Şairin, “Bir âlem ki, gökler boru içinde! Akıl almazların zoru içinde. Üst üste sorular soru içinde: Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?” diyerek tarif ettiği karışık bir dünya da, içleri kemiren sorular karşısında susup pusmadığım için elhamdülillah. Kimler geldi, kimler geçti bu sus puslar içinde. “İyiler alemden göçtü çekildi/Bizler zamanenin …ne kaldık.” diye dövünenlerle “Kötüler âlemi almış gidiyor, iyiler kendini canım, yormasın boşa” diye teselli arayanların içinde, birkaç iyinin mücadelesini verebilenlerin yanında ola bildiğim için elhamdülillah. Gömlek değiştirmeden kalabildiğim, gömleğimi satın almak isteyenleri reddedebildiğim, sıçratılan çamurlardan gömleğimi koruyabildiğim için elhamdülillah. Nice memleket sevdalıları vardı yanı başımızda, nice dostlar, nice Ömerler, nice Hamzalar… İki kuruşa satışa çıkarılan sevdalar içinde Leylâlarını unutuverdiler. Bu sevda pazarında Leylâ’ma sahip çıkabildiğim, Leylâ’ma dâvâm diyebildiğim, Leylâ’mı peşkeş çekmediğim için elhamdülillah.
Bukalemunlara sevda yaraşmaz. Makam ve mevki uğruna bukalemunlaşanlara, pragmatizmi hayat felsefesi haline getirerek insanı ve hayatı değersizleştirenlere, güzellikleri çiğneyerek çirkinleşenlere atfen söylenen “nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok; nice elbiseler gördüm içinde insan yok” sözüne yakışmadığım; malk, mülk ve makamla ilgili sorulara muhatap olmadığım için elhamdülillah. Menfaatperestliğin metalaştığı, putçukların çoğaldığı bir âlemin içinde adam sandıklarımın adam olmadığını, büyük sandıklarımın ne kadar küçük olduğunu görebildiğim, kimseye hak ettiğinden fazla değerin verilmeyeceğini pek çabuk anladığım için elhamdülillah. “Ben bugüne kadar bordrolu memur değildim” diyerek paracıklarını savunmaya geçenlerin karşısında, helâl lokmanın ne kadar büyük bir servet olduğunu bilebilenlerden biri olduğum için elhamdülillah.
Ülkemi, milletimi ve mukaddesatımı bir felâketin eşiğine getiren asırlık bir fitnenin ve ihanetin içinde yer almadığım için elhamdülillah. Ne onun adamı ne de şunun taşeronuyum. Ne bunun ahbabı ne de şunun çavuşuyum. Ben hakkın hatırını âli tutanlarlayım. Bu yolda cennet sevdasından da cehennem korkusundan da geçenlerleyim; “Cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de fedâ ettim” diyen bir dâvâ adamının peşindeyim. Kim olduğumuzu, bu fani dünyada niye bulunduğumuzu çoktan fark ettik; “garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvânem, alîlem, âcizem, ihtiyarem” dedik, haddimizi bildik; gerisi boş laf, elhamdülillah.
Kaynak: Ahmet Dursun / Köprü Dergisi