Etiket arşivi: Hidayet

Savaşta bile kılınan Namaz, İtalya Büyükelçisini Müslüman olmaya ikna etti!

Üstümüze bombalar yağarken insanlar camiye gidip namaz kılıyordu. O zaman İslamiyetin hak din olduğuna ikna oldum.” diyen İtalyan Büyükelçi, sonunda kelime-i şehadet getirdi. Onun Müslüman olduğu haberini 27 Kasım 2001 tarihli Süddeutsche Zeitung gazetesinde okudum. Nasıl sevindiğimi anlatamam. Gazete şöyle yazıyordu:

“Su gibi Arapça konuşan İtalya Büyükelçisi Turquota Cardilli, şahadet getirerek Müslüman oldu. Suudi Arabistan yetkilileri, kendisini “yeni din kardeşi” kabul ettiler. Savunma Bakanı Prens Sultan Bin Abdülaziz, sarayında elçiyi kabul ederek tebrik etti ve Kâbe örtüsünden bir parça hediye etti. İtalya’da tam aksi reaksiyonlar yaşandı. Cardilli ailesi şaşkına döndü. 

Turquato, dil ve politika tahsili yapmış, İslam ülkelerindeki politikalar üzerine uzmanlaşmış bir büyük ölçü. 2000 yılı kasım ayında Riyat büyük elçiliğine tayin edildi.

Müslümanlarla tanışması tam 37 sene önce başlamıştı. Henüz 22 yaşında bir üniversite öğrencisi iken 1964 senesinde, İsrail kuşatmasından önce Kudüs’e gitmiş İslam’a göre üç kutsal mekândan biri olan Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmişti. Orada caminin içinde, yüreğinde bir şeyler hissetmiş, kalbine ışıklı bir yolun şavkının vurduğunu anlamıştı.

1967 yılında yabancılar servisine girdi. Görevi gereği birçok Müslüman ülkeye gitti. İslam dünyasındaki ilk olarak 1969 yılında görev aldı. Önce Sudan, sonra Suriye. Oradan Irak’a… Sonra Roma’ya döndüm. Bir sonra 2.5 yıl Libya’ya. Hollanda’da çalıştı, Birleşmiş Milletler’de görev aldı.

Bu arada Kur’an’ın İtalyanca tefsirini okumaya başladı, öğrendiği Arapçayı bir hayli unutmuştu. Kader, Cardilli’nin yüreğine yol açtı. Hem de ışıklı bir yol.

“Büyükelçi olarak, beni Suudi Arabistan’a gönderme planları yapıldığını duyunca, kendime bu Allah’ın dileği, dedim. Kaderin bir işareti. İyi bir Müslüman olmalı, İslam’ın şartlarını öğrenmeli ve onu yaşamalıydım. Şahadet getirmeli, namaz kılmalı, oruç tutmalı, zekât vermeli ve hacca gitmeli… Artık hiçbir özrüm olmayacaktı. İçimden Riyad’a gönderilmem, Allah’ın takdiri, dedim. İtalya’nın dünyada 122 büyükelçiliği vardı. Neden Suudi Arabistan’a gönderiliyordum? 10 sene önce Cezayir’de büyükelçilik yapmıştım. Sonra Tanzanya’ya, geri dönüş beş yıl Roma. Riyat’a gitmek üzere seçilişim, tamamen bir “seçilme” gerçeği ve kaderin bir cilvesi idi. Bunu hissettim.

Kendi kendime, iyi bir Müslüman olma sözü verdim. Ramazan yaklaşıyordu. Oruç tutmalıydım. İslam’ın emirlerini eksiksiz yapmak için mükemmel bir öndere ihtiyacım vardı. Riyat’ta bana yardım edebilecek bir İslam merkezi aradım. Ararken titiz ve dikkatli davranıyordum. Herhangi birinin İtalya büyükelçisi Müslüman oldu, demesini ve gerçeğin zamanından önce duyulmasını istemiyordum. Arayışım sırasında birçok engelle karışlaştım. Bir rehbere ulaştığım zaman, günlerden “arefe” idi.

Böyle bir merkeze ulaşmam da uzun zaman aldı. Ramazandan birkaç ay önce idi.  Batha’daki İslam Merkezi’nin telefonunu buldum ve merkeze gittim. Ramazan yaklaşıyordu, daha fazla zaman kaybetmemeliydim. İslam’ın kutsal ayı ramazandan önce, bu işi halletmek istiyordum.

Bahtiyar Cardilli, İslam’ı seçtiğini açıklarsa birçok güçlükle karışlaşacağını düşünüyordu. Büyükelçilikte orta şiddette bir deprem yaşanacak; sarsıntı asıl etkisini, Roma’da gösterecekti.

Suudi Arabistan zengin bir ülkeydi. Buna karşılık insanların düşüncelerindeki sadelik değişmemiş, iş hayatının ve zenginliğin kurbanı olmamışlar, inançlarını değiştirmemişler, orijinal yaşantılarını sürdürüyorlardı. Büyükelçi uzun uzun düşündü, ölçtü, tarttı. İçindeki sesin yankısı dudaklarını yansıdı.

Sonunda Ramazandan bir gün önce şahadet getirdim. Kısa zaman içinde olmasına rağmen ramazan boyunca kendimi iyi bir Müslüman olarak hissettim. Bu macera seneler önce başlamıştı. “Bir güç” tarafından yeni bir inanışı kucaklamaya sürüklenmem, bir tesadüf değildi.

Büyükelçinin “ikna olduğu an” ne zamandı? Elbette yıllar önce.

1973 Suriye- İsrail Savaşı sırasında Şam’daydım. 9 Ekim 1973 günü Şam, ağır bir şekilde bombalandı. Şiddetli bombalamalara rağmen, insanlar tam bir tevekkül ile camiye gidiyordu. Bu gerçeği gördüm, ezanı dinledim. Şehre bomba yağarken cemaat, namaz vakitlerinde ibadet ediyor ve huzur buluyordu. O zaman ikna olmuştum.

İslam’ın doğru bir din olduğuna ta o zaman karar vermişti büyük elçi.

Cardilli şöyle diyor:

1964’te kalbime atılan tohum, çiçeklendi, büyüdü, büyüdü, büyüdü…

Bahtiyar Cardilli’yi kesin bir karar vermeye sürükleyen başka sebepler de vardı elbette. İslam’ın kaynakları sağlam, saf ve güzel bir din olduğunu tespit etmişti:

İslam’da Allah ile kul arasına kimse giremiyor. Herkes direkt Allah ile temas kurabiliyor. Allah sizi her zaman ve her yerde duyabiliyor. Nerde olursanız olun, bunun bir önemi yok. Arada kimsenin bulanmasına gerek yok.

İslam’da harikulâde güzel prensipler ver: zekât, dürüstlük, fakirlere yardım…

Bunları dinin temelleri olduğunu ve bu sade prensiplerin, insanların ihtiyaçlarını karşılayabileceğini ve toplumda huzuru sağlayabileceğini anladım.

Dünya değişiyor, diye İslam değişmemiştir ve değişmeyecektir. Şüphesiz ki Kur’an’a hiçbir metin eklenmemiştir, onun hiçbir değişikliğe ihtiyacı yoktur. O, herkes tarafından okunabilir ve kolayca anlaşılabilir.İslam’ın değerleri yerli yerinde ve toplumsal kültüre önemli katkılar sağlıyor.”

Müslüman olmanıza aileniz ve çevrenizin tepkisi ne oldu, sorusuna Cardilli, şu cevabı veriyor:

Çevrenizde bazı insanlar var ve siz onların fikirlerinin yanlış olduğunu biliyorsunuz. Sizin yanlış dogmalardan farklı olarak, doğrulara sahip olmanız gerekiyor. Bence gerçeğe sahip olma hakkı, insanların sizin hakkınızda ne düşündükleri ile ilgili kaygılardan daha önemli.

Müslüman olmasının Suudi Arabistan’da büyük yankı uyandırdığını hatırlatanlara şöyle dedi:

Müslüman olan ilk ve tek İtalyan büyükelçisi ben değilim. Müslümanlığı ilk kabul eden büyükelçi, iki ay önce New York büyükelçimiz oldu. İtalya yasalarına göre Hıristiyan olmayan biri İtalya’yı büyükelçi olarak temsil edemezdi. Biz Müslüman olunca yasa değiştirildi.

Ali Erkan KAVAKLI

Filipinler’de Müslüman Olanlar ve Kurban Mektubu

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu,

Kurban bayramımızın bütün Türkiye’ye, bütün Filipinler’e ve bütün alem-i İslam’a hayırlara vesile olmasını dilerim ki, ilk günden itibaren bu hayırlı haberleri aldık ve alıyoruz, yasadık ve Hakkal-yakin yasıyoruz. İste size küçük bir misali…

Filipinlerde bayramın ilk gününden itibaren Müslümanların olduğu her bölgede, elimizin ve gücümüzün ulaştığı her beldede, sesimizin yetiştiği ve duyulduğu her diyarda faaliyetler yaptık veya yapmaya çalıştık. Cdo şehrinden, İligan şehrine, Marawi’den, Zambuanga’ya, Manila’dan, Davao’ya… küçük medreselerden tutun da üniversitelere, hapishanelerden tutun da, Müslim Police Center’lara kadar her yere Kurban Bayramı’nın geldiğini ve bunun bizim festivalimiz olduğunu, her şeyden öte bizim ibadetimiz olduğunu, gücünüz olmasa da gücü olan hayır sahiplerinin bu ufacık Müslüman topluluğundan haberdar olduklarını ve düşündüklerini anlattık. Türkiye’mizi anlattık, hayırseverleri anlattık, insanların gönüllerini İslamiyet’e ve Müslümanlara ısındırmaya çalıştık.

Bunları yaparken de Rabbimizin inayetinden sonra en büyük dayanak noktamız bizim milletimiz, bizim insanimiz, bizim hayırseverlerimiz Türkiye’miz oldu. “Mü’min mü’minin kardeşidir” ayetinin tecessüm etmiş halini yasamaya ve yaşatmaya çalıştık ve halen çalışıyoruz. Daha 2 günde dualarınızla devam edeceğiz inşallah…

İşte Filipinlerdeki bu Kurban faaliyetlerimiz esnasında bugün yani pazartesi öğleden sonra, 5 Filipinli Müslüman oldular. Kelime-i Şahadet getirdiler, videosunu şuan yüklüyoruz. Bu sadece Filipinlerde, küçük bir şehrin ufak bir beldesinde yapılan kısa bir kurban faaliyetinin meyvesidir. Elhamdulillahi Rabbil Alemin…

Bugün buraya; Filipinlere kurban hissesi gönderen bütün abi ve kardeşlerimizin manevi hesaplarına da Filipinlerden sahralar dolusu kırmızı koyun gönderilmiştir… Biz bu dünyada sizin hisselerinizle kurban festivali yaptık, inşallah sizlerde bizim hisselerimizle sırat köprüsünde ve Cennet’te kurban festivali yaparsınız…

Evet, Müslüman oldular diyorum hem de onca Hıristiyan’ın içinde, nüfusun yüzde 90’nın Hıristiyan olduğu bir memlekette İslamiyet’i seçtiler veya bizim tabirimizle “dinlerini tamamladılar”. Aslında bu mana benim burada ifade ettiğim kadar kolay bir mana değil, bunu yaşamak, şahit olmak lazım.

Çare Gönüllüleri derneğinden kurban için gelen abilerden biri, Kelime-i Şahadet getiriyor, yeni Müslüman olan Hıristiyan da onun sözlerini tekrar ediyordu. O abiye neler hissettiği sorulunca bütün vücudunun titrediğini, kelimelerin bunu ifade edemeyeceğini söyledi. İşte bizimde kelimelerle ifade etmeye çalışıp da edemediğimiz bir duygudur bu…

Resulullah’ın o canlar feda sözüyle “Birinin sizin vesilenizle hidayete ermesi, sizin için sahralar dolusu kırmızı koyundan daha hayırlıdır” hadisine mazhar olmak, bu yolda zaman, hayat, mal mülk, harcamak en şerefli ve karlı şey olsa gerek. İşte Kurban, ticaretin, zamanın, hayatın sadece Allah rızası için harcandığını ifade eden inanılmaz güzel bir ibadettir…

İnsanları dayanışmaya, birlik ve beraberliğe iten, “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” ayetini bizlere canlı örneği ile gösteren bir ibadettir…

Yaklaşık 10 bin km uzaktaki birini düşündüren, onun acısını ve sevincini paylaştıran bir ibadettir…

Lisan-ı hal ve kal’leri ile binlerce km uzaktan sizlere dua ettiren, belki ahirette şefaatçi olacak bir ibadettir…

Fakirin yüzünü almakla, zenginin yüzünü vermekle güldüren bir ibadettir…

Ne diyelim, aslında bu duyguyu gülmek değil ancak ağlamak teskin eder…

Bu gariban milletler yıllarca Müslümanlık mücadelesi vermişler, kendi kimliklerini, İslami yasayışlarını yüzyıllardan beri korumaya çalışmışlar.  İslam namına en son Abdulhamid Han Hazretlerinden başka hal hatır soran olmadan, senelerce ecnebi memleketlerde yaşamışlar. Binlercesi öldürülmüş ama İslam bu insanları muhafaza etmiş, korumuş. Yer yer cahiliye dönemindeki davranışlar gibi tavırları olsa da, Allah, Resul ve Kur’an’dan kopmadan, bazen sefaletle, bazen cefa ile yaşamışlar.

Şimdi ise başka diyarlardan gelen 100-200 tl gibi bir meblağ ile senede 1 defa bile olsa bir festivalleri, bir ibadetleri oluyor ki bu para Türkiye’de çoğu restoranda 4 kişilik bir akşam yemeği parasıdır. Bir hali saha parasıdır, bir günlük piknik parasıdır. Ama burada ise, çocukları mutlu eden, bazılarının ilk defa et yediği, kimilerinin İslam’la şereflenmesine vesile olduğu, kimilerinin Müslümanlığını muhafaza ettiği, insanların Müslüman’ım demekten iftihar ettiği bir mana haline geliyor.

Ben sadece Filipinlerde, görebildiklerimden ve anlayabildiklerimden bahsettim. Ya göremediklerim…

Rabbim bizlere bu manaları daha da hakkıyla düşünüp, hakkımıza düşen hakları iftiharla vermeyi nasip etsin. Komşusunu ve komşu ülkeleri düşünmeyi ve onlarla hemhal olmayı nasip etsin.

Amiin… Bihurmetil Seyyidül Mürselin

Filipinlerden Binler Selam,

İbrahim KARA

www.NurNet.Org

11 Eylül Saldırılarından Sonra Müslüman Oldu

2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları bazı Amerikalıların İslam dinine karşı öfke duymasına ve tüm Müslümanlara terörist gözüyle bakmasına yol açmıştı. Ancak aradan geçen süre zarfında medyanın konuya geniş yer ayırmasıyla İslam dini daha iyi bilinir hale geldi.

Hatta Amerikalılar arasında İslamiyeti kabul edenler bile oldu…. İşte buna bir örnek…

Elizabeth Torres, İslam dininin erdemlerini anlatan biri olarak aklınıza gelebilecek ilk kişi değil kesinlikle. Torres El Kaide’nin saldırı düzenlediği 11 Eylül 2001’de Porto Rikolu ailesinin Dünya Ticaret Merkezi’nde çalışan sekiz ferdini kaybetmiş.

Tores, “O anda akrabalarımın ölümünden hiçbir dini sorumlu tutmadım,” diyor.

Uzun zamandır hayatında manevi bir anlam aradığını söyleyen Torres, Fas’a tatile gittiğinde o anlamı bulduğunu söylüyor. İslam dinini kabul eden ve kendinden 22 yaş küçük bir Mısırlıyla evlenen Torres, Safiye El Kasabi adını almış: “İslam dini zarar vermeyi emretmiyor. Saldırıları düzenleyen kişilerin beyni yıkanmıştı, manipüle edilmişlerdi.

El Kasabi iki yıl boyunca Florida eyaletinin Tampa kentindeki en büyük caminin işletme müdürü olarak çalışmış. Camide kültürel gelenekler ve Kuran öğretileri üzerinde farklı görüşlere sahip kişilerle çatıştığını anlatan El Kasabi bu gerilim nedeniyle görevinden ayrıldığını söylüyor: “İslami değerlerin iyi anlatılması gerekiyor. Bazı yanlış anlamaların önüne geçilmesi gerekiyor mesela İslam karınıza şiddet uygulamanızı emretmiyor.

Ailesi İslam dinini seçen El Kasabi’yi reddetmiş. Asker eşini kaybeden büyük kızı Silvia, El Kasabi’yle artık konuşmuyor. 16 yaşındaki kızı Natalia ise arkadaşlarının olumsuz tepkilerine maruz kalmış: “Bana annen terrörist mi diye soruyorlar. Ben de terörün dinden tamamen farklı olduğunu söylüyorum.

El Kasabi İslami geleneklerin çoğunu benimsememiş. Alışveriş yaptığı Ortadoğu süpermarketindeyse nasıl davranması ve nasıl giyinmesine dair birçok örnekle çevrelenmiş durumda.

Carolyn Presutti / Florida / voanews

Alman Maxber; ”Said Nursi’yi tanıdıktan sonra müslüman olmaya karar verdim”

Ailemle problem yaşıyordum. Arayış içindeydim. Çare bulmak için her kitabı okuyordum. Ta ki Said Nursi’nin kitapları karşıma çıkana kadar. Risaleler İslama kapı açıyordu..

Frankfurt kitap fuarı dolayısıyla Almanya’da idim. Kitap fuarını gezmek hayli zevkli ve zenginleştirici. Bütün dünyadan kitapçılar gelmiş. 11 ülke ve binlerce kitap…Yeni kitaplar, yeni yazar isimleri, yeni yayınevleri… Kitapların gizemli dünyasına dalmak beni hep heyecanlandırır. Okumanın zevk olmanın yanı sıra ibadet olduğunu düşünürüm. Her kitap beni heyecanlandırır. Hele iki aylık Müslüman Tillich Maxber ile sohbet…

Prof. Sefa Saygılı ve Dr. Ali Akben ile birlikte Frankfurt kitap fuarında doyasıya kitaplar arasında dolaştık. Arada bir reyonların önünde mola verdik. Bazen kültürel etkinliklere takıldık. Salonların köşelerinde kültürel etkinliklerin yapıldığı sahneler gördük. Kimi sahnede yazarlar kitaplarını okuyor, kimi yerde şairler birbiriyle atışıyor, ipliğe söz incileri diziyor; kimi yerde konferans, kimi yerde tartışma programları vardı. Epeyce bir süre kitap reyonlarını dolaştık ve bir süre yazarları ve tartışmacıları dinledik.

5. Salonda mola verdik çünkü Alman gençler ziyaretçilere İslamiyeti tanıtıyordu. Müslüman Alman gençleri görünce onlarla sohbet etmeye karar verdim.

Berlin Licht Jugend Verein mensubu Alman gençlerle tanışmak heyecan vericiydi. Neden İslam’ı seçmişlerdi, çevrelerinden ne gibi tepkiler alıyorlardı, İslam’ın onları büyüleyen yönleri ne idi? Bunları merak ediyordum.

İlk önce Tillich Maxber ile tanıştım. 19 yaşındaki Tillich çok sempatik, cana yakın, temiz yüzlü bir delikanlı.

– Hoş geldin, dedi.

Tokalaştık.  Standdaki sandalyelere oturduk. Gelip gidenlere aldırmadan sohbeti koyulaştırdık. Nasıl Müslüman olduğunu sordum.

Anlatmaya başladı:

Ailemle problem yaşıyordum. Babam benim kendi oğlu olmadığımdan şüphelenmiş. Uzun zaman bana soğuk davrandı. Bu sebeple beni vaftiz ettirmemişler, kiliseye üye kaydedilmemişim, yani Hıristiyanlığa kabul edilmemişim. Onun için kendimi bir dine ait hissetmiyordum. Daha sonra yaptırdığım test sonucu babamın gerçek oğlu olduğum tespit edildi fakat aramız soğumuştu bir kere. Evdeki yalnızlığımı kitaplarla paylaşmaya yöneldim. Sürekli okuyor ve araştırıyordum. Meraklı biriyim ve bu merak beni Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerine kadar götürdü. Onun Kur’an, İslam ve bilim üzerine yazdıkları dikkatimi çekti. Oruç, Ramazan, Hz. Muhammed (sav) üzerine yazdığı eserler beni etkiledi. Mantıklı ve ikna edici bir üslûbu var. Dinî konuları, bilimsel bir yaklaşımla açıklıyor, aklı muhatap alıyor ve ikna ediyor; çok hoşuma gitti.

“Aklın nuru medeniyetin fenleridir, vicdanın ışığı dinî ilimlerdir. İkisinin birleşmesiyle hakikat ortaya çıkar. Terk edildiği vakit birincisinin terk edilmesinden taassup, dinî ilimlerin terk edilmesinden hile ve şüphe doğar.” diyor. Din ve fen bilimlerini birlikte ele alıyor. Akıl ve vicdanı ikna ediyor. 

Üstat Nursî’yi okuduktan sonra Müslüman olmaya karar verdim.

– Kur’an’ı bütünüyle okudun mu?

Başladım, tefsirini okumaya çalışıyorum. Kur’an bir öğretmen gibi ders veriyor. İçime sindire sindire okuyorum. Kur’an sureleri çok basit metinler değil. Zaman zaman bilen birinin rehberliğine ihtiyaç duyuyorum.

– Müslüman olduktan sonra hayatınızda neler değişti?

Hayatımda çok şey değişmedi. Ben hiç alkol almadım, domuz eti yemezdim. Terk etmem gereken şeyler pek olmadı. İbadetleri ilave ettim.

– Ailen Müslüman olmanı nasıl karşıladı?

Çok fazla bir tepki görmedim. İslamiyet mantıklı bir din. İlimle çelişmiyor. Bilimsel düşünmeyi istiyor. Neyi, niçin yaptığımızın açıklaması var. Sonra bir ibadet disiplini var. Kaybolan toplumsal değerleri keşfettim, yeniden buldum. Bunlara ihtiyacım vardı. Hayatım bunlarla anlam kazandı.

– Arkadaşların Müslüman olmana nasıl tepki gösterdi?

Yeni arkadaşlar edindim. Bir yandan da kitaplar arkadaşım oldu. Peygamberimizin Mucizeleri (sav), Sözler, Lem’alar, Şualar… Konunun en güzel yanı Kur’an orijinal haliyle elimizde olması. Hıristiyanlık öyle değil. Dini kilise temsil ediyor. Kilise bir kuruma dönüşmüş, kendine göre kuralları var. Bu kuralların çoğu dinî değil. Sonra İncil, çok değişmiş, Hz. İsa’nın vefatından seneler sonra onun anlattıkları kaleme alınmış. Karanlık çok noktalar var.

– Seni tatmin etmeyen şeyler bunlar mı?

Sadece bunlar da değil. Papazların üslûbu da çok sert. İkna etmek, açıklamak yerine cehennem tehdidiyle işi götürüyorlar. Şunu yaparsan cehenneme gidersin, bunu yaparsan yanarsın, diyorlar. Akla ve ilme önem vermedikleri için Hıristiyanlık zayıfladı, ona paralel olarak değerler kayboldu. İslamiyet ile ilim ayrı şeyler değil. İslam, meselelerini ilme dayandırıyor, her konunun bilimsel açıklaması var.

Tillich Maxber ile kısa sürede dost oluvermiştik. Birlikte çay içtik, resim çektirdik. Sohbetten sonra vedalaştık çünkü standa yeni gelen ziyaretçilerle ilgilenecekti.

Ali Erkan KAVAKLI

Risale-i Nur Vesilesiyle Müslüman Olan Alman

Esselamualeykum ve rahmetullahi ve berekatuhu..

Almanya Barla Medresesinden tüm ağabey ve kardeşlerimize Selam olsun.

Sizlerle mutlu bir haberi daha paylaşmak istiyoruz. Barla Medresesi Mannheim olarak Kur’an-ı Kerim’in bu asırdaki vechini ders veren Almanca Risale-i Nur okumalara ve Almanca Sohbetler üzerinde durmaya özen gösteriyoruz. Burada, bu hakikatleri ulaştırmamız gereken daha bir çok Alman var. Bu çalışmalarımız sonucu 7 ay kadar önce bir Alman kardeşimiz başka bir cemaatten müslüman olmasına rağmen ibadetlerinde lakayt kalmış namazlarını kılamıyordu.

Ne zaman ki Almanca derslerimize gelmeye başladı ve 21.Sözü okudu ardından hem namazlarına başladı hem Risale-i Nur’lara adeta bizlerden daha çok sarıldı ve Cuma Almanca Sohbetlerinden sorumlu oldu.

Bu kardeşimiz (Ali) bu hakikatleri kendisi yaşamaya ve çevresindeki Almanlara yaymaya karar verdi.

Nitekim yakın bir arkadaşı olan Morizt isimli bir Alman’a cep Risale’lerini vermeye başladı ve son olarak Sözler’i verdi. Moritz daha 10. Söz’e kadar gelmişti ki “Aradığım bütün sorulara cevaplar buldum. Ve eminim ki bu kitaplar sayesinde açık kalmış düşüncelerim kapanacaktır. İslamiyetin son ve hak din oldugunu karar verdim, elbete bu din hak ve son ise bu dinin Peygamberi de haktır ve son Peygamberdir. Bu eserlere sarıldıkça yolum daha da aydınlanacaktır” dedi ve kendisi hiç zaman kaybetmeden İslam ile şereflenmek istediğini beyan etti. Bizler de yapilmasi gerekenleri yaptık ve kendisine Barla Medresesinde Cemaatle birlikte şehadet getirttik. Moritz olan ismini de Mikail olarak değiştirdik. Bu yaşanan olay cemaatimiz içinde de büyük bir heyecan ve gayret uyandırdı. Bu durumda 2 Alman kardeşimiz Risale-i Nur’larla yollarını aydınlatmış oldu. Allah izin verdigi sürece bizler bu kardeşlerimize destek olacağız ve çalışmalarımıza gayretle devam edeceğiz. Bizim elimizde Risale-i Nur gibi Kur’an hakikatleri olduğu müddetçe bu gibi olaylar Allah’ın izni ile çoğalacak ve insanlık aydınlanacaktır. Dualarınıza muhtaç oldugumuzu belirtiyor, selam ve saygilarimizi sunuyoruz.

Barla Medresesi Mannheim / Almanya

barla-mannheim@hotmail.com