Etiket arşivi: kitap

Nur Nesli için Risale-i Nur Eğitim Seti Çıktı

Hamidiye Kültür ve Egitim vakfı bünyesinde 4 yıldır üzerinde çalışılan ortaokul ve lise talebelerine yönelik “Nur Nesli-Risale-i Nur ve Temel Dini Bilgiler Eğitim Seti”nin birinci kitabı çıktı.

İlmihal, adab, Siyer, Sünnet, Risale-i Nur mevzularının yer aldığı kitap aynı zamanda evlerde anne ve babaların da uygulayabileceği ve istifade edebileceği tarzda hazırlandı.

Kaliteli bir baskı ile tanzim edilen kitabın çocukların ve gençlerin beğeniyle okuması bekleniyor.

Daha ayrıntılı bilgi için:
0 506 880 30 24 ( Baki Aslan )
0 533 810 62 35 ( Sinan Arslan )
E-mail: nurnesliegitim@gmail.com

risale haber

Bir kalın kitabın düşündürdükleri…

Büyük bir kütüphanem var. Şu karşıki rafta da beş parmak kalınlığında Anonim Şirket isimli kitap duruyor.

Bu kitapta o kadar çok kanun, yönetmelik, açıklama ve tavsiye var ki… Evvela düşündüm…

Bu kitap neden bu kadar kalın?

Yani neden bir anonim şirket için beş parmak kalınlığında kitap hazırlanmış? Çünkü bir milletin ahlakı ne kadar bozulursa, kanunlarının sayısı o kadar artar!

Geçmiş yıllarda şirket kurmak için, ekonomiyi bilen, İslam ahlakıyla ahlaklanmış, İslam’da bütünleşmiş, doğru ve çalışkan olan üç kişi aradım, bulamadım… İşte o zaman dedim ki, bankalar hiç kimsenin parasını yemedi. 2 kilo altını olan, rahatlıkla götürüp bankanın kasasına koyabiliyor. Çünkü itimat ediyor; “malıma bir şey olmaz“. Müslümanlar da bankalar kadar güvenilir olsa, kurtulurlar.

Mesela tesbihatı, cevşeni gözyaşları içinde okuyan arkadaşların genel müdür olmak için nasıl ihtilaf çıkardığına şahit olmuşumdur. Daldaki bir elmayı düşünelim. Çok akıllı adamlar taş atıp onu düşüremiyor amma elmanın içindeki zayıf bir kurtçuk içten içe elmayı kemirip onu düşürebilir. Aynı şekilde Müslümanlara en büyük zararı belki din düşmanları değil, menfaatini putlaştırmış bir Müslüman verir…

Bediüzzaman Said Nursi buyurmuş ki, “Bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı içtimaiyenin çalkamasıyla, hülâsa ve zübdesi bana kat’î bildirmiş ki: Sıdk, İslâmiyet’in üssü’l-esasıdır.” Yani doğruluk, Müslümanlığın temelidir. Temeli sağlam olmayan bir eve ne kadar tuğla da dizseniz, ilk sarsıntıda yıkılır. Bir Müslüman parada, malda, makamda doğruysa o kişi, işe yarayan adamdır. Bunu komünist de, Budist de, gayrimüslim de, Müslüman da bilir…

Unutamadığım bir hatıram var: Amerika’da bir arkadaşın arabasıyla giderken arkadaş bir ağaca çarptı. Ağaç kırılmadı, araba zarar görmedi. Sadece tampon vurdu. Arkadaş, hemen polise telefon etti: “Falan yerde bir ağaca çarptım.” Dedi ki: “Suçumu bildirdiğim için ceza az gelir. Bildirmezsem ceza çok gelir.” “Peki sizin bu ağaca çarptığınızı nereden bilecekler?” dedim. “Bu olayı görenler hemen polise bildirir.” dedi. Anladım ki, Hıristiyanlıktan uzaklaşanlar, kanunları din gibi kabul edip hayatlarında uyguluyorlar. Müslümanlar eğer İslamiyet’ten uzaklaşırlarsa, nefsine bağlanıp nefsinin avukatı kesiliyor. Sadece kendi menfaati için yaşayan şahıs, çalıp çırpmayı, yalan söylemeyi normal sayar…

Peygamberimiz (sas) buyurmuş ki; “Din, güzel ahlaktır.

İslam ahlakından başka ahlak yoktur. Doğruluk, güzel ahlakın bir şubesidir. Din olmazsa ne diye yaşayalım? Hayatın manası nedir? Korku, üzüntü, soğuk, sıcak, ayrılık… Ne anlamı var bunların? Amma din ile hayat, bir mana kazanıyor… Kurtulmamızın şartı üçtür: İlimde, teknikte ilerleyeceğiz, İslam ahlakıyla ahlaklanacağız…

Elhamdülillah, bir gençlik geliyor. Son üç yüz senedir görülmeyen bir gençlik. Kültürsüz, bilgisiz, slogancı nesiller meydanları doldurmuştu. Şimdikilerse Avrupa kültürünü biliyor, dinini biliyor. Bunlar çok şey yapabilir…

Hekimoğlu İsmail / Zaman Gazetesi

Risale-i Nur Ders Kitabı Olmalı

Dost ve düşmanın ittifak ettiği bir husus var: Risâle-i Nur Külliyatı, çağımız insanının aklına takılan bütün sorulara ‘ikna edici’ cevaplar sunar. Elbette bu büyük bir iddiadır, ama isbatı olmayan kuru bir iddiâ da değildir. Bu iddianın binlerce, hatta milyonlarca ‘delil’i vardır. Hatta ve hatta, bu deliller sadece Türkiye’de değil, dünyanın pek çok ülkesinde, pek çok beldesinde vardır.

Böyle olmakla birlikte, güneşi söndürmek için üfleyenler de olur. ‘Üfleyenler’in de bir kısmı bilmediğinden, bir kısmı da bildiği halde ‘inadından’ yapabilir. İnsanların bilmedikleri şeye düşmanlık yapması normal karşılanabilir, ama bildikleri halde yanlışta ısrar edenler masum değil.

Bu girizgâhı şunun için yaptık: Geçenlerde bir gazete, “Dersimiz Said-i Nursî” başlığıyla çıktı. Onlara göre okullarda ve ders kitaplarında Said Nursî’den bahsetmek büyük kabahat. Neymiş, Millî Eğitim Bakanlığı mensubu bir uzman, bir sivil toplum kuruluşunun toplantısında yaptığı çalışmaları anlatırken, “Risâlelerin ders kitaplarına da girmesi gerektiğinin altını çizerken bunun yakında gerçekleşeceğini belirtiyor.” (İlgili haber için bkz: Birgün g., 2 Aralık 2011)

Eh, böyle bir haber manşet olunca, CHP durur mu? Bir milletvekili hemen harekete geçmiş ve Millî Eğitim Bakanının cevaplaması talebiyle sorular sormuş. Bu sorulardan biri şöyle: “‘Risâle-i Nur’ adlı metinlerin yakın zamanda ders kitaplarına gireceğinden söz etmektedir? Bakanlığın böyle bir çalışması bulunmakta mıdır?”

Tabiî ki MEB’in bu soruya ne cevap vereceğini bilmiyoruz, ama velev ki böyle bir çalışma olsun, ne zararı var? Çocuklarımızın ve gençlerimizin Risâle-i Nur’u ve onu telif eden İslâm âlimini tanımasının kime ne zarar verir? Olsa olsa, ‘ifsat komiteleri’nin tuzaklarına, planlarına ve propagandalarına zarar verir!

Beyler, efendiler ve paşalar! Yanlış olan Risâle-i Nur Külliyatı’nın öğrencilere tanıtılması, okutulması ya da ondan istifade ile ‘ders kitapları’ yazılması, ‘eğitim materyalleri’ hazırlanması değildir. Yanlış olan, bütün dünyanın ilgi ile takip ettiği ve takdir ettiği bir eseri görmezden gelmek, okumadan itham etmek ve karalamaya çalışmaktır. Risâle-i Nur eserleri neredeyse bir asırdır meydandadır. Onu telif eden âlim de, her türlü ithama karşı hayatını ortaya koyarak Risâle-i Nur’u savunmuştur. Hatta ve hatta, o eserlerden istifade eden talebeleri de Risâle-i Nur’a dört elle sarılmış ve sahip çıkmıştır.

Dünyanın pek çok ülkesinde de okunan ve istifade edilen, üzerinde uzmanların araştırmalar yaptığı bir eser külliyatını en baştan suçlu ilân etmek, ondan istifade etmeyi teklif edenleri karalamak yanlışın en büyüğüdür. Hem unutmayalım ki, Risâle-i Nur Eserleri, “Tek Parti” devrinde telif edilmeye başlanmış ve o günün şartlarında da mağlûp olmamıştır elhamdülillah.

Bu noktada Kanadalı gazeteci Fred A. Reed’in (kitap yayınlandıktan sonra Müslüman olmuştu) kaleme aldığı ve Bediüzzaman’ı anlattığı “Anadolu Kavşağı” adlı kitabındaki bir tesbitini hatırlamak lâzım. Reed şöyle demiş: “Bediüzzaman’ı incelemeye beni iten başka bir etken vardı. O da, onun üç hükümet ve üç siyasî rejimin değişmesine sahne olan siyasî ve askerî mücadele döneminde aktif bir katılımcı olarak uğradığı ‘yenilgi’ydi. (…) Ancak bu ‘yenilgi’, rasyonalist bir analizin kaçırdığı ilginç bir metodla, zafere dönüşür. Bu zafer, sufi bakış açısıyla ifade edersek; tevazunun kibire, hikmetin kuvvete, ihlâsın dalkavukluğa, imanın küfre ve aczin kudrete karşı bir zaferiydi.”

Risâle-i Nur’u ‘zehir’ gibi görenlere de Üstad Bediüzzaman’ın talebesi Zübeyir Gündüzalp’in diliyle seslenelim: “Savcı iddianamesinde diyor ki: ‘Said Nursî eserleriyle üniversite gençlerini zehirlemiştir.’ Biz de buna mukabil deriz ki: ‘Eğer Risâle-i Nur bir zehir ise, bizim bu zehirlere tonlarla, binlerce kilo ihtiyacımız vardır. Eğer çoklukla olduğu yeri biliyorsa, bize tayyarelerle sevk etsin.’” (Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 474)

Risâle-i Nur, Kur’ân’ı asrın idrakine sunan hakikatli bir tefsirdir. O halde huzur ve sükûn isteyenler bu kaynaktan istifade etmeli. Sadece MEB ve öğrenciler değil, hepimiz ve herkes…

Yeni Asya

Risale-i Nur Ukrayna Kiev Kitap Fuarında

10-14 Kasım tarihleri arasında düzenlenen ve dört gün süren Uluslararası Kitap Fuarına, Organizasyonun Sözler Neşriyata yaptığı davet ile katıldık.

Büyük bir mekânda düzenlenen Fuara çok sayıda yayın evi katılmıştı. Standımız, tevafuklu Kuranlar ile muhtelif dillerden ve hususen Rusça Risale-i Nurlar ile ve üzerlerinde bulunan manzara resimleri ile donatıldı.

Dört gün boyunca Rusu, Dağistanlısı, Azeri ve Türkü ile hizmet edildi. Birçok insan defalarca standımızı ziyaret ettiler. Kendilerine, oralarda meşhur olan Türk lokumu ikram edilen çoğu Ukraynalı ve Rus olan ziyaretçilere abilerimiz uzun uzun yaptıkları sohbetten sonra risaleleri takdim ettiler.

Kiev’deki Türkiye Kültür Ataşemiz yapılan davet üzerine; Büyükelçiliği temsilen geldi. İştirakimizden ve faaliyetimizden dolayı çok sevindi ve tebrik etti ve ziyaretçilere dağıtmamız için getirdiği hediyeleri standımıza bıraktı. Yanında çalışan Rus çalışanına Rusça İman Küfür Muvazeneleri hediye edildi.

Standımızın giriş tarafına dikkat çekecek şekilde ‘KİMSİN, NECİSİN, NEREDEN GELİYORSUN, NEREYE GİDİYORSUN, KÂİNATI KİM YARATTI, EBEDİ BİR GENÇLİK VARMI, DÜNYADA VAZİFEN NEDİR.’ gibi sualler büyük harfler ile yazılıp asıldı ve bu sualler birçok kişinin standa girmesine vesile oldu.

Fuarın üç gününde de, Türkiye’den fuara katılan Şemsettin TÜRKAN abimiz orada bir salonda nurlardan konferans verdi. Konferans sonlarında katılımcılara nurlar hediye edildi. Dinleyenlerden birisi konuşmadan sonra standa geldi ve epey kitap okudu. 20. mektuptaki«Ve İleyhil Masir» kelimesinin izahını okuduktan sonra sanki şuram serinledi ve ferahlandım deyip göğsünü gösterdi. Sonra öğrendik ki kendisi Pedegog imiş, “ben eskiden komünist idim. Kafam çok karışıkdı. Şu okuduklarımdan sanki kaç yıllık istifade ettim. Bundan sonra hayatımı değiştirmem lazımdır” dedi.

Üniversite öğrencilerinden bir grup gelip kitap aldılar. Üniversitelerinin kütüphanelerine kitap koymayı teklif ettiler. Sonradan o üniversitelerin kütüphanelerine paketler halinde Risale-i Nurlar takdim edildi. Medya mensupları standımıza gelip mülakatlar yaptılar. Yaşlı bir bayan kendisi yayıncı ve çok aktif biri ve aktif bir görevde…. Standa geldi inceledi, sevinerek dedi ki; Türkiye her alanda terakki ediyor. Bir saat kadar kendisi ile sohbet edildi. Nurların orada neşriyatı için, yardımcı olacağını söyledi.

Bu arada Etrafımızdaki stantlarla da alakadarlığımız oldu. Karşı stantta Daniel isminde bir ekonomi öğrencisine gençlik rehberi ve nurlardan hazırlanmış broşürler ve lokum hediye ettik. Kendisi çok memnun oldu. Sonradan kendi işinde asıl söz sahibi olan annesi, Daniel ve abisi gelip onlarda bize hediye verdiler.

Ukraynalı Müslüman üniversiteli bir genç iki defa üst üste yanımıza geldi. Konferansa katıldı. Sonra dershaneye geldi geç saatlere kadar ders dinleyip ağabeyler ile sohbet etti. İki genç teğmen iki üç defa geldiler. Risaleler aldıktan sonra konferansa katıldılar.

Zaman zaman Şemsettin TÜRKAN abimiz ile stantlara ziyaretler yapıldı. Japon kültür merkezi yetkilisi olan Japon ile tanışıldı. Standımıza geldi. Hem kendine hem Japon kültür merkezine koymak için çokça risaleler aldı, “Türkiye’nin Japon depremindeki külli Yardımlarını millet olarak asla unutmayacağız” dedi.

Stantların birisinde dünyaca meşhur zatların tarihçelerinin satıldığını gören bir abimiz Üstadımızın Rusça tarihçelerini onlara takdim etti. Onlarda hemen alıp vitrinlerine koydular. Yine kitap verdiğimiz gençlerden birine ertesi gün telefon açıldı, “bugün hastayım fuara gelemedim, fakat şuan da verdiğiniz kitabı okuyorum” dedi.

Bir psikologa gençlik rehberi verilmişti. Ertesi gün tekrar geldiğinde “Fuardaki on binler ile kitap içinde en kıymettarını bu kitap gördüm” dedi. Yine medarı şükran bir hadise bulunduğumuz yerdeki o kadar stantlar içinde yan tarafında ayrı küçük bir odacığı olan tek stant bizdik. Buda Allahın bir lütfu oldu, çünkü mescidi olmayan Fuarda biz namazlarımızı hep bu küçük odacıkta kıldık.

İnşallah 2012 Mayıs ayındaki daha şümullü Fuara katılmak temennisi ile Kiev’den ayrıldık.

www.NurNet.org

Sozler Nesriyat

Sözler Neşriyat Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi / Arslanbey Eğitim ve Kültür Vakfı

Aykosan San. Sitesi 4’lü A Blok K:3 No:244

İkitelli – Başakşehir / İSTANBUL

Tel:(212)671 2547 – Pbx

Fax:(212)671 2549 sozler@sozler.com.tr

ŞUBE:

Hobyar Mah. Ankara Cad. Fahrettin Kerim Gökay İşhanı No: 31/10

Cağaloğlu -Fatih / İstanbul

Tel:(212)527 1010

Fax:(212)520 8231

Said Nursi ve Kitapları Sol Kesimde Büyük Bir Boşluğu Doldurabilir!

Uzun zamandır Allah’ın bir sadık kulunu görmemiştim. Çok yakından olmasa da sinema perdesinden görmek iyi geldi. Her şeyin madde ile tartıldığı, karşılıksız hiçbir şeyin yapılmadığı günümüzde “Allah’ın Sadık Kulu” animasyon filmini izledikten sonra düşüncelerim değişti.

Film Bediüzzaman Said Nursi’nin Barla hayatını konu ediyor. Daha önce Mehmet Tanrısever’in çektiği Hür Adam adlı sinema filmini de izlemiştim. Animasyon film amatör bir ruhla hazırlanmış olmasına rağmen, öncekinden daha gerçekçi…

Geçtiğimiz yıllarda aynı teknikle çekilmiş “Buz Devri – Ice Age” tüm dünyada gişe rekorları kırmıştı. Çoluk çocuk, büyük küçük her yaştan, her kültürden insan izlemişti. Bediüzzaman Said Nursi’nin Barla Hayatı’nın anlatıldığı “Allah’ın Sadık Kulu” adlı animasyon filmi de en az “Buz Devri – Ice Age” kadar ilgi görmeli.

Said Nursi bugüne kadar din adamları tarafından anlatılmış. Sinema filmi de yine din adamlarının penceresinden yansıtılmış. Bana göre Said Nursi sadece din adamlarının bakış açısına hapsedilemeyecek kadar önemli biri.

Konuya yabancı olmam nedeniyle etkili cümleler kuramıyor olabilirim. Ancak Said Nursi tüm dünyada tanınan Konfüçyüs – Confucius ‘tan da ileri de bir düşünür. Kitleler Said Nursi’nin adını duymuş olmasına rağmen düşünce yapısındaki sırrı, bilmiyor.

Benim ilgimi çeken; çoğumuzun köylü, cahil diyebileceği insanlarla kurduğu sağlam iletişim, insanlardan karşılıksız bir şey almaması, az yemesi, az uyuması ve güçlü imana, inanca sahip olması.

Bulunduğu dönemin hükumeti ile Amerika ve İsrail’in yok etmek için yaptıkları ortak çalışmanın, köylü ve cahil olarak nitelenen insanlara mağlup olması çok ilginç. Filmin içinde Said Nursi’nin sözleri canlı olarak veriliyor. Sözleri hem ikna edici, hem de yol gösterici.

Bu filmi tüm hayvan hakları savunucularının izlemesi gerekir. Bir din adamı düşünün ki karınca yuvasının üzerine çadır kurmuyor…
“Bir yuva yıkılarak başka bir yuva yapılmaz” diyor.
Kaplumbağa ile oynarken, çubukla kafasına vuran çocuklara söylediği sözler ve bakış açısı çok önemli.
Günümüzün hayvansever mantığı Said Nursi ile aynı çizgide değil.

Günümüzün hayvan severleri genel olarak köpek endeksli. Ben bugüne kadar karıncaların haklarını savunan bir hayvansever duymadım. Kaplumbağaların zarar görmesine üzülene de rastlamadım.

Caretta caretta kaplumbağalara üzülen var demeyin. Onların gerçek amaçlarını bilmiyoruz. Ayrıca onlar da sadece Caretta caretta kaplumbağaların nesli tükenmesin istiyorlar. Diğer canlılar veya kaplumbağalar onlar için önemli değil…
Said Nursi’deki bakış açısı bahçedeki otu bile canlı kabul ederek, yanında ateş yakılmasını istemiyor.
Bu düşünce yapısı ile yetişen çocukların orman yakması, birine zarar vermesi düşünülebilir mi?

Said Nursi’nin dikkatimi çeken bir diğer yönü de Kürt kimliği…
Said Nursi Kürt kimliği olmasına rağmen en büyük Türk hayranı. Türklere özel, sıcak mesajlar veriyor. Said Nursi’nin kitapları ve felsefesi Güneydoğu Anadolu’da gündeme getirilse teröre bulaşmış bir çok insan tövbe eder…!

Kültür Bakanlığı Said Nursi’yle daha yakından ilgilenmeli. Olayı “irtica” penceresinden algılamaya devam edersek Said Nursi gibi bir dehayı anlayamadığımız için cennet vatanı, elbirliğiyle “cehennem vatan” haline dönüştüreğiz!

Bir bardak çayı bile idareli içme mantığı iktisatçılar tarafından mutlaka incelenmeli. Said Nursi’yi ve kitaplarını tüm dünyanın daha yakından tanıması insanlığın geleceği açısından önemli.

Türkiye’de Said Nursi ve Nurculuk kelimeleri korkudan insanların kalbini sıkıştırmamalı. Aksine insanları mutlu eden bir fikir akımı olduğu bilinmeli.
“Pirenin midesini tanzim eden, Manzume-i Şemsiyeyi de O tanzim etmiştir. “ Ben bu cümleye aşık oldum. Manzume-i Şemsiye güneş sistemi demek. Yani pireyi yaratan Allah, Güneş Sistemini de O yaratmıştır.

Animasyon filminde dikkatimi çeken diğer bir konu da kadınlara ve kız çocuklarına verdiği önem. Onların çalışmalarını takdir etmesi, kız çocuklarını Allah’ın bir hediyesi olarak anlatması çok etkileyici.

Barla’dan sürgün edilirken kayıkçının parasını kendisinin ödemesi de günümüzdeki sosyal yaraların en büyüklerinden birine, ‘Bal tutan parmağını yalar’ hurafesinin yanlışlığına işaret ediyor.

Allah’ın Sadık Kulu’ndan aldığım ilham…

İnanç eksikliği, psikolojik depresyonları tetikliyor.
Fakirlik, israftan kaynaklanıyor.
Terör, inanç eksikliğinden kaynaklanıyor.
Kadın cinayetleri, boşanmalar inanç eksikliğinden kaynaklanıyor.
Toplumdaki huzursuzluğu ötekileştirme tetikliyor.

Önerim…
Said Nursi ve Risale-i Nur’larla solcular kısa sürede tanışırsa insanlığın geleceğine yön verirler.
Said Nursi tam da solcuların idealindeki bir fikir adamı…

Bu konuda en büyük yük yine Fethullah Gülen’e düşüyor. Geçtiğimiz Türkçe Olimpiyatları’nda Nazım Hikmet’in “Karlı Kayın Ormanı” adlı şiirinin Bosnalı bir kız tarafından okunması sol kesimde kıpırdanmalara vesile olmuştu.
Rusya’da açılacak bir okula Nazım Hikmet isminin verilmesi solcuları kısa sürede etkileyebilir.

Sol kesim, yani ben, biz, biraz kitabı severiz. Edebiyatını da iyi yaparız. Biraz da günümüz türkçesine yaklaşılabilirse; solcular tarafından sular seller gibi okunacağını düşünüyorum.

Bu ülkede ülkesini seven çok solcu var. İnsanlara aşık, gerçekten humanist insanlar var. Bu insanlar aradıklarını maalesef hiçbir yerde bulamıyor.
Said Nursi ve kitapları sol kesimde büyük bir boşluğu doldurabilir!

Bir Che Guevara resmine inanan solcular, Said Nursi’nin silahsız beyin devrimi yaptığını bilseler, Nazım Usta’nın Davet Şiiri’nde neye davet ettiğini daha doğru anlarlar…

DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim….

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…

Yerel Gündem