Cuma Duası.. Cumamız Mübarek Olsun!

Adile Duası:

Bismillahirrahmanirrahim

Allah, adaleti ayakta tutarak şahitlik etmiştir (açıklamıştır) ki, kendisinden başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de -buna şahitlik (ikrar) etmişlerdir.

Evet- mutlak güç ve hikmet sahibi Allah’tan başka ilah yoktur. Allah nezdinde, hak din İslam’dır. Ben zayıf, günahkar, isyan eden, muhtaç ve hakir bir kulum. Bana nimet veren, beni yaratan, bana rızık veren ve bana ikramda bulunan –Allah’ın birliğine” şehadet ediyorum; nitekim O’nun kendisi de kendi –birliğine- şehadet etmiştir; yine melekler, ilim sahibi olan kulları da şehadet etmişlerdir ki, O’dan başka ilah yoktur.

O; nimet, ihsan, bağış ve nimet sahibidir; kadir, ezeli, alim, sürekli, diri, tek, ebedi bir varlıktır; duyan, gören, irade ve kerahet sahibidir; idrak eden, zengin ve bütün bu sıfatlara müstehaktır; bütün bu yüce sıfatlarla birlikte güç ve kudret diye bir şey var olmadan önce güçlüydü; ilim ve illet diye bir şey ortaya çıkmadan önce alimdi; memleket ve mal namına bir şey olmadan önce sürekli sultandı; her önceden önce, her ezelin ezelinde, her durumda münezzehti; her sonradan sonra hal değiştirmeden ebediyen baki kalacaktır; zatı yaratılışın başında ve sonunda zengindir; batın ve zahirde hiçbir şeye ihtiyacı yoktur;

O’nun hükmünde hiçbir zulüm yoktur ve meşiyyetinde özel bir eğilim yoktur; takdirinde zulüm olmaz, hükümetinden kaçılmaz, kahrından bir yere sığınılmaz; gazap ve intikamından kurtuluş yeri yoktur; rahmeti gazabından öne geçmiştir, rahmetini talep eden hiç kimse mahrum olmaz; kullarını kendine itaatle mükellef kılınca engelleri kaldırdı ve itaate muvaffak olmada zayıf ile güçlüyü eşit kıldı; herkesin emrine itaat etmesini mümkün kıldı, günahtan sakınmanın yolunu kolay kıldı, herkesi ancak güç ve kudretinin yettiği miktarda itaatiyle mükellef kıldı.

Münezzehtir Allah; -insanlara- cömertliği ne kadar da açık, şanı ne kadar da yücedir! Münezzehtir Allah, bağışı ne kadar da fazla ve ihsanı ne kadar da yücedir O’nun! Adaletini beyan etmeleri için peygamberler gönderdi.

Peygamberlerin vasilerini fazl ve ihsanını açığa çıkarması için atadı ve bizi, peygamberlerin efendisi, velilerinin en hayırlısı, has kullarının en üstünü, temiz kulların en üst makamına sahip olan Muhammed’in –Allah’ın salat ve selamı onun ve Ehl-i beyt’inin üzerine olsun- ümmetinden kıldı…

Şehadet ederim ki, onların buyrukları hüccet, onların emrini yerine getirmek ve onlara itaat etmek farz, onları sevmek Allah’ın ezeli hükmüyle gerekli, onları izlemek kurtuluş sebebi, onlara muhalefet etmek helaket nedenidir.Onların hepsi kesinlikle cennet ehlinin efendileri, kıyamet gününün şefaatçileri, yer ehlinin imamları ve Allah’ın razı olduğu vasilerin en üstünüdürler.

Şehadet ederim ki ölüm haktır, kabirde sorguya tabi tutulmak haktır, ölülerin tekrar dirilmeleri haktır, mahşerde haşredilmek haktır, Sırat haktır, terazi ve amellerin tartılması haktır, insanların hesaba çekilmesi haktır, kitap ve amel defteri haktır, cennet haktır, cehennem haktır ve de kıyamet saati gelecektir; bunda hiçbir şüphe yoktur ve Allah kabirde olanları diriltip çıkaracaktır.

Allah’ım! Senin lütuf ve keremine ulaşmak benim ümidimdir, ihsan ve rahmetine ulaşmak benim arzumdur; ne cenneti hak edeceğim bir amelim ve ne de senin razı olmana neden olacak bir itaatim var. Ancak şu var ki, ben senin tevhid ve adaletine inanıyorum, senin ihsan ve lütfüne ümit besliyorum; sana, senin sevenlerinden olan Muhammed ve Ehl-i Beyt’ini şefaatçi olarak getirdim. Sen cömertlerin en cömerdi, merhametlilerin en merhametlisisin. Allah’ın salatı peygamberimiz Muhammed’e ve onun bütün tertemiz ve temizlenmiş Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun; onlara çok çok selam olsun. Güç ve kuvvet ancak ulu ve yüce Allah’tandır.

Allah’ım! Ey merhametlilerin en merhametlisi! Ben -bu duada dile getirdiğim- yakin ve imanımı ve dinimde sebatımı senin yanında emanet bırakıyorum; sen kendisine emanet bırakılanların en hayırlısısın; sen bize emaneti korumayı emretmişsin; o ölüm vaktim gelip çatınca onu bana geri ver; rahmetinle, ey merhametlilerin en merhametlisi.

——-

Mefatihu’l-Cinan kitabından alıntıdır.

Yazar: Şeyh Abbas Kummî

www.NurNet.Org

Kandil Gecelerinde (Mübarek Gecelerde) Ne Yapmalıyız? Nasıl Değerlendirmeliyiz?

Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza-i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:

1. Kur’ân-ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur’ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.

2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı;
 varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.

4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir?” gibi konular başta olmak üzere, hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.

5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.

6. Günahlara samimi olarak tövbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.

7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.

8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.

9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.

10. Kişi kendine ve diğer mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.

11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.

12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip,sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.

13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.

14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.

15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.

16. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.

17. 
Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e-mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.

18. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.

“Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili hususi bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet-i Kur’ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir… Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur.” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb-ü Sitte, 3/289).

Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta ise bir beis yoktur; sevaptan hâli değildir.

Sorularlaislamiyet

Fatih’ten Şiirler-4 (Elden Gider )

Fatih Şiirleri-4Sakiya mey sun ki bir gün lalezar elden gider 
Erişir fasl-ı hazan bağ-u bahar elden gider. Her nice Zühd-ü salaha mail olur hatırım 
Gördüğümce ol nigarı ihtiyar elden gider. Şöyle hak oldum ki, ah etmeye havf eyler gönül 
Lacerem bad-ı saba ile gubar elden gider. Gırre olma dilbera hüsnü cemale kıl vefa 
Baki kalmaz kimseye nakşünigar elden gider. 

Yar içün ağyar ile merdane ceng etsem gerek 
İt gibi murdar rakib ölmezse yar elden gider.

Avnî (Fatih Sultan Mehmet Han)

Türkiye’de Domuz Kılı Gerçeği!

İnsan-hayvan ilişkisinin toplumların maneviyatına olan etkisi hayvansal üretim ve tüketim desenini belirleyen önemli bir faktördür. Örneğin Hindular’da inek kutsal, dinimizde ve Yahudilikte domuz eti haramdır. Orta Asya ülkelerinde at eti ve sütü, Uzak Doğu ülkelerinde köpek, Afrika ülkelerinde böcek, kemirgen vb. hayvanlar besin maddesi olarak değerlendirirken, bazı toplumlarda ve dînî inanışlarda bunlar pis, necis, mekruh, yenilmez, yenilmesi yasaklanmış, kerahat, haram gibi tabirlerle yenilmez kabul edilmişlerdir (1,2,3,4,5).

Domuz eti dinimizde haram kabul edilirken, deniz hayvanları, tek tırnaklı hayvanlar, haram kabul edilen hayvanlardan istihâle yoluyla elde edilen başkalaşmış ürünlerin helallik ve haramlık mevzuu günümüze kadar tartışıla gelmiştir. Hatta yiyecekleri hazırlayan şahısların manevi hallerinin yiyecekler vasıtasıyla tüketenlerin manevi hallerini olumlu ya da olumsuz etkilediği dini literatürlerde yerini almıştır (6,7,9,10,24). Konu ile ilgili olarak Şah-ı Nakşibend (k.s) gafletle, öfkeyle ya da zorla pişirilen bir yemeği kendileri yemedikleri gibi sâliklerine de yedirmemişlerdir. Rivayete göre dostlarından birisi kendilerine bir ekmek hediye getirdiğinde: “Bize bu ekmeği yemek lâyık değildir. Zira ekmek gazap ile yoğruldu ve gazap ile pişirildi” buyurarak ekmeği pişiren kişinin maneviyatındaki olumsuzluğun onu tüketenin maneviyatını da olumsuz yönde etkileyeceğini belirtmiştir.

Yine: “ Bir gıda, yenecek bir nesne her ne olursa olsun, gaflet ile veyahut gazap ile veyahut kerahatle meydana gelse o nesne mekruhtur. O nesnede hayır ve bereket yoktur. Zira ona nefs ve şeytan yol bulmuş… Elbet ve elbet onu yiyen kimsede mutlaka çirkin bir netice zuhur eder. Bu sebepten, dikkatli ve Allah’ı düşünerek pişirilen ve Allah’ı düşünerek yenen helâli hâlisten hayır doğar. Bu halkın hâlis ve Sâlih amel işlemeye muvaffak olmamalarının sebebi yemede, içmede bu dediklerimi nazarı itibare almadan ihtiyatsızlık etmeleridir. Her ne hal olursa olsun, bilhassa namazda huşu, hudu ve kısaca huzur mazAllah sıfatına nail olabilmek, neşve ile göz yaşları dökerek namazı kılabilmek helal lokma yemeye ve Hakkı düşünerek yemeği pişirip Mevlâ’nın huzurunda imiş gibi yemek yemeye bağlıdır. Vücudu haram lokma ile hallolmuş bir kimse namazdan bir neşve duyamaz” diyerek yiyeceğin insanın manevi hayatına nasıl tesir ettiği açık bir şekilde beyan edilmiştir (10).

II. Bâyazid zamanında hazırlanan kanunnamelerde aşhanelerde kâfir çalıştırılmaması, berberlerde kafirlerin tıraşında kullanılan usturanın Müslümanların tıraşında kullanılmaması ve kafirlerin yüzlerinin silindiği havlularla Müslümanların yüzlerinin silinmemesi hükme bağlamıştır (23). Bu durumda yiyecek ve içeceklerin bileşimine giren maddelerin helallik, haramlık ve şüphelilik durumları ile yiyecek ve içeceklerin hazırlanmasında çalışanların manevi durumlarının sorgulanması büyük önem arz etmektedir (6,7,9,10,23,24).

Günümüzde yiyecek ve içeceklerin helallik ve haramlığı konusunda özellikle domuz ve at eti, jelatin, karmin, kıldan elde edilen sistein ve peynir mayası sıkça tartışılırken ve yiyecek ve içeceklerdeki varlığı yoğun şekilde araştırılırken, domuz kılının yiyeceklerle yaygın şekilde teması gerçeği gözden kaçmaktadır (2,4,11). Konu hakkında yapılmış bilimsel çalışmaların ve somut verilerin yetersizliği, gerçeğin ortaya çıkmasına engel teşkil etmektedir. Bu çalışma ile ülkemizde domuz kılının yiyeceklerle ne kadar yoğun şekilde temas ettiği ortaya konulmuş ve konu ile ilgili toplumun ve yetkililerin dikkati çekilmeye çalışılmıştır.

BOYACILIK VE KOZMETİKTE KULLANILAN FIRÇALAR

Boyacılık ve kozmetik alanında kullanılan fırçalar sentetik ya da doğal kıllardan yapılmaktadır. Doğal kıl olarak en çok domuz, keçi, at ve porsuk kılı kullanılmaktadır. Domuz kılı yağlı boya ve tıraş fırçası yapımında yoğun olarak kullanılırken, keçi kılından saç fırçası, porsuk kılından sakal fırçası ve at kılından ise badana fırçası yapımında yararlanılmaktadır (3,12,13).

KILLARIN MAKROSKOBİK VE MİKROSKOBİK YAPISI

Kılların dış tabakası kütiküla adı verilen kiremit şeklinde dizilmiş keratin tabakasından oluşmaktadır. Kılı bir ağaç gibi düşünürsek kılın kütiküla tabakasını ağacın kabuğuna benzetebiliriz. Ağacın kabuğuna bakarak türünü anlayabildiğimiz gibi, kılın kütiküla tabakasına bakarak hangi hayvan türüne ait olduğunu belirleyebiliriz. (14,15,16,17).

Yapılan bir çalışmada domuz kılı uçlarının 4-20 adet dallara ayrıldığı ve bu özelliğin fırça yapımında kullanılan diğer hayvan türlerinin hiçbirisinde bulunmadığı bildirilmiştir. Domuz kılındaki tipik dallanma Resim-1’de gösterilmiştir. Bu durum domuz kılının suyu ve boyayı çok iyi emerek tutmasını ve sürüldüğü yüzeye boyanın en güzel şekilde tutunmasını sağlamaktadır. Bu nedenle domuz kılı yağlı boya ve sakal fırçası yapımında yoğun olarak kullanılmaktadır (3,12,14,15).

Resim 1 – Domuz Kılının Tipik Dallanması

Domuz kıllı tıraş fırçalarının suyla temas edince kılların öbekleşmesi ve tipik olarak açan bir çiçeği andırması Resim-2’de gösterilmiştir. Bu özellik fırçanın domuz kılından yapılıp yapılmadığının anlaşılabilmesini kolaylaştırmaktadır (12).

Resim 2 – Islanmış Domuz Kılı Fırçanın Görünümü

Yapılan bir çalışmada domuz, at, keçi ve koyun türlerine ait kıl örnekleri ile yağlı boya fırçası, sakal fırçası ve saç fırçasına ait kıl örnekleri mikroskopta incelenmiş ve mikroskobik görünümlerinin fotoğrafları çekilerek karşılaştırılmıştır (Resim-3). Resim-3’ten de anlaşılacağı üzere yağlı boya fırça kıllarının kütüküla tabakası ile domuz kılı kütiküla tabakasının, saç fırçası kıllarının kütüküla tabakası ile keçi kılı kütiküla tabakasının birbirinin aynı olduğu tespit edilmiştir (18).

Resim 3 – Çeşitli hayvan türleri ve fırça kıllarına ait mikroskobik görüntüler

Fırça üreticileri ile yapılan mülakatta yağlıboya fırçası ile tıraş fırçalarının çoğunun domuz kılından, saç fırçasının keçi kılından, badana fırçasının ise at kılından yapıldığı anlaşılmıştır. Bu durum yukarıda bahsedilen çalışma sonuçlarını desteklemektedir.

Domuz kılının ülkemizde yoğun olarak kullanılmasını doğrular nitelikte olan ve Türkiye İstatistik Kurumu’nca yayımlanan raporlardaki rakamsal veriler Çizelge-1’de sunulmuştur (19).

Çizelge 1 – Türkiye’nin son altı yıl domuz kılı ithalat ve ihracat rakamları

DOMUZ KILINI LABORATUVARA GEREK OLMADAN NASIL ANLARIZ ?

Fırça kılının domuza ait olup olmadığını laboratuara gerek duymaksızın gözlem ve çok basit bir deney kombinasyonu ile tespit edebiliriz. Bunun için öncelikle fırça kıllarının uçlarına bakılır. Fırça uçları dallanma göstermiyorsa ya plastiktir ya da domuz dışında başka bir hayvan türüne aittir. Eğer kıl uçları dallanma gösteriyorsa ya domuza aittir (domuz dışında hiçbir hayvan türünün kıl uçları dallanma göstermez) ya da plastiktir. Uçları dallanma gösteren kılların domuza mı ait yoksa plastik mi olduğunu anlamak için ise kıllar yakılır. Plastikse yanma sonucu kılda tipik topaklanma olur ve oluşan yanık topaklanması parmaklar arasında kolayca ezilmez. Kıllar domuza aitse yanma sonucu oluşan topaklanma parmaklar arasında kolayca ufalanır ve tipik yanık tüy kokusu hissedilir. Özetlersek,

  1. Kıl uçları dallanıyorsa,
  2. Yakıldığında kılların yanan yerinde meydana gelen topaklanma kolayca ufalanıyorsa ve tipik yanık tüy kokusu hissediliyorsa kılların domuz kılı olduğuna hükmedebiliriz.  

DOMUZ KILININ YİYECEKLERLE TEMASI GERÇEĞİ

Domuz kılı fırçaların üretim amacına uygun olarak boyacılık alanında kullanılması konumuz dışıdır. Vurgulanmak isten domuz kılı fırçaların üretim amacının dışında yiyeceklerin fırçalanmasında ve cilalanmasında yoğun şekilde kullanıldığı gerçeğidir. Mutfaklarımızda, fırın, pastane, lokanta, pide ve kebap salonlarında ekmek, pide, börek, poğaça, simit vb. yiyecekler söz konusu fırçalarla fırçalanmakta, üzerleri yumurta, yağ, yoğurt vb. malzemelerle cilalanabilmektedir. Bu uygulamalar sırasında fırça kıllarının uçları mikro düzeyde koparak yiyeceğe yapışabilmektedir. Böylece domuz kılı parçalarının yiyecekler vasıtasıyla tüketilme riski ortaya çıkabilmektedir (3,20).

Resim 4 – Domuz Kılı Fırçanın Yiyeceklere Teması

DOMUZ KILININ YİYECEKLERLE TEMASININ DİNİMİZDEKİ VE YASAL MEVZUATTAKİ YERİ

Domuz eti Kur’an-ı Kerim’de Bakara 173, Maide 3, En’am 145 ve Nahl 115. ayetlerle yasaklanmıştır (2). Domuz kılı fırçaların yiyeceklerle temasına ve tıraşta kullanılmasına ilişkin ise T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunca aşağıdaki hüküm verilmiştir:

Kur’anda sadece domuzun etinin haramlığından söz edilse de, İslam bilginleri, En’am Suresi’nin 145. ayetinde domuz için kullanılan “rics” ifadesi ile, A’raf Suresi 157. ayetindeki “… onlara pis ve murdar olan şeyleri haram kılar” ifadelerini birlikte değerlendirmişler ve domuzun her şeyinin haram olduğunu belirtmişlerdir.

Buna göre, domuzun bütün parçaları “meyte” (ölü hayvan) hükmünde olup dinen necis/pis sayılmıştır. Domuzdan elde edilen her türlü ürünün yenilmesi, içilmesi ve kullanılması dinimizde yasaklanmıştır. Bu itibarla, “domuz kılından yapılmış fırçalarların, yiyeceklerin cilalanmasında ve fırçalanmasında kullanılması, tıraş olurken yüze sürülen tıraş kreminin köpürtülmesinde domuz kılından yapılmış fırçaların kullanılması dini açıdan caiz değildir” (21).

Domuz kılından yapılmış fırçaların yiyeceklerin fırçalanması ve cilalanmasında kullanılması

  1. 29.12.2011 tarih ve 28157 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Gıda Kodeksi Gıda İle Temas Eden Madde ve Malzemeler Yönetmeliği 2’inci bölümünde yer alan “Genel Kurallar, Aktif ve Akıllı Madde ve Malzemeler İçin Özel Kurallar, Madde ve Malzeme Grupları İçin Özel Kurallar ve Etiketleme” maddesi,
  2. 17.12.2011 tarih ve 28145 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Gıda Hijyeni Yönetmeliği’nin “Gıdalara uygulanabilen hükümler” başlıklı 18’inci maddesi hükümlerine göre yasal olarak da uygun değildir (22).

SONUÇ

  1. Domuz kılı fırçalar yiyeceklerin fırçalanması ve cilalanmasında yoğun olarak kullanılmaktadır.
  2. Bu durum yasal ve dini açıdan uygun değildir.
  3. Üreticiler, tüketiciler ve denetçiler konu hakkında yeterli bilgi ve duyarlılığa sahip değildir.
  4. Konu ile ilgili olarak kamuoyunun bilgilendirilmesine ihtiyaç vardır.
  5. Yiyeceklerin hazırlanmasında gıda ile temas etmesine müsaade edilen fırçalar kullanılmalıdır.
  6. Kozmetik alanında işveren ve çalışanlar konu hakkında bilgilendirilmeli ve müşteri tercihine göre alternatif fırça bulundurulması hususunda meslek odaları gerekli tedbirleri almalıdır.

Ümmiye EKEN

www.NurNet.Org

 

KAYNAKLAR

  1. BEŞİRLİ, H. (2010). Yemek, kültür ve kimlik. Millî Folklor Derg. 22(87): 159-169.
  2. OKUR, K.H. (2009). İslâm Hukuku Açısından Helâl ve Haram Olan Gıdalar ve Bazı Güncel Meseleler. VI. İslâm Hukuku Anabilim Dalı Koordinasyon Toplantısı ve İslâm Fıkhı Açısından Helâl Gıda Sempozyumu. Uludağ/BURSA
  3. HAYLAMAZ, R. (2006). Türkiye’de Domuz Gerçeği. İSTANBUL
  4. BÜYÜKÖZER, H.K. (2011). Yeniden Gıda Raporu & Yediklerimiz, İçtiklerimiz Helal Mi, Haram Mı? ve Sağlığımıza Ne Kadar Uygun? İSTANBUL
  5. KILIÇ, S. (2011). İlahî Dinlerde Yiyecek ve İçecekler. ANKARA
  6. İMAM-I GAZALİ. (2012). Helâller ve Haramlar. İSTANBUL
  7. GÜLEN, F. (2007). Helal Lokma ve İffetli Nesiller. Erişim: [http://www.herkul.org/kirik-testi/helal-lokma-ve-iffetli-nesiller/]. Erişim Tarihi: 03.05.2013.                                                                                                                 
  8. KARAMAN, H. (2012). Günlük Hayatımızda Helâller ve Haramlar. İSTANBUL
  9. ATHAR, S., (2009). İslamda Yasaklanmış Gıdaların İnsan Hormonları ve Davranışları Üzerindeki Etkileri. Erişim: [http://www.gimdes.org/islamda-yasaklanmis-gidalarin-insan-hormonlari-ve-davranislari-uzerindeki-etkileri.html]. Erişim Tarihi: 02.05.2013.
  10. NASRULLAH EFENDİ, (1979). Veliler Başbuğu Şah-ı Nakşibend. Sayfa:60-61. Buhara Yayınları. İSTANBUL
  11. TAYAR, M. (2009). Müzakerecilerin Değerlendirmeleri. VI. İslâm Hukuku Anabilim Dalı Koordinasyon Toplantısı ve İslâm Fıkhı Açısından Helâl Gıda Sempozyumu. II. Oturum. Uludağ/BURSA
  12. ANON., (2011). Tıraş Fırçalarına Genel Bakış. Erişim:[www.http://tiraskeyfim.blogspot.com/2011/09/tras-frcalarna-genel-baks.html]. Erişim Tarihi: 30.04.2013.
  13. ANON., (2013). Helal Kozmetik Genel Kılavuzu. TST 201391431 Helal Kozmetik Türk Standartları Enstitüsü. ANKARA
  14. FIRAT,U.B., ARMUTAK,A., BOZKURT H., ÇÖREKÇİ İ., AKTAŞ A., DAĞLIOĞLU S. (1998a). Ülkemizde Yaşayan Bazı Evcil ve Yabanıl Hayvanların Kıl Yapıları Üzerinde Karşılaştırmalı Morfolojik Çalışmalar. 2. Çifttırnaklılar ve Etçillere Dahil Bazı Yabanıl Hayvanların Kıl Yapılarının Karşılaştırılması. İstanbul Üniv.Vet.Fak.Derg. 24(2): 275-292.
  15. FIRAT,U.B., ARMUTAK,A., BOZKURT H., ÇÖREKÇİ İ., AKTAŞ A., DAĞLIOĞLU S. (1998b). Ülkemizde Yaşayan Bazı Evcil ve Yabanıl Hayvanların Kıl Yapıları Üzerinde Karşılaştırmalı Morfolojik Çalışmalar. 3. Tektırnaklılar Takımına Dahil Bazı Türlerin Kıl Yapılarının Karşılaştırılması. İstanbul Üniv.Vet.Fak.Derg. 24(2): 293-302.
  16. FIRAT,U.B., ARMUTAK,A., BOZKURT H., ÇÖREKÇİ İ., AKTAŞ A., DAĞLIOĞLU S. (1998). Ülkemizde Yaşayan Bazı Evcil ve Yabanıl Hayvanların Kıl Yapıları Üzerinde Karşılaştırmalı Morfolojik Çalışmalar. 4. Çifttırnaklılar Takımına Dahil Bazı Evcil Türlerin Kıl Yapılarının Karşılaştırılması. İstanbul Üniv.Vet.Fak.Derg. 24(2): 303-311.
  17. ÖZEN, C., (2006). Kıllarla Hüviyet Tespiti. Adli Tıp Derg. 20(3): 29-31.
  18. SAVAŞÇI, R., (2013). Domuz Kılı Fırçalar. Türk Veteriner Hekimleri Birliği Dergisi. 1(2):61-65.
  19. ANON., (2013).Türkiye’nin son beş yıl domuz kılı ithalat ve ihracat rakamları. Türkiye İstatistik Kurumu. Erişim: [www.http://tuikapp.tuik.gov.tr/disticaretapp/menu.zul]. Erişim Tarihi: 24.03.2013.
  20. TEKİNEL, S.S. (2010). Domuz Kılı Fırçaya Alternatif Var! Erişim: [www.http://gidaraporu.com/kil-fircalar_g.htm]. Erişim Tarihi: 01.05.2013.
  21. ANON., (2013). Din İşleri Yüksek Kurulu Soru Cevaplandırma Platformu. T.C. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı.ANKARA
  22. ANON., (2011). Türk Gıda Kodeksi Gıda ile Temas Eden Madde ve Malzemeler Yönetmeliği.
  23. AKGÜNDÜZ, A. ve ÖZTÜRK, S., (2000). Bilinmeyen Osmanlı. İSTANBUL
  24. NURSİ,S. (2012). Latif Nükteler. İSTANBUL

Sancak ve Bayrak

Sancak-ı Şerif, Hazreti Muhammed ASM zamanında kullanılan sancak. Topkapı müzesinde mukaddes emanetler arasında muhafaza edilmektedir, siyah softan yapılmıştır, Sancak-ı Şerif padişahla veya onlar sefere katılmadıkları zaman sadrazam ve serdar-ı ekrem ile beraber sefere gönderilirdi. İlk defa sancağı padişahla beraber 1596yılında Eğri seferine götürülmüştü, sefere çıkılacağı zaman veya istanbul’daki bazı isyanlarda Sancağ-ı Şerifin yerinden alınıp teslimi padişah tarafından olurdu.

İslam tarihinde Mute Savaşı sancağın önemi konusunda önemli bir bahistir. Peygamberimiz bu savaşın safahatını Medine‘de sahabelerine görür gibi anlatmış ve sıra ile kumandanların şehadetlerini anlattıktan sonra ”en sonunda sancağı Allah’ı kılıçlarından bir kılınç aldı” buyurarak Halid Bin Velid’i tarif etmiştir. Bu olaydan sonra Halid bin Velid’in adı Seyfullah kalmıştır. Halid Bin Velid, diyor ki ”Mute savaşında elimde dokuz kılıç parçalandı” bu ifade Mute savaşının ne kadar dehşetli geçtiğini anlatmak için kafidir.

Peygamberimiz Zeyd bin Harise komutasında üç bin kişilik bir ordu hazırladı ve gönderdi. Zeyd’e de direktif vererek yerine,”kendisinden sonra gerekirse sancağın Cafer Bin Ebu Talib’i geçmesini, O da sehid olursa Abdullah ibni Revaha’nın geçmesini söyledi.”ordu kumandanı olarak sancak Zeyd Bin Harise ‘de bulunuyordu, şehid oldu, sancağı Cafer bin Ebu Talib aldı, onun sancağı tutan sağ kolu şehid edilince sancağı sol eline aldı, sol eli de kesilince sancağı düşürmemek için bacaklarının arasında göğsünde tutmaya devam etti, nihayet şehid olunca Revaha sancağı kaptı ve akşama kadar savaştılar, Revaha da şehid olunca, bu defa Halid bin Velid sancağı ve komutayı ele aldı.

Sancak askeri birliklere verillen yazı işlemeli ve kenarları saçaklı ve gönderli bayrak. Bir milletin kendi geçmişine dinini, örfünü, düşüncelerini temsil ettiğine inanılır. Milletin adetlerine göre şekil ve işaretleri olan ve çeşitli renklerle bezeli bayrağa sancak denir. Türk ve islam milletleri için bayrak ne ise sancak da odur, savaşlarda millletin onurunu temsil eder, düşmana kaptırmamak için kanlar dökülür canlar verilirdi, o kadar değerli idi ki ordunun her bir bölümünü temsil eden sancak, sancak bölüğünün son neferi ölene kadar teslim edilmez inancı ile korunurdu. Sancak kimselere verilmezdi. Şanlı tarihiniz boyunca Türklere ait olan tek bir sancak düşmanın eline geçmiştir, o da Çanakkale savaşında olmuştur, o da sancağı taşıyan 57 piyade alayında bir tek canlı asker kalmadığı için, hepsi de şehid düştüğü içindir.

Temsil ettiği sadece asker bölüğü değil bütün Türk miletinin ve askerlerinin namusu ve şerefidir. Türklerin varlık gösterdiği günden tutun da islamı kabul ettiği ve yedi cihana nam saldığı günlere kadar rengi ne olursa olsun ifade ettiği anlam hep aynıdır. Sancak o askerlerin güçlü varlığının işareti ve korumakla mükellef oldukları namus ve şerefleridir. Osmanlı devletinde bayrak ve sancak padişahlara verilirdi, çünkü padişahlar bütün ülkeyi ve orada yaşayan halkı temsil eden en yetkili kişiydi. Bu sancak ve bayrakları Emiri Alem denilen padişahın emri altındaki askerleri ve mehter ve takımı ve bölüğü taşırdı.Osmanlı da sancak kavramı o kadar güçlü idi ki her birliğin her taburun kendini ifade eden bir sancağı vardı.Yavuz Sultan Selim halifeliği aldıktan sonra hilafete sahip olduğunu göstermek ve simgelemek için yeşil rekli sancak kullanmaya başladı.

Ulubatlı Hasan İstanbul’un fethi sırasında Doğu Roma Bizans surlarına ilk sancağı diken Osmanlı askeridir. Ulubat köyünde doğdu, İstanbul kuşatmasına katıldı. Osmanlı Fatih Sultan Mehmet kumandasındasındaki kuşatmada son saldırı sırasında yeniçeriler arasında Ulubatlı Hasan adında bir nefer surlara tırmandı bir elinde palası, öteki eli ile kalkanının başının üstünde tutarak surların üstüne çıktı ve onunla otuz kadar yeniçeri surlara tırmandı. Yaralanmasına rağmen arkadaşlarının surlara çıkmasına yardım yardım etti. Ayağı taşa takılarak surlardan aşağı düştü, yukarıdan atılan oklarla şehid edildi, ancak yeniçeriler açılan gediklerden içeri girerek şehri ele geçirdiler.

Bayraktar Hasan surların üzerine, gönderini sımsıkı kavradığı kutsal bayrağı dikmeyi aklına koymuştu Hasan, Hilalli sancağın surların üzerinde dalgalandığı anda düşman için her şey bitmiş olacaktı. Burcun üzerine çıkmayı başardı, sancağı dikti burcun üzerine aynı anda mancınıkla atılan bir taşın ağırlığı altında dizleri üstüne düşüverdi, doğrulmaya çalıştı ancak üzerine otuz veya kırk ok yağdı ve oracıkta yere yığıldı. Türkün bayrağı ve yeniçerinin serpuşu surların üzerinde idi. Sancağın surlar üzerinde dalgalandığını gören Türk askeri coşmuş ve bir ok gibi atılmıştı ileri, sancağın ruhlar üzerinde yaptığı büyük tesir bunu gösteriyordu. Nihayet Hazreti Peygamberimizin müjdelediği kutsal an gelmişti. Fatih secdeye kapandı,Sancağı surlarda görünce.

Bayraktar önemli bir insandı Osmanlı’da. Yeniçeri birliklerinin bayraklarını taşımakla görevli subay. Bayraktara Bayrakçı veya Alemdar da denilirdi. Yeniçeri Ocağını teşkil eden yaya, sekban ve ağa bölüklerinin veya ortaların her birinde bir bayraktar bulunur ve derece sırasına göre bayraktar ortaların subayları arasında beşinci gelirdi. Yeniçeri Ağasının maiyetini teşkil eden ve Ağa Gediklileri denilen 19 kişilik maiyetin içinde de ocağın en büyük bayrağını taşımakla görevli bir Baş Bayraktar vardı. Yeniçeri ortalarında birliğin en kıdemlisi olan Başeski ve subay derecesinde tutulan kişiler de bayrak taşıma işinde bayraktarın yardımcısı idiler. Yeniçeri Ocağı’nda İmam-ı Azam Bayrağı, Ağa Sancağı, Alay Bayrağı, Kethüda Bayrağı ve Çatal bayrakları vardı. Seferde İmam-ı Azam bayrağı Yeniçeri Ocağı Ağasının çadırının önüne dikilir, bölük ve ortaların bayrakları da kendi komutanlarının çadırları önüne konurdu.

Bugün bayrağın önemi konusunda eğitim yok, istiklal marşı ve bayrak çocuklarımıza anlatılamadı. İhanet, bayrak gibi kutsal şeylere yeni değil, yıllardır dayandı, bayrak konusunda fikir gruplarında ciddi sevgi oluşmadı, halbuki tarih boyunca bayrak dalgalanması bir istiklal sembolü idi, şimdi o mana düşünülmediğinden saygısızlıklar arttı.

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version