saygı ve gönül rahatlığı ile dua etmek, Namazın sonunda bilhassa sabah namazından sonra, mübarek ve temiz yerlerde, hususan mescitlerde, Cuma’da, üç aylarda, leyle-i Kadirde yapılan duaların kabul olması rahmet-i İlahiyeden kuvvetle ümit edilir. Bunun için dua, kulun ümit dalı ve Rabbine bağlılığının en güzel ifadesidir.

Zikrin tekrarı kalbi tenvir eder,duanın tekrarı bir takrirdir. (iyi ifade etmek, sağlamlaştırma) davet dahi, tekrarı nispetinde tesiri, te’kidi (kuvvetlendirme) vardır. Binaenaleyh, ayetlerin, kelimelerin tekrarı, ihtiyaçların tekrarından ileri geliyor; ve keza, o gibi hükümlere olan ihtiyacın şiddetine işarettir.” (Mesnevi Nuriye)

“İnsanda öyle bir latife, öyle bir halet vardır ki, o latife lisanıyla  her ne sual edilirse- velev ki fasık da olsun- Cenab-ı Hak o latifeye hürmeten o matlubu yerine getirir.” (Mesnevi Nuriye S.378)

Elhasıl: Bediüzzaman’ın dediği gibi: “Hikmet-i ilahiye her şeye değeri nispetinde feyiz veriyor. Ve herkes bardağına göre denizden su alabilir.”

Rüstem Garzanlı / Diyarbakır

www.NurNet.org

 

Şirinevler Cuma Dersi

Dünyada binlerce noktada yapılan Nur Derslerinden  bir numune de İstanbul-Şirinevler mahallesinde yapılan derslerdir. Dersler bu mahallede yaklaşık 15 yıldır mutat bir şekilde devam ediyor. Dile kolay 15 sene az bir süre değil. Bu derslerden şimdiye kadar mahalle sakinlerinden yüzlerce kişi istifade etmiş ve istifade etmeye devam ediyor.

Bu gibi derslerin zeminin manevi bir süsü ve semavatın dahi dikkatine çeken bir hadise olduğunu risalelerden öğreniyoruz. Mütefekkirâne o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş: “semâvât zemine gıpta eder ki, zeminde hâlisen lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar, kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı san’atını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.”

Ayrıca bu derslerin bir özelliği de insanı usandırmaması. Nasılki Kuran’ın özelliklerinden birisi usandırmamaktır ve her zaman tazeliğini muhafaza etmesidir. Aynen öylede Kuran’ın bir manevi tefsiri olan Risale-i Nur’a da Kuran güneşinden bu ışık yansımış. Risale-i Nur derslerinin usandırmamasına delil bu derslerle ömür boyu meşgul olan yüzlerce, binlerce Risale-i Nur okuyucularıdır. Hem de ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi, her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Risale-i Nur külliyatındaki ilimlerin büyük bir çoğunluğu o cümledendir.

 

Sizleri de bu derslere davet ediyoruz. Hiç gitmediyseniz en azından ömürde bir defa dahi olsa bu derslerden mahrum kalmayınız.
Ders programı şu şekilde:

20:20 – 20:50 : Risale-i Nurların Dönerli Okunması

20:50 – 21:00 : Ara

21:00 – 21:40 : Açıklamalı Ders

21:40 – 22:00 : Çay, ikram

22:00 – 22:20 : Yurtdışı hizmet haberleri veya şevke medar bir hizmet haberinin paylaşılması

Haftalık derslere bazı zamanlarda başka beldelerden ağabeyler davet ediliyor ve böylece yapılan her bir yeni ders, yeni yeni bilgilerin elde edilmesine vesile oluyor.

24 Aralık Cuma akşamı, uzun yıllardır vakıfane, iman ve kuran hizmetinde bulunmuş Nurettin Yaşar ağabey derse iştirak etti. Samimi uslubu ve tatlı dili ile zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.