Etiket arşivi: diyanet

Müjde Risale-i Nur’da Sayfalar Aynı Olacak

Risale Haber’den Abdurrahman Iraz’ın verdiği bilgiye göre Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Ahmet Aytimur ağabey Diyanet tarafından basılacak olan ve yayınevlerine verilen Risale-i Nurlar’da en büyük sevincinin sayfa birliği olduğunu söyledi.

Bir süredir rahatsız olan ve hastanede bulunan Aytimur ağabey. Diyanet İşleri Başkanlığından alınan yetki sonrası Envar Neşriyat tarafından basılan ilk Risale-i Nur formlarını büyük bir sevinçle inceleyen Ahmet Aytimur ağabey, “Yetkililerden Allah razı olsun” dedi.

Emeği geçenlere teşekkür edeceklerini ifade eden Ahmet Aytimur ağabey, “en çok da sayfa birliğinin sağlanmasına sevindim. Artık hangi yayınevi basarsa bassın sayfa numaraları birbirinin aynı olacak. Yıllardır özlemini çektiğimiz nüsha birliği böylece sağlanmış oldu” şeklinde konuştu.

AHMET AYTİMUR AĞABEY’İN HİZMET VAKFI SİTESİNDEKİ AÇIKLAMASI

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, İstanbul’un Hüsrevi diye kendisinden övgüyle bahsettiği Risale-i Nur talebelerinden Ahmet Aytimur ağabey, “herşeyin başında ihlas gerekir” diyor.

Risaleleri büyük bir titizlikle, muhabbetle ve aşkla okumak gerektiğini söyleyen Bediüzzamanın yakın talebelerinden Aytimur ağabey, nur hizmetlerinin ihlasla yapılması halinde muvaffakiyetin kaçınılmaz olduğunu ancak ihlassız yapılan faaliyetlerin çok kapsamlı olsa bile netice vermediğini ifade ediyor.

Üstad Bediüzzamanın muvaffak olmasının altındaki sırrın ihlas olduğuna dikkati çeken Ahmet Aytimur ağabey, önemine binaen üstadın İhlas Risalesini yazdığını ve her 15 günde bir okunmasını tavsiye ettiğini vurguluyor. Risale-i Nur hizmetleri ile alakalı sorulan çeşitli sorulara ise Ahmet Aytimur ağabeyin verdiği cevaplardan bazıları şöyle:

Üstad Hazretleri hakkında mektuplar var. Barla, Kastamonu, Emirdağ Lahikalarında mevcut. Onları okursak, o mektuplar hayat-ı içtimaiye ile alakadardır. O mektupların dediklerini tatbik etsek o zaman başka birşeye ihtiyaç kalmaz. Şimdi talebe çok. Hergün çoğalıyor. Biliyorsunuz neşriyatta bellidir. Mesela siz neşrediyorsunuz. Biz ediyoruz. Said Özdemir ediyor. Sözler ediyor vs… Demek hala ihtiyaç var ki neşrediliyor.

Yeter ki biz ihlasımızı muhafaza edelim. Biliyorsunuz ihlas var, bir de ihlas (Arapça “hı” harfi ile) var. Allah bizi ihlas (“hı” ile) sahibi etsin. Öteki ihlas biliyorsunuz iflas demek. İflas etmeyiz inşallah. Allah hakkımızda hayırlısını versin. Talebeler maşaallah iyi. Çalışıyorlar, okuyorlar. Biz de işte karınca kararınca çalışıyoruz. Risaleleri hem Türkçe, hem Osmanlıca basıyoruz. Bizden isteyenlere gönderiyoruz.

Risale-i Nur hizmetini yürüten çok sayıda cemaat olmasının üzücü değil sevindirici olduğunu ifade eden Ahmet Aytimur ağabey, hizmetlerin kişilere göre değil Risale-i Nur’da ifade edilen düsturlar çerçevesinde olması halinde çok daha hayırlı neticeler elde edilebileceğini söyledi.

İhlaslı ve samimi olarak hizmet edilmesi gerektiğini tekrarlayan Aytimur ağabey son olarak şöyle dedi. “Üstad Hazretlerinin dediklerini hayatımıza geçirirsek kırgınlıklar olmaz. Biz şahıslara değil de Risale-i Nur’a bakalım. Risale-i Nur’dan aldığımız derslere göre hareket edelim. Allah Risale-i Nur talebelerini muvaffak etsin, onların yardımcıları olsun. “

Risale Haber / Abdurrahman Iraz

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI ASIL NÜSHALARIN BELİRLENMESİ

image

باسْمِهِ سُبْحَانَهُ
وَإنْ مِنْ شَيْءٍ إلاَّ يُسَبّحُ بحَمْدِهِ

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI
ASIL NÜSHALARIN BELİRLENMESİ

Bilindiği üzere 26/11/2014 tarihli ve 29187 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2014/7007 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Diyanet İşleri Başkanlığına Üstad Bediüzzaman’ın eserlerinin asıl metinlerinin belirlenmesi vazifesi verilmiştir. Bu vazifenin yerine getirilmesinde Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışmalar şu kıstaslar üzerinden yürütülmüştür:

• Üstad Bediüzzaman’ın eserlerinin günümüze değin pek çok yayınevi tarafından pek çok baskısı yapılmıştır ve bu baskılarda aynı eserin çeşitli baskıları arasında ileride detayları zikredilecek olan farklar ortaya çıkmıştır. Bu farkların giderilebilmesi ve eser metinlerinin bizzat eser sahibi Üstat Bediüzzaman’ın muvafakatiyle son şeklini verdiği hale getirilebilmesi için kelime seçimi, tashihi, yer değiştirmesi vs. gibi ya da cümle/paragraf yerleşimi, mektup/bölüm yerlerinin eser sahibinin tercihi doğrultusunda belirlenmesi veya eserde herhangi bir paragrafın, mektubun/bölümün yer alıp almayacağı gibi hususlarda -elyazması ya da (müellif hayatta iken kendi nazarından geçerek basılmış olan) Osmanlıca-Latince matbu nüshalarda- bizzat eser sahibinin ortaya koyduğu kendi fiili uygulamaları ve tasarrufları ya da metinlerdeki kendi elyazısı ile yaptığı düzeltmeler/tashihler esas ittihaz edilmiştir.

• Ayrıca eğer varsa, eser sahibinin konu ile ilgili mektuplarındaki yönlendirmeleri esas alınmıştır.
1950’lerden günümüze kadar Risale-i Nur Külliyatının basımını yapmakta olan 20’nin üzerinde yayınevibulunmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığınca yapılan metin analizi çalışmalarında bu yayınevlerinin basmakta olduğu nüshalar arasında kelime, cümle, paragraf ve mektup/bölüm düzeyinde muhtelif farklar tespit edilmiştir.

Bu farkları şöyle izah edebiliriz.
(a) Kelime düzeyindeki fark ile, Risale-i Nur Külliyatında her bir eserin günümüze değin yapılan bütün baskıları arasında kelimeler arasında bulunan (a) yazım farkları, (b) bir kelimenin farklı kelimeyle değiştirilmesi, (c) eser metnine kelime ilave edilmesi, (d) eser metninden kelime çıkarılması ya da (e) kelimenin yerinin değiştirilmesi gibi çeşitli farkları kastetmekteyiz. Yapmış olduğumuz analizlere göre bu gibi farkların ortaya çıkmasının başlıca nedenleri (1) eserlerin önceki dönemlerde matbaalarda kurşun harflerle dizilmesi, (2) kelimelerin Osmanlıca orijinal metinlerden Latince harflere aktarılırken yanlış okunması, (3) eserleri Osmanlıca elyazısı ile kopya eden müstensihlerin kelimeleri yanlış yazması, (4) kelimelerin sadeleştirilmesi, (5) eserin sahibi Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin kendi elyazısı ile yaptığı tashihlerin bir diğer yayınevi tarafından görülmemiş olması ve metne işlenmemiş olması vs. gibi hususlar olmuştur.
(b) Cümle, paragraf ve mektup/bölüm düzeyindeki farklarla kastettiğimiz ise
Şualar ve Lahikalar gibi birkaç eserin farklı yayınevleri nüshaları arasında yapılan karşılaştırmalarında ortaya çıkan; bir cümlenin, paragrafın ya da mektubun/bölümün (a) aynı kitabın günümüze değin çeşitli baskılarında kitap içerisinde yerinin değiştirilmiş olması, (b) farklı yayınevi baskılarında çıkarılmış olması ya da (c) ilave edilmiş olması gibi yayınevi nüshaları arasında bulunan farklardır.
Üstat Bediüzzaman Hazretleri hayatta iken eserlerinin neşir hizmetinde bulunmuş talebelerinin, 1960 yılında Bediüzzaman Hazretleri dâr-ı bekâya irtihal ettikten sonra birkaç eserde, eserlerin yeni baskısını yaparken kitabın baş kısmına ekledikleri ve eserle ilgili önemli bilgiler ihtiva eden takdimler haricinde, sonradan ilave edilen metinler yine eser sahibi Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin çeşitli mektuplarıdır. Fakat asıl metnin tertip ve teşekkülünde eser sahibinin tercihleri esas olduğundan dolayı, ilave edilen, çıkarılan ya da kitap içerisinde yeri değiştirilen metinlerle ilgili, Bakanlar Kurulu Kararnamesindeki asliyet şartının bir gereği olarak eser sahibinin nihai tercihini de gösteren, müellifin hayatta iken kabul ettiği ve son şeklini verdiği Latince harfli matbu nüshalar, Osmanlıca/Arapça teksir baskılar, elyazma nüshalar ve varsa daktilo nüshalar metinlerin tertibi, teşekkülü ve tashihi konusunda esas alınmıştır. Ayrıca başta da ifade edildiği üzere eser sahibi Üstat Bediüzzaman elyazması eserlerin üzerinde ya da yazdığı mektuplarda bir cümlenin, paragrafın ya da mektubun eser içerisinde yer alıp almayacağını ifade eden ya da eserin hangi kısmında yer alması gerektiğini ifade eden yönlendirmelerde bulunmuştur. Tespit edildiği hallerde bu yönlendirmeler de esas alınmıştır.
Netice olarak özellikle cümle, paragraf ve mektup düzeyinde birkaç eserde yayınevleri nüshaları arasında ortaya çıkan farklarla ilgili olarak 1955-1960 yıllarında eser sahibi hayatta iken nazarından geçerek Latince baskısı yapılmış olan eser baskıları esas alınmış ve müellifin dâr-ı bekâya irtihalinin ardından günümüze değin çeşitli gerekçelerle muhtelif yayınevlerince eserlerde yapılan ilave, çıkarma ya da yer değiştirme gibi işlemler düzeltilerek, eserlerin ilk baskılarına dönülmüştür.
Kelime düzeyindeki farklarda ise, Diyanet İşleri Başkanımızın başkanlığında icra edilmiş olan Yayınevleri Toplantısı’nda elyazması, teksir ve Osmanlıca/Arapça/Latince orijinal nüshalar üzerinde “edisyon kritik/tahkik” adı verilen nüsha karşılaştırması işlemini hangi yayınevlerinin yaptığı sorulmuş ve yapan yayınevlerinden bu nüshalar talep edilmiştir. Yaptıkları çalışmaları Diyanet İşleri Başkanlığına gönderen yayınevlerinin eser metinleri elyazması, teksir ve matbu olmak üzere eser sahibi hayatta iken nazarından geçmiş nüshalar ile karşılaştırılmıştır. Böylece eserlerin kurşun harflerle dizilmesinden, yanlış okunmasından, müstensihlerin yanlış yazımından vs. kaynaklanan hatalar dolayısıyla ortaya çıkmış farklar dışında orijinal metinler elde edilmiştir. Belirtilen hatalardan dolayı ortaya çıkan farklarla ilgili olarak ise Diyanet İşleri Başkanlığının oluşturduğu heyetler orijinal nüshalarla nüsha karşılaştırması/edisyon kritik çalışmalarınısürdürmektedir. Ayrıca herhangi bir yayınevi, araştırmacı vs. tarafından delilleriyle ortaya konması yani eser sahibine ait bir düzeltme bilgisinin ilgili heyetlerle paylaşılması halinde bu bilgi de değerlendirilmeye alınacaktır.
Diğer bir önemli husus ise eserlerin ilk hallerinin yani elyazması, teksir, matbu ve daktilo halleri Diyanet İşleri Başkanlığının elinde bulunup bulunmadığı konusudur. Yapılan çalışmalarda eserlerin müellifi Üstad Bediüzzaman Hazretlerine ait orijinal elyazması, Osmanlıca/Arapça teksir ya da matbu ve Latince daktilo ve matbu eser nüshalarının ve mektupların yurtiçinde ve yurtdışında müteferrik yerlerde dağınık halde bulunduğu tespit edilmiştir. Bu tespitin ardından hızlı bir şekilde tespit edilen orijinal nüshaların Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bir arşivinin oluşturulmasına yönelik çalışma başlatılmıştır. Bu çerçevede öncelikle Hizmet Vakfı Arşivi, Sözler Neşriyat’ta bulunan arşiv, Said Özdemir Ağabeyde bulunan arşiv, Hayrat Vakfı Arşivi, Merhum Abdulkadir Badıllı Ağabeyin şahsi arşivi, Isparta’da Üstad Bediüzzaman’ın evinde bulunan arşiv ve tespit edilen diğer arşivler dijital ortamda Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde toplanmaya başlanmıştır.
Bu süreç devam etmektedir. 2015 yılı başları diyebileceğimiz şu günlere kadar, yarıya yakını Bediüzzaman Hazretlerinin kendi tashihinden geçmiş elyazması nüshalardan oluşan 2.000’e yakın nüshanın dijital arşivi oluşturulmuştur.

Ayrıca Risale-i Nur Külliyat’ı ile ilgili asıl metnin elde edilmesi hususunda Diyanet İşleri Başkanlığı eserlerin orijinal nüshalarının karşılaştırılması, tashih okuması, son okumaların yapılması, arşivde bulunan eserlerin analizi ve incelenmesi gibi eserlerin asliyetinin sağlanması ve muhafazası açısından hayati önem arz eden çalışma alanlarında, alanında uzman onlarca kişiden müteşekkil heyetlerle bu çalışmalarını yürütmektedir.

Asıl nüshanın belirlenmesi hususunda ayrıca Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hayattaki talebeleri ile devamlı olarak istişarelerde bulunulmaktadır. Başta eser sahibi Bediüzzaman Said Nursî’nin Emirdağ Lahikası I’de“Vasiyetnamemdir” adlı mektubunda adlarını zikrettiği ve kendilerini vekil olarak tayin ettiği Said Özdemir, Ahmet Aytimur, Hüsnü Bayramoğlu ve Abdullah Yeğin ağabeyler olmak üzere Mehmet Fırıncı ağabey gibi Üstadın hayattaki talebeleriyle bu sürecin her bir safhasında istişare ve toplantılar yapılmaktadır.
Yapılan istişare toplantılarında ortaya konan değerlendirmeler dikkatle not edilmekte ve titizlikle ele alınmaktadır. Ayrıca dâr-ı bekâya irtihaline kadar Risale-i Nur’un neşri ve asliyetinin tesbiti hususlarında Diyanet İşleri Başkanlığı ile her türlü bilgi ve belge alışverişini devam ettirmiş olan Üstad Bediüzzaman’ın talebelerinden merhum Abdülkadir Badıllı ağabeyi de rahmet ve minnetle yad etmemiz gerekiyor.
Son olarak asıl nüshanın belirlenmesi sürecinde, yol haritasının tesbiti noktasında yayınevleriyle ilgili yayınevlerini bir araya getirerek ya da yayınevlerinin yetkilileri ile istişarelerde bulunulmuştur.

Bu çerçevede Bakanlar Kurulu Kararnamesinin Resmi Gazetede yayımlanmasının ardından Risale-i Nur neşreden yayınevleri davet edilmiş Sözler, Envar, İhlas Nur, Hayrat, RNK, Tenvir, Med Zehra, Yeni Asya, Şahdamar, Ufuk, Mutlu Yayınevleri’nin temsilcilerinin bulunduğu bir yapılmıştır.

Bu toplantıda alınan kararlar değerlendirilmiş olup çalışmalar sürmektedir. Ayrıca yayınevlerinin sorumluları ile devamlı surette görüş alışverişi ve bilgi paylaşımı devam etmektedir.

Furkan Torun

Diyanet’ten Risale-i Nur İle İlgili Müjdeli Haber!

Kanun ve kararnameyle telif ve yayın hakları Diyanet İşleri Başkanlığına verilen Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin telif ettiği Risale-i Nur Külliyatının tamamının 2015 yılı içinde basılmış olacağı öğrenildi.Korsancı ve tahrifatçı medya kuruluşları ise bandrol almayarak kara propagandaya devam ediyor.
 
2014 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından talimat verilerek Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bastırılması sağlanan Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Risale-i Nurkülliyatından İşaratu’l- İ’caz isimli eserin devamının da bastırılacağı öğrenildi.
 
2015 SONUNDA ESERLERİN TAMAMI BASILACAK
 
Diyanet İşleri Başkanlığınınkaynaklarından edinilen bilgiye göre BaşkanProf.Dr.Mehmet Görmez’in Diyanet İşleri Başkanlığı yayın Dairesi ve Diyanet Vakfı yetkililerine talimat vererek “Risale-i Nur külliyatının tamanının 2015 yılında basılması ve dağıtılmasının tamamlanmasını” istediği ifade edildi.
 
Risale-i Nur külliyatının tamamının yayına hazırlanması için çok ciddi ve titiz bir çalışma başlatıldığı, tezhip, hat ve grafik tasarımıyla eserlerin tıpkı İşaratu’l- İ’caz baskısında olduğu gibi en güzel şekilde okuyucuya ulaşabilmesi için ehliyetli bir heyet tarafından çok dikkatli bir çalışma yürütüldüğü bu yüzden de baskı sürecinin zaman aldığını ifade ediliyor.
 
KORSANCILAR VE TAHRİFATÇILAR KARA PROPAGANDA YAPIYOR
 
Yıllardır Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin eserlerini korsan basan ve tahrif eden bazı medya kuruluşlarının iddia ettiği gibi Risale-i Nur yayınlarının asla engellenmediğini ve müracaat eden her yayınevine sözleşme ile basım yetkisinin de verildiğini, Başkanlık olarak da İşaratu’l-İ’caz dan sonra Mesnev-i Nuriye ve Sözler mecmualarının tasarımlarının büyük ölçüde tamamlandığını Nisan ayına kadar Başkanlık tarafından bastırılmış olacağını diğer eserlerinde tamamının hazırlık ve basım işlerinin 2015 yılında tamamlanmış olacağı belirtiliyor.
 
BANDROL VERİLİYOR AMA KORSANCILAR BASMIYOR
 
Her türlü tahrifatı yapmaktan çekinmeyen bazı medya kuruluşları ise şu ana kadar bandrol için herhangi bir başvuruda bulunmadı. Bandrol alması durumunda Bediüzzaman’ın eserlerini aslına uygun basmak zorunda kalacağı için bandrol almamakta ısrar eden bu kuruluşlar “Risale-i Nur Külliyatı engelleniyor” kara propagandasını yapmaya devam ediyor.Hukuksuzluğun devam etmesini isteyen korsancı kuruluşların yargı yoluna başvurduğu ve bandrol almamakta ısrar ettiği öğrenildi. Diyanet İşleri Başkanlığı’na dava açan bir yayınevinin ise farklı isimlerle bandrol alarak ‘Bize bandrol verilmiyor’ kara propagandasına devam ettiği belirtiliyor.

Said Nursi’nin İşaratü’l-İ’caz Eseri Tahrif mi Edildi?

Diyanet İşleri Başkanlığının Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin İşaratü’l-İ’caz adlı eserini basmasının ardından sosyal medya ortamında çıkan bazı çatlak sesler üzerine Yazar Ümit Şimşek kişisel web sitesinden şöyle bir açıklama yaptı.Bir müddettir sosyal medyada Risale-i Nur’ların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tahrif edildiğine dair bazı iddialar ısrarla ileri sürülüyor. İddiaların ve müddeilerin ciddiyet seviyesi itibarıyla değil, fakat meselenin aslını bilmeyenler üzerinde yoğun bir karalama kampanyasının iz bırakması ihtimaline binaen, bazı hususları açıklamak bir zaruret haline gelmiş bulunuyor.

İddialar, Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan İşaratü’l-İ’caz adlı esere önsöz yazıldığı, dipnotları ilave edildiği ve eserin bu şekilde “tahrife uğradığı” yönündedir. Bu arada, bir müddet önce “münafıklar bahsinin eserden çıkarıldığı” yolunda iddialar ortaya atılıp itham vesilesi yapılmışken, şimdi ise bu iddiaların asılsız olduğu ortaya çıkınca aksi yönde ithamlar ileri sürülmekte, yani Diyanet İşleri Başkanlığı “münafıklar bahsini hem yayınlamak, hem de yayınlamamakla” suçlanmaktadır.

Bu garipliklerin yanında bir de üslup ve edep meselesi var ki, ona da ayrıca temas edilecektir.

Önce, meselenin mahiyeti üzerindeki bilgilerimizi tazelememiz gerekiyor.

İşaratü’l-İ’caz’ın neşri

Hatırlanacağı gibi, bandrol konusu gündeme gelmeden çok önce, Diyanet İşleri Başkanlığı, büyük bir İslam alimi olarak Bediüzzaman Said Nursi’nin İşaratü’l-İ’caz adlı tefsirini yayınlamayı, önemli bir proje kapsamında gündemine almış ve hayata geçirmişti. Eserin başında “Diyanet İşleri Başkanlığı” imzasıyla yer alan Takdimde bu husus şöyle açıklanmaktadır:

“Başkanlığımız, Kur’an-ı Kerim’in tüm zamanlara hitap eden mesajını alabildiğince geniş kitlelere ulaştırmak amacıyla Yüce Kur’an’ın Hz. Peygamber’e (sas) vahyedilmeye başlamasının 1400. yılı olan 2010 yılını ‘Kur’an Yılı’ ilan etmiş, bu çerçevede eser neşri, ilmi toplantılar düzenlenmesi, ücretsiz Mushaf dağıtımı, Mushaf-ı Şerif’in hattatlara yazdırılması, Kur’an ziyafeti programları düzenlenmesi gibi pek çok faaliyeti gerçekleştirmiştir.
Yine bu minvalde ‘Kur’an Kitaplığı’ projesini hayata geçirmiş ve Kur’an ile ilgili İbn-i Sina’nın İhlas Suresi Tefsiri, İmam Gazzali’nin Mişkatü’l-Envar’ı, Elmalılı Hamdi Yazır’ın İhlas Suresi Tefsiri, Ahmet Hamdi Akseki’nin Ve’l-Asr Suresi Tefsiri gibi Kur’an’la ilgili bazı eserleri ilim ve gönül dünyamızın istifadesine sunmayı planlamıştır. Bediüzzaman Said Nursi’nin İşaratü’l-İ’caz adlı eserini de adı geçen proje kapsamında yayınlamayı uygun bulmuştur.”

Diyanet İşleri Başkanlığı, eseri neşrederken, muhtelif baskılarda yer alan farklılıkları göz önüne almış ve, Başkanlığın kendi ifadesiyle, “tahkik ilmi adı verilen ilmin metodlarını uygulayarak, müellif tarafından kabul edilen metnin belirlenmesi” için uzun ve kapsamlı bir çalışma gerçekleştirmiştir. Bu çalışmada hangi nüshaların karşılaştırıldığı, hangi farklılıklara rastlandığı gibi hususlar hakkında da “İşaratü’l-İ’caz’ın Yayına Hazırlanışı” ve “Eserin Tahkiki” başlıklı açıklayıcı bölümlerde bilgi verilmiş, eser boyunca da bu tür nüsha farklılıklarına işaret edilmiştir.

Bundan başka, İşaratü’l-İ’caz’da mücmel olarak geçen, ancak daha sonra telif edilmiş bulunan Risale-i Nur’da geniş şekilde açıklanan hususlar da dipnotlarıyla belirtilmiş; böylece, “Risale-i Nur’un Risale-i Nur ile izahı” ilkesine uyulmak suretiyle okuyucu doğrudan doğruya Risale-i Nur’a yönlendirilmiştir.

Bu işlemler, bütün safahatıyla, Bediüzzaman Hazretlerinin neşriyat hizmetlerinde bizzat istihdam ettiği ve mutlak vekil olarak tayin ettiği talebelerinin bilgisi ve muvafakati altında cereyan etmiştir.

“Bandrol” konusu

İşaratü’l-İ’caz’ın neşri ile ilgili çalışmaların başlamasından epey zaman sonra, Bediüzzaman Hazretlerinin talebeleri tarafından hükumete yapılan müracaat üzerine, bir süredir paralel örgüt tarafından “sadeleştirme” adı altında yürütülen ve bir türlü engel olunamayan tahrifat faaliyetine ve ileride çıkabilecek daha başka türden tahrifat teşebbüslerine karşı, T. C. devletinin Risale-i Nur’u koruma altına alması kararlaştırılmış ve bu hususta gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Bu düzenlemelere göre, devlet, Risale-i Nur Külliyatının aslına uygun şekilde yayınlanmasını sağlama görevini üstlenmekte, sadeleştirme de dahil olmak üzere her türlü tahrif faaliyetine karşı hapis cezası getirmekte, Diyanet İşleri Başkanlığını bu konuda yetkili ve sorumlu kılmakta, hatta günün birinde Risale-i Nur’u aslına uygun şekilde yayınlayan kimse kalmayacak olsa dahi bu eserleri mutlaka yayınlamakla Başkanlığı sorumlu tutmaktadır.

Bu gelişme Risale-i Nur talebeleri tarafından büyük bir sevinçle karşılaşırken, tahrif teşebbüslerinin failleri başta olmak üzere, bugüne kadar korsan Risale basarak rant sağlamaya alışmış olanlar, çıkarları gereği muhalif oldukları iktidarın herşeyine karşı çıkmayı hizmet esası olarak benimsemiş bulunanlar gibi muhtelif gruplar için bu durum bir hezimet ve hüsran manasına geldiği için, bunlar da yoğun bir karalama kampanyası ile hadiseyi “yasaklama,” “devlet tekeline alma” gibi etiketler altında gösterme çabasına düşmüşlerdir.

İşaratü’l-İ’caz’da tahrif iddiası

Koparılan bütün fırtınalara rağmen Risale-i Nur’un sahih bir şekilde neşri yolunda devletçe alınan tedbirlerin kararlı bir şekilde uygulanması, muhalefet cephesini daha başka karalama bahaneleri aramaya sevk etmiştir. Muhalefet cephesi şu anda hedef olarak kendisine Diyanet İşleri Başkanlığını seçmiş bulunmakta ve Başkanlığın İşaratü’l-İ’caz’ı tahrif ettiğini iddia etmekte, bunu da dünyanın en önemli meselesi olarak sunmaktadır. Tahrifin unsurları ise, bu cephenin iddialarına göre, “esere önsöz yazılması, dipnotu ilavesi, Arapçası ile Türkçesinin beraberce basılması” gibi hususlardır.

Hadisenin başlangıçtan bugüne kadarki seyrini anahatlarıyla bu şekilde özetledikten sonra, şimdi tesbitlerimize geçebiliriz:

***

1. Risale-i Nur hizmeti ile Risale-i Nur neşriyatı aynı şey değildir. İsteyen herkes Risale-i Nur ile hizmet edebilir; fakat her isteyen Risale-i Nur’u neşredemez, Risale-i Nur’un neşri hakkında hüküm veremez. Risale-i Nur’un neşri, onun hizmet alanlarından bir tanesidir ve tamamen Müellifi ile onun yetkilendirdiği kimselerin salahiyet alanına giren bir husustur. Bu durumu “Risale-i Nur bir daire değil, mütedahil daireler gibi tabakatı var.Erkanlar ve sahipler ve haslar ve naşirler ve talebeler ve taraftarlar gibi tabakatı var” şeklindeki ifadesiyle belirten Bediüzzaman, neşir hizmetlerinde bütün talebelerini değil, muayyen talebelerini istihdam etmek ve onlardan bazılarını da mutlak vekil olarak tayin etmek suretiyle, kendisinden sonra Risale-i Nur’un neşriyatında kimlerin yetki sahibi olacağını açıkça tesbit etmiş ve duyurmuştur.

Gerek İşaratü’l-İ’caz’ın Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanması, gerekse Risale-i Nur neşriyatının devlet koruması altına alınması hususları, Risale-i Nur Müellifinin zaten hayatta iken önemle takip ettiği bir gaye olduğu gibi, bütün safhalarıyla, Üstad’ın vekil tayin ettiği kimselerin bilgisi ve muvafakati altında cereyan etmiştir. Üçüncü şahısların bu konuda kendilerinde bir hak vehmederek çeşitli itham ve iddialarda bulunmalarının hiçbir dayanağı yoktur.

2. Risale-i Nur Müellifi tarafından yetkilendirilmiş olan zatların, kendilerine verilmiş olan bu yetkiye dayanarak, neşrettikleri Risalelere zaman zaman açıklayıcı bilgiler ekledikleri, öteden beri herkes tarafından bilinmektedir ki, her üç Lahika kitabının başında bulunan “Takdim” bunlar arasındadır.Durum böyleyken, yine Risale-i Nur naşirlerinin gözetimi altında cereyan eden bir neşriyatta, T. C. Diyanet İşleri Başkanlığının hem eseri ve müellifini öven, hem de eser hakkında açıklayıcı bilgi vererek okuyucuyu doğrudan Risale-i Nur’a yönlendiren açıklamalar yapmasını alkışlamak boynumuzun borcu iken, “Tahriftir, caiz değildir, hıyanettir” gibi akıl almaz ithamlara bahane yapmanın ne mantık, ne de edep yönünden savunulabilecek hiçbir tarafı yoktur. “Risale-i Nur’u Kur’an’dan üstün tutuyorlar” iddiasını zaman zaman ısıtarak ortaya sürenler bu tepkileri kendi iddialarına delil olarak gösterseler ne cevap verirsiniz?

3. Genel manada hak ve hürriyetler konusunda olduğu gibi, özel olarak da Risale-i Nur’un serbestiyetinde bugün gelinen merhale, Alemlerin Rabbine sayısız hamd ü senalarla şükranlarımızı sunmayı gerektirecek bir seviyededir. Dün bir kısım komiteler devletin imkanlarını kullanmak suretiyle Risale-i Nur’u ve talebelerini susturmaya çalışırken, bugün, başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, Kültür Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, devlet bütün kurumlarıyla Risale-i Nur’u himayesine almıştır ve ona hizmet etmektedir.“Sadeleştirme” adı altında yürütülen bir tahrifat hareketi karşısında bütün Risale-i Nur talebeleri maddeten çaresiz kalmış durumda iken, bu harekete devlet kararlı bir şekilde son vermiş ve, bu uğurda birçok saldırıyı da, kendisini Nur talebesi olarak gören nicelerinin hayal bile edemeyeceği bir kararlılıkla göğüslemiştir.

4. Devletin Risale-i Nur’a sahip çıkması, elbette bazılarını korkutur; fakat Risale-i Nur talebeleri bunların arasında değildir. Çünkü Bediüzzaman, Risale-i Nur’un devlet tarafından neşredilmesini isterken ve “Nurları himaye etmek Diyanet dairesinin hakiki bir vazifesidir” derken, bu hususta hiçbir endişe izhar etmemiş, mektuplarında ve sohbetlerinde de hiçbir talebesine bu konuda bir uyarıda bulunmamıştır. Eser sahibinin en küçük bir endişe taşımadığı bir hususta başkaları ondan daha ileri seviyede hamiyet sergilemeye kalkıyorlarsa, bunun ardında daha başka niyetlerin varlığından şüphelenmek için yeteri kadar sebep mevcut demektir.

5. Esasen Bediüzzaman’ın, Risale-i Nur’un ve Nur talebelerinin devletle bir problemi yoktur. Rejim ve devlet aynı manaya gelmediği gibi, muvakkat bir rejime karşı olmak da devlete karşı olmak aynı manaya gelmez. Bediüzzaman’ın hiçbir eserinde devleti suçlayan veya dışlayan bir ifadesi yoktur. Onun için, bugün Risale-i Nur’un devlet tarafından himaye edilmesini “Kemalist devletin tekeline girmek” gibi Risale-i Nur’un lügatine yabancı sloganlarla karalamak, Risale-i Nur’a sadakat ve muhabbetten doğan bir tepki olarak değil, bilakis Risale-i Nur’a başka tahripçi cereyanların mefhum ve telakkilerini aşılama teşebbüsü olarak değerlendirilmelidir.

6. Vaktiyle hiçbir yetkisi olmadığı halde, “İç Hizmet Kanununun filan maddesine göre” durumdan vazife çıkaranlar gibi, bugün Risale-i Nur’u devlete ve Risale-i Nur’a karşı koruma ve kollama görevini üstlenen “kahramanlara” sorulacak sorular vardır:

Dün Risale-i Nur gerçekten tehlike karşısındayken, mesela Risaleler, özellikle lahikalar ayıklanarak ve uygunsuz açıklamalarla hedefinden saptırılarak neşredilirken veya Risale-i Nur’un üzerinden İslama aykırı kavramlar pazarlanırken niçin bu kahramanlığı göstermediniz? En sonunda iş gelip de “sadeleştirme” meselesine dayandığı zaman, bir kısmınız nihayet biraz ayılır gibi olduysa da, buna ağız dolusu küfürlerle sövüp saymaktan başka nasıl bir tepki gösterdiniz? Yoksa içinizdeki kahramanlık geni, uyanmak için muhalefetin hiçbir risk taşımadığı özgür ortamları mı bekliyordu?

7. İşaratü’l-İ’caz bahanesiyle Türkiye Cumhuriyeti devletine ve Diyanet İşleri Başkanlığına karşı savaş açanların birçoğu, aslında, eskiden beri içlerinde biriktirdikleri bir kini dışa vuruyorlar. Aşırı sadakatten muztarip görünen bu kahramanlarımızdan bir kısmı, sadece Diyanet İşleri Başkanlığının değil, Üstadın kendi eserinde yaptığı tasarruflara karşı da öteden beri muhalefet yürütmekteydiler. Her ne kadar bugün için Üstadı hıyanetle suçlamaya dilleri varmıyorsa da, faraza şimdi Üstad tecessüm edip de “Bu tasarrufları ben yaptım” diyecek olsa, dillerinin altındaki baklayı çıkaracaklarından şüphe edilmemelidir.

Bunun gibi, muhalefet cephesini teşkil eden bölük pörçük gruplardan her birinin diğerinden farklı ve birbiriyle çelişen davaları vardır. Bunlardan kimi “sadeleştirme”ye güya karşı görünürken, kimi bizzat bu suikastin faili durumundadır; kimi sadece sadakat ve hamakat mefhumlarını birbirinden ayırt edemediği için bu kervana katılmış giderken, kimi de siyasi kinlerini tatmin etmek veya birtakım nifak cephelerine bağlılıklarını ispat etmek için çığırtkanlık yapmaktadır. Onun için, bu konuda ortaya atılan iddiaların arkasında, yaygaranın şiddetiyle orantılı bir ciddiyet aramak manasızdır.

8. Bu konuda gösterilen tepkiler sadece muhakeme-i akliyede cihetiyle değil, edep ve haya yönünden de aşikar bir eksikliği yansıtmaktadır. İddiaların esasına inmeye bile gerek kalmadan, sadece bu iddiaların nasıl bir üslupla dile getirildiğine bakan bir kimse, bunlardan hiçbirinin Risale-i Nur davasıyla bir ilgisinin bulunmadığına dair yemin edecek olsa, herhalde başı ağrımayacaktır.Bediüzzaman’ın talebeleri ve devlet erkanı başta olmak üzere hedef aldıkları herkese, yaşına ve mevkiine bakmaksızın asker arkadaşı gibi ismiyle hitap etmeyi, bununla da kalmayıp isminin yanına hakaretamiz sıfatlar eklemeyi, söze argo ifadelerle başlayıp hırsını alamayınca düpedüz küfürleri peş peşe sıralamayı, bu kardeşlerimiz herhalde Risalelerde ve gittikleri Nur derslerinde öğrenmiş olamazlar.

Başka kaynaklardan aldıkları edepsizlik dersleriyle kahramanlık taslayacak olanlara ise Risale-i Nur’un ihtiyacı yoktur. Nur talebeleri, böylelerinin düşmanlığını dostluğuna tercih ederler. Çünkü böyle edep fukaralarıyla aynı resim karesinde yer almak ve onların hayadan nasipsiz dilleriyle savunulan bir davayı savunur görünmek, gerçekten, Risale-i Nur talebeleri için düşünülebilecek en büyük musibetlerden biridir.

Kimbilir, belki de Kader, Risale-i Nur talebelerini böyle imalat hatalarından ayırt etmek için bir vesile olarak bu hadiseyi başımıza sarmıştır!

yazarumitsimsek.com

Risale-i Nur Üzerindeki Haklar Artık Diyanet’in

Aylardır gündemde olan Risale-i Nur’lara bandrol konusunda nihai karar verildi.ARTIK DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NDAN

Bediüzzaman Said Nursi’nin eserleri üzerindeki haklar, Diyanet İşleri Başkanlığına verildi.

“Eser Sahibi Sait Okur (Bediüzzaman Said Nursi) Olan Eserler Üzerindeki Hakların Diyanet İşleri Başkanlığı Tarafından Kullanılmasına İlişkin Karar”, Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Resmi Gazete’de yayımlanan ilgili karar, Kültür ve Turizm Bakanlığının talebi üzerine 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 47’nci maddesine göre alındı.
SAİT OKUR’UN RİSALE-İ NUR ESERLERİAynı kararda, eser sahibi Sait Okur’un eserlerinin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndan kaynaklanan tüm hak ve yetkilerinin Diyanet İşleri Başkanlığına ait olduğu ifade edildi.
Diyanet İşleri Başkanlığınca verilen izin veya yetki çerçevesinde hareket edilmediğinin ya da eserlerin aslına uygun olma koşuluna riayet edilmediğinin tespiti halinde hukuki süreç başlatılacağı bildirildi.
Eserleri üzerindeki hak sahipliğini belgelendiren kişilere, talep edilmesi halinde Diyanet İşleri Başkanlığınca münasip bir bedel ödeneceği ve bu bedelin Başkanlık ile Kültür ve Turizm Bakanlığınca oluşturulacak komisyon tarafından belirleneceği belirtildi.
Karar, yazarın “Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şualar”ın da aralarındaki bulunduğu eserleri için geçerli olacak.
AA