Etiket arşivi: demir

Kur’an’da Demir

Demirin hayatımızdaki rol ve görevlerine dikkat edersek, onun elementler içinde ayrıcalıklı bir yeri olduğunu hemen fark edebiliriz. Düşünün, demirsiz bir medeniyet, mümkün değil. Dünyanın manyetik alanının dünya merkezindeki demir ile alâkası var. Kanda yaklaşık 5 gram kadar bulunan hemoglobindeki demir, oksijen ve karbondioksit naklinde görevlidir. Bu öneminden olsa gerek demir, Kuran’da dikkat çekilen elementlerden birisi olmuş. Üstelik 114 Kur’an suresinden birisinin adı da ‘demir’ anlamına gelen ‘Hadid’dir..

‘Hadid Suresi’nde şöyle buyurulur: ‘Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) faydalar bulunan demiri de indirdik…’ (âyet, 25). Âyette, demir için yerden ‘çıkarma’ yerine gökten ‘indirme’ anlamını taşıyan ‘enzelna’ ibaresinin tercih edilmesinin sebebi ne olabilir?

Bediüzzaman’a göre İlâhî rahmetin semasından gelen (inen) apaçık nimetler için Kur’an’da bu ibare kullanılmaktadır. Nitekim Kur’an’da koyun keçi, inek, deve gibi hayvanlar için de indirme (enzelna) ifadesi tercih edilir. Kur’an âyetleri birden fazla mânâ tabakalarına sahip olduğuna göre demirin ‘gökten fiziksel olarak indirme’ şeklinde bir anlamı da olmalı değil mi?

Astronomi ile ilgili gelişmeler, Dünyamızdaki demir elementi de dahil diğer ağır elementlerin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini söylemektedir. Buna göre bizler maddî vücudumuz itibariyle bir zamanlar bir yıldızın parçasıydık.. Bu, Güneşimizden çok daha büyük bir yıldız olmalıydı. Çünkü, astronomik gerçekler, demirin ancak birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda kâinatın en yüksek fırınları olan Güneşten çok daha büyük yıldızların fabrikalarında imal edildiğini söylüyor. Halbuki Güneşimiz 15 milyon derece reaktör sıcaklığı ile büyük elementleri üretemeyecek kapasitede bulunuyor.

İlk yaratılıştan kısa bir süre sonra kâinat hemen tamamen hidrojenden ibaret hâle gelmişti. Tek protonlu ve tek elektronlu atom olan hidrojen, kâinat kitabının ilk harfi olduğu gibi diğer elementlere de analık etti. Yıldızların kalbi, milyarca atmosfer basıncı ve ‘kırmızı dev safhalarında olduğu gibi’ milyarlar derece sıcaklığa varan ısısıyla birer element üretme fabrikası gibi çalıştırılır. Hidrojenden başlayan elementlerin yaratılış serüveni demire kadar sürer. Demir son duraktır.

Kâinatın yaşayan ve sonra ölen gaz-toz bulutları mezarlığındaki her şey, ister küçük olup, önce beyaz cüce, sonra karacüce (demir yıldız), ister biraz daha büyükçe (nötron yıldızı)olsun, demir haline gelmiş yıldız çekirdeğinden oluşuyor. İsterse karadelik oluşturacak büyük bir güneş olsun, son durak demirdir.

supernovaYıldızlar büyüklüklerine göre farklı kadere sahip olduklarından çok daha büyük yıldızlarda, yıldızın çekirdeği kırmızı dev safhaları sonunda tümüyle demirle dolunca bu safhadan sonra merkezdeki ışınım ve ısı basıncı durur. Bu durumda dev yıldızda muazzam ağırlık artık dengelenemez hâle gelir. Sonuçta öyle bir patlayış (Nova ve Süpernova) gerçekleşir ki, yıldız bir anda bir galaksideki tüm yıldızlar kadar ışınım saçar. Bu patlama ile bir yandan demirden daha büyük elementler yaratılırken, diğer yandan da oluşan şok dalgaları ile yeni yıldız sistemleri kurulur. Aynı zamanda patlama ile uzayın uzak köşelerine fırlatılan yıldız parçalarıyla yeni gök sistemleri teşkil edilir. İşte Güneş, Güneş sistemi içindeki gezegenler ve bu arada Dünyamızın da, çok eski zamanlarda gerçekleşmiş bir süpernova patlamasının sonucunda oluştuğu ortaya çıktı.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Dünyamıza demir gök taşları uzay taşları halinde süpernovalardan taşınmıştır. Âyette bildirildiği şekilde demir ‘Dünyaya indirilmiştir.’ Evet, yerküremizde bazı ağır atom türlerinin bulunması, Güneş sisteminin oluşmasından kısa bir zaman önce yakınlarda bir süpernova patlamasına işaret etmektedir. Dünyamızda rastlanan kimyasal element bolluğuna ve nisbetine baktığımızda, bunların, kırmızı devler ve süpernovaların yüksek enerjili laboratuvarlarında imal edildikleri anlaşılıyor.

Çevremiz hatta organlarımızı teşkil eden karbon ve oksijen elementine, kandaki demir elementine varıncaya kadar hayatı mümkün kılan elementler, çok uzun zaman önce ve çok uzaklarda kırmızı dev yıldızların fabrikasında akıl almaz yüksek sıcaklıklarda imal edilmişlerdir. Süpernova patlaması, ölen yıldızda sentezlenmiş oksijen, karbon ve yaşam için gerekli öteki elementleri uzaya saçıyor ve patlama sürecinde bakır ve nikel gibi daha ağır elementler de oluşuyor.

Âyetin zâhir anlamını destekleyen ikinci bir husus ise, gök taşları yoluyla hâlâ dünyaya demir indiriliyor olmasıdır. Çünkü dünyamıza her gün sürekli ufak boyutlu gök taşları yağmaktadır. Bunlardan çok azı yere kadar inse de çoğunluğu sürtünmeden dolayı un ufak olarak tanecikleri yağmur tanelerinin merkezinde yağmur damlaları ile birlikte yere inerler. Gök taşları genelde yukarıda sözünü ettiğimiz yıldız artıkları olduğundan, önemli oranda demir ihtiva etmektedir.

İnsanlar ilk kez maden kullandıklarında bulabildikleri madenler bakır ve bronzdu. Ancak zaman zaman toprakta buldukları bazı maden parçalarından çok daha sert ve çok daha sivri ve dayanıklı mızrak uçları ve saban demirleri yapabiliyorlardı. Ama ne varki bunları kullananlar dünyaya uzaydan düşmüş olan nikel-demir göktaşları kullandıklarını bilmiyorlardı. Bu maden parçaları o kadar büyük bir araştırmaya neden olmuştur ki, medeniyetin ilk geliştiği Orta Doğu’da demir göktaşlarına artık rastlanılmamaktadır. Bunların yerleri çok eskiden belirlenmiş ve hepsi de kullanılmıştır.

Medeniyetin ilk geliştiği Orta Doğu’da insanlar ancak 1500 yıl önce demir cevherinden (oksitlenmiş demirden) demir elde etmeyi öğrendiler. Ve o zaman maden için göktaşlarına bağımlı kalmaktan kurtuldular. Demek ki birer yıldız artığı olan demir ağırlıklı göktaşlarının dünyaya gelmesi sadece bize dış uzay hakkında değerli bilgiler vermiyor; bundan öte insanlar için saf demir kaynağı idiler. Oksitlenmiş demiri kimyasal işlemden geçirmeyi bilmeyen insanoğlu uzun süre bu kaynaktan silah, saban vs demir eşyaları yaptılar.

Sözün kısası ‘demir madeni’ muhtemelen Dünya gezegeninin yaratılışı sıralarında veya daha önceleri, yakında patlayan bir Süpernova olayı ile ayette bildirildiği gibi diğer ağır elementlerle birlikte demir de taşındı. Gök taşları vasıtasıyla da hâlâ dünyamıza demir indirilmektedir.

Osman Çakmak

Zafer Dergisi

Selimiye’de Bir Bardak Su İçebilmek

Selimiye camisine gidenler görmüştür, caminin içinde bir çeşme vardır ve çeşme adeta köy çeşmesi gibi amme hizmeti yapmaktadır. İnsanlar orada su içme veya hastasına götürme derdindedir. Selimiye gibi muhteşem bir eseri incelemek, şu anki teknolojiyle bile yapılması mümkün olmayan bu cami hakkında bilgi edinmek yerine suya haddinden fazla mana yükleyerek asıl yerinde fasılda takılmak hepimizin düşebileceği vahim bir durumdur.

Evet su mübarektir ama çeşmedeki su, şehir şebeke hattından gelen içme suyudur. Halbuki etrafımıza bir baksak; süslemeler, akustik, aydınlatma, havalandırma, alttan sıcak suyla ısıtma, kandil islerinden mürekkep eldesi, mimari, kubbe büyüklüğü, malzeme ve işçilik kalitesi bakımından  cami, lisan-ı haliyle beni tefekkür et diyor. Halbuki biz “kuyumcu dükkanında balon isteyen bebek gibi” ille de su peşindeyiz.
 
 
Biz demiri de indirdik ki, onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır…” Hadîd, 57/25.
 
 
Fakat nisan ayında iş değişir, suda farklı  bir zenginlik olur demirin eklenmesiyle. Kuran’da belirtildiği gibi demir gökten indiriliyor ama nasıl? Eskiden bazı müfessirler bunu, çok eskilerde, demirin indirildiği ve sonra depolanarak  kullanılmaya başladığı şeklinde yorumlamıştır. Fakat zaman yaşlandıkça gençleşen Kuran’ın bir mucizevi yönü daha, bilim ışığında ispatlandı.
Âyet-i kerîmedeki ‘demirin indirilmesi’ bahsinden, demirin belli dönemlerde yağmurla birlikte bir ölçü dâhilinde indirilmekte ve bu şekilde hayatın akışının kontrol edilmekte olduğu ispatlanmıştır.

Büyük çöllerden rüzgar fırtınaları ile havalanan kumlar günlerce havada kalır, içerisinde demir barındıran kumlar bulutla  gündüz vaktinde buluşmuş ise, adeta, bulutlardaki hususi hazırlanmış kazanlarda nemle karıştırılıp, güneş fırınında pişirilmeye başlanır. Ardından yağmurla beraber zeminimize yumuşak iniş yapar. Bilimsel olarak, nisan yağmurlarının yıl içinde en çok minerali içeren yağmur olduğu kanıtlanmıştır.

Her sene rumi nisan ayında gerçekleşen  eden bu olay Trakya ve Anadolu’da çeşitli müspet  davranışların   oluşmasına sebep olmuştur. Nisan yağmuru suyu ile yoğurt mayalanır, yıl boyunca saklanarak bebeklere bu sudan içirilir, hatta kelliğe bile iyi geldiği için şemsiyesiz gezilir bu ayda.
Son olarak edebiyatımızda nisan yağmurlarından bir örnek sunarak ilk yazımıza böyle veda edelim;
 
 
Cevahirname isimli kitapta şöyle yazıyor:
….güneş burc-i hamele gelüp (nisan ayı) yağmur vakti ola. deryanın yüzüne çıkarlar (balıklar) , ağızların açup yağmurların katresini yudup deryanın dibine inerler….(böylece) karınlarında inci hasıl olur.
Yani inci, yağmur damlasından meydana gelir imiş. Ayrıca yine nisan yağmurunda yılanın ağzına düşen damlalardan zehir hasıl olur.
 
 
Düşsek dehen-i yâre sadeften hele geçtik
Tek katre-i nisan gibi ummana dökülsek
 
 
Sevgilinin ağzındaki bir inci olamadık (dişi). Bundan geçiyoruz, bari onun yerine nisan yağmuru gibi denize düşseydik de, bizi bir balık yutsaydı. Böylece -sevgilinin ağzında olmasak da- bir inci tanesi olurduk. Belki böylece o inciden yapılan mücevherle yare yine ulaşırdık. Veya, yarin dişindeki incinin misli olan bir inci olabilirdik.
Burhan Ağaoğlu