Etiket arşivi: kuran-ı kerim

Genç hafızlar: Yazı fırsat bilin, siz de hafız olabilirsiniz

Kısa bir sürede Kur’an-ı Kerim’i ezberleyen Bilal Akdoğan, Ahmet Aydar ve Said Şalk, “kişi Kur’an’a saygı gösterdikçe, Kur’an da ona yardım ediyor.” diyor. Genç hafızlar, yaşıtlarına bir çağrıda bulunuyor: “Önümüzdeki yazı Kur’an kursları için bir fırsat bilin, azimle bu iş oluyor.

Bilal Akdoğan, Ahmet Aydar ve Said Şalk. Onlar, Kur’an-ı Kerim’i bir sene içinde ezberleyen genç hafızlar. Üçünün de ortak söylemi: “Kur’an-ı Kerim kendisini ezberletiyor. Yeter ki O’na bağlı kalalım.” oluyor. Bahçelievler Hafız Ali Kur’an Kursu öğrencisi olan gençlerin, yaşıtlarına bir de çağrısı var: “Önünüzdeki yaz Kur’an kurslarını fırsat bilin, azimle bu iş oluyor.

Bilal Akdoğan 23 yaşında, Mardinli. Açıköğretim İlahiyat Fakültesi 1. sınıf öğrencisi. Akdoğan, Kur’an-ı Kerim’i sekiz ayda ezberlediğini söylüyor. Akdoğan’a göre; bu işin yüzde kırkı hafıza ise yüzde altmışı emek. Anahtar kelime ise sabır. Kur’an-ı Kerim’i hıfzetmeye bir sene önce niyet ettiğini ifade eden Akdoğan, “Sabrettik, çalıştık, Cenab-ı Hak da ezberlemeyi nasip etti. İki sayfa ile başladım. Şimdi ezberlediklerimi sağlamlaştırıyorum. Ezberden her gün bir cüz okuyorum. Allah, Kur’an’da ‘Biz düşünülsün diye Kur’an’ı kolaylaştırdık.‘ diyor. Mühim olan niyet. İnsan yeter ki ezberlemek istesin, Allah kuluna yardım ediyor. Ben bu inayeti bizzat gördüm.” diye konuşuyor. Hacimli hiçbir kitabın baştan sona ezberlenemediğine dikkat çeken Akdoğan, ancak altı yüz sayfalık Kur’an’ın hafızaya alındığını söylüyor. Genç hafız, Kur’an’daki hikmetin kendini unutturmadığını dile getirerek samimi hislerle işe başlanılması gerektiğini vurguluyor. “Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek isteyen biri öncelikle kendine dua etsin.” diyen Akdoğan, Allah’ın yardımı ile her zorluğun kolaylaştığını ifade ediyor.

Bir diğer genç hafız da Ahmet Aydar. Siirtli Ahmet 21 yaşında. Açıköğretim İmam-Hatip Lisesi öğrencisi Aydar, Kur’an’ı altı ayda hıfzetmiş. “İnsan Kur’an’a saygı gösterdikçe, Kur’an da ona yardım ediyor.” diye konuşan Aydar, bu işte niyetin önemli bir yeri olduğuna işaret ediyor. Aydar, Kur’an’ı ezberlemeye iki sayfa ile başladığını belirterek; zaman ilerledikçe 4-5 günde Kur’an’ı hatmettiğini söylüyor. Aydar, köyünde Kur’an’ı ilk okumayı öğrendiğinde Arapçaya merak saldığını anlatıyor. “Arapça zor bir dil değil. Zor denile denile zor hale getirilmiş zihinlerde.” diyen Aydar, Kur’an öğrenmek isteyen yaşıtlarına ise şu tavsiyede bulunuyor: “Önünüzdeki yaz Kur’an kurslarını fırsat bilin, azimle bu iş oluyor.

Bir başka hafız ise 16 yaşındaki Said Şalk. Said Şalk da Ahmet gibi Siirtli. O da imam-hatip lisesini açıktan okuyor, 1. sınıf öğrencisi. Şalk, Kur’an-ı Kerim’i bir senede ezberlemek için yaklaşık 12-13 saat çalıştığını kaydediyor. Allah’ın inayetini hissettiklerini söyleyen Şalk, “Kur’an-ı Kerim kendisini ezberletiyor. Yeter ki O’na bağlı kalalım.” diyor. Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de muhatapları ile konuştuğunu dile getiren Şalk, Kutsal Kitab’ımızın, kendisinde saygı hissi uyandırdığını dile getiriyor.

Kursa talep fazla ancak fizikî şartlar yetersiz

Bahçelievler Hafız Ali Kur’an Kursu yöneticisi ve hocası Cemil Toker ise talebeleri ile gurur duyduğunu söylüyor. Çalışmalara 2007 yılının Kasım ayında başladıklarını belirten Toker, “İlk yıl 16 talebe ile eğitime başladık. Şu anda 41 öğrencimiz var. Talep çok; maalesef fizikî şartlar müsait değil. Şu an 41 öğrencinin 19’u hafızlık sınıfında. Diğerleri de yavaş yavaş hıfza başladı.” ifadelerini kullanıyor. Hafızlığın sabır isteyen bir iş olduğunu hatırlatan Toker, gençlerin Kur’an-ı Kerim’e olan ilgisinin son derece olumlu olduğunu kaydediyor. Bahçelievler Hafız Ali Kur’an Kursu, 10 Haziran Pazar günü talebeleri ile ilgili bir cemiyet düzenleyecek.

Samet Altıntaş / Zaman Gazetesi

Bir lirayla cennete gidilir mi?

İnsan, Allah’ın sanat eseridir. Bunun için Allah’ın emirlerine uygun yaşamak zorundadır. Basit bir misal verelim: Elektronik cihazların bütününün çalıştırma esasları vardır.

Bu esaslara göre çalıştırılmazlarsa arızalanırlar. İşte maddî âlemdeki cihazların tarifnamesi olduğu gibi manevî âlemden olan insanın da çalışma prensipleri Kur’an-ı Kerim’de yazılıdır. Kur’an-ı Kerim insanın bütün ihtiyaçlarına cevap veren bir kitaptır.

Ben acayip bir hal görüyorum. Araba sahipleri arabalarını bakıma alıyorlar fakat kendilerini bakıma almıyorlar. Maddî organlarımız acıktığı gibi manevî organlarımız da acıkır. Beyin acıktığında ilim ister, kalp acıktığında iman ve ibadet ister. Fıtrat yalan söylemez. Nasıl ki yeterli beslenmediğimizde rahatsızlanıyoruz, manevi organların da istekleri yerine getirilmezse can sıkıntısı başlar. Stres psikolojik hastalıklara, depresyona sebep olur. Tedavi olunması gerekir. İslamiyet koruyucu tıptır.

Yaratan, Rahman ve Rahim’dir. Kullarının kötü duruma düşmemesi için peygamber göndermiştir. Peygamberimiz yaşayan İslamiyet’tir. Müslümanlar için bir modeldir. O’nun hayatını öğrenip O’nun gibi yaşamaya çalışmak en büyük ibadetlerdendir.

Alışkanlıklarımızı ibadete döndüreceğiz. Ayakkabı giymek gibi basit bir işte, evvela sağ ayakkabıyı giymek sünnete uygundur diye hatırlarsak, ayakkabı giyme işi bile ibadet olur. Sünnet-i seniyye hayattır. Dünyayı cennet eder.

Sünnet-i seniyyeye ittiba etmek, Allah’ı sevmenin alametidir. Sevmek inanmakla, bilmekle olur. Allah’ı sadece sıfatlarıyla öğrenebiliriz. Marifetullah ilmin esasıdır. Bu ilim, Allah’ın emir ve yasaklarını bilerek, hakkıyla yaşamamızı sağlar.

Mesela namaz kılmak cüz’i ibadettir. Namazda okuduğumuz ayetleri yaşamak külli ibadettir. Fabrika işçileri fabrika sahibi için çalışırlar, ücretlerini ondan alırlar. Kâinat denilen bu büyük fabrikada çalışan çeşitli ırklar, dinler var. Bunların içinde kim, Allah için çalışır, Allah için görüşür, Allah için yola çıkarsa hayatı ibadete döner. Haramları terk etmek namazımıza külliyet kazandırır.

Sabah evden çıkarken neye inandığımızı biliyor olmalıyız. Bir kardeşimize rastladığımızda, “Allah selam vermemi istiyor.” deyip selam verirsek, o da mutlu olur biz de… Hem de sevap kazanmış oluruz. Otobüse bindik diyelim. Birisi ayağımıza bastı, sinirlendik. Hemen hatırlayacağız ki Allah bizden sabırlı olmamızı istiyor. O zaman öfkeye kapılmayız. Hem başımız derde girmez hem sevap kazanırız. İşte, hem günümüz güzel geçti hem Allah rızası kazandık.

İşyerimize gittik. Bir müşteri bizden mal almaya geldi. Kilosu otuz lira ama bir liralık eksik versek fark etmeyecek. Allah’ın emrini hatırladık. Bize, “Aldatmayın!” diyor. “Bir liradan ne çıkar!” demedik. O bir lira bizi cennete götürür.

Allah’ın emrine göre hareket eden Müslüman’ın her hali sevap hanesine yazılır…

Allah’ın bizden ne istediğini unutmadığımız zaman daima sevap kazanabiliriz…

Hekimoğlu İsmail / Zaman Gazetesi

Peygamberimiz (A.S.M.) Kur’an’ı nasıl okurdu?

O Kur’an’ın gerçek muhatabıydı. Kur’an onun ruhuna ve kalbine öyle işliyor, öyle tesirler vücuda getiriyordu, onu öyle bir hâle sevk ediyordu ki, vücut çizgilerini değiştiriyordu.

Efendimiz (a.s.m.) Kur’an’ı sahabelerine okurken kelimelerin ve ayetlerin manalarına dikkat çeker, ayetlerin verdiği mesajı anlatmaya çalışırdı. İslam âlimleri de Kur’an’ın her ayetini düşünerek, ondan ibret ve dersler çıkararak okurlardı. Acaba bizler de Kur’an’ı gerçek anlamıyla okuyabiliyor muyuz?

Kur’an-ı Kerim’le ilk defa Efendimiz (a.s.m.) muhatap olduğu gibi, ilk defa da o okumuştu. Ama asıl olarak Peygamberimize (a.s.m.) Kur’an’ı okumasını öğreten Yüce Rabb’imizdir. Peygamberimiz (a.s.m.) Kur’an’ı sadece okumakla emrolunmamış, okutmak ve insanlara öğretmekle de görevlendirilmişti. Bu görevini ayet şöyle bildiriyor:

Kur’an’ı Biz sure sure, ayet ayet ayırdık ki, insanlara fasılalar halinde okuyasın ve anlayıp öğrenmeleri kolaylaşsın.” (İsrâ Suresi, 106)

Bunun için Kur’an bir kalp ve gönül rahatlığı içinde huşû ile okunmalı, okurken ayetlerin mana derinliğini düşünmeye çalışmalı ki istifade ve hissemiz fazla olsun. Rabb’imiz de Kur’an’ın bu şekilde okunmasını emrediyor:

Onlar Kur’an’ın manasını düşünerek okumazlar mı?” (Nisâ Suresi, 82), “Sana indirdiğimiz şu kitap çok mübarektir. Akıl sahipleri onun ayetlerini düşünsünler, ondan öğüt alsınlar.” (Sâd Suresi, 29)

Kur’an okumayı büyük bir zevk haline getiren âlimler, Kur’an’ın her ayetini düşünerek, ondan ibret ve dersler çıkararak okurlardı. Bu zatlar aynı zamanda bir sünneti de yerine getiriyorlardı. Hz. Ebu Zer’in rivayetine göre Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir gece sabaha kadar şu ayeti tekrar etti:

Ey Rabb’im, eğer Sen onları azabına çarptırırsan, onlar Sen’in kullarındır. Şayet bağışlarsan, muhakkak Sen hükmü her şeye galip, her şeyi hikmetle yapansın.” (Maide Suresi, 118)

Ashab-ı Kiram’dan bazı zatlar, kendilerine tesir eden ayetleri sık sık tekrarlar, saatlerce üzerinde düşünürlerdi. Bu hususta Elmalılı Hamdi Yazır şöyle der:

Ehl-i Kur’an, Kur’an’ı bir eğlence gibi okumaz. Elfazını (kelimelerini), maânisini (manalarını), ahkâmını (hükümlerini) cidden gözete gözete dikkatli, saygılı ve devamlı bir surette ve bilmediklerini, anlamadıklarını ehlinden sora sora, hüsn-ü niyetle, temiz kalp, temiz ağızla okurlar. Gelişigüzel, baştankara bir eğlence gibi okumazlar. Şarkı, gazel, roman, hikâye yerine koymazlar. Kemal-i hürmet ve edeple okurlar.

Kur’an’ın gerçek muhatabı kimdir?

Kur’an-ı Kerim’i okuyan kimse kendisini Kur’an’a tam bir muhatap olarak görmelidir. Anlayarak, anladıklarını düşünerek okumaya başladığı için de, her emir ve nehyin doğrudan kendisini ilgilendirdiğini bilmelidir.

Sahabe-i Kiram’dan Hz. İkrime, Kur’an’ı öyle bir şuur içinde okurdu ki, “Bu benim Rabb’imin kelamıdır, bu benim Rabb’imin kelamıdır” der, Rabb’ine muhatap olmanın hazzını yaşardı. Kur’an okurken geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerin başından geçenlerden ibret almalıdır. Peygamberlerin türlü sıkıntı ve meşakkatler karşısında gösterdikleri o fevkalüde sabır ve metaneti örnek alarak dersler çıkarmalıdır.

Peygamberimiz (a.s.m.) her haliyle bir insandı şüphesiz. Çocuk oldu, genç oldu ve nihayet yaşı kemale erdi. Ama onu yaşlandıran unsurlar başkaydı. O’nun (a.s.m.) üzerinde yaşlılık izlerinin sebebi ayrıydı. Hayat yükü, dünya meşgalesi, iş, güç ve aile derdi değildi. O Kur’an’ın gerçek muhatabıydı. Kur’an onun ruhuna ve kalbine öyle işliyor, öyle tesirler vücuda getiriyordu, onu öyle bir hâle sevk ediyordu ki, vücut çizgilerini değiştiriyordu.

Bir seferinde Hz. Ebu Bekir (r.a.), Resulullah’a (a.s.m.) sordu:

Ya Resulallah, yaşlandınız.

Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdular:

Hûd Suresi, el-Vâkıâ, ve’l-Murselâtü, Amme yetesâelûne ve İze’ş-şemsu kuvvirat sureleri beni yaşlandırdı.” (Tirmizî, et-Tâc, 4:251; Kenzü’l-Ummâl, 1:573)

Bu sureler kıyametin dehşetini, azametini ve kâinatın alacağı o korkunç şekli anlatıyordu. Kur’an’ın ifadesiyle “Çocukları ihtiyarlatan o gün” (Müzzemmil Suresi, 17) kıyamet günüydü. İşte, Efendimiz (a.s.m.) okuduğu bu ayetlerin manalarını ruhunda hissediyor ve “Bunlar beni yaşlandırdı” diyordu.

Ayetlerin öteye yönelik mesajları..

Efendimiz (a.s.m.) sahabilerin nazarını sürekli olarak ayetlerin manalarına çeker, İlahî maksatları idrak etmeye teşvik ederdi.

Ebu Hüreyre anlatıyor:
Resulullah (a.s.m) “O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir” (Zilzâl Suresi, 4) mealindeki ayeti okudu ve: “Onun haberleri nedir, biliyor musunuz?” diye sordu. Sahabiler, “Allah ve Resulü en iyisini bilir” dediler. Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:

Yeryüzünün haberleri, sırtı üstünde işlediklerine dair erkek ve kadın her kul hakkında şahitlik etmesidir ki, ‘falan gün falan ve falan işi yaptı’ diyecektir. İşte yeryüzünün haberleri budur.” (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an: 86)

Efendimiz (a.s.m.), sahabelerin dikkatlerini kıyamete, kıyametin dehşetine, kıyametten sonra insanın başına gelecek hadiselere çekiyordu. Asıl haberin, gerçek haberin nelerden ibaret olduğu, insanın başına gelecek bu olaylara nasıl hazırlanması gerektiğini bildiriyordu.

Hz. Âişe anlatıyor:

Resulullah (a.s.m.) Ay’a baktı ve “Ey Âişe!” buyurdu, “Bunun şerrinden Allah’a sığın. Çünkü o karanlığı çöktüğü zaman kapkaranlık olandır.” (Felak Suresi’nin üçüncü üyetini anlatıyor.) (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an: 92)
Bizim gibi Efendimiz (a.s.m.) de Ay’a bakıyordu. Fakat onun Ay’a bakışı, her bakışında olduğu gibi farklıydı. Ay’ın parlak ve güzel bir şekilde duruşunun bir gün gelip biteceğini, perdeleneceğini, kararacağını, her fani varlık gibi fonksiyonunu kaybedeceğini bildiriyordu. Çünkü Ay da kıyametin dehşeti karşısında varlığını ve güzelliğini koruyamayacaktır.

Sahabe-i Kiram her vesileyle, her seferinde, her fırsatta Peygamberimizden (a.s.m.) Kur’an’la ilgili bir şey öğrenmeye gayret ediyor, öğrendikleri her yeni hakikati anında hayatlarına geçiriyorlardı. Onların merakı, onların önceliği, onların öne çıkardığı ve onların üzerinde durdukları meseleler hep Kur’an çerçevesinde, Kur’an ölçüsünde ve Kur’an çizgisindeydi.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir vesilesini bulur, birer özel öğrencileri olan sahabelerine Kur’an hakikatlerini ders verirdi. Bir hediye gelse dahi o hediyenin arkasındaki asıl manayı ve güzelliği anlatırdı. Bir seferinde kendilerine bir hurma getirilmişti. Bakınız, bu hurmadan müminleri nasıl tarif ediyordu.

Rivayeti Enes b. Mâlik anlatıyor:

Resulullah’a (a.s.m.) hurma ağacından yapılmış bir kap içinde taze hurma getirildi. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m); “Kelime-i Tevhid’i Allah nasıl hoş bir ağaca benzetmiştir ki, onun kökü sabit, dalı ise semadadır. O güzel ağaç Rabb’inin izniyle her an meyvesini verir” mealindeki ayeti okudu ve “Bu hurma ağacıdır” buyurdu. “İnkâr sözü ise kökü yerden koparılmış kötü bir ağaca benzer ki kökleşip tutunacağı bir yer yoktur” mealindeki ayeti okudu ve “Bu da Ebu Cehil karpuzudur (acı dülek)” buyurdu. (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an:15.)

(…)

Peygamber Efendimiz’in (a.s.m) Kur’an’ı Kerim’i okuma, anlama ve hayatında yaşamasıyla ilgili daha fazla bilgi Nesil Yayınları arasında çıkan “Hayatımızdaki Kur’an”, Kur’an’dan Reçeteler” ve “Olayların Kur’anca Yorumu” isimli kitaplarımızdan alınabilir.

 

Mehmed PAKSU

Marina Jinjolava’yı Müslüman Yapan Ders!

Gürcistan uyruklu Marina Jinjolava, arkadaşlarının teşvikiyle katıldığı sohbetlerde dinlediği Kuran-ı Kerim’den etkilenerek İslamiyet’i seçti ve ”Merve” adını aldı.

Bolu’da yaşayan arkadaşının yanına yerleşen ve mahalle sakinlerinin teşvikiyle Kuran-ı Kerim sohbetlerine katılan Jinjolava, 1,5 ay boyunca sohbetlere devam etti. Sohbetlerde dinlediği Kuran-ı Kerim’den etkilenerek Müslüman olmaya karar veren Jinjolava, Bolu Müftülüğü’ne müracaat etti.

Müftülükte düzenlenen ihtida töreninde Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olan Jinjolava, ”Merve” adını aldı.

Bolu Müftüsü Mehmet Şahin, Müslüman olmak isteyen Jinjolava’ya İslam dininin temel kurallarını ve İslamiyet’in şartlarını anlattı ve mealli Kur’an-ı Kerim, İslam İlmihali ile Kuran-ı Kerim elifbası hediye etti.

Jinjolava, gazetecilere yaptığı açıklamada, dinlediği Kuran-ı Kerim’den etkilenerek Müslüman olmaya karar verdiğini ifade ederek, ”Müslüman olduğum için çok mutluyum. Allah nasip etti Müslüman oldum. Müslüman olmayı çok istemiştim. Sebep olanlara teşekkür ederim” dedi.

Kuran kursu öğretmeni Meral Özcan ise Merve Jinjolava’nın Kuran-ı Kerim sohbetlerine geldiğini belirterek, ”Merve, 1,5 ay Kur’an sohbetlerine devam etti. Daha sonra kendisine İslamiyet’e nasıl baktığını sordum. O da İslamiyet’e ılımlı olduğunu söyledi. Ben de kendisine ‘Benim din kardeşim olur musun?‘ dediğimde teklifimi kabul ettiğini söyledi. Bunun üzerine müftülüğe başvurduk” diye konuştu.

AA