Etiket arşivi: Ashab

Selman-ı Farisi (R.A.) Kimdir?

İran’ın Ramahürmüz veya İsfahan’ın Cey şehrindendir.

Bir ateş tapınağında hizmetçilik yaptığı, bazı Hristiyanlarla karşılaşınca Hristiyan olduğu dinini öğrenmek için Şam’a geldip Musul, Ammuriye şehirlerinde manastırlarda kalmıştır. Yanında ilim öğrendiği rahip ölürken ‘Hz. İbrahim’in Haniflik dini üzere hurmalıklı bir yerden Peygamber çıkacağını ve O’nu bulması’ tavsiyeleri ile Vâdil Kura’ya gelmiş, fakat onu getiren kervan tarafından köle olarak satılmıştır. Kendisini Beni Kureyza’dan bir Yahudi satın almıştır. 

Sonrasında ise, Yahudilerin konuşmasından Peygamber Efendimiz(sav)’in Medine’ye geldiğini  işitince hurma ağacından düştüğü hatta Yahudi efendisinin “Bu işler seni ne ilgilendirir?” deyip dayak attığı, Efendimizin sadaka hurma yemeyip, hediye hurmadan yediğini görünce ‘İşte peygamberlik alâmeti’ dediği ve son olarak Efendimizin sırtındaki peygamberlik mührünü bir cenazede görünce tam teslimiyetle Müslüman olduğu ifade edilmektedir.

Müslüman olmadan önceki ismi, Mabah b. Buzahşan’dır Ona nesebi sorulduğu zaman; “Ben; Selman b. İslam’ım” demiştir

Ayrıca Hz. Selman’ Bedir ve  Uhud savaşları sırasında köle olduğu için katılamamıştır, kölelikten kurtulmak için üç yüz hurma fidanını bizzat Hz. Peygamber(sav)efendimiz dikmiştir, bütün fidanlar tutmuş. Bugün Acve-Peygamber hurması fidanları o ürünlerdir.

Hendek savaşından itibaren bütün gazalara katıldı.

Bütün müşriklerin birleşerek hücum ettiği bu savaşta Selman-ı Farisi, Resulullah(sav)’a hendek kazmak suretiyle savunma yapmayı söyledi. Onun bu teklifi kabul edilip, hendek kazıldı. Bu sebeple bu savaşa, Hendek Savaşı denildi. Kendisi güçlü ve kuvvetli bir zat idi. Hendek kazma işinde gayet mahir ve becerikli idi. Yalnız başına on kişinin kazdığı yeri kazardı. Cabir bin Abdullah: “Selman’ın kendisine ayrılan beş arşın uzunluğunda, beş arşın derinliğinde yeri vaktinde kazıp bitirdiğini gördüm” buyurmuştur.

Hendek savaşındaki gayret ve hizmetinden dolayı ona Peygamber efendimiz(sav) “Selman-ül Hayr”  buyurdu.

Selman-ı Farisi hazretleri dünyaya hiç rağbet etmezdi. Kendisine gelen bütün dünya malını Allah rızası için dağıtırdı. Ayakta duramayacak hale gelinceye kadar namaz kılar, sonra bedeni yorulunca oturur dili ile zikir ederdi. Dili yorulduğu zaman da Allahü teâlânın yarattığı şeylerdeki hikmetleri düşünür tefekkür ederdi.

Selman-ı Farisi hazretleri Eshab-ı Suffe denilen ve Peygamber(sav) efendimizin bizatihi kendilerini ilim öğrenmekle vazifeli kıldıkları ve Peygamberimizden hazarda ve seferde bir an ayrılmayan kimselerdendi. Bazı geceler Resulullahın huzurunda bulunarak başbaşa saatlerce sohbetinde kalırdı.

Elinde mal bulundurmazdı. Kinde kabilesinden bir hanım ile evlenmişti ,kadının evine girdiği zaman duvarlarına süs eşyalarının asılmış olduğunu gördü.

Ziynetli, süs örtülerin Kâbe-i Muazzama ya yakışacağını söyledi ve eve girmedi. Kapının örtüsü hariç bütün örtüler kaldırıldı.

Ehli Suffe içerisinde Resulullah(sav) efendimize en yakın olan Selman-ı Farisi hazretleri idi.

Peygamber(sav)efendimiz “Allahü teâlânın bana sevdiğini bildirdiği, benim de sevmemi emrettiği dört kişiden biri Selman’dır“buyurdu.

Yine Kâinatın Efendisi onun için buyuracaktır: “Cennet üç kişiye müştaktır ,Aliyyu’l-Mürteza, Ammar bin Yasir, Selman-ı Farisi.”

90 yaşlarında Müslüman olduğu, 130 yaşlarında vefat ettiği, ilim-fazilet-takva bakımından ashaba örnek olduğu, Hz. Ali Efendimizin onun hakkında “Öncekilerin ve sonrakilerin ilmi ona verilmiştir.” “O, bizim aramızda Lokman Hekim gibidir. İlk ve son kitabı okumuştur. Sonu olmayan deniz gibidir.” Buyurmuştur

Yine Fahr-ı âlem (sav), buyurur:

Dört kişi fazilette öne geçmiştir. Ben Arapları geçtim. Süheyb Rumları, Bilal Habeşileri, Selman Farsları geçmiştir.

Hz. Selman  Bu gün en çok okunan sure Fatiha-ı şerifte “Ya Rabbi, bizi sırat-ı müstakime hidayet et, nimet verdiğin kimselere kavuştur.” duasını adeta fiili olarak hep yapmıştır.

Hazret-i Ebu Bekir devrinde Medine’den ve Hazret-i Ebu Bekir’in sohbetinden bir an ayrılmayan Hazret-i Selman, Hazret-i Ömer zamanında İran fethine katılmıştır, İslam ordusunun büyük zaferlere kavuştuğu bu seferlerde çok büyük hizmetleri olmuştur,

İranlıları kendi lisanlarıyla dine davet ediyor, onlara İslamiyet’i anlatıyordu. İranlılar savaşlarında fil kullanıyorlardı. Müslümanlar o zamana kadar fil görmedikleri için çok şaşırdılar. Hazret-i Selman fillerle nasıl çarpışılacağını ve nasıl öldürüleceğini İslam askerlerine gösterdi. İran’ın Medayin şehri alınınca onu Hazret-i Ömer şehre vali tayin etti. İlmi, basireti vazifesindeki adaleti ve nezaketi ile Medayin halkı tarafından çok sevilip sayıldı. Böylece İslamiyet orada süratle yayıldı.

Selman-ı Farisi hazretleri Hazret-i Ömer zamanında Medayin valisi iken otuz bin kişiye hutbe okuduğu zaman yanında da iki parçadan müteşekkil bir hırka vardı. Hırkasının bir parçasını namazlık olarak serer namaz kılar, diğer parçasını da giyerdi. Ondan başka hiçbir elbisesi yoktu. Maaşının hepsini fakirlere dağıtırdı Topraktan tabak çanak yapar kendi emeğiyle geçinirdi

Selman-ı Farisi hazretleri, Hazret-i Osman devrinde hastalandı Sa’d bin Ebi Vakkas’a artık dünyadan ayrılacağım ve bütün servetinin bir kase (tas), bir leğen, bir kilim ve bir hasırdan ibaret olduğunu söyledi. Bu hastalığı neticesinde Hicri 36 yılında Medain’de vefat etmiştir

Hanımı anlatır:

Vefatına yakın bana: “Evde biraz misk olacak, onu suya koy ve başımın etrafına saç, insan ve cin olmayan kimseler (melekler) yanıma geleceklerdir” dedi. Söylediği gibi yaptım. Dışarı çıktım. Odadan, “Esselamü aleyke, ey Allah’ın velisi ve Resulullahın arkadaşı” diyen bir ses duydum, içeri girdiğimde ruhunu teslim etmişti. Yatağında uyuyor gibiydi.

Çok âlim yetiştirmiştir. Medine’de Fukaha-i Seb’a denilen, yedi büyük âlimden biri olan, Kasım bin Muhammed de Selman-ı Farisi’nin talebelerindendir.  Muhacirlerle Ensar arasında, Muhacirlerden mi yoksa Ensardan mı meselesinde ihtilaf çıkınca Peygamber (sav)efendimiz, “Selman bizdendir, ehl-i beyttendir”buyurdu.

Selman-ı Farisi hazretleri “İlim çoktur fakat ömür kısadır. O halde önce dinde zaruri lazım olan ilimleri öğren!”

“Müminin ölüm zamanında alnının terlemesi, gözleri yaşarıp, burun deliklerinin kabarması, Allahü teâlânın rahmetine nail olduğunun alametidir.”

Buyurmuştur.

Gayet az yerdi. Bir sofrada kendisine daha ziyade yemesi için ısrar edilince, Peygamber efendimizin kendisine; “İnsanların ahirette çok açlık çekecek olanları, dünyada doyuncaya kadar yemek yiyenlerdir” buyurduğunu haber verdi.

Selman-ı Farisi hazretleri ölüm döşeğine yattığı vakit ağladı. Sebebini soranlara “Dünyadan ayrıldığım için ağlamıyorum. Ancak Resul-i Ekrem Efendimiz; “Dünyadan ayrılırken sermayeniz bir yolcunun yol azığından fazla olmasın” buyurmuştu, işte buna ağlıyorum” dedi.

Bir gün yanında misafiri olduğu halde Medayin’den çıkıp bir yere gidiyorlardı. Yolda karınları acıktı, yiyecek bir şeyleri de yoktu. Orada geyikler ve kuşlar vardı. Selman-ı Farisi hazretleri bir geyik ile bir kuşu yanına çağırdı, ikisi de yanlarına geldi. Onlara “Bu kimse benim misafirimdir. Sizi ona ikram etmek istiyorum” dedi. Geyik ve kuş hiç itiraz etmediler. Onları kesip yediler.

O zat bu işe çok hayret etti ve “Ey efendim, geyik ve kuşu çağırdınız hiç kaçmadan yanınıza geldiler, ben buna hayret ettim” dedi.

Hazret-i Selman buyurdu ki: “Bunda hayret edilecek bir şey yok. Bir kimse Allahü teâlâya itaat eder ve Ona hiç günah işlemezse, her şey ona itaat eder “

Selman (r.a)’ın mezarı, Bağdad’ın 30 km doğusunda Medain harabeleri civarından akan Deyale ırmağının kenarındadır. Onun bulunduğu yer Selman-ı Pak (temiz Selman) olarak isimlendirilmiştir. Onun mezarının içinde bulunduğu cami IV. Murad tarafından tamir ettirilmiştir.

Rabbim Onun ihlâsından içtenliğinden bizlerede lütfeylesin. Amin

Çetin KILIÇ/LÜLEBURGAZ

www.NurNet.Org

Kaynaklar:

1)Hadis ansiklopedisi

2)Dinimizislam

3)gülzarihacegan dergisi

4)sorularlaislamiyet

Not: Ümmetin Yıldızları ve En Güzel Örnekleri Olan “Sahabelerin Hayatları” İçin Tıklayınız

Ebu Talha El Ensari (R.A.) Kimdir?

Medine’de doğdu.  Esas adı Zeyd olup, “Ebû Talha” künyesi ile meşhûr olmuştur. Babası Sehl, annesi de Ebâde binti Mâlik’tir. Hanımı, Hazreti Enes bin Mâlik’in annesi Ümmü Süleym binti Milhân’dır. Hazreti Ebû Talha, Peygamberimizin İslâmiyeti tebliğ etmeye başladığı sırada kabilesinin reîsi bulunuyordu.

Eşinden dul kalan Ümmü Süleym, kendisi ile evlenmek isteyen Ebû Talha’ya ( radıyallahü anh ): “Benim de seninle evlenmek arzum yok değil! Senin bu arzunu red etmek istemezdim. Fakat ben, İslâmiyeti kabûl edip müslüman oldum. Sen ise, henüz müşriksin. Dînime göre, müslüman bir kadının, kâfir olan bir erkek ile evlenmesi caiz olmayıp, yasaktır. Eğer müslüman olursan, seninle evlenirim ve müslümanlığından başka bir şey de istemem.” dedi. Ebû Talha da, Onun bu talebini kabûl edip, müslüman oldu ve onunla evlendi. Hazreti Ümmü Süleym’den Abdullah ve Ebû Ümeyr adında iki oğlu olmuştur.

Başka bir rivâyette de, Hazreti Ebû Talha’nın, İslâmiyeti kabûl edişi Hazreti Mus’ab, Medine halkına İslâmiyeti anlatırken, bir gün Ebû Talha ( radıyallahü anh ) ile görüşüp, Onu da bu dîne girmeye davet etmişti. Hazreti Ebû Talha İslâmiyeti kabûl etti.

Resûlullahın çok sevdikleri i Eshâbından oldu. Eshâb-ı kiramın meşhûr okçularındandır.

Ebu Talha dışarıda iken, oğlu hastalanarak öldü. Karısı onun öldüğünü görünce, evin kenarında bir yer hazırladı ve üzerini örttü. Evdekilere;

“Siz Ebu Talha geldiğinde durumu anlatıncaya kadar kendisine bir şey anlatmayın.” Dedi. Ebu Talha eve gelince;

Çocuk nasıl oldu?” diye sordu. “gayet sakin” dedi.

Ümmü Süleym radıyallahu anha ona, mükellef bir sofra hazırladı, yedi içti. Ondan sonra güzelce süslenip püslenerek, Ebu Talha’ya güzel göründü. Ebu Talha yedikten, içtikten ve hanımıyla cinsel temasta bulunduktan sonra; hanımı ona;

Birisi sana bir şey emanet verirse, sonra onu senden almak istese onu vermemek gibi bir hakkın var mıdır?” dedi.

 O da; “hayır” dedi.

Sabret, karşılığını Allah’tan bekle, Allah da sana emanet olarak verdiği oğlun Ebu Umeyr’i şimdi aldı.”

Hazreti Ebû Talha, malı mülkü, çoluk ve çocuklarıyla birlikte hayatını Resûlullah’a hizmetle geçirmiştir Bedir’de ve diğer bütün muharebelerde Resûlullah’tan hiç ayrılmamıştı. Uhud harbinde çok büyük fedâkârlıkları görülmüştür.” Ben ölmedikçe size bir şey olmaz” diyerek Resûlullah’ı kendi nefsine tercih ederdi.

Peygamber efendimiz, “Asker içinde Ebû Talha’nın sesi, yüz kişiden hayırlıdır” buyurdu.

Ebu Talha radıyallahu anh, güçlü, gür sesli, orta boylu, esmer tenli idi.

Hendek harbinde Bir ara müslümanlardan bazıları merkep eti yemek için ateş yakmışlar, bu etleri pişirmeye başlamışlardı. Müslümanların bu halinden haberdâr olan Resûlullah efendimiz, Hazreti Ebû Talha’yı gönderip, ehli eşek etini yemenin haram edildiğini bildirmesini istedi. Askerlerin karargâhına varan Ebû Talha ( radıyallahü anh ), hepsine bu emri tebliğ etmiş, ocakların üstünde pişen tenceredeki etler hemen dökülmüştü.

Huneyn harbinde ise çok büyük fedâkârlıklar göstermiş  yalnız kendisi yirmi müşrik (puta tapan) askerini öldürmüştür.

Resûlullah efendimizin 92 hadîs-i şerîf bildirmiştir.

Sadece çocuklarına yedirecek yemeği varken misafirine ikram edip kendileri geceyi aç geçirince Resulullah efendimiz.Ebu Talha’ya

Dün gece misafirinize olan davranışınız sebebiyle Allah Teala hazretleri taaccüp etti ve şu ayeti kerime nazil oldu mealen:.. ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, onları kendi nefislerine tercih ederler” buyurmuştur

Resûl-i Ekrem ( aleyhisselâm ) vefât ettiği zaman, kabr-i şeriflerini, Medine halkının âdetine uygun olarak kazmak şerefine de nail olmuştur.

Hazreti Ebû Talha, Hazreti Ebû Bekr-i Sıddîk ve Hazreti Ömer’ül-Farûk’un halifelik zamanlarında yapılan harplerin de çoğuna katılmıştır.

Resûlullah’ın âhirete irtihalinden sonra  Hazreti Ebû Talha da, ayrılık üzüntüsü sebebiyle Şam’a gitti. Hazreti Ömer’in şehîd edilmesine yakın Medine’ye döndü

Hazreti Ebû Talha, Hazreti Osman ve Hazreti Ali zamanlarında meydana çıkan karışıklıklara, fitnelere karışmamış, Medine’de bir köşeye çekilerek ibâdetle meşgûl olmuştur.

 70 yaşında (Tevbe) sûresini okurken 41.: “Ey mü’minler gerek hafif (süvari) gerek ağırlıklı (piyade) olarak seferber olun ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda muharebe edin! Eğer bilirseniz, bu sizin için pek hayırlıdır” âyet-i kerîmesi gelince,

 Çabuk beni harp için techîz ediniz ve yolculuk için lâzım olacak şeyleri hazırlayınız. Harbe gideyim!” dedi. bir deniz harbi için hazırlanan orduya katıldı, fakat gemiye bindikten ve denize açıldıktan bir müddet sonra 655 senesinde vefât etmiştir. Vefâtından sonra yedi gün kara parçası bulunamadığı için defn edilememiş, bu kadar uzun süre dışarıda kalmasına rağmen sanki hayatta imiş gibi mübârek cesedinin bozulmadığı görülmüştür. Gemi sahile yanaşınca karada bir yere defnedilmiştir. Vefât târihi ve yeri hakkındaki rivâyetler değişiktir. Medine’de iken vefât ettiği, cenâze namazını Hazreti Osman’ın kıldırdığı da bildirilmektedir.

Hazreti Ebû Talha’nın, Resûlullah’ın vefâtından sonra tam 40 yıl oruç tuttuğunu Hazreti Enes bin Mâlik rivâyet etmektedir.

Hazreti Ebû Talha, Medine’deki Sahâbîlerin en zenginlerindendi  Kur’ân-ı kerîmden Âl-i İmrân 92., “Sevdiğiniz mallarınızdan infak etmedikçe, hayra nail olamazsınız” âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Bu âyet-i kerîmeyi işiten Hazreti Ebû Talha, hemen Resûlullah’a (aleyhisselâm) başvurarak, mallarının hepsini kendisine bağışlayıp istediği gibi kullanmasını teklif etti. Resûlullah efendimiz de bu malları akrabasına dağıtmasını isteyince emir buyurduğu şekilde, bütün mallarını akrabalarına sadaka olarak dağıttı. Bundan önce de, birçok defa mallarının hepsini Resûlullah’a bağışlamıştır.

Rabbimiz bizleri onların ruhaniyetinden istifade ettirip şefaatlerine nail eylesin. Amin.

                                                                             Çetin KILIÇ /Lüleburgaz

www.NurNet.Org

Kaynaklar:

1)Kütüb-i sitte

2)Ehli sünnet büyükleri

3)Kuran ve hadis

Übey Bin Ka’b (R.A.) Kimdir?

Sahabe-i kiramın büyüklerinden biri olup Rasûlüllah (s.a.s)’in vahiy kâtiplerindendir. Übey (r.a)’in babasının adı Ka’b, annesinin ismi Suheyle’dir. Medineli olup Hazrec kabilesinin Neccâr oğulları kolundandır.

Übey b. Ka’b’ın Müslümanlığı kabul etmesi Rasulüllah(s.a.s)’in Medine’ye hicret etmesinden önce, Akabe biatlerinde olmuştur. Übey b. Ka’b İkinci Akabe biatinde Rasûlüllah (s.a.s)’e biat eden yetmiş kişi içerisinde idi.

Übey, Rasûl-i Ekrem ile Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün muharebelere katıldı. Uhud muharebesinde kendisine bir ok İsabet etmiş, Rasûlüllah (s.a.s) ona bir tabip göndermiş, tabip okun girdiği yerdeki damarı keserek üzerini dağlamıştı.

Übey b. Ka’b cahiliyye döneminde de okuma yazma bilen az sayıdaki kimselerden biri idi. Rasulüllah(s.a.s) Medine’ye hicret edince, orada, ensar içerisinde yazılarını İlk yazan Übey b. Ka’b olmuştur. Yazdığı yazıların sonuna “filan oğlu filan yazdı” diyenlerin de İlki idi.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) ilahi vahyi Cebrail (a.s)’dan aldığı zaman, Übey b. Ka’b onu daha yazının ıslaklığı üzerinde iken ezberler, Rasûlüllah (s.a.s)e okurdu.

Übey ashabın en âlimlerindendi. Übey b. Ka’b, Kur’an-i Kerîm’i en iyi okuyan sahabelerden idi. Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Ümmetimin en iyi okuyanı Übey’dir.” buyurmuştur.

Bu sebeple Seyyidü’l-Kurra (okuyucuların efendisi) lakabıyla tanınmıştı. Kur’an-i Kerîm’i sekiz gecede hatmederdi. Rasulüllah(s.a.s)’in zamanında Kur’an’i cem’ ederek ona arz eden sayılı sahabelerden biri idi.

Rasûlüllah (s.a.s) Übey b. Ka’b’i, Kur’an-i Kerim’i iyi bilen bir sahabe olması sebebiyle öğretmen olarak tayin etmişti. O, Kur’an-i Kerîm’i öğretmesi karşılığında her hangi bir maddi şey de almazdı. Nitekim ondan söyle rivayet edilmiştir: “Muhacirlerden birine Kur’an öğretmiştim. Bu zat bana bir yay hediye etti. Ben bunu Rasûlüllah (s.a.s)’e anlatınca: “Onu alırsan ateşten bir yay almış olursun” buyurdu. Ben de yayı sahibine geri verdim”

Rasulüllah (s.a.s) Übey b. Ka’b’n: “Allah bana Lemyekünillezîne keferfi suresini sana okumamı emretti” buyurdu. Übey “Allah benim adımı da andı mı?” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Evet” deyince Übey b. Ka’b sevincinden ağladı.

Übey b. Ka’b aynı zamanda Rasûlüllah (s.a.v) zamanında fetva veren az sayıda sahabeden biridir.

Übey b. Ka’b da Hz. Ebu Bekir’in danışma meclisi üyelerinden idi. Bu dönemde onun Kur’an’ın cem’i için kurulan komisyonda görev aldığını da görüyoruz. Übey b. Ka’b, İkinci halife Hz. Ömer’in de teveccühünü kazanmıştır. Hz. Ömer, Übey b. Ka’b’a çok hürmet eder, ondan yararlanır ve ona Seyyidü’l-Müslimin (Müslümanların ulusu) derdi

Hz. Ömer zamanında teravihi cemaatle İlk kıldıran da Übey b. Ka’b olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v) zamanında, onun vefatından sonra İlk halife Hz. Ebû Bekr, daha sonra kısmen de Hz. Ömer zamanında teravih namazı cemaatle değil, münferit olarak kılınmıştır. Bir defa Hz. Ömer mescide gidince halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldıklarını gördü. Kimi tek başına kılıyor, kimi küçük bir cemaat oluşturmuş kılıyorlardı. Hz. Ömer bütün halkı bir tek İmamın arkasında toplamayı düşündü ve ertesi gün Übey b. Ka’b’i teravih İmamı tayin edip cemaati onun arkasına topladı. Böylece teravih namazı cemaatle kılınmaya başlandı. Übey b. Ka’b, Hz. Ebû Bekir döneminde olduğu gibi Hz. Ömer döneminde de danışma meclisi üyesi idi.

“Âdemoğlunun bir vadi dolusu mali olsa, bir İkincisini İster. İki vadi dolusu mali olsa, bir üçüncüsünü de İster. Âdemoğlunun içerisini topraktan baksa bir şey doldurmaz. Allah Teâlâ ise tövbe edenin tövbesini kabul eder”hadisi şerifini ve daha birçoklarını bize nakleden Übey b. Ka’b(ra)Hz. Osman’ın hilafeti döneminde hicri 30’da vefat etmiştir. Allah Übey b. Ka’b,Hz’lerine rahmet etsin bizleri onun şefaatine nail etsin.Amin..

Çetin KILIÇ /LÜLEBURGAZ

www.NurNet.Org

Abdullah İbn Ömer (ra)

Hazreti Ömer’in (ra) büyük oğlu ve Peygamber Efendimizin (sav) hanımı Hz. Hafsa’nın kardeşi olan Abdullah, 613 yılında Mekke’de doğdu. Annesi Zeynep bnt. Maz’un el-Cümeyhî’dir. Künyesi Ebu Abdurrahman’dır. Babasıyla birlikte Müslüman olmuştur.

Bedir ve Uhud savaşlarına katılmak istedi fakat Peygamberimiz(sav) tarafından küçük olduğundan dolayı izin verilmedi. Hendek Savaşına on beş yaşında katıldı.

 Hayber seferi, Mekke’nin fethi, Huneyn seferi, Suriye ve Irak’ın fethi, Yermük Savaşı, Nihavend Savaşı, Mısır’ın fethi ve Hz. Eyyüb el-Ensari’nin de aralarında bulunduğu İstanbul seferine katıldı. Yezid’in ölümünden sonra, halifeliğe aday gösterilmiş ancak, kendisi bu teklifleri kabul etmemiştir. Suffe Ashabı”nın da ileri gelenlerindendir. Abdullah ibn Ömer Ebu Hureyre’den sonra en çok hadis rivayet eden sahabedir, 2630 hadisi şerif rivayet etmiştir.

Bilmediği konularda asla fetva vermemiştir. İslam tarihinde müstesna bir yeri olan Hz. Abdullah, her hal ve hareketinde Peygamber Efendimizi (asm) örnek almıştır. Gece namazlarını ömrünün sonuna kadar terk etmemiştir. Hz. Peygamberin (sav) vefatından sonra Ona olan aşırı sevgisinden dolayı, yürüdüğü yollarda yürümüş, altında gölgelendiği ağacın altında oturmuş, o ağaçların kurumaması için sürekli sulamıştır. Servet bakımından sahabelerin ileri gelenlerinden olup yoksullara daima yardım etmiştir.

Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i nur adlı eserinde Abdullah ibn Ömer’in iktisat-israf özelliğinden şöyle bahsetmiştir.

“Sahabenin Abâdile-i Seb’a-i meşhuresinden olan Abdullah ibni Ömer Hazretleri ki, Halife-i Resulullah olan Faruk-u Âzam Hazret-i Ömer’in (r.a.) en mühim ve büyük mahdumu ve Sahabe âlimlerinin içinde en mümtazlarından olan o zât-ı mübarek çarşı içinde, alışverişte, kırk paralık bir meseleden, iktisat için ve ticaretin medarı olan emniyet ve istikameti muhafaza için şiddetli münakaşa etmiş. Bir Sahabe ona bakmış. Rû-yi zeminin halife-i zîşânı olan Hazret-i Ömer’in mahdumunun kırk para için münakaşasını acip bir hısset tevehhüm ederek, o imamın arkasına düşüp, ahvâlini anlamak ister.

Baktı ki, Hazret-i Abdullah hane-i mübarekine girdi. Kapıda bir fakir adam gördü. Bir parça eğlendi, ayrıldı, gitti. Sonra hanesinin ikinci kapısından çıktı, diğer bir fakiri orada da gördü. Onun yanında da bir parça eğlendi, ayrıldı, gitti.

Uzaktan bakan o sahabe merak etti. Gitti, o fakirlere sordu: “İmam sizin yanınızda durdu, ne yaptı?”

Herbirisi dedi: “Bana bir altın verdi.”

O Sahabe dedi: “Fesübhânallah! Çarşı içinde kırk para için böyle münakaşa etsin de, sonra hanesinde iki yüz kuruşu kimseye sezdirmeden, kemâl-i rıza-yı nefisle versin!” diye düşündü. Gitti, Hazret-i Abdullah ibni Ömer’i gördü, dedi:

Ya imam, bu müşkülümü hallet. Sen çarşıda böyle yaptın, hanende de şöyle yapmışsın.”

Ona cevaben dedi ki: “Çarşıdaki vaziyet iktisattan ve kemal-i akıldan ve alışverişin esası ve ruhu olan emniyetin, sadakatin muhafazasından gelmiş bir hâlettir, hısset değildir. Hanemdeki vaziyet, kalbin şefkatinden ve ruhun kemalinden gelmiş bir hâlettir. Ne o hissettir ve ne de bu israftır”

 Müslüman olan bütün kölelerini azat etmiştir. Sırf azat olmak için Müslüman olunduğu söylentilerine karşılık, “Bizi Allah ile aldatmak isteyenlere aldanmaya razıyız”  karşılığını vermiştir.

İmam Nâfi, Hz. Abdullah için: “Her zaman dualarında belirttiği gibi bin köle âzad ettikten sonra vefat etti” buyurmuştur.

Abdullah b. Ömer’in evinde misafir eksik olmazdı. Aksam yemeklerini yalnız yediği nadirdir. Mutlaka misafiri olur, olmazsa arar bulurdu. Kendisi de dostlarının evinde üç günden fazla misafir kalmazdı. Cuma’dan önce mutlaka yıkanır, abdest alır, güzel kokular sürünürdü. Her namaz için abdest alırdı.

  Abdullah b. Ömer musikiyi sevmezdi, Teganni ve saz seslerine kulaklarını tıkardı.

İbn Ömer sekil ve şemali hususunda babası Ömer’e çok benzerdi. Uzun boylu ve esmerdi

 Resûlullah(sav) efendimiz ona çok iltifat edip, Kıyamet günü herkesin beratı her işi ölçüldükten sonra verilir. Abdullah’ın beratı ise, dünyada verilmiştir buyurarak onu medh ve sena etmiştir

Abdullah b. Ömer – “Yâ Rabbi, bana cennet vacip olmadan canımı alma” diye dua etmiştir.

  İbn-i Ömer Hazretlerine Irak halkından biri:

-“İhramlı kimse sinek öldürse ne lâzım gelir?” deyince sert bir tavırla:

-“Rasûlüllah’ın sevgili torunu Hz. Hüseyin’i katlettiniz de, şimdi sineğin katlini mi soruyorsunuz?” diye sitem etmiştir.

Hac mevsiminde adamın biri ucu zehirli bir mızrak ile Abdullah b. Ömer’i ayağından yaraladı. Vücudu zehirlendi. Bu zehirlenme vefatına sebep oldu. 692 yılında Medine-i Münevvere’de vefat etmiştir.

Çetin KILIÇ /Lüleburgaz

Kaynaklar:

Hadis külliyatı, Risale-i Nur, Ehli Sünnet Büyükleri.

Abdullah İbn Abbâs (ra) Kimdir?

Abdullah ibn Abbas 619 yılında Mekke’de doğmuştur. Babası, Hz. Peygamberimizin (sav) amcası Hz. Abbas; annesi ise Hz. Hatice’den hemen sonra Müslüman olan Ümmü’l-Fazl Lübabe’dir. Müminlerin annesi Meymune’nin kız kardeşidir. Aynı zamanda Halid ibnu Velid’in teyzesinin oğludur. Abdullah’ın adını Peygamber Efendimiz(sav) koyarak, kendi terbiyelerinde yetiştirmişlerdir.

Babası Hz. Abbas, Abdullah doğar doğmaz onu Hz. Peygambere götürmüş, Rasûlullah (sav) de onu kucağına alarak: “Allahım! Onu dinde fakih kıl. Kitabının açıklamasını ona öğret” diye dua etmiştir.

Gençliğinde de Peygamber efendimiz tarafından birkaç kez başı okşanarak: “Allah’ım! Bütün ilim ve hikmeti bu başa ver, ona tevil ve tefsir’i öğret. Allah’ım! İnsanoğluna verdiğin her ilim ve hikmeti bunun göğsünde topla diye dua etmiştir.

Yaşının küçük olmasından dolayı Rasûlullah’ın evine ve özellikle teyzesi olan Hz. Meymune’nin hücresine rahatça girip çıkardı. O naklettiği hadis, tefsir ve fıkıh ilmine vukufu ile tanınır. Abdullah İbn Mes’ud, Onun için: “O, Kur’ân-ı Kerim’in tercümanıdır, müfessirlerin sultanıdır” demiştir.

 Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur Külliyatının Mektubat adlı eserinde, Abdullah ibn Abbas (ra)’dan dan şöyle bahseder;

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hz. Abbas ve dört oğlunu (Abdullah, Ubeydullah, Fazl, Kusem) bir perde (mülâet) altına alarak; “Ya Rabbi! Bu benim amcam ve babamın öz kardeşidir. Bunlar da onun çocuklarıdır. Onları bu perdeyle örttüğüm gibi, sen de onları Cehennemden öylece koru.” deyip dua etti. Birden, evin damı ve kapısı ve duvarları “Âmin, âmin” diyerek duaya iştirak ettiler. Yine aynı eserde Bediüzzaman, “Hz. Peygamberin duası öyle makbul olmuş ki, İbni Abbas ‘tercümanü’l-Kur’ân’ ünvan-ı zîşânını ve ‘habrü’l-ümme,’ yani ‘allâme-i ümmet’ rütbe-i âlisini kazanmış. Hattâ çok gençken, Hazret-i Ömer onu ulema ve kudema-yı Sahabe meclisine alıyordu” diyerek, Hz. Abdullah’ın duayı nebevi ile kazandığı makamları ifade etmektedir.

Abdullah ibn Abbas Yaşının küçüklüğüne rağmen yaşlı sahabelerle bir arada bulunmuştur. Yaşlı sahabelerin Nasr suresinin tefsiri konusunda herhangi bir düşünceleri olmayınca Hz. Ömer ;Yaşının küçük oluşu konuşmana engel olmasın diye buyurunca, Abdullah İbn Abbas bu surede Rasûlullah (sav)’ın ecelinin yaklaştığını işaret eden ifadelerin olduğunu söylemiş ve Hz. Ömer de onu tasdik etmiştir.

İbn Abbas’ın son derece disiplinli ve muntazam çalışma sistemi vardı. İşlerini titizlikle belli bir plan dâhilinde düzenlerdi. Bu planına önce kendi aynen uyardı. Haftanın belirli günlerinde geniş halk kitlesine dini ilimlerle ilgili dersler, dini ilimler dışında Arap dili, şiiri ve edebiyatı üzerinde etraflı konuşmalar yapardı.

 Afrika’daki Bizans genel valisi Georgios ve adamlarıyla ilmî tartışmalar yapmıştır. Georgios ve etrafındakiler O’nun akıl, zekâ, fikir kuvvetini ve ilim kudretini görerek: “Bu insan Arapların en derin âlimidir.” sonucuna varmışlardır.

Müşkilü’l-Kur’ân (Kur’ân-ı Kerim’in derinliklerine inme, bulma, çözme ve güçlükleri giderme) konusunu da ilk ele alan yine İbn Abbas’tır.

Birçok sahabeden ders ve bilgi almış, Hz. Osman’ın şahsına çok bağlı olup onun zamanında devlet kademelerinde görev almıştır, Hz. Osman’ın şehâdetinden önce evinin etrafında nöbet bekleyen büyük sahabelerin çocuklarıyla birlikte bulunmuş ve Halife’yi isyancılara karşı korumaya çalışmıştı. Cemel ve Sıff’ın savaşlarında Hz. Ali’nin yanında yer almıştır. Basra Valiliğinde bulunmuş valiliği sırasında kendisine atılan bir iftiraya dayanamayıp görevinden ayrılarak Mekke’ye gitmiş ve ömrünün sonuna kadar burada ilimle uğraşmıştır.

 Hz. Hüseyin’in Küfe’ye gitmek üzere yola çıkıp Kerbelâ’da şehit edilmesi Abdullah b. Abbas’ı bir hayli üzdü ve üzüntüsünden gözlerini kaybetmiştir.

İçki bütün fuhuşları doğurur. Günahların en büyüğüdür.”

Allah bir kulu sevdiğinde, mescide kayyum eder. Sevmezse hamama hizmetçi eder.”

Her hadisi herkese söylemeyin, aklı alacak adama söyleyin.”

Çocuklarınızın ilk sözü “Lâ ilâhe illallah” olsun gibi 1660 hadis rivayet eden,  en çok hadis rivayet eden yedi kişiden beşincisi âdeta zamanın bir ansiklopedisi olan Abdullah ibn Abbas, 687 yılında Taif’te yetmiş yaşındayken teslim-i ruh etti. Cenaze namazı Hazret-i Ali’nin oğlu Muhammed ibn-i El-Hânefiyye tarafından eda olundu. Kabrine indirilirken, Muhammed ibnül-Hanefiyye:”Kasem ederim ki, hatifin sesi bu dakikada İbn-i Abbas’ın ruhuna: “Ey içi yakın ve itminan ile dolu olan ruh, sen Rabbinden hoşnut, Rabbin senden hoşnut olduğu halde onun nezdine dön!’ demektedir.” dedi.

 Allah kendisinden razı olsun. Âmin.

Çetin KILIÇ/Lüleburgaz

www.NurNet.Org

Kaynaklar:

Hadis Ansiklopedisi, sevde’de, Risale-i Nur Külliyatı, islamiyet. gen.