Etiket arşivi: ekonomi

Faiz Sosyolojisi

“Ey iman edenler! Eğer inanmış kimselerseniz, Allah’tan korkun ve faizin geri kalanını terk edin. Bunu yapmazsanız, Allah ve Resulü ile savaş halinde olduğunuzu bilin.”

Bakara Suresi 278-279. ayetler

Faizin sosyolojisi olur mu?

Elbette olur.

Eğer faiz, ekonomide, finans sisteminde, toplumda, üretimde, yatırımda kendine yer bulmuşsa, bunun sosyolojisi de olur.

Faizin neden olduğu yıkımlar herkesin malûmu.

Boşanmalar, aile faciaları, ekonomik krizler, intiharlar, faiz-enflasyon bağlantısı günümüzün gerçekleri arasında.

Şu faiz neden Batı Uygarlığında kök salmış acaba?

İslâm, faizi neden yasaklamış?

Faizler yükselince ekonomi neden tökezler?

Bu sorulara medeniyet felsefecileri, ilahiyatçılar ve iktisatçılar cevap arasınlar.

Ya sosyologlar?

Onlar da cevap arasın.

Bir açıdan bakılırsa faiz, dünyadaki bütün krizlerin temelindeki gerçek.

Hırsları kamçılayan faiz…

Ekonomiyi zehirleyen faiz…

Zengini daha zengin, fakiri daha fakir eden yine faiz…

Bu konunun reklam, pazarlama, iletişim ve silahlanma boyutları var.

Dünya finans devleri ile silah üreticileri arasında nasıl bir bağ olabilir?

İşte bütün bunlar “Faiz Sosyolojisi” alanına girer.

Aman ne güzel…

Literatüre yeni bir terim kazandırmış olduk.

Terimin İngilizce’sini de yazalım:

“Interest Sociology” veya “Sociology of Interest”

Böyle bir terim İngilizce’de yok.

Haydi sosyologlar…

Size büyük iş düşüyor.

Araştırın bakalım konuyu…

Bir ülkede faizler tavan yapmışsa, ne gibi problemler, hangi sonuçlar ortaya çıkar?

Faizin, faiz çevrelerinin darbe ve ihtilallerdeki rolü nedir?

Faiz, dünya ekonomisini, sosyolojisini nasıl etkiler?

Faaliyet dışı kâr nedir, ne değildir, nedenleri, sonuçları?

Bazı çevreler neden faiz gelirine ihtiyaç duyarlar?

İktisatçılarla, psikologlarla, ilahiyatçılarla, başka uzmanlarla el ele verip sonuçları ortaya koyun.

1929’da dünya ekonomisinde yaşanan “Büyük Bunalım” sürecinde faizin rolüne mümkünse bir bakın.

28 Şubat sürecinde Türkiye’de faizin, faiz çevrelerinin rolünü inceleyin.

Meselenin boyutları öylesine büyük, öylesine büyük ki…

Hattâ koca İslâm dünyasını 2016’da ateşe verenler acaba kimler, hangi çevreler bir incelensin.

Faiz deyip geçmeyin…

Dünya nüfusunun neredeyse tamamı faiz ödemek için malını, canını, işini, huzurunu, ailesini, dünyasını, ahiretini feda ediyor.

Tehlikenin farkında mıyız?

N. Kağan Çetin – Nuraniyyat

Bütün Türkiye ’’Amin’’ Diyelim

Vicdan; insanı hayvandan ayıran en önemli özelliklerinden bir tanesidir. İnsandaki saf bir güçtür, iyiyi seçme ve bulma kabiliyetidir. Bir olayın, bir iddianın doğruluğuna insandaki akıl, kalp ve vicdan birlikte karar verir. Akıl bazen boş verse, ilgilenmese de insanın içindeki vicdan denilen his, susturulamaz.

İnsanların hareketlerinin suç olup olmadığına yaşadığı ülkenin kanunları karar verir. İnanç sistemlerine göre suç olan bir olay yaşandığı ülkenin kanunlarına göre suç olmayabilir. Örneğin zina gibi, İslâmda ağır cezası olan bu eylem beşeri kanunlara göre suç olmayabiliyor.

İçinde yaşadığımız Ülkemizin kanunlarına göre izin alınmadan yapılan telefon dinlemeleri, görüntü kayıtları yasal olarak delil sayılmadığı gibi suç da sayılır. Ama herkesin vicdanında hem de kamu vicdanın da menfaat, rüşvet ve ahlaksızlık kabul edilen bir olay yasal bir dinleme ve kayıt olmadan ortaya çıkmışsa kamu vicdanında o kişi mahkûm olur. Siz onun adına avukat olarak savunma yapar ve mevcut kanunlar karşısında ceza almasını engelleyebilirsiniz. Ama İlahi kanunlar da kayıt yaparken mevcut hükümetlerin yasalarından izin almıyorlar. Ve bütün bu kayıtlar mahşerde aleyhimize delil olacaklar. İşte insanlardaki vicdan da kayıtların yasallığına değil, içeriğinin yanlışlığına bakar ve hükmünü ona göre verir.

Çok yakın tarihte Ülkemizde böyle bir kaset yüzünden Ana muhalefet partisinin liderinin değiştiğini herkes biliyor. Askeri vesayet döneminde darbe girişimi için yapılmış yasal olmayan konuşmalar da yayınlanmıştı. Şimdi de bir cemaat liderinin Türkiye’den biriyle konuşmaları internet sitelerine düştü, metinler halinde gazetelerde yayınlandı.’’Vicdan, kalp penceresinden bakar. Akıl, gözünü kapasa da vicdanın gözü daima açıktır’’ sözü gereği, seküler hukuk dışında gönül penceresinden bakar kendi vicdanımızla karar veririz

Bizler halk olarak bir din âliminden dini sahalarda açıklamalar, asrın getirdiği tereddütlere akıl ve kalbi ikna edici izahlar ve imanları kökleştirici sözler duyarak bilgilendik. Kendilerine hürmet besledik. Şimdilerde internette Hoca efendinin ağzından düşen sözler bizleri, onun hizmetlerini seven ve takdir edenler olarak hayretler içersinde bırakıyor. Dün onların ayaklarını kaydırmak isteyenler bu gün onların avukatlığını yapıyorlar. Kimin eli kimin cebinde belli değil.

Siyaset ve ekonomi sahasına uzaktan bu kadar müdahale, ihalelerin kimlere verileceğine kadar ilgilenme ve talimatlar vermeler, devlet içinde belli bir amaç uğruna yapılanmalar, Ülkenin kapitalistleriyle menfaat ilişkileri içinde dayanışma sergilemeler vicdanları rahatsız ediyor.

Yasal olmayan bu kayıtların içeriğini kulaklar duyduktan sonra duymamış gibi davranmasına hangi vicdan izin verebilir?

At izinin it izine karıştığı bugünlerden Türkiye’nin yara almadan, halkının yeni vesayetler altına girmeden huzura ve selamete çıkması, siyasetçinin siyaset yaptığı, din bilginlerinin siyasete bulaşmadan insanlara yalnızca dini irşadlar yaptığı bir ülke olma hayallerimizin kabulü için, ellerimizi Rabbimize açalım ve hep birlikte bütün Türkiye ’’Amin’’ diyelim, amin.

Dr.Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.org

Ben Diyarbakır’ım! (Şiir)

 Kültür ve tarih şehriyim.

Anadolu’nun Yurt olduğu yaklaşık 50 uygarlıktan 26’sinin izi var bende.

O günden günümüze tarihi, kültürel, estetik ve sanatsal şahsiyetime izin vermeden ulaşabilmeyi başarmış bir kentim.

Ben Diyarbakır’ım,

Peygamberler, Nebiler ve Sahabeler kentiyim.

Bende 6 Peygamber ve 27’si şehit 541 Sahabe yatmaktadır. Mekke ve Medine’den sonra en çok Sahabe bağrımda barınmaktadır.

Ben Diyarbakır’ım,

Dünyanın Çin Seddi’nden sonra en uzun, en geniş ve en sağlam yaklaşık 9000 yılı aşkın bir geçmişe sahip Surlarla tanınıyorum.

Bu surlar insanlık tarihinin en büyük miraslarından biri olup, hiç kuşkusuz görülmeye değer yerlerin başında gelir.

Yapısı, sağlamlığı, taşıdığı yazıtlar, kabartmalar ve şekillerle dikkati çeken 12 değişik dönem yazıtlarını okumak mümkün.

Ayrıca, Bin yıllarca eskiye uzanan, içine çocukların sığabileceği büyüklükte Karpuzlarım var.

Ben Diyarbakır’ım,

M.Ö. 14. Yüzyıldan günümüze kadar Amed,  Amid, Amidi, Amida, Karaamid, Hamid, Karahamid, Diyar-i Bekr, Diyarbekir ve Diyarbakır isimleriyle anılmışım.

Ben Diyarbakır’ım,

Tarih öncesi dönemlerden itibaren her devirde önemini korumuş, Anadolu ile Mezopotamya, Avrupa ile Asya’ya doğal bir geçiş yolu, bir köprü görevini yapmış ve çeşitli uygarlıkların tarihi ve kültürel mirasını günümüze kadar taşımışım.

Ben Diyarbakır’ım,

Şark Bülbülü Celal Güzelses’in nağmelerini dinleyip, Gazi Köşkü’nde, Hevsel Bahçeleri’nde, Ben-u Sen’de ve Fis Kayası’nda dantel dantel işleyen inceden inceye yürekte yanar közüm.

Hele gün batımında kirpikleri ıslanarak yüreğine sızı düşen gurbetçilerin gönlünde yatan özüm.

Ben Diyarbakır’ım,

Havamı, suyumu ve toprağımın kokusunu hisseden, uykuları kaçan ve beni rüyalarında gören gönül dostlarının gerçek dostuyum.

Ben Diyarbakır’ım,

Tarih boyunca 26 medeniyete beşiklik ettim, otuz medeniyeti emzirdim. Besledim, büyüttüm. Tarihin her döneminde önemli oldum. Siyaset merkezi oldum. İdare Merkezi oldum. Ticaret Merkezi oldum, Sanat ve edebiyat merkezi oldum.

Ben Diyarbakır’ım,

İmajım, dün olduğu gibi bugün de barış, kardeşlik, huzur ve hoşgörü üzerine kuruludur. Dünyanın birçok şehrinin kıskanacağı tarih zenginliğine sahip, evrensel kültürün oluşturduğu tüm ortak paydaları bünyemde barındırmaya ve toplumsal kalkınmamla huzur ve refah başta olmak üzere ülkenin en gelişmiş kentlerinden biri olmaya devam ediyorum.

Ahmet TANYERİ

DİYARBAKIR

www.NurNet.org