Bu Hayvanın Gıybetini Yapmayın

Bir gün camiin hücre kapısını açık unutmuştuk. Talebe arkadaşların küpte kavurmaları vardı. İçeri giren bir köpek, küpe kafasını sokup kavurmaları yemiş, sonra da kafasını çıkaramayınca küpü kırıp kaçmış. Talebe arkadaşların canı çok sıkılmıştı. Bir tertiple köpeği tekrar celbedip, sopa ile döveceklerdi.

Üstad vaziyeti öğrenince, onları vazgeçirmek istedi.

Molla Resûl: “Seyda biraz kıymamız vardı. Biz kıyamıyorduk ki, yiyelim. Halbuki bir köpek gelerek hem kıymayı yemiş, hem de küpü kırmış. Bize zarar verdi. Nasıl biz onu dövmeyelim?’ dedi,

Üstad: “Molla Resûl, senden soruyorum, vicdanen söyle, sen aç kalsan, paran da olmasa bir şey almaya gücün de olmasa, nihayet açık bir yerde bir et bulsan, yer misin, yemez misin? Halbuki aklın var, idrak ediyorsun ki, bu etin sahibi var’ diye konuştu.”

Molla Resûl, Üstad’ın bu konuşması üzerine bir müddet konuşmayarak sustu. Sonra cevaben: “Evet, yerim Seyda!’ dedi.

“Üstad tekrar dedi ki: “Bu hayvandır, aklı yoktur. Haramı helâli bilmiyor. Hayır ve şerri tanımıyor. Sahibinin kendisini döveceğini de bilmiyor. Elbette açık kapıdan girip, kıymalarınızı yemiş. Bundan dolayı cezaya müstehak mıdır? Sizden soruyorum, elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin.”

Sonra Molla Resûl ve arkadaşları, köpekte kabahat yoktur diye kabul ettiler.

Üstad: “Madem öyledir. Bu hayvanın gıybetini yapmayın ve helâl edin!

Molla Resûl, Üstad Hazretleriyle biraz samimî konuşurdu, hem yaş itibariyle de Üstad’dan birkaç yaş büyüktü. Gülerek, Üstad’a hitaben: “Seyda içimizden gelmiyor ki, helâl edeyim. Fakat siz helâlleşmeye bizi ikna ettiniz’ dedi.”

Bediüzzaman’la Yaşayan Hatıralar…

Kıtalar, Kuran’ı arayacaklar

Dünyamız yaşlandıkça Kur’an-ı Kerim gençleşiyor. Bu asırda özellikle yaşadığımız bu günlerde Kur’an-ı Kerime daha çok muhtacız. Kur’an-ı Kerim’den bu asrın yaralarına bir merhem olan Risale-i Nur ne diyor bir bakalım :

“Nev’-i beşer, bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddî ve manevî bir kıyamet başlarında kopmazsa;

İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’anın kabulüne çalışan meşhur hatibleri ve din-i hakkı arayan Amerika’nın çok ehemmiyetli dinî cem’iyeti gibi rûy-i zeminin kıt’aları ve hükûmetleri Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünki bu hakikat noktasında kat’iyyen Kur’anın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.

Emirdağ Lahikası-1

Amenna ve saddakna

Winter Universiade Erzurum 2011 News

Here is a short information note about our activities of Winter Universiade Erzurum 2011.

We had invitation cards in English and Russian named “All Free”.  These cards were about national sweets, Turkish tea and surprising gifts.

We opened an “official information desk” at the central point of Erzurum. We covered the desk with the official poster. We put books, brochures and cardpostals in front of the desk. Moreover, we put a tea samovar! We played national music. So that, museum visitors were realizing us and they were coming to our desk.

Our service was starting at the Erzurum airport. We were meeting them and  we were giving them some books.

There were officially charged brothers in the olimpiade village. They were meeting the players and then they were giving them our contact informations. All the hotels that media personnels stayed were determined. We gave hotel stuff a lot of pockets consisting of books, brochures and invitation cards.

We gave restaurants, historical places and cafes books and brochures.

There were English and Russian speaking brothers at the our “culture center” located in the square of Erzurum. These brothers were all over the Turkey. We were giving the visitors Turkish delight, tea and sweets. We were talking to them, taking their mail addresses and phone numbers.

We were giving them books in their own languages. We were talking about intellectual matters. They said: “ We changed our opinions about Turkey, Islam  and muslims. We like them very much now. But that was not so in the past.”

Our activities that we made in front of the “culture house” were exciting. We even made a huge snow man! Brothers were talking to the visitors. Photos were being taken, teas were being drunk.

Everybody heard our activities in Erzurum city. The officials said that “they were satisfied with our efforts“. We tried to inform people about Islam, Risale-i Nur and Said Nursi. Three people accepted Islam religion as a result of these efforts. Their names are Dima and Igor.

Many Thanks To Allah (God).
Best Wishes,
Risale-i Nur Students from Erzurum

info: erzurum@www.nurnet.org

yazının Türkçe versiyonu için tıklayın : www.nurnet.org/erzurum-olimpiyat-haberleri/

En iyi mükâfatı da, en güzel âkıbeti de veren O’dur

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Himaye ve yardım, sadece hak ve hakikatin ta kendisi olan Allah’a mahsustur.

En iyi mükâfatı da, en güzel âkıbeti de veren O’dur.

[Kehf Suresi 18,44]

..…….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Peygamber Efendimiz (A.S.M) buyurdu ki:

Biriniz bir sadaka vermek istediğinde, onu Müslüman olan anne babası adına versin.

(İbn-i Asakir)

.…….

Risale-i Nur’dan;

Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi Kendine kul kabul et. Emânetini kabzetmek zamanına kadar bizi emânette emîn kıl. Amin!

(Sözler’den)

…….

Cevşen’den ;

21-
1-Ey her şeyiyle yüce olan Åli,
2-Ey sözünde vefalı olan ve vaadinden dönmeyen Vefî,
3-Ey Müminlerin dostu olan Veli,
4-Ey gerçek zenginlik sahibi ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Gani,
5-Ey sonsuz servet ve tükenmez hazineler sahibi Meli,
6-Ey her cihetten temiz ve pak olan Zeki,
7-Ey kendisine kulluk edenlerden hosnut olan Razi,
8-Ey eser ve ihsanlarıyla varlığı apaçık görünen Bedi,
9-Ey siddet-i zuhurundan gizlenen Hafi,
10-Ey güç ve kuvveti sonsuz olan Kavi,

Selimiye’de Bir Bardak Su İçebilmek

Selimiye camisine gidenler görmüştür, caminin içinde bir çeşme vardır ve çeşme adeta köy çeşmesi gibi amme hizmeti yapmaktadır. İnsanlar orada su içme veya hastasına götürme derdindedir. Selimiye gibi muhteşem bir eseri incelemek, şu anki teknolojiyle bile yapılması mümkün olmayan bu cami hakkında bilgi edinmek yerine suya haddinden fazla mana yükleyerek asıl yerinde fasılda takılmak hepimizin düşebileceği vahim bir durumdur.

Evet su mübarektir ama çeşmedeki su, şehir şebeke hattından gelen içme suyudur. Halbuki etrafımıza bir baksak; süslemeler, akustik, aydınlatma, havalandırma, alttan sıcak suyla ısıtma, kandil islerinden mürekkep eldesi, mimari, kubbe büyüklüğü, malzeme ve işçilik kalitesi bakımından  cami, lisan-ı haliyle beni tefekkür et diyor. Halbuki biz “kuyumcu dükkanında balon isteyen bebek gibi” ille de su peşindeyiz.
 
 
Biz demiri de indirdik ki, onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır…” Hadîd, 57/25.
 
 
Fakat nisan ayında iş değişir, suda farklı  bir zenginlik olur demirin eklenmesiyle. Kuran’da belirtildiği gibi demir gökten indiriliyor ama nasıl? Eskiden bazı müfessirler bunu, çok eskilerde, demirin indirildiği ve sonra depolanarak  kullanılmaya başladığı şeklinde yorumlamıştır. Fakat zaman yaşlandıkça gençleşen Kuran’ın bir mucizevi yönü daha, bilim ışığında ispatlandı.
Âyet-i kerîmedeki ‘demirin indirilmesi’ bahsinden, demirin belli dönemlerde yağmurla birlikte bir ölçü dâhilinde indirilmekte ve bu şekilde hayatın akışının kontrol edilmekte olduğu ispatlanmıştır.

Büyük çöllerden rüzgar fırtınaları ile havalanan kumlar günlerce havada kalır, içerisinde demir barındıran kumlar bulutla  gündüz vaktinde buluşmuş ise, adeta, bulutlardaki hususi hazırlanmış kazanlarda nemle karıştırılıp, güneş fırınında pişirilmeye başlanır. Ardından yağmurla beraber zeminimize yumuşak iniş yapar. Bilimsel olarak, nisan yağmurlarının yıl içinde en çok minerali içeren yağmur olduğu kanıtlanmıştır.

Her sene rumi nisan ayında gerçekleşen  eden bu olay Trakya ve Anadolu’da çeşitli müspet  davranışların   oluşmasına sebep olmuştur. Nisan yağmuru suyu ile yoğurt mayalanır, yıl boyunca saklanarak bebeklere bu sudan içirilir, hatta kelliğe bile iyi geldiği için şemsiyesiz gezilir bu ayda.
Son olarak edebiyatımızda nisan yağmurlarından bir örnek sunarak ilk yazımıza böyle veda edelim;
 
 
Cevahirname isimli kitapta şöyle yazıyor:
….güneş burc-i hamele gelüp (nisan ayı) yağmur vakti ola. deryanın yüzüne çıkarlar (balıklar) , ağızların açup yağmurların katresini yudup deryanın dibine inerler….(böylece) karınlarında inci hasıl olur.
Yani inci, yağmur damlasından meydana gelir imiş. Ayrıca yine nisan yağmurunda yılanın ağzına düşen damlalardan zehir hasıl olur.
 
 
Düşsek dehen-i yâre sadeften hele geçtik
Tek katre-i nisan gibi ummana dökülsek
 
 
Sevgilinin ağzındaki bir inci olamadık (dişi). Bundan geçiyoruz, bari onun yerine nisan yağmuru gibi denize düşseydik de, bizi bir balık yutsaydı. Böylece -sevgilinin ağzında olmasak da- bir inci tanesi olurduk. Belki böylece o inciden yapılan mücevherle yare yine ulaşırdık. Veya, yarin dişindeki incinin misli olan bir inci olabilirdik.
Burhan Ağaoğlu

 

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version