Kısmetine razı ol ki, rahat edesin

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Sûra üflendiği zaman, o gün artık ne aralarındaki akraba tutkunluğu bir fayda verir, ne de kişi bir başkasının halini sormayı hatırından geçirir.

O gün kimin iyilikleri mizanda ağır basarsa onlar kurtulacaklar.

Kimin iyilikleri tartıda hafif kalırsa, işte kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedî kalanlar onlar olacaklardır.

[Mu’minun Suresi 23,101-103]

..…….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

Allah bir kula bir nimet verdiğinde, o kul ‘Elhamdülillah’ derse, o nimetin şükrünü ödemiş olur.

(Beyhaki, Şuabü’l-İman)

Nimetlerin gerçek ve hakiki Sahibi Allah (cc). ve o nimeti kuluna veren de sadece ve sadece gene Allah’tır.

O nimetlerin asıl sahibi olmadıkları halde pazarcılara ve vesilelere bir bedel ödediğimiz halde o nimetin gerçek sabihi olan Allah cc. bizden ne bedel ister, bunu bilmek zorundayız.

O bedel ise 3 tür. Zikir, fikir, şükür.

Başta Bismillah demek zikirdir.

Ortada o nimetin asıl sabihini düşünmek fikirdir.

Sonunda da Elhamdülillah demek şükürdür

.…….

Risale-i Nur’dan;

Her şey kaderle takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki, rahat edesin.

(Mesnevi-i Nuriye’den)

…….

Cevşen’den ;
1-Ey şaşkınların yol göstericisi,
2-Ey yardım isteyenlerin yardımcısı,
3-Ey medet isteyenlerin imdat edicisi,
4-Ey korunmak isteyenlerin koruyucusu,
5-Ey asilerin sığınağı,
6-Ey günahkârların bağışlayıcısı,
7-Ey korkanlara emniyet veren,
8-Ey miskinlere merhamet eden,
9-Ey yalnızlık duyanların dostu,
10-Ey darda kalanların dualarına cevap veren,

Erzurum Olimpiyat Haberleri

Esselamu Aleykum,

2011 Dünya Üniversitelerarası Kış oyunları münasebetiyle yaptığımız hizmet çalışmaları hakkında kısa bir bilgidir.

Bir davetiye bastırdık. Bir tarafı İngilizce, bir tarafı Rusça. “All Free” başlıklı davetiyenin içeriğinde; yöresel meşhur tatlılar(kadayıf dolması, Türk lokumu, pasta börek tarzı) semaver çayı, sürpriz hediyeler şeklinde. Bu davetiyelerden bolca dağıttık.

Erzurumun en merkezi yeri olan Yakutiye Medresesi yanına resmi izinli “Culture House” adı altında bir kontainer açtık. Organizasyonun resmi afişiyle kapladık. Önüne kitap, broşür ve kartpostal stantları kurduk. Kocaman bir semaver koyduk. Büyük hoparlörden enstürimental  mehter ve tasavvuf musikileri çalıyoruz. Müzenin önünde olması hasebiyle, müzeye gelenler, davetiye veya kardeşler onlara ulaşamamışsa bile bizi fark edip geliyorlar veya ona da gerek kalmadan biz onları yolda karşılıyoruz.

Hizmetlerimiz Erzurum hava limanında karşılamayla başlıyor. Ayaküstü tanışma, kitap verme ve binecekleri servislerin koltuklarına kitap ve davetiye bırakma şeklinde.

Sporcuların ağırlandığı “olimpiyat köyü” adı verilen yurtlarda resmi görevli abi veya kardeşlerimiz var. O bölgede sporcularla tanışıp davetiye verip bize yönlendiriyorlar. Medya grubunun kaldığı bütün oteller tespit edildi, kalan yabancı misafir sayısınca, içinde tanıtım broşürleri, davetiye ve küçük risaleler bulunan hediye paketleri misafirlere ulaştırılmak üzere otel yönetimine bırakıldı.

Her bölgedeki esnaf, restorant, tarihi mekanlar ve kafelere davetiye, cep  risaleleri, vecizeli kartpostallar ve tanıtıcı broşörler  bırakıldı. Zaman zaman eksilen kitaplar takviye edildi. Bu konuda yaşadığımız manidar bir hatıramızı paylaşmak istiyoruz:

Yoldan geçen bir grup misafiri çadırımıza davet ettik. Fakat başlarında ki Türkateşe müstağni bir tavırla istemiyoruz deyip şevkimizi kırdı. Ancak meşhur Erzurum “eski evleri“ne, kitap takviyesi için gittiğimizde, o grubun bizim koyduğumuz kitaplardan aldıklarını gördüğümüzde moralimiz yerine geldi.

Meydandaki “kültür evimiz“de Türkiye’nin değişik yerlerinden gelen Rusça ve İngilizce bilen abi ve kardeşler görevlendirildi. İstanbul’dan Antep’e, ingilizce öğretmeninden Rus öğrencilere varıncaya kadar hizmet için gelen ağabeyler kardeşler var.

Davetiyeyle, yönlendirme ile veya gezerken kardeşlerin tanışması vesilesiyle kültür evimiz“e gelen misafirlere Türk lokumu, baklava, kadayıf dolması, pasta börek çörek ve semaver çayı ikramı yapılırken tanışma, muhabbet etme, iletişim bilgilerini alma şansımız oluyor. Bu süreç  içerisinde diline göre hazırlanmış cep risaleleri, vecizeli karpostallar ve Türkiyeyi tanıtıcı kitap ve broşörler bulanan hediye poşetleri hazırlanıyor gitmelerine yakın takdim ediliyor.

Verdiğimiz kitapları okumalarını teşvik etmeği de unutmuyoruz. Okuma noktasında Avrupayı örnek aldığımızı dile getirip onların okumayı sevdiklerini bildiğimiz için kitap hediye ettiğimizi söylüyoruz. İnsan hangi inançta veya görüşte olursa olsun okudukça bir şeyler öğreneceğini ve okuyan insanla her konuda müzakere edilebileceğini ifade ediyoruz ve bu kitapları okuyup değerli gördüğümüz fikirlerini bizimle paylaşmalarını hassaten arzu ettiğimizi beyan ediyoruz.

Bu muhabbet esnasında Türkiye, İslam ve Müslümanlar hakkındaki ön yargıları kırılıyor memnuniyetlerini dile getiriyorlar. Çok memnun bir şekilde ayrılırken yapılan hizmetin takibi amacıyla mutlaka bir iletişim adresi alınıyor. Facebook’da açtığımız “Winter universiade Erzurum 2011” sayfamızın isminin çıktısını takdim ediyoruz. Listelerine eklemelerini, resimlerini görebileceklerini ve yorumlarını eklemelerini istediğimizi söylüyoruz. Biz de her akşam o gün çektiğimiz resimleri sayfamıza ekleyip güncelliyoruz. Buda onlara ayriyeten cazip ve orijinal geliyor. Aldığımız iletişim adreslerini Nur Dershanesi olan ülkelerdeki ağabeyler ile bağlantıya geçirmek ve aynı zamanda Türkiye’den de takibini yapmak amacındayız. Kurulan samimiyete göre ilgilenilecek kişiler ağabeyler arasında paylaşılıyor.

Kültür evimiz” önüne yaptığımız dev “kardan adamlar” misafirlerin ilgisini çekiyor bize gelmelerine vesile oluyor. Her akşam çocuklar kardam adamları yıksa da, sabah kardeşler yenisini yapıyor. Koyduğumuz masalarda, gelen misafirlerin dilini bilen ağabeyler misafirleri paylaşıp samimi bir muhabbet ortamı oluşturuyorlar, fotoğraflar çekiliyor, çaylar içiliyor, mutlu bir şekilde, tekrar görüşmek, ümidiyle, vedalaşılıyor.

Ayrıca, Ateşe adı verilen ve Türklerden oluşan grup rehberleriyle tanışıp gruplarını bize getirmelerini istiyoruz. Hatta bizim ulaşamadığımız, fakat bir vesile ile bizi duyan Ateşeler de gruplarını bize getiriyorlar.

Hizmetimiz o kadar duyulduki sanki organizasyonun bir parçası gibi görülüyor, kulaktan kulağa yayılıyor, bir birlerine tavsiye ediyorlar. Şehre inen misafirler bize uğramadan geçmiyorlar. Bu durumdan resmi makamlarda memnuniyetlerini dile getiriyorlar.

Bu tür organizasyonların eksikliğinden herkes gibi onlar da dert yanıyor. Zira İslamiyeti tanıtmak bir tarafa, Erzurum’u veya Türkiye’yi tanıtacak ne belediyenin, ne kültür bakanlığının ne de bir cemaat veya bir kuruluşun hiçbir faliyeti yok. Bu manada belediye ve farklı grup ve kuruluşlardan tebrik, dua ve destek ve teşekkür alıyoruz. “Biz yapamıyoruz bari siz yapın Allah yardımcınız olsun” diyorlar.

Yanımızda bulunan müze olarak faliyet gösteren Yakutiye medresesinin içinde, ebru çalışması yapan hocaların da desteğini aldık. Normalde ücretli yapmalarına rağmen götürdüğümüz misafirlere ücretsiz deneme yaptırıyorlar ve resimleri hediye ediyorlar. Bu da onlara bir jest oluyor. Bunun arkasından “kültür evimiz“e getirmek daha kolay oluyor.

Sokakta bir grup gördüğümüzde ellerinde bizim hediye poşetlerimiz varsa derin bir nefes alıyoruz, yoksa tanışmanın ve kültür evimize getirmenin yollarını arıyoruz. Hedefimiz yabancı misafirlerin tamamına ulaşmak, inşaallah kitap almasa da Risale-i Nurları ve dolayısıyla İslamiyet Nurlarını duymadan burdan kimse gitmeyecek. Bunların yanında teklifimizi kabul eden gruplara, ücretsiz şehir turu vesilesiyle, iman hakikatlarını anlatma fırsatı buluyoruz. İnşaallah bu hizmetimiz son misafir gidene kadar devam edecektir. Bunların yanında 6 şubattaki kapanışdan önce cumartesi akşamı bütün misafirleri davet edeceğimiz bir program hazırladık.

Üstad Bediüzzaman’ı, Hizmetimizi, Risale-i Nurları anlatan bir sunum yapıldı. Program sonunda dağıtılmak üzere hazırlanan hediye paketleri misafirlerimize dağıtıldı.

Son gün, sporcuların çadırımızı ziyaret ettikleri bir sırada oluşan samimi ortamın etkisiyle, değişik ülkelerin sporcuları montlarını değiştirdiler. Bizde bu değişime katıldık. Herkes ceplerini boşaltarak montlarını teslim ediyorlardı. Biz böyle bir şeye gerek duymadık. Zira ceplerimizde yabancı risalelerden başka bir şey yoktu. Hatta montumuzu alan sporcular kitapları vermek istediklerinde onlarda kalmasını istedik.

Ağabey ve kardeşlerimiz o kadar şevkli ki akşam olup sokaklar boşaldığında, soğuğa ve yorgunluğa aldırmadan bir kişiye bir hakikat anlatabilmek için musabakalar aralarında ve  sonlarında misafirlere iman hakikatlerini anlatıyorlar. Bunun yanında hizmetimizin verdiği kutsi lezzete bir delil olarak şunu da beyan etmek istiyoruz ki, Müslüman olan Rus kardeşlerin gayri müslim arkadaşları da tüm gayretleriyle hizmetimize destek veriyorlar, tanışıp davet ediyorlar veya davetiye dağıtıyorlar.

Cenab-ı Hakkın inayeti ve yardımıyla  girelemiyecek yerlere girip, ulaşılamıyacak kişilere kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Bu manada yaşadığımız hadiselerden bir iki tanesini anlatmak istiyoruz.

Normalde resmi görev kartlarımız, sporcuların yemekhanesine girmemize yetmiyor. Ancak en güzel hizmet zemini de orası. Zira hiç birisinin acelesi yok, rahat bir ortamda yemek yeyip muhabbet ortamının çok uygun olduğu bir zemin. Bir şekilde bizim oraya girmemiz lazım. Yemekhaneye girmemize, görevi icabı engel olmaya kalkışan güvenlik görevlisi ile bir dakikalık bir tanışma sonrasında, biz hiçbir şekilde amacımızı belli etmememize rağmen, bize  “şakird ağabeyim ne olur kimseye çaktırmadan geçin, çıkışta da yanıma uğrayın biraz muhabbet edelim” dedi. Böylece yemek esnasında da hizmet etme imkanı bulduk. Çıkışta yanına uğradığımızda “Allah sizden razı olsun Allah şakirdleri başımızdan eksik etmesin” diye dua ediyor.

İkinci misal; Müslüman olan Rus Abdullah kardeşin validesini, atlama kulelerinin tepesine çıkarmak istiyoruz. Belli bir noktadan sonra hiçbir aracın çıkmasına müsaade edilmeyen sahanın zirvesine kadar özel aracımızla çıkıyoruz. Hatta sporcu ve koçların haricinde kimsenin oturamadığı bölgede çayımızı yudumluyoruz.

Yukarıda bahsini ettiğimiz Abdullah kardeşin validesi de bu hizmetlerden nasibini aldı. Bu ablamız yarışmalar için Erzurum’a gelmişti. 7 gün kaldı ve “kültür evimizi“de ziyaret etti. Bu süreçte kaldığı ortam, gördüğü çevre,  yapılan sohbetler neticesinde şu ifadeleri kullandı:

Ben bir Ortadoksum, ancak uygulamıyorum. Hele ki bu saattan sonra kiliseye de gidemem. Şu an yaptığım tek şey kalben dua etmektir. Bu noktada bana ne tavsiye edersiniz, nasıl ibadet edeyim?”. Kardeşimizin validesine verdiğimiz, bir saat süren cevabın hülasası “ibadetlerin en mükemmeli namazdır” oldu.

İkinci bir sorusu var mı diye soruyoruz, cevaben diyor ki “bir soru daha sorsam korkuyorum ki yarınki uçağımı kaçıracağım”. Kendisinin son olarak söylediği cümle şu “bir zaman işyerimden izin alıp ülkenize gelip hizmetinize ve tercüme faaliyetlerinize yardımcı olmak arzu ediyorum”. İnşaallah dualarınızla hidayete erer.

Burada yaptığımız hizmetlerin, başka yerlerde meyve verdiğine delil olarak, küçük fakat manidar bir hadise: Beyaz Rusyalı sporcuları biz çok sevdik, çok mütebessim ve sıcak insanlar. Karşılıklı etkileşimimiz fazla oldu. Bu günlerde aldığımız iki haber şöyle: Beyaz Rusya’da 18 yaşındaki Dima, Nur Dershanesinde ağabeylerle okudukları 8. Sözün ardından islamiyetini ilan etmişti. İki gün sonra Dima’nın 18 yaşında aynı isimdeki bir arkadaşı Dima da Müslüman oldu. Şu anda biri Abdullah diğeri Muhammed. Moskova’da ise Moskova karate şampiyonu 16 yaşındaki İgor iman edip Müslim adını aldı. Ve neredeyse dershaneden çıkmıyor.

Elhamdulillahi haza min fazli.

Selam eder, dualarınızı bekleriz.

Erzurum Nur Talebeleri

 


www.NurNet.org

Risaleler kısa ve öz metinler halindedir

Risale-i Nur’un bir diğer özelliği de çok ilmi, çok mu’cez, çok az cümle içerisinde çok şey ifade edilmiş metinler halinde olmasıdır. Yani kısa, bir metin içerisinde çok şeyler ifade edilmiştir. Kanaatimce Risale-i Nur’un tamamı böyledir. Yani Risale-i Nur çok kısa yazılmış, tafsilât verilmemiş bir eserdir. Müellif de bunu çok yerde belirtmiştir.

Bazen demektedir ki; “Bu denizden bir katre gösterdik.”; veya demektedir ki: “Çok mufassal olan bu mevzuun ancak bir vechini ifade ettik”. Ve benzer ifadeler kullanmıştır. Yani Risale-i Nur’un tamamı meselâ 5000 sayfa ise, bunun tamamı 500.000 – 600.000 sayfalık bir eser demektir. Yani mevzuun ancak yüzde biri ifade edilmiştir kanaatindeyim. Müellif hemen hemen her risalenin başında veya sonunda böyle bir hususiyeti ifade etmiş bulunmaktadır.

Meselâ Talikat isimli mantıkla ilgili kitabı veya risalesi buna örnektir. Aynı şekilde Kızıl İ’caz isimli yine mantıkla ilgili kitabı da yine çok kısa ve çok öz yazılmıştır. Yine bunun gibi Yirmialtıncı Söz, kaderle ilgili risale de, ancak müdakkik âlimlere ve bu konuda temel İslâmî bilgileri olan kimselere hitab eden, çok çok kısa, efradını cami ve ağyarını mâni özelliği olan bir eserdir diyebiliriz.

Yine aynı şekilde Birinci Şua hakikaten, anlaşılması zor demeyeceğim, ama her cümlesi üzerinde durulması, her cümlesi üzerinde çok şeyler söylenmesi mümkün ve lazım olan bir metin halindedir. Çok şeyler söylenmesi gereken derken şunu kastediyoruz: Diyelim ki kader hakkındaki risalede bir cümleyi alsanız, bunu açıklayabilmek için Kelâm ilmi hakkında bir hayli bilgi sahibi olmanız lazım. Mantık ilmi hakkında bilgi sahibi olmanız lazım.

Bu özelliğidir ki, Risale-i Nur’ları bir yıl dikkatlice, anlayarak ve kabul ederek okuyanı, zamanın büyük bir alimi yapabilir diye müellifin bir cümlesine sebep olmuştur. Bu konuda daha birçok misaller verilebilir. Bazen de Risale-i Nur’da hem ilmi ifadeler, hem de basit ifadeler yan yana gelmiştir. Buna misal Otuzuncu Lem’a’nın çeşitli risaleleri buna misal olarak verilebilir.

Prof. Dr. Servet ARMAĞAN

Eğer siz iyi kimseler iseniz

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Rabbiniz ruhlarınızdaki duyguları pek iyi bilir.

Eğer siz iyi kimseler iseniz şunu bilin ki Allah kötülüklerden tövbe edenlere karşı,  günahları çok affedicidir.

“İsra Suresi 25. Ayet Meali”

..…….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

Bir adam fal bakıcıya veya kahine bazı gaybi bilgiler sorup sonra da ‘Bildi yahu’ derse, Resûlüllaha indirileni inkar etmiş olur.

(Ebu Nuaym/Hilye)

…….

Risale-i Nur’dan;

Cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme. Çünkü, kalbin kasâvetinden bir zerre, senin şahsî âleminin bütün yıldızlarını küsufa tutturur (iç dünyandaki yıldızları batırır).

(Mesnevi-i Nuriye’den)

…….

Cevşen’den ;

13-
1- Ey yücelik ve ululuk sahibi Celil
2- Ey gerçek güzellik sahibi Cemil,
3- Ey kendine güvenen kullarının işini en iyi yoluna koyan Vekil,
4- Ey kullarının takatını aşan işlerini üzerine alan kefil,
5- Ey kullarına yol gösteren delil,
6- Ey kullarının hata ve yanlışlarını bağışlayan Mukil,
7- Ey her şeyden haberdar olan Habir,
8- Ey lütuf u keremi bol olan latif,
9- Ey sonsuz izzet sahibi Aziz,
10- Ey bütün mevcudatın gerçek sahibi ve hükümdarı olan Melik,

Kurt gövdenin içine girerse

Bir ağacın temel organları kök ve gövdedir. Yaprak, çiçek ve meyveler ise her yıl tazelenen geçici organlardır. Gövde, hem ağacın ayakta durmasını hem de yapraklarda üretilen besinlerin köklere taşınmasını sağlayan önemli bir organdır. Gövdenin anatomisini incelersek, burada yapraklardan kök uçlarına kadar uzanan kalburlu boruların ve yine köklerden alınan su ve mineralleri yapraklara taşıyan odun borularının bulunduğunu görürüz. Bu borulardan yüzlercesi gövdede kambiyum denilen bir halka üzerinde yan yana dizilmişlerdir. Yaptıkları görev itibarıyla bu borular insan vücudundaki damarlara benzerler. Yapraklarda fotosentezle üretilen çeşitli besin maddeleri kalburlu borulardan aşağıya taşınarak köklerde ve gövdede bulunan parankim hücrelerinde depolanırlar.1

Gövdenin bu stratejik önemini ve besinlerin geçiş güzergâhı üzerinde bulunduğunu ilham-ı ilahi ile bilen ağaç kurtlarının annesi olan kelebek gövdede bulduğu bir çatlak veya delikten yumurtalarını kabuğun altına bırakır. Yumurtadan çıkan kurtçuk sanki önceden yerini biliyormuş gibi iletim borularının bulunduğu bölgeye doğru yönelir. Aynen yeni doğmuş bir bebeğin ağzıyla meme aradığı gibi odun dokusunu ağzıyla kemirerek açtığı delikte ilerler. Önce besinlerin taşındığı borulara daha sonra da besinlerin depolandığı parankim hücrelerine ulaşır. Burada boruları delerek beslenmeye başlar. Beslendikçe büyür ve daha çok boruyu delerek beslenir. Kurtçuk artık kurt olur. Bu şekilde yüzlerce kurt gövdenin içinde besinlerin bulunduğu hücrelere ulaşmak için kıvrımlı galeriler meydana getirirler.2-3

Delme sırasında oluşan tozların boruları tıkaması sonucu köklere gitmesi gereken besinler gövdede kalır ve kurtlara yem olur. Bu kez beslenemeyen kökler kısa süre sonra kurur. Ölü kökler topraktan su ve mineralleri alıp yapraklara gönderemeyince yapraklar sararır ve kurur. Yapraklar görevini yapamayınca da ağaç ölür. Bu sırada erginleşen kurtlar izn-i ilahi ile kelebeğe dönüşür ve deliklerinden çıkıp uçarlar. Bu kelebekler yumurtlama zamanı geldiğinde yumurtalarını bırakacakları canlı fakat gövdesinde çatlak olan yeni ağaçları ararlar. Ağaç gövde kurtlarının hayat serüveni bu şekilde sürer gider.

Gövdesini kurtların işgal ettiği bir ağaca dıştan baktığınızda ilk zamanlar sağlam gibi görünür. Çünkü faaliyet kabuğun altındaki galerilerde gizli yürümektedir. Kabuğu kaldırıp baktığınızda delikleri ve delikleri kurcaladığınızda çok sayıda galeriyi ve içindeki kurtları görebilirsiniz. Ancak haftalar sonra yaprakların sararmaya başlamasıyla bir şeylerin ters gittiğini anlarsınız. O zaman da iş işten geçmiş olur. Çünkü ağaç can çekişmektedir.

Gövde kurtlarıyla mücadele genellikle mekanik ve ilaçlama olmak üzere iki şekilde yapılır.2-3 Henüz işin başında ise ve fazla kurtlanma olmamışsa ince bir çelik tel alıp delikten sokarak kurdu deliğinde imha etmektir. Bu zahmetli ve zaman alan bir iştir. Derinlerdeki kurtlara ulaşmak zordur. Diğer yol ise, kurt ilacını enjektör yardımıyla deliğe zerk etmekle aynı galeride yaşayan çok sayıda kurdu imha etmektir. Daha sonra deliklerin ağzını macunla kapatmalıdır. Ancak en iyisi kurt gövdeye girmeden tedbir almaktır. Bu da ağaç gövdelerini sık sık kontrol ederek çatlak, delik gibi hasarlı yerleri macunla kapatmak, ya da gövdeye kireç veya bordo bulamacı gibi maddeler sürmektir. Tedbir alınmazsa kurt kurtluk vazifesini yapmaya her zaman hazırdır.

Yapraklara, meyvelere ve köklere musallat olan başka tür kurtlar da vardır. Ancak onların tehlikesi gövde kurtlarınınki kadar değildir. Çünkü bu organlar bir ağaçta çok sayıda bulunur ve bunların tamamı da kurtlanmaz. Yapraklardan bir kısmına kurt işlemişse o yapraklar dökülür diğer yapraklar sağlam kalır ve vazifelerini yaparlar. Bu durumda sadece ağacın büyümesi ve verimliliği azalır ama ağaç ölmez. Aynı şey meyveler ve kökler için de geçerlidir. Ama ağacın gövdesi bir tanedir. O kurtlandığında yedeği yoktur.

Her insan da bir ağaç gibidir. İnsanın kalp, mide ve ciğerler gibi en hayatî organları gövdesinde bulunur. İnsan vücuduna giren ve mikrop adını verdiğimiz kurtçuklar bu organları tutarsa hayatî tehlikeler baş gösterdiği gibi, manevi hayatımıza kasteden günah, şüphe ve vesvese gibi kurtçuklar eğer hemen imha edilmezlerse sürekli kalbimizi ısırarak onu yaralar hatta öldürürler. Ebedi bir hayatı mahvettikleri için bunlar daha tehlikelidirler. Vücudumuza giren maddi mikroplara karşı nasıl ki aşı ve ilaç kullanıyorsak, manevi hayatımızı tehdit eden ve büyüdüğünde manevi bir kurt olan bu mikroplara karşı da imanı kuvvetlendiren eserleri okuyarak manen aşılanmak ve işlediğimiz günahlar için de sık sık tövbe ilacıyla ilaçlanmak lazımdır. Peygamberimiz bile “ben günde en az yetmiş defa tövbe ederim” dediğine göre bizim kaç defa tövbe etmemiz gerektiğini hesaplayalım.

Her ülke de bir ağaç gibidir. Kökü, gövdesi ve yaprakları vardır. Ülkeye zarar veren insanlar birer kurt gibi o ülkenin varlıklarını içten içe kemirerek yaşarlar. Ağaç kurtları nasıl ki onlar için masum bir niyet olan sırf beslenme gayesiyle ağacı kemirip onun can damarlarını tıkadıkları ve ağacın ölümüne sebep oldukları gibi, muzır insanlar da bir ülkenin gövdesi hükmünde olan stratejik mevkilerde yer alarak ülkenin aleyhine faaliyette bulunurlar. Bunların birçoğu zarar verdiğinin farkında bile değildir. Hatta iyi iş yaptığını zannedenler olduğu gibi; tam tersine, yaptıkları zararın farkında olup bunu yapmaktan zevk alanlar da olabilir. Onun için uyanık olmak ve bu zararlılara karşı gereken tedbirleri almak lazımdır. En iyi tedbir de bu zararlıların gövdeye girmesine fırsat verecek delik ve çatlaklar bulundurmamaktır.

Çağımızın mütefekkirinin heyecanla söylediği şu sözleri hatırlayalım: “Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt gövdenin içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıstırabım, yegâne ıstırabım budur…”4 Bu ifadelerinden Üstad’ın tehlikeleri çok önceden sezdiğini ve bütün hayatını bu tehlikelere karşı Kur’an eczanesinden ilaçlar hazırlamakla geçirdiğini biliyoruz. Bize düşen de bu ilaçları kullanarak tedbir almaktır.

Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN / Zafer Dergisi

Kaynaklar:

1. Kocaçalışkan, İ. (2008). Bitki Fizyolojisi, Nobel Yayın, Ankara.

2. Kılıç, M., Aykaç, K., Çevik, T. (1988). Karadeniz bölgesinde elma ağaçlarında zarar yapan elma gövde kurdu, Bitki koruma Bülteni, 28, 99-109.

3. Kaymak, M., İşçi, M., Ziraat Mühendisleri, Bitki Sağlığı.

4. Nursî, B. S., Tarihçe-i Hayat, Tahliller, Envar Neşriyat, s.628.


Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version