Etiket arşivi: dua

Bulaşıcı Hastalıklarda Okunacak Dua

Bu taun yani bulaşıcı hastalıklar konusunu da içinde ihtiva eden bir dua ve onun tercümesi ile münâcât makamında söylenilen kısmını; Allah’a bir yakarış ve arz u hal olarak takdim ediyoruz.

وَ اَنْ تَصْرِفَ عَنَّا وَ عَمَّنْ عُلِّقَ عَلَيْهِ هٰذِهِ الْاَسْمَٓاءُ اٰفَةَ الْجِنِّ وَ اْلاِنْسِ وَ الشَّيَاط۪ينِ وَ زَلْزَلَةَ الْاَرْضِ وَ دَكْدَكَةَ الْجِبَالِ مِنْ خَشْيَتِهِ وَ اٰفَةَ الطَّاعُونِ وَ الْوَبَٓاءِ وَ عَيْنَ السُّٓوءِ وَ وَجَعَ الْجَوَارِحِ وَسَٓائِرَ اْلاٰفَاتِ

“Bizden ve bu isimleri üzerinde taşıyan kimselerden cin, insan ve şeytanlardan gelecek âfetleri, yer sarsıntılarını ve Allah korkusundan meydana gelen dağ parçalanışlarını, tâun ve vebâ musîbetlerini, kem gözleri, vücut ağrılarını ve diğer felâketleri def eyle! Bizi bütün şer ve kötülüklerden muhâfaza et.” (Mealli Cevşen, 100. Ukde)

Aynı yerin Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerinden Hoca Sabri (Rahmetullahi Aleyh) tarafından yapılan şu güzel münâcât şeklindeki duası ile konuyu bitiriyoruz;

“Ey Azamet-i Celal ve İzzet-i Cemal Sahibi olan Mevla-yı Müteâl Hazretleri. Salifüz Zikr Esma-i Mübareke ve Evsaf-ı Âliye-i Kudsiyeni Vird-i Daimi bilen ve okuyanları ve hamil olanları cin ve ins ve şeytan şerlerinden emin ve masuniyet müyesser eyle. Ya Rabbi hem taun, veba ve emsali müzmin hastalıklardan ve aza-yı bedenimizin gûna-gûn ağrı ve sızılarından ve ayrı ayrı zikri mümkün olmayan âfât ve şerlerden ve bed ef’alden ve bidalardan Lütuf ve İnayetinle Hıfz ve Himaye buyurmanı ve iki cihanda İnayet ve Riayet ve Afiyet ve Saadet müyesser ve Hayrat ile merzuk ve mesrur buyurmanı Niyaz eylerim.” (Mealli Cevşen, Mütercim: Hulusi-i Sâni Hoca Sabri, s. 172)

Ebu’d-Derda (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizden kimin bir tarafı ağrırsa veya bir kardeşi, ona hastalığından dolayı müracaat edecek olursa, (meâlen) «Ey semadaki Rabbimiz olan Allah! Senin ismin mukaddestir. Emrin de, yerde ve gökte geçerlidir. Rahmetini, gökte tecelli ettiği gibi yerde de tecelli ettir. Bizim günahlarımızı ve hatâlarımızı bağışla. Sen iyilerin Rabbi’sin. Şu hastalığa rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifa indir.» desin, Allah’ın izniyle hastalıktan kurtulur.” (Ebû Davûd, Hadîs no: 3892)

Ellerimizi Dergâh-ı İlâhîye’ye açıp niyaz ediyoruz ki;

“İlâhî!

Hamdini sözüme sertâc ettim. Zikrini kalbime mi’râc ettim. Kitabını kendime minhác ettim. Ben yoktum var ettin. Varlığından haberdar ettin. Aşkınla gönlümü bî-karar ettin. İnayetine sığındım, kapına geldim. Hidayetine sığındım, lütfuna geldim. Kuluk edemedim, affina gedim.

Saşırtma beni doğruyu söylet. Neş’eni duyur, hakikati öğret. Sen duyurmazsan, ben duuyamam. Sen söyletmezsen, ben söyleyemem. Sen sevdirmezsen, ben sevemem. Sevdir bize hep sevdiklerini. Yerdir bize hep yerdiklerini. Yâr et bize hep erdirdiklerini.

Sevdin Habîbini, kaináta sevdirdin. Sevdin de hil’at-i risâleti giydirin. Makam-ı İbrahim’den Makamı Mahmud’a erdirdin. Server-i Asfiya kıldın. Hatem-i Enbiya kıldın. Muhammed Mustafa kildın.

Salât ü selâm, tahiyyat ü ikrâm, her türlü ihtirâm O’na, O’nun Âl ve Ashâb ve Etbâına. 

Ya Rab!” (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Mukaddime, s. 1)

Vesselâm…

Abdulkadir Çelebioğlu

Muazzam ve Külli Duaya Amin Diyelim

الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على أشرف الأنبياء والمرسلين
Ey Rabbimiz!…
Senin sonsuz ilminle bize öğrettiğine göre göklerin ve yerin orduları senin elindedir mahiyetini bilmediğimiz nice orduların vardır. Biz tüm insanlık olarak mağlup kaldık aciz düştük gücümüz yok aczimiz çok tüm dünyayı sarsan bu virüs Ordusunun karşısında acizliğimizi idrak ettik sana muhtaç olduğumuzu anladık. Elbette onlar ve hiçbir şey başıboş değil senin emrindedirler onları hayırlısıyla durdur yaRabbim bu salgın hastalığı hayırlısıyla sonlandır yarabbim. Bu salgın hastalığın ile verdiğin dersleri iyi anlamamızı nasip eyle Yarabbi. Hastalığa yakalanmış olanlara hayırlı şifalar ihsan eyle, yakalanmamış olanlarımızı da bu hastalıktan muhafaza eyle Yarabbi.

Ya ilahel alemin
Rahmet ve merhametinin ve kuşattığı bu mübarek gecede Bu vesile ile Kalplerimizi yumuşat. Berat-ımızı lütfeyle. Bu vesile ile Kalplerimizi ruhlarımızı Arındır Bu vesile ile Kalplerimizi dirilt Allah’ım. Hidayetine erecek şekilde Kalplerimizi gönüllerimizi yeniden şekillendir Allah’ım Senden çok uzaklaştığımız zamanda gelen bu salgın ile tekrar sana dönmemizi nasip eyle

Yarabbi
Bu vesile ile Hayatı yeniden sorgulamayı nefsimizi hesaba çekmeyi nereden geliyoruz ve ne yere gideceğiz ve bu dünya misafirhanesinde neciyiz ve bu misafirhane sahibinin bizden istedikleri nelerdir? Tüm bunları idrak etmeyi yerine getirmeyi gayret göstermeyi samimi olmayı nasip eyle Yarabbi Evlerimize çekilip yalnız kalmayı, birgün asıl gideceğimiz yer olan kabrimize çekilip amellerimiz ile baş başa kalmamız olan hakikati şimdiden anlamayı ve ebedi yolculuğumuza azık hazırlamamızı bizlere vesile eyle

Yarabbi
Bu hastalığın bizleri tokalaşmaktan kucaklaşmaktan Men edip aramıza mesafe koymaya mecbur bırakmasını kişinin o dehşetli günde eşinden anne- babasından kardeşlerinden kaçacağı Mahşer gününü Tefekkür etmeye tezekkür etmeye vesile kıl

Ya Rabbi
o Zorlu gün için o çocukları ihtiyarlatan gün için her şeyin açılıp döküleceği ortaya çıkacağı azalarımızın şahitlik edeceği o aldatmaların ortaya çıkacağı o Hasret kaldığımız gün için daha şuurlu ve samimi bir şekilde hazırlanmamızı nasip eyle Yarabbi Camilerimizin Mahzuniyeti, kabe-i Muazzama’nın, Mescidi Nebevi’nin, kubbet-ül hadranın, kubbet-üs sahra’nın, mahzuniyeti ile camiye gidememenin cumaları kılamamanın burukluğu ve hüznü içinde sana yalvarıyoruz. Kainatın kalbi olan kabe-i Muazzama’nın kapılarının bile insanlara kapalı olmasının hicran’ı içerisinde sana yalvarıyoruz.

Camiye, cemaate, cumaya, kabe-i Muazzamya, Efendimiz (aleyhissalatu Vesselam’ın) huzuruna, hasretimizi ve hicranımızı uzun sürdürme Allah’ım.. Bu süreçten, Kainat kitab-ı Kebirini okumayı geliştirerek, kalp ve ruhumuzu, ibret alarak ayetlerini, yeryüzündeki satırlarını ve saltanatını, haşmetini, kudretini, tefekkür ederek her şeye ve her olaya iman gözüyle gözlüğüyle bakabilmeyi, ders almayı, karlı çıkmayı… İçinde bulunduğumuz günümüzü dünümüzden, yarınımızı bu günümüzden güzellik ve hayırlara çevirmeyi nasip eyle

Yarabbi
Bu mübarek gece hürmetine Zikir fikir ve şükrümüzü artırıp, senin gören gözün, işiten kulağın, yürüyen ayağın olabilmeyi, “Mü’min görüldüğünde Allah’ı hatırlatandır” hadisi şerifine masadak olmayı hepimize lütfeyle yarabbi Allah’ım yine bu salgın hastalık vesilesi ile dünya hayatının bütünüyle fani vegeçici olduğunu ve medeniyet fantaziyelerinin, uyutucu ve aldatıcı olduğunu ve fıtrat-ı Beşer’in hakiki sevdiği ve hakiki aradığı hayatı bakiye-yi bütün kuvvetimizle aramayı ona çalışmayı, insanlığın bir hakikat arayışına girmesini nasip eyle

Yarabbi
Bu vesile ile Hiçbir kitapta emsali bulunmayan bir tarzda hayat-ı bakiye-yi ve saadet-i ebediyye-yi müjde veren ve bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur’an’ı muciz’ul beyan-ı ve onun hakikatlerini okumayı anlamayı yaşamayı ve bütün Ruh-u canımızla sarılmayı bizlere nasip eyle Yarabbi…

İbrahim Hakkı gibi,
“Hak şerleri hayreyler, Zannetme ki gayreyler, Arif olan seyreyler, Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler. deme şu niçin böyle, yerindedir o öyle, var sonunu Seyreyle, Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler… diyoruz ve kahrın içinde gizli lütufların olduğuna iman ediyoruz bizden lütfunu esirgeme yarabbi. ya ilahel alemin. Şu dünya hayatına aldanmaktan boş şeylerle oyalanmaktan vaktimizi na-hoş zayî etmekten, zikrine, fikrine, Şükrüne uzak kalmaktan bizi muhafaza eyle.

Yarabbi..
Kur’an-ı muciz-ül beyan hürmetine, Esma-ul husna’n hürmetine. Resûl-i Ekrem aleyhissalatu vesselam Efendimiz hatırına, Bize bahşettiğin bu mübarek leyle-i Beraât hürmetine, Ruh ve bedenimize afiyet, rızkımıza bereket, hanelerimize huzur ve saadet hayatlarımıza istikamet ver yarabbi. Allah’ım görünen görünmeyen her türlü musibetten dert tasa ve kederden acizlikten miskinlikten Gurur kibir riyadan Haset gıybet ve beladan tüm musibetlerden yangın âfâd zelzele tâûn ve vebadan bizleri muhafaza eyle.. evvela şahsımızı, anne ve babamızı, evlad-u iyalimizi, Mahalle şehir ve memleketimizi, devletimizi ve milletimizi ve bu süreçte canımız için canını ortaya koyan tüm sağlık kahramanlarımızı, sıhhat ve emniyetimiz için çalışanları, Mahzun camilerimizden ezan okuyup dua eden Tüm din görevlilerimizi ve Alem-i İslam’da Mazlum, Mahzun ve masum muzdarip tüm kardeşlerimizi Emn-u emanetinle, sıhhat ve afiyetin ile muhafaza eyle Yarabbi.

Yarab, senin işlerin de aslâ abes yoktur Her şey ya bizzat güzeldir veya neticeleri itibariyle güzeldir ve bu sürecin sonunu Vatan ve milletimiz millet ve hükümetimiz birlik ve beraberliğimiz, tesanüd ve muhabbetimiz, birlik ve vahdet-i miz için güzelliklere hayırlara, fetihlere çevir Yarabbi. Bu vesile ile okunan tüm Hatm-i Kur’an’ı, yapılan zikir, Tevhid, ibadet ve hasenâtı okunan Cevşen ve evrâd-u ezkar’ı yüce katında makbul ve bu musibetin def-ine vesile kıl Allah’ım

Ya Rab
Kusurumuzu Affet, Bizleri kendine kul kabul et, emanetini kabzetmek zamanına kadar bizleri emanetinde Emin kıl… 
Amîn.
آمين، اللهم آمين بحرمت سيد
المرسلين و الحمد لله رب العالمين
dua ve muhabbetle, geceniz mübarek olsun. Âmîn

Deistler rahmete inanmazlar mı?

Müzeyyin‘ olan Allah varlığı nasıl süslüyor? Sadece renkle, kokuyla, tatla mı? Hayır. Allah varlığı en çok ‘hayatla’ süslüyor. Nereye baksanız onun boy vermeye, varolmaya, ortaya çıkmaya çalıştığını görüyorsunuz. Tatlı bir yaramazlıkla her yerdeler. Her taşın altından, buldukları her toprak parçasından, buzdolabında uzun süre beklemiş yemekten, hatta çöplerin içinden fışkırıyorlar. Evet, biz, yani canlılar (ve özellikle de insan) kainatın en güzel süsleriyiz. Baklavanın üstündeki fıstıklar, dondurmanın üzerindeki çikolata sosu, pastanın üzerindeki krema, örtülere işlenmiş nakış, biziz.

Süsleme/tezyin öyle birşeydir ki, her ne yaparsan yap, en sonunda yaparsın onu. (Pasta bitmeden süslenmez.) İnsanın dünyaya gelenlerin sonuncusu olması, ahirinin kıyamete bağlanması, bizim de evren pastasının süsü olduğumuzu gösteriyor. Lakin karıştırmayalım: Pasta bizimle güzel ama (hâşâ) Ustası bize mecbur değil. Kemalin ‘tamamlayıcı’ parçasıyız ama Usta’nın ‘mecburiyeti’ değiliz. Samed olan O. Yani, herşey ona muhtaçken hiçbir şeye muhtaç olmayan, O. Dolayısıyla kıymetimiz bize ikram ediliyor.

Mürşidim de bir yerde işte bu nakışlar hakkında diyor: “Hayatta hissiyat suretinde kaynayan memzuç nakışlar, pek çok esmâ ve şuûnât-ı zâtiyeye işaret eder, gayet parlak bir surette Hayy-ı Kayyûmun şuûnât-ı zâtiyesine âyinedarlık eder.”

Daha kibirli zamanlarımda, yani ilkgençlik dönemimde, böyle bir varlık algısını kabullenmek tahttan düşmüş krala benzetirdi beni. Neden? Çünkü öyle olduğumu düşünmek istemezdim. İnsan ‘bağlayıcı’ veya ‘olmazsa olmaz’ olmadığını duyduğunda epey bir sarsılıyor. Öyle olduğu hissettirildikçe de huzuru artıyor. Özellikle âşıklar bu sözümü iyi anlarlar.

Kabullenmemiz lazım: ‘Olmasa da olur’ olmak ‘kendisinden daha güzel birşeyde varolma’nın güzelliğini bilmeyenler için ölümden de beterdir. Bu yüzden evladı için yaşamayı anne olmayan bir kadın anlayamaz. (Âşık bir kadının eşinden duymak istediği söz ‘Sen benim herşeyimsin’sinken sıra oğluna geldiğinde dediği şudur: ‘Yeter ki sen mutlu ol!’) Yahut da sahabilerin Aleyhissalatuvesselam için sıkça söyledikleri “Anam babam sana feda olsun ya Resulallah!” sözünü… Çünkü bu bir tür varlık sırrına eriştir. Asıl varolması gerekenin sen olmadığını kabul, adına varolduğunun ellerine kendini teslimdir, İslam‘dır. Annen ve baban değildir seni asıl vareden. Seni vareden Allah‘tır. Resul de ancak ondan dolayı kıymetlidir.

Ne diyordum? Ha, hatırladım, önceleri bu ikincil konuma iniş beni epey bir rahatsız ederdi/etti. Ne yani? ‘Olmasa da olur’ isem hakikaten bir zaman gelecek de olmayacak mıydım? O kadar önemsiz miydim? Vazgeçilebilir miydim? İnsana ‘olmasa da olur’ olduğuna inanmak, yani Samed olanın yalnızca Allah olduğuna inanmak, böylesi bir sebepten zor geliyor. Sanıyor ki, ‘olmasa da olurluğunu’ kabul aynı zamanda ‘olmayacağını’ da kabuldür. Bu, Allah’ın rahmetini unutup, sadece Samediyetine bakan bir aklın düşebileceği bir çukurdur. Bu korkuyu aşabilmekse onun Rahman ve Rahim olduğunu hatırlamakla mümkündür. Ve Kur’an-ı Hakîm 113 sûresine bu isimleri hatırlatarak başlar.

Bence ‘besmele‘nin böylesi bir fonksiyonu da var: Yani, Rahman ve Rahim isimlerini unuttuğumuz anda, Allah hakkında tefekkürümüzde bir yeis/ümitsizlik hâkim olmaya başlıyor. Bir karamsarlık. Çünkü yüceliği ‘ilgisizlik’ nedeni sanıyoruz bizler. Allah’ı ‘kendimiz gibi’ sanıyoruz. Onu bilmek için konmuş nakışların peşinden giderken ‘ona dair’ olmakla ‘onun gibi olmak’ arasındaki nüansı yitiriyoruz. Ki insan böyledir. Yüceldikçe(!) çevresindeki insanlara ayırabildiği vakit azalır. Sorunu sınırlarıdır.

Tıpkı Mesnevî-i Nuriye‘de dendiği gibi: “Evet, vâcibi mümkine kıyas etmekten, pek garip ve gülünç şeyler çıkar.” Düşünsenize: O kadar büyük ki. O kadar yüce ki. O kadar muhteşem ki. O kadar… O kadar… O kadar… Kelimelerin anlatmaya kifayet etmediği O, âlemlerin Rabbi, sizi neden kâle alsın? Sizi neden önemsesin? Sizin varlığınızla neden ilgilensin? Deistlerin işin içinden çıkamadığı yer de burası: “Var ama bizimle neden uğraşsın?”

‘Subhanallah’ın ardından gelen ‘Elhamdülillah’ biraz da bu hatırlayışın sevinci gibi geliyor bana. Evet, o Subhaniyet makamında, ama aynı zamanda Rahman ve Rahim. Merhamet etmeyi seviyor. Sizi sevindirmeyi seviyor. Sizin varlığınızı seviyor. Hamdınızı istiyor. Ne diyor Bediüzzaman: “Ebedînin sâdık dostu ebedî olacak.” Böylece yürek Allah’ın yüceliğini tefekkürü içinde yalnızlık korkusundan kurtuluyor.

Kanaatimce: Vahidiyet içindeki Ehadiyeti bize en net gösteren iki isim Rahman ve Rahimdir. Onları pek severiz. Doğrudan Allah’ın bize olan ilgisini anımsattığı için. Çünkü onlar olmasaydı Cenab-ı Hakkın büyüklüğünü bilmek, tıpkı deistlerin yanlış inancında olduğu gibi, aramızdaki mesafeyi arttıracaktı. Şimdi ise yalnız azaltıyor. Hem O kendisinin bize yakınlığını dahi bu ‘merhametli ilgisiyle’ anlatıyor: “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.”

Ahmet AY – risalehaber.com

Sıkıntı ve Şerlerin Def’i (Kötülüklerden Kurtulmak) İçin Okunabilecek Dualar

Bir Müslüman dua etmeden önce bunları bilmelidir;

Dua, kulun Rabbine yönelip O’ndan yardım dilemesidir.

Dua bir ibadettir.

Nasıl ki, bir çocuk eli yetişemediği bir ihtiyacını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister; yani acizlinin diliyle dua eder ve isteklerini elde eder.

Öyle de, insan bütün canlılar içinde nazik ve nazlı bir çocuğa benzer. Cenab-ı Hakkın dergâhına acziyle ağlamak veya ihtiyacıyla dua etmekle yönelir.

Başa gelen çeşitli sıkıntılar ve belalar, insana aczini ve güçsüzlüğünü hatırlatıp onu Rabbine yönelmeye zorlar, bu bir rahmettir.

Dua bir ibadet olduğuna göre, onun sadece ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak gayesiyle yapılması gerekir. Bunun için insan âcizliğini, yalnızlığını ve çaresizliğini bütün ruhuyla hissedip kendisine yardımcı olacak, korkulardan, endişelerden kurtaracak yegâne zatın Allah olduğunu düşünerek ellerini semaya kaldırmalıdır.

İşte Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nâzırdır. İnsanın yaptığı her duayı işitir ve cevap verir. Fakat insanı insandan daha çok düşündüğünden, derdini ve asıl ihtiyacını iyi bildiğinden; neyin hayrına, neyin zararına olacağını ezelî ilim ve hikmetiyle bildiğinden, insanın istediğinin aynısını verebildiği gibi, bazan daha iyisini verir, bazan da zararlı olacağından hiç vermez. Bunun için insanın, “Allah, benim her istediğimi vermiyor” demeye hakkı yoktur.

Dua bir ibadet olduğuna göre mükâfatı âhirette verilir. İnsanı duaya sevk eden sebepler ise o ibadetin vaktidir.

Meselâ hava kurak gidip yağmursuzluk devam ettiği zamanlarda yağmur duasına çıkılır. Güneşin batması akşam namazının vakti olduğu gibi, kuraklık da o duanın vaktidir. Yoksa o dua yağmuru yağdırmak için değildir. Çünkü o takdirde dua Allah rızası için değil de, sırf yağmurun yağması için edilmiştir. Bundan dolayı da kabule layık olmaz.

İnsan o kadar dua ettiği halde belalar gitmez, hastalıklar geçmez ve netice itibariyle o an için istekler yerine gelmemiş görünür. İnsan, “Duam kabul edilmedi” dememeli, “Duamın vakti bitmedi, daha çok dua etmem gerekir” demelidir.

Dua kulluğun ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam duası ile gösteriyor ki, bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılâı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum.

Dua iki kısımdır:

Birincisi, fiilî dua: Sebeplere teşebbüs etmek fiilî duadır. Çift sürmek gibi. Toprak rahmet hazinesinin kapısı olduğundan çiftçi o kapıyı sabanıyla çalar. Bu dua doğrudan Cenab-ı Hakk’ın isim ve ünvanına yönelmiş olduğundan çoğunlukla kabul olunur.

İkincisi, kavlî dua: Dil ve kalple yapılan dua: İnsanın eli yetişmediği bir kısım ihtiyaçlarını istemesidir. Bunun en mühim tarafı, en güzel meyvesi şudur:

Dua eden adam anlar ki, Birisi var, benim kalbimden geçenleri işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, âcizliğine merhamet eder, fakirliğine medet eder.”

Şerlerin defi için okunması tavsiye edilen dualardan bazıları şunlardır.

  • İnnalillahi ve inna ileyhi raci’un, allahümme ecirni fi musibeti vahluf li hayran minha.” (kuran harfleriyle okunması tavsiye olunur)

Anlamı: Şüphesiz ki bizler, Allah’ın kullarıyız ve (âhirette) dönüşümüz de yalnızca O’nadır. Allah’ım! Başıma gelen mûsibet sebebiyle bana ecir ver ve bana ondan daha hayırlısını bağışla. 

  • Ayrıca *Fatiha Suresi 19 kere okunabilir.
  • Yine Kafirun-İhlas-Felak-Nas beraber çok okuyunuz .

 

  • Tekasür Süre-i Celilesi

Bismillahirrahmânirrahîm.

Elhakümüt tekasür Hatta zürtümülmekabir Kella sevfe ta’lemun Sümme kella sevfe ta’lemu Kella lev ta’lemune ılmel yekıyn Le teravünnelcehıym Sümme leteravünneha aynelyakıyn Sümme le tüs’elünne yevmeizin anin neıym

Bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüves-semi’ul alim, duasını üç defa okuyabilirsiniz.

Euzü bikelimâtillahittammâti min şerri mâ haleka” duası.

Lâ havle velâ kuvvete illa billah-il-aliyyilazim duası

Estagfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüverrahmanürrahim el-hayy-ül-kayyumüllezi la-yemutü ve etubü ileyh Rabbigfir li” 25 kere okunması.

Tavsiye edilen dualardan bir kaçıdır.

Bu duaların asıl harflerinden okunması daha doğru olacaktır.

Allah tesirini halk etsin, niyetlerinizi ve dualarınızı en güzel şekilde kabul etsin.

Amin.

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

Kaynak:
Kuranı Kerim
Risalei Nur külliyatı
sorularlaislamiyet
Veysel Akkaya 
Mumsema
Dualar iksiri

Çöldeki Çocuğun Duası

Rabbim hiç kar görmedim…

Deniz görmedim.

Ama resimlerini gördüm.

Şırıl şırıl akan suların yanında yaşayanlar ne kadar talihliler dedim.

Ümit ederim ki, kullandıkları ve içtikleri suyun her yudumunda adını anıyorlardır.

Ümit ederim ki, Senin adını benden daha çok anıp, hatırlıyorlardır.

Onlar için de şükrederim. Onlar da benim kardeşlerim değil mi?

Onlara verdiğin nimetlerini çoğalt.

Onlara verdiğin nimetlerden birini olsun, bize de, bu çöllere de nasip et.

Bir yıldır rahmetini bekliyoruz.

Sana sonsuz şükredeceğiz.

Hayvanlarımız için yağmur gönder.

Kuruyan, çatlayan topraklarımız ve dudaklarımız için yağmur gönder.

Ne olur bizim çöllerimize de kar yağdır?

Ömrümde bir kerecik olsun, ben de göreyim, ben de üzerinde yürüyeyim.

Nasıl bir şey karlarda yürümek merak ediyorum.

Çok istiyorum…

Çöllerde yalınayak yürüdüğüm gibi karların üzerinde de yürümeyi.

Şu simsiyah ayaklarımla, ben de o bembeyaz karlarda yürüyeyim.

Çok istiyorum bunu Allahım çok.

Ne kadar da yakışırdı değil mi?

Dualarıma cevap gelecek, cevap vereceksin biliyorum.

Vermeyecek olsan istetmezdin zaten bunu da biliyorum.

Gözyaşlarım yağmur olup yağıyor sandım.

Gerçekten de yağmur yağmaya başladı Allahım.

Sana hamdederim, teşekkür ederim Allahım.

Ne de çabuk cevap veriyorsun Allahım.

Rahmet önce içime yağmıştı, şimdi de yağmur olup üstüme yağıyor.

Teşekkür ediyorum Allahım…

 

Selçuk Yıldırım / Zafer Dergisi