Etiket arşivi: Çetin Kılıç

İhtilaf

Allah’a inanan hak yolunda olan Müslümanlar kerem, cömert, fazilet ve himmet sâhibi olduklarından, hak yolcusu olmanın üstünlüğünü bir birileriyle rekabet ederek maalesef kaybediyorlar, aralarına ehil olmayanların da girmesiyle bu hak yolcusu olma üstünlüğü suistimal ediliyor, yanlış hatalı kararlarla bir birleri arasında ihtilaf oluşuyor, bunun neticesi olarak da İslâma, müslümanlara, cemaatlere ehemmiyetli zarar veriyorlar.

Karşısındaki gafiller ve dalalete hizmet edenler ise menfaatlerini kaçırmamak için zillet içinde, namert ve hamiyetsiz olmalarına rağmen, alçak, hain, zararlı, muzır olmalarına bakmadan nasıl olursa olsun kendi menfaatleri etrafında toplanıyor samimi ittifak ediyorlar.

Ey ihtilafa düşmüş hak ehli, hakikat yolcusu! Böyle zamanlarda ihlası kaçırmayın, maksadınız sadece Rıza-i ilahi olmalı, ihlas kaçar Rıza-i İlahiyeden başka maksatlar işin içine girerse Allah muhafaza ehli hak zillete mağlubiyete düşer. Hak yolunda kıskançlık olmamalı, benim dediğim senin dediğin değil Allah’ın dediği esas alınmalı.

Allah Müslümanların ferasetini arttırsın inşallah. Amin

Çetin KILIÇ

Şiar – Şahsi Farzlar – Ramazan

Modern çağın insanı, kimlik bunalımı yaşıyor. İletişim ve ulaşım araçlarının gelişmesi ile dünya adeta küçük bir köy şeklini alıyor. Bugünün ifadesi ile insanlık küreselleşme sürecini yaşıyor. Küreselleşme sayesinde medeniyetler kendi kimliği ile beraber diğer medeniyetler ile iç içe girift bir hayat tarzına girmiştir. Bu da ister istemez medeniyetler arasında bir etkileşimi ve karşılıklı bir kültür alışverişini netice vermektedir.
Şayet medeniyetlerin güçlü ve cazip bir kimlik ve sembolü olmaz ise, diğer medeniyetler içinde asimile olup giderler. Bu sebeple İslam dini Müslüman medeniyetinin kimliğine ve şiarına çok önem vermiş ve bu noktada çok güçlü argümanlar ve semboller üretmiştir. Ezan, selam vermek, hilal, tesettür, oruç, namaz gibi hem ibadet yönü hem de şiar yönü kuvvetli olan semboller, bu küreselleşme ortamında hem İslam kimliğini muhafaza ediyor, hem de başka zayıf medeniyetleri etkileyerek kendi içinde dönüştürüyor.
İslam dininde şiar ve sembollerin şahsi farzlardan daha önemli olması bu sırdandır. Ramazan orucu, kılınan teravih namazları, toplu yenilen iftar yemekleri de bu noktada güçlü ve etkili bir şiar ve semboldür. Ramazan ayı geldiğinde dünyada bir hareketlenmenin meydana gelmesi, beyaz sarayda dahi Müslümanlara iftar verilmesi, bu şiarın gücünü ortaya koymaktadır.
Çetin Kılıç
Kaynak Sorularla risale

Ramazan Ayı ve Oruç

Enes b. Mâlik (r.a.)´dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber: “Bu aya ramazan isminin verilmesi günahları yaktığı içindir.” buyurmuştur. Şu halde mübarek Ramazan ayında oruç tutan ve ihlasla tövbe eden Müminlerin günahları yanar, böylece günah kirlerinden arınırlar, tertemiz olurlar. Savm, salat, hac, zekat, kelime-i şehadet.” Eski kaynaklarda hep bu şekilde nazara verilmiştir. insan gerçekte hiç bir şeye sahip ve malik değildir. Benim evim diye ifade ettiğimiz nesne, bizden önce başkasındaydı. Bize geçti ve bizden sonra da yine başkasına geçecektir. Hiç bir medhalimiz olmayan şeye nasıl sahip çıkabiliriz. Demektir ki, sahibiyetimiz tamamen evhamdır.

Bir şeye sahip olmak, o şeyin her şeyine ve her durumuna sahip olmaktan geçer. Mesela, “güneş benimdir” diyebilmen için güneşi boşlukta durduracak bir güce ve her elementini temin edecek bir zenginliğe, düzenini sağlayacak bir irade ve ilme sahip olman gerekir. Kısaca güneşin her şeyine sahip olman gerekiyor. O zaman güneş benimdir demeye hakkın olabilir. Yoksa güneşin hiçbir işine müdahil olamadığın halde güneş benimdir demen hayali bir sahiplenme ahmaklığından başka bir şey değildir.

Bu açıdan bakıldığında insan, sonsuz acizliği ve sonsuz fakirliği bakımından hiçbir şeye sahip değildir. İnsanın kendi bedeni ve bedenindeki azaları da kendine ait değildir. Mesela mideye benim diyebilmesi için midenin her şeyine hakim olması, oradaki düzeni mükemmel bir şekilde bilmesi ve idare etmesi gerekir. Ki çok insan midesinin nerede olduğunu bile tarif etmekten acizdir. Gerçek böyle iken, felsefi safsataların yardımını da arkasına alarak insan hayali bir benlik davası ile her şeye gerçek anlamda sahip olduğunu iddia ediyor. Ve kendini memlük (yaratmaktan aciz bir kul) değil malik zannediyor; Firavun’un ilahlık iddia etmesi gibi.

Kainat sofrasında, Allah şefkat ve terbiyesini şiddetli bir şekilde ilan ve izhar ettiği halde, maalesef insanlar birtakım felsefi fikirlerin ve gaflet sayesinde sofranın ve terbiyenin farkında değiller. İşte Ramazan bu gafleti kırmak ve dağıtmak için, bütün Müslümanları muazzam bir ordu hükmüne geçirip, her gün özgürce yediği içtiği şeyleri yasak ederek, insanları yemek için buyurun emrini beklemek şekline sokunca, sofranın ve sofra üstünde parlayan tedbir ve terbiyenin bir anda farkına vardırıyor. Ve her şeyin tedbir ve terbiyesinin Allah’ın elinde bulunduğunu idrak ettiriyor. Bu idrak ve şuurun etkisi ile insanın külli bir kulluk ve şükürde bulunmasına vasıta oluyor. Oruç bir nevi bu büyük sofranın dellalı ve hissettiricisi hükmündedir. Allah Ramazan-ı şerifi hakkıyla eda etmeyi nasip etsin, tuttuğumuz, tutacağımız oruçları dergâh-ı izzetinde kabul ve makbul eylesin inşallah.

Sorularla risale

Asıl Musibet

Musibet, umumun günahlara girmesi neticesinde Allah’ın kullarına gönderdiği ikazdır. Depremde iman sahibi her kim varsa malı sadaka, canı şehit olarak kabul edilir. Acılar, yıkımlar elbette çok elem verici ama neticede ahiret yolcusu her bir Müslüman için çok güzel bir sonuç, cehennemden kurtuluş, cennete varış.

Asıl ağlanması gereken kalanlar, Allah bizleride şehitlik mertebesine ulaştırsın insaallah. Üzülelim, hatta çok göz yaşı dökelim, camilerde sabah namazlarında bir saf bile olmuyor, oysa namaz dinin direği, direk yıkılmış ev yıkılsa ne olur. Adam camide evliya ticarette eşkıya olmuş. Yalan dolu hayatlar, oysa Peygamberimiz (sav) Müslüman yalan söylemez buyuruyor. Faiz su gibi yenilir içilir olmuş, oysa faiz yiyen Allah’a ve Resulune savaş açmış gibidir. Zina; Müslümanların yaşadığı bir ülkede yasak bile değil. Helak edilmiş kavimlerin yaptıkları normalmiş gibi bir tavır var, dayatmalar var, özgürlükmüş gibi safsatalarla ümmeti Muhammed’e kabul ettirilme çalışmalarına şahit olduk maalesef.

Toplum olarak Müslümanlar olarak adeta bir seferberlik gibi toparlanma İslamı yaşama yaşatma gayretine girmeli, tebliğ vazifesini can hırış hane yapmalıyız. Şu anki farkına bile varmadığımız bu durum ahiret noktasında tüm yaşananlardan daha vahim. Allah yar ve yardımcınız olsun.

Çetin KILIÇ

Depremin Mesajı

Her şeyin anahtarı sultanı kâinatın yanındadır, her şeyin dizgini onun elindedir, arzın sallanması titremesi de onun emriyle vahyiyle olmaktadır.
Saltanatında şeriki olmayan Allah’ın icraatında da şeriki yoktur.

İmanı olan her bir beşer her anında her yerde Allah’ın dergâhına müracaat edebilir.

Mülk tamamen Allah ‘a aittir bizler onun mülkünde birer memlüküz, yani sen kendini kendin idare edemezsin yük ağır ona dayan keder çekme sefayı bul. Sevdiğin her şey de onundur onları da ona bırak o hakimdir rahimdir mülkünde istediği gibi tasarruf edebilir dehşete düştüğünde “mevla görelim neyler neylerse güzel eyler” de, pencereden seyret içlerine girme.

Ülke olarak başımız sağ olsun arzî ve semavî her türlü müsbet ve belalardan bizleri muhafaza etsin. İzni olmasa yaprak kıpırdamaz, güldüren de ağlatan da Allah’tır. Kâinatta ne kadar olay varsa ya bizzat güzeldir yada neticesi itibarıyla güzeldir. Cenabı Hak şer den kuburdan münezzehtir, Allah zulm etmez onun fiilinde hikmet ve rahmet esastır rahman ve Rahim olan Allah’ın şefkatinin yanında bütün annelerin şefaati damla dahi etmez. Bazen Celali bazen Cemali tecelli eder, bazan yaz bazan kış, bazan gece bazan gündüz, kışın kar yağmasa isteriz kar gönder yarabbi diye.

Allah bu âlemi esmasına ayine etmek için yaratmıştır. Deprem yangın sel olacak ki Celal ismi tecelli etsin, lütuf kerem rızık sevinme olsun ki Cemal ismi tecelli etsin, hastalık olsun ki Şafi ismi tecelli etsin, açlık olsun ki Rezzak ismi tecelli etsin, cehalet olsun ki Alim ismi tecelli etsin.
Kış ayındaki o fırtına, o bora, o kar yaz ayındaki çiçeklerin açması meyvelerin olması içindir.

“Kahrın da hoş lütfunda hoş, ne gelirse senden gelsin” biz buna iman etmişiz, kalbimizi sıkıyor kanı vücuda dağıtıyor, kalbi yumuşatıyor kanı kalbe topluyor her an Celal Cemal tecellisi aksi olsa kalp durur, hayat biter. Bu alem Celal ve Cemal dengesi üzerinde duruyor. Cenabı Hakkın bu kanunun girmediği mekan zaman ve adam yoktur. İslamı koruma genişletme ve bayraktarlık görevini Cenab-ı Hak Türklere vermiş alemi İslam bu coğrafyanın üzerinde büyüyecek, Allah bu millete bedel ödetiyor, felaketten saadet doğar. Mısır’a aziz olmanın yolu kuyuya atılmaktan, zindana düşmekten, köle olup, satılmaktan, iftiraya uğramaktan geçiyor, bedel ne kadar büyükse mükâfat o kadar büyük olur, musibet ne kadar büyükse mükâfat o kadar büyük olacak, kader bu millete bedel ödetiyor.

Allah nurunu tamamlayacak, Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir. Gideri çok fazla olmasına bakıp işyeri kapanmaz gelire bakarsın giderden çoksa tam hızla devam edersin. Annen yaramazlık yapınca bir tokat vurur ama yine onun sinesine gidersin seni yine annen sarıp sarmalar, Allah da bir tokat vurursa rahmetiyle kuşatır hiç şüphesiz, bu bir tokattır bu bir ihtardır, biliyoruz ki Allah’dan geldi ondan daha güçlü daha merhametli bizi bu halden kurtaracak başkası yok, Cenab-ı hak bizi kendine yaklaştırıyor, onu unuttuğumuzda kendini hatırlatıyor, acizliğimizi hatırlatıyor. Aciz ve fakir oluşumuzun sebebi her an ona yalvaralım her an onu hatırlayalım diye. Peygamber (sav) efendimizi Cenabı Hak öyle bir hale getirdi ki tam aciz, tam muhtaç, anne baba, dede hiç bir amisi yok, sadece ve sadece Allah. Yunus (as) denize atıldı deniz dalgalı ve fırtına gece karanlık ve soğuk hiç bir şeyin ona yardım etmesi söz konusu bile değil bu hadisede de kış, gece, çok büyük bir alan ve çok sayı adeta çaresizliğin dibi sebeplerin hiç biri yok gündüz olsaydı soğuk olmasa idi ama hayır, sadece Allah var. Niye tam yalvar başka kimse yok.

“La ilahe Ilahe Illa ente sübhaneke Inni küntü minezzalimin” de.

Çetin KILIÇ