Etiket arşivi: Çetin Kılıç

Mecaz ve Teşbih

Mecaz, ilmin elinden cehlin eline geçerse hakikate inkilap eder. Sobayı yak, diyen kişi içindeki odunu kömürü kast etmiştir, gözünden uyku akıyor, çok uykusu var, küplere bindi, sinirlendi, kast ettiği anlaşılır. Havas mananın neye delalet ettiğini bilmezse hurafat ortaya çıkar. Teşbih, benzetmek demektir, örneğin, aslan gibi, Hazreti Ali için Allah’ın aslanı, Halit bin Velit için Seyfullah Allah’ın kılıcı denmektedir.

Cehlin karanlık eli ilmi nurlu elinden gasp ederse, mecaz ve teşbihleri hakikat anlamında anlayabilir. Ayetlerde ve Hadislerde mecaz ve teşbih vardır, mesela, “kadın eğe kemiği gibidir” bu teşbih zamanla hakikat zannedilmiş kadın eğe kemiğinden yaratıldı denmiş. Bunun gibi “dünya öküz ve balığın üzerinde” Hadisi şerifi. ” Allah’ın eli”. Bunlara yanlış mana verilince batıl mezhepler ortaya çıkmış. “Devletin eli her yere yetişir” burada devletin bizzat insanın eli gibi bir eli olmadığı anlaşılmalı, aynen Allah’ın eli deyince de Allah’a bir el isnat edilmemeli.

Dili tarif edenler ağaca benzetmişler, hayattardır dal ve yaprakları vardır, bunlar zamanla düşer yenilenir, dilde böyledir, zamanla eski kelimeler kaybolur yerini yenileri alır. Mecazda teşbihte yanlış anlaşılmalar, hakikat zannedilmelere neden olan birazda budur. Zamanla kelimeler gibi, hayaller, manalar, hatta kültür değişir, öyleyse zahire göre hükmetmeden önce acaba hakikati mi? mecazmı? denmeli, bundan murat nedir? diye kafa yormalı.

Mehdi geldiğinde ashabı keyf tekrar dirilecek denmektedir, bundan murat Mehdi geldiğinde gençlerde dini uyanış olacak demektir, bunu hakikat zanneden, mağaradan şehre inen gençleri bekler durur. Deccalın alnında kafir yazar, bundan murat deccalın alnında küfür alameti var demektir, deccalın eli delik olacak, yani müsrif olacak. Bir zamanlar bir bankanın amblemi, ortası delik bir el idi. Araştırmacı olan insanlarda bu özellik olmalı, dalgıç gibi olmalı derinlere inmeli, zamanın etkisinden sıyrılıp geçmişin derinliklerine inmeli, o günün şartlarını göz önünde bulundurmalı, mantığın terazisiyle herşeyin menbağını bulmalı, birinci kaynağa ulaşmalı.

Üstad Bediüzzaman “Ey benim sözlerimden usanmayan arkadaş mantık ve belagatı rehber et” diyor. Makasıdı şeria nedir, hakikî mana nedir? Akıl, mal, can, namus din bu esasları korumak için geldi. Ayet ve hadislerin hakikat mi mecaz mı olduğunu anlaman için bu esasları bilmelisin. Her şeye zahire göre bakanlara zahirriyun, her şeye mecaz bakanlara da batiiyyun deniyor, böyle mezhepler türemiş, her biri kendine göre değerlendiriyor.

Mekandan münezzeh olan Allah’a arşta mekan ittihaz ediyorlar. Zekattan murat temizlenmektir diyorlar, namaz duadır deyip emirleri ortadan kaldırıyorlar. Bunların her ikisi de ifrat ve tefrit etmektedir, ortayı doğruyu bulduran belagat, mantık ile hikmettir, dinin felsefesini bilmek lazım bilemezsen, aldanır ve aldatırsın. Eski hikmetin, yani Yunan felsefesinin kafaları karıştırdığı iddia edilerek mantık terk edilmişti, mantıkla uğraşmanın yanlış olduğu söyleniyordu. Zaten imam Gazalî’ye kadar medreselerde mantık okutulmuyordu, imam Gazali mantık ilmine bir ölçü koydu, “mantık bilmeyenin ilmine itimat edilmez” dedi.

Günümüz ilimlerinden istifade edilmeli, ehveni şerri ihtiyar elzemdir. Kangren olan kişi parmağının kesilmesine razı olmalı. Bu zamanın ilimleri bir çok elekten geçerek bir havuzda toplanmış, itimat etmeli, örneğin evrensel hukuk diye bir şey var tecrübelerle elde edilmiş ve dünyanın her tarafında kabul görmüş, beşerin bilgi ve tecrübesinden istifade etmelisin. Vahiy yoluyla gelenler bizim inancımız, amenna ve saddakna ama akıl yoluyla gelenlerden de faydalan. Her zamanın bir hükmü var. Kanuni Sultan Süleyman Avrupa birliğini parçalamak için Fransız’lara bir ayrıcalık tanıdı kapitilasyonlar, o zaman için doğru bir karardı ama zaman geçince kaldırılması gerekti, yani getirilmesi de doğru kaldırılması da doğru, yeterki zamanı doğru tahlil et. Her meseleyi kalıba sokmamalı zamanın değişmesiyle dinin aslından olmayan şeyler değişebilir.

Çetin Kılıç

Kaynak Şadi Eren, muhakemat dersleri.

İsrailiyattan İslama Girenler

Arap milleti başlangıçta ümmi bir topluluk idi, Hazreti Muhammed Mustafa (sav) Peygamber olunca Arap milletinin kabiliyeti inkişaf etti, evvel cahil iken Kuran’a muhatab oldular. Kâinata olan nazarları Kuran’dan aldıkları dersle, gözün feri ile değil, Allah’ın esması adına idi. Onları yetiştiren Kuran ve Allah’ın elçisi (sav) ‘dir.

Yahudilerden de İslamiyete girenler olunca, onların bazı bilgileri de İslamiyete girdi, ehli kitap alimlerinden İslamiyete girenlerin o karışık bilgileri red edilmedi, tenkitsiz dinlediler, sonraları çok şüpheye sebep olduysada kitaplara girmişti.

Örneğin, Ayet Adem (as) ‘ın hangi ağaca yaklaşmaması gerektiğini belirtmemiştir, fakat İsrailiyet kaynaklarında elma, incir denmiş, bir çok Müslüman da böyle bilir. Tevrat ve İncildeki bazı ayetler Kuran tarafından nesh edilmiştir. Tevratta, “Yakup (as) gece sabaha kadar karanlıkta Allah ile güreşti ve onu yendi”, diye yazar, böyle bir şey mümkün değil, bu olsa olsa çeviri hatasıdır. Bazı alimler bu konuya şöyle açıklık getirmektedirler, Musa (as) sabaha kadar dua etti ve dausı kabul oldu.

Bunun gibi tahrip edilmiş ayetler vardır. Geçmişte olduğu gibi bu günde, bu batıl ve hurafe fikirlerle müslümanların bazılarının kafaları karışık. Ehli sünnet alimleri yayınladıkları eserlerle, bilhassa Bediüzzaman’ın yazmış olduğu Risale-i Nurlar bu asrın müslümanlarına bir ışık bir nur olmakta, bu eserlerle muhatab olanlar böyle hurafelerden uzak kalabilmektir.

Çetin Kılıç

Kaynak Şadi Eren muhakemat dersleri

Yunan Felsefesi ve İslamiyet

Harun Reşit’in oğlu Me’mun zamanında beytül hikmet diye ilim meclisi kurulmuş, burada Yunan felsefeleri tercüme edilmiş, bunlar Müslümanlara da öğretilmiş, mitoloji felsefe gibi ilimlerden müteşekkil bu bilgiler ve fikirler doğru yanlış bir şekilde İslam literetürüne de girmiş. Aristo, Sokrates, Eflatun gibi ilim adamlarının bu bilgilerine bir çok Müslüman talebelik yaptı. Bu karışık bilgiler ve fikirler bu talebeleri tahkikten taklide sevk etti, oysa fikri kabiliyetleri İslâmiyetten ders almaya ve neticeye ulaşmaya müsaitti.

Dışarıdan gelen bu kelimelerle o fasih Arapça zarar gördü, bunu muhafaza edebilmek için muhakkikler bazı kurallar ortaya koydu, karışık zihinleri ayıklamak için eserler yazıldı ama tamamen muvaffak olunamadı. İmam Gazali’de felsefeyi anlatan kitap yazdı, fayda ve zararlarını net bir şekilde ortaya koydu o da tam muvaffak olamadı. Kelâm kitaplarına da felsefeden çok bilgi ve fikirler girmişti, bu kadarla da kalmadı, Kuran’ı Kerim ile Tevratın aynı olduğunu söylediler, akıl ürünü sözleri İlahi sözmüş gibi göstermeye çalıştılar.

“Semayı biz bina ettik onu genişletmekteyiz” ayetinin bingbang teorisini desteklediğini iddia ettiler, doğrudur veya yanlıştır ama bizi ilgilendiren Kuran ayetidir, teoriler zamanla çürütülebilir. Kuran’ın esaslarını teorilere uydurmak Kuran’ın doğruluğuna kanıt olmamalı, Kuran’ın doğruluğunu gösteren mucize oluşudur. Kuran’ın manası içindedir, sadefi dürdür, yani lafızları da inci gibidir. Bu iyi niyetle bile olsa bilim asıl, Kuran buna tabi demek doğru değildir, Süreyya semada aranır serada değil, başka payandalara ihtiyaç yok.

Asıl mana kulağa girenin zihinde nüfus etmesi, vicdanda bundan almalı, ardından fikir çiçekleri meydana gelmeli, Kuran ayetleri bunu yapmaktadır. Kendi anladıklarımızı, zihnimizde oluşanları Kuran’danmış gibi göstermek tehlikelidir yanlıştır hatadır. Zihninde bir şey teşekkül ediyor, Kuran böyle diyor, diyor.

Senin manan siliktir, sikkesi taklittir, yani sahte manadır hakikat onu reddeder. Ayet ve hadislere sahte mana verenlerin manaları hayallerinde haps edilir. Âyetin manası inci, seninki çakıl taşı. İfrat gibi tefritte muzırdır ortasını bulmak lazım Peygamberimiz(sav) “ehli kitabı tastik etmeyin tekzipte etmeyin, biz Allah’ın indirdiğine inandık deyin” diyor. Biz Allah’ın indirdiğine iman ettik. Tevrat ve İncilin tümü yanlış değil, tümü doğruda değil. Son sözü bilime söyletmek hiç doğru değil, son söz Allah’ındır.

İsrailiyattan ve Yunan felsefesinden gelenlere bu ölçülerle bakılmalı. Hazinemize bir yerden girmiş olan sahte para hazinenin kıymetini düşürmez, tefsirlerde ve bazı kitaplarda böyle durumlar söz konusu olabiliyor. Efkari umumî bir Kuran Tefsiri istiyor. İmamı Azam “sahabeye elbette bakarız dikkate alırız, ama bu kendi içtihatıysa bu bizi bağlamaz, onlarda adam bizde adamız” demiştir. Bediüzzaman Said Nursi’de “narayi merdane” gerektiğinde erkekçesine yüksek sesle konuşmalı, diyerek bu zamanda bir tefsir yazılmasını desteklemiştir.

Zaman ihtiyarlandıkça Kuran gençleşmektedir, tefsir yapmak için makbul alimler, değişik ilimlerden uzmanlar heyet halinde olmalı. “Ana rahminde üç karanlık içinde yarattık” ayetinindeki karanlığın tarifini hiçbir ilahiyatçı hakkıyla yapamaz, embriyoloji doktoru bunu çok daha iyi bilir ve böylece âyet daha iyi anlaşılır. Yıldızlarla ilgili birçok ayetler var, bir astronomi alimi bu ayetleri daha iyi anlayıp çok daha iyi değerlendirilebilir, belkide bazı bilinmeyenler ortaya çıkar. Her şeyde meşveret olmalı, öyleyse bu konudada ilmi olanlara söz verilmeli. Henüz böyle bir tefsir ortaya çıkmadı, fakat Bediüzzaman Said Nursî, tamamen elde edemesende, tamamen terk etme düstürundan hareketle, işaretül icaz adlı eseri 60 cilt şeklinde düşünmüştü, ama nasip olmadı. Risalei Nur Külliyatı buna bir manada cevap veriyor.

Çetin Kılıç

Kaynak Şadi Eren muhakemat dersleri.

Kur’an-ı Kerim İlme Teşvik Ediyor

Muhakemat, hakikat unsuru, belagat ve akide şeklinde üç bülümdür. Belagatı anlamayanın Kuranı Kerimi anlamayacağını iddia eder. Akıl ve nakil çeliştiğinde akla itibar edilir ama akıl akıl olmalı böyle bir akıl karşısında akille nakil zaten çelişmez.

Aklın dinde yeri nedir? Din akla değil nakle dayanır ancak akıl olmadan din anlaşılmaz. Burada maksat aklı hakim hale getirmek değildir. Bir hadisi şerifte dünyanın öküz ve balığın üzerinde olduğu söylenir bu hadisi anlamak akılla olur akıl bunun mecaz olduğunu anlayıp öyle değerlendirir, böyle yapmazsak taassuba düşeriz.

Kuranı Kerimde dört esas vardır bunlar Kuranı Kerimin her yerinde görülür. Tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet. Adalet Allah’ın kulları üzerinde hakkı, kulların birbirleri üzerinde hakkı ve kulun kendi içinde hakkı. Necisin? Nereden gelir nereye gidersin? Burada vazifen ne? Buna akıl felsefe cevap veremez burada vahye ihtiyaç vardır. Kuranı Kerimin gayesi yağmur nasıl yağar değil yağmuru kimin yağdırdığını öğretmektir.

Bilimin konularını Kuranı Kerimde aramak gaye olmamalı. Bir iğne ustasız olamayacağına göre mükemmel olan kainatta sanatı olan her bir eser ustasını gösteriyor, Allah’ı anlatıyor, şehadet ediyor. Kuran Allah’ın kelamdır dağlar, güneş, yer, atmosfer Allah’ın saltanatını ilan eder. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır, hepsi secde eder. Kuranı Kerim ilimlere işaret eder. Yaş kuru ne varsa kitabı mübinde vardır, kıyamet gününe nefse yemin eder, parmak uçlarına kadar diriltmeye muktediriz der taki 19. Yüzyılda anlaşılmıştır.

İlme teşvik eder. Göklerde yerde ne var bakın. Üzerlerinde uçan kuşlara bakmadılar mı? İnsanoğlu inceleyip uçağı yaptı. Arzı sizin emrinize verdik, arzın omuzları üzerinde yürüyün. Bütün bunlarda coğrafi keşif için teşvik var. Tefekkürden gaflet edenleri uyandırmak için, insan yediği şeylere baksın der, zeytine, incire yemin eder bunları ayrıcalıklı kılarak sırrını anlamamızı ister.

Kuranı Kerim mürşittir, ilimlere alakalı çok sırları içinde barındırıyor, avamdan havasa kadar herkes payını alır demekki mana mertebeleri var. Sadece bilimsel gerçeklerden bahsetmez, aynı zamanda mucizedir. Dünya 108 bin km hızla dönüyor deseydi bir damla suda milyonlarca mikrop var diye söyleseydi, güneş dünyadan bir milyon defa büyük diye bahsetse idi, topraktaki elementleri söyleseydi 1400 yıl önce yaşayan insanlar inanmazdı. Kuranı Kerim in icazına aykırı olan hiç bir şey Kuranı kerimde yoktur. Zamanla anlaşılacak ayetler bulunur. Bilenle bilmeyeni bir tutmayan İslam, iki günü bir olan kayıptadır diyerek okuyarak çalışarak öğrenmeyi teşvik eder. Müslümana da bu yakışır.

Çetin Kılıç

Kaynak Muhakemat dersleri Şadi Eren

Çocuklarımız

Çocuklar anlamaz değil anlarlar ve hissederler, annelik ve babalık provaları yaparlar. Bilimsel bir araştırmada erkek çocuklar oltaları alıp balık tutarken kız çocuklarının da balıkları pişirdiği görülmüştür. Çocuklar bomboş sayfa şeklinde gelmez.

Allah bize oku diyor, yaz demiyor, öyleyse önce çocuğumuzu tanımaya çalışmalı, istidat ve kabiliyetlerini doğru tespit etmeli. Bediüzzaman’ı, Gazalî’yi yetiştiren anneler bu günün annelerinin bilmediği neyi biliyorlardı.

Çalışan anneler zamanlarının olmadığını söylüyor, ama mutlaka zamanları olmalı, birileri bizim kapımıza bırakmadı onları, çok istedik dualar ettik, hayatın yükünün ağırlığını çocuğa ödetemezsin, onun ne günahı var. Bilenle bilmeyen bir olmaz, bilgili olmak yetmez bilge olmalı, çiçek yada kedi değil onlar suyunu ver yemini ver bitsin. Her dediği koşulsuz yapılan sadece Rabbimizdir, oysa görüyoruz Anneler efendilerine doğurmuş.

Her bitki her toprakta yetişmezken, her koşulda çocuk da yetişmez. Sabah namazına kalkan, yalan söylemeyen Müslüman çocuk yetiştirmek istiyorsak evlerimiz buram buram İman kokmalı, Peygamber efendimiz(sav) gibi ebeveynler olunmalı. Aile kültürü, İslam medeniyeti verilmeli, bu nasıl olur? Bütün bunlar evde yaşanırsa olur. Çocuğuna kazandırmak istediğin özellikleri bir kağıda yaz sonunda karneni göreceksin.

“Bu evden cennette kimseyi eksik istemiyorum” diyerek namaza çağıran anne, işte bu.. 15 yaşından küçük çocuklar sosyal medya mecrasında olmamalı. Bağıran anneler var olursa, kadına şiddet gibi çocuğa şiddette konuşulur bu coğrafyada. Kreş öğretmenleri, oyun terapistleri, pedegoglar ülkenin geleceği için ailelere ulaşmalı. Ailelerden talep beklemeyin, aileler eksik olduğunun farkında bile değiller.

Çetin Kılıç

Kaynak

Hatice Kübra Tongar.

Peynir gemisi