Etiket arşivi: kutlu doğum haftası

O’nu (sav) evinize de buyur edin

Belediyeler, okullar, sivil toplum kuruluşları, Efendimiz’in doğumunu kutlamak, O’nu layık olduğu şekilde anmak için yarışıyor. Başınızı çevirdiğiniz her yerde O’nun için düzenlenen bir Kutlu Doğum afişi görüyorsunuz. Ailelerde bin bir telaş, her gün bir programdan diğerine koşturuyor. Kutlu Doğum, Nisan ayına sığmıyor sanki… Peki, dışarıda yaşanan bu coşku evlere yansıyor mu?

Her yıl Kutlu Doğum Haftası’nda Efendiler Efendisi’nin (sav) dünyaya teşrif ettiği o kutlu gün birçok etkinlikle anılıyor. Binlerce kişinin katıldığı seminerler, konserler ve yarışmalar düzenleniyor. Gönüller hep birlikte O’na yöneliyor, O’nu hakkıyla duymaya çalışıyor. Çekilen salâvatlar, sokaklarda kurulan stantlar O’nu hatırlamak/hatırlatmak için dağıtılan güller ve hediyeler… O’nun adının anıldığı her yer cennet bahçesine dönüşüyor adeta. Peki, aynı atmosfer evinize, eşinize, çocuklarınıza ne kadar yansıyor, O’nu (sav) hanenizde de soluyabiliyor musunuz? Cevapları duyar gibiyiz. O halde harekete geçme zamanı. Kapınızın dışında buyur bekleyen Güllerin Efendisi’ni evinizin içine almaya, O’nu bu kutlu ayda ailenizle birlikte anmaya var mısınız? İşin uzmanlarından, imdadınıza yetişecek öneriler:

Efendimiz’in hayatı ailece okunmalı

PROF. DR. YUNUS VEHBİ YAVUZ: Hz. Peygamber’in mübarek hayatı ailece okunmalı. Bu yapıldığında Kutlu Doğum yalnızca salonlarda kutlanan bir organizasyon olmaktan çıkar ve evlere de girmiş olur. Dışarıdaki kutlamalar aile içinde perçinleneceğinden etkisi kalıcı olur. Sadece Kutlu Doğum Haftası’nda değil, her aile haftada bir gün çocuklarıyla birlikte okuma günü yapmalı. Ama okurken kişi, okuduğuyla amel etmeye niyet etmeli. Çok okumadan ziyade doğru kitaptan okuma ve doğru anlama, anladığı üzerinde düşünme ve bununla amel etmek gerekir.

Kutlu Doğum’u çocuklarınızla da kutlayın

KUDRET EREN YAVUZ (Uzman pedagog): Kâinatın en özel ve en ahlaklı insanının hemen her köşede anıldığı bir haftada çocuklarımızı böylesi bir cennet ikliminden uzak tutmak üzücü olur. Kutlu Doğum Haftası’nda çocuklarınızla birlikte gönüllerinizi Efendimiz’e yakınlaştırabilmek için bazı öneriler:

Çocuğunuza gül hediye edin ve yüzyıllardır insanların Efendimiz’e ‘Kainatın Gülü‘ dediğini söyleyin. O’nun güle benzetildiğini hatırlatın.

Çocuğunuzun bebeklik fotoğraflarına bakarken O’na Efendimiz’in bebekliğinden bahsedin.

Efendimiz’in doğduğu ülkeyi gösterin. Mekke, Medine’nin fotoğraf ve videolarını birlikte izleyin.

Bu hafta yemeklerinizi ailece yiyin ve birlikte yemek duası yapın. Elhamdülillah diyerek yemeğinizi tamamlayın ve çocuklarınıza şükretmek konusunda Efendimiz’in sözlerini hatırlatın.

Çocuğunuzun ve eşinizin yanlış davranışları karşısında bu hafta, Efendimiz gibi öfkelenmeden usul usul konuşmayı deneyin.

Efendimiz, ümmetine hediyeleşmeyi tavsiye ederdi. Bugün çocuğunuzla birlikte aile ve akrabalarınız için küçük hediyeler hazırlayın.

Uyumadan önce sağlıklı ve huzurlu bir uyku için ümmetine yatmadan üç İhlas, Felak ve Nas sûrelerini okumayı öğütlediğini anlatın.

Yürürken karşılaştığı insanlara selam verirdi. Bu hafta, çocuğunuzla çarşı veya pazarda dolaşırken karşınızdan gelen insanlara selam verin.

Hasta ziyaretine önem verir ve tavsiye ederdi. Çocuğunuzla hasta ziyareti yapın ve Efendimiz’in tavsiyesini hatırlatın.

Elbisesini sağdan giyerdi. Siz de bugün çocuğunuz giyinirken yanına gidin ve onun elbisesini giyerken önce sağından başlamasını söyleyin.

Yeni kıyafetlerini ilk kez cuma günü giyerdi. Çocuğunuza yeni aldığınız bir kıyafeti cuma günü giydirin ve o an Efendimiz’e salavat gönderin.

Sadaka vermeyi tavsiye eder ve sadakayı bizzat kendi eliyle verirdi. Bu hafta çocuğunuzun harçlığından bir miktar sadaka ayırmasını söyleyin ve bunu sadaka kutusuna atmasını sağlayın.

PROF. DR. MEHMET EMİN AY: 20 yılı aşkın bir zamandır kutlanagelen Efendimiz’in doğumu, özellikle son birkaç yıldır onu anma ve anlama seferberliğine dönüştürüldü. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, her yıl belirlediği bir ana konunun varlığı da önemli rol oynadı. Mesela evvelki yıl ‘Peygamberimiz ve Kur’an‘, geçen yıl ‘Merhamet‘ bu yıl da ‘Peygamberimiz ve Kardeşlik‘ konusu belirlendi. Konuşmacı olarak katıldığım bu programlarda, önceki yıllara nazaran daha çok şuurlanma ve Peygamberimiz’i hayatımıza dahil etme anlayışının arttığını söyleyebilirim. Ancak bu konuda henüz ideal noktaya ulaşmadığımızı düşünüyorum. Kanaatimce bizler henüz Efendimiz’i yeterince tanıyabilmiş değiliz. O’nu sadece bir Peygamber olarak tanımak ve tanıtmak bizi hataya düşürüyor. Oysa O, hem ‘Son Peygamber‘ hem de hayırlı bir evlat, nezaketli bir eş, şefkatli bir baba ve sevecen bir dededir. Kısaca aile hayatımız için en ideal örnektir bizlere. Aynı zamanda O, dürüst ve güvenilir bir uluslararası ticaret erbabıdır. Yine O, kurduğu devletinde insanları adaletle yöneten bir devlet başkanı ve ordusunu başarıyla yöneten gönlü şefkat ve merhametle dolu bir komutandır. Günlük hayatına baktığımız zaman da hepimiz gibi sade ve sıradan bir yaşantının sahibidir. Kısaca O, herkes için ‘En Güzel Örnek‘ vasfına sahip bir peygamberdir. İşte bu özellikleriyle Peygamberimiz’i tanıyabilmek için de okumamız ve anlamamız gerekir. Unutmayalım: Peygamberimiz bir gül misalidir, açıldıkça kokusu daha çok duyulur. Sevildikçe daha çok tanınır, tanındıkça da kendisine meftun olunur.

Reyhan Gül / Zaman Gazetesi

O Rahmet Peygamberidir !

Çok isabetli bir şekilde ihdas edilip yıllardır çeşitli ve çok sayıdaki zengin programlarla yurt genelinde kutlanan Kutlu Doğum Haftalarından birini daha idrak ediyoruz.

Peygamberimiz (Aleyhissalatü vesselam), İki Cihan Serveri, (Miladî: 571 deki)  Rebi-ül Evvel ayının 12. günü olan bir Pazartesi sabahı dünyayı şereflendirdi; Kamerî takvimle altmışüç yaşını doldurduğu (Miladî: 632 ve Hicrî 11’deki)  diğer bir Rebi-ül Evvel ayının, doğumunda olduğu gibi gene Pazartesi’ye tevafuk eden 12. günü de, dünyadaki cismanî hayatını terk ederek, ruhu Refik-i Âlâ’ya yükseldi.

Teferruatlı bilgiler, Siyer kitaplarında vardır. Bu mevzuda;

“-Acaba onun dünyayı teşrifi de,  dünyadaki cismanî hayatını terki de niçin 63 yıl arayla Rebi-ül Evvel ayının 12. Pazartesi günü olmuştur?”

şeklinde bir  sual akla gelebilir.

Hayatı ve mevti veren Allah’ın (c.c.) bundaki hikmetlerini tahmine çalışanlar şimdiye kadar  belki olmuştur ve şimdi de, ileride de olabilir. Hafta sonu tatilinin Pazar günü olduğu bugünün Türkiye’sinde ve başka ülkelerde, Pazartesi günü yeniden mesaiye başlanan haftanın ilk günü olduğundan insanlarda mesaiye intibak güçlüğü olur; hattâ buna “Pazartesi sendromu” ismi de verilir. Halbuki, Pazartesi gününün, haftanın günleri arasında, Peygamberimiz’in (Sallallahü Aleyhi ve sellem) hayatında mühim hadiselerin cereyan ettiği özel bir gün olduğu dikkati çekmektedir: Peygamberimiz’ in (Aleyhissalatü vesselam) doğumu ile dünyayı teşrifi, kendisine peygamberlik vazifesinin bildirilmesi, Mekke’den hicretle Medine’ye gelişi ve mübarek ruhunun kabzedilmesi, Pazartesi günü olmuştur. Bundaki ilahî  hikmetleri biz insanlar  elbette tam olarak bilemeyiz.

Madem öyledir; bu soruya gereksiz yere merakımızı sarfetmek yerine, kendimiz için bu çok ince sırlı tevafuktan alabileceğimiz dersleri alabilmeğe çalışsak, çok daha isabetli hareket etmiş oluruz.

Alabileceğimiz en mühim derslerden biri  de, belki şudur:

Dünyadaki hayatımız bize sanki pek uzunmuş gibi gözükse de ve dünyada ebedî kalacakmışız gibi bazen yanlış haller ve ihmaller göstersek de; onu -bir Rebi-ül Evvel’in 12. Pazartesi günü gibi- yaşadığımız günden ibaret olarak varsaymamız, hakikî istikbalimiz ve ebedî menfaatlerimizin bizi beklediği âhiretimiz için daha faydalı olabilir.

Çünkü, insanın ömrü, birer günlük kısımlara bölünmüştür ve ömrünün birer günlük birimlerini hangi îman, niyet ve gaye ile ve hangi işleri yaparak geçirirse, ömrünü de öyle geçirmiş olmaktadır.

Bunun için, hayatımızı içinde yaşadığımız günden ibaretmiş gibi düşünmeli ve ona göre yaşamalıyız.

Bir saatin zamanı gösteren kısa ve uzun ibrelerini (akrep ve yelkovanını) veya dijital rakamlarını elimizle geriye döndürebiliriz; ama gafletle geçen saatlerimizi ve  dakikalarımızı tekrar yaşamak için, ömür müddetimizi bir filmi seyrederken öncesine gider ve başa alır gibi geri döndürebilmek imkânımız yoktur.

O halde, geri dönmemek üzere geçen zamanımızın kıymetini idrak etmeli ve istifadeye çalışmalıyız; çok kârlı bir âhiret ticaretinin sermayesi olabilecek şekilde bize verilmiş olan ömrümüzü israf ederek tüketmekten kaçınmalıyız. Ve onu ebedî ve büyük kârları kazanmak yolunda tam bir şuurla ve dikkatle kullanmalıyız. Zamanımızı boş, faydasız ve günahlı şeylerle geçirmek yerine; mümkün olduğu kadar, gerçekten faydalı şekilde değerlendirmeliyiz.

Bunu yapabilmek için de, bize en büyük rehber olan Resulullah’ın (Aleyhi ekmelüttehaya) izinde ve onun sünnet-i seniyyesine tabi olmalıyız.

Mevzuyla alâkalı şu sual de akla gelebilir:

“- Peygamberimiz’in (Aleyhissalatü vesselam) doğumunun yıldönümü Müslümanların büyük ekseriyeti tarafından bilinmesine rağmen, onun vefatının yıldönümünün Müslümanların büyük ekseriyeti tarafından bilinmemesinin sebebi acaba ne olabilir?”

Bu sualin cevabı olarak da, onun cismen aramızda olmasa da, ruhen aramızda ve ümmetiyle çok alâkadar olması hakikati düşünülebilir. Çünkü, âyetler de bize bu hakikati böyle açıkça bildirmektedir:

“Habibim, Biz seni âlemlere başka bir şey için değil, ancak rahmet için gönderdik”

(Enbiyâ Sûresi, 102)

“Şanım hakkı için size bir Resul geldi ki: kendinizden, gayet izzetli, zorlanmanız ona ağır geliyor, üstünüze hırs ile titriyor, mü’minlere raûf, rahîmdir”

(Tevbe Sûresi, 9/128)

Peygamberimiz’in (s.a.s.) bu âyetlerle de açıkça bildirilen “Rahmet Peygamberliği” sıfatı, elbette ki yalnız bu âyetlerin nâzil olduğu zamandaki Müslümanlar için değil; kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanlar,  hattâ bütün insanlar içindir.

Bu âyetlerde bildirildiği gibi, “Mü’minlerin zorlanması ona ağır gelen, onların üstüne hırs ile titreyen, mü’minlere raûf, rahîm olan” Resulullah’ın (Aleyhissalatü vesselam), altmışüç yaşındayken Rebi-ül Evvel’in 12. Pazartesi günü vefat etmiş olması değil; onun o tarihten altmişüç yıl önceki Rebi-ül Evvel’in 12. Pazartesi günü bedenen doğmuş ve daha sonra bedenî hayatını dünyadaki her fanî gibi tamamlamış olsa da ruhen halen hayatta, kendi aralarında ve kendileriyle alâkadar oluşu mü’minlerin âleminde çok daha fazla yer almaktadır.

Rebi-ül Evvel’in 12. günü aynı zamanda onun vefat yıldönümü de olmasına rağmen, belki bu sebeble, o gün yalnız “O’nun doğum yıldönümü” olarak hatırlanmakta ve İslâm âleminde daima bu manâyı işleyen programların icrasına çalışılmaktadır.

Her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c.) mahsustur.

Salât ve selam, Efendimiz Muhammed ile, onun Âl ve Ashabı’nın üzerine olsun.

Prof.Dr. Mustafa NUTKU

Resulullah’a Salât ve Selâmın Manası ve Hakikati

اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ

cümlesi, namaz tesbihatında okunurken inkişaf eden latif bir nükteyi uzaktan uzağa gördüm. Tamamını tutamadım, fakat işaret nev’inden bir iki cümlesini söyleyeceğim.

Gördüm ki: Gece âlemi, dünyanın yeni açılmış bir menzili gibidir. Yatsı namazında o âleme girdim. Hayalin fevkalâde inbisatından ve mahiyet-i insaniyenin bütün dünya ile alâkadarlığından, koca dünyayı o gecede bir menzil gibi gördüm. Zîhayatlar ve insanlar o derece küçüldüler, görünmeyecek derecede küçüldüler. Yalnız o menzili şenlendiren ve ünsiyetlendiren ve nurlandıran tek şahsiyet-i maneviye-i Muhammediyeyi (A.S.M.) hayalen müşahede ettim. Bir adam yeni bir menzile girdiği zaman, menzildeki zâtlara selâm ettiği gibi, “BİNLER SELÂM (*) SANA YA RESULALLAH!” demeye bir arzuyu içimde coşar buldum. Güya bütün ins ü cinnin adedince SELÂM ediyorum, yani sana tecdid-i biat, memuriyetini kabul ve getirdiğin kanunlarına itaat ve evamirine teslim ve taarruzumuzdan selâmet bulacağını SELÂM ile ifade edip; benim dünyamın eczaları, zîşuur mahlukları olan umum cinn ve insi konuşturup, herbirerlerinin namına bir SELÂMI, mezkûr manalarla takdim ettim. Hem o getirdiği nur ve hediye ile, benim bu dünyamı tenvir ettiği gibi, herkesin bu dünyadaki dünyalarını tenvir ediyor, nimetlendiriyor diye, o hediyesine şâkirane bir mukabele nev’inden “BİNLER SALAVAT SANA İNSİN!” dedim. Yani senin bu iyiliğine karşı biz mukabele edemiyoruz, belki Hâlık’ımızın hazine-i rahmetinden gelen ve semavat ehlinin adedince rahmetler sana gelmesini niyaz ile şükranımızı izhar ediyoruz, manasını hayalen hissettim.

O Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) UBUDİYETİ cihetiyle -halktan Hakk’a teveccühü hasebiyle- rahmet manasındaki SALÂTI ister. RİSALETİ cihetiyle -Hak’tan halka elçiliği haysiyetiyle- SELÂM ister. Nasılki cinn ve ins adedince SELÂMA lâyık ve cinn ve ins adedince umumî tecdid-i biatı takdim ediyoruz. Öyle de, semavat ehli adedince, hazine-i rahmetten herbirinin namına bir SALÂT’A lâyıktır. Çünkü getirdiği NUR ile herbir şeyin kemali görünür ve herbir mevcudun kıymeti tezahür eder ve herbir mahlukun vazife-i Rabbaniyesi müşahede olunur ve herbir masnu’daki makasıd-ı İlahiye tecelli eder. Onun için herbir şey, lisan-ı hal ile olduğu gibi, lisan-ı kali de olsaydı, “ESALÂTÜ VESSELÂMÜ ALEYKE YÂ RESULALLAH” diyecekleri kat’î olduğundan biz umum onların namına “Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin aleyke yâ Resulallahi biaded-il cinni ve-l insi ve biadedi-l meleki vennücum” manen deriz.

فَيَكْفِيكَ اَنَّ اللّهَ صَلَّى بِنَفْسِهِ وَ اَمْلاَكَهُ صَلَّتْ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَتْ


(*) Zât-ı Ahmediyeye (A.S.M.) gelen rahmet, umum ümmetin ebedî zamandaki ihtiyacatına bakıyor. Onun için gayr-ı mütenahî SALÂT yerindedir. Acaba, dünya gibi koca, büyük ve gafletle karanlıklı, vahşetli ve hâlî bir haneye birisi girse; ne kadar tedehhüş, tevahhuş, telaş eder; ve birden o haneyi tenvir ederek enis, munis, habib, mahbub bir Yaver-i Ekrem sadırda görünüp, o hanenin Mâlik-i Rahîm-i Kerim’ini o hanenin her eşyasıyla tarif edip tanıttırsa ne kadar sevinç, ünsiyet, sürur, ışık, ferah verdiğini kıyas ediniz. Zât-ı Risaletteki salavatın kıymetini ve lezzetini takdir ediniz!}

Said Nursî

Kutlu Doğum Haftasında Yapılacak İbadetler Nelerdir?

Mübarek aylar, mübarek haftalar, mübarek günler, mübarek geceler ve mübarek saatler geldiği zaman insanlarımızı bir heyecan kaplıyor acaba bu mübarek günü nasıl değerlendireyim de Cenab-ı Hak benden razı olsun.

Her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bil hesabı bazılarımız ise her gününü hatta her anını Yüce Yaradanın huzurundaymış gibi geçiriyor. Amellerinde her yaptığında onu düşünüyor ondan sonra adımını atıyor.

İşte o mübarek haftalardan birisindeyiz. Aslında Peygamber Efendimizin doğum günü olarak ifade edilen Kameri aylardan Rebiü’l-evvel ayının 12.gecesinde değiliz ya da Mevlid Kandilinde değiliz. Miladi olarak doğduğu tarihteyiz. Sonradan da olsa değerli bir hafta olarak ifade edilen güzel bir haftanın içerisindeyiz. Madem Cenab-ı Hakkın rızasına ve Habibi Ekreminin sünnetine vesile olacak bir meşguliyete girmişiz elbette ki bu kadar insanın yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Hak bu haftayı mübarek olmasa da şüphesiz mübarek kılacaktır.

Gelelim asıl sorumuza, Kutlu Doğum haftasında yapılacak ibadetler nelerdir?

Madem Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’in kutlu doğumunu idrak etmiş bulunuyoruz elbette ki öncelikle ona Salat-ü Selam getirmek.

Peygamber Efendimizden bahseden Risale-i Nur’lar da geçen bahisleri okumak. (19. Mektup, 19. Söz, 4. Lem’a, 11. Lem’a, Reşhalar vs. gibi)

Peygamber Efendimizle ilgili yapılmış sohbetleri internet üzerinden bulup izlemek. (Nurpenceresi, seyrangah.tv vs. sitelerden)

Kur’an okumak, Hadis-i Şerif Mealleri okumak vs. tarzında bir çok akla gelecek mübarek işleri yapabilirsiniz.

Son olarak şunu belirtmeliyiz ki sadece bir günlük ya da haftalık anılan bir peygamberden ziyade hayatının her anında ihtiyaç duyulan, hatırdan çıkarılmayan ve işlerini O’nun mahşerde şefaatine nail olmak için çabalayan insanlardan olma gayretinde olmak.

Allahım! “Şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzeresin” sırrına mazhar olarak en üstün meziyetleri kendisinde toplayan ve “Ümmetimin fesadı zamanında benim sünnetime yapışana yüz şehid ecri vardır” buyuran zâta salât et. Amin.

Allahım! Tıpkı İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin her şeyden nihayetsiz derecede yüksektir. Amin.

Sitemizdeki Kutlu Doğum Haftası haberlerini okumak için tıklayınız…

Hazırlayan: NurNet.Org

 

Ben Sözlerimle Muhammed’i (a,s.m.) Övmüş Olmadım

Risalet-i Ahmediyeye dairdir

وَمَا مَدَحْتُ مُحَمَّداً بِمَقَالَتِى وَلٰكِنْ مَدَحْتُ مَقَالَتِى بِمُحَمَّدٍ عَلَيْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ
1

Evet, şu Söz güzeldir. Fakat onu güzelleştiren, güzellerin güzeli olan evsâf-ı Muhammediyedir.
On Dört Reşahâtı tazammun eden On Dördüncü Lem’anın

BİRİNCİ REŞHASI

Rabbimizi bize tarif eden üç büyük, küllî muarrif var: Birisi şu kitab-ı kâinattır ki, bir nebze şehadetini on üç Lem’a ile Arabî Nur Risalesinden On Üçüncü Dersten işittik. Birisi şu kitab-ı kebîrin âyet-i kübrâsı olan Hâtemü’l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Birisi de Kur’ân-ı Azîmüşşandır. Şimdi, şu ikinci burhan-ı nâtıkı olan Hâtemü’l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâmı tanımalıyız, dinlemeliyiz.

Evet, o burhanın şahs-ı mânevîsine bak:

Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrap, Medine bir minber; o burhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin serzâkiri; bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya tarâvettar semereleri bir şecere-i nuraniyedir ki, herbir dâvâsını, mu’cizatlarına istinat eden bütün enbiya ve kerametlerine itimat eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar.

Zira, o Lâ ilâhe illâllah der, dâvâ eder. Bütün sağ ve sol, yani mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nuranî zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ ile, mânen Sadakte ve bilhakkı natakte derler.

Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesapsız imzalarla teyid edilen bir müddeâya parmak karıştırsın?

1 : “Ben sözlerimle Muhammed’i (a,s.m.) övmüş olmadım; aslında sözlerimi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmla övmüş ve güzelleştirmiş oldum.” İmam Rabbânî, Mektubat, 1:58.

Bediüzzaman Said Nursi / 19. Söz 1. Reşha