Etiket arşivi: Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı

Siz Hala Çocuğunuzu Tehdit Ediyor Musunuz?

Bütün anne ve babalar gibi hepimiz çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmeyi isteriz. Ancak bunu yaparken farklı yöntemler kullanırız. Kimimiz çocuklarımızı katı ve mesafeli kurallarla yetiştirirken kimimiz de daha yumuşak ve samimi yöntemleri seçebiliriz.

Anne ve babaların özellikle ilk 6 yaşa kadar olan dönemde yaptığı en önemli hatalardan biri çocuğu tehdit etmektir. Baskı ya da tehdit yoluyla çocuğun davranışını değiştirmeye çalışmak yapılabilecek en büyük hatadır. Çocuk değersiz olduğunu hissederek öfkeye kapılır. Nedense bazı ebeveynler çocukları ile oturup meselelerini konuşarak, tartışarak halletme yoluna gitmeyip, çocuklarına karşı genellikle anlamsız bir otorite kurmak isterler ve çocukların kendilerinden korkmalarını arzu ederler.

Unutulmamalıdır ki çocuk eğitiminde ve özellikle de ilk 6 yaşa kadar olan dönemde korku ve tehdidin eğitimde yeri yoktur. Çocuk korkutularak tehditle yola getirilemez; sevgi, anlayış ve yumuşaklıkla eğitilebilir. Küçük çocuklar, kendilerine bu çeşit tehditler yapılmasa bile sürekli olarak terk edilme ve sevilmeme korkusu geliştirmeye açık ve uygun durumdadır. Bu kaygı, çocukların düşüncelerini zaten ciddi biçimde etkilerken üstüne üstlük bir de büyükler tarafından tehdit edilmeleri bu korkuların sürekli olarak yaşanmasına neden olacaktır. Çocuğunuzun yapmasını istediğiniz davranışının dişlerini fırçalaması olduğunu düşünelim. Burada ebeveynin yanlış tutumunu şöyle örneklendirebiliriz. “Eğer dişlerini fırçalamazsan sana yatarken kitap okumam veya eğer dişlerini fırçalamazsan seni sevmem gibi.” Oysa ebeveynin çocuğuna şöyle seslendiğini farz edelim; “Yatma zamanı geldi. Yatmadan önce yapmamız gereken en önemli şey neydi? Burada ebeveynin yaptığı şey cezalandırıcı olmadan çocuğuna yatmadan önceki rutinleri hatırlatmak olmuştur.

Birde öyle bir tehdit türü vardır ki bence tehdit ve korkutmaların en tehlikelisi ve ilerleyen yıllarda aile içi iletişimin önündeki en önemli engellerden biri. Çocuğu en çok sevdiği veya sevmesi gereken kişi ile tehdit etmek ve onu onunla korkutmak, yani çocuğu babası ile korkutmak ve tehdit etmek. “Akşam baban bir eve gelsin yaptığın haylazlıkların hepsini bir bir anlatacağım. Sen o zaman görürsün Hanyayı, Konyayı.

Bu tip korkutmalarda çocuğun bilinçaltında baba ile ilgili şu sıfatlar ister istemez oluşmaktadır: “Cezalandıran, şiddet uygulayan, nefret eden…

Şimdiki aklım olsaydı: “Benim için dünyanın en değerli varlıkları olan çocuklarımı, eşimin benimle korkutmasına izin vermezdim. Uygun bir dille onlarla yaşadığı sorunları ben yokken kendisinin de hallede bileceği yöntemlerle çözmesini söylerdim. Bununla birlikte benim olmadığım zamanlarda yaşadığı problemlere ortak olmaya çalışır ve onunda iş ve ruhsal yükünü hafifletmeye çalışırdım.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Çocuklarınıza Güzellikle Mi Söylüyor Sunuz? Yoksa Güzellikle Mi Dikte Ediyorsunuz?

Çocuk ailenin aynasıdır.”

Çoğu ebeveynden zaman zaman duyduğum ve hayretle dinlediğim orijinal bir cümle vardır. Anne-baba yakınındaki kimseye dert yanarken sık sık şu cümleyi kullanır. “Benim çocuğa güzellikle söyledim anlamadı.

Arkasından şöyle bir cümle de gelir çoğu zaman: “O yüzden böyle yaptım, ne yapayım

İlk bakışta çok masum ve makul gibi gelen bu cümlenin gerisini dinlediğinizde aslında anne-babanın çok da makul bir şey yapmadığını görürsünüz. Aslında burada söyleme tarzından ziyade içerik konusunda ebeveynler yanlışa düşüyorlar. İçtenlikle söylemek gerekirse bizim anneler ve babalar, çocuk eğitiminde sevgi ve şefkatin ne kadar önemli olduğunu öğrenmişler, uygulamak istedikleri baskıyı da güzellikle uygulamaya başlamışlar. Çocuğa normalde davrandıklarından çok daha yumuşak bir şekilde, çok daha şefkatli bir ses tonuyla kabul ettirmeye çalışmışlar bazı şeyleri. Çocuk kabul etmezse de, “Eee ne yapayım, güzellikle söyledim olmadı, ben de sert davranmak zorunda kaldım” durumuna gelmişler.

Mesela çocuğu gitmek istediği bir yere göndermemek için çocuğa mantıklı bir açıklama yapmadan veya çocuğun mantıklı açıklamasına karşı kendi mantıklı gerekçelerini ileri sürmeden, “yavrum lütfen bak, ben gitmeni istemiyorum tamam mı canım, babanın sözünü dinle” demişler güzellikle. Çocuk da gitmemesini gerektirecek bir neden bulamadığı için itiraz etmiş babasının baskısına, babası da “otur oturduğun yerde, gitmiyorsun işte, izin vermiyorum, güzellikle söyledim anlamadın, gitmiyorsun işte” demiş.

Ertesi gün de arkadaşına durumu anlatırken “güzellikle söyledim anlamadı ben de öyle davranmak zorunda kaldım” demiş.

Güzellikle söylemek kavramının içinde yumuşak ses tonu kullanmak, nazikçe davranmak yok mudur? Elbette vardır, ama güzellikle söylemek sadece yumuşak konuşmak değildir. Cümlemizin içinde çocuğun hoşuna gitmese de mantıklı ve güzel gerekçeler sunabilmektir. Cümlemizin manasının da güzel olmasıdır yani, sadece söylenişinin değil.

Evet, güzellikle söylemek, olmasını istediğimiz şeyleri çocuklarımıza bir gerekçe sunmadan sadece yumuşak ses tonuyla söylemek değildir. Bir şeyleri nazikçe ve ses çıkarttırmadan kabul ettirmeye çalışmak değildir. Böyle zannedersek, muhatabımızı kendimizden uzaklaştırmış oluruz. Normalde kullandığımızdan çok daha nazik bir ses tonuyla muhatabımızdan bir şeyler istediğimizde ne olur biliyor musunuz? Muhatabımız şöyle düşünür: Yine nazik ve yumuşak konuşmaya başladı bizimki, bakalım şimdi ne isteyecek?

Veya çocuk, annesi-babası hakkında şöyle düşünür: “Annem-babam yine başladı yumuşak yumuşak konuşmaya, canımı sıkacak bir şeyler söyleyecekler demek ki…

Doğru yapayım derken, yanlışın alasını yapmak bu olsa gerek. Güzellikle yaklaşayım derken çok daha çetrefilli sorunlara yol açmak ve muhatabın gözünden düşmek.

Çocuğa güzellikle yaklaşmak, özellikle kendi isteklerimizi kabul ettirmek için değil, her zaman yapmamız gereken bir şeydir. Çocuğa sadece belli durumlarda değil, her zaman yumuşak ses tonuyla ve nazikçe davranmamız gerekir. Ve güzellikle yaklaşmak demek, cümlelerimizin manasının da mantıklı ve olumlu, yani hikmetli olması demektir. Yani bir güzellik, bir fayda ifade etmesi demektir.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Eyvah! Çocuğum Yalan Söylüyor

Çocukları eğitmek, onları kendimize benzetmek değil, olmaları gerektiği gibi yetiştirmektir. (M. Selahaddin Şimşek)

Bir insanın bilinçli ve kasıtlı olarak başkalarını aldatmak, küçük düşmekten kurtulmak ve çıkar sağlamak için gerçek dışı sözler söylemesine veya akla uygun bahaneler bulmasına “yalan” diyoruz. Tanımdan da anlaşılacağı üzere çocuklar 5 yaşına kadar bilinçli olarak başkalarını aldatmak ve bundan çıkar sağlamak için yalana başvurmazlar. Bu yüzden çocukların söylediği gerçek dışı sözleri ve uydurma hikâyeleri yalan olarak değerlendirmek doğru değildir.

Bazen çocuklar, gençler yalan söyler. Anne babalar da bu yalanı yakalar. İşte bu an kimi ana baba, adeta balık yakalamış gibi sevinir. Anne babanın gözünde çocuk yüzde yüz haksızdır, sığınacak hiçbir mazereti yoktur. Bir anlamda bitmiştir. Anne baba bu kesin galibiyetin tadını çıkararak parmağını çocuğa uzatır ve mağrur bir eda ile “Sus, ayıbınla otur, bana yalan söyledin” der. Anne baba burada muhtemelen “Ben yüzde yüz haklıyım sen sıfırsın” demektedir.

Olabilir, çocuğun yalan söylemesinde kendi payı yüksektir. Fakat bu yalanda ana babanın hiç mi payı yoktur? Çocuklarımızın söyledikleri her yalanda, biraz olsun bizim de tuzumuz vardır. Bakınız niçin:

1. Çocuğunuz yalan söylemiş ise yalan söylemeyecek yapıda güçlü bir çocuk yetiştirememişsiniz demektir.

Yalan başvurmayacak kadar güçlü bir yapısı yoksa bu durum biraz onun sorumluluğu, biraz da bizim.

2. Çocuklarımız, bazı hatalarını yalana başvurmadan açıkça ifade ettiklerinde, bu durumu her zaman olgunlukla karşılar mıyız? Galiba hayır. En azından bazılarımız samimi itiraflar karşısında bazen bağırır, bazen de cezalandırma yoluna gideriz. Bu tavrımızla da çocukları istemeden yalana iteriz.

3. Biz büyükler kendimizce haklı nedenlerle- bazen çocukların yanında başkalarına yalan söyleriz. Bazen de “onlara küçük beyaz yalanlar söylenir” diye çocuklara yalan söyleriz. Gün gelir bizim, belli durumlarda yalan söylediğimizi anlarlar. Onlar da belli durumlarda kendilerince haklı gerekçelerle yalan söylerler. Bu nedenle çocuklara küçük beyaz yalanlar söylenebilir düşüncesi tamamen yanlıştır.

Yukarıda ifade edilenler, yalan söyleyen çocuklara aldırmayalım, hoş görelim anlamına gelmiyor. Yalan söylediklerini fark ettiğimiz zaman, üzüldüğümüzü rahatsız olduğumuzu belirtelim. Ancak kendimizi yüzde yüz haklı görüp önlenemez bir öfke içine girmeyelim.

Çocuklar Neden Yalan Söyler

1. Aile içinde veya çevrede çok sık yalan söyleniyor olması çocuğu yalana alıştırır. Çocuklar ana-babayı model ve örnek alır. Anne-babalar “yalan söyleme” konusunda da model oluştururlar. Anne-babanın yalana başvurduğuna tanık olan çocuk, yalan söylemeyi öğrenir. Örneğin; eve gelmek isteyen misafire anne ve babanın gerçeği söyleme yerine “akşam başka bir yere davetliyiz” şeklinde yalan söylemesi birde bu söylemin çocuğun yanında yapılması ebeveynin çocuğunun yalan söylemesine zemin hazırlamış olur.

2. Anne babanın ve çevrenin çocuğa yeterince sevgi, ilgi göstermemesi. Anne babası ve çevresi tarafından sevilmediği ve ilgi görmediği hissiyle kendini değersiz hisseden çocuk, çevresindekiler tarafından değerli algılanma ve onaylanma ihtiyacıyla, sahip olmadığı bir şeye sahip olduğunu veya yapmadığı bir şeyi yaptığını ifade edebilir. Örneğin; başının ağrımadığı halde kendini acındıracak bir şekilde baş ağrısı çektiğini söylemesi, okul başarısı düşük olduğu halde anne ve babasına deneme sınavında soruların hepsini yaptığını söylemesi gibi.

3. Çocuk cezadan kaçmak içinde yalan söyleyebilir. Çocukları yalana iten diğer bir neden de ailesi tarafından aşağılanmamak ve cezalandırılmamak için yapmadığı davranışları yapmış gibi ya da yaptığı davranışları yapmamış gibi ailesine aktarabilir.

Örneğin; harçlığını ailesinin istemediği yerde harcayan çocuk, anne ve babası parasını ne yaptığını sorduğunda, çocuğun parası çalınmadığı halde parasının çalındığını söyleyebilir.

4. Çocuklar özlem duydukları, olmasını istedikleri şeyler içinde yalan söylerler.

Örneğin; babasından ayrı yaşayan bir çocuğun her gün babasının kendisini aradığını söylemesi veya annesiz büyüyen bir çocuğun arkadaşlarına annesiyle yaptıklarından söz etmesi gibi.

Bazen de bunun tam tersi bir tutumla çocuk annesi yaşamasına rağmen öğretmenlerine veya arkadaşlarına, annesinin öldüğünü söyleyebilir.

5. Çocuk çevresinin hayranlığını kazanmak için yalan söyleyebilir.

Örneğin; arkadaşlarına fakir olduğu halde çok zengin olduğunu, arabası olmadığı halde son model bir arabası olduğunu söyleyebilir.

6. Anne ve babasının sevgi ve ilgisini paylaşmamak için yalan söyleyebilir.

Örneğin; anne ve babasına ablasının onu dövmediği halde kendisini dövdüğünü söyleyebilir.

7. Arkadaşlarının sevgi ve ilgisini paylaşmamak için yalan söyleyebilir.

Özellikle ilköğretim çağındaki çocuklarda arkadaşlarının ilgisini kendine çekmek için “Ali senle dolaşmak istemiyormuş” bana öyle söyledi diyerek yalana başvurması buna örnek gösterilebilinir.

8. Erken çocukluk döneminde aşırı ödüllendirilen çocuklarda yalan söyler. Aşırı ödüllendirilen çocuk, sosyal hayatla tanışmaya başladığında sosyal hayatın içindeki arkadaş, öğretmen vb kişilerden de aynı ödüllendirmeyi bekler. Bunu da elde etmek için yalan söyleme tutumu içine girer. Ya da hiçbir davranışı ödüllendirilmeyen çocuk yalan söyleme gereksinimi duyabilir.

Yalan Söyleyen Çocuğa Nasıl Davranmalı?

1. Yalan söyleme davranışını iyileştirmek, önlemekten daha zordur. Önemli olan, çocuğu yalana itecek durumlara meydan vermemektir.

2. Çocuklar anne babayı taklit ederek büyürler. Çocuğunun yalan söylemesini istemeyen anne ve babalar kendileri iyi model olmalı, yalan söylememelidir.

3. Anne ve baba’nın söyledikleri ile davranışları arasında tutarlılık olmalıdır.

4. Anne ve babalar çocuklarını çok iyi tanımalı ve yeteneğinin üzerinde beklentilere girmemeli, önüne ulaşamayacağı hedefler koymamalıdır.

5. Anne ve babalar çocuklarını, kardeşi ve çevresindeki diğer insanlar ile kıyaslamamalıdır.

6. Anne ve babaların koydukları kurallar çocuğun hürriyet ve bağımsızlık alanını daraltmamalıdır.

7. Anne ve baba, çocuğu tehdit etmemelidir.

8. Anne ve baba yalanlan söylemlerine çocuğunu ortak etmemeli “bu yaptığımızı annene söylemeyeceksin tamam mı oğlum” tarzından söylemlerde bulunmamalıdır.

9. Anne babalar çocuğa karşı iyi bir dinleyici olmalı; isteklerini, sıkıntılarını, kaygılarını ve endişelerini dile getirmesine fırsat vermelidir.

10. Yalan söylemekte ısrar eden çocuğa ulaşmanın yolu, kendisini yalan söylemeye iten sorunların çözülmesine yardım etmek ve yalan söylemeyi gereksiz kılacak bir ortam hazırlamaktır.

11. Çocuğun söylediği yalanın içeriğinden ziyade yalan söylemesine neden olan şeye odaklanmalıdır.

12. Çocuğunuz yalan söylediğinde ona bu söylediğinin yalan olduğunu anladığınızı hissettirmeniz önemlidir. Anne ve baba bir avcı gibi çocuğun yalanını yakalamaya çalışmamalıdır. Bu çocuğa güvenmediğinizi gösterir ve çocuk nasıl olsa güvenmiyorlar diye yalan söylemeye devam edebilir.

13. Çocuğa yeterli ilgi ve sevgi gösterilmelidir.

14. Çocuğun yalan söylediğini tespit edilirse, onu bu durumla hemen yüzleştirip yorum yapmamalıdır.

15. Çocuğunuzun hangi durumlarda yalana başvurduğunu irdeleyin. Mesela; Okul başarısında problemi mi var? Baskıcı otoriter tepkinizden mi çekiniyor? Bunun nedeni nedir? Tespit edin.

16. Yalanın her türlüsüne karşı olduğunuzu sadece çocuğunuzu uyararak değil, yaşayarak, örnek olarak da gösterin.

17. Çocuk yalana başvurmadığında, dürüst davrandığında onun bu davranışının ailesi tarafından fark edilmesi ve bu davranışı pekiştirilmesine yardımcı olunmalıdır.

18. Yalan, bazen bir patoloji (hastalık) belirtisi de olabilir. Ağır psikolojik dengesizliklerde ya da kişilik bozukluklarında yalana rastlanabilir. Bu durumlarda konunun uzmanından yardım alınmalıdır.

19. İnsanın her yaşta takdir edilmeye ve onaylanma ihtiyacı vardır. Çünkü çoğu kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.

Çocuklar, bazı doğruları ancak deneme ve yanılmadan sonra öğrenebilir. Çocuk, yanlış bir şey yaptığında veya yalan söylediğinde çocuğun kişiliği üzerinde değil, davranışı üzerinde durmalıyız. Ödevini yapmayan bir çocuğa, “Sen tembel bir çocuksun” deyip onu aşağılamak yerine tembelliğin iyi sonuçlar vermediğini, tembel insanların iyi bir iş sahibi olamayacağını, fakir düşüp başkalarına muhtaç olacağını anlatmalıyız. Aynı şekilde çocuk yalan söylediğinde, kendisine güveni ve saygısı olan bir insanın yalan söylememesi gerektiğini, yalan söyleyen insanlara toplumda saygı duyulmadığını anlatmalıyız.

Çocuğumuzun yalanını yakaladığımızda kendimizi yüzde yüz haklı görürsek, öfkemiz de yüzde yüz olur. Eğer çocuğunuz size yalan söylemişse bu yalanda sizin de payınız vardır. Bu gerçekten yola çıkarak olaya baktığımızda, daha ılımlı olabiliriz. Ilımlı olduğumuz zaman ise çocuğumuzu arzu ettiğimiz yönde değiştirme, geliştirme şansımız artar. Onların bir yalanlarına bugün aşırı öfkelenirsek, yarın daha dürüst olmalarına değil, daha iyi kamufle edilmiş, daha organize yalanlar söylemelerine yol açarız.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Evlatkolik Anne Ve Babalar

Dünyada bir tek güzel çocuk vardır. Bütün anneler ona sahiptir.

Anneler şefkat ve merhametten dolayı aşırı koruyuculukla “annelik” özelliklerini suistimal edebilmektedirler. Dizlerinin dibinde yetişen çocuk belki bazı risklerden korunur ve kurtulur, fakat diğer taraftan başka büyük risklerle karşı karşıya bırakılır aslında.

Dünyada annesinin dizinin dibinden çıkmayarak gelişip üstün başarılar elde etmiş, insanlığa büyük hizmetler vermiş kişi neredeyse yoktur. Çünkü böyle çocuklar devamlı üzerlerinde bir koruyucu şemsiye hissettiklerinden kendilerini adeta kilitler; her şeyi bir dönem anne babalarından sonra başkalarından beklerler. Belki fiziksel olarak çok bakımlı, maddeten iyi besili olurlar ama ideal bir şahsiyet özelliği geliştiremezler.

Aslında her anne- baba, potansiyel bir “çocuk bağımlısı”dır. Eğer vaktinde çözüm üretilmez, tedbirler alınmaz ise bu “potansiyel bağımlılık riski” harekete geçer; hem çocuğun hem de anne-babanın hayatını kâbusa çevirebilir.

Çocukların, aile içindeki halleri, koza içindeki kelebeğe benzer. Bir kelebek için “koza yaşantısı”nın her saniyesi çok önemlidir. Hatta kelebeklerin kozadan çıkışı bile çok özeldir.

Koza içindeki hayatını tamamlayan kelebek, yumuşacık başı ile önce kozayı deler. O narin ve hassas vücudu ile kozaya açtığı küçücük delikten dışarı çıkmaya çalışır. Ama bu çok da kolay olmaz. Çünkü delik küçük, kelebeğin vücudu ise büyüktür. Yavru kelebek, önce kafasını, sonra vücudunu o incecik delikten dışarı çıkartmak için mücadele eder. Rengârenk ve hassas kanatları “ha yırtıldı, ha yırtılacak” korkusu ile bir sağa bir sola yalpa yaparak dışarı çıkmaya başlar.

Eğer anne kelebek, yavru kelebeğin bu kıvranışlarına üzülür ve “yavrum dışarı daha kolay çıksın” diye, deliği genişletirse kelebek bir ömür boyu uçamaz. Çünkü yavru kelebek, o daracık delikten dışarı çıkmaya çalışırken koza içinde, vücuduna bulaşmış olan bir sıvıyı da kanatlarından sıyırmaya çalışmaktadır.

Annenin kozadan zorlanarak çıktığını zannettiği yavru kelebek, aslında, kanatlarındaki sıvıdan kendini kurtararak uçuşa hazırlanmaktadır. Yavru kelebek, kozadan çıkarken kanatlarındaki sıvıyı, kozadaki o dar delik vasıtası ile sıyırmamış ise hiçbir zaman uçamayacaktır. Her kanat çırpışında, ıslak kanatları ya birbirine yapışır ya da kanatlarını ağırlıktan taşıyamaz.

Kelebek koza örneğinde olduğu gibi, anne kelebeğin yaptığı tarzda, “aşırı koruma hissi” ile çocuklarına sahip çıkan anne babalar, çocuklarına iyilik yaptıklarını zannettikleri halde, zarar vermektedirler. Onların hayata hazırlanmasına izin vermeyerek sosyal hayatlarını başkalarına bağımlı hale getirmektedirler. Aşırı koruyucu aile içinde yetişen çocuklar, kozadan suni müdahale ile çıkartılan kelebek gibi, sosyal hayata atılmak için gerekli donanımı hazırlayamamaktadırlar.

Çocuklar genel ahlak kurallarını çiğnemedikçe hata yapmalarına göz yummak gerekir. Çünkü çocuklar hata yaptıkça tecrübe kazanırlar. Tecrübe, başarıya yürüyen bir insanın en güçlü hafızasıdır. Çocuk pratikte bir şeyler yaptıkça yapabileceği şeyleri keşfeder. Eğer anne-baba “aman evladım sen yapma, ben hallederim” diyorsa çocuğun geri kalan hayatında onu bağımlı hale getiriyordur. Aşırı korumacı ve “evlatkolik” bir aile içindeki çocuk, kendini ve kendi kabiliyetlerini tanıyamaz.

Tabağındaki iki köfteyi yedikten sonra “ben doydum” diyen çocuğa: “hayır olmaz, tabağındaki diğer köfteleri de bitireceksin” dediğimizde çocuğun bilinçaltına verilen mesaj: “Ben doyduğuma karar verecek güçte değilim, doyup doymadığıma annem veya babam karar verir” şeklinde olur.

Ama aileler çocuğun yiyeceği fazladan birkaç köfteden alacağı proteinden çok çocuğun öz güveninin gelişmesinden sorumlu olduklarını unutmamalıdırlar. Şefkatlerinden (evlatkolik olduklarından) doğan bu ısrarcı tutum ileride tamiri imkansız kişilik tahribatlarına neden olabilir. Bu akıldan çıkarılmamalıdır.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Anne ve Babama Mektup Ben Gencim

Ben gencim, bana bir şeyler oluyor. Boyum büyüyor, gelişiyorum, boyumun büyüdüğü tepeden bakınca her şey değişik görünüyor. Kabıma sığmamaya başladım. Duygularım boyumdan da hızlı büyüyor, dur durak bilmeden koşuyor ve daldan dala konuyor. “Babam- annem çok cahil, kimse bir şey bilmiyor ve ben aslında çok şey biliyorum, oysa kimse beni dinlemiyor ve anlamıyor” gibi geliyor bana.

Ben gencim, evet kabıma sığamıyorum, kendime yeni bir duruş, yeni bir tarz oluşturma ihtiyacındayım. Evde duramıyorum. Arkadaşlarım benim her şeyimmiş gibi geliyor. Onlarla gece gündüz otursam, konuşsak, hayal kursak, çocuklar gibi koşup zıplasak ve kimse bana karışmasa istiyorum. Boyun büyüdü, koca adam oldun diyorlar bana, oysa içimdeki çocuk hâlâ at koşturuyor. Tabi ki boyum kadar olgunlaşacağım fakat zamanla.

Siz büyükler ne kadar sabırsız ve acelecisiniz farkında mısınız? Söylediğiniz her şey ters geliyor bana, ne zaman itiraz penceresinden uzansa cümlelerim, tenkit ve azarlama soğuğunda kırağı çalıyor filizlerimi. Sen de kimsin ki, nasıl büyüklerinle böyle konuşursun? deyip susturuyorsunuz. Oysa siz büyükler onaylamadığınız bir durumla karşılaştığınızda, “Aman incinmesin” ya da “ayıp olur” veya “el ne der” diye, çoğunlukla susuyor, yüzlerine karşı onaylıyor daha sonra da, ya arkalarından konuşuyor veya içinize atıp, bir süre sonra patlayacak kadar biriktiriyorsunuz.

Ben ise şimdi yanlış olsa bile sizinle açık açık konuşmak istiyorum fakat bu seferde beni dinlemeye tahammül edemiyor ve beni hemen susturuyorsunuz. Şimdi size soruyorum, nasıl doğru konuşulur? Nasıl itiraz edilir? Ne zaman ve nasıl hakkımı koruyabilirim? Bunu bana siz öğretmezseniz kim öğretecek? Beni sürekli susturur ve bastırırsanız bende size benzerim ve fakat size benzemek istediğimi kim söyledi?

Ben gencim, bırakın itiraz edeyim, bırakın eleştireyim, biraz idare edin ne olur? Çalkalanıyorum hayat denizinin dalgalarında. Nasıl olursam kendim olurum bilmiyorum. Sürekli itirazları bastırılanlar, hayatta da itiraz etmeyi unutuyor, kendinize bakın beni daha iyi anlarsınız. Şimdi itirazlarım anlamsız olabilir fakat zamanla bu da oturacak. Bazen saçmaladığımın farkındayım fakat engel olamıyorum. Bazen duymazdan, bazen görmezden geliverin, bazen susuverin ne olur?

Ben gencim, nasıl durursam, nasıl bakarsam daha alımlı, daha güzel ya da yakışıklı olurum bilmiyorum, deniyorum. Diken gibi saçlarla ilgi toplar mıyım acaba? Ya da bende nasıl duruyor şöyle bol, düşecek gibi duran pantolonlar. Bunların hepsi bana yabancı ve zor geliyor aslında, fakat arkadaşlarımdan ayrı düşmek ve onlardan farklı olmak istemiyorum. Her yaptıkları bana güzel geliyor, onlar gibi olmazsam bana ilgi göstermezler ve yanlarında küçük düşerim, belki de dışlarlar diye korkuyorum. Onlara benzediğimde kendimi daha güçlü ve güvenli hissediyorum.

Ben gencim, anne babacığım beni bu halimle sevmenizi o kadar çok istiyorum ki. Ne olur azıcık geç kalsam, ne olur ben de yetişkin gibi muamele görsem, ne olur eve girer girmez eleştiri okları üzerime yağmasa ve gönlüm yaralanmasa. Eve girdiğimde asık yüzlerinizle karşılaşmak bazen bir kâbus gibi beni korkutuyor.

Ben gencim, tamam siz de anne-babasınız, elbette sınır koyacaksınız ve benim bilmediğim tehlikelere karşı beni uyaracaksınız fakat sizi dinleyebilmem ve görebilmem için benim seviyemde ve benim kulvarımda bulunup elimden tutmalı ve sevgiyle gözlerime bakmalısınız. Hiçbir şeyimi ve hiçbir yaptığımı beğenmeyince, kendimi işe yaramaz ve değersiz birisi gibi hissediyorum. O zamanda kendime güvenim azalıyor, moralim bozuluyor ve gerginleşiyorum. Nadiren söylediğiniz o “seni elbette seviyoruz” sözü ise yakınımdan bile geçmiyor, çünkü yakınlarımda bana sürekli iğne gibi batan ve sizden uzaklaştıran tenkit edici, aşağılayıcı sözleriniz var.

Ben gencim, hayata, kendime ait pencereden bakmak istiyorum. Sizin pencerenizden bakmamı istemeyin benden. Tamamen başıboş bırakmanız da işime gelmez. Sevin, koruyun fakat o koruma ipini boynumdan çıkarın ki beni boğmasın. Beni sürekli korumanıza, benim adıma düşünmenize değil, benim düşünmemi sağlamanıza ihtiyacım var. Bazen öyle oluyor ki, o tenkitlerinizi ve aşağılayan cümlelerinizi duymamak için eve bile gelmek istemiyorum. Size hep karşı çıkıyor ve hiçbir şeyi kabul etmiyor gibi görünsem de, içimde size karşı çok büyük sevgi ve ihtiyaç var. Sizin şartsız sevgi ve güveniniz benim sıçrama tahtam gibi. Siz benim gerçeği görmemi şefkatli sözlerle sağlayın ve bana şartsız saygı duyun ve zaman tanıyın.

Bana verdiğiniz bütün o güzel sözlerin hepsi zihnimde fakat ben daha iç dünyamın dalgalanmasını durduramadığım için sanki hiç söylenmemiş ve beni etkilememiş gibi görünüyor olabilir. Siz bu şaşırtıcı görüntüye inanmayın. Hiçbirinin boşa gitmediğini göreceksiniz. Yeter ki, ben dalgalarla boğuşurken elimi bırakmayın. Sizden koparsam ya boğulur giderim ya da başka sahillerde gözümü açabilirim.

Ben gencim, duygularımı ve aklımı siz beslemezseniz, ben başka beslenme kaynağı bulmak zorunda kalabilirim. Benim odama, giysilerime karışmayın. Sadece olması gerekeni söyleyin bırakın ben evime içim rahat olarak rahat gidip gelebilmeliyim.

Beni hep seveceğinizi ve hiç yalnız bırakmayacağınızı bilmeme her zamankinden çok ihtiyacım var. Hele arkadaşlarımı hiç eleştirmeyin. Onlar benim en önemli desteğim. Onlarsız kalırsam yıkılırım. Ufak tefek yanlışlarıma göz yumun. Mükemmeliyetçi olduğunuzda, hiç beğenmeyip daha iyisini yapmamı beklediğinizde ümitsizliğe düşer, hiçten her şeyi bırakabilirim.

İçimde çok git geller yaşıyorum. Neyi istediğimi, neyi sevdiğimi, hangisinin doğru olduğunu çoğu zaman karıştırıyorum. Düşünmeye ve bulmaya ihtiyacım var. Bu zamana kadar ki bana verdiklerinizle hareket ediyor zihnim. Daha çok kavgalarınız ve eleştirileriniz kalıcı olmuş. Siz huzurlu ve mutlu olduğunuzda kendimi çok daha güçlü ve zorluklarla mücadele edebilecek yetenekte görüyorum. Siz kavga edip huzursuzluk yaşadığınızda, ayağımın altındaki zemin kayıyor gibi hissediyorum.

Ben gencim, yüzümdeki bir sivilce beni allak bullak ettiğinde ve ayna ile sıkı fıkı olduğumda o beni küçümsemeniz ve anlamamanız var ya, çok canımı acıtıyor. Odamdaki resimler ve dağınıklık korkutmasın sizi. Kafamın içi dağınık da ondan böyle. Siz aslında arada sırada benim size yaklaştığımı ve şirinleştiğimi fark edemeyecek kadar yanlışlarıma takılısınız. O dönemlerimi bir yakalayabilseniz ve beni anlamaya çalışsanız, iki taraf da çok mutlu olabilir inanın.

Ben gencim, arkadaşlarımla tanışın, eve çağırın ve onları benim gözlerimle görmeye çalışın, nasihatleri hiç dinlemediğimizi gördüğünüz halde, devam etmenize şaşırıyorum. Elâlemin sözüne çok bakıyorsunuz. “Aaaaaa çok yüz veriyorsun, bu kıyafette ne böyle? Sizin delikanlı saçlarını mı uzatmış öyle? Ya da kızınızın üstündekilerde ne öyle? Ne olacak? Zamane çocukları, bana göre hiç yakışmamış. Şimdiden bu kadar yüz verirseniz daha sonra hiç başa çıkamazsınız” gibi sözler sizi ne çabuk etkiliyor? Onları dinlediğiniz kadar beni dinleseniz daha kolay anlaşırız.

Alınmayın ama anne-babacığım, hiç benim sorunlarım ve ihtiyaçlarım hakkında kitap okudunuz mu? Hayır ya da evet derken neye göre diyorsunuz? “Acaba biz nasıl davranırsak doğru olur” sorusu var mı zihninizde? Eğer yoksa Allah iki tarafında yardımcısı olsun, demek ki daha çok düşüp kalkacağız ve çok yara alacağız. Çünkü “Bilmeyen el hüner üretmez” demiş büyükler. Bildiklerinin ve yaptıklarının tamamının doğru olduğunu düşünmek kadar tehlikeli bir şey yoktur.

Ben gencim, bir gün öfkemin rengi gözlerime vurduğunda, “Sizden nefret ediyorum, bu evde yaşanmaz” deyip kapıyı çarpıp çıktığımda, bunu söyleyen dilim ve giden sadece bedenim, kalbim ise sizin yanınızda atıyor olacak inanın. Ben sağa sola zikzaklar çizerken kimi zaman dibe çökersem, iyi arkadaşlar, verdiğiniz güven ve sabrınız, benim en iyi ilacım olacaktır. Unutmayın, kanımın deli deli aktığı bu zamanlarda beni idare etmenize ihtiyacım var.

Ben gencim, takdire, teşekküre ve azda olsa başardığım şeyleri bilmeye hava kadar ihtiyacım var. Siz benim yanımda mısınız karşımda mısınız, sözlerinizin renginden ve gözlerinizin mesajından derhal anlaşılıyor. Yanımda olmanız size olan bağlılığımı artırıyor. Nereye güçlü bir bağ ile bağlansam, orada kalmaya müsaidim. Ben size bağlanmak ve sizinle kalmak istiyorum. Bana bu fırsatı verin olur mu?

Ben gencim, bazen sizinle ve akrabalarımla birlikte görünmek bile istemiyorum. Bu geçici, ne olur beni anlayın. Sizin yapamadıklarınızı yapmam ya da yaptığınız yanlışları yapmamam için gözünüzün üzerimde olması beni boğuyor. Yapma yapma diye sürekli söylediğiniz şeyler daha kalıcı oluyor, farkında değilsiniz. Benim yapmamam gerekenlerden ziyade yapmam gerekenleri bilmeye ihtiyacım var. Beni kendinizle ve başkalarıyla mukayese ediyorsunuz, ben de sizi başka anne babalarla mukayese etsem hoşunuza gider mi?

Ben gencim, sanki siz her yaptığınızı doğru görüyor ve hiç beni kale almıyor, adam yerine koymuyorsunuz gibi hissediyorum. Bu da benim size yakınlaşmamı engelliyor.

Biliyorum geçecek bu zikzaklar, her gecenin bir sabahı olduğunu, her fırtınanın durulduğunu ve her kışın bir baharının olduğunu biliyorum. Kuşluk vakti yakın anne ve babacığım. Az daha sabır lütfen, beni olgunlaştıracak kontrollü serbestlik ve değerlerinizi gün ışığı niyetine bekliyorum. Sizi seven ve anlayan ve fakat daha çok da anlaşılmayı bekleyen genç bir çocuğunuz var, zor da olsa realitemiz bu.

Ben gencim, her şeye rağmen siz dünyanın en iyi anne babalarısınız. Bizlere rağmen gene iyisiniz, sizleri çok seviyorum. Yakında fazlasıyla geri ödeme yapmak kaydıyla gönül hesabıma karşılıksız saygı, güven ve sevgi yatırılmasını acilen talep ediyorum. Sizi ömür boyu gönlünde yaşatacak, baş tacı yapacak, sözlerinizi dinleyecek, sizinle ilgilenecek ve fakat kumandasını size asla vermeyecek olan ve duanıza muhtaç genç çocuğunuz.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.