Etiket arşivi: HAMİT DERMAN

Artık Kendimize Gelmemiz Lazım

Yaklaşık yüzyıldır Kan ve göz yaşı Müslümanların kaderi oldu.Birileri İslam dininin yüksek hakikatlerini ve  Müslümanları  planlı bir propaganda ile kötüleyip onları sömürmek için elinden geleni yaptı ve şimdide yapıyor.DE3_Kaynayan-Kazan-Halep-Suriye-Ekim-2012-800x527

Bin üç yüz sene  dünyaya huzur ve refahın en güzel örneklerini göstermiş İslam Ümmeti  yaklaşık yüzyıldır kan ,gözyaşı ve hüzün yaşamaktadır.

Genel manasıyla dünyaya baksanız.Bütün huzursuzluklar,ölümler ve zulümler hep İslam coğrafyalarında yaşanmaktadır.Filistin’de,Suriye,Irak,Afganistan,Arakan ve diğerleri ….

Birileri Müslümanların rahat ve huzur içinde olmalarını istemiyor.

Niçin istesin ki ? Çünkü Müslümanların huzurlu bir yaşam sürmeleri onların iktidarlarının ellerinden gitmesi demektir.

Düşünebiliyor musunuz ? Mısır gibi yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle zengin bir ülkenin halkının yüzde yetmişi sefalet içinde yaşıyor.Peki bu zenginlikleri kim sömürüyor.Tabii ki  özelde(içeride) sömürgeci güçlerin uşağı piyonlar  genelde ise sömürgeci güçler.

Sömürgeci güçler Müslüman halkların kendilerini  yönetmelerine izin vermemektedirler.Her zaman Müslümanların kendi içinden yönetilmesine engel çıkarmışlardır.Bu engeller de çoğu zaman  etkisi altına aldıkları o ülkelerin ya silahlı kuvvetleri ya da siyasileri aracılığı ile olmuştur.Bu halkları her zaman güdülecek koyun gözüyle görmüşlerdir.Maalesef  Müslüman halkalarda  ümitsizlik hastalığına yakalanarak tam da sömürgecilerin istediğini yapmışlardır.

İslam dünyasındaki  halkların ümitsiz durumunu ve şimdiki yaşananları  yansıtan güzel bir hikaye anlatılır:

Kendisini Koyun Zanneden Aslan

 ” Annesini kaybeden bir aslan yavrusu koyunların arasına girmiş ve koyunların sütünü emerek büyümüş. Zamanla kendini koyun zannetmiş. Bir gün koyunlardan birisi aslana şöyle demiş:

“Sen bizim cinsimizden değilsin. Sen aslansın, biz koyunuz. Sen bu dağların kralısın. Son zamanlarda bu dağlarda çakalların, ayıların sesleri fazla yükselmeye başladı, bizi rahatsız ediyorlar. Bir kükresen de bizi bunlardan kurtarsan.” demiş. Fakat aslan bunu kabul etmeyerek, “Ben de sizin gibi koyunum.” demiş. Koyunun günlerce ısrarına rağmen aslan, aslan olduğunu bir türlü kabul etmemiş.

Nihayet bir gün koyun, aslanı alıp bir su birikintisine götürmüş. “İkimizin de sudaki akislerinize iyice bakalım. Senin yelelerin var, benim yok. Söyle bakalım ikimizde aynı mıyız?” diye sormuş. Aslan, “Hayır değiliz.” demiş. Sonra koyun, “Senin pençelerin var, bizim yok, senin dişlerinle bizim dişlerimiz bir değil. Hatta senin sesinle bizim seslerimiz bile farklı. İstersen bir ben meleyeyim, bir de sen kükre.” demiş ve önce koyun cılız bir sesle melemiş, arkasından aslan bütün heybet ve dehşetiyle kükremiş. Aslanın bu kükremesini duyan çakallar yuvalarına, tilkiler deliklerine, ayılar inlerine kaçışmışlar.”

Yukarıdaki hikayede de anlatıldığı gibi yıllarca aslan olduğu halde kendisini koyun olarak gören bir İslam ümmeti var .Birilerinin bu millete Aslan olduğunu hatırlatması gerekiyor.Son zamanlarda İslam dünyasında başlayan Ortadoğu’daki olaylar  aslında kendisi Aslan olup  kendini koyun zanneden bir milletin benliğine dönmesidir.İnşallah Aslan yürekli İslam ümmeti  benliğine dönmesi ile onları sömüren çakkallar dan kurtulacaktır.

HAMİT DERMAN

Recep Ayı ve Faziletleri

Mübarek üç aylara girmiş bulunmaktayız.Bu ayların manevi havasını teneffüs etmeye başlarken;bu mübarek ayların ehemmiyetini kısaca aktarmak istiyorum. Bu mübarek aylar Allahu Teala’nın bizlere mağfiret etmesi için fırsat penceresini cömertçe açtığı aylar.

Bu ayların  fazileti ile ilgili özellikle içinde bulunduğumuz Recep ayı ile ilgili  Hazreti Peygamberimizin (s.a.v) çok müjdeleyici ve insanları bu ayı boş geçirmemeleri hususundaki hadisleri  var.Bunları size aktarmak istiyorum:

• Receb ayı girdiğinde Hz. Peygamber şöyle derdi: Allahümme bârik lenâ fi Recebe ve Şa’ban ve belliğnâ Ramazân(Allahım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.)
• Receb Allah’ın ayıdır; Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır. Receb ayının niçin Allah’ın ayı olduğu sorulduğunda: Çünkü bu ayda özellikle mağfiret boldur. Bu ayda, halkın kan dökmesine mani vardır. Bu ayda, Allah-ü Teala, Peygamberlerinin tövbelerini kabul buyurmuştur. Allah-ü Teala bu ayda, Peygamberlerini düşmanlarından korumuştur. Bir kimse, receb ayını oruçlu geçirirse, Allah-ü Teala üç şeyi onun için gerekli kılar:
-Geçmiş günahlarının tümünü bağışlar.
-Kalan ömrünün temiz geçmesini temin eder.
-Büyük huzura çıkılan kıyamet gününün susuzluğundan da onu emin kılar.
• Ya Resulullah Receb ayının tümünü oruçlu geçirmeye gücüm yetmez.
– O halde, ilkinden bir gün, ortasından bir gün, sonundan da bir gün tutarsın. Böyle ettiğinde ayın tümünü oruçlu geçirmiş olursun. Zira, yapılan iyilikler on misli sevap getirir.
• Allahü Teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.
• Ramazan ayı dışında Allah rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.
• Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez. Regaib gecesi, Beraat gecesi, Cuma, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.
• Receb-i Şerîf’in birinci gününde oruç tutmak üç senelik, ikinci günü oruçlu olmak iki senelik ve yine üçüncü günü oruçlu bulunmak bir senelik küçük günahlara kefaret olur. Bunlardan sonra her günü bir aylık küçük günahların af ve mağfiretine vesile olur.
• İbn-i Abbas(r.a.) : Resulullah(sav) Receb ayında bazen o kadar çok oruç tutardı ki, biz O’nu hiç iftar etmeyecek zannederdik. Bazen de o kadar çok iftar ederdi ki, biz O’nu hiç oruç tutmayacak zannederdik.
• Receb’in ilk cuma gecesini ihya edene, Allahü Teâlâ, kabir azabı yapmaz. Dualarını kabul eder. Yalnız 7 kimsenin duasını kabul etmez: Faizci, Müslümanları aşağı gören, ana babasına eziyet eden, Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, çalgıcı, livata ve zina eden, beş vakit namazı kılmayan. [Bu günahlardan vazgeçmedikçe]

• Kim Receb ayında, takva üzere bir gün oruç tutarsa, oruç tutulan günler dile gelip “Ya Rabbi onu mağfiret et” derler.
• Cennette Receb isminde bir nehir vardır. Sütten beyaz, baldan daha tatlı. Bir kimse, Receb ayında bir gün oruç tutsa, Allah Teâlâ bu nehirden ona içirir.
• Bir kimse, Allah Teâlâ’nın ayı olan Receb ayında bir mümin kardeşini, gam ve üzüntüden kurtarsa, Allah ona Firdevs Cennetinde gözünün görebildiği kadar büyük bir saray ihsan eder. Dikkat ediniz! Receb ayına hürmet ve ikram ediniz ki, Allah Teâlâ bin türlü kerametle size ikram ve ihsan etsin.
• Bir kimse, Receb ayında sadaka verse, Allah onu, yuvasından çıkan ve ölünceye kadar havada uçan karganın, yuvasından uzaklaştığı kadar Cehennem’den uzak eder.
• Eğer kişi, Receb ayından(oruç) tuttuğu her gün, azığına(bütçesine) göre bir sadaka verirse, heyhat! Heyhat! Ne Yapsınlar! Bütün mahlukat Allah Teâlâ’nın o kula vereceği sevabın ölçüsünü takdir etmek için bir araya gelseler, Allah Teâlâ’nın o kuluna bahşedeceği mükafattan yüzde birin(i hesab etmeye)e ulaşamazlar.
• Her kim Recebin başında, ortasında ve sonunda yıkanırsa, anasının kendisini doğurduğu gündeki gibi günahlarından çıkar
• Her kim Receb ayında bir cenaze üzerine namaz kılarsa, diri diri gömülen bir kız çocuğunu hayata kavuşturmuş gibi olur.

• Receb ayında yapılan dua kabul edilir, günahlar affedilir. Bu ayda günah işleyenin cezası da kat kat olur. Hz. Hüseyin (r.a.) anlatır:
“Kâbe’yi tavaf ederken, yanık sesle Allahü Teâlâ’ya dua eden bir kimsenin sesini işittik. Babam bunu çağırmamı emretti. Güzel yüzlü, temiz bir kimseydi. Ancak sağ tarafı felç olmuş, kurumuş, hareketsiz idi. Ona, “Sen kimsin, durumun ne böyle?” dedim. O kimse dedi ki:
“Adım Menazil… Ben çalgı çalmak, şarkı söylemekle şöhret salmış, Arabistan’ın ünlülerinden bir gençtim. Hep nefsin arzuları peşinde koştum. Receb ve Şaban aylarında bile, bu günahlara devam ederdim. Salih babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana, “Allahü Teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikâyet ediyorlar” dedi. Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalple, “Bu aylarda oruç tutup, geceleri ibadet ediyorum. Beytullah’a gidip şerrinden korunmak için, Allahü Teâlâ’dan yardım dileyeceğim” dedi. Bir hafta oruç tutup, Kâbe’ye giderek, “Ey Rabbim, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları red etmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et!” diye dua etti. Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu. Beni gören, “Baba bedduasına uğramış kişi” derdi.”
Hz. Hüseyin, “Baban bu hâline ne dedi?” buyurdu. O genç, “Babamdan özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deve ile gelirken, devenin ürkmesi ile babam düşüp öldü. Şimdi çaresizim.” diyor. Hz. Ali bu felçli gence dua ediyor, Receb’de yaptığı bu dua bereketiyle de Hak Teâlâ ona şifa ihsan ediyor.

Evet yukarıda görüldüğü gibi bu mübarek ayda yapacağımız basit bir amel bize çok büyük sevap kazandırıyor. Rabbim bizleri  bu ayı çok güzel bir şekilde değerlendiren  ve Peygamberimizin müjdelediği manevi kazanca nail eyleyen kullarından eylesin.

Anne Olmak…

Toplumun ana direği ailedir.

Ailenin de ana direği annedir.

Anne olmak demek emek demektir.

Anne olmak demek fedakârlık demektir.

Anne olmak demek uykusuz geceler demektir.

Anne olmak demek hayatın anlamı demektir.

Anne olmak demek karşılıksız sevmek demektir.

Anne olmak demek şefkat abidesi olmak demektir.

Anne olmak demek merhamet timsali olmak demektir.

Anne olmak demek kendisi aç kalsa da evladını aç bırakmamak demektir.

Anne olmak demek dokuz ay karnında taşımak, dokuz yıl çocuğun peşinden koşmak demektir.

Anne olmak demek bazen acıları içine atıp dışarıya gülücükler dağıtmaya çalışmaktır.

Anne olmak demek eşini ve çocuklarını memnun etmek için saçını süpürge etmek demektir.

Anne olmak demek Peygamberimizin(s.a.v) hadisiyle merhametin dünyadaki cisimleşmiş hali demektir.

Anne olmak demek yine Peygamberimiz (s.a.v) hadisiyle Cennet bile ayakları altında olan insan demektir.

Anne olmak demek yeri geldiğinde çocuğunu yaşatmak için şahadeti tercih etmek demektir.

Ne mutlu anne olabilenlere ve ne mutlu annellik duygusunun kutsallığını yaşayabilenlere…..

Hamit DERMAN

Birbirimizi Anlamaya Çalışmak

 

”İttifakta kuvvet, İttihatta hayat, Uhuvvette saadet  vardır.”

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri yukarıdaki sözleriyle birlik,beraberlik ve kardeşliğin ne kadar  önemli ve insanların saadeti için ne kadar gerekli olduğunu çok veciz bir şekilde açıklar.

Bir toplum için birlik ve beraberlik çok önemlidir.Toplumda birlik ve beraberlik, birlikte  yaşama kültürünün olmazsa olmazıdır.

Mehmet Akif ERSOY ise ;

 Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez (Ayrılık girmeden bir millete düşman giremez)
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.  (
Toplu çarpan yürekleri top sindiremez)

Beyit’i ile ayrılığın zararını ve  birlik beraberliğin önemini çok güzel açıklar.

İnsanlar  birbirine bağlayan bu bağlar ,birbirlerini iyi tanıyan ve birbirlerine saygı duyan toplumlarda daha güçlü olur.

Maalesef son zamanlarda ülkemizde yaşayan halklar arasında bilinçli bir şekilde suni(yapay) duvarlar örülmüştür.Ülkemizde yaşayan halklar arasında manevi harç görevini üstlenen dini ve ahlaki değerlerin yerine birileri Irkçılık başta olmak üzere başka araçları  yerleştirmeye çalıştılar.Bu araçlar Müslüman olan ve bin yıldır İslam’ın bayraktarlığını yapan, Kalpleri toplu bir şekilde çarpan bu coğrafyanın insanları arasında ayrılık ve nifak tohumları soktu.

Bin yıldır kardeşçe yaşayan bu insanları birbirine yabancılaştırdılar.Zaman geldi bu kardeşler artık manen birbirini anlayamaz oldu.

Bu kardeşler arasındaki acı durumu Mevlana Hazretlerinin şu hikmet dolu hikayesi çok güzel açıklar;

Biri Türk, biri Arap, biri Acem, biri de Rum, dört kişi yeni arkadaş olmuş, bir yerde oturuyorlardı.

Henüz bir­birlerinin dilini de çok iyi bilmiyorlardı. Oradan geçen bir zengin bunlara bir dirhem verdi ve “Yiyecek bir şey alıp karnınızı doyurun” dedi.

Türk olan, “Ben üzüm İsterim” dedi.

Arap olan, “Ben inep severim” diye tutturdu.

Acem olan, “Ben engurdan başkasına razı olmam” dedi.

Rum olan ise, “Bırakın bu saçmalıkları, bu mevsimde en iyi istafil gider” dedi.

Aslında inep, engur, istafil de üzüm demekti ve hepsi aynı şeyi istiyorlardı, fakat birbirlerinin dilini anlamadıkları için anlaşamıyorlardı.

Derken herkes, farklı şey istediğini zannedip kendi söylediği şeyde diretince kavgaya başladılar. Öyle ki, kıya­sıya dövüşüyorlardı.

Nihayet akıllı ve dil bilen bir adam onları ayırdı ve her birini tek tek dinledikten sonra gülerek, “Parayı verin, ben hepinizin istediği şeyi size getireceğim” dedi.

Parayı ona verip merakla beklemeye başladılar. Akıllı adam manavdan yeterince üzüm alıp geldi ve hepsini mem­nun etti.

Herkes birbirinin sevincini görünce aynı şeyi iste­diklerini anlayıp şaşırdılar ve boşuna kavga edip birbirlerini üzdüklerine hayıflandılar. Böylece arkadaşlar birbirlerini üz­dükleri için özür dilediler.

 Evet ülkemizde herkes kardeşlik,hoşgörü ve barış üzümü yemek istiyor.Birileri hepimizin dilinden anlıyor ve bize bu üzümü yedirmek için çaba harcıyor.Bizlerde ülkemizde kardeşlik,hoşgörü ve barış ortamını kurmaya çalışan yürekli insanlara destek olmalıyız.Eğer ülkemizde Barış,Kardeşlik ve hoşgörü ortamı oluşursa ”İttifak(anlaşma) olur, İttihat(birleşme) olur, Uhuvvet(kardeşlik) olur.Böylece herkes  mesut(mutlu) olur .

HAMİT DERMAN

Kardeşlik Baharı Yeşerirken

Son zamanlarda ülkemizde güzel gelişmeler oluyor.Bu olumlu gelişmeler birilerinin istememesine rağmen yavaşta olsa gerçekleşmeye devam ediyor.Kardeşler arasındaki suni duvarlar bir bir yıkılmaya başlıyor.Bu duvarlar yıkılırken gürültüde çıkar.Yıkılmasına engel olmaya çalışanda çıkar.Bu duvarlar yıkılırken yeni duvarlar örmeye çalışanlar elbette çıkacaktır.

 Dikkatinizi çekmiştir ! Batı dünyası bizlerin arasına suni duvarları örmeye çalışırken;batılılar kendileri için birleşmeyi desteklemektedir.

Dünyanın en büyük ve en güçlü birleşik devletleri  Amerika Birleşik Devletleridir.ABD   40 tane eyaletten oluşmuş devletler topluluğudur.Bu eyaletlerin çoğunda farklı ırklardan,farklı inançlardan ve farklı kültürlerden oluşan eyaletler vardır.Bu eyaletlerde İngiliz,Fransız,İspanyol,Çinli,Hintli ve benzeri bir çok ırktan ve milletten insanlar yaşamaktadır.Bunların hiç biri çıkıp ta bu farklılıkları bir ayrılık unsuru olarak görmemiştir.Hepsi ABD vatandaşlığı şemsiyesi altında birleşmiş ve bu vatandaşlığı her yerde bir ayrıcalık olarak görmüşlerdir.Onlara sorduğunuzda ABD vatandaşıyım diyerek devletlerine olan bağlılıklarını göstermişlerdir.

Peki bunlar bu ülkede ne gibi kültürel haklara sahiptir? Sorusuna şu cevabı verebiliriz.Buradaki milletler kültürel haklarını serbest bir şekilde ve özgürce kullanmaktadırlar.Bu milletlerin dilini ve kültürünü yaşaması diğer milletler için bir tehlike ortaya çıkarmamış bilakis diğer milletlerden olan insanların birbiriyle kaynaşmasına ortam hazırlamıştır.

Avrupa birliği de  aynı mantıkla kurulmuş ve şimdi 25 tane Avrupa  ülkesi birleşmiş bir ülke haline gelmiş.Bu ülkelerdeki insanlar istediği gibi dolaşıp  istediği ülkede yaşama hakkına sahip olmuştur.

Peki biz neden birleşemiyoruz.Bizim birleşmemize neden engel çıkarıyorlar.Kendi kardeşimizle aramızda neden duvarların örülmesini yardım ediyorlar.Osmanlı yıkıldıktan sonra İslam dünyasını neden cetvelle parçalayıp küçük kabile devletlerine bölüyorlar.Onunla da yetinmeyip şimdide ırk,mezhep  gibi zenginlikleri bir ayrılık unsurları gibi önümüze sürüp pazarlamaya çalışıyorlar.Hiç düşündük mü ?

Yıllarca Türkiye’yi Avrupa Birliğinin kapısında bekletip ;Türkiye yüzünü doğuya İslam dünyasına çevirdiğinde ;”Ortadoğu bataklığında ne işiniz var?” diyerek sözde akıl vermeye çalışıyorlar.

Bize doğuya yönünüzü çevirmeyin diyenler.Dünyanın öbür ucundan buralara gelip Afganistan’ı,Irak’ı işgal edip;Ortadoğu’yu bataklığa çevirip bırakıp gidiyorlar.Bize gelince  yapmayın diyorlar.

Bu durumu ülkemizde de yıllarca yapmışlardır.Ülkemizdeki kardeşler arasında suni duvarların örülmesi için çeşitli uyduruk bahaneler üretmişlerdir.Yeri geldiğinde Türk-Kürt,yeri geldiğinde Alevi-Sünni diyerek kardeşleri birbirine düşürmüşlerdir.

Yazar Senai DEMİRCİ’NİN iki güzel sözünü aktarmak istiyorum:

Terör, Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin kavgasıdır: Türkçü olmayan milyonlarca Türk ve Kürtçü olmayan milyonlarca Kürt niye kavga etsin?

Terörün bitmesi hayır değil mi? yoksa, yitirdiğimiz canlar, yetim bıraktığımız çocuklar, dul kalmış kadınlar daha mı çok olsun istiyorsunuz?

Evet  bu sorulara verilecek doğru cevaplar insanların vicdanını rahatlatacak cevaplar olacaktır.

Sonuç olarak birileri yıllarca sahte Kahramanlarını ve projelerini  üretip önümüze sürdüler.Yıllarca bu kurgulanmış olaylar ve kahramanlar hakkında düşünerek ve konuşarak zaman geçirdik.Ama artık mızrak çuvala sıkmıyor.Artık sahte kahramanları da ifşa oldu.Herkes kimin ne olduğunu biliyor.Yeni nesil  eskisi gibi her söylenene inanmıyor,akıl terazisinde tartarak değerlendiriyor.Bundan böyle halkı kandırmaya çalışanlar aslında kendilerini kandırmış olacaklardır.Kardeşlik köprüleri kurulurken engel olmaya çalışanlarda bu köprülerin  altında ezilecektir.