Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Mazlumluktan Kurtulup Nurlandık

Bir asra yakın bu millet, ne felaketler çekti,

Zalimler dindarları, dinsiz gavura benzetti.

 

Ne yazık ki darbenin büyüğü, dine inmişti,

O kadar sene, Kur’an okumak yasaklanmıştı.

 

Halkı namaza çağıran, ezan okumak yasak,

Dini hayata her yerde kurulmuş, müthiş tuzak.

 

Zavallı dindar halkın göz yaşları, kalbine damlar,

Çünkü istila etmişler, tahripçi imansızlar.

 

Okullarımızda, Rabbin dinine karşı dersler,

Görülmeyen tanrıya inanılır mı? Gür sesler.

 

Tabiat ve doğa oluşturduğu, safsatalar,

Mü’minin kalbini titretecek, müthiş inkârlar.

 

Bu halkı kurtaracak, bir zatı gönderdi Allah,

O zat onların putlarını, parçaladı vallah.

 

Risale-i Nur eserlerini, zindanda yazan,

Onu yapabilen, Üstadımız Bediüzzaman.

 

Nurlar, Rabbin Rahmet eli oldu, mazlum millete,

Yazdığı reçeteler dinsizliği itti öte.

 

Bu halkı Allah acıdı da, o zatı gönderdi,

İnkâra dur diyen, deliller önümüze serdi.

 

Şimdi çok şükür her tabaka, okuyor onları,

Mü’minlerin kalplerinden, Nurlar sildi pasları.

 

Türkiye’nin her tarafında, dolu medreseler,

Oralara gelir çoğunlukla, mütefenninler.

 

Bu Nurlu eserleri, bizlere Allah gönderdi,

Bu eserler sebep, çoğundan giderdi derdi.

 

Onları okuyanlar, sevinçten bayram yapıyor,

Kitapları olmayan, bulduğu yerden kapıyor.

 

Allaha  şükür, şehir ve karyede medreseler,

Gürül gürül her yerde okunuyor bu eserler.

 

Çok şükür, elli yedi dile tercüme edildiler,

Birçok mülhidin içini, imanla güldürdüler. 

 

Ya Rab! Sana şükür, bizi kurtardın şerirlerden,

Bu lütuf ancak Senin tükenmez bol hazinenden.

 

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

 

Emri Maruf Nehyi Münker

Sual: Emri maruf ve nehyi münkeri kimler, nasıl yapabilirler? Kimlere yapabilir? Ne zaman farz olur, ne zaman caiz olmaz?
CEVAP
Emri bil maruf ve nehyi anil münker, farz-ı kifayedir. Maruf, dinimizin emrettiği hususlardır. Münker ise, dinimizin yasakladığı, yani Allahü teâlânın razı olmadığı işlerdir.

Emri maruf çok mühimdir. Emri maruf yapılmazsa, ilim yok olur. Cehalet ve sapıklık yayılır. Fitne her tarafı kaplar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın yeryüzünde şehitlerden üstün mücahitleri vardır. Bunlar, emri maruf ve nehyi münker yapanlardır.) [İ. Gazali]

Böyle mühim olan emri marufun bazı şartları vardır. Mesela emri maruf yapan, aynı kötülükleri kendisi işlememelidir. İşlerse sözü tesirli olmaz. Kur’an-ı kerimde mealen, (İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?) buyuruluyor. [Bekara 44]

O halde emri maruf yapan, ilmi ile amil olmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İsra gecesinde, ateşten makaslarla dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim olduklarını sordum. Onlar da “İyilikle emreder kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık” diye cevap verdiler.) [İbni Hibban]

(Emri maruf ve nehyi münkeri, rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.)
 [İ.Gazali]

Emri maruf çok mühim olduğu için, insan, kendisi her iyiliği yapamazsa ve her kötülükten kaçamazsa da, gücü yetiyorsa, emri marufta bulunması gerekir. Hazret-i Enes, (Ya Resulallah, tamamen yapamadığımız bir şeyi emretmeyelim mi? Kendimiz tamamen sakınamadığımız bir şeyi nehy etmeyelim mi?) diye sual edince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Her ne kadar iyiliğin hepsini yapamasanız ve her ne kadar kötülükten sakınamasanız da, emri maruf ve nehyi münker yapınız!) [İ. Gazali]

Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
(Söz ve yazı ile emri maruf âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, dua ederek günah işleyene mani olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise devletin vazifesidir.) [Hadika]

Emri marufun önemi
Sual:
 Herkesin emri maruf ve nehyi münker yapması, [iyiliği emredip kötülüğü önlemeye çalışması], mesela, bir haksızlık karşısında eylemlerde bulunması, farz değil mi? Haksızlık karşısında susmak caiz midir? Yoksa bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mı diyelim?
CEVAP
Emri maruf, farz-ı ayn değil, farz-ı kifayedir. Yani, herkese farz değil, gücü yetene farzdır. Her gücü yetene de farz değildir. Bir yerde, bu işi yapanlar varsa, diğerlerine farz olmaz. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İçinizde, hayra çağıran, marufu emreden ve münkeri nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerdir.) [Âl-i İmran 104]

Maruf, dinimizin emrettiği, münker ise, dinimizin yasakladığı işlerdir. Emri maruf yapılmazsa, ilim yok olur, cahillik, fitne ve fesat her yeri kaplar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitne [bid’at, sapıklık, küfür] yayıldığı zaman, hakikati, doğruyu bilen bir kimse, [imkanı nispetinde, söz ile, yazı ile, gazete, dergi, radyo, tv ile] başkalarına [mümkün olan her yere ve herkese] bildirsin, [imkanı var iken, bir engel de yok iken bildirmezse], Allahü teâlânın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun!) [Deylemi]

(Fitne ve fesat yayıldığı, Müslümanlar aldatıldığı zaman, doğruyu bilenler, herkese anlatsın! Anlatmazsa, Allahü teâlânın, meleklerin ve insanların laneti onun üzerine olsun!) 
[Ebu Nuaym]

(Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, doğruyu bilenler herkese bildirsin! Allahü teâlânın, meleklerin ve bütün insanların laneti, doğruyu bilip de, gücü yettiği halde bildirmeyene olsun! Allah, böyle âlimlerin, ne farzlarını, ne de başka ibadetlerini kabul etmez.)
 [Ebu Nuaym]

(Bid’atler yayılıp, sonra gelenler, öncekilere lanet ettiği zaman, doğruyu bilenler herkese söylesin! Eğer söylemeyip gizlerse, Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselama indirdiği
Kur’an-ı kerimi gizlemiş olur.)
 [İbni Asakir]

(Bid’atler zuhur edip, Eshabıma kötü sözler söylendiği zaman, doğruyu bilen, herkese söylesin! Söylemezse Allahü teâlâ böyle âlime lanet eder.)
 [Deylemi]

(Ümmetimin bir kısmı, kabirlerinden maymun ve domuz şeklinde kalkar. Bunlar Allah’a isyan edenlere, nehyi münker yapmayan kimselerdir.) 
[Ebu Nuaym]

(Bir toplumda, gücü yettiği halde, günah işleyenlere, mani olmayanlar, ölmeden önce de, Allahü teâlânın azabına maruz kalırlar.) 
[İbni Mace]

(Kötülük men edilmezse, azap o milletin hepsine birden iner.) 
[Hakim]

(Geçmiş ümmetlerden bir kısmı çeşitli azaba uğradı. Bunların arasında iyiler yok muydu?) 
denildiğinde, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Hep birlikte helak oldular. Zira günah işlenirken iyiler susmuştu.) [Taberani]

Âlimlerin, güçleri yettiği kadar, fitneye sebep olmadan idarecilere, emri maruf yapması gerekir. Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Cihadın en kıymetlisi, zalim sultan yanında, hak yolu gösteren bir söz söylemektir.) [Tirmizi]

Emri maruf yaparken, fitne çıkarmamaya çok dikkat etmelidir. Faydası olmayacağı ve zarar geleceği bilindiği halde, her günah işleyene emri maruf yapmaya kalkmak doğru değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette, bir kimseye, günah işleyene, niçin engel olmadığı sorulacak, o da, “Onun zararından korktum, Allah’ın affına güvendim” diyecek ve mazur görülecektir.) [İ Mace]

(Zalimin zulmünü değiştiremeyen, oradan hicret etmelidir.)
 [F.Bilgiler]

(Bozuk bir işi
 [nasihat ederek ve diğer meşru yollarla] düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]

Son hadis-i şerif, saldırganlığı değil, meşru yollardan öğüt verip sabretmeyi emretmektedir.
Kudreti varken, gücü yeterken, haram işleyene mani olmamak müdahene olur.

Müdahene, dünyalık ele geçirmek için, dinden taviz vermektir. Haram işleyene veya yanında bulunanlara olan saygısı yahut dine olan bağlılığının gevşekliği, müdaheneye sebep olur.

Günah işleyene müdahale
Fitne olmadığı, yani dinine veya dünyasına zarar olmadığı zaman, haram ve mekruh işleyene mani olmak gerekir. Mani olmamak, susmak haram olur.

Müdahene etmek, haram işlemeye razı olmayı gösterir. Susmak çok yerde iyi ise de, gücü yetenin hakkı, hayrı söyleyecek yerde susması yanlıştır.

İlmin zekatı, ancak ilmi öğretmekle ödenir. Âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstün olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir.

Hazret-i Ebu Bekir, (Ya Resulallah, müşriklerle savaştan başka cihat var mı) diye sorunca, Peygamber efendimiz cevap olarak buyurdu ki:
(Evet, şehitlerden üstün mücahitler vardır. Emri maruf yaparlar, salihleri sever, facirlere buğzederler.) [Tibyân]

Dinimizin temeli, imanı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Bunlar öğretilmezse, İslamiyet yıkılır, yok olur.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu Cehennem ateşinden koruyun!) [Tahrim 6]

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

İman Hizmetinin Kıymet Ve Ehemmiyeti!

Kardeşlerim!

Risale-i Nur hizmeti bizi bencillikten ve beni  ısırmayan yılan bin yıl yaşasın gibi insanlıkla bağdaşmayan sözlerden uzak tutar. Hatta Nur talebesinin birinci vazifesi  başta kendisinin imanını, sonra başkasının imanını kurtarmak bilir. Evet İman sonsuz bir saadeti netice verdiği için, o hizmeti kendine ana maksat ve gaye yapan kimsenin mesleğine asla paha biçilmez. Evet imandan başka hiç bir şey  iman gibi kıymet ve değere sahip olamaz, ona eş değer de hiçbir şey olamaz. Bu sebepte böyle ulvi bir hizmet karşılığında maddi hiçbir şey beklememeli. Böyle bir hizmete kendini veren kimse hiç şüphe etmesin ki Allah onun rızkını hiç beklemediği yerlerden te’min eder.

Bediüzzaman hazretleri iki has ve hâlis talebesinin iman hizmetlerindeki gayretlerine ve bu hizmeti esas yapmalarına dikkati çekip teşvik eden mektubunda diyor ki:

“Bütün maksadı hayatiye içinde en büyük en mühim maksatları, o nurlu Sözler vasıtasıyla Kur’ana hizmet biliyorlar. Dünya hayatının netice-i hakikiyesinin ve dünyaya gelmekteki vazife-i fıtriyelerinin en mühimi, hakaik-i imaniyeye hizmet olduğunu telakkileridir.” (Barla Lâhikası sh:21)

“Ehli imanın imanlarını muhafaza etme gayretini, en yüksek dereceye taşımalarını ve ehli imanın kalbine gelen şübehat ve evhamdan hasıl olan yaraları tedavi etme iştiyakı, yüksek bir derece-i şefkatte hissetmeleridir.” (Barla Lâhikası sh:22)

“Aziz kardeşlerim, siz kat’î biliniz ki, Risale-i Nur ve şakirdlerinin meşgul oldukları vazife, ruyi zemindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür. Onun için dünyevî merak âver meselelere bakıp, vazife-i bakiyenize fütur getirmeyiniz. Meyvenin dördüncü meselesini çok defa okuyunuz kuvve-i maneviyeniz kırılmasın.” (Emirdağ Lâhikası-I sh:43)

Bu zamanda her şeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir.” (Kastamonu Lâhikası sh:89)

“Şimdi şu zamanda iman-ı takikînin dersini vermek; pek büyük bir fazilettir ve kudsi bir vazifedir. İmanı tahkikiyi taşıyan bir mü’min, çok müminlere bir nokta-i istinad olur ki, şuursuz olarak avâm-ı müminîn, iman-ı tahkikî sahibinin kuvvet-i imanına istinad ederek kuvve-i  maneviyeleri  kırılmaz, dalâletlere karşı dayanırlar. İşte şöyle bir derste bulunduğunuz için Cenabu Hakka şükretmelisiniz.”

(Barla Lâhikası sh: 250)

“Kura’nı Hakimin sırrı hakikatiyla, benim ve Risale-i Nurun programımız ve mesleğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz, ölümün idam-ı ebedisinden iman-ı tahkikî ile biçareleri kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir.”(Emirdağ Lâhikası-I sh:28)

Eskişehir hapishanesinde cereyan eden bir hadiseyi nakleden Bediüzzaman Hazretleri, imana hizmetin her şeye tercih edilmesi hakikatini nazara verir. Ve der ki:

“Cazibedar bir Nakşî evliyasından bir zat dört ay mütemadiyen Risale-i Nurun elli altmış şakirtleri içinde celbkârâne sohbet ettiği halde, yalınız bir tek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi. Mütebakisi, o cazibedar şeyhe karşı müstağni kaldılar. Risale-i Nurun yüksek, kıymetdar hizmet-i imaniyesi onlara kâfi olarak kanaat veriyordu.

O şakirdlerin gayet keskin kalb ve basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i Nura hizmet, imanı kurtarıyor. Tarikat ve şeyhlik ise, veleyat mertebeleri kazandıriyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mümini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman saadeti ebediyeyi kazandırdığı için, bir mü’mine kürre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi te’min eder. Velayet ise, mü’minin cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı veli yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir. (Kastamonu Lâhikasi sh: 83)

“Benim eskiden beri tekrar ettiğim bir dâvâm—ki, Risale-i Nuru’un hakikî şakirdleri, hizmet-i imaniyeyi her şeyin fevkinde görür, kutbiyet de verilse ihlas için hizmetkârlığı tercih eder.” (Kastamonu Lâhikası sh: 251)

Bu Nur hakikatlerini kardeşlerin faydasına sunan:

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Acaba Annemizi Yeteri Kadar Seviyormuyuz?

Anneni seviyor musun?

Annene nasıl davranıyorsun?

Anneni seviyorsan bu yazıyı okumaya devam et…

Bir insan için bundan daha güzel ne olabilir:

Yeni bir Mersedes arabaya, süper bir villaya, güzel bir eşe sahib olmak, bunlar çok iyi, Fakat bunlardan daha güzeli insanın annesinin yanında olması ve onu her sabah öperek ” Allah senden razı olsun anne” demesidir…

Çocukların bir çoğu anneleri ile beraber olmaktan sıkılır ve onlarla beraber yürümekten çarşı ve pazara gitmekten utanırlar. Aksine anneler çocuklarını çarşıya götürdüklerinde yahut akrabalarından birinin evine götürdüklerinde onlarla iftihar ederler… Hakikaten ne güzel anneler ve ne katı oğullar…

Evlenmek için kızını isteyen birinin ahlakını, dindarlığını, aslını, malını mülkünü ve işini sormadan önce anne ve babasına karşı davranışlarını sor!

Belki annenin senin için kalbinde taşıdığı sevginin büyüklüğünü bilemezsin. Ancak evlenip çocuk sahibi olduktan sonra annelerin çocukları için taşıdıkları sevginin büyüklüğünü anlarsın! Şimdi anlattıklarımdan sonra annenin senin için kalbinde taşıdığı sevginin büyüklüğünü hissetmiyorsan senin kalbinin çorak bir araziden farksız olduğunu kabul etmelisin…

Gerçekten bu anne oğlunun elleri arasında can verdi. Fakat bir dakika! Gördüğünüz gibi ölüm anında bir şeyi unutmadı: oğlunun yanaklarındaki göz yaşlarını silmeyi… Ve toprağa girmezden önce hakiki sevginin hikayesini tarihin satırlarına kaydetmeyi…

İşte bu durakta avuçlarını kaldırdı ve sanki şöyle diyordu “Sen önemlisin ey oğlum, seni kim koruyacak sana kim yardım edecek? Bu gece senin kederlerini kim duyacak, senin sevdiğin şeyleri sana kim pişirecek, elbiselerini nerede yıkayacaksın?

Elveda ey hayatımın süsü elvedım! Bu dünyada herşeyin bir çaresi vardır: eşini; boşarsın ve daha güzeli ile evlenebilirsin. Çocukların; onlardan başkasını dünyaya getirebilirsin

Bazı çocuklar annelerinin sadece birer hizmetçi olduğunu zannediyorlar: pişirir, temizler, sabahleyin uyandırır. Fakat hizmetçi ile anne arasındaki en önemli fark hizmetçi ücretini alır anne ise gece gündüz ücretsiz çalışır…

Bazı çocuklar annelerinin kıymetlerini asla bilemezler ta ki üvey anne gelinceye kadar. Ya da annelerinin ruhları bulutların üzerine çıkıncaya kadar.

İçimizden kaç kişi annesinin elini öpüyor, kaç kişi annesinin başını öpüyor ve yine içimizden kaç kişi annesi ile hürmet ve edeple konuşuyor. Herhangi birimiz annesine karşı nasıl davrandığına dikkatle baksa kendisini hayırsız, vefasız ve suçlu bulur.

İnsan ne kadar aciz bir varlıktır Şu tarihi bir gerçektir ki kim annesine isyan etmişse hayatı boyunca hayır ve mutluluk görmemiştir. Ve yine tarihi bir gerçek olarak annesine kötü davrananaların, çocuklarının da onlara aynı şekilde ya da daha kötü davrandıklarını biliyoruz.

Gördügünüz gibi böyle oğullarda var…

Bu yazıyı okumaları için Arkadaşlarınıza siteyi tavsiye edin, veya yazıyı başkalarına da göndermemezlik etmeyeceğinizi umarım…

Peygamber efendimiz buyuruyor ki; kim  hayra delalet ederse o hayrı işleyenlerin kazandığı sevabı kazanır. Kim de şerre delalet ederse o şerri işleyenlerin kazandığı günahı kazanır.

Allahım bu yazıyı okuyan ve başkalarına gönderenlerin annelerini afv ve mağfiret eyle…Amin Amin Amin.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Bu Mu’cize İnsan, Yolunu Bulmak İçin, Kendini Tanımalı

Peygamberimiz a.s.m. “Men arefe nefsehu fe kad arefe Rabbehu.” (Kendini tanıyan Rabbini tanır.) buyurmuşlardır.

Evet  bu insan Meleklerin de üstüne çıkabilmek için, nasıl bir mu’cize varlık olduğunu bilecek ki, Yaradanını bulup ona şükrünü ziyadeleştirsin. Her tarafı mu’cize. Nasıl ki: Sana on lira bir hediye verene karşı teşekkürün başka olur, yüz milyar lira hediye verene karşı tabi ki saygın hürmetin ve teşekkürün başka olur. Hatta rüyada bile ondan başka bir şey göremezsin. Bir tıb Profesörünü soruyorum, Efendi bu insanda fazla veya noksan bir şey buldunuz mu? Dedi evet, bacağında bir iki damar. Peki onlar niye yarıyor? Onları kalp ameliyatı yaparken oradan alıp kalp ameliyatında kullanıyoruz. dedi

Düşünün kılcal damarlarla birlikte 130.000 kilometre damar bu insanın vücudunda var. Allah Allah. Bunu hangi akılsız, kör sağır tabiat Yaptı? İnsan vücudunun tuğlaları hücrelerdir. 60-100 trilyon hücreden yapılmış bir mucize varlık bu insan. Her saniyede vücudumuzdan 50 milyon hücre ölüyor başkası yerine geliyor. Bir m.m kareye 5 milyon al yuvar 250 bin trombosit ve 10 bin ak yuvar sığabiliyor. Avrupa Profesör larından  biri diyor ki: Bir hücre 4 mikrondur, bir başka Prof  5 mikrondur diyor. Madem ki bir m.m.1000 mikrondan oluşuyor. Biz 4 mikronu bırakıp 5 mikronu aldık mı; m.m nin uzunluğunda 200 hücre olduğunu görürüz. m.m enine de 200 hücre ile çarptıkmı 200×200=40.000  hücre olduğunu görürüz. m.m. küp çıkarmak için yukarı doğruya da olan 200×40.000 çarptık mı 8.000.000 eder. Yani 1 m.m karede 8 milyon hücre mevcut . Evet, bu insan böyle bir mu’cize varlık. Allah insanı 50 c.m uzun yapmamış 5 metrede  yapmamış . Normal bir ölçü olan 160- 200 c.m civarında yapmış.

Evet insanın vücudunun tuğlaları olan hücrelerde ne var sorarsanız? Evet bir hücrede bir milyon protein 8.000 aded amino asit beş element ve 40.000 atom mevcut. Gene o hücrede 25.000 aded DNA molekülü mevcut. Evet  DNA moleküllere hizmetkâr olarak RNA molekülleri verilmiş. İşte ilim adamlarının tespitlerine göre  bu iki molekülün yaptığı işleri kaleme alınabilse? 1.000 cilt kitap 1.000 er sahife yazılması lazım diyorlar. Gene Avrupa Profesörlerin tespitlerine göre: Matematik ilminde  mademki rastgele olma ihtimali de var. O zaman  1 milyon proteinden tek bir tanesi  rastgele aldığı yerde yer alması için, bir numara önünde 243 sıfır koymak lazımdır diyorlar.

Bir Marangoza desen 2 x 1 m büyüklüğünde olan kapılardan 1000 kapı yapasın, ama hiç biri diğerine benzemesin, Yapamaz kardeşim. Fakat  2 avuç büyüklüğünde olan yüzümüz ve herkesin gözleri, burnu, ağzı ve kulakları ayni yerde olduğu halde: Hazreti Ademden günümüze kadar yaradılan insanların tümünü yan yana getirsen biri diğerine %100 benzemezler. Peki Allah korusun benzeseydiler ne olurdu? Nemi olurdu, ne miras kalırdı ne nikâh kalırdı.

Başka bir soru her hangi kıt’ada %70 erkek % 30 kız varmı? Yok aksine de yok.  Yani % 70 kız % 30 erkekte yok. Bu dengeyi kim tutuyor bir çiftin 2 kızı diğerinin 5 oğlu diğerinin hiç evladı yok gene de geçen gün internette gördüm Tüm dünyada % 50,5 hanım % 49,5 erkek. Hanımların fazla olmasının sebebini de Bediüzzaman Hazretleri şöyle izah ediyor  “Hanımların açık saçıklığı neslini kendi cinsine çeker.” Evet Allahın yarattığı her şeyde bir denge var. İnsan ne yaparsa yapsın, onun daha iyisi de olur daha kötüsü de. Fakat Allahın yarattığı hey şeyi en mükemmel bir şekilde yaratmıştır. Onda en ufak bir kusur  göremezsin.

Allahın onlara akıl vermekle ilim adamları böbrekleri çalışmayanlara yardımcı olmak için diyaliz makinesi yapmışlar. Fakat diyaliz makinesinin işini gören, şeftali büyüklüğünde olan böbrekler kadar küçük yapamamışlar. Evet Böbreği Allah öyle 1 milyon süzgeçli  hassas bir alet yaratmış ki: iki sıvı badeydi ayırabiliyor. Yani kanı ve idrarımızı ayırıyor. Kanı kalp tarafına pompalıyor, idrarı de pantolonumuzun  paçalarımızdan akıtmıyor. Onun içn Allah özel bir mesane yaratmış idrar oraya gidiyor, o dolunca insana haber veriyor insanda onu boşaltmak için müsait bir yer buluyor ve atıyor. Kalpte saniyede 5-6 litre kan pompalıyor. Hiç durmuyor; gece uykuda biraz yavaşlar ama durmak yok. Dursa ne olur? Allah korusun hayatın sonu olur. İnsanın midesine giden kabuklu yiyecekleri eritmek için Özel bir asit mideye serpiyor O asitte kabukları eritirken midenin gömleğini de 2 günde bir eritiyor. Yani Allah’ımız  her iki gönde midemizin  gömleğini yeniliyor.

Evet elimizin büyük parmağı ötekilerden ayrı olmasa idi çapayı, baltayı, küreği ve saireyi nasıl tutardık? Parmaklarımıza, dirseklerimize ve dizlerimize konulan menteşeler yalınız iç tarafa dönüyorlar, ön tarafa da dönseydiler ne olur idi halımız, yani ayaklarımız ön tarafa da dönse idi ne olurduk?

Birisine diyorum: Sen çok şanslısın ki: Allah senin ön dişlerini arka tarafa koysa idi ve arkadakileri öne koysa idi ne olur idi halin? Ekmeği ve diğer yiyecekleri nasıl ısırırdın nasıl çeyner idin? Herif bana diyor, niye öyle boş şeyler konuşuyorsun? Ben de ona  Allaha ne kadar şükür ile borçlu olduğunu düşündürmek için böyle konuşuyorum deyince sustu. Evet kardeşlerim: Bu mu’cize insan Kendini hiçten yaradan Allah’ına şükretmesi için, bu saydıklarımdan kaçını biliyor Üstadın dediği gibi: “Vücudumuzda % 99 Allah tasarruf ediyor. Bizim tasarrufumuz yalınız yüzde biridir, oda meşkük.” Yani (şüpheli)

Evet Kardeşlerim! İnsan için en mühim haslet ilimdir bilmektir. Namaz çok mühim ama onu da bilmeden kılamazsın. Onun için Boşuna değil bu mübarek kelime: “Alimin uykusu cahilin ibadetinden daha hayırlıdır.” Bizim vakitten başka sermayemiz yok yapıp ne yapıp onu boş yerlere harcamayalım. Çünkü o pişmanlık gününde çok pişman oluruz. Fakan sonraki pişmanlığın faydası olmaz.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org