Etiket arşivi: kuran-ı kerim

‘Askıda Kuran-ı Kerim’ Kampanyasına Büyük İlgi

NT Samsun mağazasının, yaz Kuran kurslarına destek olmak için başlattığı ‘Askıda Kuran-ı Kerim’ kampanyası kapsamında bin kişiye ücretsiz Kur’an-ı Kerim dağıttı.

NT mağazası Müdürü Osman Kara, kampanyası hakkında bilgi verdi. Kara, ‘Haziran ayında yaz Kuran kurslarının başlaması ile kampanyayı başlattık ve şu anda devem ediyor. Bu kampanyada bizler sadece bir aracılık görevi üstlendik. Ramazan ayına kadar bin civarında Kur’an-ı Kerim’i öğrenciler ve ihtiyaç sahipleri ile buluşturduk.

Ramazan ayının sonuna kadar bu sayının artacağını tahmin ediyoruz. Başlattığımız kampanyayı mağazamıza gelen müşterilerimize anlattık. Müşterilerimiz ve buraya gelen kitapseverler kampanyayı öğrenince büyük ilgi gösterdiler ve destek olmak için bizden bilgi aldılar. Kampanyaya kitap bağışları önce küçük küçük geldi. Zamanla bağışlar büyüdü.

Mağazamıza gelen bir müşterimiz kampanyaya çok büyük ilgi gösterdi. Müşterimiz kampanyayı öğrenince 25 adet Kur’an-ı Kerim alarak kampanyaya destek verdi. Müşterilerimizin bu kampanyaya katılımları bizim için çok önemli. İlginin büyük olacağını bekliyorduk ama bu kadar ilgi olacağını tahmin etmemiştik. Bu kampanyayı Kur’an-ı Kerim öğrenen talebeler adına yapıyoruz.

Daha öncedeki senelerde de böyle bir kampanya yapmıştık. Bu sene ilgi önceki senelere göre oldukça fazla. Bu kampanyaları geleneksel hale getirmek istiyoruz. Kampanyaya katılan kitapseverler yeni Kur’an-ı Kerim alıp bizlere getirerek oldukça büyük destek sağlıyorlar. Özellikle Samsun Diyanet Mensupları Dernegi (SADİM-DER) Başkanı Ömer Ergin bey kampanyayı duyunca çok ilgilendi ve bize büyük destek sağladı.

Bizler de ortak bir çalışma yaptık. Gelen kitapları SADİM-DER aracılığıyla dağıttık. Kuran-ı Kerim yeni ve bilgisayar baskılı oluyor. Okunması kolay oluyor. Bize gelen Kur’an-ı Kerim’leri ihtiyaç sahibi ve ekonomik durumu iyi olmayan Kur’an-ı Kerim öğrenen talebelere ücretsiz dağıtıyoruz. Gelen Kur’an-ı Kerim’lerin Diyanet Başkanlığı’nca onaylı olması bizim için oldukça önemli. Kampanyaya katılımlarından dolayı halkımızın duyarlığına teşekkür ediyorum.’ dedi.

Cihan

Öldükten sonra dirilme inancı Müslüman olmamı sağladı!

Manavgat’a bağlı Side’de yaşayan Alman emekli muhasebeci Annelie Edelgard Baksic (66), Müslüman olduktan sonra kendisini 3 yaşında bebek gibi hissettiğini söyledi. Baksic, ilk orucunu 3 yıl önce Side’de tuttuğunu ve iftar vakti geldiğinde duygulanarak ağladığını belirtti.

Baksic, geçirdiği mide rahatsızlığı ve şeker hastalığı nedeniyle bu sene oruç tutmadığı için üzgün olduğunu ifade etti.

Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı Side beldesinde yerleşik yaşayan Alman emekli muhasebeci Annelie Edelgard Baksic, Müslüman olmadan önce ateist olduğunu ve İslam dinini seçmede, 12 yıl önce hidayete eren Alman arkadaşı sosyolog Doç. Dr. Andrea Kronenthaler (Hatice)’nin vesile olduğunu ifade etti. Baksic, Müslüman olmasına vesile olan Alman arkadaşına her namaz sonrası dua ettiğini kaydetti.

Müslüman olmadan önce Alman arkadaşının tavsiyesi üzerine Almanca Kur’an’ı bir defa okuduğunu belirten Baksic, kelime-i şahadet getirdikten sonra Fatma Nur ismini aldığını söyledi. Baksic, ‘Müslüman olmadan önce öldükten sonra ne olacağım diye hep düşünürdüm. Vücudumun toprak olmasını hiç bir zaman kabullenmedim. Kur’an-ı Kerim’i okuyunca ahiret inancı beni çok etkiledi. Öldükten sonra yeniden dirilme inancı beni Müslüman olmaya sevk etti. 3 yıl içinde 3 defa Almanca Kur’an okudum. Namazımı kılacak kadar namaz surelerini ezberledim. 2 yıldır namazlarımı düzenli kılmaya çalışıyorum. Bu sene, rahatsızlığımdan dolayı orucumu tutamadığım için çok üzgünüm.‘ dedi.

Cihan

Kur’an-ı Kerim niye bu kadar kalın?

Çantamda taşımaya çalışıyorum. Ama zorlanıyorum. Kolayca sığmıyor. İnce kâğıda basılmışları da var ama sayfa sayısı yine fazla. Bir de meali ve meale dair notları ekleyince, iyice kalınlaşıyor.

Kur’ân’dan söz ediyorum. Toplam 30 cüz ve her biri 20’şer sayfa. Kur’ân’ı okumuyoruz. Okuyamıyoruz. Kolay mı? Tam 600 sayfa.

Niye bu kadar kalın?

Sanki Rabbimiz, ‘Alın size sayfalarca Kur’ân; okuyabilirseniz okuyun bakayım’ diye meydan mı okumuş biz kullarına?

Hafız olmak isteyenlere de haddini bildirmek mi istemiş?

Yıllarca ezber yap da göreyim seni? Yüzlerce tekrar yap da, adam ol!’ Azıcık olsaydı Kur’ân’ın sayfaları, hemen hepimiz az bir gayretle hafız olabilirdik! Sayfalar sayfaları izlemeseydi, meselâ otobüs beklerken bir hatim indirebilirdik! Ne hoş olurdu!

Celâlini göstermek için mi bunca kalın tuttu Rabbimiz Kur’ân’ı? Korkutup da hizaya getirmek için mi bunca cüz, bunca uzun sureler, ayetler?

Hayır, hayır; eğer bizi vahiy karşısında ezmek olsaydı Rabbimizin dilediği, aksine, yarım sayfalık bir Kur’ân indirirdi. Ve derdi ki bize ‘İşte sizden istediklerim; bunları yaptınız yaptınız, yapmadınız yandınız!

Bizi korkutmak isteseydi, yıldırmayı tercih etseydi , meselâ sadece Fatiha’yı indirip ‘Ben anlattıklarımı anlattım; size anlayacak akıl da verdim, göreyim sizi anlayın! Hadi bakayım, kendinizi beğendirin bana! Bir yolunu bulun, gözüme girin!’ diye kestirebilirdi.

Ne gerek vardı ki Bakara’da uzun uzun konuşmalara? Niye anlatsındı ki kulu Mûsa’yı (as), Meryem’i, Yusuf’u (as), Yunus’u (as), Eyyûb’u (as) ve onca kıssaları hoş bir sohbet edasıyla? Mecbur muydu ki Rabbimiz, sanki biz O’na değil de O bize muhtaçmış gibi nezaketle, sabırla, her defasında yeni baştan hatırlatarak konuşmaya?

Çok iyi biliriz ki şefkatli öğretmenler, dersi tekrar ederler, bir defada anlaşılmayacağını anlayışla karşılayarak, yine yeni baştan alırlar. Dersi net olarak anlatsa da, kısa kesen, hiç tekrar etmeyen öğretmenlerde bir meydan okuma tavrı buluruz. Anlamayız o dersi. Korkarız öğretmeninden. Bir anlatışta anlayamayabileceğimizi anlayışla karşılamayan öğretmenden tırsarız, uzak dururuz. Dersi tekrarlayarak uzatan, örnekleri çoğaltarak bizimle daha uzun kalan öğretmenler daha şefkatlidir bize.

Hele de ‘Şimdi not almayı bırakın, şöyle bir arkanıza yaslanın, beni dinleyin!’ demesi vardır öğretmenlerin ki, şeker gibi gelir o dakikalar. Anlarız ki, öğretmenimiz bizim anlayabileceğimize inanıyor. Anlarız ki, öğretmenimiz hemen anlamasak da yeniden anlatmaya hevesli. Anlarız ki, not almadan bile anlayabileceğimiz bir dersimiz var.

Kur’ân’ın uzunluğu ve tekrarları, bir bakıma, ‘Hadi arkana yaslan benim güzel kulum, sana anlatacağım kıssalar var!’ rahatlığını sunar bize. Böylece kalınlaşır Kur’ân. Sayfa üstüne sayfa eklenir.

Der ki adeta Rabbimiz bize: ‘Bakara’yı kaçırdıysan, Al-i İmran var! Maide’de uyuduysan, Rahman var! Dilersen, sana anlatacağımın hepsini bir satırda bile anlatırım: İhlas var!’ Bu da olmadıysa, kulağına pınar suyu gibi akacak, kalbine bahar meltemi değdirecek Rahman var! ‘Rabbinin hangi nimetlerini edersiniz inkâr?’ diye diye hatırlattıklarım, bir bir saydıklarım var!

Yani ki…

Kur’ân’ın bunca kalınlığının sebebi, Rabb-i Rahimimizin tekrar etme şefkatindendir. Anlayamayabileceğimizi anlayışla karşılama inceliğindendir. Unutabileceğimizi de unutmama olgunluğundandır.

Ey kulum, [az önceki surede] açıkça ve defalarca söyledim sana, anlamadın mı? Bak bir daha söylüyorum! Unuttuysan da, üzülme! Ben bıkmam, usanmam, umut kesmem senden. Olsun, yine söylüyorum.

Sevgili kulum, kendine yazık ediyorsun, biricik ömrünü heba ediyorsun; işin ciddiyetini kavramamış gibisin. Demiştim ya sana; ‘Şeytan sana apaçık düşmandır!’ İyi dinle, tekrar ediyorum!

A benim güzel kulum; az önce hatırlattım sana, yine mi unuttun? Bir daha hatırlatıyorum. Kulum ve elçim Mûsa’nın başından gelenleri anlattığımda yok muydun? Öyleyse, şimdi sana biraz da kulum İbrahim’den (as) bahsedeyim, kulaklarını iyi aç. Hem böyle daha iyi anlayabilirsin. Olmadı mı? Hadi gel, bir de İsâ’dan (as) söz açalım.

‘Bak yine yanıldın, şeytana yeniden kandın. Hadi sil gözünün yaşını. Yeni baştan başlayalım. Hani demiştim ya sana, rahmetimden ümidini kesmeyeceksin diye. Yine söylüyorum… Sözümdeyim ben! Sen gel, yeter ki.. Gel!

Bunlar çok hafif geliyorsa, bir de Risale-i Nur Külliyatı’na bakalım:

Kur’ân, kitab-ı zikir, kitab-ı dua, kitab-ı dâvet olduğundan, içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir, belki eblâğdır. Zira, zikrin şe’ni, tekrar ile tenvirdir. Duanın şe’ni, terdad ile takrirdir. Emir ve davetin şe’ni, tekrar ile te’kiddir.

Ne şefkatli ki Rabbimiz, bize kalınca bir Kur’ân indirmiş! Bizimle uzun uzun konuşmaktan usanmamış, bıkmamış…

Her hatamızda, yeni baştan beyaz sayfalar açacak denli severmiş bizi.

Gözden çıkarmazmış. ‘Ne haliniz varsa, görün!’ demezmiş!

Kalınmış Kur’ân, çok kalınmış! Diyorum ki, bundan böyle, Kur’ân’ı hiç olmazsa kitaplığımıza kalınlığını görecek şekilde koyalım. Sırtı değil, sayfaları görünür olsun.

Kur’ân’ı okumasak da, Rabbimizin rahmetini sayfa sayfa sayalım.

Dr. Senai Demirci

Oruca başlama vakti, ölmüşlerimize Yasin okuma anlayışı…

Soru: Geçen sene Ramazan’da oruca sabah ezanıyla başlıyorduk. Bu sene üç ayların başında tutmak istediğimiz oruca da yine ezan sesiyle başladık. Yani sabah ezanı okununcaya kadar yememizi sürdürdük.

Ezan başlayınca hemen yemeyi kesip oruca başladık. Ancak sonra bizi ikaz edenler oldu. Ezana kadar yemek yenilmez dediler. Halbuki biz Ramazanlarda hep ezanla başlıyorduk oruca. Şimdi ne oldu ki, sabah ezanıyla başladığımız orucumuzun geçersiz olduğunu söylüyorlar bize. Cevap: Soru sahibi okuyucuma, geçen Ramazan’da ne olmuştu, şimdi Ramazan’dan önce ne olduğunu kısaca arz edeyim de iki ezan arasındaki oruca başlama farkının ne olduğunu fark etsin, böylece şaşırmaktan da kendini kurtarmış olsun.

Geçen Ramazan’da işitince hemen oruca başladığınız ezan, Ramazanlarda oruca başlama vaktinin girdiğini ilan etmek için erkenden okunan ezandır. Tam imsakta okunan o ezanlarla oruca başlanır, daha fazla beklenilemez. Ancak Ramazan dışında sizin dinlediğiniz ezan, orucun başladığını ilan eden ezan değildir. Tam aksine orucun başlama vaktinin çoktan geçtiğini haber veren ezandır. Dolayısıyla geç vakitte okunan bu ezanla oruca başlanılmaz. İşte sizin itiraz edilen orucunuz da böyle başlama vakti çoktan geçmiş olan oruçtur.

Bilmem okuyucuma, imsakla birlikte okunan Ramazan ezanı ile imsak geçtikten çok sonra okunan ezanın farkını arz edebildim mi? Bunun için Recep ayının başında dinlediği ezanla başladığı orucunun sıhhatine itizar edilmiş, niyet vakti geçmiş oruç geçerli değildir, denmiştir!

Bununla beraber ezanla oruca başlama konusunda akla gelen şu yanılma ihtimalini de düşünmeliyiz. Sabah ezanını okuyan müezzin bazen saatine yanlış bakıp erken de okuyabilir, uykuya dalıp geç de kalabilir. Böylece Ramazan’da orucuna ezanla başlayanlar da aynı yanlışa uyabilir. Böyle bir yanılmaya maruz kalmamak için takvimdeki imsak vaktinin girip girmediğine bakmayı ihmal etmemekte büyük fayda vardır.

Ayrıca imsak dakikası, gecenin bitip gündüzün başladığını da ifade etmektedir. Bu sebeple imsakla hem oruca başlanır, sabah namazının vakti de girmiş sayıldığından, ihtiyaç duyanlar sabah namazını da hemen kılabilirler de. Ancak tedbir olarak 15-20 dakika beklemenin daha uygun olacağını ifade edenler de vardır.

***

Soru: Ölmüşlerimize sene boyunca Yasinler okuyup ruhlarına bağışlıyoruz. Ancak son zamanlarda ölmüşlerimize Yasin okunamayacağını ileri sürenler oluyor, ölünün ruhu için Yasin okunmaz demeye getiriyorlar. Geçmişlerimiz için Yasin okumayı bırakalım mı şimdi?

Cevap: Ölmüşlerimizi niyet ederek okuduğumuz Yasinleri bırakmamalı, Kur’an okumaya devam etmeliyiz. Çünkü ölülere Yasin okunmasa bile okuduğumuz Yasinlerin sevaplarını ölmüşlerimize bağışlayabiliriz. Böylece geçmişlerimiz okuduğumuz Yasinlerin de, yaptığımız tüm hayır hasenatların da sevaplarından istifade ederler. Çünkü yaşayan insanlar yaptıkları tüm hayır hasenatlarının sevaplarını geçmişlerine bağışlayabilirler. Varsa azapları azalır, yoksa makamları yükselir. Har halükarda ölmüşlerimiz istifade ederler bu türlü hediyelerimizden. Bunda şüpheye düşmeye sebep yoktur.

Rahmetli pederim bana yedi yaşımda iken perşembe günleri geçmişlerimize Yasin okuma alışkanlığı kazandırdı. Halen 77 yaşında o alışkanlığımı sürdürmekte, her perşembe mutlaka Yasin okuyarak geçmişlerimize sevabını bağışlamaktayım. Bundan da çok mutluyum. Geçmişlerimizle irtibatı kesmemeli, manevi hediyelerimizle vefamızı göstermeliyiz diye düşünüyorum.

Ahmed Şahin / Zaman

Hilaliye 37. Dönem Mezuniyetinde 49 Hafız’a Taç Giydirildi

Manisa’nın Akhisar ilçesinde 49 yıldır hafız yetiştiren Hilâliye Kur’ân Kursları’nın 37. mezuniyet töreni büyük bir coşkuyla gerçekleştirildi. İstanbul’dan Diyarbakır’a, Bursa’dan Erzurum’a ve Hollanda’ya kadar değişik bölgelerden gelerek eğitimlerini tamamlayan 15’i erkek, 34’ü kız 49 hafızın taç giydiği mezuniyet cemiyetinde, hüzün ve coşku birlikte yaşandı.

Türkiye’nin her yerinden yaklaşık 15 bin Kur’an aşığının katıldığı merasimde, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç gözyaşlarına hakim olamadı. Daha önce birçok kez katılmasına rağmen ilk kez törende bir konuşma yapan Arınç, Hilaliye’de okuyan ve trafik kazasında vefat eden oğlu aklına gelince gözyaşlarını tutamadı.

Hafızlığın önemine dikkat çeken Arınç, “Mezun olanları candan tebrik ediyorum. Belki birkaç yıl hafızlık üzerine çalıştılar. Çok yorucu ve zahmetli olduğunu da biliyorum. Ama başardılar. Onların anne, baba, kardeş, abla ve akrabalarını da tebrik ediyorum.” dedi.

Çünkü bir ailede bir hafızın yetişmesi çok önemli.” derken gözyaşlarına hakim olamayan Arınç, “Bunu yakinen bilen bir insan olarak söylüyorum. Allah herkese nasip etsin.” cümlesini, gözyaşları içinde söyledi. Görevliler, Arınç’ın gözyaşlarını silmesi için mendil getirirken, cemaatten de birçok kimsenin de ağladığı görüldü. Bülent Arınç’ın büyük oğlu Fatih, 1997 yılında 17 yaşındayken, Manisa’nın Kırkağaç ilçesine yakın bir hemzemin geçitte, bindiği otomobile trenin çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybetmişti.

Hilaliye Kur’an Kursları’nın kurucusu merhum Şahin Yılmaz Hocaefendi’yi de rahmetle yad eden Başbakan Yardımcısı Arınç, 8 yıllık zorunlu eğitimin çok büyük yaralara yol açtığını ifade ederek, “4+4+4 eğitim sisteminin kanunlaşması sürecinde Şahin Yılmaz Hocaefendi hep aklımıza gelmiştir. Kur’an-ı Kerim’in seçmeli ders olduğunu görse eminim çok sevinirdi.” diye konuştu.

Bereketli‘ diye nitelediği Hilaliye’nin yaşaması ve daha da büyüyerek devam etmesi gerektiğini vurgulayan Arınç, şunları aktardı: “Burada yetişenlerden insanımıza zarar gelmez, suç işlemezler, fakir-yoksulları gözetirler, birlik ve beraberliğimize azami katkıda bulunurlar. Bu güzide öğrencilerin gelecekte profesör, rektör, vali olması muhtemeldir. Onun için buraya katkı sağlamak hepimizin görevidir. Bunun gibi çocukları maneviyatı güçlü olarak yetiştiren bu tür kurumlara pozitif ayrımcılık yapmalıyız.”

KUR’AN, CENABI HAKK’IN MEKTUBUDUR

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş ise Kur’an-ı Kerim’i kendine rehber edinen insanların sıkıntı yaşamayacağını söyledi. “Allah, bu kitapla bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da alçaltır. Kur’an’ın aydınlattığı yoldan kim yürürse sıkıntıdan kurtarır, sırt çeviren insanları ise yerin dibine batırır.” şeklinde konuşan Keleş, değişik mahfillerde bir araya geldiği İslam alimlerinin Türk milletinin Kur’an’a yönelmesiyle birlikte büyük ümitlere kapıldığını ifade etti ve dünyanın dörtbir tarafında örnek alındığını müşahede ettiğini dile getirdi.

Sevilen birinden mektup geldiğinde nasıl heyecanla bir an önce açıp okunduğunu anlatan Keleş, “Kur’an-ı Kerim de Cenabı Hakk’ın bir mektubudur. Onu da aynı şekilde okumalıyız. Kendimize kılavuz edinmeli, anlamaya çalışmalı, hayatımıza tatbik etmeliyiz.” dedi. Keleş, farz-ı kifaye olan Kur’an’ı ezberleyen hafızların ümmeti büyük vebalden kurtardığını da belirtti.

Hilaliye Eğitim Vakfı Başkanı Abdullah Yılmaz da Allah kelamı Kur’an-ı Kerim’in insanları usandırmadığını, lezzet verdiğini ve küçük çocukların hafızasına ağır gelmediğini ifade etti. Hafızlık merasimlerinin bin 400 yıldır süregelen manevi bir ziyafet olduğunu söyleyen Yılmaz; 260 erkek, 170 kız kapasiteli Kur’an kursunun yetersiz kaldığını, yaz kurslarının yedek kapasitesiyle birlikte dolduğunu kaydederken, yeni Kur’ani İlimler Külliyesi’nin müjdesini verdi. Yılmaz, projesi tamamlanmak üzere olan yeni külliye için maddi manevi duaya ihtiyaçlarını olduğunu sözlerine ekledi.

Dünyaca ünlü Güney Afrikalı hafız Abdurrahman Sadien, İstanbul Sultanahmet Camii İmam Hatibi Hasan Kara, Diyanet Manisa Eğitim Merkezi Müdürü Osman Egin, İstanbul Riva Merkez Camii İmam Hatibi Mehmet Bilir, Piyale Paşa Camii İmam Hatibi İshak Danış, Hilâliye mezunlarından Yavuz Mutlu ve Rıza Günay ile Muhammed Mansur Sarı’nın Kur’ân-ı Kerîm tilavetleriyle gönülleri coşturduğu hafızlık cemiyetine; AK Parti Manisa milletvekilleri Hüseyin Tanrıverdi, Recai Berber, Uğur Aydemir, Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz, Manisa İl Müftüsü Sinan Cihan ve Akhisar İlçe Müftüsü Ramazan Orhanlı ile yaklaşık 15 bin vatandaş katıldı.

 Cihan