Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Şehid Kanından Hissedar, Osmanlı Torunları

Dedeleri hak din İslamı dünyaya yaymışlar,

Cesaretle, düşmanın çok yerlerini almışlar,

Gittikleri yerde, insanlığa örnek olmuşlar,

Numune olup,  çok yerde asırlarca kalmışlar.

 

Çok asır geçtikten sonra, bazıları bozulmuş,

Kimi vatan haini olup, kimisi de solmuş,

Eşya zıddıyla bilinir, kelam zahir olmuş,

Hainlere zıt olanlar, imanını korumuş.

 

Hükümet erkânları, haksız çok kimseyi astı,

Memur olan kişi, keyfine göre zülüm yaptı,

Halkın birçoğu cahil kalınca, yolundan saptı,

Önceki o manevi hal, halkın elinden kaçtı.

 

İskilipli Atıf Hoca, haksız yere asıldı,

Kur’an ile dini kitaplar, ateşte yakıldı,

Dinsiz memurlar, halkın hakkını elinden aldı,

Hile ve desiselerle, çok zulümler yapıldı.

 

Sonra güya dış düşmandan vatanı kurtarıldı,

Fakat, iç düşmanların istilasına uğradı,

İslam dinini öğreten, mektepler kapatıldı,

Öyle ki, çok kimse ahlaksız ve İmansız kaldı.

 

Yirmi dört sene, Kur’an okumağa yasak kondu,

Allah’ı anma yeri Tekkȇlere,  kilit vuruldu,

Kur’an harfıyla yazmak yasaklandı, frenkçe oldu,

Minarede, Ezan yerine şarkı okutturuldu.

 

Sonsa cemaat önderleri, bu halkı kurtardı,

Onlardan biri, çilekeş Üstad Bediüzzamandı,

Yirmi sekiz sene, hapis hayatına katlandı,

On dokuz kez zehirlendi, Allah canını almadı.

 

Onun eserlerinin faydası, bize çok oldu,

Hatta bu seçimde, nurcuların desteği çoktu,

Nurcuya, gayri makbuldür partilerin solu,

Sağcı olmaktır, imanlı Müslümanların yolu.

 

Bundan Mü’minlerin çoğu, AK Partiye seçtiler,

Canu gönülden oyu, Davutoğlu’na verdiler.

AKP kazanınca, çoğu kendilerinden geçtiler.

Müslümanlar el açıp, Allaha çok şükrettiler.

 

Yavrularımız rahatlıkla, Kur’anı  okusun,

Me’mure hanımlar, tesettürlerine bürünsün,

Müslümanda İslamiyet, rahatlıkla görünsün,

Alınan haklarımızın, tamamı geri dönsün.

 

Allah’ımız liderlere ver sıhhat’u afiyet

Yüce Mevla dindar idarecilere Sen yardım et,

Onlara salahat maharet ve cesareti öğret,

Din ve dünyevi dertlerimiz için ver marifet,

 

Senin yardımın ile onlar geçebildi başa,

Hayırlı işler yapsınlar durmadan koşa koşa,

Onların işlerine herkes kalsın  şaşa şaşa,

Rabbın yardımıyla hayır yaparlar İnşaAllah.

 

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

 

Dünyaya Maddiyyunlar Gibi Bağlanma

“Herbir mü’min İ’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir”(Divan-ı Harbi–1995-s:64),”Zira, İlâ-yı kelimetullahın bu zamanda bir büyük sebebi, maddeten terakki etmektir.”( Divan-ı Harb-i Örfî–1995-s:28–29)”

Yukarıdaki paragraflarda Bediüzzaman cümlelere önce “ilâ-yı kelimetullah ” kavramı ile başlamış ve hemen peşine “maddeten terakki etmek” kavramı ile bitirmiştir. Bu cümlelerdeki incelik sanırım şöyle olmalıdır. Cümlelere önce amacımız olan “ilâ-yı kelimetullah ” kelimesi kullanılarak başlanmış ve peşine ona hizmet edecek olan araç olarak ise ” maddeten terakki etmek” cümlesi ile bitirilmiş.

Bir müslümanın önce niyeti önemlidir. Çünkü “Niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır” der Bediüzzaman. Niyet ve amacımız, aracımızdan önemli ve öncelikli olmalıdır. Bediüzzaman önce maddi terakki olduktan sonra ilâ-yı kelimatullah yapılacak demiyor. Bazı ehl-i dinin de düştüğü yanılgı ve kırılma sanırım burada başlıyor. Müslüman zengin olmalı ki ona göre dine hizmet etmelidir düşüncesi amaç ve aracın tersine dönmesi olur ki bu da sünnet-i Resulullaha (a.s.m) zıt bir duruş olmuş olur. Belki de ehl-i dinin çektiği sıkıntıların altında bu niyet metot zıtlığı ve yanlışlığı olabilir.

Bir müslümanın niyetinin meşruluğu kadar metodunun da meşru olması gerekir. Niyetimiz İlâ-yı kelimatullah ise metodumuz sünnet-i Resulullah (a.s.m) olmalıdır. Ehl-i İslam bu noktada hataya düşerek bu asırda dünyevileşme denilen hastalığa çok çabuk tutulmakta ve hata yapabilmektedir. Bu hatalar ise gayretullaha dokunuyor olabilmekte ve daha fazla musibet-i amme ile devam etmektedir. Müslüman önce para, mal, makam, v.b. diyemez ve dememelidir. Önce ilâ-yı kelimatullah (Allahın kelamını yükseltmek) demeli, sonra diğer vasıtalar ona hizmet etmelidir. Bediüzzaman ‘ın ifadesi çok nettir.”Dünya için din feda olunmaz. Gebermiş istibdadı muhafaza için, vaktiyle mesâil-i şeriat rüşvet verilirdi. Dinin meseleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan başka ne faydası görüldü? Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir.”(Divan-ı Harbi-1995-s:63)

Bir çok ehl-i dinin hayatına yakından ya da uzaktan bakıldığında daha çok dünya hayatının konuşulduğu, evlerde saatlerce ehl-i dünyanın malayani tv programlarının izlendiği, ekonominin ehl-i din için vazgeçilmez gündem maddelerinden olduğu, okuyacak olan çocuklarımızın ahiret hayatından daha çok dünyasının düşünüldüğü ve bu sebeple emr-i ilahi olan kulluğun dünya hayatı için feda edilip çeşitli kılıflara sarıldığı görülmektedir. Esasında rıza-i İlahi olması gereken fillerin artık rıza-i dünya olduğu bir fitne asrının dehşetli fırtınası içerisinde olduğumuzu görüyoruz. Bu fırtınadan yegâne kurtulma yolu ise Bediüzzaman’ın dediği gibi “Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunanlar, içine girmezse tehlike ihtimali kavidir.”(Kastamonu Lahikası) hakikatini dikkate almak zorundayız. Yoksa bu asırdaki dehşetli maddi ve manevi cereyanlar her şeyi kendine alet ederek telafisi mümkün olmayan yollara bizleri götürebilir.

Dünyevileşme, ehl-i dini nefsî hazlar boyutu ile avlıyor. Yani sekülerizm hazcılığı ve nefsin arzularını kabartarak önce dünya sevgisi-dünyanın üçüncü yüzü itibarıyla-tahrik ederek ehl-i dinin birinci önceliğini ve yüzünü dünya sevgisine ve tüketim çılgınlığına sokarak ahireti bile bile dünya zevklerine feda ettiriyor. Daha önemlisi de çok mukaddesatını feda ettiriyor.

Bir çok ehl-i din mensubunun düştüğü en tehlikeli davranışlardan birisinin de tüketim ve israf boyutunun olduğuna bizzat şahit olmaktayız.Hâlbuki İktisat Risalesi’nde bahsedilen hakikatler ortadayken dolu dizgin lüks harcamalar ve ev eşyalarının evlerimizde arz-ı endam ettiğini görüyoruz.Gelenek ve görenek belası yüzünden ihtiyaç olmadığı halde yenilenen ve alınan eşyaların haddi hesabı yok. Hâlbuki bu israf durumuna düşmenin kimin damına düşüş olduğunu Nur Talebeleri gayet net biliyorlar. Ancak öyle bir ünsiyet edilmiş ki herkes yapıyor biz yapmışız ne olacak kolaycılığına kaçmanın izah edilir bir yanının olmadığı görülüyor. Hizmet cephesine yapılan yardımlarla şahsi ve ailevi tarafa yapılan harcamalar arasındaki uçurumu karşılaştırmamız gerekiyor ve bu uçurumun muhasebesini yapmak durumundayız.

Bediüzzaman Hz. talebeleri için şöyle der: “Ve benim maddî ve mânevî herşeyden ferağat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır.”(Emirdağ Lahikası) diyerek bizlere feragatın maddi ve manevi sınırlarını çizdiği kanaatindeyim.

Ne mutlu  hakiki talebe olma şerefine nail olabilenlere. Ya Rabbi, bizleri de maddî ve mânevî her şeyimizi Allah rızası dairesinde harcamaya bizlere nasip ve müyesser eyle. Risale-i Nur mesleğine ihlasla sım sıkı bağlı kalmak bizlere nasip ve müyesser eyle .

Selam ve dua ile Kardeşiniz  Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Cemaatin Ehemmiyet Ve Lüzumu

Konu: Ey insanlar cemaatten ayrılmayın, itaat edin çünkü Allah’ın eli cemaat üzerindedir

Cemaat Olmanın Önemi

İslâm cemaat dinidir. İslâmın ilke ve prensipleri en güzel şekilde
cemaatle beraber yerine getirilir.

İslâm, Müslümanların şuurlu cemaatler olmasını emretmiştir.
Peygamberimiz Medine’de bu örnek cemaati kurmuş ve nasıl olacağını
göstermiştir. Böyle bir cemaat mü’min için koruyucu bir elbise, kale
gibidir.

Cemaat olan mü’minler birbirlerini daha iyi tanırlar, birbirlerini
sever sayarlar, destek olurlar, yardımda bulunurlar. Birbirlerinin
durumlarından haberleri olur, birbirlerinin eksik taraflarını
tamamlarlar. Tıpkı bir vücut gibi birbirlerinin acısıyla
kederlenirler.

İslâmí cemaat, Kur’an anlayışı ve Peygamberin (a.s.m.)yolu üzerine kurulur.
Onların arasında kardeşlik, karşılıklı yardımlaşma, dayanışma,
fedakârlık ve saygı vardır. Onların arasında soy, sınıf, kabile,
meslek, bölge üstünlüğü gibi şeyler yoktur.

İslamda, ehli dalalette yalnız kendi menfaatinin peşine koşmak gibi, bencil egoizm fikri yoktur. Müslüman’ın komşusu aç iken kendisi tok olarak yatamaz. Müslüman tek başına kıldığı iki rekât namaz iki kalır. Eğer cemaatle kılarsa 27 rekât olur, onun sevabı çoğalır. Hac farizası Müslümanları birleştirmek cemaat haline getirmek manasından ileri geliyor.

Kur’an, Müslümanları Kur’an etrafında bir araya gelmeye davet ediyor.
İncili dörde bölüp Dinlerini parçalayanlar gibi parça parça olmaktan sakındırıyor.

Allah(cc), kuvvetli bir bina gibi bir araya gelip kendi yolunda cihad eden
mü’minleri sevmektedir.

Peygamberimiz (s.s.m.) bir çok hadisinde Müslümanlara cemaat olmayı
teşvik etmekte, bunun önemini bildirmektedir. (Şamil İslam
Ansiklopedisi)

Bu mevzuda gelen birçok rivâyet, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)’in ısrarla cemaate uymayı, cemaatten ayrılmamayı emrettiğini
gösterir. Bir iki tanesini kaydedelim:

“Size cemaati tavsiye ederim, ayrılıktan da sakının, zîra şeytan iki
kişiden uzak durur. Cennetin ortasını isteyen, cemaatten ayrılmasın.”
Allah ümmetimi dalalet üzere toplamaz. Allah’ın eli cemaatledir.
Cemaatten ayrılan ateşe gider.”

“Cemaat rahmet, ayrılık azabtır.” İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme
ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/439-440.

Başka bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmuştur:
“Dünyanın ücra bir köşesinde de olsa, üç kişinin, içlerinden birini
kendilerine emir tayin etmeden yaşamaları doğru olmaz” Ahmed İbni
Hanbel, Müsned, II, 177

İbni Ömer’den (r.a.) rivayetle:
“Allah ümmetimi dalâlet üzerine birleştirmez. Allah’ın rahmet ve
himaye eli cemaatin üzerindedir. Kim cemaatten ayrılırsa Cehenneme
doğru ayrılır.” Tırmızî, Fıten: 7.

Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) şöyle buyurdular:

“Kim cemaat'(imiz)den bir karış uzaklaşırsa (kendini dine bağlayan)
İslâm bağını boynundan çıkarıp atmış olur” Ebu Dâvud, Sünne: 30;
Tirmizî, Emsâl: 3

“Kur’ân’da Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur:
“Sizden öyle bi cemaat bulunmalıdır ki, (onlar herkesi) hayra
çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar.
İşte onlar muradına erenlerin tâ kendileridir.” Âl’i İmrân sur.104.
ayet

“Ey müminler, Allah’tan gerektiği gibi korkunuz ve mutlaka müslüman
olarak ölünüz.
Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız sakın ayrılığa
–düşmeyiniz, Allah’ın size bağışladığı nimeti hatırlayınız. Hani bir
zamanlar düşman olduğunuz halde O, kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun bu
nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Hani siz bir ateş kuyusunun tam
kenarındayken O sizi oraya düşmekten kurtardı. Allah size ayetlerini
işte böyle açık açık anlatır ki, doğru yolu bulasınız.” Ali İmran
202-103.ayetler

Güzel dinimiz gönül yurdunda şirki, küfrü ve nifakı istemediği gibi
toplum hayatında da başıbozukluğu, disiplinsizliği, kargaşayı, fitne
ve anarşiyi asla arzu etmez.

Dinimize göre düzen ve intizam, en küçük
toplum birimine kadar her yerde önemlidir. Bu sebeple Sevgili
Peygamberimiz, yolculuk yapmakta olan üç kişilik, küçük ve geçici bir
toplulukta bile, mutlaka sorumlu birinin, bir yöneticinin
belirlenmesini tavsiye etmiştir.

Hatta Haca giden iki kişi daha yola başlamada biri diğerine: Şuraya kadar sen başkan olacaksın ondan sonra ben diyecekler. Aleyhissalatu vesselam Kendisi de mübarek hayatlarında bu
hususa büyük bir itina göstermiştir. Bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle
buyurmuştur:

“Dünyanın ücra bir köşesinde de olsa, üç kişinin, içlerinden birini
kendilerine emir tayin etmeden yaşamaları doğru olmaz” Ahmed İbni
Hanbel, Müsned, II, 177

Derleyen: Abdülkadir Haktanır

Bugün Müslümanın En Mühim Problemi Tesettürdür!

İslamda Hanımın Tesettürü Nasıl Olmalı?

Örtü bol olacak; el hariç, ayak hariç, yüz hariç bütün vücudunu örtecek. Vücudunun hatlarını Yani, göğüs. Bacak ve kolun kalınlığı belli olmayacak!..

Şimdi –streç diyorlar galiba– dar bir blue-jean pantolon giyiyorlar; bu tesettür değil!.. Neden?.. Çünkü bütün her şeyi belli… Veyahut üstüne dar bir blûz giyiyorlar, vücudun her tarafı belli… Olmaz! Veyahut şeffaf, elbise giyiyorlar bununla  vücutları  görülüyor. Olmaz kardeşlerim!

Bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz a.s.m: “Kâsiyâtün, âriyâtün” diyor. Ahir zamandaki  “Giyinmiş ama çıplak!..” Nasıl giyinmiş ama çıplak?.. Elbisenin kumaşı şeffaf, görünüyor alt tarafı da, ondan çıplak ve ya dar, bütün vücudunun kalınlığı belli  … Örtecek, altını göstermeyecek, vücut hatlarını belli etmeyecek!.. Yüzü, eli, ayağı hariç her tarafını güzelce kapatması lâzım! İslâm’da örtü böyledir.

Bazı hanımlar, ben öyle örtünürsem patlarım!

–Hiç bir şey olmaz. Ben senden daha fazla örtünüyorum. Erkekler daha fazla örtünüyor. Öyle değil mi?.. Erkekler maşaallah kadınlardan daha fazla örtünüyor. Daha az örtünme hakları varken, erkekler daha fazla örtünüyorlar. Bunu bize ecnebiler yaptı. Hanım yüz el ayak hariç bütün vücudunu örtmesi lazımken, onları yarım çıplak gezdiriyorlar. Erkekler göbekten diz altına kadar örtünmesi gerekirken Ecnebilerin empoze etmelerine göre: Onlar bütün vücutlarını örtecek. Yazın ağustos sıcağında da kravatla boğazlarını sıkacaklar ki ecnebilere benzesinler. Evet hanım dışarıda her tarafı örtülü şeffaf değil ve Bol giyecekler. Bol olduğu zaman havalanır içi, hiç bir şey olmaz. Hanımın böyle güzelce örtünmesi lâzım geliyor. Tesettür böyle…

Asıl ince tesettür ise, hassas, takvaya uygun tesettür, erkeklerin gözüne hiç görünmemek… En güzeli o… Yâni, giyimli de olsa ortada görünmemek… Bazıları: Erkeklerin gözünün önünde geziyor, çarşıyı dolaşıyor, pazarı dolaşıyor, alışveriş yapıyor, kumaş beğeniyor, başörtü beğeniyor… Sütyenini, acaba bunun numarası bana uyar mı, uymaz mı diye sorarak alıyor… Olmaz!.. Mümkün olduğu kadar, böyle şeyler yapmayacak. Nazarlara, gözlerin!.. dikildiği bir duruma gelmemeğe gayret edecek. Güzel olanı bu.

Çarşı pazar işini kocası yapsın, oğlu yapsın, akrabası yapsın…

–E, iyi kumaşı bilemezler!

–Günahlara boğulmamak için kumaşın en güzelini giysen ne olur, Allah rızası için!.. sen onlara  iyi tarif et!.. Muvakkat olarak getirsinler; beğenirsen alırsın, beğenmezsen iade edersin… Ama, çarşıya pazara gidip de, elin adamıyla alışveriş, konuşma vs. olmasın.

Bakın, çarşıya gitmiş şu kadıncağız… Başı örtülü mü, örtülü… Mantosu var mı, var… Bak, biberleri almak için eğildi, neresine kadar görünüyor!.. Tesettür olmuyor. Beyler hanımlarına dikkat edecekler. Altına geniş elbise giyecekler, eğilse de görünmemesini sağlayacaklar.

–Uzun mantom var ya, dizimin altında!..

Dizinin altı da zaten nâ mahrem… Orasını da göstermemen lâzım, bileğine kadar…

–Naylon çorap giyiyorum!

Naylon çorap örtü değil… Naylon çorap hiç bir şey değil… Ne ısıtır, ne örter. Yalnız bir işe yarar: Parmakların arasında mantar üremesine yarar, kaşıntı yapmağa yarar. Ayağının sırtı kaşınmak isteyen naylon giysin!.. O kadar. Başka bir işe yaramıyor.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Allah rahmetine erdirsin şalvar giyenleri!..” Erkek için de öyle, kadın için de öyle… Şalvar giydiği zaman eteği isterse açılsın, otursun, ister dizini kaldırsın, ister tarlada çalışsın…

Soru: Tesettür sadece çarşafla mı olur, mantoyla tesettür sağlanamaz mı?

–Hayır! Tesettür çarşafla değil, hasırla bile olur. Dışarıdaki namaz kılan hasıra bürünse, hasırla bile namaz kılabılır. Mühim olan, insan günah yerlerini, ayıp yerlerini örtmesidir. Bu örtmeyi nasıl sağlarsa, olur.

Bizim Hanefî fıkhında, ille de belli bir kıyafet olacak, ille belli bir renk olacak diye şart yoktur. Muhtelif şekillerde olabilir. Çarşaf olur, harmânî olur, abâye olur, bol manto olur… Daha başka şekiller olur, bol şalvar olur… Mühim olan vücudun hatlarının belli olmaması ve kumaştan öbür tarafının görünmemesi… Öbür tarafı göründü mü, içi belli oldu mu, kalın kumaş olsa bile olmaz!

Bu iki şarta dikkat ederek, vücudun hatları belli olmayacak ve eti görünmeyecek tarzda; kadınlar için yüz ve eller, ayaklar hariç her tarafın örtülmesi lâzım gelir. Naylon çorap, altı göründüğü için tesettür değildir. O çorabın göründüğü her yerde, vücudu görünüyor demektir. Tesettür olmamış oluyor. Zâten , o çorabı giydiği zaman, giymediğinden daha da cazip olduğunu cümle cihan halkı biliyor. Çorapçılar da reklam yaptırırken bu hususu öne çıkarıyorlar.

O bakımdan, böyle öbür tarafı görünen naylon çorap tesettür olmaz; güzelce örtünmesi lâzım! Bunu böylece bilesiniz.

Soru: Pardösü tesettür yerine geçer mi, ille çarşaf mı olmalı?..

-Bizim fıkıh kitaplarından ben delilleri getirdim, burada derse gelen kadınlar daha önceden sormuşlardı. Onlara daha onlara cevap vermiştim.

Çarşaf mecburiyeti yok dinimizde… Cilbâb kelimesi var Kur’an-ı Kerim’de… Bu cilbâbın ne olduğu hususunda ulemâmızın kavilleri çok muhteliftir. “Omuzları örten bir başörtüden, topuklara kadar inen bir örtüye kadar, bu işi gören her kıyafete şamildir.” diye ulemâmızın kat’î kanaati vardır. Hanefî fakihlerinin, büyüklerinin kanaati de budur.

Binâen aleyh, İslâm’ın örtmesini emrettiği elbisenin  altında azaların, görülmeyecek şekilde, münâsip bir bollukta, şeffaf olmayan bir kumaşla hanım örtündüğü zaman tesettür yerine gelmiş olur. İlle çarşaf olma mecburiyeti yoktur.

Bizim dinimiz tek bir model, tek bir kıyafet üzerinde durmuyor. Zâten İslâm ülkelerinde de kıyafetler muhteliftir… Yâni ayný ölçüyü sağlıyor ama, formlar, şekiller farklı olabiliyor; örtünmeyi esas alıyor.

Soru: Örtünme için belli bir kıyafet şartı var mı?

–Örtülmesi gereken yerleri örten her kıyafet olabilir. Çarşaf veya abaye, veya pardösü, veya saye dediğimiz çok çeşitleri var…

Yüzü bir miktar örtmek, o da güzel… Çünkü, hanım güzelliklerini mümkün olduğu kadar saklaması ve fitnelere fırsat vermemesi lâzım!..

Soru:  Naylon çorap giyiyorlar, tenlerini gösteriyor; ne dersiniz?

–Şimdi muhterem kardeşlerim! Altı gösteren kıyafet, örtünme sayılmaz!

Diyelim ki, kot pantolon giyiyorlar. Bir defa kot İslam kıyafeti değildir ecnebilerden bize gelen bir kıyafettir. Hadisi şerifte: Bir Müslüman başka dinden birine benzerse ahrette oda onlardandır. Hanımın dışarıda gezerken tesettürü kapalı rengde mavi veya siyah renkli olması daha uygundur…

Yâni, hanımın elbisesi bol olacak, eti belli olmayacak, yani elbise altını göstermeyecek şekilde olacak. Çorap, elbise, blüz, başörtü vs… Tesettüre çok dikkat edelim, ettirelim!

İster merinos kumaşı olsun, isterse Suudî Arabistan’dan getirilmiş, deve yününden yapılmış kumaş olsun, farketmez. Ayıp yerleri belli olacak şekilde bir kıyafet olduktan sonra, o dar kıyafet uygun değildir.

Peygamber Efendimiz, Şalvar giyenlere hayır dua etmiştir. Peygamberimizin önünde birisi  düştü de; şalvarlı idi hiç kimse onun ayıp tarafını göremedi, ondan şalvarı tavsiye etti ve şalvar giyene dua etti.

Onun için, kadın pardösü altına geniş ve uzun don giymesi çok iyidir.

 Kadın eteğinin altına uzun ve geniş don giyince biraz daha iyi korunmuş olacağından tesettüre daha fazla riayet etmiş olur.

Yâni önemli olan, haram yerleri açmamak, haram yerleri göstermemek… Buna dikkat ederek, bu şartlarla uymak lazım.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Hayırlı İşlerin Çok Muzir Manileri Çok Olur

Yazıya başlamadan önce: Ben hayatımda her düşüncemi ve hareketimi dini esaslara uydurmaya çalıştığımı bildiririm. Hatta Risale-i Nurlardan Aldığım İman Kuvveti ile, bende neş’vu nemalanan şefkatim, değil yalınız Müslümanlara. belki Küfrü ispat etmeye çalışanların dışında, bütün insanlara acırım, hidayete ermelerini  Allaha dua ederim. Bu sebepten siyaseti sevmediğim halde, seçimlerin yaklaştığı için, milletin faydasını umarak bazı hakikati sizinle paylaşmaya gayret edeceğim. Çünkü ben ve bütün Nur talebeleri Risale-i Nurun şahsı manevisinin başında, hayatta kalan erkânlardan ağabeylerimin fikirlerine uymaya icap ettiği kanaatındayız Yanı oyumuzu AKP ye vereceyiz İnşaallah. Bu fakir o şahsi maneviye uymaya çalıştıği gibi bütün Nur talebeleri o istikamette olmalarını umarım.

            Çünkü Üstadın tabiri ile bu millet kendi eli ile Halk Partisini iktidara getirmeyecektir. MHP ya gelince, Kur’an Müslümanlar kardeştir diyor, onlarda Türkler kardeştir demekle Kur’ana muhalefet ediyorlar. HDP den bahsetmek lüzumu yok. Madem anarşistleri destekliyorlar onların fikri ortaya çıkıyor.

               Evet, şuurlu Müslümanlar yüz yıla yakın uzun bir müddet içerisinde: Halk Partisi hükmettiği devrinde, yaşadıkları işkencelerden kurtuldukları için, sevinçten  içleri ve dışları gülüyor. AKP ise Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil bakanların çoğu imanlı kimseler.

            Evet Allah’ımıza ne kadar şükretsek azdır. Çünkü Hükümetin üyeleri milletin her derdine deva olmaya çalışıyorlar. Okullarda Kur’an ve Siyer dersi koyulması; Memure olan hanımlar ve Öğrenciler başlarını örtebilmeleri;  Türküm doğruyum çalışkanım Andını da kaldırdılar şükür. Bu And millete tefrika yapmaktan başka işe yaramıyordu ki. Kürt, Laz, Arnavut, Çerkez, ve daha başka milletlere, zorla mı Türküm detirteceksin.  Bazısının menfaatine dokunduğu için, zıp zıp zıplamaya başladılar. Niye düşünmüyorlar ki yaptıkları bu hareketle: Türkiye’de 24 sene Türkiyemizde Kur’an okunmasını yasaklayan Halk partisinin ve müspet değil menfi milliyet çilerin partisinin yani MHP nin oylarını çoğaltmaya sebep oluyorlar, Hükümetin partisinin oylarını düşürmek için iftira atmaya da başladılar. Halbuki Kırkıncı hocamın yazısında da net görülüyor ki Müslümanlardan “Ulul emre” itaat etme mecburiyeti var. Allah’ımıza ne kadar şükretsek azdır  ki: Bu güne kadar Hükümetin yaptıklarından değil yalnız Türkiye’de yaşayan Müslümanlar, belki: Din düşmanları hariç, bütün dünyada ki Müslümanlar Türkiye’ye alkış tutuyorlar. Hatta çok acayip karşıladım Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın doğum gününü Makedonya da Kutlayıp bayram yaptılar. Tüm Otobüs ve taksiler o gün insanları parasız taşımışlar.

            Muhterem Kardeşlerim! Yapalım ne yapalım Düşmanı memnun edecek işlerden uzak duralım. Yukarıda saydığım partileri bir yana, hiçbir partiye oy vermesek te, dinsizlere yardım etmiş oluruz. AKP o zaman onlar aleyhine yürüyüşe çıkan gencin ölümünü de provoke ettiler güya ekmek almaya gidiyormuş, öyle göstererek cenazesine o kadar insan toplanıp yürüyüş manasında cenazeye katıldılar. Ama imanlı adam polis ölüyor, Baba yalınız bu oğlum değil, Vatan için mevcut olan dört bile evladım feda olsun diyor. Evet Müslüman Vatanı için Irzı ve namusu için Hürriyeti için canın acımaz. İşte o can şehittir. Cennette  ebedi mutluluğu kazanmaya  onun o fedakârlığı sebeptir. “Salahat ve mahareti” kendinde birleştirebilen AKP liderleri Cumhur Başkanını ve Başbakanımızı Allah tüm hayırlı isteklerinde muvaffak eylesin.Amin…

             Risale-i Nurdan bir parça: “Gaflet verecek,ve dünyayı boğduracak ve hakiki vazife-i insaniyeyi ve âhiretini unutturacak olan en geniş daire olan siyaset dairesidir. Hususan böyle umumi ve mücadele suretinde ki hadiseler, kalbi de boğuyor. Güneş gibi bir iman lazım ki; her şeyde , her vaziyette, her bir harekette Kaderi İlahi ve Kudreti Rabbaniyenin İzini, eserini görsün, Ta o  Zulm- Zulmette kalp boğulmasın, İman sönmesin; akıl tabiat ve tesadüfe saplanmasın.” (Emirdağ 76)

Gene Üstad: Evet şan ü şeref-i millet-i İslamiye, hem sevab-ı ahiret hem hamiyet-i milliye, hem hamiyeti İslamiye, hem hubb-u vatan, hem hubbu din ile müteessis olmalıyız (Divan-ı harbi Örfi- 40)

Böylece oyunu verirken o oy Müslümanların lehine gitmiş olsun. Siyaset için değil Din Hatırı içi böyle diyorum.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org