Etiket arşivi: kitap

İmanın Şartları (Şiir)

İmanın şartlarından ilki ALLAH’A İMAN
Allah vardır ve birdir O’dur Rahim ve Rahman

Her eşyayı yaratan O’dur Rabbül Alemin
O’na inanmak ile ancak olunur mü’min

İmanın diğer rüknü MELEKLERE İMAN’dır
Meleklerse masum ve latif varlıklardandır

Allah’a muti olup emrinden hiç çıkmazlar
Verilen emri asla yarıda bırakmazlar

Diğer bir şartı ise İNDİRİLEN KİTAPLAR
Tevrat, Zebur ve İncil Kuran-ı Kerim bunlar

Bir de Peygamberlere yüz Suhuf gönderilmiş
Bunlarla insanlara doğru yol gösterilmiş

PEYGAMBERLERE İMAN imanın şartındandır
Onlar da birer insan ve emin kullardandır

Uyarmışlar insanı olmuşlar birer rehber
İlahi emirlerden getirmişlerdi haber

İmanın mühim rüknü AHİRETE İNANMAK
Ölümden sonra tekrar dirilerek canlanmak

Dünyada ekilenler orada biçilecek
Cennet – Cehennemlikler orada seçilecek

KADERE İMAN ise insana huzur verir
Tevekkül eden kişi hayat ona hoş gelir

Kadere iman eden kederden emin olur
Her iki dünyada da mesut bahtiyar olur

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

İspanya-Madrid Uluslararası Kitap Fuarında Kuran ve Risale-i Nur Tanıtıldı

Türkiye yurtdışı hizmet meşveret heyetinin teşvikiyle Erzincan cemaati namına, Risale-i Nur’ların İspanyolcaya tercümelerinin hızlandırmak, bir zamanlar ezan seslerinin yankılandığı bu beldelerdeki hizmet ortamını görmek ve 5–7 Ekim 2011 tarihleri arasında İspanya’nın başkenti Madrid’de yapılacak olan LİBER uluslararası kitap fuarına katılmak üzere, küçük bir heyetle İspanya’ya gittik.

İspanya, Avrupa’nın güneybatısında, İber Yarımadası’nda yer alan, yaklaşık 40 milyon nüfuslu bir Akdeniz ülkesi. İspanya’da İspanyolca tek resmi dil olarak kabul edilirken; Katalanca, Galiçyaca, Baskça, Aranese gibi günlük hayatta kullanılan bazı diller de mevcut.

İspanya anayasasında resmi bir din belirtilmemiş olmasına karşılık, halkın büyük kesimi (%95) katolik. Nüfusun  yaklaşık %3’ünü İslam, %1’den az kısmını ise Yahudi dinine mensup kişiler oluşturmaktadır. İspanya’da çoğunluğunu Faslı Müslümanların oluşturduğu 1,5 milyona yakın Müslüman yaşamakta.

Fuar öncesinde Madrid, Sevilla, Granada, Badajoz gibi bazı şehirlere gidip, oralardaki camileri ve İslami birlikleri ziyaret ettik. Ziyaret ettiğimiz camilerde ve kurumlarda tanıştığımız insanlara Risale-i Nurları, Üstadımızı ve gerek yurtiçi gerek yurtdışı nur hizmetlerini dilimiz döndüğünce anlatıyorduk. Özellikle Arap asıllı Müslümanlar Türkiye’den geldiğimizi öğrenince bizlere teveccühleri ziyade oluyordu. Ziyaret ettiğimiz mekânlara, görevlilerden izin alıp farklı dillerde Risale-i Nurlardan hediye ettik. Ayrıca İspanya’nın en büyük birkaç üniversitesine kütüphanelerine konmak üzere birçok farklı dilde külliyat hediye ettik.

İspanyolca, sadece İspanya’da konuşulan bir dil değil. Brezilya hariç olmak üzere tüm orta ve güney Amerika kıtasında bu dil konuşulmakta. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri’nin ikinci resmi dili. Böylelikle İspanyolca dünya genelinde yaklaşık 750 milyon insanın konuştuğu bir dil olma özelliğine sahip. Dolayısıyla Risale-i Nurların bu dile tercümesi büyük önem arz etmektedir. İşte bu sebeple ziyaret ettiğimiz yerlerde, özellikle Granada ve Sevilla’da tercüme faaliyetleri ile ilgili birçok temaslarımız oldu. Granada ve Sevilla şehirlerine tercüme yapılmak üzere tanıştığımız ilim erbabına Risale-i Nurlar bıraktık.

Granada ziyaretimizde Risale-i Nur Külliyatından “33 Pencere”yi Arapçadan İspanyolcaya tercüme eden zat ile de görüştük. Bu Zat birçok Arapça eseri İspanyolcaya tercüme etmiş İspanyol asıllı bir müslüman. Kendisine tüm nur talebeleri adına teşekkürlerimizi sunduk. Kendisi şunları söyledi:

“Ben tercüme öncesinde İstanbul’a geldim ve Nur talebelerinin medreselerine misafir oldum. Ayrıca Risale-i Nurları Arapçaya çeviren İhsan Kasım Essalihi ile görüştüm. Böylelikle hizmetinizi yakından tanıma imkanı buldum. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını da okudum. Risale-i Nurların hangi zorluklar içinde telif edildiğini, hapishanelerden kibrit kutuları içinde nasıl çıkarıldığın iyi biliyorum.

Evet, gerçekten Risale-i Nur farklı eserler ve son derece entelektüel bir içeriğe sahip. Gayet derecede derin, külli, ulvi manaları uhdesinde barındırıyor. Risale-i Nurdaki o derinliği başkaca dillere tercüme edebilmek çok zor bir iş. Fakat elimden gelenin en iyisini büyük bir hassasiyetle yaptım.”

Biz kendisini Türkiye’de yine misafir etmek istediğimizi belirterek ve tekrar kendilerine teşekkürlerimizi sunarak ayrıldık.

5–7 Ekim 2011 tarihleri arasında İspanya’nın başketi Madrid ‘de yapılacak olan uluslararası “Liber Feria Del Libro” kitap fuarına katılmak üzere tekrar Madrid’e döndük. Bizim bu fuara katılmaktaki amacımız; üstadımızın seneler önce söylediği ‘’Bu hakikatleri bütün dünyaya okutturacağım.” sözü doğrultusunda, Risale-i Nurları bütün dünyaya, hususan Avrupa ve İspanya’ya neşretmekten ibaretti. Bu amaç doğrultusunda fuar bizim için güzel bir zemin oldu. Liber kitap fuarı, 26 ülkeden 446 yayınevinin katıldığı uluslararası büyük bir fuar. Biz de Türkiye’yi temsilen tüm nur talebeleri namına RNK Neşriyat olarak bu fuara katıldık. Bu fuara Türkiye adına sadece biz katılmıştık, tabir-i diğerle Madrid uluslararası kitap fuarında Türkiye, Kur’an, Cevşen ve Risale-i Nurlarla temsil edildi.

Bu fuara Sözler Yayınevinden temin ettiğimiz 7 dilde Kur’an, cevşen ve İspanyolca başta olmak üzere İngilizce, Arapça, farsça, Fransızca, Almanca, Felemenkçe, Yunanca, Lehçe, Rusça ve Türkçe lisanlarında toplam 11 dilde Risale-i Nur ile katıldık. Ayrıca İspanyolcaya tercümesi henüz tamamlanıp, fuarın yaklaşık bir hafta öncesinde basılan “33 Pencere” de stantta yerin almıştı. Öte yandan Türkiye’de hazırlanan İspanyolca afişlerle standımızı süslemiştik.

Fuara bu kadar çok farklı dilde tercüme kitaplarla katılan tek yayınevi de bizdik ve bu yüzden standımız, gelen ziyaretçilerin, özellikle de mütercimlerin dikkatini çekiyordu. Gelen tercümanlara Risale-i Nurlardan bazılarını hediye edip, okumalarını ve kitaplar hakkındaki yorumlarını e-mail yoluyla bizler iletmelerini söylüyorduk. Geri dönen mailler, Risale-i Nurlara -hangi dinden, ırktan, milletten olursa olsun- tüm insanların ihtiyacının olduğunu gösteriyordu. Mesela kendisine İspanyolca 33 Pencere hediye edilen Romen bir bayan yazdığı mailde, “Allah’ın varlığını ve birliğini sağlam delillerle ispat eden bu kitapların sadece Müslümanlara has olamayacağını, Allah’a inanan herkesin bu kitaplara ihtiyacını olduğunu ve yapılacak olan diğer tercümeleri beklediğini“ yazmıştı.

Fuara bazı Arap ülkelerinden gelen katılımcılar, Türkiye’den gelen katılımcıların sadece Kur’an ve Kur’an’ın tefsiri olan Risale-i Nurlarla katıldıklarını görünce çok şaşırıyor ve çok da seviniyorlardı. Hatta kendisine “üç elif ittihad etmezse…” bahsi anlatılan bir Arap Müslüman şaşkınlık içerisinde “Bu örneği kim vermiş? Bu ifadeler kimin olabilir” diye sordu. Biz de kemal-i iftiharla Üstadımızın adını söyledik. Evet, hakikaten Risale-i Nurun tarz-ı beyanını görenler lakayt kalamıyorlar.

Yaklaşık 20 gün süren İspanya seyahatinde birçok insanla tanışılıp birçok Risale-i Nur dağıtıldı. Metroda, çarşıda, camide, fuarda… tanışılan insanlara elden geldiği ölçüde Kur’an hakikatleri ve Risale-i Nurlar anlatılmaya çalışıldı. Bir zamanlar Endülüs gibi bir İslam medeniyetine ev sahipliği yapmış, Muhyiddin Arabi gibi bir çok alim yetiştirmiş bu toprakların insanları, kendilerini bu inançsızlık, ahlaksızlık ve sefahat bataklıklarından kurtaracak bu eserleri (vicdanen) iştiyakla bekliyorlar.

Meseleyi Sevilla’da tanıştığımız Arap asıllı alim bir zatın söylediği şu manidar sözlerle sonlandırıyoruz: “Türkiye’deki kardeşlerimize selamlarımızı iletiniz. Sizin bu gibi faaliyetlerinizden bizler buralarda fevkalade memnun oluyoruz.”

Dualarınıza muhtaç kardeşleriniz…

www.NurNet.org

Türkiye, 2 bin eserle Rusya-Moskova Kitap Fuarı’nda

Rusya’dan ilim adına müthiş organizasyon

Rusya’da gerçekleştirilen Moskova Kitap Fuarına 45 ülkeden gelen 1230 temsilci ve 200’den fazla Yayınevleri, fuar ziyaretçilerine binlerce kitap sunumu yapmaya başladı.

Fuar, Rusya’da büyük ilgi görmekle beraber her gün binlerce insanın ziyaretine uğruyor.

Günümüze kadar 50 dilden fazla çeviriye ulaşan Risale-i Nur eserleri de Sözler Neşriyatının açmış olduğu stantta yerlerini aldı. Fuarda Risale-i Nur eserlerine büyük ilgi var. Daha çok gençleri kendine çeken Risale-i Nur eserlerine, Rusların yanı sıra Tatar, Dağıstanlı, İranlı ve Azeri gençler de büyük ilgi gösteriyorlar.

Bir Rus neşriyat firması Risale-i Nur eserlerini Rusya’da Rusça neşredilmesi faaliyetine sahip çıktı.

Rusya da ki Hizmetlerimizin futuhatı için dualarınızı rica ederiz.

Rusya Nur Talebeleri

www.NurNet.org

7-12 Eylül 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan fuara Uluslararası Kitap Fuarları Organizasyon Komitesi tarafından hazırlanan bir programla katılacak.

70 metrekarelik ulusal standın 30 metrekaresinde İstanbul Ticaret Odası, ülkeler arasında ikili işbirliğine yönelik kültürel tanıtımda bulunacak. Ayrıca Türk tarihi, edebiyatı, sanatı, kültürel mirası, tarihi ve turistik mekânları, halk kültürü alanlarında yayınlanmış 10 bin materyal de fuar ziyaretçilerine ulaştırılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı, fuarda, Türk, Kültür Sanat ve Edebiyatının Dışa Açılımı (TEDA) Projesi’nin tanıtımını gerçekleştirecek.

Proje kapsamında bakanlığın Rusya’da destek verdiği 27 eserden 18’i yayınlanarak Rus okuyucularla buluştu. Yeni yayın ve çeviri işbirliği projelerinin ön bağlantılarını kurmak üzere ayrıca 3 Türk telif ajansı yöneticisi ile 10’dan fazla yayıncı da Moskova’ya götürülecek. Moskova Kitap Fuarı’nda sergilenecek olan eserler, “Her Ülkeye Türkiye Kitaplığı Projesi” kapsamında Moskova’daki çeşitli kütüphanelere bağışlanacak. (İzmir Cihan)

Çamurda Bulduğu Bir Kitap ile Hayatı Değişti!

KENDİNİZİ KISACA TANITABİLİR MİSİNİZ?

Kendime objektif bakarım her zaman. Bir tartışma konusunda kendimi suçlarım / savunurum öyle bir tavrım vardır. Çocukluğumda benim bu ilginç tavrım yüzünden pek çok kişinin güvenini kazanmışımdır.

İnanılmaz bir şekilde maymun iştahlıyımdır ve merak ettiğim ne varsa köküne kadar inerim. Özetle, duyarak öğrenmem, olayı araştırır ve kaynaklarla öğrenirim. Futbol ve kıraathanelerden nefret ederim ve amaçsız yaşayan insanları hala anlamış değilim. Hayatta en büyük korkum: ‘Azgın bir genç ve cahil bir ihtiyar olmaktır.’ Üniversite Son sınıf öğrencisiyim ve İstanbul da ikametgâh etmekteyim.

BARDA GİTAR ÇALMAYA BAŞLAMASI

Liseye kadar hiç bir faaliyetim yoktu. Ne bir halı saha maçı nede bir futbol izlerdim. Varsa yoksa Karikatür çizer ve mizah dergilerinin önlerinde kendi dünyamızın artistlerinden bir kaç çizim taktikleri alırdım. Öyle mutlu olurdum. Üniversitede ise bir arkadaşımın Bass gitar çalması beni çok etkiledi ve 1 haftada çalışıp, koşturup bir Bass gitar aldım.(Fırınlarda un taşıyıp, kafelerde temizlik yaparak kazandığım para ile) Kendi kendime ve arkadaşların desteği ile dört ayda tam bir profesyonel kıvamına geldim. İlk başlarda bunu eğlence olarak görüyordum fakat üniversitede ki ders sıkıntıları ve tezlerin baskısı yüzünden inanılmaz bir şekilde stres yapıyordum ve gitarla kafa dağıtıyordum.

Üniversitede sabahları kantinde çalışırdım ve öğleden sonra kütüphanede çalışırdım. Ders aralarında fotokopi çekerdim ve aylık aldığım maaşlarla kendimi geçindirirdim. Babamdan sadece üniversite 1. sınıfa başlarken bir kere harç parası aldım ve ondan sonra hiç bi şekilde para almadım.

Tabi ki öğrenci evinde kalıyordum. Ev arkadaşım vardı haylaz ve amaçsız biriydi bende onu evden çıkmasını istedim ve evde tek başıma kalmaya başladım. Titiz bir öğrenciydim ve ev sahibi titiz olduğum için Allah razı olsun ondan “200 tl olan kirayı 100 tl ver ama böyle temiz olursan otur” demişti. Ama yinede para yetmiyordu bana. Anneme para yolluyordum üniversitede okuduğum yıllar. Çünkü babam ilginç biridir. Hemen hemen 1.500 tl maaşı vardır ama ‘İDARE ET’ diyerek pekte bir şey vermez anneme. Parayı anneme, kiraya verdikten sonra zor bela ay sonunu getiriyordum. Bir arkadaşım bana Rock Bar’da çalmak ister misin? sorusu beni Bar ortamına ilk adımlarımı attırdı. İyi kazanıyordum fakat sigara ve alkol kokusu yüzünden ilk bir hafta çok zorlandım ve tam 2 sene orada çalıştım. Çalıştığım süre zarfında nedense Maymun İştahlığımın iyi huylu olduğunu Sigara ve Alkol’e meylim olmadığı zaman anladım.

RİSALE-İ NUR İLE TANIŞMASI

İşte günlerden bir gün Söğütlü Tren İstasyonundan Rıhtıma inecektim. Planım ilk sahafları dolaşıp karikatür albümleri toplayıp AKBABA mizah dergilerinin 1946–1955 yıllarına bakacaktım ve oradan da Rock Bar’a gidecektim. Yağmurlu bir gündü ve hava epey bi soğuk. Söğütlü Tren İstasyonunu bilen bilir. Aşağısı çimenler ve ağaçlarla doludur. Alt geçide doğru yol alırken sağ tarafta bir kitap gördüm. Cilt şeklinde ve çamura bulanmış epeyce de ıslanmış. Kitabın ismini merak ettim ve biraz yanaştım kitabın yanına ve kitap yarıya kadar çamura sapmanmış ve kitabın ismini öğrenmek biraz zordu yani tahmin yürütmem lazımdı çünkü.

Kitaba pür dikkat baktım ve yaldız rengi mürekkep ile pres baskı ‘LEM’ yazmaktaydı. Düşündüm kendi kendime Lem ile ne kitap başlar diye sonra saate baktım kısıtlı bir sürem vardı ve aman! boşver dedim ve hızlı adımla ile alt geçitten indim ve eski osalı pazarının orada ilerlerken kafam hala ‘LEM’ deydi. Maymun iştahımın baskısı ağırlaştı ve merak tüm vücuduma yayıldı. Lem ile ilgili kelimeler kuruyordum ama hiç bir anlam çıkmıyordu.

Nedir bu lem diye düşüne düşüne Rıhtım’a kadar inmiştim. İş bankasının orada durdum ve kendi kendime ‘artık dayanamayacağım’ diyerek koşmaya başladım İstasyona doğru. Amacım o kitabın ismini öğrenmek. Çünkü bu kitap beni perişan edecek yoksa Lem Lem diye diye aklımı yitirebilirdim çok ciddiyim. Merak ederdim böyle şeyleri. Koşarken kaç kişiye çarptım ve kaç kişi gitarın klavyesinin ağır darbesine maruz kaldı bilmiyorum ama içimden de diyordum ki “İnşallah şu kitap alınmamıştır da ismini öğrenebilirim”.

Koşarken de bide şunu düşündüm. Ben bir an önce para biriktirip bir Psikiyatriye gitmeliydim. Çünkü normal bir davranış sergilemiyordum. Kendime hep gülüyordum hem de kitap kaybolmaz inşallah diye çok endişeliydim.

Alt geçitten beşer beşer indim merdivenleri ve çıkarken de üçer üçer çıktım baktım ki kitap orada o kadar çok sevindim ki anlatamam. Sıradan bir kitabın beni bu kadar sevindireceğine hiç inanmazdım ve inanamadım da.

Kitabı elime almadan önce kitaba şöyle uzaktan baktım ve insan gerçekten çok ilginç olabiliyor şuna bak sıradan bir kitap beni kan ter içinde bıraktı ve o sıra eyvah gitarım dedim ve gitarın durumuna bakmak için çantayı açtım ve gitarın bir teli kopmuştu ve birde onun endişesi sarmıştı. Şu kitabın adına bir bakayım sonra defolup gideyim dedim. Kitabı çamurdan çıkardım ve bir köşeye geçtim bir yere oturdum. Kitabın yarısı çamurdu. Yavaş yavaş silerek Kitabın ismini öğrenmeye başlıyordum.

LEM, biraz sildim, LEM’A. O sıra dedim ki inşallah sonu N ile biter de LEMAN dergisidir Mizah dergisi koleksiyonum vardı ona koyarım hem de bu yıllık fasikülüdür her halde derken LEM’AL, biraz sonra, LEM’ALA, LEM’ALAR.

LEMALAR İLE PARLAYAN IŞIK

LEM’ALAR? Bu ne ya demişim yüksek bir sesle. Bir çıkmaza girdim resmen. LEM’i öğreneyim derken bu sefer Lem’alar çıktı başıma diyerek kitabı aldım elime ve bu sefer rıhtım yakınındaki sahaf ahmet abinin yanına doğru koşmaya başladım ve cep telefonum çalıyor, mesajlar geliyor hiç birine bakmıyordum.

Sahaf ahmet abinin yanına gittiğim zaman ahmet abinin o yüz ifadesini unutamam. Ben kan ter içinde ve üstümdeki t-shirt sırıl sıklam olmuş elimde çamurlu kitap…

“Hayırdır erkan barda bir kavga mı çıktı?” dedi. Ben de “abi sana bir şey soracağım” dedim. “Bu kitap ne abi ya lem’alar yazıyor allah aşkına şu lem’alar ne demek yani türkçe mi? Bu nedir” dedim.

“Sakin ol erkan” dedi. “Otur biraz çıldırmış gibisin”. Hayırdır derken benim ısrarım üzerine bana bir lügat verdi osmanlıca- türçe ve al burada bulursun dedi.

Ben de kitabı hızlı hızlı açarken lem’alara bakarken ‘lem’ i gördüm lügatta. Hemen anlamına baktım. Lem: parıldama, parlama. Parlayış anlamında Lem’a: parlamak. Şimşek gibi çakmak. Güneş ve yıldız gibi parlamak. El ile veya elbise gibi bir şeyle işaret etmek anlamına geliyormuş. Ve şok oldum gerçekten. Seneryo o kadar mükemmel ki.

Lem bana parladı resmen ve o parlama beni rıhtımdan istasyona kadar koşturdu ve lem’a da beni resmen çarptı istasyondan rıhtım’a kadar koşturdu ve öğrendikten sonra ahmet abi bana “erkan o kitap mahvolmuş güzelim. Ne yapacaksın bak görmüyor musun at gitsin yenisini al” dedi. Bende dedim ki “yooo. Abi bu kitapta var bi şeylerve bu kitabın ne içerdikte olduğunu bilmiyorum ama bu kitabı adam edip okuyacağım. Bu sıradan bir kitap değil” dedim.

Ahmet abinin cevabı ise ilginç ti “bu aralar bilim-kurgu filmlerinden uzak durmanı tavsiye ediyorum”.

ÇAMURLU KİTAP, İKİ BUÇUK HAFTADA OKUNACAK HALE GELDİ

O sıra cevap vermeden hemen eve gittim. Trene bindim ve kitaba bir zarar vermemek için kitabı hiç açmadım ve pek kurcalamadım. Evimiz sobalıydı ve o günde soba sıcacık yanıyordu. Hemen kitabı aldım ve üstündeki çamuru titizlikle temizledim ve hafif ıslak bezle kapağını sildim ve kitap bir kaç yerinden darbe almış üstünde ve altında bir şeyler yazıyor ama okunmayacak bir şekildeydi. (yani üste Risale-i Nur Külliyatından yazısı aşağıda ise müellifi Bediüzzaman Said Nursi yazmıyordu)

Çamur ve sürtünmeden dolayı kitabın kapağında sadece lem’alar yazısı vardı. Kitabı dik şekilde sobanın yanına koydum ve ıslak sayfalarının arasına kürdan ve şeffaf dosya kağıdı ile birbirine yapışmaması için koydum ve kitabın kurumasını bekledim. Kitap kurumaya başladığı sıra kurumuş çamurları elimde ufalayıp kitabı resmen hayata döndürüyordum. Matbaada çalışmıştım ve şamua kağıdı bilirdim ve ciltlemeden de anlardım.

Kitap tam iki buçuk haftada kendine gelebildi ve ben ikibuçuk hafta ne bara gittim nede telefona baktım. İki buçuk hafta sonucunda kitap sert sayfalı ama temiz bir şekilde istediğim kıvama gelmişti. Kitabın ciltleme tipine bakacaktım yani dikişli ciltmi yoksa amerikan ciltmi diye ve kitabı aldım elime ve tam ortasına yakın bir yeri açtım ve kitabın cildine baktım ciltleme dikişli ve bir sorun yok.

KİTABIN ÇOK MANTIKLI VE MARJİNAL BİR ANLATIMI VARDI

O sırada 25.Lema Hastalar Risalesi adlı bir başlık gördüm. Merak ettim ve kitabı biraz okudum. Birinci devayı okudum ve çok ilgimi çekti kitap. Kitapta hastalığın ibadet olduğunu ve hayatımızda çok önemli yeri olduğunu bildiriyordu. Çok mantıklı ve marjinal bir anlatımı vardı.

Nasihat benim için çok önemli. İşte Lem’alar kitabı da, kırmadan ve temsili hikâyelerle hastalığı anlatması hoşuma gitti ve dört elle sarıldım bu kitaba. 4.devayı okuduğum sıra beynim döndü resmen. O gün çok ağladığımı bilirim ve epeyce okudum hastalar risalesini ve 19.devadan sonra ilerisini okumadan biraz ileri sayfaları biraz geri sayfalara göz attım ve ihlas-tesettür-hastalar-ihtiyarlar risalesi derken kendimi kaptırdım ve bu bilgileri bardaki arkadaşlara anlatmak için yarının gelmesini dört gözle beklemekteydim.

RİSALE-İ NUR’LA İLK TANIŞTIĞINIZDA SİZİ EN ÇOK NE ETKİLEMİŞTİ?

Tabi ki lem’alar kitabını bulmuştum ve göz geçirmiştim ama ne yazarını biliyordum nede bu kitabın ne amaçla yazıldığını. Ama kitabın büyüsüne kapılmıştım. Kitabın o kadar modern bir anlatımı vardı ki örnek gösterdiği olaylar güncel hayatımızda olan şeylerdi. Kitabı okurken bu kitabı yazan kim ise şayet yaşıyorsa gideceğim yanına ve gitarımı satıp yol parası edip gideceğim yanına ve bu başımdan geçeni anlatıp tanışmak istiyordum. İnanılmaz bir kitaptı çünkü.

O kadar fetva ve dini kitap okudum ama böyle candan ve samimi bir anlatım tarzı görmemiştim. Ben en çok etkileyen kısmı anlatım tarzının benzersiz olması. Hani anneniz size bir şey anlattığı vakit örnekler verir ve konuyu açar ve kendi deneyimleriyle muthiş bir nasihat çıkar ya işte bu yazarda samimi olmak gerekirse annemin bana öğretemediği ve hep öğrenmek istediğim şeyleri öğretmişti bana. Kesinlikle her mısrayı okuduğumda şunu diyordum. Ya ben bu kitabı yazan yazarı bulup ellerini öpeceğim ve ders veriyorsa gidip ders alacağım gerekirse satarım koleksiyonlarımı ve gitarımı yerleşirim yanına…

Yazı dizisinin devamını okumak için tıklayın (Bar’da Risale-i Nur Dersi Yaptılar)

www.NurNet.org

Yayınevlerinin Dikkatine!

1.5 milyon insanın yaşadığı Trakyada bu güne kadar kitapla okuyucuyu buluşturacak bir etkinlik yapılmadı.

Birleşmiş Milletler İnsanı Gelişme raporuna göre Türkiye kitap okuma konusunda 173 ülke arasından 83. sırada.

İngiltere ve Fransada halkın %21 i düzenli kitap okurken Türkiye’de %0.01 sadece 40 bin kişi düzenli kitap okuyor.

Bir Japon yılda ortalama 25 kitap okurken Türkiye’de 6 kişi 1 kitap okuyor.

Norveçli kitaba yılda 137 $ harcarken Türkiye’de bu rakam sadece0,45 $.

Oysa rakamlar halkımızın, insanımızın kitapla tanışmasının ne kadar gerekli olduğunu ap açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Ramazan ayında bilhasa Trakyanın Selimiye, Sokullu, Hızırbey gibi camiilerinde kitap fuarlarının düzenlenmesi gibi etkinliklerin yapılması halkımızın kitap okumasına fayda sağlayacağını umuyorum.

Okuyucuyu kitapla yazarla buluşturmak toprağın yağmurla buluşması gibi birşey olsa gerek hele bu toprak yıllardan beri su görmediyse kuraklıktan çatlamışsa daha da bir özlemle kavuşurlar.

Bu duygu ve düşüncelerle yayın evlerinin bu konuya hassasiyetle özen göstereceklerini umuyorum.

Çetin Kılıç / Lüleburgaz