Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Sikke-i Vahdet-i Okuyalım

Sikkei.Vahdeti.OkuyalimAllah net görünüyor yarattığı her şeyde,                     

Onu görmek için aklı olana yok perde,

Gafillerden  çoğu düşünmek istemese de,

Bu alemde varlıklar gösteriyorlar Allah’ı.

 

Unutma ki! Seni insan eden düşüncedir

Beşeri hayvanlardan ayıran o cevherdir,

O her şeyin sahibini gösteren alettir,

Her mahluk bir mu’cize, gösteriyor Allah’ı.

 

Ey gafil! Madem Kur’ân’ı okuyamıyorsun,

Niye kafanı çalıştırıp düşünemiyorsun,

Düşün ve aç gözünü, çok şükür görüyorsun,

Her san’at bir mu’cize  gösteriyor Allah’ı,

 

Aç olanın yardımına “Rezzak” yetişir gör,

Bu nimetleri önüne kim koydu ey nankör!

Kerim Allah yardıma yetişir görmez gözü kör,

Her nimetin varlığı gösteriyor Allah’ı.

 

Bak  hastalara şifa  yetiştiriyor “Şâfi”,

Bazen bir kaşık ilaç hastaya olur kâfi,

Onu yapabiliyor ancak bir yed-i hafî,

İlaçtaki tesirler gösteriyor Allah’ı.

 

Suretleri “Fettah” açıyor hiç unutmadan,

Milyarlarca yüzleri yapmış karıştırmadan,

İnsanı sesinden tanırsın kimsin sormadan,

Eşyanın farklılığı, gösteriyor Allah’ı.

 

Suda yaşanmaz ama balık zevkle yaşıyor,

Sıcak çöllerde deve o kadar yük taşıyor,

Güvercinler, bülbüller havada uçuşuyor,

Bu farklı yaratıklar gösteriyor Allah’ı.

 

Sayısız küreleri fezada koşturuyor,

Güneş ısı veriyor ve aşçılık yapıyor,

Düşünmeli acaba ona kim yaptırıyor,

Gök ve yerin varlığı gösteriyor Allah’ı.

 

Sen ey kâinatın hulasası olan insan,

Sırtını her şeyin, Rabbine sağlam dayasan,

Alemde mevcut olanların sesini duysan,

Anlarsın ki onlar,  hepsi anarlar Allahı.

 

Ey Gaflette olmayan Rabbin uyanık kulu,

Bu zamanda insan sağ yerine tutmuş solu,

Sen çok çalış ki sevap sandığın olsun dolu,

Sonra o alemde çok net görürsün Allahı.

 

Abdülkadir Haktanır

Asil Milletin Evladı

Ey asil milletin evladı sakın mahvolma!       

Çok dikkatli ol sapanlar gibi sende solma!

 

Nefis ve şeytana uyarak,  günaha dolma,

Namusuna tekme vuranla beraber olma.

 

Unutma ki!  Şerefini temsil eden dindir,

O hak din kadar seni mes`ud edecek kimdir?

 

Gafletten uzak dur günaha aldanma sakın!

Didin! Seni de aldatmasın bu mel`un akın!

 

Ana düşman hiç durmadan koşuyor hedefe,

Müslüman’a saldırırken dolduruyor kefe.

 

Ey şehit oğlu! Aldanma, şerefini takın,

Durmadan çalış ki kurtuluşun olsun yakın.

 

Düşmanın seni fuhuşla çekmesin pusuya,

Sonra çırpınırsın, o seyreder doya doya.

 

Bugün düşmanın baş silahı iffetsiz kadın,

Onlardan korun ki tebrikle anılsın adın.

 

Unutma deden namusu uğruna can verdi,

Hayatı boyunca onun ırzı idi derdi.

 

Sen de ecdadın izini sağlam tutarak git,

O namertlere aldanma sakın, onları it.

 

Zengin veyahut çilekeş oldun hiç farketmez,

Bunu bil! Burada ki para orada geçmez.

 

Sakın devri felek seni alıp götürmesin,

Hareketinden düşman kahkahayla gülmesin.

 

Suleha çok korkmuş, yaşadığımız zamandan,

Faydası olmaz, son pişmanlıktan ve amandan.

 

İyi hazırlan ki, az günahla kurtulasın,

Ahret hayatın senin göz yaşla ağlamasın.

 

Evet pak önderin yüce Peygamberimizdir,

Seni kurtaracak onun bıraktığı, izdir.

 

Abdülkadir Haktanır

Nahoş Kıyafetli Bacım

Sen miydin Fatihlerin yavuzların torunu?              

Ne oldu sana, oldun Müslüman’ın sorunu?

Böylelikle,  alevlendirdin gâvurun korunu,

Bu halin başka değil, ancak onların oyunu.

 

Benim bacım ne kadar kötülük yaptın bana,

Sen amansız düşmanlarımızdan oldun yana, 

Ne büyük düşmanmış onlar ki kıydılar sana,

Böylece sen, yolsuzlara olacaksın ana.

 

Osmanlı torunuydun, nasıl bu hale düştün?

Bu yola girmenle, mübarekleri küstürdün,

Nasıl tenezzül ettin ki açıldın büsbütün,

Müslümanlığın şerefini aldın götürdün.

 

Bil ki, Allah seni hususi bir mektup yazdı,

Senin okunma hakkını birine tanındı,

Seni okuyacak hak, senin helalınındı,

Cür’et ettin ki, sana  pahalıya patladı

 

Ben üzgünüm, çünkü seni fena aldattılar,

Sıcacık yuvandan alıp, sokağa saldılar,

Hak vereceklerdi, fakat elinden aldılar,

O hainler büsbütün, haklarını çaldılar.

 

Lânetler seni gavurlara benzetenlere,

Binlerce nefret , seni soyan ateistlere,

Hıncım bitmez maskara eden, feministlere,

Yazık hakkını yiyen, bizden görünenlere.

 

Müslüman kadını, değil miydi namusumuz?

Bu uğurda akmıyor muydu bizim kanımız?

Namusumuz için, gitmiyor muydu canımız?

Şu halinle sana nasıl diyelim bacımız?

 

Çünkü din-u diyanet sana hak vermiş iken,               

Hurileri geride bırakmak hakkın iken,

Ah! O firavun nefsine nasıl  aldandın sen,

Bilmezsin bu haline ne kadar üzgünüm ben.

 

Bak bacım kedi gibi evde duramam diyor.

Sana ne oldu ki, o güzel evin sıkıyor?

Sen evde kaldığında, sanki aklın çıkıyor?

O güzel halin nerede?! Sana ne oluyor?

 

Bak şehit dedenin kızı, namusundan oldu,

Gâvura benzemek için kaşlarını  yoldu,

Ah! Müslüman annenin kızı günaha doldu,

Güldüreceklerdi fakat, ne yazık ki soldu.

 

Yok yok! Suç sende değil, gıdanı alamadın,

Mideni çok doldurdun amma kalbi boş kaldın,

Göz ve kulaktan içine bir şey sokamadın,

Suç terbiye edenlerin!!! Sen onlardan aldın.

 

Nene hatunun torunu, yazık oldu sana,

Gayesizler aldırmıyor buna, sen sor bana,

Çok acıyorum sana çünkü düştün yabana,

Terket bu yakışmayan hali dön Allahına.

 

Abdülkadir Haktanır

Tesettürlü Bacım

Benim tesettürlü  kardeşim, ne mutlu sana,                  

Çok şükür ki gelmedin düşmanın oyununa,

Aldanmadın onlara, oldun mantıktan yana,

Müslüman hanımı örtüsü ile övünür.

 

Bacım! Önün parlak, madem ki kararın kesin,

Gerek yok ki kulak vermek, kim ne derse desin,

Çünkü o güzelim örtünle, hitap edensin.

Müslüman kadını namusu ile övünür.

 

Hiç şüphe etme, seni iyi günler bekliyor,

Yaratan, rahmetini sana bol bol ekliyor,

Açık gezinen o kız de başladı, tekliyor,

Müslüman kadını hak dini ile övünür.

 

Sanmayın ki o nahoş kız burada kalacak,

Zavallı bilmiyor ki, ne  çok pişman olacak,

Onun naçiz vücudu alevlerde yanacak.

Müslüman kadını ahlakı  ile övünür.

 

Allah, hanımı örterek erkeğe set çekti,

Böylelikle bu dünyada, helâl nesil ekti,

Örtülü kız kendi ile taşır bereketi,

Müslüman kadını şerefi ile övünür.

 

Ey mütesettir bacım, sonuna dek sabret sen,

Namahremler sana değmesin, duacıyım ben,

Seni çok seven Allah’ına yalvar ve güven,

Müslüman kadını ahlakı ile övünür.

 

Maksatlı giydiğin güzelim kıyafet var ya!             

İzzetli yürüyüşü de sokarsak araya,

Emin olun sizin geminiz vurmaz karaya.

Müslüman kadın tesettürü ile övünür.

 

Sizin Aişe isminiz , kuru  isim değil,

Salihalar yolundasınız bunu böyle bil,

Sen yakışmayan giyimi artık kafandan sil,

Müslüman kadın açık saçıklara üzülür.

 

Pardösünle başörtün kadınlığa modeldir,

Çok kimseye bile senin eşsiz hediyendir,

Çünkü bu  halin paha biçilmez kıymettedir.

Müslüman kadın tesettürü ile övünür.

 

Ey benim bacım, sana Maşaallah derim ben,

Yalnız ben değil, Müslümanlardan çoktur öven,

Çünkü Hissin değil, Rabbin sözünü tuttun sen,

Şüphe yok ki bir gün açık saçıklar dövünür.

 

Rabbin yolunu bırakmadın, gülüyor içim,

Halinizden sevindi, Allah’la Peygamberim,

Orda Rabbim diyecek sana, işte cennetim.

Müslüman kadının şanı onun örtüsüdür.

 

Halbuki İslam dini,  hakkınızı almadı,

Korumak maksadıyla sizi açık salmadı,

Düne kadar Türk kadını her yere dalmadı,

Mü’minenin şerefi, başkasından çalmadı,

Müslüman kadın tesettürü ile övünür.

 

 Size dua eden Abdülkadir Haktanır

İnsan Alabildiği Kültürden Renk Alır

İnsan aldığı kültürün etkisinde kalarak bütün hayatında onu ortaya serer. Ben hürüm böyle düşünürüm karşıdakini beğenmemesi de aldığı kültürden kaynaklanır. İyiyi ve kötüyü de seçmeye sebep kafasına aldığı bilgilerin neticesidir. Bu ciddi meseleleri yazmamın sebebi, vatandaşımı çok sevdiğimden geliyor. Onları kötü yolda görsem bile acırım küsemem. Aşağıdaki yazılarımı tenkit için değil, insan kültürünün esiri olduğunu ispatlamak için yazdım.

Her ne kadar Allah her şeyin her şeyini inceden inceye bilir, fakat insanın kendisi de nasıl biri olduğunu, iyi mi kötü mü, dindar mı,  dinsiz mi, ahlak derecesi ne olduğunu bilir. Fakat nefsi kendisine yalnız iyilikleri kabul ettirerek, kötülüklerin tamamını nefsinden reddetmeye çalışır. Bununla beraber, Müslümanlar içinde yaşayanlardan hiç biri kolay kolay ben dinsizim demeye cesaret edemez. Böylece bazı kimse Müslümanlığın icaplarını yapmaya yanaşmadığı halde, nefsi kendini müdafaa etmeye kalkarak ben Müslüman değil miyim der, böyle demekle işi hallettiğini zanneder, fakat heyhat !!! Bunu daha iyi açıklamak için on küsur örnek ile, insanların nasıl biri diğerinden çok farklı iki tarz hayat yaşadıklarını anlatarak hakikati daha iyi anlamayı kolaylaştırmaya çalışacağım.

1- İçkili düğün ve toplantılardan uzak durarak, o ecnebilerin işidir, ben Müslüman olduğum için, benim için içmekte içenlerin yanında durmakta yasaktır, bu tarzı hayat benim din kültürüme aykırıdır der onu kabul etmez. Diğeri tam tersine içkili düğün ve toplantılara gitmeyi kültür kabul ettiği için oralara seve seve katılarak gitmeyenleri gerici görür,

2- Dünyevi işlerinde çalışırken bile elde ettiği kazançlarını ahirete mal etme yoluna gider. Öteki yalnız  maddi zevklerini düşünerek öleceğini hatırına getirmek istemez.

3-  Cuma namazlarını kaçırmamaya çalışır. Ayni memleketin adamı olduğu halde diğeri yalnız bayram namazlarını kılmakla iktifa eder.

4- Beş vakit namazını geciktirmeden kılmaya gayret gösterir. Diğeri İslam’ın şartlarını yerine getirmekten uzak yaşar.

5-  Farz namazlarını az görüp, teheccüd ve duha namazlarını kılmaya gayret eder. Diğeri Ramazan ayında Müslüman kisvesine girer, yani farz olan orucunu tutar.  Sünnet olan teravih namazını kılar, fakat daha önce alışmadığı için farz namazlarını terk eder.

6- Kendisi mahrum kalsa bile muhtaç olanların ihtiyaçlarını gidererek onları sevindirmeye çalışır. Diğeri yalnız kendi menfaatini düşünerek “ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne” der.

7-  Ben Müslüman’ım ve hayatımla örnek biri olmam icap eder kendine diyerek, giyimine kuşamına üstüne başına temizliğine dikkat ederek Müslüman’a yakışır nazik bir hayat yaşar. Diğeri üstüne başına dikkat etmeden paspal pejmürde kıyafetle gezer, bu kabalığın insana yakışmaz bir hal olduğunu hiç düşünmeden hayatını devam ettirir.

8- Meyhaneye girmek şöyle dursun, sigara dumanı ile dolu, laklak ve vakit geçirme yeri olan kahvehanelere bile girmeyi tenezzül sayarak yaklaşmaz.  Diğeri bütün sarhoş edici içecekleri kendine meşru sayar, maskaralığın tümüne çekinmeden bulaşır.

9-  Yenmesi haram olan yiyeceklere yaklaşmak şöyle dursun, bütün şüpheli yiyecek ve içeceklerden uzak durmaya gayret göstererek, kiminle oturması lazım, kiminle oturmak faydasız olduğunu dikkatinden kaçırmadan yaşamaya çalışır. Diğeri yediklerine dikkat etmediği gibi, yabancı hanımlarla düşüp kalkarak yalnız geçici zevklerini, şehvani duygularını tatminden başka hiçbir şeye ehemmiyet vermez.

10-  Helalı olan hanımının da günahlarından mesul olacağını ve hanımı yalnız bu dünyada ona eş değil, ebedi hayatta da onun hayat arkadaşı olacağını bildiği için, onu orada kaybetmemeye çalışır, dışarıda tesettürüne dikkat etmesini iyilikle tavsiye ederek o hususa da  ehemmiyet verir. Diğeri hanımını  evinde mutfak elbiseleri ile gezdirip misafir geldiği zaman veya bir yere çıkacakları zaman, yeni elbise giymesini emreder, yüzünü tırnağını boyar, bunun sonu nereye varır düşünmez.

11-  Hanımının ve kızlarının giyim ve kuşamına dikkat ederek cehennemlik olmamaları için âzami gayret gösterir, çünkü bilir ki sokaktaki mini etekle gezen hanımların etekleri birden o hali almadı, o kızların babaları dikkat etmeye etmeye etekleri birer ikişer santim yükselerek o hali aldı. Ötekisi bütün bu dini inceliklere karşı lakayt kalıp, “Ben ne yapayım evlat bu, öldürecek miyim? ” diyerek ahirette  bu hayatın hesabını inceden inceye vereceğini nazara almadan yaşayarak, dünya zevklerinden başka hiçbir şey düşünmez.

 12- Ahirette ki cehennem ateşini düşününce göz yaşlarını tutamayıp, burada en ufak bir ateşin acısına dayanamazken orada bu nazik vücudum, burada yaptığı günahlarının tamamı temizleninceye kadar  o müthiş azaba nasıl dayanır kendine diyerek, o korku uykusunu kaçırır. Öteki hiç düşünmeden öyle günahlara batar ki, o günahlı işler ufak bir bahane ile onu inkara kadar götürür, ebedi azaba mahkum edecek dereceye düşürür.

13-  Fabrika sahibi değil, esnaflık yaptığı halde, hizmet ehli olan bir başkasının para ihtiyacını hisseder ve ona der, “Yarın gel,  elimde olan  altı dairenin tapusunu senin üzerine yapayım, ama bir şartla kimseye söylemeyeceksin”, öteki ise sokaktaki fakire bir miktar para verdiği zaman, bir yumurta için mahalleyi ayağa kaldıran tavuk gibi, fakire kaç lira verdiğini herkese anlatır.

Şimdi, biliyorum ki, hemen soracaksınız, bu iki kısım vatandaşın  farklı düşünceleri ve eşyaya farklı bakışları nereden doğuyor

Bunların bu farklı vaziyete düşmeleri iki sebebe dayanır: Biri manevi, diğeri maddi sebeptir. Biz önce onların manevi sebebini ele alalım.

Evet, Yukarıda saydığım evvelki kısmın fertlerinden her biri Allahın her şeyi yaratma gücüne sahip olduğuna ve O Allah, bu insanları öldükten sonra tekrar dirilteceğine inanırlar. Öteki hayatta ya cehennem ateşinde yanacaklar, veya Cennet gibi, burada hiç görülmemiş ve sonu olmayan bir mutluluğu kazanacaklarına yakinen inandıkları için öyle  davranırlar.

İkinci kısmın fertleri, manevi gıdalarını alamadıklarından,  Allaha ve Ahiret gününe inanmazlar veya inandıkları halde gaflet sebebiyle inandıkları İslam dininin şartlarını yaşamadıkları için o hale düşmüşlerdir.

Maddi sebebe  gelince: Yukarıda saydığımız ayni vatan evlatlarının biri diğerinden bu kadar farklı olduklarının sebebini düşününce, hemen anlarız ki, ikinci sırayı alan dine uymayan onların tavırları ancak iç ve dış düşmanlar birleşerek bunları o hale getirmek için beraber çalışmalarının neticesinden doğmuştur. Gayelerine kavuşmak için,  maneviyatsız olan eğitim yolunu seçmekle muratlarına ermişlerdir. O başarının ana sebebi de maneviyattan yoksun eğiticilerdir. Yukarıda çok az kısmını saydığım  bu kadar dine karşı lakayt kalmalarına sebep onlardır.

Evet, “İnsan kadar meyilli bir varlık görmedim” hadis-i şerifinin manasını, 21 milyon km bir ara 25 milyon uzak mesafeye İslamiyeti yayan şehit ve gazi dedelerin torunları nasıl bu kadar dine lakaytlığa meyil ettiklerini vatanımızın çok yerlerde açıkça görüyoruz. Dediğim gibi bu dünyadaki işleri Allah sebeplere bağlamış. Babalar yalınız karınlarını doyurma derdine terk edilirse, öğretmen de öğrencisine âhiret bilgilerinden uzak, yalnız dünya bilgilerini verirse, çocuk bir materyalist olmaz da ne olur? Düne kadar halimiz bu minval üzere idi. Bu günkü idareciler, halkın maneviyatını ihmal etmemeye gayret ettiklerini görüyoruz Allah onlara muvaffakiyet ihsan eylesin.

Hülasa, Bu idareden öncesine kadar, Türkiye’deki laik idarenin harfiyyen tatbikş necicesinde dini değil, maddecilik ağırlıklı eğitim veriyordu olduğu için. Bir çocuk gittiği okuldaki öğretmenden ve dinine karşı yozlaşmış anne  babasından Allahın varlığını ve birliğini, Öldükten sonra kesin olarak dirileceğini öğrenmezse? Yaratılmış eşyayı, tesadüfe, sebeplere ve tabiat gibi akılsız kör, sağır, olumsuz şeylere ve Evrim teorisine havale etmekten başka çaresi yok. Böyle dine karşı yabani kalan benim vatandaşım kendisini ve her şeyi hiçten, yoktan yaratan Allah’ını nasıl bulsun? Bunun neticesi vatandaş böyle vahim neticelere düşmekten kendini nasıl kurtulabilirdi? Bundan sonra, Müslümanlığın istikamette olacağını canu gönülden inaniyoruz

Bakın, laik ve demokrasi demek, dindarı da dinsizi de yaşamasında serbest bırakmak demektir. Halbuki bu idareden evvel Türkiye’de idare olunduğumuz sistem  laik fakat ya unutulmuş veya kasıt vardı  ki, memleketimizin insanlarının % 99,60 Müslümandır. Bu vatanda yaşayan insanımız demokrasiyi yaşamaktan çok uzaktı. Kanunlarımız da Avrupalıları şaşırtacak bir şekilde idi. Laik ve demokrasiyi esas tutan bir devlette yaşıyoruz, öyle ama kadınların açılmasında sınır yoktu. Kız öğrenciler üniversiteye baş örtüsü ile gitmesi şöyle dursun, onların zavallı anneleri evlatlarını ziyaret etmeye bile başörtüsü ile üniversiteye giremiyorlardı. Buna “Bu ne perhiz, bu ne  lahana turşusu” derler. Hadis-i Şerifte: “Hepiniz çobansınız, çoban sürüsünden nasıl mesul ise, siz de mahiyetinizdekilerden öyle mesul siniz.” Bundan anlıyoruz ki, evlatlarına din terbiyesi veremeye uğraşmayan bir baba, cehennem ateşinde yanmayı hak edeceğine  göre, düne kadar   milletimizin çoğunu imansızlık vadilerine itenlerin hali orada ne olacağını  merak ediyorum? Yazıma “Allah başımızda olanların başlarındaki aklı Artırsın, kalplerindeki imanı kavileştirsin” diyerek  son veriyorum.

Düştüğümüz halden kurtulma yolunda kardeşiniz

Abdülkadir Haktanır