Etiket arşivi: Çetin Kılıç

Cehennem Nerededir?

Peygamber(sav) Efendimiz, Cehennemi yerin altında olduğunu buyurmuştur. Bizler cehennemin yerini tayin edemeyiz fakat zahir olan şudur ki, cehennem yerin altındadır. Bazı kaynaklar alemi, kökü yukarıda meyveleri aşağıda bir ağaca benzetir, dünya ve yıldızlar meyveleridir derken, cehennemi de bu ağacın dallarının altında tasfir ederler. Bir kürenin altı merkezidir, dünyamızın merkezi 6 bin metredir, her 33 metrede sıcaklık 1 °C artmaktadır, 6 bin metrede bu sıcaklık 200 bin°C ye ulaşmaktadır, burası mağma tabakası diye adlandırılır, zaman zaman buradan volkan patlaması şeklinde lavların yeryüzüne çıktığına şahit oluyoruz.

Hadisi Şerif te Peygamberimiz (sav) cehennemin sıcaklığını dünyadaki sıcaklığın 200 katı olduğunu buyuruyor, dünyada 1000 °C ye ulaşılabildiğine göre söylenenlerin doğruluğu kanıtlanmış oluyor. Günümüz fenleri de kâinatın unsurlarını sayarken su, hava, toprak ve ateş diyor. Dünyada da cennet ve cehennemin numuneleri mevcut, çölde hayatını geçirmiş birini çiçeklerle, pınarlarla ağaçlarla bezenmiş bir bahçeye getirsen burası cennet diyecektir, konfor içinde yaşayan birini de zindana atsan o da burası cehennem diyecektir.

Cehennemden maksat asilerin ceza görmesidir, cehennemin soğuda mevcuttur, malum soğukta yakar. Küremizin altında cehennemin çekirdeğinin olduğu ve bir gün neşvü neva bulacağı aşikardır. Kuranı Kerim kıyametin dehşetini anlatırken, cehennem kendi ehlini uzaktan görür ve ondan dehşetli öfkeli ses işitilir der, adeta bir deve benzetilir. Allah cehenneme seslenir “doldun mu” diye cehennem cevap verir “daha yok mu” Diğer alemi bu alemin ölçüsüyle ölçemeyiz, mağma tabakası cehennemdir diyemeyiz ancak oradan bakabiliriz.

Kuranı Kerim ayetleri, Peygamber (sav) ‘in hadisleri, bunun yanında dünyadaki nizam ve intizam, Allah’ın abes iş yapmaması hepsi ahiretin varlığına birer delildir. Ahiret olmayacaksa Allah bütün bunları neden yarattı? yok edecekse yaratmanın bir anlamı kalırmı? Allah’ın hikmetine rahmetine ters, nadide bir elması kim çöpe atar, nadide elmastan binlerce kez nadide olan, ahsen olan insanı toprağa sonsuza kadar bırakır mı?

Beşerin emellerinin sonsuza kadar olması, bu dünyanın bize dar gelmesi yani arzuladığımız bir çok şeyi bu dünyada gerçekleştirememek, her şeyin en güzeline ebediyen sahip olmayı istemek tabiatımızda var. Uyku ile ölüp sabah diriliyoruz, kışın ölen tabiat yaz ayında diriliyor. Dünyada da haşrin numuneleri gözümüzün önünde. Allah sonsuz rahmetiyle hiç bir şeyi zayi etmeyecektir. Allah bütün inananları cehenneme girmekten muhafaza etsin.

Çetin Kılıç

Kaynak Şadi Eren, muhakemat dersleri.

Kaf Dağı

Coğrafyada böyle bir dağ yok, fakat bir şeyin mahiyetini bilmek ayrı varlığını bilmek ayrı bir şey. Kuranı Kerim de Kaf suresi mevcut, ama neye delalet ediyor kesin olarak bilinmiyor, bir kelamda müteattit ifadeler olabilir. Hurufu mukadda harfi olması dolayısıyla arzın şarkında değil de, ağzın garbındadır diyenler de olmuş. Maliki alimlerinden Mısır’lı Karafi, kaf dağının varlığını kabul etmezken, İbni Abbas kaf dağından söz etmiş, İbni Abbas’ın her sözü hadis olmadığına göre her sözüne muteber edilecek diye bir şey yok.

Tasavvuf ehlinden tahkik ehli olan bazı zatlar kaf dağını misal aleminde görmüşler. Onlara alemi misalden pencere açılır, onlar bizim elbiselerimizi çıkardığımız gibi, cesetlerini çıkarıp ruhani seyirle o alemi temaşa edebilirler. Hayal alemi, alemi misalin misalidir. Biz nasıl hayalimizde bazı şeyler tasavvur ediyoruz, mesela şu an her tarafı karla kaplı hayal edebiliriz, O zatlar da alemi misalde böyle görebiliyor.

Muhittin Arabi gibi ubudiyetinde ileri olan bazı zatlar alemi farklı görebilir, bazı insanları tilki, yılan suretinde görürler, ehli keşif suretleri değil, sıretleri yani iç dünyaları görür, abdest alırken günahlar dökülür, biz suyun aktığını görürüz, onlar suyla birlikte günahlarında aktığını görebilir, bu özel bir durumdur, iki alemi birbirine karıştırmamak lazım. Bediüzzaman Hazretleri bu konuda itikatım şudur ki “Ben kaf dağının vücuduna inanıyorum ama keyfiyetini bilmiyorum” buyurmaktadır.

Kanaatim değilde itikadım demesi Bediüzzaman’ın görüşünü daha manidar kılıyor. Kaf dağını dünyada değil misal aleminde aramalıyız. ‘Duru görüş’ diye tabir edilen bir görüş var, bu kabiliyete haiz kimseler dünyanın her hangi bir yerinde olan hadiseyi televizyon seyreder gibi seyredebilir. Peygamber (sav) Efendimiz, şimdiki Ürdün topraklarında meydana gelmiş olan mute savaşını adeta canlı yayın izler gibi yanındaki sahabelere anlatmıştır.

Rahmetli Ali Uçar abi bir umre ziyaretinde Uhud’u ziyareti esnasında kendini savaşın ortasında bulduğunu yanında bulunanlardan öğreniyoruz. Ehli velayet, sadık rüya menfezi ile bazı şeyleri görebilir, aynayı semaya çevirip semadaki yıldızları seyrettiği gibi bir derece bir yerlere seyirci olabilir. Saniin mülkü geniştir, üzerinde yaşadığımız arz samanyolu galaksisinde bir ülkenin mahallesi kadar bile yer tutmuyor.

Allah’ın arzı sadece bu sefil küreye münhasır değildir, her şey mümkün. “Ufuk” ve “kaf” kelimelerinin ses benzerliğini söyleyerek bazı kimseler kaf dağını ufuk diye telaki etmiş.

“Kaf dağını assalar belki çekerde bir kıl Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl.” Necip Fazıl’ın bu mısrasıyla konuyu okuyucuların akıllarına havale edelim.

Çetin Kılıç

Kaynak Şadi Eren, muhakemat dersleri.

Müşteri ve Mensup Farkı

Müşteri bir dükkana girdiğinde almak istediği ürünü adeta kusur ararcasına inceler, bu müşteri olmanın getirdiği haklı bir gerekçedir, zira aldığı ürünü istediği şekilde kullanabilecek mi? kendisine uyacak mı? beklentilerine cevap verecek mi? bu yüzden kusur bulması, ürün hakkında olumsuz konuşması normal karşılanır.

Mensup böyle değildir, ürün sahibi ürününe sahip çıkar, mana bulmaz, kusur aramaz, hatta kusur bulanlara yanıldıklarını “ben kullanıyorum gayette memnunum” gibi ifadelerle anlatmaya çalışır. Bu dinde de böyledir, gayrimüslim İslam dinin müşterisi, Müslüman ise mensubudur.

Öyleyse İslam’ı anlattığınızda Müslüman olmayanlar şüpheci yaklaşacaktır, sorgulayacak hatta bana göre değil bile diyecektir. Burada Müslümana yani İslam dinine mensup kişiye düşen, İslam dininin kusursuz olduğunu ona sabırla anlatmasıdır. İslam dininin kendisine kazandırdıkları ortaya koyması gerekir.

Allah’a inanmakla gözümüzün önündeki bütün fiilerin faalini yaratıcısını bilmenin getirdiği akıl, kalp, vicdan ve mantık rahatlığını, ölümden sonra dirilmeye inanarak yok olmak gibi aklımızı başımızdan alacak kadar korkunç bir fikirden kurtulduğumuzu, aynı zamanda bizden önce vefat eden sevdiklerimize tekrar kavuşacağımızı, cennetin varlığına inanmakla iyiliğin teşvik edildiği, cehennemin varlığına inanmakla kötülük yapmak isteyenlerin önüne bir set çekildiğini, haksızlığa zulme uğramış mazlumların intikamını alınacağını bilmekle mutlu olunduğunu, emredilen namazı kılmakla temiz olunduğunu, ayrı ayrı vakitlerde kılındığı için günlük proğram yapmasına, mesai tanzimine yardımcı olduğunu, zekat ve sadaka gibi yardımlarla fakir ve ihtiyaç sahiplerinin sıkıntılarının giderildiğini, oruç tutarak ruhen ve bedenen sağlıklı kaldığını, tesettür gibi farzların kadına verilen önemi, bilenle bilmeyenin bir olmamasıyla, ilim öğrenmeye teşvik ettiğini, hatta ilk emrin oku olduğunu, anne-baba ve yaşlılara saygının küçüklere sevginin önemli olduğunu, yalan ve gıybet gibi şeylerin yasak olmasıyla toplumda birbirine güven oluşturulduğunu, faizsiz alışverişin tüketiciyi nasıl koruduğunu, faizin yasak olmasının birilerinin başkalarının sırtından geçinmeye engellediğini, hac ve umrede İslam ülkelerinden gelen Müslümanlar’la buluşup fikir alışverişinde bulunup istişareler yapıldığını, bunun başta dünya barışı olmak üzere bir çok fayda sağladığını, İslam peygamberi Hz Muhammed(sav)’in ahvali, efhali öğrenilerek hayatın her safhasında, yaşamın her anında muazzam faydalar elde edildiğini, örneğin yemek yeme adabıyla, günde iki öğün, mideyi tam doldurmadan yemenin hastalıkları minimuma indirdiğini, yatma kalkma saati, uyku şekli, sağ tarafına yatmanın 21.yy’da faydasınının yeni anlaşıldığını, evlenmek isteyen kız ve erkeğin mahremsiz konuşamadıkları, florte izin verilmemekle toplum ahlakın tesis edildiği, erkeğin kadına ve çocuklarına bakmakla yükümlü olduğu, hacamatın bir çok hastalığı önleyip şifa olduğunu, bulaşıcı hastalıkta kimsenin yerini terketmeyerek yayılmasını engellediğini, ticarette dürüstlüğün şart olduğu, karaborsa, stokçuluk ve müşteri kandırmanın yasak olmasıyla güvenli bir pazar oluştuğunu, komşundan sorumlusun, hatırını sormak, ziyaret etmek varsa ihtiyacını karşılamakla mükellef oluşun sosyal bağları çok kuvvetlendirdiğini, kısasa kısas, hırsızın cezası gibi adalet işleyişiyle suç oranlarının yok denecek kadar az olduğunu, misvak kullanmanın sağlıklı olduğunu, gusül abdesti almanın beden ve ruh temizliği için çok önemli olduğunu, tuvalet adabının, taharetlenmenin koruyucu hekimlik ve hijyen için önemini, hayvanların dahi hakkının eksiksiz gözetildiği, lüzumsuz bir yaprak bile koparmanın hoş görülmeyerek ekolojik dengenin korunması, kıyamet kopacak olsa ağaç dikme tavsiyesiyle doğaya ne kadar ve nasıl sahip çıkıldığını, akan dereden bile abdest alsanız israf etmeyin öğütüyle başta su olmak üzere hiç bir şeyin israf edilmeyerek iktisata teşvik edildiğini, bütün kötülüklerin anası olan içkinin haram olmasıyla, cinayetlerin, trafik kazalarının şiddetin önüne geçildiğini, daha nicelerini anlamalısın.

Bütün bunları yaşamak ve anlatmanın da bir vecibe olduğunu anlatmalısın. Hakkıyla yaşanılıp, anlatılabilseydi, dünyanın nasıl çok daha güzel bir yaşam yeri olduğunu görecektik.

Çetin Kılıç

Ruyeti Cemal

Cenab-ı Hak senin dayanamayacağını bildiği için zatını nurunun tecellileriyle gösterdi.

Hüda çün gayri sabir olduğun bildi senin ey dil Edip işhad asarıyla oldu tesliyet bahşa (Cenâb-ı Hak senin zatını görmeye sabredemeyeceğini bildiği için eserlerini göstererek sana teselli verdi)

Sadakatli sevgilinin sevdiğini görmeye sabredemeyeceği gibi, velilerin de Hak didarının müşahadesine tahammülleri yoktur. Aşağılık, kötülük, eksiklik, geçicilik, kaybolup gitme özellikleriyle sıfatlı olan bu dünyada perdesiz olarak hakikî müşahedenin imkansızlığı aşikardır. Bundan dolayı irfan sahiplerini tecellileriyle teselli etmek üzere kudret eserleri ve ehadiyet yüzünün perdeleri olan işbu ekvanı gösterdi. Bu kutsal zümre dünyada basiret gözüyle görürler.

Baş gözüyle didarı göremediklerinden hasıl olan aşk ve iştiyakla birlikte olmak özelliğini kazanırlar, bu özellikle de huzur ve müşahadeleri sürekli olur. Zira eserin varlığı müessirin varlığına, eseri görmek müessiri görmeye delil olduğundan, ilminin suretlerin eserlerin aynasından ortaya çıkararak göstermesi, basiret sahiplerine bir nimet ve inayettir.

Çeşmi ibret bin ile bak ol büt’ün tasvirine Nakşını seyret tasavvur eyleyip nakkaşını.

Çetin Kılıç

Kaynak Hikemi Ataiyye

Elin En Güzeli Elindeki

Özü bulamayan kabukla meşkul oluyor, hakikati tanımayan hayale sapıyor, surati mustakimi bulamayan ifrat ve tefrite giriyor, zahire bakıyor hurafata meyl ediyor. Muvazenesiz olan, elinde bir ölçüsü olmayan çok aldanır ve aldatır. Allah alemde herşeyi mükemmel yaratmıştır, şöyle olsaydı daha iyi olurdu demek haddi aşmaktır. Yarattıklarını yaratırken bize sormadı ki kendi murad etti. Sorsaydı burnumuzu koyacak yeri bile bilemezdik, belkide gözümüz kulağımız gibi burnumuzda iki tane olsun derdik.

Kendi bozuk zevkinle aleme nizam vermeye çalışma, tüm insanlar toplansa, en güzelini hayal etse mevcut olandan daha güzel olamaz. Akıl pek büyük bir nimettir, hayvanlara verilmemiş, verilseydi hiçde iyi olmazdı. Devlet Sultan Ahmet gibi bir camiyi anadolunun bir köyüne yapmaya muktedirdir, ama yapmıyor çünkü israf olur, Allah daha güzelini yapabilirdi elbet ama bu dünyanın mahiyetine münasip budur, daha güzeli cennette olacak. Kurgu filimlerinde kahramana kurşun işlemez, dünyada da böyle olsun istiyorlar bu realiteyle örtüşmüyor. Farklı farklı varlıklar yapıyorlar uzaylı falan, hiçbiri Allah’ın yarattıklarından daha güzel değil.

Haset, kıskançlık zahiren hoş değil ama renklerin, derecelerin ortaya çıkması için gerekli, çetin eleklerden geçmeden cennete layık olunmuyor. Cehli mürekkep ülfeti meydana getiriyor, alemdeki harikaları göremiyor bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor. Yaratılanlara bak, göklere, yeryüzüne, aleme, ağaca, çiçeğe, insana, dağlara. Kuranın yıldızları sana yön versin, karanlıkları yırtsın, ülfet perdeleri kalksın, kâinattaki tekfini ayetler seni cehaletten çıkarsın. Tıp ilmiyle vücudumuzun, astronomi ilmiyle gökyüzünün harikalarını keşf ediyoruz, oku emrine itaat et, ilim öğren, bilenle bilmeyen bir olmuyor. Kabı, kapağı yalamakla bal tadı alınmaz, kapağını açmalısın, Kuranın ayetlerinin hakikatine varmalısın.

Dağ tepesinde küçücük olan kar tanesi yuvarlana yuvarlana aşağıda çığ olduğu gibi, hurafelerde böyle oluyor, hayale alışanlar kolay kabul edemesede hak gelir batıl ölür. Geçmişte birileri bizi cahil bıraktı, dinin gerçeklerini öğrenmeyelim diye Kuranı ve hakikatlerini eğitim müfredatından kaldırdılar, öğrenirsek saltanatları bitecekti. Geldiğimiz noktaya bakarmısınız, ayaklarının altına cennet serilen analarımızın, kadınlarımızın hakkını Allah’ın kitabından değil de, kızların diri diri toprağa gömüldüğü bir zamanda kızını omuzunda taşıyan Allah’ın Resulü’nden değilde, analarını huzursuzluk evlerine kapatanlardan kadını her türlü eğlencenin baş aktörü, düzenin metası yapanlardan öğrenmemizi dayatıyorlar.

Kuranı muhafaza edecek olan eğitim yuvalarıdır, bir an önce Kuran hakikatleri buralarda ders olarak okutulmalı. Bu hayal değil mutlaka gerçekleşecektir. Peygamberler, Allah’ın tabiata koyduğu kanunlara en fazla uyan kimselerdir, Adetullaha itibar ederler, bizede onların yolundan gitmek düşer. Bu yol nedir? Nasıl bir yoldur? Nereye varır? Bunu bilmek her Müslüman’ın hakkı, bu haktan hiç bir kimseyi mahrum etmek hiç bir kimsenin hakkı olamaz. Bir teklifi imtihandayız, Allah bizden görünen güneşe değil, görünmeyen meleklere inanmamızı istiyor. Mahiyetimize ekilmiş olan tohumlar İslam güneşiyle çiçek açacak, kabiliyetler inkişaf edecek. İslam güneşinin önüne çektiğiniz kara bulutları aradan kaldırma vakti çoktan geldi.

Çetin Kılıç

Kaynak Şadi Eren muhakemat dersleri