Etiket arşivi: soğuk

Kar Yağdığı İçin mi, Hava Soğuk Olur?

Çocuklara sorarlar: “- Tavuk mu yumurtadan çıkar, yoksa yumurta mı tavuktan çıkar?” Buna verilecek cevapta delilin davaya ve davanın da delile bağlı olması sebebiyle dönüp dolaşıp eski hâle gelmek, yani “Devir” denilen hâl vardır. Bu manâdaki “Devir”de, bir şeyin müsbet bir tek neticesine ulaşamadan doğruluk ve yanlışlık dereceleri eşit kavramlar arasında dönüp dolaşılır. “Devir” tarzındaki sorgulamalar, insanın mutlak hakikati bulmasını sağlayamaz. Bu  sorgulamaya başka bir misal de şu olabilir: “Yenidoğan (bebek) mı anne-babaya sebebtir, anne-baba mı yenidoğana sebebtir? Bebek büyüyünce anne veya baba olabileceği gibi, anne-baba da bebeğin dünyaya gelmesine sebeb olabilir ve bu sorgulamada da bir tek neticeye ulaşılamaz ve “Devir” vardır.
ağaç dalında kalp şeklinde karBu sorgulamalara benzer olarak sorulabilecek; “- Kar yağdığı için mi hava soğuk olur; hava soğuk olduğu için mi kar yağar?” sorusunda ise, sorunun cevabı fennî bakımdan açık ve net olarak verilebileceği için, bunu “Devir” cinsi sorulardan saymamak gerekir.
Okullarda, ders kitaplarında, ansiklopedilerde vb. kitaplarda “Kar yağmasının fennî izahıyla ilgili yazılanlar, “kar”ın niçin değil, nasıl yağdığına dairdir. “Nasıl?” ve “Niçin?” soru edatlarının kullanılış yerlerinin doğru seçimine ekseriya dikkat edilmez. “İlim” ve “Bilim” kelimelerinin doğru yerlerde kullanılmadığına da çok rastlanır. “İlmî hakikatlar” ve “Bilimsel gerçekler” de, her zaman birbirinin yerine kullanılabilecek manâda değildir.
Yale Üniversitesi profesörlerinden Prof. Dr. Arthur THOMSON, bu yanlışlığı şöyle izah ediyor:
“Hakikat yalnız bilimin gösterdiğidir, demek doğru değildir. Çünkü bilim şunları arar:
‘-Bu nedir? Ve hangi sebeplerle meydana gelmiştir?’
Şunlar ise:
‘-Bu niçin böyledir? Bunun manâ ve gayesi nedir?’ Sorusunun çevabı, bilimin sahasına girmez. Her şeyin ‘Niçin’i bilimi aşar, bu bilimin ötesidir. Bu problemleri felsefe cevaplandırmağa çalışır. Felsefenin de sükût ettiği hallerde, beşerin imdadına din yetişir ve bizi huzura sevk eder.”
“-Kar niçin yağar?” sorusuna cevap olarak söylenecek doğru bilgiler, “kar”ın yağmasının hikmetleridir. Bu hikmetleri, “kar”ın kendisinden bilmek büyük bir yanlış olur. Bunlar, “ilâhî hikmetler”dir. Kar, bütün varlıkları yaratan, idare eden Allah(c.c.)’ın Hakîm isminin, diğer bazı isimleriyle birlikte tecellîleri sebebiyle yağar.
“Kar”ın nasıl yağdığının cevabı ise, fen kitaplarında bu mevzuda yazılanlardır. Aslında, yalnız karın yağmasında değil, etrafımızdaki varlık âleminde gördüğümüz ve göremediğimiz her şeyde, Allah(c.c.)’ın diğer bazı isimleri ile birlikte, bilhassa Hakîm isminin tecellîleri vardır. Çünkü, bu dünya dâr-ul hikmet; insanın ölüm kapısından geçerek gideceği âhiret âlemi ise dâr-ul kudrettir. Yani bu dünyada olanlar, Allah(c.c.)’ın koyduğu sebebler perdesiyle cereyan eder; bu sebebleri yapan ve çalıştıran müsebbib-ül esbâbı (bütün sebebleri meydana getiren Allah’ı) bu sebebler perdesinde takılıp kalmadan tanımak da, insanın bu dünyada aklıyla en mühim imtihanıdır. Âhirette ise, insanın aklıyla imtihanı olmadığından, Allah (c.c.) kudretini sebebler perdesini kullanmadan doğrudan tecellî ettirir.
Bu dünya dâr-ul hikmet ise, “Hikmet” ne demektir? Bir âyet-i kerîmede: “Kime hikmet verilmişse, işte o­na pek çok hayır verilmiştir” (Bakara Suresi, 2/269) denildiğinden, hem erkeklerde hem kadınlarda isim olarak da kullanıldığına çok rastladığımız “Hikmet” kelimesinin mühim manâsına dikkati çekmekte fayda vardır. Hikmet kelimesinin lügat manâsı: “İnsanın, mevcudâtın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâl ve haricî, batınî keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor.) * Herkesin bilmediği gizli sebep. Kâinattaki ve yaradılıştaki İlâhî gaye * Ahlâka ve hakikata faydalı kısa söz * Sır * Bilinmeyen nokta. İlim, adalet ve hilmin birleşmesinden doğan değerli sıfat (Kuvve-i akliyenin vasat mertebesidir; Hakkı hak bilip imtisal etmek, bâtılı bâtıl bilip içtinab etmektir. İ.İ.) * Allah’a itaat, fıkıh ve Sâlih âmel. Allah’tan haşyet ve takvâ. Verâ’ * Akıl, söz ve harekette uygunluk * Hak emre uymak * Allah’ın yarattıklarında tefekkür.” (İslâmî, İlmî,Felsefî Yeni Lügat, A.Yeğin).
Bu söylediklerimizden sonra şimdi, bu hikmetler dünyasında ; “Herkesin bilmediği gizli sebeb. Kâinattaki ve yaradılıştaki ilâhî gaye” manâsındaki, ilk sorumuzun cevabı olabilecek karla alâkalı bir hikmetten bahsedebiliriz:
Kar yağması, havanın soğuk olduğunu gösterir; fakat kar yağdığı için hava soğumaz; aksine, kar yağması havanın soğuğunu azaltır. Bunun nasıl olduğunun, bu sebebler dünyasında bazılarının Asıl Fiil Sahibi’nden bahsetmeyerek “tabiat kanunları” dediği “âdetullah kanunları” ile izahı, şöyledir: Bir gram katı maddenin erimesi için gerekli ısıya o maddenin “erime ısısı” denir. Buz, 0’C de su haline gelirken gram başına 80 kalori ısı alır. Bu, suyun katı hali olan buzun erime ısısıdır. Su, buz haline gelirken erime ısısını verir ve her bir gram suyun donup kar kristali haline gelmesi esnasında, atmosfere seksen kalori ısı verilir. Bu hesaba göre, 10 ton kar yağmakla atmosfere verilen ısı, yüz kilo iyi cins maden kömürünün yanmasıyla verdiği ısıya eşittir. Bunun hesap şekli basittir: 10 ton = 10.000.000 gram. Bu kadar suyun kar haline gelirken atmosfere verdiği ısı = 10.000.000 x 80 kalori = 800.000.000 kalori. Bir gram iyi cins maden kömürünün yanmasıyla verdiği ısının da 8.000 kalori olduğu göz önüne alınırsa, o­n ton suyun kar haline gelirken verdiği ısı: 800.000.000 / 8.000 = 100.000 gram = 100 kilogram iyi cins maden kömürünün verdiği ısı, 10 ton karın suyun donmasıyla teşekkülü esnasında, atmosfere verdiği ısının karşılığı olarak bulunur (Benzeri bir hesapla, 0’C civarında 10 ton yağmurun teşekkülü esnasında atmosfere verilen ısının da, yaklaşık 750 kilogram iyi cins kömürün yanmasıyla verdiği ısı kadar olduğu bulunur.).
Atmosferdeki suyun kar haline gelirken verdiği bu ısı, kışın soğuğunun şiddetini kırmaktadır. Kar yağmasıyla, karın diğer faydaları yanında, bitki, hayvan ve insanlar, aşırı soğuğun meydana getireceği çeşitli zararlardan korunmaktadır. Baharda ise, karların erirken atmosferden aldığı gram başına 80 kalori ısı ile atmosferdeki sıcaklık azaltılmakta, bu defa da yeni filizlenen bitkilerin, havanın aniden ısınmasıyla, sıcaktan zarar görmesi önlenmektedir.
Demek ki, başlangıçtaki sorumuzun cevabı olarak; kar yağdığı için hava soğuk olmamakta; hava soğuk olduğu için kar yağmaktadır. Yağan kar hem atmosfere ısı vermekte, hem kendisi de soğuk olmasına rağmen, yeri bir yorgan gibi örtüp bazı bitki ve hayvanların soğukla telef olmasını önleyecek şekilde, atmosferdeki aşırı soğuktan muhafaza etmektedir.
Kar, karılan cansız ve şuursuz bir madde olarak, bunu kendisi mi yapıyor dersiniz? Bu hâl, bize “Kâinattaki ve yaradılıştaki ilâhî gaye”yi düşündürmez mi?
Prof.Dr.Mustafa NUTKU

Ne Sıcak, Ne Soğuk

KUZEY KUTBU’nda yaşayan Eskimolar, üst üste giydikleri kalın kürklü elbiseleriyle buzdolaplarımızın derin dondurucularından bile çok daha soğuk olan ülkelerinde, yağlı bir fok avlamanın derdine düşmüşlerdi.

Buzdan evlerinde yaşayan küçük Eskimo çocukları, gezginlerin kendilerine hediye ettikleri vanilyalı dondurmaları yalayabilmek için, onları bir süre ateşin üzerinde tutmaları gerektiğini çoktan öğrenmişlerdi.

Kutuplar soğuktu, hem de çok soğuk…

Aynı vakitlerde, Dünya’nın bambaşka bir yerinde, Büyük Sahra’da, bir kervancı, akreplerin bile deliklerinden çıkmaya cesaret edemediği öğle vakti, ufukta minicik bir vaha gördüğünü sandı.

Hayır! Bu sefer serap değildi, gerçekten çölün ortasında yaratılmış bir mucizeydi gördüğü.

Kervancı ve develeri, kafataslarının içini haşlanmış yumurta gibi kavuran sıcağın altında ilerlerken, zeminde kayan kum denizine çıplak ayakla basmak için, hatırı sayılır miktarda akıl tahtasını yitirmiş olmak gerekti.

Vaha gittikçe yakınlaşıyor ve serin bir pınarın şırıltısı, kervancı ile birlikte develerin de aklını başından alıyordu…

Çöl sıcaktı, hem de çok sıcak..

Bir yanda kutuplar, bir yanda çöller..

Bir yanda, dondurucu soğuk, öte yanda ise taşları yakan bir sıcak bulunur yeryüzünde…

Ama yine de, bizim küçük mavi gezegenimizin ortalama bir ısısı vardır.

Ve bu ısı, üzerinde kelebeklerden, fillere, kutup ayılarından, karıncalara.. kadar çeşit çeşit hayatın cilvelendiği bir gezegen için en uygun ortalama ısı derecesindedir.

Güneş gibi yıldızlarda milyarlarca dereceyi bulan ısı, karanlık uzay denizinde -273.15°C gibi akıl almaz bir seviyeye de iner. Bu olağanüstü farklılık içinde, canlıların yaşayabileceği aralık sadece %1 kadardır. İşte Dünyamızın ortalama ısısı bu %1’lik pay içindedir.

Dünyanın bu ısı aralığında tutulması için pek çok tedbir alınmıştır. Mesela Güneş’e olan mesafesi bunlardan biridir.

Eğer gezegenimize en yakın yıldız olan Güneş’e Venüs kadar yakın, ya da Jüpiter kadar uzak olsaydık, yeryüzü üzerinde böyle bir hayat şenliği olmayacaktı.

Güneş’ten Dünya’ya ulaşabilen ısı oranı %10 kadar azalacak olsa, yeryüzü kalın bir kar ve buz tabakası altında kalacaktı. Eğer biraz artacak olsa, bu sefer de, yanıp kavrulacaktık.

Ama ne donarız ne de yanarız. Her şey son derece hassas dengelerle yaratılmıştır çünkü.

Bizim sevgili gezegenimiz yaratılırken ekseni 23°27´lik eğimle yaratılmıştır. Bu eğim sebebiyle, kutuplar ile ekvator arasındaki ısı farkı, şimdikiyle kıyaslanmayacak seviyelere çıkmaz. Böylece, kutuplarda kutup ayıları yaşarken, ekvatorda, tropikal orman kuşları rengarenk uçuşur..

Dünya 24 saatte kendi etrafında bir tur atar. Böylece gece ile gündüzler nisbeten kısa sürer. Eğer bu dönüş hızı daha yavaş olsaydı, geceler çok daha uzun olurdu. Bu da, gece-gündüz arasındaki ısı farkını artırırdı. Uzun gecelerde ısı çok fazla düşer; uzun gündüzlerde de ortalık kavrulurdu. Kendi etrafındaki dönüş hızı Dünyaya göre çok yavaş olan Merkür gibi gezegenlerde, bu ısı farkı 1000°C kadar çıkmaktadır mesela…

Bütün bunlardan başka, Dünya’mızın üzerine koruyucu bir kalkan gibi sarılan atmosfer tabakası, yeryüzünün ısı dengesini koruyacak pek çok özelikle birlikte yaratılmıştır… Mesela bulutlar, Güneş’ten gelen fazla ısı ve ışığı uzaya yansıtarak bu dengeye hizmet eder.

Kutuplarda Eskimolar yağlı fok balıklarını avlar, büyük sahrada kervancılar vahalarda serinler…

Kalın buz tabakalarının üzerinde kaya kaya yol alır penguenler, tropikal denizlerde rengarenk balıklar, mercan kayalıklarının içinde, “bul beni” oynar…

Sevimli mavi gezegenimiz, ne Merkür’ün gündüzleri gibi çok sıcak yaratılmıştır ne de geceleri gibi çok soğuk…

Ve türlü türlü canlının yaşamasına imkân veren bu ısı aralığı, pek çok tedbir ile korunur…

Tarık Uslu / Zafer Dergisi