Kategori arşivi: Hikayeler

Hikayeler

Batmayan Gemi

gemiEbu Müslim-i Saftar, evliyanın büyüklerindendir. Bir gün gemi ile yola çıktı. Yanında çok kimseler de vardı. Aniden ters yönden bir rüzgar çıktı. Dalgalar yükseldi. Gemi batacak gibi oldu. Gemide olan yükü denize attılar. Yardım istediler.

Ebu Müslim diyor ki:

Bizimle beraber gemide kim olduğu bilinmeyen bir köylü vardı. Yanında bir Mushaf vardı. Oradan kalktı ve Mushaf”ı elinin üzerine koydu ve şöyle yalvararak dua etti:

Ya Rabbi! Eğer bir kimsenin elinde dünya sultanından bir mektup bulunursa, hiç kimse ona saldıramaz, zarar veremez, belalardan emin olur.

Mushaf’ı kaldırdı ve;

Ya Rabbi! Bu Senin, bunu bize verdin. Ellerinde Senin kitabın bulunan kullarını suda boğmak keremine yakışmaz. Bizi tehlikeden kurtar.

Derhal dalgalar döndü ve deniz süt liman oldu ve sağ salim gittik.

Sakanın Eşeği

Fakir bir saka, o sakanın da bir eşeği vardı. Zayıf zavallı bir eşekti, sırtında yüzlerce yara vardı. Değil arpa ot bile bulamıyordu.

    Padişahın atlarının bakıcısı bu sakayı tanıyordu. Onunla eskilere dayanan bir ahbaplığı vardı. Bir gün sakaya rastladı:

    – “Bu zavallı eşeğin hali ne böyle, nerdeyse zayıflıktan ölecek.” dedi.

    Saka yana yakıla anlattı:

    – “Sevgili dost biliyorsun ki ben fakir bir insanım o sebeple bu zavallı hayvana bakamıyorum.” dedi.

    Padişahın ahır başı:

    – “Sen bu hayvanı bana ver birkaç gün padişahın ahırına bağlayayım ona padişahın atlarının yeminden vereyim, biraz düzelsin.” dedi.

    Saka eşeği seve seve verdi. Eşeği alıp padişahın ahırına getirdiler. Eşek ahırdaki temizliği bakımı atların halini görünce:

    – “Yarabbi, dedi. Bu nasıl iş bu atlar senin yaratığın da ben senin yarattığın değil miyim benim halime bak, bunların durumuna bak, böyle olur mu?” dedi.

    Aradan birkaç gün geçmeden savaş çıktı. Ahırdaki atları çekip eğerlediler. Savaş alanına yolladılar. günlerce süren savaştan sonra atlar döndüğünde her birinin vücudunda yüzlerce yara vardı birçok ok ucu hala vücutlarında duruyordu.

    Atların ayakları bağlandı cerrahlar geldiler, başladılar atların orasını burasını yararak, ok parçalarını, mızrak uçlarını çıkarmaya. Bunu gören eşek, daha önce düşündüklerinden, söylediklerinden bin pişman oldu. Haline şükretti…

mesnevi’den

Haddini Aşmanın Zararı

Bir gün adamın biri Hz. Musa (a.s.)’ya geldi:

    – “Ya Musa ne olur dua et de ben hayvanların dilinden anlayayım ve bundan kendime hisseler çıkartarak daha iyi bir insan olayım.” dedi.

    Hz. Musa (a.s.):

    – “Yürü işine git, kaldıramayacağın bir yükün altına girmeye çalışma, bu halin senin için daha hayırlıdır.” dedi.

    Fakat adam dinlemedi ısrar etti:

    – “Ya Musa ne olur hiç değilse kapımda yatan köpekle horozun dilini anlayayım.” dedi.

    Musa (a.s.) her ne kadar bundan vazgeçmesi için çalıştıysa da adam ısrar etti. Bunun üzerine Musa (a.s.) ona dua etti. Adam sevinerek evine döndü. Ertesi sabah hizmetçisi sofrayı kurarken bir parça ekmek fırlayıp düştü. Horoz koşarak bunu kaptı. Köpek buna kızdı:

    – “Be horoz bu yaptığın doğru mu? Sen buğday da yiyebilirsin arpa da. Mısır da yiyebilirsin, küçük taneleri de. Bense ekmekten başka bir şey yiyemem, neden benim rızkımı kapıyorsun?” dedi.

    Horoz cevap verdi:

    – “Haklısın fakat hiç tasalanma yarın bizim efendinin eşeği ölecek, sen de böylece karnını iyice doyuracaksın.” dedi.

    Bunu duyan adam hemen eşeği pazara götürerek sattı.

    Ertesi sabah da bakalım köpekle horoz ne konuşacaklar diye onların yanına geldi.

    Köpek horoza sitem ediyor:

    – “Yahu horoz hani eşek ölecekti, biz de karnımızı doyuracaktık.” diyordun.

    Horoz:

    – “Eşek ölmeye öldü lakin başka yerde. Çünkü sahibim onu sattı. Fakat hiç merak etme yarın at ölecek, o zaman da daha büyük bir ziyafete konacaksın.” dedi.

    Bunu duyan adam hemen ahıra koştu, atı aldığı gibi pazara götürüp sattı. Sevinerek evine döndü:

    – “Bu hayvanların dilini öğrenmem çok iyi oldu. Böylece zarardan kurtuldum.” diye düşünüyordu.

    Ertesi sabah yine acaba ne konuşacaklar diye köpekle horozun yanına gitti. Köpek yine horoza sitem ediyor, duruyordu:

    – “Yahu horoz bu sefer de dediğin olmadı, yoksa sen de mi yalana başladın.” dedi.

    Horoz:

    – “Hayır ben yalan söylemedim at ölecekti lakin sahibimiz onu da sattı. Fakat merak etme, yarın sahibimizin çok değerli kölesi ölecek o zaman onun hayrına yemekler, helvalar verilecek hepimiz doyacağız.” dedi.

    Bunu duyan adam o gün hiç beklemeden, kölesini götürüp sattı:

    – “Bu horozla köpeğin dilini öğrenmem iyi oldu. Böylece birçok zarardan kurtuldum.” diye düşünerek sevindi ve ertesi gün yine köpekle horozun yanına koştu. İkisi yine konuşuyorlardı. Köpek bu sefer çok kızgındı:

    – “Yalancı horoz, hani köle ölecek, bu sayede karnımız doyacaktı, günlerden beri yalanlarınla avutuyorsun, bu sana yakışır mı?”

    Horoz:

    – “Ben yalancı değilim ve yalan söylemem, diye başladı. Köle öldü fakat burada değil, başka yerde. Çünkü sahibimiz onu sattı. Fakat hiç iyi etmedi. Çünkü bu sefer sıra kendine geldi. Zira ilkin kaza, bela eşeğe gelecek, böylece sahibimiz beladan-kazadan kurtulmuş olacaktı. Eşeği satınca, onun yerine ata geldi, atı da satınca, köleye geldi. Köleyi de satınca bela ona gelecek. Sıra onda, yarın sahibimiz ölecek, o sayede hepimiz doyacağız.” dedi.

    Bunu duyan adam ah vah etti, başına vurdu fakat iş işten geçmişti.

    Böylece tamahkarlığın cezasını hayatıyla ödedi.

Rızkın Mecburiyeti

Zahidin biri “Herkesin rızkı Allah’tan (c.c.) gelir.” hadisinin manasını anlamak istiyordu. Başını alıp çöllere düştü bir kenarda yatıp uyudu.

Kendi kendine:

– “Bakalım rızkım nasıl gelecek.” diyordu.

Derken bir kervan yolunu kaybetti, gele gele o zahidin yattığı yere geldiler. O zahidi yatıyor görünce, birisi:

– “Bu adam neden böyle yolun izin uğramadığı bu yerde yatıyor, kurttan, düşmandan korkmuyor mu? Ölü mü yoksa diri mi? dedi.

Kervandakiler onun yanına vardılar, zahit bakalım ne olacak diye hiç sesini çıkarmadı. Ne vücudunu oynattı ne gözünü açtı. Kervandakiler bunu görünce:

– “Bu zavallı açlıktan ölüm derecesine gelmiş.” dediler.

Ekmek ve yemek getirdiler. Zahit dişlerini iyice sıktı. Adamlar bıçak getirip dişlerinin arasına sokarak zorla ağzını açtılar. Çorbayı ağzına dökerek yemekleri zorla ağzına tıkıştırdılar..

* ALLAH bir insana rızkını böyle zorla da olsa verir, Eğer kişi kaçsa gitse rızkı da onun arkasından onu takip edip onu mutlaka bulur.

Bir Bebeğin Gözünden Namaz

Sabah uyandığımda beşiğimden başımı kaldırıp babamın yatağına baktım. Babam yatağında yoktu. İşe gitmişti. Ben uyurken benim üstümü örtüp, beni öptüğünü hisseder gibi oldum ama babam ben uyanmayayım diye her zaman ki gibi beni dikkatli bir şekilde öpüp, üstümü örtüp işe gitmiş. Uyanırsam arkasında ağlayacağımı bildiği için böyle dikkatlice evden çıkar benim babam.

Çıkardığı sesleri ve üzerindeki renkleri çok sevdiğim çıngırağımı beşiğimin içinde buldum ve onunla oynayıp vakit geçirmeye başladım. Uyandığımı ve çıngırağımla oynadığımı fark eden annem beni beşiğimden aldı, benimle biraz oynadı ve altımı temizleyip beni tekrar beşiğime koyup mama hazırlamak için mutfağa gitti. Altımı temizlediği için çok rahatlamıştım. Birkaç dakika sonra annem hazırladığı mamayı getirdi ve bana yedirmeye başladı. Karnım hafiften doymaya başlayınca ağzımı kapatmaya ve mamayı dilimle itmeye, ağzımdan çıkarmaya başladım. Bunun üzerine annem beni kaldırdı, sırtımı sıvazlayıp hafif hafif vurarak gazımı çıkardı. Gazımı çıkarınca biraz daha yedirdi. Ondan sonra evin işleriyle ilgilenmek üzere beni beşiğime oturttu ve önüme o çok sevdiğim oyuncağımı koydu. Annem arada sırada yanıma uğrayıp beni kontrol etti. Derken öğlen oldu annem acıktığımı anladı ve bana mamamı yedirdi ve ardından uyumam için beni beşiğimde salladı ve bende yavaş yavaş uykuya daldım.

Öğle uykusundan uyandım. Sonunda hava kararmaya başlamıştı. Babam nerdeyse gelmek üzereydi. Her an zil çalabilir, babam kapıdan içeri girebilirdi… Evet, işte zil çalıyor ve babam sonunda işten gelmişti. Sevincimden yerimde duramıyordum. Babam yanıma biran önce gelsin ve beni yanına alsın diye hareketlenmeye ve sesler çıkarmaya başladım. Babam hemen yanıma geldi, beni kaldırıp kucağına aldı öptü, öptü yüzüme baktı, bende sevincimden dizleri üzerinde zıplamaya başladım. Babam benimle konuşup beni güldürmeye çalışıyordu. Mutluluktan uçuyordum ki birden dışarıdan güzel bir ses geldi. Babam bu sesi duyar duymaz beni beşiğime oturttu ve banyoya koştu. Elini, yüzünü yıkamaya başladı, hatta ayaklarını bile yıkadı. Bütün bunları yaparken babamın dudaklarını oynattığını gördüm, bir şeyler söylüyordu, sesi bana gelmiyordu bu yüzden ne dediğini, neden böyle yaptığını anlayamıyordum. Ne güzel eğleniyordum babamla hem daha geleli çok az bir zaman geçmişti. Banyodan çıktıktan sonra eline küçük bir kilim aldı ve hemen beşiğimin yan tarafındaki boş yere serdi. Bu kilimin üzerine beraberce oturacağımızı düşünüyordum ki birde baktım babam başına şapkaya benzer bir şey taktı ama bu şapka daha önce gördüğüm şapkalara hiç benzemiyordu; önünde güneşten korusun diye bir şey yoktu. Sonra babam o serdiği kilim üzerinde ayakta durdu ve bir şeyler söyleyerek eğilip kalkmaya, sonrada alnını yere değdirmeye başladı. Ben yanıma gelsin diye sesler çıkarmaya başladım ama babam adeta beni duymuyordu, gözünün ucuyla bile bana bakmıyordu, gözünü bir noktaya odaklamıştı. Babamı daha önce böyle bir şey yaparken hiç görmemiştim. Hareketlerinden anladığım kadarıyla önemli ve ciddi bir şey yapıyordu. Ne olmuştu babama anlayamadım. Bu böyle devam etti ve sonunda babam sağına ve soluna bakarak bir şeyler söyledi. Sonrada eline ipe dişilmiş boncuktan kolyeye benze bir şey aldı ve tanelerini saymaya başladı o da bitince en sonunda da ellerini bir şey ister gibi açtı ve bir süre yine bir şeyler mırıldandı. Sonunda yanıma geldi ve benimle oynamaya devam etti. Babam ne yapmıştı öyle hiç anlamadım. Yaptığı şey her ne ise çok özenerek, severek, önem vererek ve dikkatli bir şekilde yaptı. Bu yaptığı şeyi yaparken babamın yüzünde ayrı bir güzellik fark ettim. En sonunda annem de yanımıza geldi ve annem babama “Allah mübarek etsin, demek namaza başladın bey” dedi yüzünde memnun bir ifade ve tebessümle. Babam da anneme “evet hanım namaza başladım. Bunca zaman gafletteydim, namazı kılmıyordum ama bundan sonra Allah’ın izniyle son nefesime kadar, Allah rızası için namaz kılacağım” dedi ve ekledi “şimdiye kadar kılmadığım namazlarımı da kaza edeceğim Allah izin verirse” dedi.

Demek babamın yaptığı şeyin ismi namazmış ve namaz ertelenmemesi gereken önemli bir işmiş ve namazdan önce yaptığı şeylerde namaza hazırlıkmış, namaz Allah rızası için yapılan bir şeymiş…

Bende büyünce babamın namazda okuduklarını öğrenip, kazaya bırakmadan namaz kılacağım. Kazaya bırakmayacağım çünkü babam namaz kılmadığı zamanları “gaflet” dedi.

Halil İbrahim DEDE

02/04/2014 – Çorlu

www.NurNet.org