Bu kimseler umumi hukuka da yer yer saldırmaktadır. Sözde nura sadakat kılıfıyla nurun sistematiğini baltalıyorlar. Bu davranışlarıyla “Ey “sadık ahmak” ıtlakına mâsadak bîçare ülema-üs sû’ veya meczub, akılsız, cahil sofiler!” [2] gibi hitapları hak ediyorlar. Çünkü bunu yapanlar üç sınıftır. Ya Nurculuğa zarar vermesi için içeri sokulmuş ya bu sokulanlara aldanmış veya aldananlara aldanmıştır. (*) Bunu yapanlar hangi sınıfa dahil olursa olsun neticesi değişmemektedir.
Hizmeti kendisine uydurmak isteyenler daima her yerde her meşrebde sıkıntı çıkartmışlardır. Bu tipler hassaten cerbeze sahibidirler aynı zamanda. Yani hakkı batıl, batılı hak gösterecek bir zeka sahibidirler. (*)
Risale-i Nura zarar vermek ya direkt olarak hücum ederler veya içeri adam sokup o hem içerden hem dışardan destekle Risale-i Nurun esasatını ders veren, istikameti gösteren, istikametli hizmetle cemaati kaim eden kimselere hücum ederler. Buna kılıf olarak da “biz kitap üzere hizmet ederiz, bizim için şahsın ehemmiyeti yoktur” vs.. gibi şeyler mırıldanırlar. Mesela üstadımızın varisi ve mutlak vekilleri hakkında naseza sözler söyleyerek cemaat nazarında itibarını kırmaya çalışırlar bu ağabeyleri kıymetsiz göstermeye çalışırlar.
Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin Varisliğini de anlamak için bu varislik tabirini ikiye ayırmak gerekmektedir.
a)Üstadına neşr-i hakikatta yardım etmek. [3]
b)Hizmet-i Nuriyenin nazırlığı ciheti..
Bu b maddesinin erkanları kimlerdir buna dair:
·”Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler… Şimdilik Tahiri, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir-iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum. Said Nursi” [4]
·”Kardeşim Abdülmecit, Zübeyir, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmet Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüştü, Abdullah, Ahmet Aytimur, Atıf, Tillolu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Salih…” [5]
·”Şimdi manevi evlatlarım, fedakar hizmetkarlarım olan Zübeyir, Ceylan, Sungur, Bayram, Hüsnü, Abdullah, Mustafa gibi ve has ve halis Nur’un kahramanları olan Hüsrev ve Nazif, Tahiri, Mustafa Gül gibi zatların nezaretinde o düsturumun muhafaza edilmesini vasiyet ediyorum. Said Nursi” [6]
Bu mehazlara baktığımızda demek ki Varislik sadece neşr-i hakikatte değil bir de varis-i şahsiye olarak yani mücessem şahıs var. Kendisini nur talebesi/nurcu olarak addeden herbir kimse neşr-i hakikat cihetiyle üstadımızın varisidir. Amma şahsi olarak üstadımızın isimle tayin ettiği kimseler harici varisi, vekili, mutlak vekili, naşiri değildir.
Bu cihetle bu isimlerden başka fert olasun cemaat olsun Risale-i Nur Külliyatı neşriyatı yapamaz. Hangi fert hangi cemaat olursa olsun bu böyledir.
Nurculuk içine sızıp bir tabaka topladıktan sonra yeni bir şey açmaya kalkmak ise hainlikten öte bir şey değildir. Elbette bunu yapanlar er geç cezasını görüp tokadını yiyecektir. Zecirkarane.
“Başka bir çığır açmakla hem o zarar eder, hem bu müstakim ve metin cadde-i Kur’aniyeye bilmeyerek zarar verir; belki zındıkaya bilmiyerek bir nevi yardım hesabına geçer.” [7]
Eğer enaniyetli ve hodfüruş ise, Risale-i Nur şakirdlerinin metanetlerini kırarlar; nazarlarını, Risale-i Nur’un haricine çekip dağıtırlar. Şimdi çok dikkat ve metanet ve ihtiyat lâzımdır.” [10] insanların şevkini kırarak hizmette pasifize etmeleri bu tiplerin adeta bir şablon olmuştur.
Risale-i Nur Hizmeti ve hizmet tarzı “Asrımızın efkârının anlayışına ve idrakine hitab edici mahiyeti ve Kur’an-ı Hakîm’in bu zamanın fehmine bir dersi olması noktasından Nur Risaleleri, bilhâssa bu memlekette büyük ehemmiyet kazanmıştır. Asırlarca Kur’an’a bayraktarlık yapan ve dünyayı diyanetiyle ışıklandıran bu necib millet, yine dünyaya örnek, ahlâk ve fazilette üstad olarak insanlığın geçirdiği müdhiş buhranlardan halas için çare-i necatı göstermektedir. Beşeriyeti dehşetli sadmelere uğratan, tehdid eden anarşiliğin, ifsad ve tahribin yegâne çaresi ancak ve ancak İlahî, semavî bir dinin ezelî ve ebedî hakikatlarıdır, hakikat-ı İslâmiyettir. Risale-i Nur, hakikat-ı İslâmiye ve Kur’aniyeyi müsbet ve müdellel bir şekilde insanlığın nazar-ı tahkikine arz ve ifade etmektedir.” [11] Hal böyle olunca bu koca hizmeti hiç boş bırakırlar mı? Bunlar karşısında anladığımız ders şudur
“Efendiler! Otuz-kırk seneden beri ecnebi hesabına ve küfür ve ilhad namına bu milleti ifsad ve bu vatanı parçalamak fikriyle, Kur’an hakikatına ve iman hakikatlarına her vesile ile hücum eden ve çok şekillere giren bir gizli ifsad komitesine karşı, bu mes’elemizde kendilerine perde yaptıkları insafsız ve dikkatsiz memurlara ve bu mahkemeyi şaşırtan onların Müslüman kisvesindeki propagandacılarına hitaben, fakat sizin huzurunuzda zahiren sizin ile birkaç söz konuşacağıma müsaade ediniz.” [14] “Burada dehşetli bir propaganda ile istimal ediyorlar. Fakat siz hiç telaş etmeyiniz. İnayet-i Rabbaniye devam eder. Gittikçe fütuhat-ı Nuriye tevessü’ ediyor.” [15] “Çok emarelerle ve bazı hâdiselerle kat’iyyen tahakkuk etmiş ki, Nur’un has talebelerinden bazılarının bir zaîf damarını bulup hizmet-i Nuriyeden vazgeçirmek veya zaîfleştirmek için Nur’un ve Nur talebelerinin düşmanlarının çok plânları var.” [16] Bir tesbih tanesinden tesbih, bir çiçekten bahçe, bir un’dan ekmek, bir sayfa yazıdan kitap olmayacağı herkesçe malumdur. Bu tesbihlerin dizilmemesi için zınkıda komitesi var gücüyle çalışmaktadır. Çok entrikalar çeviriyorlar. Zaten entrikaların çok olması sebebiyle ahirzaman denilmiyor mu bu asra?
Din düşmanları bir zamanlar bu İslami meslek ve meşreb zenginliğini birer ayrışma, kavga sebebi göstermek içindelerken halen aynı çaba içindeler. Halende din düşmanları bu metot ve usul farkını körükleyerek Müslümanları tesanüdünü engellemek ve ittifak edip bir vücudun azaları gibi komprime ve bütünsellik içerisinde olmasını engellemek emelini gütmekteler. Ta Adem (as)’a secde etmeyen iblisten beri bu böyle olup kıyamete dek süreceği muhakkaktır. Çünkü Müslümanların birlik olması demek din düşmanların işine gelmeyecektir. Aslında İslamiyet düşmanları “hurdebînî bir mikrobdan korkar; ecram-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar.” [17] vaziyettedir. Sebebi ise ahiret inancı olmaması ve/veya var yok arasında şüphelerle karık gidip gelmeler içinde olmalarıdır. “Heyet-i içtimaiyenin kemaline ve terakkisine ilk ve en birinci basamaklar, uhuvvet ile muhabbettir.[18] Bizler ise meslek ve meşreblerimizde fark olsa da hepimiz islamiyetten birer cüz’üz. Küll olmak için ise maksadda ittifak ve ittihad edip tarz ve usulde farklılık arzderken gayede birlik olmamızdan geçmektedir.
Muhammed Numan ÖZEL
Haşiye – Mehaz:
[1] Lem’alar ( 89 )
(*)Sıbgatullah صبغة الله : Cenab‑ı Hakk’ın dilediği tarz, manevî renk, biçim ve şekilde yaratması. İslâmî ahlâk ve karakteri halketmesi. *Allah’ın dini.
(*) Bkz: Tarihçe-i Hayat ( 691 )
(*) Cerbezeye Dair: “büyük işlerde yalnız kusurları gören cerbezelik ile aldanır veya aldatır. Cerbezenin şe’ni, bir seyyieyi sünbüllendirerek hasenata galib etmektir.
Meselâ şu aşiretin herbir ferdi, bir günde attığı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek birden bir şahısta tahayyül edip başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksa.. veyahut bir sene zarfında birisinden gelen rayiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-ı zaman tevehhümüyle, birden dakika-i vâhidede, o şahıstan sudûrunu tasavvur etse; acaba ne derece evvelki adam müstakzer, ikinci adam müteaffin olur? Hattâ hayal gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa mağaralarından kaçsalar, hakları var. Akıl onları tevbih etmeyecektir.
Münazarat ( 34 )”
[3] Şualar ( 435 ), Lem’alar ( 167 ), Barla L. ( 296 ), Emirdağ L. 1 ( 190 )
[4] Emirdağ Lahikası-2 ( 233 )
[5] Emirdağ Lahikası-1 ( 236 )
[10] Kastamonu Lahikası ( 202 )
[14] Tarihçe-i Hayat ( 418 ) / Şualar ( 268 )
[15] Emirdağ Lahikası-1 ( 147 )
[16] Emirdağ Lahikası-2 ( 155 )