Etiket arşivi: Çetin Kılıç

Elemler lezzetlere nasıl dönüşür?

Lezzetin kaynağı imandır. İman, kuvveti nispetinde ruha bir hal bir şekil verir, bu nispette insanın hüzün ve acıları azalır veya çoğalır. Bediüzzaman Hazretleri ” Kuvvet-i iman nisbetinde ruha bir hâlet verir. Ceset ruhla mültezdir, ruh vicdanla mütelezziz.” Buyurmaktadır. İman esasları; Allah’a iman, Meleklere iman, Kitaplara iman, Peygamberlere iman, Ahiret gününe iman ve Kadere iman. İman zayıf veya güçlü olabilir,imanın güçlü olması için iki yol vardır.

Birisi ve en birincisi: Kitap ve sünnet çizgisinde Ehl-i sünnetin akidesini öğrenmek ve çağımızın bir gereği olarak bunu tahkik süzgecinden geçirmektir. İkincisi: Salih amel yaparak, günahlardan sakınarak kalbini tasfiye etmek, nefsini tezkiye etmek suretiyle manevî alanda terakki etmektir. Bir çekirdek, nasıl büyüyüp ağaç olana kadar büyük bir gelişme ve inkişaf gösteriyorsa, îman da öyledir. İslâm âlimleri, imânı önce iki mertebeye ayırmışlardır:

1. Taklidî îman, 2. Tahkikî îman…
Taklidî iman: Ana – babadan, hocadan, muhîtten duyduğu ve öğrendiği şekilde, mesele üzerinde hiçbir akıl yürütmeden îman esaslarına bağlanmak demektir.
Bu şuurlu bir inanma olmadığı için vesveseler karşısında sarsılıp yıkılma ihtimali olan bir imandır.

Tahkikî iman: İmâna âit bütün meseleleri delilleriyle, tafsilâtlı ve teferruatlı bir surette bilmek, tasdik etmek, tereddütsüz inanmaktır. Böyle bir îman şüphe ve vesveseler karşısında sarsılıp yıkılmaktan kendini koruyabilir.

İnsan yaradılışında Müslüman olduğu ve cennete layık olduğu için ruhuna ve vicdanına yerleştirilmiş mutluluk tohumları mevcuttur. Bilinçaltımız, şuurumuz ve kalbimiz hep güzel şeyler hayal eder, aklımız güzel düşünür, güzel düşündüğümüz içinde hayatımızdan lezzet alırız. Aldatmak, yalan söylemek, haram işlemek, böyle şeyler akıllara bile uğramaz, o masumiyet imanımız nispetinde hep vardır, bunu çocuklarda gözlemleyebiliriz. Annesi ölene öksüz, babası ölene yetim diyorlar, evladı ölene bir şey diyemiyorlar çünkü bu acıya isim bulamıyorlar.

Bunu şunun için yazdım, çocuklar zorda olsa bu tip acılara büyüklere nazaran daha fazla dayanabiliyorlar, çünkü günahsız oldukları için ruhları, kalpleri, vicdanları pırıl pırıl ve duru,imanları halen güçlü saf ve temiz. Müslüman olmayan topluluklarda bu süreci atlatmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyoruz.

Müslüman çocuk ölen anne-babasının cennete gittiğini, tekrar ona kavuşacağını bildiği için dayanağı var, ahirete inanmayan, öldükten sonra dirilmeye inanmayan bir çocuğa bu hadiseyi nasıl anlatabilirsiniz? Anne-babasının acısını hangi yöntemle azaltabilir, onu neyle teselli edebilirsiniz? İnsan çeşitli imtihan süzgeçlerinden geçirilmektedir, elemler, kederler, hüzünler, sıkıntılar, hastalıklar, ölümler gibi çeşitli travmalardan geçen insan, başına gelen bu hadiselere imanının kuvveti nispetinde dayanabilir.

“Şimdi ne kadar kalb ikaz edilirse, vicdan tahrik edilse, ruha ihsas verilse, lezzet ziyade olur. Hem de döner ateşi nur, şitâsı yaz. Vicdanda firdevslerin kapıları açılır. Dünya olur bir cennet. İçinde ruhlarımız eder pervâz ü perdâz, olur şehbâz ü şehnâz, yelpez namaz ü niyaz.” Bediüzzaman Hazretlerininde dediği gibi, imanımızın nispetinde dünyamız cennete, kışlarımız yaza döner, ruhlarımız rahat eder, vicdanlarımızda cennetlere kapılar açılır, dua edelim, ibadet edelim, niyaz edelim, bizim yakarışımızı duyan biri var, cevap verecek biri var, derdimize derman olacak biri var Elhamdülillah.

Allah sırat-i müstakimden ayırmasın. Amin.

Çetin KILIÇ
Kaynak:
Risalei Nur külliyatı.
Sorularla İslamiyet.

Günümüz evliyaları

Evliya, veli, Allah dostu deyince birçoğumuzun kafasında, hayalinde, cübbesi, sarığı, sakalı veya tesettüre bürünmüş haram olan hiçbir yeri belli olmayan insan şekli oluşur.
Veli, Allah dostu demektir. Her Mümin için velilik kapısı açıktır. Bu sebeple Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle onun emir ve yasaklarını yerine getiren herkese veli diyebiliriz. Kalplerin içinde olanları en iyi Allah bilir.

Her dönemin şartları aynı değildir, hele ahir zamanda şartlar çok daha güçleşmiştir. İmanın kor ateşi elde tutmak kadar zor olduğu bu zamanın bir ferdi olmak, günahların her taraftan hücum ettiği, sürekli imana saldırıldığı, haram işlemenin kolaylaştığı bir zaman olan ahir zamanda genç olmak çok daha zordur.

Bediüzzaman Hazretleri “Evet, gençlik damarı, akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder.” buyurmaktadır.

Bir yanda nefsinin istediği her şeyi elini uzatıp sahip olacak kadar kolay bir hayat, bir yandan Kuranın emir ve yasakları ve Peygamberimiz(sav)’in tebliğleri.
“Zira helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Ferâiz-i İlâhiye ise hafiftir, azdır diyen sese kulak veren gençler. Harama sevk eden arkadaştan, çevreden, sosyal medyadan, sair materyallerden uzak duran takvalı, sünneti seniyeye ittiba edip hayatının her anına koyan ve yaşayan gençler. 

Peygamber efendimiz(sav)’in “Ey şehvetini benim için bırakan genç! Ey gençliğini Bana bağışlayan genç! Sen benim nezdimde meleklerimin bazısı gibisin” buyurduğu hadisi şerifine mazhar olan gençler. Peygamber efendimiz(sav)’in ”Küçüklüğünden beri Allah’a çokça kulluk eden gencin, yaşı ilerledikten sonra çokça kulluk etmeye başlayan ihtiyara üstünlüğü, peygamberlerin diğer insanlara üstünlüğü gibidir” buyurarak iftihar ettiği gençler.

Allah onlardan,onları yetiştiren hocalarından, ana ve babalarından razı olsun. Böyle gençlerimizin dualarını alalım, başka evliya aramaya gerek yok. Rabbim bizleri ve onları ahir zamanın fitnesinden muhafaza eylesin, kalbi nefsine, ruhu cesedine, aklı midesine hâkim olan, ibadette ve taatte sebat eden, Risale-i Nurları okuyarak tahkiki imanı elde eden ahir zaman gençlerinin sayısını arttırsın.

Hakk’ı Hakk bilip, Allah’a ve Resulüne itaat edenlere müjdeler olsun…Amin.

Çetin KILIÇ

Kaynak:
Risale-i Nur Külliyatı
Sorularla Risale
Sorularla İslamiyet

İstikbalden zerre kadar endişe ve tereddüdümüz yok

Cenabı Hak bir şeyi murat ettiyse her türlü olumsuz hadiseye ve hadiselere rağmen onu meydana getirir. Bu millet Araplar ve Abbasilerden sonra farzı kifaye olan cihad vazifesini ifa etmiş ve etmektedir. Allah ömür verdikçe etmeye devam edecektir, kimsenin şüphesi olmasın. Şahıs bazında ahlak ve fazilet, millet bazında cihad vazifesini Allah bu milletin omuzlarına yüklemiştir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri buyuruyor ”Bin yıldan bu yana İslamiyet’e hizmet etmiş bu milletin evlatları ağlayan İslam milletlerinin yüzünü yine güldürecektir, bu orduda bir ruh var o ordu benimle dosttur.” Bu millet nasıl bir millet olduğunu bütün cihana tekrar-tekrar, gözlerine soka-soka gösterdi. Bu milletin fıtratı, mizacı başka milletlere benzemez. Cenabı Hak bu milletle beraber, bu millet Allah’ın koruma ve inayeti altında. Zorluk ne kadar çoksa Allah o kadar suhulet ve kolaylık veriyor, buna bütün alem şahit. 

Ekonomiyle korkutmaya çalışıyorlar, bu millet silindirin altından çıkmış, atının dışkısından arpa ayıklamış çoluk çocuğuna yedirmiş, çarık giymiş, Sarıkamış dağlarında o kar, kışın içinde çarığı da bulamamış yalın ayak gezmiş bir millet, Çanakkale’de cephede savaşan askerlerimize verilen günlük tahinatı bilmeyen yok. Sabah kahvaltısı: Üzüm hoşafı, yarım ekmek. Öğle yemeği: Yok. Akşam yemeği: Yarım ekmek bir de yağlı buğday çorbası.

Ezanlar susturulmuş, Kuran yasaklanmış tespihle, cübbeyle uğraşılmış. Vız gelir tırıs gider Alimallah. Üstadımız muhakemat adlı eserinde istikbalden zerre kadar endişe ve tereddüdümüz olmadığını söylemiştir, bu gün milletimizin bu müjdeyi duymaya ihtiyacı var. Ameliyat olundu, urlar atılmaya devam ediliyor. Her şeyi birbirine karıştırmak isteyenler olacak, vatandaşla devleti küstürmeye çalışacaklar, ülkemize ciddi bir operasyon yapılmaya çalışılmakta. Vicdanlar temiz olmalı, samimi olunmalı, ülke yeniden şekilleniyor. O ecnebinin çaktığı küflenmiş çiviler mıhlar çıkarılıyor, bu gacurtu-gucurtu ondan geliyor. Bu millet bu gürültüye pabuç bırakır mı? Emniyete, asayişe yardımcı olalım, faydalı olmaya çalışalım, sağduyulu olalım. 

Ülkemizin birliği, dirliği olmazsa camiye gidip namazlarımızı kılamayız, derslerimizi yapamayız, batan geminin lüks kamarası olmaz, bu hassasiyeti unutmayalım. Bediüzzaman Hazretleri “İslâmiyetin mağz ve lübbünü terk ederek kışrına ve zahirine vakf-ı nazar ettik ve aldandık.”Diyor İsrailiyetle, masallarla dini karıştırdık, Kuran bize yeter deyip Peygamberleri ortadan kaldıranların peşine düştük, Bediüzzaman gibi, İbni Sina gibi, Mevlana, İmam Şafi, İmam Hanefi, İmam Maliki, İmam Hanbelî gibi, Mimar Sinan gibi hüccet sahibi kimselerin üniversitede, bilgisayar karşısında öğrenenlerden aşağı olduğunu zannettirdiler. İmam Gazali’ye kafa tuttuk, İmam Hanefi Hazretleri’nin içtihadını atıp yerine zibidilerin içtihadını koyduk, balıktan da kurban olur dedik.

Namazın beş vakte tayinini sormadık öğrenmedik, Ramazanın hikmetini aç kalmaktan çok öte bir şey olduğunu araştırmadık, sonsuz şevkat sahibi olan Allah niçin kullarını aç susuz bırakmak ister bilemedik. Haccın kurban bayramında Arafat’ta oluşunun hikmetini bilemedik, hacdan sonra terazi tutulmaz diyerek yaşlıları hacca gönderdik, öncesinde de teraziye hassas olunmalı gerçeğini unutturdular. Oysa hac zengin olunur olunmaz farzdır, geciktirilmemeli idi. Doktorlarımız, hukukçularımız, devlet erkânımız buralardan bu gibi ibadetlerden hep alı konuldu, görev bırakılmaz denilip Kâbe’ye gidilmedi Romanya’ya kumar oynamaya gidildi.

Adam çıkmış etrafına da bir sürü insan toplamış,” oruçta, çok sıcak havalarda hiç olmadı biraz su içilmeliymiş, Hac aralık ayında daha rahat olurmuş” diye zırvaladı bizde bu gibi safsatalara kulak verdik. Acaba diye içimizden geçirdiysek vay halimize. Bir adam ”Yarabbi ben evlat sahibi olmak istiyorum” diye dua etse, evlenmese çocuk sahibi olamaz, bizim halimizde böyleydi.

Uyanıyoruz uyanmak istiyoruz, nice manevi büyükler bizi dürtmekteler, hele hele asrın hastalığını tespit edip Risale-i Nurları kaleme alan, bu uğurda ömrünü hapislerde çürüten, baki aleme göç ettiğinde sadece 39 kilo olan Üstad Bediüzzaman’a kulak vermezsek vay halimize. Allah ”Kuvvet toplayın” Diyor “İpime sarılın tefrikaya düşmeyin” Emrediyor.

Biz tespihin taneleri gibi olmuştuk, uyanıyoruz. İttihadı İslam gerçekleşecek inşallah. “Meşveret edin” buda Allah’ın emri. “İşi ehline verin” buda Allah’ın emri. Namaz gibi, oruç gibi ,hac gibi Allahın emri. 

Biz tebeden emirle yönetildik, işi taraftarımıza verdik, liyakatı hiçe saydık. Türkiye’nin içine düştüğü durum bu idi. Sanatta maharet esastır, biz ibadetine bakıp adam tayin ettik. Mekke’nin fethinde Hazreti Ali (ra) Kâbe’nin anahtarını müşrikten alıp Peygamberimiz(sav)’e getirdi Peygamberimiz(sav) “onu geri ver bu işi o biliyor “.Dedi. Fatih camiini Rum mimar yaptı içinde ibadet ediyoruz.

Din, ırk, mezheb, sanatta tayinde bakılmaz. Her cemaatten, her dinden, her milletten vatandaşımız yaşıyor bu ülkede, bunlarla dinimizin emrettiği şekilde münasebetlerimiz olmalı, kimseyi ötekileştirmemeli, cemaatler kadar cemiyetlerde esas tutulmalı, cemiyete adam kazandırmalı, çalışmalar bu mihenkte olmalı. Vel hâsıl Üsad Bediüzzaman’ın dediği gibi ” Su-i fehim ve su-i edeple İslâmiyetin hakkını ve müstehak olduğu hürmeti ifa edemedik. Tâ, o da bizden nefret ederek evhâm ve hayâlâtın bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi.”

İslamiyete tam teslim olmak gerek, mehrini eksiksiz vermek gerek. “Zira biz İsrailiyâtı usûlüne ve hikâyâtı akaidine ve mecazatı hakaikine karıştırarak kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak bizi dünyada tedip için zillet ve sefalet içinde bıraktı. Bizi kurtaracak, yine onu merhametidir.” “Öyle ise, ey ihvan-ı müslimîn! Geliniz, ona tarziye vereceğiz. Elbirliğiyle dest-i sadakati uzatacağız, biat edeceğiz. Onun hablü’l-metinine sarılacağız.” yine bizi İslamiyet ayağa kaldıracak.

Müjdeler olsun “Hem de bilâ-perva olarak ilân ederim: Beni geçmiş asırların efkârına karşı mübarezeye heyecan ve şecaate getiren ve yüzer senelerden beri sevkü’l-ceyş ile kuvvet bulan hayâlât ve evhâmın müdafaasına beni gayrete getiren itikadım ve yakînimdir ki: Hak neşvünema bulacaktır eğer çendan toprakta gizlense… Ve taraftar ve mültezimleri muzaffer olacaklardır.

Kıyamet alametlerinin en fazla zuhur ettiği, Peygamberlerin, sahabelerin korktuğu zaman bu zaman, buda bu asrın ümmetinin imtihanı. Allah kolay eyleye, şaşırtmaya, yardımını esirgemeye. Bir kez daha yazıyorum, “Hak neşvünema bulacaktır” kimsenin şüphesi olmasın, sıkıntılar kuvvetlenmemiz için, birbirimize kenetlenmemiz için, belki de geçmiş günahlarımızın af edilmesi için verilmekte. Allah nurunu tamamlayacak.

Şafi hakiki Allah’tır ama biz doktora gidiyoruz doğrusu bu, şifayı Allah doktorun eliyle verecek. Aynen öylede İslamiyet buradan bu milletin omuzlarında ayağa kalkacak, bunu fark ettiler bunun için uğraşıyorlar güçleri yetmeyecek inşallah.

“Hem de itikadımdır ki: İstikbale hüküm sürecek ve her kıt’asında hâkim-i mutlak olacak, yalnız hakikat-i İslâmiyettir.” Üstad daha ne desin, bunu okuyan kardeşim daha ümitsizliğe düşer mi? Kaderin bakışıyla bakan yanılmaz, Allah’ın hesabı doğru çıkar hiç şüphesiz. Sıradan bakış doktorun hastaya sadece göz ile bakması gibidir aldanabilir, kader bakışı ise doktorun tetkik için çeşitli laboratuar ve cihazlardan sonra teşhisini koyması gibidir, kolay kolay hata olmaz.

Bu millet Allah tarafından korunmakta bütün afat, bela ve musibetten himaye altındadır. Tarih boyunca böyle olmuştur, Allah dinini koruyacaksa bu toprakları bu insanları koruyacaktır. Biz inanıyoruz ve iman ediyoruz ki İsa( as) ölmemiştir yaşıyor, ahir zamanda mühim bir hizmet için münasip bir yerde bekletilmektedir, bunun arifesindeyiz Hıristiyanlık tasaffi edecek.

İman, Şeriat ve Hayat.
Bu milletin imanı kemal noktaya gelecek adeta şaha kalkacak, İslam devletleri bir araya gelecek. Uhuveti İslam, müttefikeyı İslam meydana gelecek. İnsanlık bir çizgiye gelecek, hakkı arayacak, insanı sevecek, böylece insanlıkta bir noktaya gelecek. İşte bu üçü bir araya gelince Allah nurunu tamamlama hakikati ortaya çıkacak, tam bunun eşiğinde ve arifesindeyiz, bir takım sıkıntılar bu yüzden başa gelmektedir.

Baba oğluna, hoca talebesine, amir memuruna, hatta memur vatandaşa hep baskı kurmaktadır. Ahlaksızlık, yalan söylemekte bir istibdattır. Müslüman malı Çin malı gibi olmuş kimse tercih etmez olmuş, hâlbuki gözü kapalı almalıydı öyle kaliteli ve güvenilir üretmeliydik. Hallerimizin karışıklığı; İçimizden de dostlarını bularak hep karışıklık çıkarttılar, tam kendimize geldik derken bir darbe, tam belimizi doğrulttuk derken banka hortumlamaları, değişik değişik operasyonlar, şeytan şöyle adam gibi karşımıza hiç çıkmadı, hep düzen, hep hile, hep ayak oyunları. İçimizdeki ihanet şebekeleri kurutulacak. Ataleti intaç eden yeis yani ümitsizlik ortadan kalkacak.

“Evet, saadet-saray-ı istikbâlde taht-nişin hakaik ve maarif yalnız İslâmiyet olacaktır. Onu fethedecek yalnız odur; emareler görünüyorlar. “ Üstan Bediüzzaman “Öyle bir şey olmayacak olsa ben bu kitabı yazmazdım gelin doğru İslamiyeti öğrenin.” Diye bize ciddi uyarıda bulunuyor. “Ey benim şu kitabıma im’ân-ı nazar ile nazar eden zât! Malûmun olsun, bu kitapla istediğim hizmet budur: İslâmiyette olan tarik-i müstakîmi göstermekle ehl-i tefrit olan a’dâ-yı dinin teşkîkâtını red ve yüzlerine vurmakla beraber; tarik-i müstakîmin öteki cânibini ve sadîk-ı ahmak ünvanına lâyık olan ehl-i ifrat ve zahirperestlerin tevehhümlerini tard ve asılsızlığını göstermek ve asıl rehber-i hakikat ve âlem-i İslâmiyetin ikbal ve istikbaline yol açan ve sırat-ı müstakîmde kemâl-i ümid-i zaferle çalışan muhakkikîn-i İslâm ve âkıl sıddıklara yardım etmek ve kuvvet vermektir.”

Bu vazife bu millete verildi, istikbal müjdelerle doludur. Benim ilmim bu yazıyı yazarken istifade ettiğim Bediüzzaman Hazretleri’nin “Muhakemat” adlı (sekizinci sayfasında Emmâ ba’d:.. diye başlayan ) eserini tarif etmeye, anlatmaya kifayetsiz kalır.Külliyatta ilgili yerin okunmasını tavsiye ediyorum.

Çetin KILIÇ
Kaynak : Risalei Nur Külliyatı
Mustafa Karaman

Türkiye büyük işler yapıyor

Ciddi bir imtihandan geçiyoruz, İslam alemi olarak Türk milleti olarak imtihandan geçiyoruz.
Böyle zamanlarda bazı hususi ibadetler yapılmalı, Kur’ana daha iyi sarılmalı, namaza-ibadete daha fazla zaman ayırmalı, ahlaka-dürüstlüğe çok ciddi özen gösterilmeli, teknolojide-ilimde- bilimde dünyada söz sahibi olmalı, çok iyi örnek Müslüman olmak için gece gündüz çalışmalı, nefsimize- neslimize sahip çıkılmalı, ihlâstan zerre taviz verilmemeli, cesur yürekli bir o kadar akıllı olmalı, ittifak edilmeli, ehli İslam bir birinin kusurunu aramaktan vaz geçip İslam’a nasıl katkıda bulunabilirim diye dertlenmeli.
Canını hiçe sayıp şahadete yürüyen milyonlar var, gün bu gün.
Şeytan ve aveneleri mertçe karşımıza çıkmıyor, yedi bin yıldan beri böyle, ona tabi olanlarda böyle yapıyor, bazen sağdan, bazen soldan, bazen kahraman zannettiklerimizden, bazen hürmet ettiklerimizden bize yanaşıyorlar, tahrip yolunu, kolay yolu seçiyorlar, hile ile iş yaptıkları için aldanıyoruz.
Cenabı Hak Sünnetullah çerçevesinde her şeyi bir sebebe bağlamış, sağlığı doktordan- hastaneden, rızkı topraktan-gayretten, hidayeti Nebilerden verecek.
Cenabı Hak “Dinimi koruyacağım, Nurumu tamamlayacağım” Buyuruyor.
Allah sebepleri halk eder, inananlar yapamazsa inanmayanlara, facire de hizmet ettirir, oda olmazsa unsurları harekete geçirir. Deprem verir, yangın verir, taun verir yaptırır.
Yunus (as)’ mın vazifesi bitmemişti ama o balığın karnında idi. Bütün esbap birleşse onu oradan kurtaramazdı, vazife kalacak mı? Tabii ki hayır.
Allah balığa seslendi “Yunus sana rızık değil mahpustur” Dedi Yunus( as)’mı sahili selamete çıkardı. Dava düşmez, dava Allah’ın davası. Biz kendimize bakalım Allah’ın davasına ne kadar omuz vermişiz diye.
Küfür, cehalet, sefahat, terör. Dört büyük tehlike
İslamiyet her türlü inançsızlık ve itikatsızlıkla mücadele eder. İmansızlık, düşünce kıtlılığıdır, ruhta lakaytlık ve laubaliliktir, idrakte yüzeyselliktir. İnsan, düşündüğü zaman insandır. İnsanı hayvandan ayıran özellik onun muhakeme etme gücü ve idrak yeterliliğidir
İslamiyet’in menşei ilim, esası akıldır. Cehalet de küfür gibi dehşetli bir karanlıktır. İslamiyet, cehaletin baş düşmanıdır. Aklını çalıştırmayan ve cehalet ile savaşmayanları Kur’an-ı Kerim “ pislik” olarak nitelendirmektedir.
Bu nedenle İslamiyet, ilim tahsilini kadın ve erkek herkese farz kılmıştır.
Kimden gelirse gelsin, kaynağı ne olursa olsun terör, bir insanlık suçudur. Masum ve savunmadan mahrum insanları hedefleyen bu cinayet, en dehşetli bir ihanet ve korkunç bir zülümdür. İslam, tarih boyunca zulmü alkışlamamış, hep mazlumun yanında olmuştur. Bu dehşetli zulmü ne insaniyet ne de İslamiyet kabul eder.

Bu gün Suriye’de olanlar bu topraklarda çok defa sahnelendi.
Üstad Bediüzzaman’ı sürgüne gönderdiler, işkenceler yaptılar, defatlerce zehirlediler, neden? Allah kafirleri, facirleri davasına hizmet ettirdi, çünkü Müslümanların gücü davayı anlatmaya yetmiyordu.
Mustar dualar kabul edilir. Kırık sandalda kırık kalp dua eder denizin fırtınası durur, sükût bulur.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri sabaha kadar dua etti, Allah(cc) Yunan’lılara maymunu musallat etti.
(Yunan Kralı I. Aleksander Anadolu’yu işgale hazırlanıyordu, o gece onu bir maymun ısırdı, üç hafta içinde öldü.)
Ardından da
“ Ey maymun-i meymûn!
Kâfirleri mahzun, Yunan’ı da mecnun eyledin.
Öyle bir tokat vurdun ki, siyaset çarkını bozdun.
Lloyd George’u kudurttun, Venizelos’u geberttin.
Mizan-ı siyasette pek ağır oturdun
Ki, küfrün ordularını, zulmün leşkerlerini bir hamlede havaya fırlattın.
Başlarındaki maskelerini düşürüp maskara ederek bütün dünyaya güldürdün.
Cennetle mübeşşer olan hayvanların isrine (safına) gittin.
Cennette saîdsin; çünkü gazi, hem şehidsin.”
Diye mersiye yazdı.
Şimdi dünyada ne kadar fitne gurubu varsa birlik olmuş, ülkemizin gelişmesini engellemek istiyorlar, ekonomiden, terörden üstümüze geliyorlar, şehitler veriyoruz.
Büyük nimetler büyük bedellerle gelir, dava büyük, hasım büyük, Mehdi büyükse süfyan’da büyük. Düşmanın dehşetinden belli ki, Türkiye büyük işler yapıyor.
Baksana dünya karşımıza dikildi, sabırlı olalım Allah pahalıya satmasın.
Allah nurunu tamamlayacak kafirler istemese de. İçimizdeki birlik beraberliği bozmayalım, ittifak edelim, ehli iman içte ve dışta ittifak etmeli, ittihadı İslam bir an önce gerçekleşmeli, tarihe bakın hep içimizdekilerle vurdular bizi, en dehşetli darbeyi bizden görünen insanlarla vurmuşlar.
Aslan ne yapar, yılan ne yapar biliriz, ona göre tedbir alırız, ama insan ne yapar bilemeyiz, dehşetli kabiliyeti var, insan yaradılış itibarıyla hudutsuzdur.
İki insan nükleer başlı füzenin düğmesine bassa bütün insanlık, dünya hercümerç olur.
Cehalet; İnanç zafiyeti, ahlak zafiyeti, Yaradan’ını bilmemektir. Allah’ı bilmeyen herkes cahildir, Ebu Cehil belki bazı ilimleri biliyor olabilir ama ittifakla cahillerin babası ilan edildi.
İnsanlarımıza, halkımıza dinimizi öğretmeliyiz. Milli Eğitim, Diyanet, toplum mühendisleri, cemaatler bu konuda kafa yormalı. Bin dört yüz yıldır Müslümanlar orucu bozan şeyleri sormaktan daha ileri boyutlara geçmeli, İslam’ım Müslüman’ım deyip” kahrolsun şeriat” denmeyeceğinin farkına varmalı.
Yesrip neden Medine oldu? Çünkü Peygamber(sav) Efendimiz oraya ahlak, fazilet, din götürdü.
Yani medeniyet ahlak demek, fazilet demektir. İlimle teknolojiyle bilim gelir medeniyet gelmez, medeniyet vahyidir İslami dir.
Dünyanın ve ülkemizin, inim inim inleyen İslam coğrafyasının huzuru, güveni, kurtuluşu İslam da, Kuranda, bu topraklardaki Müslümanlarda.
Sosyal hayatta İslam’a canlılık kazandırmalıyız, Müslümanlar dünyada hissedilir olmalı, karar mekanizmalarında görev almalı, tüketen değil üreten olmalı.
Üç kişi merdiven altında bir şirket kuruyor değeri bu gün 1 trilyon, bunu Müslümanlar neden yapmıyor veya yapamıyor diye sorgulanmalı.
Küffarla tavizsiz mücadele şiddetli bir şekilde devam etmektedir, bu mücadele Hazreti Muhammed(sav)’e Peygamberlik verildiği gün başladı kıyamete kadar sürecek, galibiyetler, mağlubiyetler alındı ama dava, bayrak, sancak yere düşürülmedi. Tam altı asır hiç mağlup olunmadı, dünyaya huzur barış eşitlik geldi, insanlar mutlu yaşadı.
Neden yeniden olmasın?
Çetin KILIÇ
Kaynaklar;
Risalei Nur Külliyatı
Şener DİLEK
Mustafa KARAMAN

Sosyal Medya ve Nazar

“İnsanı çıldırtan her bir gözden Allah’ın tam kelimeleriyle Allah’a sığınırım.” (İbnMâce) diyerek nazar edebilecek zararlı bakışlardan Allah’a sığınan bir peygamber'(SAV)in ümmeti olarak nazar edilebilecek neyimiz varsa itinayla fotoğraflayıp sosyal medyaya servis eden bir ümmet haline geldik. Peygamber Efendimiz (SAV)’in bile Allah’a sığındığı zararlı bakışlardan korumamız gereken her ne varsa üç beş beğeni uğruna kendi ellerimizle sosyal medyayada yayınlıyoruz.

Hiçbir zaruret olmadığı halde yeni doğmuş bebeklerimizden, mutlu mesut aile fotoğraflarımıza, düğün ve nişan fotoğraflarımızdan yeni aldığımız evlerimize, arabalarımıza, elbiselerimize kadar, insanların hayranlıkla bakıp, kıskanabilecekleri, hased edebilecekleri, nazar edebilecekleri bütün fotoğraflarımızı internette pervasızca paylaşan bir topluma dönüştük.

Özellikle hiçbir gerekçe olmadan keyfi olarak çocuklarının fotoğraflarını sürekli sosyal medyaya servis eden anne ve babalar evlatlarını her türlü zararlı bakışın tesirine terk ettiklerini unutmamalıdırlar. Efendimiz (SAV)’in huzuruna Cafer b. EbiTalib’in iki çocuğu getirilince Efendimiz(SAV) onları büyüten dadılarına: “bu çocuklar niçin bu kadar zayıf” diye sordu. Dadıları: Ey Allah’ın Rasûlü! Nazardan çok çabuk etkileniyorlar deyince Rasûlullah (SAV)Efendimiz şöyle buyurdu: “Bunlar için okuyunuz. Çünkü herhangi bir şey eğer kaderi geride bırakacak olsaydı, nazar onu geri bırakır, geçerdi.” buyurdular. (Muvatta)

Hz. Ya’kub’un güçlü ve gösterişli on bir oğlunun, Mısır’a gidecekleri zaman on bir kişinin tek bir adamın çocukları olduklarından dolayı onlara nazar değeceğinden korkan bir baba şefkatiyle;
“Ey oğullarım! Hepiniz bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla beraber Allah’tan size gelecek hiçbir şeyi sizden geri çeviremem. Hüküm ancak Allah’ındır.” (Yusuf 12/67) diyerek onları zararlı bakışlardan korumak istemesi, günümüzde evlatlarının, kalabalık ve mutlu ailelerinin fotoğraflarını sürekli sosyal medyaya servis eden Müslüman anne/babalar ve aileler için ibretlik dersler içermektedir. (Kurtubi)

“Araplardan bir kimse iki ya da üç gün hiçbir şey yemeksizin durur, sonra da çadırın yan tarafına kaldırılır, önünden develer ya da koyunlar geçince: ben bundan daha güzel deve ya da koyun görmüş değilim, derdi. Aradan fazla geçmeden hemen onlardan bir kaçı ölü olarak yere yıkılıverirdi.” (Kurtubi) Kalem suresinin 51. ayetinde “Neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi” bölümünün nüzul sebebiyle ilgili tefsir kaynaklarımızda anlatılan bu hadise, nazarın ne derece tehlikeli olduğuna dair oldukça ciddi bir örnektir. Sırf gösteriş yapmak, muhatabını etkilemek ya da gündem olup birkaç beğeni alabilmek adına insanların heves edip gözlerini alamayacağı eşyalarını, evlerini, arabalarını, fotoğraflayıp sosyal medyaya servis edenler, aslında nazarla gelebilecek musibetleri kendi elleriyle çağırdıklarının farkında bile değildirler.

Amir bin Rebia adındaki bir sahabi yakışıklı ve beyaz tenli birisi olan Sehl b. Huneyf’e bakıp, “ben bunun gibi bir adam görmedim” deyince Sehl’i şiddetli bir karın ağrısı tutmuştu. Durumdan haberdar olan Efendimiz’(SAV)’in “Sizden bir kimse ne diye kardeşini öldürmeye kalkışıyor? Niçin bârekallah demiyor? Şüphesiz nazar haktır.” (Tirmizi) buyurarak yaptığı uyarı, her hangi bir zaruret olmadığı halde sosyal medyaya fotoğraf servis ederken bir kez daha düşünmemizi gerektiren önemli bir uyarıdır.

Çetin KILIÇ

Kaynak: Alıntıdır.