Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Mübarek Ramazan Ayına Girerken

Muhterem kardeşlerim!

Allah’ımıza ne kadar şükretsek azdır ki Ermeni, Rus veya yahudi değiliz de şehid dedelerin torunları olup canları ile ödeyıp kanları ile yoğurdukları dünyada eşi bulunmayan toprakta yaşıyoruz. Gene Allah bizleri çok sevdiği için 1.300.000 çeşit mahlukatın tepesine çıkarıp, ölü atomlardan inşa ettiği biz acizlerin önüne türlü türlü nimet sererek, imtihan için bizi buraya gönderip, o imtihanı başarmak için de sebep olarak mübarek aylar günler geceleri bizleri çok sevdiği için, cehennem ateşinde yakmayıp, mutluluğun sonu olmayan cennet gibi bir zenginliği biz müslümanlara kazandırmak için önümüze türlü sebeplerden bir tanesi de  mübarek Ramazanı şerifi Ahiret ticareti yapmak için Müslümanlara sevap depolamak için ve o savaplarla Allah’ın rızasını kazanmak için, Ramazanı mübareği bütün dünyanın iştirak edeceği bir fuar ve bir sergi bir pazar yapmış ki başka vakitlerde her hayırlı işi için en az on sevap öderken Ramazan’da otuzbine çıkar.

Tek kadir gecesinin kıymeti bin aydan hayırlı olduğunu Kur’anı Kerim bize bildiriyor. Bu kârlardan mahrum kalmamak hulusi kalp ile Allahın rızasını kazanmak için O’nun emrine uymak tarafına meyletmek lazım. Meyil dedim yalnız meyil olmaz. Bilakis büyük bir fedakârlıkla bütün ruhu canımızla fedakarlık yapıp, vaktimizi asla boş geçirmeden, bu büyük fırsatı elimizden kaçırmamak için, başta namazımızı ta’dili erkânla kılıp orucumuzu basit saymadan, nefsimize, gözümüze, kulaklarımıza, ağzımıza ellerimize ve bütün duygularımıza oruç tutturup, Ramazanı mübarekten ayrılırken sevap sandığımız dopdolu olarak ayrılalım Allahın yardımı ile.

“Evet, Cenab-ı Hak, herşey için bir nokta-i kemal tayin etmiştir ve o noktayı elde etmek icin o şeye bir meyil vermiştir. Herşey, o nokta-i kemale doğru hareket etmek üzere, sanki mânevî bir emir almış gibi muntazaman o noktaya müteveccihen hareket etmektedir. Esna-yı harekette onlara yardım eden ve mânilerini def eden, şüphesiz, Cenab-ı Hakkın terbiyesidir (Rububiyetidir).”

Sizleri candan tebrik eder, dop dolu sevaplarla bayrama nail olmamızı temenni eder memleketimize ve tüm alemi islama hayırlara vesile olmasını dilerim.

Kardeşiniz Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

İmansızlığın Sahibine Kazandırdığı Olumsuzluk

İnsan için, kendisini ve her şeyi hiçten yaratan Şan-ı yüce Allah’ını inkâr edip imansızlık gayyasına sürüklenmek kadar hiçbir çöküntü söz konusu değildir. Çünkü o imansızlıktır ki, insanı Alâ-i illiyyinden ( Cennetin en yüksek tabakasından) ta Esfel-i safiline (cehennemin en aşağısına) atıp mahveder.

Bu zamanda eskisi gibi imansızlık cehaletten gelmiyor. Bir kaç büyük dinsizin meşhur olmaları için, ürettikleri fikirleri kitaplara dökerek, çeşitli yollarla yaymaya çalıştıkları o küfür mikrobunu çok yerde Müslüman’lara  aşıladılar. Yirminci asırda Müslüman’ların kafalarını manevi bilgilerden boş buldukları için, onu oraya da sokabildiler.

Evet, onların neşrettikleri o imansızlık, insanın kafasında bir defa yerleşti mi, ondan sonra o insan her şeyi ters görmeye başlar, her şey’in icadını onun hakiki mucidi olan Ustasına değil, kendini kendisi yaptı akılsızlığını kabul eder ve başkasına da kabul ettirmeğe çalışır. Yani  kör, sağır, şuursuz tabiat yaptı,  veya tesadüfen oldu demekle, hem kendisini hem de o kadar insanı yaratan Allah’a karşı sorumluluktan kurtulduğunu zannederek inkâra sapar. Eşyadaki hikmetli ve san’atlı yapılışı, Sahibine vermediği için tam rahatlayacağı sırada,  başındaki ki akıl, karşısına cellat gibi duran eceli hatırlatarak, zehirli bal gibi kafasına aldığı o sahte bilgilerin acısı  rahatsız etmeye başlar. Bu ve bunun gibi imansız insanlar, Allah’ın emirlerine itaat ve yasaklarından çekinme yükü altına girmemek için, ya alkol ya esrar-uyuşturucu, ya gayri meşru eğlencelere veya türlü demagoji ve safsata ile yok olan şeylere isim takarak, onları var sayarak, kendileri bulundukları o imansız halleri ile yalınız yaşayamayacakları için, arkadaş ve çevre bulmaya çalışırlar ve bu bulaşıcı hastalığı çevreye de yayarlar.

Halbuki dinsiz olmak, yani inanmamak için düşünmeye hiç ihtiyaç yok. Zaten imansızlığa onları sokan  Allah tarafından emredilen o ufak tefek ibadetlerden kurtulma hevesidir. Onlar bunun  hatırı için düşünmek istemiyorlar. Hatta kendilerini haklı çıkarmak için fikir yürütmek istedikleri konu ise,  branşlarının dışındadır. Çünkü yüksek inşaat mühendisinin tıp sahasında, bir hemşirenin değeri kadar, değeri olmadığını kendileri de bildikleri halde, manadan yoksun, imandan uzak, yalnız maddeyi tahsil ettikleri halde, maneviyatta da fikir yürütürken kendilerini büyük hataya düşürüyorlar.

Mesela; komünizmin işine yarayan ve onlara malzeme olan Darwin’in ortaya attığı kombine edilmiş kuru teori olan, insanın maymundan gelme saçmalığını, bazı devletler teorilikten çıkarıp, sabit, değişmez, ilmi bir kanun gibi okullarda öğrencilere ders veriyorlardı. Böylece baştaki idarecilerin fikirlerini okuldaki öğrencilere aşılıyorlardı. Önceden bu böyle idi. Ama çok şükür şimdi öyle değil, çünkü “Darwin’in fikirlerini çürütüyoruz” ve buna benzer bir sürü kitaplar ve buz denizlerinde bulunan 3-4 bin sene önce ölenlerin fosilleri maymunun değil de insanın olduğunu ispat edince bu teorinin gerçek olmadığı anlaşıldı .

İmansızlar nasıl mantık harici işlere girdiklerini görmek için,  bir örnek daha vereyim: İmansız bir öğretmen çocukları imandan etmeye uğraşırken, ne ile karşılaştığını siz de görün:

Türkiye’mizde dinsiz öğretmen yetiştirmek için İsmet İnönü nün açtığı Köy Enstitüsünden mezun olan  dinsiz bir ilkokul öğretmeni, beşinci sınıftaki körpe dimağlı yavrulara  dinsizliği aşılamak için bir kır gezisi ile gerçekleştirmeye bir gün karar vermiş.

Kıra gitmeden önce evinde ceplerini bonbon şekeriyle doldurup öğrencileri yanına alıp kıra götürmüş.

Kırda, tam ormanın eteğinde öğrencilerini önüne toplayıp, onlara hitaben;

-Çocuklar!  Onlarda, buyurun Öğretmenim.

– Allah var mı?

– Var öğretmenim.

-Peki madem ki var, çağırın bakalım?

-Onlar da Allah’ımız!.. Ses yok.

Öğretmen, gördünüz mü boşuna var dediniz. Zaten siz kendi bilginizden var demediniz ki. Var diye anneniz babanız size kabul ettirmişler, siz de var biliyorsunuz.

İşte gördünüz ki yok. Olsa idi seslenir di.

-Haydi tekrar deneyelim; bağırın Allah’ımız bize şeker ver.

-Çocuklar bağırarak Allah’ımız bize şeker ver!

-Bekle bekle Allah’tan şeker yok.

-İşte gördünüz mü? Olsa idi verirdi.

-Peki isteyin benden?

Çocuklar, Öğretmenim şeker ver?

Öğretmen ceplerine doldurduğu şekerleri çıkarıp çocuklara uzatır işte buyurun der.

Öğretmen: Bundan sonra gözle görmediğiniz öyle boş şeylere inanmayın, tamam mı!

Zavallı öğrenciler  boyunlarını büküp mahzun mahzun  tamam derler.

O sırada eğitimli bir âilenin evladı dayanamayıp ortaya çıkar, öğretmenim bir şey sorabilir miyim?

-Buyur bakalım!

-Senin yanına gelebilir miyim, arkadaşlarıma bir şeyler sorayım

-Gel sor bakalım ne soracaksın?

-Çocuk öğretmenin yanına yaklaşır.

-Arkadaşlar! Karşıdaki dağı görüyor musunuz?

-Evet görüyoruz; var ki görüyorsunuz.

-Peki öğretmeni görüyor musunuz?  Görüyoruz.

-Tabii ki göreceksiniz, olmasa idi görmezdiniz.

-Öğretmenin elini tutup kaldırır, peki öğretmenin elini görüyor musunuz görüyoruz.

-Tabii ki göreceksiniz, olmasa idi görmezdiniz.

-Ya gözlerini görüyor musunuz görüyoruz?

-Var ki görüyorsunuz.

-Peki öğretmenin aklını görüyor musunuz?

-Hayır görmüyoruz; derler.

-Yok ki, olsa idi görürdünüz. Zaten aklı olsa idi böyle şeyler söyler mi idi der, işi bitirir. Bunu yaptığı için kendisini öğretmen pataklar, ama çocuğa Allah lazım olanını yaptırdı.

-İşte, Gördünüz mü  imansızları Allah nasıl rezil eder?

Erkek ve kız kardeşlerim bu gün fen bize diyor ki: Tüm varlıkların ancak % 2 sini insan  görebilir. Gördünüz mü cevabını ben görmediğime inanmam diyenlerin cevabı işte?

-Evet! Aynı bu öğretmeninki gibi mantıkla hiç alakası olmayan ve hiçbir delile dayanmayıp kuru teoriden ibaret olan ve materyalistlerin ürettikleri felsefi doktrinler, 20. asırda maneviyattan bomboş insanların çoğunda, maalesef yer tuttu. Tuttu fakat, şehit kanıyla yoğrulmuş bu  topraklarda yaşayanları Allah acıdı ve onları korumak için Bediüzzaman gibi bir Zatı gönderdi.

-Bediüzzaman ( eşi ve benzeri olmayan zamanın harikası) demektir.  Bu ismi ona daha 14 yaşında iken büyük hocalar âlimler takmışlar. Her ne kadar bu zatı Cumhuriyetimizin olumsuz kanunları 28 sene hapislerde zindanlarda idam mahkemelerinde, bile idam cezası vermek  istediler ise de, onu idam edemediler, hatta bu zatı öldürmek için 19 defa zehirlediler iseler de, bu zehirlemelerden kendi çok çekti isede  Allah ona vazifesini bitirdikten sonra canını aldı, ve bu zat hapis ve sürgünlerde, yanında Kur’anı Kerimden başka kaynak kitabı olmadığı halde 14 cilt Risale-i Nur adlı  kitaplerı  yazdı.

-İşte bu zat, ağır şartlar altında yazdığı kitapları ile dünyada bütün dinsizlerin ortaya koydukları fikir ve doktrinleri bozup mahvetti.

Şu halde, kendine acıyan vicdan ve hamiyet sahibi kız ve erkek, herkesi bu kitapları okumaya davet ediyorum! Gelin batıdan gelen ”Materyalist ve Natüralist” markalı bulaşıcı hastalığa karşı gelmek için, tecrübe edilmiş çok te’sirli tiryak gibi bir ilaç olan bu eserlerden istifade edelim. 1878-1960 yılları arasında Türkiye de yaşayan Bediüzzaman Hazretlerinin, zor günlerde yazdığı Risale-i Nur eserleri eşsiz eserlerdir. Milletlerarası seviyede kabul gören  bu eserleri bizde okuyalım ve  dersimizi almak için o kitaplar okunduğu yerlere, biz de koşarak gidelim. Oralarda Nur sîmalı kardeşlerle karışıp, onların o güzel ahlaklarından istifade etmeye gayret edelim, Çünkü bu zamandaki imansızlık ilimden geldiğini çok iyi fark eden bu zat, fenlerin tümünü kendisi bildiği için, Hatta yalınız ben biliyorum demek ile kalmamış:

İstanbul’un Fatih semtinde o zamanın Şekerci Hanında kiraladığı odanın dış duvarına büyük harflerle “Burada her soruya cevap var biz kimseden soru sormayız yazısını yazdıktan sonra” küme küme o zamanın ilim adamları, Kendi kendilerine: İmkanı yok her soruya nasıl cevap verilir? Evet alimler Şekerci hana gitmişler fakat cevaplarını alınca şaşa kalmışlar. Çükü İlahiyat şöyle dursun, Fen, Kimya, Biyoloji, Matematik, Cebir ve tüm diğer ilimlerin cevaplarını rahatlıkla verebilmiş bir zatı muhteremdir bu Bediüzzaman Hazretleri. o zaman ki gazeteler bu hadiseyi gazetelerine başlık yapıp büyük harflerle yazıp neşretmişler.

Evet kitaplarını da ona göre yazmış. Bu zamanda imansızların oyunlarını, ancak bu zatın eserleri bozup dağıtabiliyor. İki sene evvel İstanbul da sempozyum vardı 30.000 dinleyici 40 devletten, çoğu Profesör 200 konuşmacı vardı.

Bu zatın eserleri bütün dünyada ki materyalist felsefecilerin oyunlarını bozdu. Hatta tüm dünyada yaşayan insaflı ehli ilim, bu eserlerde ki hakikatleri, dünyanın bir çok yerinde yapılan sempozyumlarda kabul ettiklerini bildirdiler.

İşte bu Zatın keşfettiği hakikatlere dünya hayran olup, istifade etmeleri için bu eserleri bu güne kadar dünyanın 56 diline tercüme ettiler. Hal böyle olunca, bizde ateistler tarafından önümüze serilen şüphelerden ve kafamıza aşı yapmak istedikleri çeşitli küfür tohumlarından kurtulmak için, kendi öz memleketimizin malı olan bu kitapları arayıp bulmalıyız. Onları çekinmeden okumalıyız. Bediüzzaman hazretleri  ve onun eserleri olan Risale-i Nurlara, Dünya ilimlerini tahsil eden çeşitli dallardaki profesörler  hayran kalarak methediyorlar. Hatta bizim profesörlerimizden biri olan Nevzat Tarhan Bey bir sempozyumda dedi ki: Araştırdık,  Türkiye’de on milyon nüfus bu kitapları okuyor. Çünkü bu kitaplar insanlar üzere harika tesirini gösteriyor.. Herhalde sizde işitmişsinizdir: Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir konuşmasında: “Bitlisli Bediüzzaman Said Nursi olmasa idi Türkiye’miz manen geri kalırdı demişti.

Evet! Bu kitaplardır ki, bu tehlikeli zamanda insanı küfre düşmekten koruyor. O küfürdür ki insanı ebedi cehennemde yanmasına sebep oluyor. Biz ne yapıp yapıp bu kitapları çokça okuyalım ve önceki olumsuz hayatımızı terk ederek ibadetimizi yapmaya gayret edelim. Yoksa, cehennem gibi bir ateşte yanmaya, yaptığımız günahlar bize sebep olabilir.  Ortaya serdiğim temsillerden anladık ki, bu dünyada insan için imansızlıktan ve günahlardan daha tehlikeli hiçbir şey yoktur. Bunun için insan gaflet sayesinde kendine düşen vazifeyi terk edip, yalınız  şahsi menfaatini düşünmemeli, başkalara karşı insana yakışmayan bir nemelazımcılığa düşmemeli. Daha önce yaptığımız günahlarımıza karşı bizden Allah ciddi pişmanlık istiyor.

Biz bugün öyle bir günde yaşıyoruz ki sözümüz geçtiği kimselere Allah’ın emirlerini tavsiye etmek, yasaklarına karşı onu ikaz etmek, Biz Müslüman’lara farzların üstünde bir farzdır. Çünkü “ âhirete müteallik işlerde küçük bir şey, küçük değil büyüktür”. Peki niye büyüktür? Çünkü ebedi ve sonsuz bir mutluluğa ve örneği  görülmemiş bir hayatı kazanmaya sebep olduğu için, o küçük şey çok büyüktür. Biz bugün nasıl maneviyattan uzak bir hale düştüğümüzü daha iyi anlamak için, şöyle bir misal vereyim: Bir kimse arkadaşının boynunda bir yılan veya akrep görse, onu çekmeye uğraşmadan, “Ay sana ne kadar yakışıyor, bu gerdanlığı nereden, kaça aldın?” dese: Ne kadar ayıp ve insanlığa yakışmayan bir iş yaptığını anlarsınız:

Aynen onun gibi, herhangi samimi arkadaşımız da, insana yakışmayan herhangi alışkanlığı görsek, veya imanında hafif bir şüphe, olduğunu anlasak, onu ikaz etmezsek, kafasındaki lekeyi silmeye uğraşmasak, yukarıda bahsedilen akrep ve yılanı arkadaşının boynunda bırakmandan bin defa daha fazla zararlı bir davranış sergilemiş oluruz.

Evet! Ateistler ile dalalete düşenler, hayatlarını mezara kadar bildikleri için, onlar dünya hayatlarında kendilerini tatmin etmekten başka bir şey düşünmezler. Mesela bir ateist için, hile yapması, çalması, aldatması normaldir. O herif bu kötülükleri yapmaması için, aptal olması lazımdır. Eğer   yapmıyorsa, ya onda ailesinin dindarlığından kırıntılar var, veya saflığından ötürü  çalmıyor, çarpmıyor.  Bunu mantığımız bize böyle gösteriyor. Çünkü madem onun için her şey ölümle bitiyor, o ölüm de ne zaman geleceği hiç belli değil “Belki bu gün belki yarın belki yarından da yakın” olduğu için, onun gibi imanı olmayanlara, birer birer biten günler çok ağır gelir. “Ay” bu günüm de gitti zevkimi alamadım diye hayıflanır. O, menfaatinden başka şeyi tanımaz. O imansız, öz kardeşini bile menfaati için sever, menfaati bittiği yerde, kardeşine karşı sevgisi de biter. Çünkü insan menfaatine göz diken biridir..

Çok şaşarım böyle imansız insanlardan sahtekârlıktan başka bir şey bekleyenlere! Çünkü hiç kimse karşılıksız iş yapmaz. O karşılık, ya maddi veya manevi olacak. Bu bahsedilen kimseler madem ki maneviyata inanmıyorlar. O zaman buradaki geçici zevklere müpteladırlar, süfli bile olsa, onun peşindedirler. Onun için, inancı olmayanlarda akıl yılan gibi olur. Yılan seviyesine düşen onun başındaki akıl, menfaatinin hatırı için,  zehrini kime soksun diye düşünür, başkasının derdi ile kat’iyyen uğraşmaz, onu o kadar zahmetle büyüten öz annesini bile, yaşlı ve hasta zamanlarında bakmaz. O zavallı anne, evladı için seve seve uykusunu bozuyordu ama onun o imansız evladı kendi rahatı için annesini huzuru olmayan huzur evine atar. Ne yazık ki bir gün onun evladı da ona daha beterini yapacaktır. Ondan sakın hiç şüphe etmeyin ha! Burada olmasa bile âhirette bin beterini görecektir.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Geliyor! Müminleri Kurtaran Ramazan

Geliyor Ramazan! Allahın rahmet eli,

Onla çoğunda def olacak günah seli,

Ramazan da deli olabiliyor veli,

Çünkü istiğfar günahı siler o belli.

 

Akıllıya büyük hazinedir Ramazan,

Ramazan âbide, sevap verir  her zaman,

Mü’min  sevap yapmaya koşar durmadan,

Çünkü  insan hesap gününe koşar her an.

 

Şuurlu olan niye  geldiğini bilir,

O günahlarına ağlar ve temizlenir,

Zamanın   günahları nefsine el verir,

Yakıcı  günahlar her taraftan gelir.

 

Allah günahlardan kaçan insanı çok sever,

Ondan halife-i arzı akılla süsler,

Kula aklı hakimse dünyada da güler,

Hele ahirette sonsuz mutluluğa  erer.

 

Âbide Rahman olan Rabbimiz elverir,

Onun yardımıyla hayırlar durmadan gelir,

Çok çeşit nimetler karşısına serilir,

Mahi Ramazan bunların bi tanesidir.

 

Ramazandır Mümine büyük hazine,

Ne mutlu ona bu aya kıymet verene,

Ondan zevk alamaz  boşa çalanlar çene,

Çünkü o İslamdan kalmıştır bigane.

 

Mü’min der ah! Ne zaman Ramazan gelecek,

Mübarek ayı, durmadan iple çekecek,

İmansız, Müslüman olsam aç kalmam gerek,

Bilmez ki onu imtihan ediyor felek.

 

Zavallı şükretmez ki ârza halife olmuş,

Hiç hak etmeden önünde çok ni’met bulmuş,

Hayvan olmamak için ortaya ne sunmuş,

İmansız kalmakla hayvandan beter olmuş.

 

Müslümana büyük şeref verir Ramazan,

Ey Mü’min! Rabbine âbd ol bol sevap kazan,

İbadetini devamlı yap değil bâzan,

Günahkar  ve âteisti bekliyor hazan.

 

Rabbim verdiğin ni’metler için çok şükür,

Şükrümüzü sayarken sesimiz çıksın gür,

Bizi şâkirinden kıl, uzaklaşsın küfür,

Oruç tutma diyenlerin yüzlerine tükür.

 

Rabbim günahtan koru bizi çünkü  Gaffarsın,

Nahoş halımızı setret çünkü settarsın,

Rahmetine dahil et Sen Halikımızsın,

Senden başka kimin nesi var ki lütfetsin.

 

Ramazan dır Mü’minlerin yüksek mi’racı,

Ramazan dır biz Müslümanların baş tacı,

Ramazan’dır dertlilerin eşsiz  ilacı,

Ramazandır Mü’mini zirveye çıkarıcı.

Biz günahkârları ateşte yakma Rabbim…

 

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Ramazan Orucunun Vücudumuzdaki Hücre ve Karaciğere Faydaları

Hücrelerin yorgunluğu, bugün başlı başına bir ilim dalı olarak ele alınmaktadır. Bir hücre ne kadar ağır bir yükün altında ise, o kadar kolay yıpranır. Bu açıdan bakılınca bütün ilim adamları, karaciğer hücrelerini yaşlanmanın tek sorumlusu saymaktadır. Karaciğer hücreleri, birbirinden farklı on altı grup görevi yürütmek için 24 saat aralıksız çalışırlar. Keyfe bağlı ağır beslenmeler ve içki, bu dayanılmaz yükün altında ezilen karaciğer hücreleri için, gerçekten bir azap, bir zulümdür.

İnsan hayatının vefakâr hizmetkârları olan bu hücrelerin bîr tek ümidi var, oruç! Çünkü karaciğer hücresi bir mü`minin vücudunda mekân tutmuşsa, yorgunluğu arttıkça âdeta yalvaran bir sesle sorar:

– Ramazan ne zaman?

Evet sevgili Nurnet.org sitesi okuyucuları? Oruç, bu hücreler için özlenen bir bayramdır. Bu gerçeği anlamak için, orucun karaciğere getirdiği nimetlere bir göz atalım:

a- Karaciğerin çeşitli görevleri arasında safra yapmak ve besinler depo etmek, son derece önemli bir yer tutar. Çünkü bu görevler, süresiz devam eder. Hücrelerin bu yükü, onların çok değerli ve hayatî görevi olan globülin (kandaki protein) yapımı büyük ölçüde zorlaşır. Bu sebeple aşırı beslenenler, karaciğerin bu çok gerekli biyolojik hizmetinden mahrum kalırlar.

Efendimizin: “Sofradan doymadan kalkın” şeklindeki emri, böylesine hayatî bir mucize mesajıdır. İşte oruç, besin hizmeti açısından karaciğere ortalama 8-10 saat istirahat sağlar. Bu sayede oruç tutanın karaciğeri, daha rahat globülin ve benzeri biolojik maddeler üretir ki, bu nimeti başka bir yoldan elde etmenin imkânı yoktur.

b- Karaciğer için çok zor ve önemli bir görev, vücuttakî iyon alışverişlerinin elektronik dengesini kurmaktır.

Suyun iyon köklerinden başlayarak asit, metil ve azotlu iyon dengeleri, karaciğerin akıl almaz hünerleri sayesinde ayarlanır. Bu görev sırasında vena-porta dediğimiz özel kan sisteminden her an gelen yeni besin maddeleri, çok zor şartlar ortaya koyar. Halbuki ramazanda, bu kan sisteminde 10 saat süre ile ciddi bir sabit denge meydana gelir. Böylece karaciğerin iyon görevleri, son derece rahatlar.

c- Oruç esnasında karaciğerin glikoz depolama görevinde de aşikâr bir rahatlama olur. Karaciğerin dokulardaki gerginliği kalkar. Karaciğerin hücre içi basıncı düşerek, emsalsiz bir biolojik zindelik doğurur.

Bütün bu gerçekler yanında çağımızın insanı, sırf kendini tatmin için karaciğer testleri yaptırıyor. Ve her gün değişen rejim testlerinin peşinde koşuyor. Yarının insanı, inansın veya inanmasın, harika bir laboratuvar olan karaciğerini korumak için oruç tutacak.

Şimdi çok önemli bir başka dokuya ait hücrelerin birbirleriyle konuşmalarını dinleyelim:

Damarın iç yüzündeki hücreler, eğer dile gelseler, birbirleriyle şöyle konuşacaklar:

-Ramazan ne zaman gelecek? Kanda dolaşan besin artıkları üzerime öylesine yığıldı ki, artık öleceğim ve benim yerime yine bu ölü besin artıkları çökecek. Bunun sonucunda şimdiye kadar lastik gibi tuttuğum damar çeperi eğer oruç imdada da yetişmezse daracık, bir kireç boruya benzeyecek ve beslediğim organ ölüme mahkûm olacak.

Muhterem kardeşlerim! Damar yüzeyinin hücreleri acaba neden Ramazanı bekliyor?

a- Oruç sırasında, özellikle iftara birkaç saat kala, kandaki besin maddeleri en az seviyeye ineceğinden, damarlarda hiç besin artığı kalmayacak, böylece damar yüzeylerinde besin artığı birikmeyecektir. Bunun sonucunda damar hücreleri hayat bulacak, damar sertleşmeyecek ve ihtiyarlık kesin olarak gecikecektir.

b- Kan hacminde iftara doğru görülen sıvı azalması, kan basıncını azaltacak ve damar hücreleri, üzerinden kalkan baskıdan dolayı âdeta bayram yapacaklardır. Bu arada hücre ve hücre arası su azalacağından, küçük tansiyon düşecek ve gerçek gençlik doğacaktır.

c- Kanda, bazı insanlarda bir türlü düşmeyen Lipid ve Kollesterol düşecek ve damarlar, yine akıl almaz bir mutluluğa kavuşacaktır.

Damar hücreleri, orucu nasıl beklemesin?

Çağımızın insanı, kan basıncını düşürmenin ve kandaki besin artıklarını her ay ölçtürmenin telâşı içindeler. Bu yüzden tekrar ediyoruz.

Yarının insanı, inansın veya inanmasın, yaşlanmayı geciktirmek ve damarlarını sağlığa kavuşturmak için oruç tutacaktır.

Bir de oruç açısından kemik iliğini gözleyelim:

Özellikle yetersiz güneş ve sağlıksız hava şartları, şehirlerde yaşayan insanların kemik iliğini tembelleştirir. Bu yüzden bu insanlar hem kansız, hem dermansız hem de hastalıklara karşı dayanıksızdır. Kemik iliğini harekete geçirip, güçlü bir çalışmaya sevk eden en iyi üç faktör: Güneş, bol oksijenli hava ve hücre beslenmesindeki zorlanmadır.

Evet evet, yanlış anlamadınız. Son maddede “hücre beslenmesindeki zorlanma”, dedik. Bu husus, tıp ilminin en önemli tespitlerinden biridir. Eğer hücrelerde beslenme zorlanırsa, vücut kan yapımını arttırarak oksijen taşıma faaliyetini hızlandırır. İşte oruç, bu tesiri sağlayan akıl almaz bir uyarıcıdır. İftara doğru hücre beslenmesindeki zorlanmalar, kemik iliğine uyarı yapar, bu yüzden oruç tutan herkeste bariz bir güç artışı olur.

Evet sevgili okuyucularım, orucun insan sağlığına verdiği hikmetleri saymakla bitiremeyiz. Sadece ana başlıklar olarak birkaç önemli noktaya temas edeceğim.

1- Oruç sırasında bütün hormon sistemi,bir ay süre ile dengeli ve zinde bir çalışma düzenine geçer.
2- Sindirim sistemi ve özellikle onun korunma sistemi olan peyer plâkları, bu ay zarfında revizyona girer ve bütün aksaklıklar düzeltilir.
3- Orucun kan basıncı ve damarlar üzerindeki müsbet tesiri böbrek ve kalp üzerinde de otomatik bir sağlık teminatıdır.
4- Ve nihayet oruç, insanların manevî bünyelerine yaptığı harika tesir ile bütün vücut sisteminin mutlu bir ahenge kavuşmasını sağlar.

Allah`a karşı kulluk vazifelerini yapmış insanların duyduğu mutluluk, bütün dertleri alır, götürür. Ve Müslüman, stressiz, taptaze bir biolojik mekanizma ile yeni bir yıla girer.
Hem gençleşmiş olarak, hem de Cennette kendisine verilecek olan ebedî gençliğin müjdesini ruhunda duyar, ve saire…

Abdülkadir Haktanır
www.NurNet.org

Derdi Veren Allah, Dermanı da Vermiş

Kainat Eczanesi

RUH HALİMİZE GÖRE BESLENME

Yediğimiz besinlerin ruh halimizi etkilediğini ve ruh durumumuza göre yenilen besinlere dikkatedilmesi gerektiğini kaç kişi biliyordu acaba?

Örneğin, sinirliyken makarna yiyip kafeinli içeceklerden uzak durmak gerekirken, endişeli zamanlarda da bol sıvı tüketmek gerekiyor

“Bezginlik: Bu duruma karşı sebze grubu yiyecekler tercih edilmeli. Yediğiniz sebzelerin çiğ olmasına dikkat edin. Yavaş yemeye özen gösterin.

Yorgunluk: Bezelye ve havuç, yorgunluğa karşı birebir. Taze sıkılmış meyve suları ve evde yapılan meyveli yoğurtlar da yararlı.

Çekingenlik: Kuru baklagiller ve fosfor açısından zengin besinler önerilir. Bulgur, mercimek ve balık türü yiyecekler de yenmeli.

Agresiflik: Yağlı tohumlar, özellikle fındık, ceviz ve fıstık yenmesi gerekir.

Keyifsizlik: Kendinizi ödüllendirin; pizza, döner, hamur, ne istiyorsanız onu yiyin.

Endişe: Vücutta aşırı sıvı kaybı olacağından hafif çorba, komposto, meyve suyu içilmesi gerekli.

Hayal kırıklığı: Enginar ile kereviz bu duruma karşı oldukça etkili. Sebzeler hayal kırıklığını hafifletici etki içeriyor.

Yalnızlık: Domates, biber, patlıcan, patates yalnızlık duygusunu hafifletiyor.

Aşırı öfke: Ekmek, makarna, sebze, meyve yenmeli. Kırmızı et ve kafeinli içecekler öfkeyi tetikler.

Depresyon: Çok fazla olmamak kaydıyla çikolata yenmesi gerekir. Şekerli, sütlü tatlılar da yenebilir. Vücudun mutlaka şekerli besin alması gerekir.

Özgüven: C vitaminli yiyecekler önerilir. Yeşil biber, maydanoz, haşlanmış patates ve kuşburnu insana güven verir”.

MUHTEŞEM İKİLİ (BAL VE TARÇIN)

Bal ve Tarçın karışımının birçok hastalıklara iyi geldiği saptanmıştır.
Eski Yunan tıbbında olduğu kadar Ayurvedik tıpta da Bal,asırlarca hayati ilaç olarak kullanılmıştır.
Bugünün bilim adamları birçok hastalıkların tedavisinde Balı çok etkili bir ilaç olarak kabul etmişlerdir.
Bal hertürlü hastalıkta herhangi bir yan etkiye sebep olmaksızın kullanılabilmektedir.
Bugünün tıp ilmi,balın tatlı olmasına karşın doğru dozlarda alındığında şeker hastaları için tehlikeli olmadığını kabul etmektedir.
Kanada da yayımlanan ünlü Weekly World News dergisinin 17 OCAK 1995 tarihli sayısında batılı araştırmacılar tarafından bal ve tarçınla tedavi edilen hastalıkların listesini yayınlamıştır.

YORGUNLUK
Araştırmayı yapan Dr.MİLTON, bir bardak su içerisinde ½ kaşık bal ve biraz toz tarçının hergün kuşluk vakti ve vücut direncinin düşmeye başladığı takriben saat 15.00 te alındığında bir hafta içerisinde canlılığın arttığını tesbit etmiştir.

SOĞUK ALGINLIĞI
Bir kaşık ılıtılmış Bal,1/4 tatlı kaşığı toz Tarçın günde üç defa yenir.
Bu uygulama birçok kronik öksürük,soğuk algınlığı ve sinüslerin temizlenmesi için de geçerlidir.

YAŞLILIK
Bal ve Tarçınla hazırlanan çay,düzenli alındığında yaşlılık harabiyetini önler.
4 kaşık bal,1 kaşık toz Tarçın , 3 bardak su içerisinde kaynatılarak bir içecek hazırlanır. Günde 3-4 defa ¼ bardak miktarında içilir. Deriyi diri,taze ve yumuşak tutar, yıpranmasını durdurur.

KALP HASTALIKLARI
Bal ve Tarçınla bir karışım yap ve bunu her sabah kahvaltıda reçel veya marmelat yerine ekmek üzerine sür.
Bu uygulama arterlerdeki kolesterolleri eriterek hastaları kalp krizinden korur.
Bu uygulama ile, daha önce kalp krizi geçirmiş kişiler, ikinci krizden kilometrelerce uzakta olacaklardır.
Bu uygulamayı düzenli olarak yapan kişilerde solunum güçlüğü ortadan kalkacak ve kalp atışları kuvvetlenecektir.

KANSER
Japonya ve Avustralya da yapılan bir araştırmada ,mide ve kemik kanserleri üzerinde başarılı olunmuştur.
Bu tür kanserlere yakalanan hastalar günde bir kaşık bal ve bir kaşık Tarçını bir ay süreyle günde üç defa almalıdırlar.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
Hergün kullanılan Bal ve Tarçın bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve vücudu bakteri ve virus saldırılarına karşı korur.
araştırmacılara göre Bal,birçok Vitamin ve büyük miktarda demir içermektedir.
Balın düzenli kullanılması, Akyuvarlar içerisindeki, bakteriler ve viruslerle savaşan,korpuskülleri de kuvvetlendirir.

DİŞ AĞRISI
Bir kaşık toz Tarçın ve 5 tatlı kaşığı Bal karışımı ağrıyan dişe tatbik edilir.
Ağrı kesilene kadar günde üç defa uygulanır.

HAZIMSIZLIK & GRİP
Toz Tarçın 2 kaşık bal üzerine serpilip yemekten önce alındığında asit oluşumunu ve hazımsızlığı önler
İspanya da yapılan bir araştırmada bal içerisindeki bir maddenin grip mikroplarını öldürdüğü ve hastaları gripten koruduğu saptanmıştır.
İDRAR KESESİ ENFEKSİYONLARI
İki kaşık toz Tarçın,bir tatlı kaşığı Bal, ılık su içerisinde eritilip içilir.
İdrar kesesindeki mikroorganizmalar üzerinde etkilidir.

KOLESTEROL
İki kaşık Bal, Üç tatlı kaşığı Toz Tarçın,450 gr.demlenmiş çay içerisinde eritilerek içildiğinde kan kolesterol seviyesi 2 saat içerisinde % 10 düşecektir.
Artrit hastalarına tavsiye edilen kür de günde 3 defa kolesterol hastaları i,çin uygulanabilir.
Adı geçen dergideki bilgilere göre günlük gıda ile alınan bal bile kolesterolün düşmesine yardımcı olabilir.
MİDE AĞRILARI
Bal ve Tarçın kürlerinin ,mide ağrıları için olduğu kadar mide ülserleri için de yararlı olduğu saptanmıştır.
GAZ : Hindistan ve Japonyada yapılan araştırmalar Bal ve Tarçının midedeki gazı giderdiğini göstermiştir.

SAÇ DÖKÜLMESİ
Saçı dökülenlerle tepesi açılanlar için sıcak zeytinyağı içerisine bir kaşık bal,bir tatlı kaşığı toz Tarçın ilavesiyle elde edilen krem banyodan önce başa sürülür ve yaklaşık 15 dakika beklendikten sonra yıkanır.
5 dakikalık bir uygulama dahi etkili olabilir.

SİVİLCELER VE DERİ
3 kısım bal, 1 kısım Tarçın ile bir krem yapılır. Bu krem uykudan önce sivilceler üzerine sürülür.Sabahleyin ılık su ile yıkanır..
Eğer 2 hafta süreyle her gün uygulanırsa sivilceleri kökünden çıkarır.
Egzama,mantar ve diğer deri enfeksiyonlarında eşit miktardaki Bal ve Tarçın karışımı uygulanır

ZAYIFLAMA
Bir bardak su içerisine eşit miktarda Bal ve Tarçın konup kaynatılır.Hergün kahvaltıdan yarım saat önce aç karnına ve yatmadan önce içilir.
Düzenli uygulanırsa kilo verilir.
Ayrıca bu karışım düzenli olarak içildiğinde ,yüksek kalorili diyet alınsa bile, vücutta yağın birikmesine engel olur.

GÜNE ENERJİK BAŞLAYIN

Yulaf, çikolata,buğday,bal ve pirinç.Hepsi de enerji ve güç veren besinler.İçerdikleri yüksek orandaki besinsel değerler nedeniyle cildin doğal savunma mekanızmasını güçlendirerek dış etkenlere karşı koruma sağlıyor.

Yulaf: Yulaf gevreğini sabah kahvaltıda süt veya yoğurda ilave ederek yiyin.Zengin protein,lif,vitamin(özellikle de B ve D vitaminleri)ve mineral kaynağı(100 gramında 53mg.kalsiyum,405 mg.fosfor,4,5 mg.demir ve 468 mg.potasyum bulunuyor.)olan yulaf,güç ve enerji verici özellikler içeriyor.

Cildinizi tazelemek ve kadifemsi bir yumuşaklığa kavuşturmak için haftada iki kez 2 kaşık pirinç suyu,2 damla zeytinyağı ve 2 çorba kaşığı yulaf unu karışımını sürüp 5 dakika bekleyin ve yıkayın.

Buğday: Kolesterol ve tansiyon düşürücü etkili buğday,yüksek oranda B ve E vitaminleri içeriyor.Özellikle E vitamini içeriği ile doğal bir antioksidan olarak cildi yaşlanmaktan koruyorve kırışıklıkların oluşumunu önleyerek cildin her dem genç kalmasını sağlıyor.

Gözdeki damarları koruyup,göz etrafında oluşabilecek çizgileri azaltıyor.Cilde pembelik veriyor.Tırnakları ve saçları güçlendiriyor.Zengin içeriği nedeniyle kozmetik ürünlerinde çok sık kullanılıyor.

Çikolata: Mutluluk hormonunu(serotonin) uyarıcı özellikler içerdiğinden çikolata vücudu ve cildi gevşetip rahatlamasını sağlıyor. Aşık olma esnasında beynin ürettiği feniletilamin adlı uyarıcı bir madde içerdiği için afrodizyak özellikler taşıyor.Stresten uzak rahat bir uyku sağlıyor.Antioksidan özellikleriyle serbest radikallere karşı savaşarak yaşlanmayı geciktiriyor.Protein kaynaklı olduğundan cildi yenileyip elastikiyetini arttırıyor.İçeriğindeki sterol adlı madde ile cilde tonik etkisi yapıyor.

Bal: Şeker,fruktoz ve glikoz içeren baldoğal bir tatlandırıcı.Ayrıca antibiyotik özelliği ile mikroplara karşı güçlü bir dezenfektan. Vitamin,mineral ve protein kaynağı olan balın yapısındaki meyve asitleri cildi arındırıyor,azot ve glüsit gibi maddeler nemlendirici özellikler içerip cildin nem dengesini düzenliyor. Manganez,magnezyum,kalsiyum ve silisyum gibi mineraller ise cildi pürüzsüz bir güzelliğe kavuşturuyor.

Pirinç: B grubu özellikle B1 ve B2 vitaminlerince zengin olanpirinçte ayrıca demir,potasyum,fosfor ve kalsiyum başta olmak üzere diğer mineraller de bulunuyor.Pirinç hücrelere ihtiyacı olan enerjiyi sağlayıp cildin yıpranmasını önlüyor,içerdiği bol potasyum ve az azot ile kan basıncı değerlerinin düzenli akışını sağlıyor.Zararlı güneş ışınlarının etkisi veya yaşlanma nedeniyle ortaya çıkan cilt lekelerini yok ederek, cildin ışıltılı bir görünüme kavuşmasını sağlıyor.

Terlemeyi Azaltmanın Yolu; Sağlıklı Beslenme

Uzmanlar sıcak yaz günlerinde çok terleyen kişilerin,sağlıklı beslenmeleri halinde bu dertlerinden kurtulabileceklerini belirtiyor.Bol bol sebze ve meyve yiyen kişiler daha az terliyor.Adaçayının ter gözeneklerinin büzüşmesini sağladığını belirten uzmanlar,terlemeyi azaltmak için günde bir litre adaçayı içilmesini öneriyorlar.Uzmanlar,bir bardak suya bir çorba kaşığı elma sirkesinin eklenip içilmesinin veya bir fincan elma sirkesi eklenen dolu küvette banyo yapılmasının da terlemeyi önemli ölçüde azalttığını kaydetti.

Kahve,alkol,tuz ve acı baharatların tüketilmesinin terlemeyi arttırdığını belirten uzmanlar,proteinli gıdalardan da uzak durulması gerektiğini belirtiyorlar..Aspirinin içindeki asetil salisilik astin de terlemeyi arttırdığı kaydedilen haberde,çok terleyen kişilere sıcak yaz günlerinde başka ağrı kesicilerkullanmaları ve çok sıcak ile çok soğuk içecekler içmemeleri önerildi.

Strese karşı günde bir elma

Günde bir elma çok sayıda hastalığa karşı vücudu koruyor.
New York’ta yapılan bir araştırmanın sonucuna göre,hücrelerin zarar görmesine karşı direnci arttıran güçlü bir antioksidan madde bulunan elma,güneş ışığı,kimyasal reaksiyonlar ve günlük yaşamın sebep olduğu stresten kaynaklanan zararlara karşı güçlü bir koruma sağlıyor.

Farelerin beyni üzerinde yapılan bir araştırmanın elmada bulunan quercetin isimli antioksidan maddenin C vitaminine göre beyin hücrelerinin muhtemel hasarlara karşı direncini çok daha iyi koruduğunu ortaya koyduğu kaydedildi.

Diğer meyve ve sebzelerle mukayese edildiğinde en yüksek quercetin oranına sahip olan meyvenin elma olduğu elmanın Alzeheimer hastalığıyla mücadelede en faydalı yiyecek olduğuna dikkat çekildi.

Elmanın kendisinin elma suyu tüketimine nazaran çok daha faydalı olduğunu kaydeden araştırmacılar,genelde kırmızı elmaların yeşil yada sarı elmalara göre çok daha fazla antioksidan madde ihtiva ettiğini ifade ettiler.

Soğan,kızılcık ve böğürtlen gibi meyve ve sebzelerde de bol miktarda quercetin maddesinin bulunduğu belirtiliyor..

YAŞLANMAYI DURDURANLAR

Araştırmaya göre yaşlanmayı durduran besin grupları şöyle sıralanıyor:
Kahvaltılık tahıl:Yulaf,kara buğday gevreği,buğday ya da pirinç gevreği
Süt Ürünleri:Soya sütü,gravyer permesan peynirleri ve yoğurt
Ekmek Çeşitleri:Kara ekmek,tahıllı ekmek,arpa,yulaf ve çavdar ekmeği
Sebze baklagiller:Brokoli,lahana,havuç,ıspanak,balkabağı,domates,tere,bezelye,
nohut,mercimek,semizotu,mısır,avakado,pırasa,soya
Tahıllar:Bulgur,esmer pirinç,basmati pirinci
Balık ve Kabuklu deniz ürünleri:Somon,alabalık,barbunya,istiridye,karides,uskumru,kalkan
Meyve ve Tatlılar:Kayısı,muz,kiraz,elma,çilek,pembe greyfurt,mango,kavun,karpuz,üzüm,dut,kuru meyveler,ceviz,badem,fındık

Kayısı binbir derde deva

Sindirimi düzenleyip bağırsakları çalıştıran kayısı içindeki antioksidanlarla kanseri de önlüyor. . Kayısının en büyük yararlarından biri de insan cildini diri tutması…

Duru cilt için günde 5 tane
Günde 5 tane kayısı yemek cilde hem tazelik hem de güzellik katıyor.. İngiliz bilim adamları, kayısının içeriğinde bulunan patosyum sayesinde, insanlara gençlik ve güzellik aşıladığını açıklıyor.

Hücrelerin sıvı dengesinin düzenlenmesinde ve protein üretiminde büyük rol oynayan kayısı, ayrıca derideki sivilceleri yok ediyor. Cildin 5 yaş gençleşmesini ve cildin tazelik kazanmasını sağlıyor.

Meyveler ve sırları

Kara üzüm’ün gece görüşü sağladığını biliyor musunuz? Portakalın gizli faydası ne?

PORTAKAL: Her gün portakal veya C vitamini almak insanın keyfini düzeltiyor, enerji seviyesini yükseltiyor.

KARA ÜZÜM: Gece görüşünü artırıyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında pilotlara çok yardımcı oldu.

ENGİNAR: Yüksek kolesterole bire bir. Her gün 450 gram enginar kolesterol seviyesinin yüzde 20 düşürüyor.

ISIRGAN OTU: Prostat kanserine bire bir… Ancak 40 yaşını aşkın erkeklerde sık sık tuvalete gitme ihtiyacına neden oluyor.

KIRMIZI BİBER: günde 2.5 gram tüketilen kırmızı biber sindirime iyi geliyor ve mide ağrısını ortadan kaldırıyor. Ayrıca sinir sistemine bağlı ağrıları da azaltıyor.

ISPANAK: magnezyum bakımından çok zengin olan ıspanak, bir ağrı kesici olarak işlev görüyor. Günde 250 miligram alınan magnezyum kadınların regl ağrılarının hafiflemesini sağlıyor.

Abdulkadir Haktanır