Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Ceddidü İmaneküm.. (İmanınızı Yenileyin..)

Tıp ilmine göre teceddüd fiziğimizde caridir. Bir de insanın mahiyet-i maneviyesi var: Kalp, ruh, sır, nefis vs cephesi. Değişme ve tagayyür manevi mahiyette dahi devam ediyor.

Zaman anlardan teşekkül eder. Zaman bir an-ı seyyaledir (çabuk geçen bir andır). Hakiki ömür şu andır. Hakiki marifet ise o anını nemalandırmaktır  (verimli kılmasktır). En güzel sıbgayı, (boyayı) en güzel keyfiyeti o ana sığıştırmaktır. Anını hıfzetmek. Her an bir mahall-i imtihandır. Her an bir iklim-i marifetir. Her an nihayetsiz tedenniyata nihayetsiz terakkiyatan (gerilemeye ve ilerlemeye) düşebilir ve çıkabilir. Her an imtihan halindesin. Ala-yı illiyinden esfel-i safiline kadar 8 en yüksek mertebeden en alçak) bir ana sığıyor.

İnsanın ömür dakikaları ahirette tekrar rücu edecekler (dönecektir). Demek insanın mahiyeti bir modeldir. Her an değişen, başkalaşan bir modeldir.

Üstad Hüve Nüktesinde izah ediyor. (Hu) lafzında azim bir sikke-i tevhid var. Kâinattaki her zerre benim söylediğim (Hu) ile beraber (Hu) dedi.

Bu bir fizik kanunu Marifet-i Kamile ( Allahın sıfatlarını noksansız tanımak) ve Huzur-u Etem (bihakkin Allahın huzunda olma) açısından şu meseleyi tahlil:

Sen mevcudatın sultanısın, halifesisin. Sen kâinatta mevcudatın ser-zâkirisin. (Allahı zikredenlerden ses çıkaranısın) Ağzından (Hu) çıktığı zaman kâinattaki bütün zerreler seninle beraber (Hu) diyor. Bütün zerreler oldu sana mürid (talebe). Yani âlem-i şehadetteki ( bu gürünen dünyada)bütün zerreler senin zikrinle zikirlendi, senin hakikatinle boyalandı.

Senin o andaki (Hu) (O Allah ) demenle senin anın nurlandı. Âlem senin hakikatinle nurlandı. Senin o andaki hakikatin maya oldu.

Hüve (O Allah)nüktesinin âlem-i misale bakan bir cephesi:

Âlemde her şey Allah’ı tesbih ediyor. Sen (Hu) dedin zerrat (zerreler)da seninle beraber (Hu) dedi. Hâlbuki zerratın şuuru yok ki bu zikrini dergâh-ı İlâhiye takdim etsin. İşte onun (zerreler) yerini o zerreye müekkel melek ( zerrelere vekil olan melaike)onun zikrini dergâh-ı İlâhiyeye takdim ediyor. Senin (Hu) demenle âlem-i şehadetle beraber, âlem-i melekût da Bu alemle beraber Melekler âlemi de(Meleklerâlemi de ) (Hu) diyor. Ehl-i hakikat işte bu manayı iyi kavramışlar.

Madem gerçek ömür bulunduğumuz andır. Benim keyfiyetimle âlem boyanacak.

Bir bardak suya bir damla kırmızı mürekkep damlatsan su kırmızı olur. Sen şu anda neysen senin kâinatta temessül eden hakikatin de odur. Demek ki sen gerçek ömrün olan anında kâinatı renklendiriyorsun. Bu müsbette de (geçerli), menfide de caridir. Bir an ağzından küfür çıksa , kâinatı karartıyorsun.

Her ibadetin melekût âleminde temessülü vardır. Bu seyyiat içinde (günahlar için de)caridir (geçerlidir). Mesela; 2 rekât kuşluk namazı kıldın mı melekût âleminin, ( Melekler âleminin günlük beka gazetelerinde, arşivlerinde arif-i billâh( Allahın varlığına inananlar) sırasına giriyorsun.  İki rekât daha kılsan o anda melekût âleminde senin ibadetinin keyfiyetine ve ihlâsına göre cennette sana verilen köşk temessül ediyor, meleklere gösteriliyor. Hayretle temaşa ediyorlar. İşte anlarını boş geçirmemek, o anı mayalandırmak. Ehl-i hakikatin huzur dediği budur. Anınla ol, anınla kul ol! Anınla O’nunla ol! 

Yaradılışımızın gayesi marifetullahtır (Allahı tanımaktır). Marifetullahında gayesi var; her bir anında Allah’la beraber olmak.

Âlem-i şehadetten bir çekirdek içinde âlem-i misalde nihayetsiz âlemler oluyor. Bir çekirdeğin hakikati açılıyor, ağaç olarak temessül ediyor. Bir çekirdekte ilerdeki ağacın ömrü boyunca geçireceği modeller dercedilmiştir. (içine konulmuştur)

Risale-i Nur kudsi kelimattır. Risale-i Nur’un bir dersi melekût âleminde temessül ediyor. o alemin mahlukatı da seyrediyor.

“O şuur-u imanî ile netice-i hayatım ve sebeb-i saadetim olan Risale-i Nur…”

ŞUALAR: 

Risale-i Nur sadece insanların hafızalarında kalmıyor, hadsiz zîşuur mahlûkatın ve ruhanîlerin şuurlarında kalıyor…

Kur’an’ın melekût cephesi ahirette açılacak. Ebediyen açılacak fakat bitmeyecek. Risale-i Nur’un hakikatleri de istikbalde açtırılacak. Usul-i hakikat; Risale-i Nur’un hakikat halkası, bu marifet ve muhabbet halkası, sohbet halkası ebedde dahi devam edecek. 

Melekler elfaza (konuştuğun söze) bakıyorlar. Nakşîlerin zikri hafi olduğundan sırr-ı ihlâsa müraat için meleklerden dahi zikirlerini saklıyorlar.

Bir insanın ağzından elfaz-ı küfriye  (bir küfür kelimesi ) çıksa o ana kadar yaptığı ibadetlerin hepsi siliniyor.

Bir şeyin kıymeti ona atfedilen ehemmiyete göredir. İbadetler de böyledir. Ubudiyetin keyfiyetini bilme ve anlama nispetinde ibadete ehemmiyet atfediliyor.

Asfiyalar (günahtan pak temiz insanlar) veraset-i nübüvvetin yolundalar…

Bu asırda asfiyaları (safi günahtan pak) ararsan nur dairesinde ara. Etkiya (Allahtan korkanlar) manasının kıvamı yine Risale-i Nur’un içindedir. Hatta ahfiya (ibadetlerini gizleyenler)dahi Risale-i Nur’un dairesi içindedir.

Tabaka-i Arifin: Etkiya, asfiya, ahfiya.

Üstad da bu üç mana cem olmuş. Âlem Üstadı asfiya cephesiyle tanıyor.

Keşf ile keramet ile akıl ile ahfiyalar anlaşılmaz.

Bu hakikatleri kardeşlerle paylaşan: Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.Org

Mü’minlere Büyük Hazine Ramazan (Şiir)

Hoş geldin mahi mübarek Ramazan,

Mü’minlerin günahlarını yakan,

Kendisinden bol bol sevaplar akan,

Mü’mine sebebi necat Allahtan.

 

Mü’mini orucu  günahtan korur,

Bavulunu sevapla dolu bulur,

Kötülüğün tümünden o savunur,

Ramazan sebebi necat Allahtan.

 

Ramazanda bizler ümitleniriz,

Sünnet olan sahurla iftar yeriz,

Teravih namazımıza gideriz,

Ramazan bizlere lutuf Allahtan.

 

Mü’min nahoş halleri birden iter,

Günahlara karşı oruçluyum der,

Sevaplı davetlere durmaz gider

Bize Rabbin rahmet eli Ramazan.

 

Oruç imanlıda müthiş bir silah,

Allahtan mü’mine sebebi felah,

Mü’mine oruç ağır gelmez Vallah,

Çünkü ona yardım gelir Allahtan.

 

Müslüman’ın kurtuluşu oruç,

Sevapları tır dolu, değil avuç,

Bundan oruçsuzun işi çok korkunç,

Saim olmayı isteriz Allahtan.

 

Rabbim günahlarımızı, Sen af et,

Şerirlerin  şerrini bizden defet ,

Tüm olumsuzluklara karşı çek set,

Hayırların hepsi gelir Allahtan.

 

Rabbim! Sevap için bize kuvvet ver,

Bol rahmetini önümüze Sen ser,

Günahlara karşı bize perde ger,

Oruç  bize büyük lutuf Allahtan.

 

Ey iman! sen güldürdün yüzümüzü,

Senle kıvrımdan kurtulup bulduk düzü

İmanla bulunur yolların özü,

Bizler ümidi kesmeyiz Allahtan.

 

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Nurdan Damlalar

Cenab-ı Hakkı bulan neyi kaybeder ? Ve O’nu kaybeden, neyi kazanır ? Yani O’nu bulan her şeyi bulur. O’nu bulmayan hiç bir şey bulmaz, bulsa da başına belâ bulur. (MEKTUBAT)

SANİ-I aleme hakkıyla abd ve hizmetkâr olanın halka ubudiyete tenezzül Etmemesi gerektir. (HUTBEİ-ŞAMİYE)

Ey devamı isteyen nefis ! Daimi bir Zatın zikrine devam eyle ki, devam bulasın. O’ndan NUR alki sönmeyesin. O’nun cevherine sadef ve zarf ol ki Kıymetli olasın. (MESNEVİ-NURİYE)

Madem cismen faniyim, fanilerden bana ne hayır gelebilir? Madem ben Âcizim. Acizlerden ne bekleyebilirim? Benim derdime çare bulacak bir Bâki-I Sermedi, bir Kadir-I Ezeli lâzım. (LEM’ALAR)

Faniyim, fani olanı istemem. Âcizim aciz olanı istemem. Ruhumu Rahmana teslim eyledim gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-I Baki isterim. Zerreyim, fakat bir Şems-I Sermedi isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı birden isterim. (SÖZLER)

ZAT-I VACİBÜL- VUCUD’dan başka hiç bir şey, hiç bir cihette O’nun izni ve iradesi olmadan imdat edemez ve halaskâr olamaz.(LEM’ALAR)

Yanlız biri iste; başkaları istenmeye değmiyor. Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor. Biri taleb et; Başkalar lâyık değiller. Biri gör; başkalar her vakit görünmüyorlar, zeval perdesinde saklanıyorlar. Biri bil; marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faidesizdir. Biri söyle; O’na ait olmayan sözler, mâlâyani sayılabilir.(SÖZLER.İMAN ve KÜFÜR MUV.)

Nihayetsiz hacatı insaniyeyi ifa edecek; ancak nihayetsiz bir kudret ve muhit bir ilim sahibi olabilir. Öyle ise mabudiyete lâyık yanlız O dur. ( SÖZLER )

Acaba Hâlık-I semavat ve arzdan başka hangi sebep varki, en inc eve gizli hatırat-I kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, ahiretin icadıyla ışıklandıracak. (LEM’ALAR)

Bizlere öyle bir Hâlık ve Rab lâzım ki, en küçük hatıratı kalblerimizi ve en Hafi niyazımızı bilecek ve en gizli ihtiyacı ruhumuzu yerine getirecek ve saadeti ebediyeyi verecek.(LEM’ALAR)

RABBİMİZ O dur ki, hem hatırat-I kalbimizi ıslah eder, hem cevvi havayı bulutlarla bir saatte doldurup boşalttığı gibi, dünyayı ahirete tebdil edip, Cenneti yapıp, kapısını bizlere açar,(inşallah) “Haydi gir” der.(LEM’ALAR)

Madem ki herşeyin ALLAH’tan olduğunu bilirsin ve O’na iz’anın vardır. Zararlı menfaatli herşeyi tahsin ve hüsnü rıza ile kabul etmek lâzımdır. (MESNEVİ-NURİYE)

Herkim ki rahmetin nihayetsiz denizini bulsa, elbette bir katre serap hükmünde olan cüz-I ihtiyarına itimad etmez, rahmeti bırakıp ona müracaat etmez. (SÖZLER)

Vücud istersen mün’adim ol ki vücudu bulasın. Eğer vücuduna itimad edersen, ademe(yokluğa) düşersin. Çünkü ancak vücudun terkiyle vücud Bulunabilir. (MESNEVİ-NURİYE)

Ancak O’nun kudretiyle, iradesiyle her müşkil hallolur. Ve kapalı kapılar açılır. Ve O’nun zikriyle kalbler mutmain olurlar.Binaenaleyh, necat ve halas ALLAH’a C.C. iltica ile olur. (MESNEVİ-NURİYE)

Bilki şu alemin fenasından sonra sana refakat etmeyen ve dünyanın harabıyla senden müfarakat eden bir şeye kalbini bağlamak sana lâyık değildir. (LEM’ALAR)

Bu azim kâinatı bir saray gibi bir şehir gibi, kemali intizamla idare edip, Tedbirini gören ALLAH’tan başka kim Olabilir.(MESNEVİ-NURİYE)

İMAN, kalb de, kafada daimi manevi yasakçı bıraktığından fena meyelanlar, histen, nefisten çıktıkça “yasaktır” der, tard eder, kaçırır. (HUTBEİ- ŞAMİYE)

Hayat Zatı Kayyuma baktıkça ve iman dahi hayata hayat ve ruh oldukça, hem beak bulur, hem baki meyveler verir. Ömrün kısa ve uzunluğuna bakılmaz. (ŞUALAR)

İMAN’I kuvvetli bir zabıta veya adliye memurunun, on adam kadar millete

ve vatana faidesi olabilir. (EMİRDAĞ LÂHİKASI)

Eğer lisanı KUR’AN dan kalb kulağıyla iman dersini işitip başını kaldırsa, vahdate müteveccih olsa, ubudiyetin miracıyla arşı kemalâta çıkabilir. Baki bir insan olur. (SÖZLER)

Dünyayı ve ondaki mahlukatı manayı harfiyle sev; Manayı ismiyle sevme, “Ne kadar güzel yapılmış” de “Nekadar güzeldir” deme. Kalbe başka muhabbet girmesin. (SÖZLER)

Yaratılışın en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman’I billahtır. İnsaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-I billah içindeki marifetullahtır.( MEKTUBAT)

İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmet ve gayesi; Halıkı kâinatı tanımak ve O’na İMAN edip ibadet etmektir. Evet, melce yanlız marifet-I Sani’dir. (MESNEVİ-NURİYE)

Marifetullah olduktan sonra, dünya lezzetlerine iştiha olmadığı gibi, cennete bile iştiyak geri kalır.! (MESNEVİ-NURİYE)

Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zinetleri Halıkımızı, Malikimizi ve Mevlâmızı bilmediğimiz takdirde cennet bile olsa cehemnemdir.(M.NURİYE)

Kemalâtı insaniyenin en mühimmi ve en büyüğü, belki bilcümle kemalâtı Insaniyenin menbaı ve esası İMAN’I billah ve marifetullahtan neş’et eden muhabbetullahtır. (ASAYI-MUSA. ŞUALAR)

Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. ALLAH C.C. hesabıyla olursa marifeti İlâhiyedir. (MESNEVİ-NURİYE)

Evet ALLAH’a abd ve hizmetkâr olana her şey hizmetkâr olur. Bu da, herşey ALLAH’ın mülk ve malı olduğunu İMAN ve iz’an ile olur. (MESNEVİ-NURİYE)

ALLAH’I tanımayanın, dünya dolusu belâ başında vardır. ALLAH’I tanıyanın dünyası nurla ve manevi sûrurla doludur, derecesine göre, İMAN kuvvetiyle hisseder. (LEM’ALAR)

Eğer ölümü öldürüp aczi ve fakrı beşerden kaldırıp kabir kapısını kapamak çaresi varsa söyle. Yoksa sus! KUR’AN kainatı okuyor onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım.(LEM’ALAR)

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Kitabımız Kuran’ın Eşsiz Nasihatlerinden Bazıları

Bakın Kuran-ı Kerim’de bizi yaradan Rabbimiz bize nasıl öğütler veriyor.

Bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz, yüce kitabında gören gözler için apaçık bir kişisel gelişim dersi veriyor.

Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan, önce sen güvenilir ol.

Saff 2: Yalandan uzak dur.

Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart.

İsra 37: Kibirli olma, alçak gönüllü davran.

Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma.

Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını kabul et.

Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.

Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme.

En”am 50: Ön yargılarla hayatı kendine zehir etme.

En”am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler, hayatının kâbusu olmasın.

Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.

Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri, başkalarıyla paylaşmanın keyfine var.

Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.

Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.

Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.

Beled 5-6: Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.

Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap.

Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş.

Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme.

Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine öfkenin dinmesini bekle.

İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle.

Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma.

Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran.

Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma.

Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine, senden zor durumda olanları görüp rahatla.

Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar için asla feda etme.

Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağımı unutma. Gücünü insanların yararına kullan.

Münafıkun 4: Bencil olma, tebrik etmeyi bil.

Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin, hayatını esir almasına izin verme.

Ankebut 41: İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma.

Al-i İmran 92: İyilik yapma arzunu, şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır, asla unutma.

Hacc 46: Kendini, hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna şart koşma.

İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme.

İsra 23: Anne ve babana ”off” bile deme.

Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur.

Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma.

Âl-i İmrân 139: Yaşadığın zorluklar karşısında kendini bırakma ve üzülme; hedefe ulaşmak inancını ve azmini korumayı, duygularına hakim olmak gerektirir. 

Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme.

Necm 3: İnanma duygunu diri tut.

Nisa 58: Karar verirken, vicdanının sesini duymazlıktan gelme.
 
Allahın selameti bereketi üzerinize olsun.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

 

 

 

Öldükten Sonra Diriltilen Şehid Hz. Nevfel

Server-i Kâinat zaman zaman şanlı eshabını toplar, tadına doyulmaz sohbetler yapardı.

Medine’nin nurlu gençlerinden Nevfel (Radıyallahu anh) bunları hiç kaçırmaz, âdeta kaydeder, kelimesi kelimesine aktarmaya bakardı.

Bir gün yüzü suyu hürmetine âlemlerin yaratıldığına; server şehadetten söz açtı: “Kıyâmet gününde şehidler, Mahşer yerine gelirken; Peygamberler ayağa kalkar. Onlar; çocuklarından, akraba ve dostlarından 70.000 kişiye şefaat eder (Cehennemden kurtarırlar)”

Gel de heyecanlanma. Müjdenin güzelliğine bak.

Nevfel soluk soluğa eve koştu. İki oğlunu ve hanımını alıp geldi, Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna çıktı. “Yâ Resûlallah! Bir duâ etsem âmin der misiniz?”

Gül yüzlü Nebi, adı güzel Muhammed (Sallallahü aleyhi ve sellem) tebessüm buyurdular.

Nevfel büyük bir aşkla ellerini açtı ve “Yâ Rabbi” dedi, “Nevfel kulunu şehid, yavrularını yetim, hanımını dul bırak!”

Bu içli niyaza hanımı ve çocukları da katıldılar…

Nitekim Nevfel çıktığı ilk gazada (Uhud’da) şehid oldu. Kâfirler mübarek naaşını paraladı, tanınmaz hale soktular. Hazret-i Ali Anlatır:

“Gazâdan sonra Medine’ye dönüyorduk, şehre yaklaşınca kadınlar ve çocuklar bizi istikbale (karşılamaya) çıktılar. Allahü Teâlâ’nın takdirine razıydılar ama yine de bir ümit, bir merak…

Eşleri, oğulları, babaları dönecek mi bilmiyorlar.

Nitekim Nevfel’in hanımı, çocukları ve ihtiyar anası da önümüze durdular. Büyük bir muhabbetle “Gazânız mübârek olsun Yâ Resûlullah!” dediler, sonra Nevfel’i sordular.

Efendimizin güzel gözleri nemlendi, “o şehit oldu” diyemedi. Elleriyle arka tarafı işaret edip yürüdüler. Efendimizin ardından Ammar’la birlikte geliyoruz.

Nevfel’in hanımı ve çocukları bu kez bize yöneldiler.

Resûlallah Efendimizin vermediği haberi biz nasıl verebiliriz? Aynen onun yaptığı gibi yaptık, elimizle arkayı işaret ettik.

Hattaboğlu Ömer de, aynı şekilde hareket etmek zorunda kaldı, Osman bin Affan ona keza…

Kafilenin sonunda Ebû Bekir Sıddîk geliyordu, yanında Muaz bin Cebel, üç beş adım gerisinde de Zübeyr bin Avvam.

Gerçekten çok zor durumdaydı, onun “arkada işareti” yapmak gibi bir şansı kalmamıştı. Ebû Bekir’in ıstırabını anlayabiliyorduk, hem doğru konuşmak isterdi, hem de Resûlallah gibi davranmayı arzulardı. Efendimize uymamaktan hepimiz korkardık ama o daha çok korkardı.

Peki yalan? Hayır, hayır böyle bir şeyi hiç yapmadı ve yapmazdı.

Nevfel’in anası, hanımı ve çocukları Sıddîk’i çevirip halkaladı, her biri ayrı tondan “Nevfel’e ne oldu” diye sormaya başladılar.

Ne söylenebilir ki? Sıkıntıya bak!

Hazret-i Ebû Bekir gözlerini yumdu ve inlercesine haykırdı:

—Yâ! Allah

—Yâ Nevfel!

Donduk kaldık, nasıl bir sessizlik oldu anlatamam. Birden ovayı bir nal sesi doldurdu ve uzaklardan bir toz bulutu kalktı. Yayından boşanırcasına koşan bir at yıldırım hızıyla yaklaştı. Süvari dizginleri çekip sordu “buyur ya Sıddîk! Beni mi çağırdın?”

Yüzünden keyfiyesini çıkarıp attı. Aaaa Nevfel!

Daha genç, daha taze, daha nurlu, hem kanlı, hem canlı…

Biraz evvel onu libaslarıyla gömmedik mi, üstüne toprak atmadık mı? Müminler henüz hadisenin şaşkınlığını yaşarken, Cebrail Aleyhisselâm göründü. Efendimize “Yâ Resûlallah” diye haber getirdi, “Hak teâlânın selâmı var. Buyurdular ki:

“Eğer mağara arkadaşın bir kere daha ALLAH deseydi yüceliğim hakkı için, bütün şehidleri diriltirdim. Çünkü Ebû Bekir kulum; cahiliye devrinde bile, yalan söylemedi”.

Nevfel bundan sonra yıllarca yaşar. Nihayet duası kabul olur ve Yemame cenginde umduğuna kavuşur, şehadet şerbetini yudumlar…

Evet Muhterem kardeşlerim! Şehidler cennette Allah tarafından kendilerine verilen îkram ve mükâfatı gördükleri zaman, diyecekler: Allahımız bizi tekrar dünyaya çevir kâfirler bizim vücudumuzun etlerini, lime lime doğrasınlar. Çünkü biz tek kurşumla şehid olduk; yani biz az verdik çok îkramlar aldık diyecekler.

Bunu okurken göreceğiz Peygamberimiz a.s.m. “Fitne-i Âhir zamanda.” (Bizler ki o devri yaşıyoruz) Peygamberimizin a.s.m. sünneti seniyesini yaşayanlara bir değil, yüz şehid derecesini Allahımız sünneti seniyeyi yaşayanlara verecektir inşaalah. O müjdeli haberin orjinali şöyledir: “MEN TEMESSEKE Bİ SÜNNETİ İNDE FESADİ ÜMMETİ FELEHU ECRU MİETİ ŞEHİDİN.” Allah bizlere imanda terakki edip sünneti seniyeyi ciddi yaşayıp o mükâfatlara nail eylesin inşaallahur Rahman.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org