Etiket arşivi: Boşanmak

Allah Kimseyi Evliliği İle İmtihan Etmesin

Bir karı koca gelmişti yanıma… Boşanmaya karar vermişler.

“Ayrılma kararımızı uzun uzun düşünerek verdik. Bu konuda bizi ikna etmeye çalışmayın lütfen. Ayrılırken çocukları zarara uğratmak istemiyoruz, bu konuda yardım ederseniz seviniriz.” dediler.

“Tamam; ancak ayrılış sürecini yeterince bilmeliyim ki çocukları zarara uğramaktan koruyabilelim.” dedim.

Önce beyefendiyi yalnız dinledim…

-“Neden ayrılıyorsunuz?”

Cevap netti: “Nankör… Ne kadir bildi ne kıymet! Bir sorun kendisine, kendi yaşıtı hangi arkadaşının arabası varmış, bırakın arabası olmasını, kendi arkadaşlarının ehliyet almasına bile kocaları izin vermezken ben ona araba aldım. Ama hata etmişim… Çalışmıyor kendisi; ama benim kredi kartımı o taşır. Sorun bakalım bir kez, yaptığı harcamalarla ilgili hiç hesap sormuş muyum? Daha ne anlatayım… Biraz birikmiş param vardı, ev alalım dedik, tapusunu eşimin üzerine yaptım… Ben bunları yaptım ama Allah insanı nankör etmeyegörsün, 2 yıldır ayrılacağım diye tutturdu, sonunda ben de ‘ne hâlin varsa gör’ dedim.”

-“Eşinizi seviyor musunuz?”

“Çok seviyordum; ama artık değil…” dedi.

Beyefendi dışarı çıktı, hanımefendi ile görüştüm.

“Eşiniz size her türlü imkânı sunmuş, araba almış, ev almış, kendi kredi kartını size tahsis etmiş.” dedim.

“Evlilik ev ile, araba ile olmuyor hocam… Ben eşime yıllardır ulaşmaya çalışıyorum, ama o duyarsız. Hissiz bir adamla evlenmişim, tam 10 yıldır bunun acısını çekiyorum.”

Adam kadına “nankör”, kadın adama “duyarsız” diyordu.

Devam etti kadıncağız: “En son olayımızı anlatayım. Bunca yıllık evliyiz. Eşimle bir gün dışarı çıkıp el ele yürüyemedik. Sevmez böyle şeyleri. Etrafımda insanlar var, eşleri ile kahve içmeye gidiyorlar, çay içiyor, sohbet ediyorlar, bizimki sohbet etmez. Elinde bir cep telefonu, oynar durur. Geçen ay bizim evlilik yıldönümümüzdü. Eşime sürpriz yapayım istedim. Yemek masasını özene bezene hazırladım. İki kırmızı mum aldım, bir başa birini, diğer başa öbürünü yaktım. Servis tabaklarını çıkarttım, baş başa sohbet ederek yemek yeriz diye hayal ettim. Eşim akşam 7’de gelecekti… Gelmedi. Telefon ettim, cevap vermedi. Mesaj gönderdim, ‘yoldayım’ diye kısa bir cevap yazdı. Saat 8 oldu yok, 9 oldu gelmez… Mumlar yana yana bitti. Çocuklar babalarını beklerken uyuyup kaldılar. Saat tam 23’te geldi. Ben sinir küpü olmuşum. Kapıyı açtığında bağırdım birden. ‘Neredesin sen ya, neredesin!’ dedim… Trafikte kaldığını söyledi. Ben akşama kadar hazırlık yaptığımı söyledim. Evlilik yıldönümümüz olduğunu söyledim. O da öfkeliydi, ‘Bağırma bana!’ dedi. ‘Ne istiyorsan onu söyle!’ dedi. Ben de ona ‘Dışarı çıkmak istiyorum, evli olduğumu hissetmek istiyorum, dışarıda insanlar eşleri ile yürüyor, ben de el ele tutuşup yürümek istiyorum, anladın mı?’ dedim. ‘Tamam, abartma, bağırma!’ dedi. Çıktık dışarı… Yürüdük, yürüdük, ama hiç konuşamadık. Bir ara döndü, bana baktı, ben bir şey söyleyecek diye sevindim. Ama o ‘Bu kadar yeter mi?’ dedi. Sanki fino köpeğinin gezme ihtiyacını gidermişti de geri dönmek için ‘Bu kadar yeter mi?’ diye soruyordu. Kalbim nasıl incindi anlatamam. Ve o gün artık ayrılmaya kesin karar verdim.”

Beyefendiyi davet edip bu olayı anlattım. O gün akşam eşine ‘Yeter mi bu kadar?’ diye sorup sormadığını sordum. Şaşın şaşkın yüzüme baktı: “E, sordum… Ne varmış bunda? Sormamalı mıymışım? Bu da mı suçmuş?”

Bu adam üniversite mezunu idi… Ama bir kadını anlayabilecek duyarlılıkta bir yaşam tecrübesi yoktu. Muhtemelen kendi anne babasından da dinlememişti yeni nesil bir genç hanımefendinin ihtiyaçlarının neler olabileceğini. Babası gibi baba olmayı marifet zannediyordu. Bir aile danışmanından yardım almayı da gereksiz bulmuşlardı. ‘Kol kırılır, yen içinde kalır’ diye öğretmişti toplum onlara.

Sonra ne mi oldu? “Biz boşanmaya kesin kararlıyız.” deseler de birbirlerini başka başka bakış açıları ile anlamaya başladıklarında kararlarından vazgeçtiler.

Şimdi, ikinci baharlarını yaşıyorlar…

Allah kimseyi evliliği ile imtihan etmesin…

Adem Güneş / Aksiyon Dergisi

Boşanmak Üzere Olan Çift

Bulunduğun Aile Sağlığı Merkezine boşanma arifesinde olan bir çift gelmişti. Prensip olarak çiftleri önce tek tek dinledim. Gereken notları aldıktan sonra onlarla birlikte görüştük.

Eşlerden bayan olanın en büyük problemi eşinin kendisini sevdiğini hiç söylememesi ve onun içine ne yaparsa yapsın takdir etmemesiydi.
Hatta şöyle şikâyette bulundu:

“Doktor Bey bununla da kalmıyor en küçük hatalarımı bulup eleştirmesinin yanında onun için yaptığım onca güzel şeye bir iltifat etmesinden vazgeçtim bari bir eline sağlık dese. Bizimkinde nerde o incelik. Geçenlerde okulda nöbetçiydi. Bizim okulun nüfusu fazla, öğrenciler yaramaz. Çok yorulmuştur diye o gün ona bir sürpriz yapayım dedim. Evi tertemiz yaptım. Sildim, süpürdüm. Sevdiği onca yemeği yaptım ve bende o güne has özel kıyafetler giydim ve eşimi beklemeye başladım. Kapı çalınca bir heyecanla kapıya yöneldim ve kapıyı açtım. Bizimki bendeki hiçbir değişikliği fark etmedi. Doğruca mutfağa gitti ellerini yıkadı. Sofrayı o halde görünce;”

“Hanım misafir mi gelecek diye sordu?”

“Bende hayır tüm bunları senin için hazırladım dedim.”

Bizimki hiçbir şey söylemeden kızarmış patatesten bir tane aldı.

“Yahu hanım bunun tuzunu fazla atmışsın!” deyince bende şalterler attı. Açtım ağzımı yumdum gözümü.

“Allah senin layığını versin emi bey. Ben senin için sabahtan beri temizlik yapayım. Özene bezene sevdiğin yemekleri pişireyim. Saçıma başıma özen göstereyim. Sen gel de ilk işin patatesin tuzunu eleştirmek olsun. Öyle mi?”

Doktor bey tabi bu benim ilk kez başıma gelen bir şey değil. Bu adam benim kadrimi kıymetimi bilmiyor. Ne yaparsam yapayım illaki bir eksik buluyor. Kısacası beni sevmiyor.

Bu arada ben hanımın eşine yöneldim ve eşinizi seviyor musunuz? diye sordum.

“Tabi ki eşimi seviyorum doktor bey. Ben ona, onu sevdiğimi sık sık söylemem bu doğrudur. Çünkü bu benim yapımda yok. Ama ben davranışlarımla, hareketlerimle bunu ona gösteririm. Mesela klasik erkekler gibi eve gelir gelmez pijamalarımı giyip yanında öyle gezmem. Ona olan saygımdan hafta sonları bile traş olurum. Onunla bunca tartışmamız olmuştur ama onun bana yaptığı gibi sesimi yükseltip asla daha ona bağırmış değilim. Ben eşimi seviyorum ama onunla anlaşamıyoruz doktor bey.

Çiftlerin aslında birbirlerini sevdiklerini ama temsili sistemlerinin farklı olduğunu anladım. Birde eşlerin kişilik tipleri bir birinden farklıydı. Erkek 1 Numaralı bir kişilik tipine sahip yani mükemmeliyetçi biriydi. Haliyle işin doğru ve eksiksiz yapılmasını istiyor böyle olmayınca da hataları kolayca tespit edebiliyordu. 1 Numaralı kişilik tipinin diğer özelliklerini onlara anlattım. 1 numaralar hata bulma uzmanıdırlar. Takdir etme mekanizmaları çok fazla gelişmemiştir. Asla işlerini savsaklamazlar. İşlerini düzenli ve zamanında yaparlar. Eşlerden bayan olan ise 2 numaralı kişilik tipine sahipti. 2 numaraların temel özelliği yardım sever olmalarıdır. Bunlar çevrenin takdirini kazanmak için kendilerinden ödün verirler. İyi olmak etrafındakilere yardım etmek bunları çok mutlu eder. Ama tüm bunlara rağmen takdir edilmezlerse öfke patlaması yaşarlar. Tün bu bilgileri verdikten sonra onlara temsili sistemler hakkında da gerekli bilgiler verdim. Bu bilgilere çok şaşırdılar ve çok hoşlarına gitti. Karı koca öğretmen olan ve okumaya meraklı olduklarını söyleyen bu çift temsili sistemleri ve kişilik tiplerini (Enegram) ilk kez duyuyorlardı. Benden bu konuda daha fazla bilgi istediler bende Da Vinci’yi Bırakın Kendi Şifrenize Bakın! (Ziya Baran) kitabını onlara önerdim.

Daha sonra onlara Mevlana’nın Mesnevisinde geçen şu hikâyeyi anlattım.

Adamın biri çalıştırdığı dört kişiye bir miktar para vermiş;

“Bunu alın karnınızı doyurur “ demiş.

Adamlar parayı almışlar. İçlerinden Acem olan;

“Ben bununla “Engur” alacağım” demiş.

Diğer Arap olan ise;

“La, demiş, ben “İnep” isterim. Bu parayla bunu alacağım.”

Üçüncüsü bir Türk’müş:

“Ben onlardan hiç birini istemem ben “Üzüm” isterim” demiş.

Dördüncü Rum’muş:

“Bırakın bu saçmalıkları! Diye bağırmış. Ben “istafil” isterim.”

Derken önce seslerini yükseltmişler, sonra bağırmaya başlamışlar, nihayet kavga başlamış. Kıyasıya vuruşuyorlarmış. Hâlbuki hepsi de aynı şeyi istiyormuş. Dilleri farklı olduğu için ayrı ayrı şeyler istediklerini sanıyorlarmış.

Nihayet akıllı bir adam bu kavgayı görerek gelir ve onları durdurur, her birini tek tek dinler. Sonra ellerinden tutarak bir manavın önüne götürür üzümü gösterir. Her birine ayrı ayrı sorar:

“Sen bunu mu istiyorsun?” Her biri ayrı ayrı evet der.

Böylece kavga sona erer.

Bu hikâyeyi dinleyen bayan öğretmen hemen lafa atıldı:

Doktor Bey bu hikâyede ki akıllı adam siz mi oluyorsunuz şimdi?

Bende bozuntuya vermeden:

Takdir sizin” dedim.

Hep birlikte gülüştük ve aralarındaki problem devam ederse benden yeniden randevu alıp görüşme talep edeceklerini söylediler. Bu olayın üzerinden yaklaşık sekiz ay geçti. Beni aramadılar. Geçenlerde onlarla çarşıda karşılaştık, sadece boşanmaktan vazgeçmekle kalmamışlar, kendi okullarında ki öğretmen arkadaşlarına da bu temsili sistemleri anlatmışlar. Artık aralarında bir problem olduğunda bir birlerine hey sen 1 numara, ne var 2 numara diye sesleniyorlarmış. Tabi ki buna çok sevindim ve hoş bir şekilde ayrıldık.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…