Etiket arşivi: Muhammed Numan

Coronavirüs ve insanlarda evhamın tahriki

Covid virüs kategorisinde olan Corona (Korona) virüsü hayvanlar arasında yaygın olan büyük bir virüs grubudur. Hayvanlarda olup insanlara bulaşmamış olan halen bir çok virüs bulunduğu muhakkaktır. Mazide Sars, Mers gibi bir çok Covid virüsü görülmüş olup insanlara bulaşmış olup nice enfekte hastalar olmuştur.

Şimdi bu yeni tespit edilen ve insanların enfekte olduğu Covid-19 (Corona) virüsü dünya genelinde insanlar enfekte olmaktadır.

Dünya genelinde vaziyet bu şekildedir. İnsanlar evhama müptela olmuş olup evham bataklığında debelenip, evham evham üzerine katmerlenmektedir evhamı.

İnsanlar, plan ve program yaparken kader cihetine bakmadığı ve hesap edemediği için hedef sapmaları yaşamaktadır.

“Kader, sebeble müsebbebe bir taalluku var. Yani, şu müsebbeb, şu sebeble vukua gelecek.”[1]

Bu kaide daima her şeyde caridir. Kader, meyil (cüz-i ihtiyar) ve meşiet-i ilahi her şeyimizde hükümfermadır.

Dünyada insanları korkutan, yeisle mültebis ederek evhamlara gark etmeye çalışmaktadır bu Covid-19 virüsü. Evham ve yeise mübtela olan insanlar helal ve haram çizgisini hadisat-ı hazıranın getirdiği gafletle unutmaktadır. Neticesinde iki cihanda ruz-u mahşerde pişman olacağı işlere imza atabilir.

Kader canibinde Covid-19 virüsü insanlığa ne diyor diye bakacak olursak karşımıza hikmet levhalarından çıkan ifade şu olacaktır.

“Fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ü küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber edecek. Allahu a’lem, o dabbe bir nev’dir.”[2]

Zevk, sefa ve dünya peşinde koşmanın getirdi yeis ve gafletle hudud-u ilahiden çıkmaya ve ilahi istikametten yani sırat-ı müstakimden, esfel-i safiline meyleden insanlığa meşite-i ilahiyeyi hatırlatmak için olduğu apaçık bir surette görünecektir.

“İnsan, küfür ve isyanla tahribat tarafına gidiyor. Az bir hizmetle pek çok işleri yapar. Onun için ehl-i iman, onlara karşı Cenab-ı Hakk’ın inayet-i azîmine muhtaçtır.”[3]

Dünya genelinde insanlık Allah’ın muradına muhalif ve göndermiş olduğu hakikatlerden uzak kaldıkça daima bir buhranla sarsılacaktır ta ki insanlığın aklı başına gelene dek.  

“Müslümanlık nezafeti, temizliği, nezaheti bütün sâliklerine farz etmekle, birçok tahribkâr mikropları imha etmiştir.”[4]

“Mü’minler iman bereketiyle ve sefahet ve sû’-i istimalâttan tecennübleriyle kurtulmasına işareten, âyet, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş.”[5]

Maddi ve manevi nezafetine dikkat eden, sefahetten içtinab eden, sui istimalden uzak kalan insanlar maddi ve manevi mikroplardan kendisini biiznillah muhafaza edecektir.

“Kâinatın iki ciheti var, âyinenin iki vechi gibi. Biri mülk, biri melekûtiyet.

Mülk ciheti, ezdadın cevelangâhıdır. Hüsn kubh, hayr şer, sıgar kibr gibi umûrun mahall-i tevarüdüdür. Onun için vesait ve esbab vaz’edilmiş, ta dest-i kudret zahiren umûr-u hasise ile mübaşir olmasın. Azamet, izzet öyle ister. Hakikî tesir verilmemiş, vahdet öyle ister.

Melekûtiyet ciheti ise, mutlaka şeffafedir. Teşahhusat karışmaz. O cihet vasıtasız Hâlık’a müteveccihtir. Terettübü, teselsülü yoktur. İlliyet ma’luliyet giremez. İ’vicacatı yoktur. Avaik müdahale edemez. Zerre şemse kardeş olur.

Kudret: hem basit, hem nâmütenahî, hem zâtî, mahall-i taalluk-u kudret hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır. Büyük küçüğe tekebbürü, cemaat ferde rüchanı, küll cüz’e nisbeten kudrete karşı fazla nazlanması olamaz.”[6]

“Arkadaş! Acele etme, burada bir parça durmak îcab eder. Onların pek vâhî ve zaîf şübheleri vardır. Bu şübheler, müteselsil bazı vehimlerden neş’et etmiştir. O vehimler de, bazı mugalatalardan husule gelmişlerdir.”[7]

İnsanlıkta görünen yeni Covid-19 ile bir evham hükmetmeye başlamış durumda. Halbuki insan saadet içinde olduğunu zannettiği bir zamanda “edna bir vehimle, sürur zâil olur.” [8]

Katmerli vehimlerde insan boğuşurken, cidalleşirken boş ve istikametsiz kalan aklına “kendi kendilerine vücud bulmak tevehhüm edip; hiçbir zihin, hattâ vehim dahi kabul etmediği ve her cihetle muhal ve imkânsız hurafelerin kapısını kendilerine açmışlar.” [9]

Akıl, eğer akıl olup istikamet üzerine gitmezse şayet “vicdan, akıl ve vehim gibi, haricî ve ebedî hakikat hükmüne geçmiş bir azabdan yapılan terhible müteessir olur.”[10]

Elhasıl: kendimizi, akıl ve kalbimiz başta olmak üzere, hayatımızı Allah’ın istikametinde, onun kavaidi çerçevesinde tertip edersek biiznillah musibetlerden en az zayiatla kurtulanlardan olacağız.

Çevremizde karamsarlık yerine ümit ve sabır ile hakkı tavsiye ederek insanların kuvve-i maneviyesini takviye etmek her müminin üzerine borçtur.  

Rabbim, arzi ve semavi musibetlerden muhafaza eylesin.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Sözler (467)

[2] Şualar 591

[3] Sözler (465)

[4] İşarat-ül İ’caz – 222

[5] Şualar 592

[6] Sikke-i Tastik-i Gaybi 16

[7] İşarat-ül i’caz 156

[8] İşarat-ül i’caz 150

[9] Şualar 667

[10] İşarat-ül i’caz 81

Kaynak: RisaleHaber

Mesleğimiz ESASATTIR

Mesleğimiz ESASATTIR

Risale-i Nur Külliyatı bir bütün halindedir. Bir kısmını ayırıp bir kısmını kabul etmek nur talebelerince kabul edilemez. Şayet bir nur talebesi bir kısmını kabul bir kısmını cerh ediyorsa hizmet anlayışını gözden geçirmesi gereklidir. Çünkü satın aldığımız küçük bir makinanın bile kullanım klavuzu ve tavsiyeleri varken, ahirzamanda muazzam bir Kur’an hizmeti teşkil eden Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin hizmeti-i nuriyeyi esasatsız, düstursuz bırakıp heba olmasına izin vermeyeceği gayet aşikar bir durumdur.

Sadece imani bahislerle hem hal olun Lahikalar ve Müdafalar ve Tarihçe-i Hayat gibi eserlerle teberrüken (yok denecek kadar az okuyun) meşgul olun ve üzerinde durmayın gibi söylemleri olan yerler ön planda Risale-i Nuru gösterip geri planda insanları şahıslara bağlamak ve kendi anlayışlarına göre bir hizb teşkil etmek emelini gütmektedir. Yani başka defterler söz konusudur. Nur ile aldatmak.

Risale-i Nurun imani bahisleri, tüm ehl-i iman ile müşterek mesailidir. Lahikalar ve Müdafalar ve Tarihçe-i Hayat ise, nur talebelerinin meslekî mesailidir. Bu sebeple pusulasız hizmet hizmet değil hezimettir. Hizmette esas olan kitap ve kitabî düsturlar olmazsa o hizmet dalâlete kadar insanı sürükleyebilir. Bu tarz söylemleri olan bir yerde bulunuyorsak mutlaka orayı terk edip kitabı esas alan hizmet-i Nuriye gruplarıyla hizmet hayatına devam etmeliyiz.

“Ne geliyorsa başımıza safdillikten, safdillerden geliyor!”[1]

Lahikaların ehemmiyetine dair Zübeyir Ağabeyin muhtelif beyanları:[2]

Külliyatı 3-4 defa okuduktan sonra Lahikaları, her paragrafının ameli cihetini düşünerek okumalı.”

“Mesleğimiz ESASATTIR.”

“Lahikalardaki mevzuular, aynen bu zamandakilere de hitap eder.Hizmet Rehberi hazırlanırken isimleri çıkarıyordum. Çünkü yeniler “Bu eski zamana ait bir mektuptur” nazarıyla bakabilirler.”

“Lahika Mektupları: Lahika, talebe mektupları, Risale-i Nur’un meslek ve meşrebini bize öğretir, çünkü bu mektuplar Üstadımızın tashihinden geçmiştir.

Bu mektuplardan gelince bize derdi:“Bir bak tayyedilecekleri tayyet” sonra yine Üstadımız bakardı, tayyedilecek varsa eder veya ilave ederdi.

Bu mektupları talebesinden işçisine kadar herkes okuyacağından, onlara hiç itiraz bırakmayacak tarzda olmalı. Muarız ekalliyet nazara alınmaz.”

 “Şahsi müdafaaya geçmeyip, daima hak ve hakikati iltizam ve müdafaa etmek, meslek-i kudsiyemizdendir.”

“Nur Talebeleri; Risale-i Nur eserlerini ve Lahikaları devamlı okuyarak ve bilhassa ameli ve tatbiki hakikatları not edip (halen, kalen, fiilen ve kalemen) bu Kur’anî düsturlarla amel ederse veya ihlasla amil olmaya cehd ederse; Kur’anî, imanî ve mücahidane (Nur-u Kur’an hizmeti) olan Risale-i Nur hizmetinde, ömrü boyunca muvaffak olur.”

“Risale-i Nur talebesi; imanî bahisleri okur, ehl-i salat ve takva olur; fakat başka cereyanlara aldanabilir. Eğer, meslek ve meşrebe dair mevzuları, lahikaları okursa, aldanmaz.”

“Ders okuma makamı, tevazu makamı değildir; cemaati muhafaza makamıdır. Dersleri, külliyatı 3-4 defa tekrar edenlere okutmalıyız.”

Selam ve dua ile;

Muhammed Numan ÖZEL

 

[1] Zübeyir Gündüzalp

[2] Bir Dava Adamından Notlar kitabından iktibastır

Akıştaki İnsan-2

İçimdeki çığlık

Tarih boyunca insan üzerine sayısız yazı, makale, video yapıldığını tahmin etmek zor değildir. Bu etkinlikler neticesinde insanlar ya ileri ya geri gitmiş veya olduğu yerde saymıştır.

Tarih içerisinde tarihe damgasını vuran insanlar gelmiş ve bu insanlar eserleriyle topluma yön vermiştir. Bazı insanları istikamete bazısını da gayr-ı müstakim yollara sevk etmiştir.

Tarihin hem öznesi hem de nesnesi insandır. Bu sebeple insan her şeyden etkilenen bir varlıktır. Dünyaya gelişin gayesini aramak ve bulmak her insanın kafasındaki soru işaretidir.

“İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazan bâtıl eline gelir. Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken ihtiyarsız dalalet başına düşer; hakikat zannederek başına giydiriyor.” (Mesnevi-i Nuriye 249)

Bu arayışın farkına varanlar sorgulamaya başlar çevrelerini. Asırlar boyunca beşeriyet içerisinde ilahi ve beşeri olarak bu arayışa cevap vermek gayretinde olan kimseler çıkmıştır. İlahi yolu Enbiyalar, Resuller ve veliler, beşeri yolu da filozoflar tutmuştur.

Son döneme gelindiğinde genelde insanlık, özelde Türk-İslam medeniyeti buhran içerisine girmiştir. Yüzünü şarka dönüp geri adımlarla garba yürümek milli ve manevi değerlerden göz göre göre uzaklaşmak ve zaman itibariyle iflasın eşiğinde olup şimdi iflas etmiş olan garb kültürüne yaklaşmak kalp ve beden arasına sıkışmak ve bu sıkışmanın neticesinde manevi bir buhran tezahür etti.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: Risale Haber 

Yazarım tüm yazıları için tıklayınız 

 

www.NurNet.Org

İçimdeki Çığlık

İçimdeki çığlık

Tarih boyunca insan üzerine sayısız yazı, makale, video yapıldığını tahmin etmek zor değildir. Bu etkinlikler neticesinde insanlar ya ileri ya geri gitmiş veya olduğu yerde saymıştır.

Tarih içerisinde tarihe damgasını vuran insanlar gelmiş ve bu insanlar eserleriyle topluma yön vermiştir. Bazı insanları istikamete bazısını da gayr-ı müstakim yollara sevk etmiştir.

Tarihin hem öznesi hem de nesnesi insandır. Bu sebeple insan her şeyden etkilenen bir varlıktır. Dünyaya gelişin gayesini aramak ve bulmak her insanın kafasındaki soru işaretidir.

“İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazan bâtıl eline gelir. Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken ihtiyarsız dalalet başına düşer; hakikat zannederek başına giydiriyor.” (Mesnevi-i Nuriye 249)

Bu arayışın farkına varanlar sorgulamaya başlar çevrelerini. Asırlar boyunca beşeriyet içerisinde ilahi ve beşeri olarak bu arayışa cevap vermek gayretinde olan kimseler çıkmıştır. İlahi yolu Enbiyalar, Resuller ve veliler, beşeri yolu da filozoflar tutmuştur.

Son döneme gelindiğinde genelde insanlık, özelde Türk-İslam medeniyeti buhran içerisine girmiştir. Yüzünü şarka dönüp geri adımlarla garba yürümek milli ve manevi değerlerden göz göre göre uzaklaşmak ve zaman itibariyle iflasın eşiğinde olup şimdi iflas etmiş olan garb kültürüne yaklaşmak kalp ve beden arasına sıkışmak ve bu sıkışmanın neticesinde manevi bir buhran tezahür etti.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.Org

Akıştaki insan

Hayat, akıp giden bir ırmak, çağlayan bir şelaledir. Bu akıntı içerisinde her insanın bir yeri ve zamanı vardır. Bu akışta kimi zaman debi ve drenajın azaldığı kimi zaman da haddini aştığı aşikardır.

Zamanla öyle hadiseler yaşarız ki hem kendimiz hem de çevremizdekiler ve hadise içinde olan kimselerin havsalası almaz. Kimi zaman da kör gibi hareket ederiz. Yani bu hayat akışında mutlak bir hüküm sahibinin izni ve tasarrufuyla hareket ettiğimizi anlıyoruz. Akışta sıkıntı ve sevinç birbirini takip eder. Ama bu takip farklılıklar arz eder.

Sıkıntıların peş peşe gelmesi de sevincin devam etmesinin temel sebebi bunları peş peşe koyarak marifetullah ve muhabbetullah mertebelerinde terakki etmek içindir. Yani peş peşe gelenleri üst üste koyup basamak yaparak insanın yaratılış gayesinde ilerlemesidir.

Marifetullah ve muhabbetullah tarikinde terakki etmenin yolu ise, iz’an-ı akli ve kalbi kapılarından geçerek oluyor. Bu yolun sonunda ise, feraset, basiret, dirayet, kemalat sahibi olma ihtimali pek kuvvetlidir. Mutlaka olacak değil ama ekseriyetle bu kazanımlar, ihsan-ı ilahi ile oluyor.

Bu sebeple peş peşe gelen şeyleri fıtrata uygun olarak değerlendirmek gereklidir.

Bu akış ya selametle veya hüsranla devam edip son bulacaktır.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak:RisaleHaber

Yazarım tüm yazıları için tıklayınız

www.NurNet.Org