Murat tarafından yazılmış tüm yazılar

Nefsine itimad ederek mesai arkadaşlarını âmiyane görenin sonu tehlikelidir!

  • Nefsinden gelen sözün samimiyet olduğuna inat edenden korkulur. Bunlardan kendinizi koruyunuz. Kendiniz, aynı bilmemezliğe düşmemek için düşününüz.
  • Nefsin desiselerini beyan eden eserleri kendinize hitab ederek okuyunuz.
  • Nefsine itimad ederek mesai arkadaşlarını âmiyane görenin sonu tehlikelidir.
  • İstişare esnasında kendi fikrine saplanarak vereceği cevabı düşünen; azaların fikirlerini küçümseyen, hatadan kurtulamaz.
  • İşin içine çok acı söz girdi mi, onun tadı tuzu kalmaz.
  • Kendi fikrini çok beğenip, arkadaşını daima isabetsiz görmek kıyamet alâmetidir.
  • Nefsin desiselerini açıklayan eserleri sık sık kendinize hitab ederek okumak bu hastalığın yegâne devâ ve dermanıdır.
  • Başkalarını ıslah için evvelâ kendimizi ıslah etmek icab eder.
  • Kendini ıslah ve derse muhtaç görmeyen, bilemeyen gafletten uyansın uyarıcı eserlere sarılsın.
  • Dostlarına şiddet-i hiddet eden, haşin davrananın dostları dağılır. Bu neticeyi kendinden bilmek, güzel bir fazilettir.
  • Herkesin bir kusurunu bulup, kendi kusurlarını görmeyerek dostlarını terk eden, terk edilir.
  • Halini, etvarını, gidişatını başkasından dinle! Çünkü senin fenalığın, yanlışlık ve hataların senin nefsine, dostun gözüne iyi görünür.
  • Seni medhedenlere aldanma. Senin yanlışlık ve isabetsiz hareketlerini sana söyleyenler senin hakikî dostlarındır. Hastaya şeker vermek câiz olmayabilir Onun için acı ilaç faydalıdır.
  • “Senin yolunda şöyle bir kuyu var” diyen insan senin hayırhahındır.
  • Yanlış hatt-ı harekette giden, zararlı hali olan bir kimseye her zaman, “İyi gidiyorsun” demek, onu gaflete düşürmek ve ona zulmetmek olur
    Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin Notlarından

Riyanın gizli bir cephesine salahat ile giriliyor.

Bir Nur Talebesinde ihlas olmazsa, manen helâk olur. İnsan dünyada hatasını setredebilir, bâtılı hak gösterebilir. Fakat ahiret, daire-i fâştır, her şey apaçık tebarüz edecektir. Bir müminin hayatında en büyük afat, riyadır. Bir Nur Talebesinde riya olsa, onun, kabuliyet ve makbuliyete çıkması mümkün olamaz. Riya nefsin ve şeytanın şe’ni bir desisesidir. Riyanın gizli bir cephesine salahat ile giriliyor.

Şeytan, dalaletten çekiyor, zahiren salahat mertebelerine çıkarıyor, ta ki nefsine itimat edip, ucbe girsin. Bir mürşid-i kâmilin en mümeyyiz vasıflarından birisi, riyadan tecerrüttür. Nur Talebesinin iki kanadı var : biri mücahede, diğeri ubudiyet. Matlup olanı, ikisini denk tutmaktır.

Enaniyetini tam eritmeyende çeşm-i basiret açılmaz, sadr-ı şifa hasıl olmaz. Gönül ikliminde ebedi inşirah ve ferah hasıl olmaz.

Nur Talebesinin meşrebi Hz.İbrahimin meşrebi gibi olmak gerektir. Putları kırmak… Nur Talebesinin elinde balta olacak. Ne ki seni Allan’dan alıkoyuyor, vur başına, kır.

Her sadık Nur Talebesi asr-ı saadetteki bir sahabinin meşrebini taşır. Risale-i Nurun meşrebi, meşreb-i sahabedir. Bir Nur Talebesi davasına sâdıkane bağlansa, makam-ı rızaya çıkar. Risale-i Nur’a sadıkane bağlanan bir Nur Talebesine sedd-i inkıbaz perde olamaz. Bir dava adamının en mümeyyiz vasfı, davanın kudsiyetini kavramasıdır. Her şey bununla başlıyor, herşey bununla bitiyor.

Bir Nur Talebesi şahs-ı manevî namına Risale-i Nur’dan konuşsa, kabiliyeti miktarınca inbisat ve inkişafata mazhar olur. Bu inbisat gayri şuurîdir. Bu inkişaf iki koldan nebean eder; biri Peygamber efendimizden (asm), ikincisi ise üstaddan. Kişinin hiç haberi olmadan feyzi artar.

Prof.Dr. Şener Dilek’in Notlarından

Bahtlı ve talihli kimse, başkasına va’z edilirken ibret alandır

Bahtlı ve talihli kimse, başkasına va’z edilirken ibret alandır.

Kusurlu, hatalı bir arkadaşınızın yanlışlarını yumuşaklıkla, hürmet ve tevâzu ile yalnız ona söyleyiniz. Kabullenmezse dahi, ikinci bir kimseye onun hakkında gıybet etmeyiniz. Birisinin kusurunu, kusuru düzelteceğim diye etrafa yaymak, şahsî kin, garaz, nefsin karışması gibi hallerin zorlamasının neticesidir. Veyahut fayda veriyorum zannıyla zararların üremesine sebep olan bir safdillik ve bilememezliktir. Başkalara yaymak değil, dâima ve dâima ona söylemektir. Söylerken de “Acaba, hakîkaten ve bizzat nefsü’l-emirde hata mıdır? Yoksa benim fikrime, görüşüme göre mi hatalıdır?” diye insan kendini murakebe etmelidir.

Hiddetle, heyecanla konuşmanıza asla îtimad etmeyiniz. Zira nefis ve şahsî hissiyat karışır. Yapacağım derken parçalarsınız. Hem de kendinizi parçalamış olursunuz. Çok defa kendisini tenkîd etmek kâmilliğine erişememiş, yakın akraba veya mesâi arkadaşlarını tenkid etmeye alışanlarla bir yerde oturmayınız. Onu dinleye dinleye siz de münekkid ve yıkıcı bir ahlâk sahibi olursunuz.

Adaletten ayrılmamak, hakikati itiraf ve tasdik etmektir. Zıddı zulümdür.

Nefsini daima itab eden, din ve dâvâ arkadaşlarının iyiliklerine hasr-ı nazar eden, başkalarınca nefret edilmekten kurtulur.

Dedikodu ile, arkadan çekiştirmekle mesele halletmeye çalışmak, ya safdillik, ya şuur altı veya şuur üstü garaz ve muhalefet nişanıdır veya canı incitilmişin intikam kokusudur.

Dışarıdan tenkid kolaydır. Aynı işin içine girdikten sonra, tenkidin zulümkârlığını anlamak o kimse için ne acı, ne felâketli, ne hasaretli ve ne derece mânevî mes’uliyetlere dûçâr olucudur!

 

Dershane adabı

Nur Dershanesi Adabı

1. Dershanedeki Uhuvvet

Dershanedeki uhuvvet ve samimiyet, muhabbeti netice vereceği için evvela dershane ehlinin bu hususa dikkat etmesi ehemmiyetlidir. Hem kendi istifademiz, hem de dışarıdan gelen cemaatin teveccühünün ziyadeleşmesi üstadımızın da ifadesiyle uhuvveti iktiza eder.

“Uhuvvet için bir düsturu beyan edeceğim ki; o düsturu cidden nazara almalısınız. Hayat, Vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizackarane ittihat gittiği vakit, manevi hayat da gider.

“Sakın, sakın! Şimdiye kadar mabeyninizdeki fedakarane uhuvvet ve samimane muhabbet sarsılmasın. Bir zerre kadar olsa bile, bize büyük zarar olur…”

2. Dershanedeki ciddiyet

Hal ve hareketler, giyim-kuşam v.s gibi hususlarda ciddiyetin muhafazası için bazı adablar vardır ki, mabeynimizde sıkça tezekkür edilmelidir. Evvela komşularımızın rahatsız edilmemesi göz önünde bulundurularak konuşmalarımıza,  hal ve hareketlerimize dikkat etmeliyiz. Ayrıca dersanenin mahiyeti iktizasınca, dışarıdan gelen cemaatin devamının sağlanması için hal ve hareketlerimizle birlikte giyim-kuşamımız da çok önemlidir. Bundan dolayı dersane ehli dersane içinde pejmurde bir vaziyette dolaşmamalı, gelenlere samimiyetini ve memnuniyetini ifade edecek şekilde haller sergilemelidir. Aksi takdirde dersanenin mahiyetine zıd hareketler bizi mesul eder.

3. Risale-i Nur Okumanın arttırılması

Dersane-i Nuriyenin tarifinden ve isminden de anlaşıldığı üzere Risale-i Nurlarla meşguliyet bir Nur talebesinin, hususan dersane ehlinin esası olmalıdır. Fakat muzır maniler çoktur. Evvela risalelerdeki Kur’ani ve imani hakikatlarden istifadeye mani, başta nefsimiz ve nefsimizin hoşuna giden şeylerdir; bunlar, dünyevi malayaniyat, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımız hevesli meşguliyetler, sıkıntılı hülyalar v.s. sayılabilir.  Bunun için dersanenin kudsiyetinin, alemimizde her daim canlı tutulması da gereklidir.

Tarihçe-i hayatta geçen şu cümleler meselemizi izah eder:

“… bu gizli din düşmanları ve münafıklar çoktandır anladılar ki, nur talebelerinin kefenleri boyunlarındadır. Onları, Risale-i Nurdan ve üstadlarından ayırmak kabil değildir. Bunun için şeytani planlarını, desiselerini değiştirdiler. Bir zayıf damarlarından veya safiyetlerinden istifade ederiz diye aldatmak yolunu tuttular. O münafıklar veya münafıkların adamları veya adamlarına aldanmış olanlar dost suretine girerek, bazen da talebe şekline girerek derler, dedirtirler ki: “bu da islamiyete hizmettir; bu da onlarla mücadeledir. Şu malumatı elde edersen, Risale-i nura daha iyi hizmet edersin. Bu da büyük eserdir.” Gibi bir takım kandırışlarla sırf o nur talebelerinin Nurlarla olan meşguliyet ve hizmetini yavaş yavaş azaltmakla ve başka şeylere nazarını çevirip, nihayet Risale-i nura çalışmaya vakit bırakmamak gibi tuzaklara düşürmeye çalışıyorlar. Hal-i alem buna şahiddir…”

4. Dersanelerin tertip, düzen ve temizliği

Dershanelerimizin, hem şahsi muvaffakiyetlerimize ve hem de cemaatin istifadesine medar olması hasiyetiyle düzen ve temizliği elbette gayet ehemmiyetlidir. Çünkü tertip, düzen ve temizlik başarıda önemli rol oynar. Karışık ve kirli ortamlar hem dersane ehline menfi tesir eder, hem de dersaneden istifade etmek için gelen cemaatin celbine engel olur. Dersanelerimiz nezih olmalıdır. Hatta dershanelerimiz, manevi teneffüs edilen mekanlardır ki, okunan hakikatlar manen havayı nasıl temizliyorsa öyle de maddi temizlik de aynı manaya kuvvet verir. Böylelikle dershanemiz maddi ve manevi nezahetiyle tam bir medrese mahiyetine bürünür.

5. Dersanelerdeki plan ve programlar

Dersanelerimiz, tabir-i diğerle medereseler, tedrisat mekanlarıdır. Şöyle ki; Bediüzzman’ın “Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir, aklın nuru fünun-u medeniyedir. Bu ikisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder.” İfadesiyle tedrisatın hangi noktalarda lazım olduğu belirtilmiştir. Bundan dolayı dersanelerimizde elbette plan ve programın lüzumu bariz bir hakikattır. İşte bundandır ki ubudiyetimiz, Kur’an, ilmihal dersleri, Risale-i Nur ile meşguliyetimiz, hatta okul derslerimize çalışmamız belli bir plan ve program dahilinde olmalıdır ki, semere versin. Zira,  “İntizam şedittir, devama sebeptir.” Amenna…

ilgili yazılar : http://www.nurnet.org/dersane-i-nuriye/

Dersane-i Nuriye

Nur Dershanesi

“Risale-i Nur, Kur’an-ı Hakimin hakiki bir tefsiridir.” Dershane-i Nuriye ise, Risale-i Nurun ders yeri, tedrisatının yapıldığı mekanlardır.  Nur Talebeleri, tek bir şeyi gaye edinmiştir: “İmanlarını kurtarmak niyetiyle Risale-i Nuru okumak ve Rıza-yı İlahi için İman ve İslamiyete Risale-i Nurla hizmet etmek.”

Risale-i Nurun müellifi Bediüzzaman Said Nursi’nin, ehl-i imanın manevi imdadına gönderilen bu tefsirin te’lif edilmeye başlandığı ilk merkez olan Barlada, sekiz sene müddetle ikamet ettiği ev, üçyüz elli milyon ehl-i İslamın merkezi hükmünde ilk Dersane-i Nuriyesidir.

Ayrıca Bediüzzamanın, Çam Dağının en yüksek tepesinde olan iki büyük ağaç üzerinde Dersane-i Nuriye manasında birer menzili vardı. Bu çam ve katran ağaçlarının tepelerinde, Risale-i Nurla meşgul oluyordu. Ve derdi ki: “Ben bu menzilleri Yıdız Sarayına değişmem.”

Üstadımız Said Nursi, Nur Dersanelerin mahiyetini ve ehemmiyetini şu şekilde izah eder: “Şimdi resmen din tedrisatı için hususi dersaneler açılmasına izin verilmesine binaen Nur şakirdleri mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir Dersane-i Nuriye açmak lazımdır. Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes her bir meselesini tam anlamaz. İman hakikatlerinin izahı olduğu için; hem ilim, hem marifetullah, hem huzur, hem ibadettir. Eski medreselerde beş-on seneye mukabil İnşallah Nur Medereseleri beş-on haftada aynı neticeyi temin edecek ve yirmi senedir ediyor.”

Bu suretle o dershanelerde Nurların okunması ve Nurlarla meşguliyete devam edenlere ve ders alanlara “Talebe-i ulum” şerefini kazandırmaktadır. Talebe-i ulumun ise; adi harekatı, hatta uykusu dahi ibadet hükmüne geçtiğini bazı büyük müçtehidler beyan etmişler…

Risale-i Nurda, üstadımızın da ifadeleriyle kıymeti ve ehemmiyeti çok defa zikredilen dershanelerin kudsiyeti de muhakkaktır. Ezcümle: Kur’an’ın ve hakikatlerinin terennüm edildiği, hatta iman hakikatlarıyla birlikte ubudiyet ve takva esaslarının talim ve tatbik edildiği, tedris edilen malumatın, marifete kalbedildiği dersaneler, maneviyat cihetiyle nadir mekanlardandır.

Maneviyattan anlaşılan mana şu ki;  maddi olmayan, dini ve mukaddes olan, dünyevi değil uhrevi olan herşeydir. Maneviyat, insanın manevi duygularına yani kalbine, ruhuna ve diğer latifelerine  kut ve gıda olan Kur’ani ve imani  şeylerdir.

O halde dersanelerimiz, manen insanın şarj olabileceği mukaddes olan yerlerdendir ki; melaike ve ruhaniyat bu mekanlara müteveccihtir. Bu ve bunun gibi manalara işareten Risale-i Nurda geçen şu bahisler meselemizi izah etmektedir:

• “Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakk’ın zişuuur çok mahlukatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istima’ından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemileriniz çoktur. Hem mütefekkirane, o çeşit sohbeti imaniye, zemin yüzünün bir manevi zineti ve medarı şerefi olduğuna işareten biri demiş:

“Semavat zemine gıbta eder ki; zeminde halisen-lillah sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir iki adam, bir iki nefes, yani bir iki dakika beraber otururlar; kendi Sanii Zülcelalinin çok güzel asar-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü eser-i sanatını birbirine göstererek Sanilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler. “

ilgili yazılar : http://www.nurnet.org/dershane-adabi/