Sevdiği kimselerden ayrılırken: “Allah’a emanet ol.” “Allah korusun.” “ En büyük Allah’tır.” “Allah’a dayan.” “Allah her şeye kafidir.” en sıkıntılı zamanlarda bile içten çıkan ses: “Allah’ım beni kurtar.” kelimeleri boş değil. Madem öyledir, ben yapıp ne yapıp ona itaat etmeliyim. Bunu başarmak için kendimi ikna etmeliyim! Bizim cinsimizden en iyisini seçerek, Onu Peygamber a.s.m yaparak onunla bizim faydamız için gönderdiği o yüce Kanunu, Kur’an-ı Kerimi hayatıma kanun kabul ederek, onu baş tacı yapmalıyım. O’na itaatte hata etmemeye çalışmalıyım kendine diyerek inancını pekiştirir.
Peygamberimiz (a.s.m.) vasıtasıyla bize gelen Kur’an-ı Kerim 1400 kûsur sene, hiç bir harf ve nüktesi silinip değişmeden günümüze kadar gelebilmesi, gösteriyor ki Kur’anı Kerim Allah kelamıdır. Onu getiren Peygamberimiz (a.s.m.) da Allahın Resülüdür. Hatta O kudsi kitabın hakkaniyetini düşmanlar da kabul etmeleri, Peygamberimize (a.s.m.) Muhammedül emin diyebilmeleri de, Kur’an-ı Kerim ve Aleyhissatu vesselam hakkaniyetlerine imza basan sağlam bir mühür ve inkăr edilmez bir delildir.
İnsan imanın dört esasını sağlam elde ettikten sonra, Kadere ve Hayır ile şerri yalınız Allah (c.c.) yaratabileceğine inandıktan sonra, imanını tamamlamış olur. Hayır ile şerri Allah yaratır ama insan için isteme manasında olan, cüz’i iradesini kullanması insan için bir borçtur. İnsan o vazifeyi yaptıktan sonra, eğer arzu ettiği şekilde işi rast gelmezse Kederim böyle imiş der rahat eder. Çünkü Ayeti kerimede Allah: “Ma esbeke min haseneti fe minalla, ve ma esabeke min seyyieti femin nefsik” buyuruyor. Yani: (eğer size hangi iyilik isabet etti ise o Allah’tandır, eğe şerden herhangi bir şey isabet etti ise o kendi nefsinizdendir.) Böylece insan ne yapayım benim kaderim kumarcılıkmış diyemez. Evet biz İmanın altı esasına noksansız inanmak için nefsimizi kontrol edip disiplinli yaşama gayretiyle yaşamaya kendimizi zorlayalım.
Abdülkadir Haktanır