Etiket arşivi: Diyanet İşleri Başkanlığı

Arakan için bir SMS at

Arakan için toplanan yardım 12 milyonu aştı

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfının ortaklaşa yürüttüğü yardım kampanyasında bugün itibarı ile banka hesaplarında biriken rakam 12 milyon 332 bin 445 lirayı buldu. Bunun 301 bin 8 yüz 50 lirasını GSM operatörlerinden yollanan 60 bin 37 kısa mesaj oluşturuyor.

Arakan yaz 5601’e gönder. 1 sms 5 lira.

Halen devam eden yardım kampanyasına katkı sağlamak isteyenler için hesap numaraları şunlar;

Türkiye Vakıflar Bankası Meşrutiyet Şubesi

TL Hesabı : TR55 0001 5001 5800 7300 0661 77
USD Hesabı : TR38 0001 5001 5804 8013 5505 63
EURO Hesabı : TR17 0001 5001 5804 8013 5505 53

Türkiye Halk Bankası Mithatpaşa Şubesi

TL Hesabı : TR75 0001 2009 3960 0016 0001 28

T.C. Ziraat Bankası Mithatpaşa Şubesi

TL Hesabı : TR08 0001 0012 6207 9673 6651 08

Diyanet

Arakanlı Müslümanlara yardım ve dua çağrısı

Diyanet İşleri Başkanlığı, Burma’da yaşayan Arakanlı Müslümanlara yönelik saldırı ve katliamların artması üzerine yazılı bir açıklama yaptı. Katliamların sona erdirilmesi için uluslararası toplumun göreve davet edildiği açıklamada, dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen Müslümanlara yönelik saldırı ve tecavüzlerin derhal sona erdirilmesi istendi.

Açıklamada öne çıkan başlıklar şöyle:

Kimden gelirse gelsin, zulüm, asla kabul edilemez…

“Son yıllarda dünyada farklı din mensupları arasında meydana gelen çatışmaların giderek artması, insanlığın geleceği, barış ve huzuru adına son derece üzüntü vericidir. Dünyanın neresinde olursa olsun, kimden gelirse gelsin, hangi gerekçe ile yapılırsa yapılsın, dini, ırkı, rengi ve coğrafyası ne olursa olsun insanlığa karşı yapılan her türlü zulüm, işkence ve öldürme gibi eylemler asla kabul edilemez.

Arakanlı Müslümanlara zulmediliyor…

1942’den bugüne Burma’da yaşayan Arakanlı Müslümanlar, bütün dünyanın gözleri önünde pekçok kere katliamlara, cinayetlere, insan hakları ihlallerine, din ve vicdan özgürlüğü kısıtlamalarına, fiziksel işkencelere, saldırılara, tecavüzlere maruz kalmış; evleri, camileri, medreseleri, köy ve kasabaları yakılıp yıkılarak yok edilmiş; sürgünlere, göçlere, geçici kamplarda ve ormanlarda yaşamaya zorlanmış; haksız bir şekilde tutuklanarak hapse atılmış; nehirlerde ve okyanuslarda boğularak ölmeye terk edilmiş; evlenmelerine, aile olmalarına izin verilmemiş, yaşama, sağlık, eğitim, güvenlik, barınma, mal-mülk edinme, seyahat etme gibi en temel insan haklarından sürekli mahrum edilmişlerdir. Burma’da, Arakanlı Müslümanlara yönelik olarak son yaşanan hadiseler, bu ülkede binden fazla Müslümanın ölümüne, doksan binden fazla Müslümanın da evsiz kalmasına sebep olmuştur.

Nijerya’da gerçekleştirilen Hristiyanlara yönelik saldırılar, İslâm’ın öğretileri ile bağdaşmaz…

Diğer taraftan son günlerde Nijerya’da kiliselere ve Hristiyan köylerine yönelik gerçekleştirilen saldırılar sonucunda pek çok insan hayatını yitirmiştir. Bu saldırılar, bir insanı öldürmeyi bütün bir insanlığı öldürmek olarak değerlendiren İslâm’ın öğretilerine asla uygun değildir. Bu itibarla Nijerya’da kiliselere ve Hristiyanlara karşı yapılan saldırılar nasıl kabul edilemezse Burma’da, Arakan’da, Aykab’da Müslümanlara yönelik saldırılar, zulüm, işkence ve cinayetler, Müslümanların evlerine ve camilerine yönelik tahripkâr girişimler, onların zorla göçe mecbur edilmeleri, kadınlara yapılan tecavüzler de hiçbir şekilde kabul edilemez.

Arakan’daki çağdışı uygulamalar, bir an önce durdurulsun…

Temel insan haklarının uluslararası bütün sözleşmelerde ve hukuk metinlerinde güvence altına alındığı bir çağda Burma’daki bu çağdışı uygulamaların bir an önce sona erdirilmesi dünya kamuoyundan beklentimizdir. Burma’da işlenen bu insanlık suçu ve insanlık dışı uygulamalar, her ne kadar dünyanın uzak bir bölgesinde işleniyor ve dünya gündeminden gizlenmeye çalışılıyor olsa da kitle iletişim araçlarının alabildiğince geliştiği bir dönemde temel insan haklarını hiçe sayan ve insanoğluna karşı işlenen böyle suçları dünya kamuoyunun dikkatlerinden kaçırmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.

Uluslararası toplum, zulme ‘dur!’ demeli…

Bu vesileyle Birleşmiş Milletler, İslâm İşbirliği Teşkilâtı başta olmak üzere dünyadaki bütün uluslararası kuruluşları ve insan hakları örgütlerini Burma’da yaşanan bu zulme sessiz kalmamaya ve bir an önce ‘dur’ demeye; İslâm dünyasını ve tüm insanlığı Arakanlı Müslümanlara yardım etmeye; bu arada Bangladeş hükümetini, iltica eden mültecilere sığınma hakkı konusunda uluslararası teamüllere uymaya davet ediyoruz.”

Diyanet

Müminin sevgi ve barış dokunuşu: Selâm

Her yıl Ramazan ayında bir konu belirleyerek kaybolmaya yüz tutan değerleri yeniden toplumun gündemine taşımayı hedefleyen Diyanet İşleri Başkanlığı, 2012 yılının Ramazan ayı temasını, “İnsan İlişkilerinin En Önemli Unsuru, Medenî İletişimin Sembolü: Selâm ve Selâmlaşma” olarak belirledi.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından aylık olarak yayımlanan Diyanet Aylık Dergi de Temmuz sayısını selâm ve selâmlaşmaya ayırdı.

Dergide bir başyazı kaleme alan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, selâmın, dilden kalbe, kalpten organlara; bireyden topluma ve tüm insanlığa yansıyan barış dili olduğunu ifade etti. Başkan Görmez yazısında, İslâm’da insan ilişkilerinin hak, hukuk, adalet, doğruluk, eşitlik, merhamet, şefkat, sevgi, saygı, dostluk, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi yüksek fazilet ve erdemler üzerine inşa edildiğini belirterek, bu erdemlere ulaşmanın en güzel yollarından birinin de selâm ve barış dilini ilişkilere hâkim kılmak olduğunu ifade etti.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in başyazısından öne çıkan başlıklar şöyle:

İlişkilerimizde selâm ve barış dilini hâkim kılalım…

“İslâm’da insan ilişkileri hak, hukuk, adalet, doğruluk, eşitlik, merhamet, şefkat, sevgi, saygı, dostluk, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi yüksek fazilet ve erdemler üzerine inşa edilmiştir. Söz konusu fazilet ve erdemlere ulaşmanın en güzel yollarından biri, hiç şüphesiz selâm ve barış dilini ilişkilerde egemen kılmaktır. Selâm, her şeyden önce insanların birbirleriyle sağlıklı iletişim kurmalarının temelidir. Dilden kalbe, kalpten organlara; bireyden topluma ve tüm insanlığa yansıyan barış dilidir. Sosyal ilişkileri barış üzerine kurmanın, güven ve huzuru gerçekleştirmenin, dostluk ve kardeşliği geliştirmenin yoludur. Sinelerdeki ağır yükleri atmanın, küskünlük ve dargınlıkları gidermenin adresidir. Müslümanın kimliğini inşa eden temel bir şiar ve semboldür. Fert ve toplum hayatında barış ve güvenin sembolü, huzur ve mutluluğun kaynağı, müminlerin birbirlerine karşı iyi niyetlerinin bir göstergesidir. Daha da önemlisi kardeşlik hukukunun bir gereğidir.

Ne yazık ki bu yüksek değer, modern zamanlarda önem ve değerini yitirmeye başladı. Toplum hayatından fert ve aileye, kitle iletişim araçlarından sanal ortamlara kadar pek çok alanda selâm ve barış dili yerine çatışma ve kavga dili egemen olmaya başladı. Tanışma ve bilişmenin en güzel yolu olan selâm ve barış dili, ötekileştirme, ayrıştırma ve farklılıkları tek tipleştirme ya da yok etme girişimlerinin etkisiyle büyük yara aldı. İnsanlık selâm ve barış dilinden gün geçtikçe uzaklaşmaya, esenliğe sırt çevirmeye başladı.

Aranızda selâmı yayınız…

Diğer taraftan dünyevileşme ve bireysellik giderek ön plâna çıkmaya başladı. İnsanlar, kalabalıklar içinde yalnızlaştı. Mahallelerin, sokak ve caddelerin aile sıcaklığını aratmayan o dostane ilişkileri kaybolmaya yüz tuttu. İnsanlar birbirine yabancılaştı. İlişkilerde samimiyetsizlik ve güvensizlik yaygınlaştı. Selâm ve selâmlaşma kültürünün toplumsal hayattaki varlığı ve görünürlüğü azaldı. Artık insanlar bırakın tanımadığı insanlara selâm vermeyi tanıdıklarını bile görmezden gelmeye başladı.

Oysa selâm; barış, esenlik, güven, emniyet, huzur ve mutluluk temelleri üzerine bina edilen İslâm’ın rahmet yüklü evrensel mesajlarıyla hayat bulmaktır. Nihayetinde barış ve esenlik yurdu olan “dâru’s-selâm”a, cennet ve cemâlullaha ulaşmaktır. Bu da ancak bu dünyayı selâm ve selâmet yurduna dönüştürmek için çaba harcamakla mümkündür.

Selâm, kardeşine dost olduğunun, kendisinden ona asla bir zarar gelmeyeceğinin, elinden ve dilinden herkesin güvende olduğunun sözlü teminatıdır. Ancak salt bir söz değil, kardeşinin hâlini sormanın, problemini çözmenin, yarasına merhem olmanın; dolayısıyla insana verilen değerin adıdır.

Selâm, kadın-erkek, genç-yaşlı, çocuk-olgun demeden tanıdığına, tanımadığına, toplumun tüm kesimlerine her daim esenlik sunmaktır, dua etmektir. Hatta esenlikte yarışarak barış ve huzurun anahtarı olabilmektir.

Selâm, Yüce Rabbimizin, “Bir mümin tarafından bir selâmla selâmlandığınız zaman siz ondan daha güzel bir karşılık verin veya aynı ile mukabele edin.” (Nisâ, 4/86) fermanını yerine getirmektir.

Selâm, Sevgili Peygamberimizin (sas), “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.” (Müslim, Îmân, 93) tavsiyesi gereğince müminlerin arasında sevgi ve muhabbete dayalı bir gönül bağı oluşturmaktır.

Selâm, Allah Teâlâ’nın, “Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm verin.” (Nûr, 24/61) emri uyarınca, müminlerin evlerine duayla girerek ailelerini ve evlerini bereketlendirmelerinin güzel bir vesilesidir. Selâm, sadakadır. Öte dünyaya göçmüş kardeşlerimize de rahmet dilemektir.”

Diyanet

 

Ramazan’la ilgili en çok merak edilenler

Ramazan ayının yaklaşmasıyla başta oruç olmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kuruluna gelen soruların sayısında da ciddi bir artış gözleniyor. İşte oruçla ilgili en çok sorulan sorular ve cevapları:

Oruç fidyesi ne demektir?

Fidye, bazı ibadetlerin eda edilmemesi ya da edası sırasında birtakım kusurların işlenmesi hâlinde ödenen dinî-malî yükümlülüktür. İbadetlerle ilgili fidye, oruç ve hacda söz konusudur. İhtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan ve daha sonra da kaza etmesi mümkün olmayan kimse, oruç tutamadığı her güne karşılık bir fidye öder. Kur’an-ı Kerim’de, “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir fakir doyumu kadar fidye öder.” (Bakara, 2/184) buyurulmaktadır.

Bir fidye miktarı, bir sadaka-i fıtır miktarıdır. Sadaka-i fıtır ise bir kişiyi bir gün için doyuracak yiyecek veya bunun para olarak karşılığıdır. Fidye vermek durumunda olan fakat buna maddi imkânı el vermeyen kimse Allah’tan af diler. Günler uzun olduğu için oruç tutamayan hasta ya da yaşlılar, kısa günlerde oruç tutabilirlerse tutamadıkları orucu kısa günlerde kaza etmeleri gerekir. Bu durumda olan kimselerin vermiş oldukları fidyeler sadaka sayılır. Oruç fidyeleri, Ramazan ayının sonunda toptan verilebileceği gibi, Ramazan ayı içinde günlük olarak veya Ramazan ayı başında da verilebilir.

Diyanet İşleri Başkanlığının web sitesinde Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından hazırlanan “Dini Soruları Cevaplandırma Platformu”nda yer alan fetvalara göre oruçla ilgili en çok merak edilen diğer konular ise şöyle:

Orucu bozan şeyler nelerdir?

Orucun temel unsuru ve anlamı, yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak, nefsi bunlardan mahrum bırakmak olduğu için, oruçlu iken bunlar ve bu anlama gelecek davranışlar orucu bozar. Yemek ve içmek, yenilip içilmesi mûtat olan her şeyi kapsamı içine alır. Sigara, nargile gibi keyif veren tütün kökenli dumanlı maddeler ile uyuşturucular ve tiryakilik gereği alınan tüm maddeler oruç yasakları kapsamına girer. Her ne sebeple olursa olsun, ağızdan alınan ilâçlar da aynı hükme tabidir.

Göz damlası orucu bozar mı?

Uzman göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20’si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesamat yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır. Damlanın yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının, sindirim kanalına ulaşma ihtimali bulunmaktadır. Bu bilgiler, değerlendirildiğinde, göz damlası orucu bozmaz.

Yıkanmak orucu bozar mı?

Ağız ve burnundan su girip sindirim cihazına ulaşmadıkça oruçlu kimsenin yıkanması orucuna zarar vermez. Nitekim Hz. Aişe ve Ümmü Seleme validemiz Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Ramazan’da imsaktan sonra yıkandıklarını haber vermişlerdir. Bu itibarla, ağız ve burnundan su kaçırmamak şartıyla oruçlu kişi yıkanabileceği gibi, havuz veya denize de girebilir. Ancak yüzme esnasında su yutmaktan kaçınmak zor olduğu için ihtiyatlı davranmak uygun olur.

Nikotin bandı orucu bozar mı?

Kural olarak orucu bozan şeyler, vücuda normal yollarla giren maddeler ve cinsel ilişkidir. Vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu işlem yeme, içme ve beslenme anlamına da gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz. Bu açıdan sigarayı bırakmak isteyenlerin kullandığı nikotin bantları da orucu bozmaz.

Oruçlu kimse diş tedavisi yaptırabilir mi?

Orucun bozulması için yeme, içme ve cinsel ilişki ya da bu anlamları ifade eden bir fiilin işlenmesi gerekir. Bu sebeple sırf dış tedavisi sebebi ile oruç bozulmaz. Tedavinin ağrısız gerçekleşmesi için yapılan enjeksiyonlar da beslenme amacı taşımadığı için orucu bozmazlar. Ancak tedavi sırasında yapılan başka işlemler sebebi ile -mesela ağız su ile çalkalanırken- boğaza su, kan veya tedavide kullanılan maddelerden biri kaçarsa oruç bozulur ve kaza edilmesi gerekir.

Dış fırçalamak orucu bozar mı?

Boğaza su kaçırmadan ağzı su ile çalkalamak orucu bozmadığı gibi diş fırçalamakla da oruç bozulmaz. Bununla birlikte, diş macununun, misvak parçalarının veya suyun boğaza kaçması halinde oruç bozulur. Orucun bozulma ihtimali dikkate alınarak, dişlerin imsakten önce ve iftardan sonra fırçalanması uygun olur.

Sakız çiğnemek orucu bozar mı?

Günümüzde üretilen sakızlarda, ağızda çözülen katkı maddeleri bulunduğundan, ne kadar itina edilirse edilsin bunların yutulmasından kaçınılması mümkün değildir. Bu sebeple bu tür sakız çiğnemek orucu bozar. Ancak “kenger sakızı” gibi katkısı bulunmayan sakızlarla daha önce çiğnenmiş olup içinde hiç katkı maddesi kalmamış olan ve çiğnendiğinde hiçbir eksikliğe uğramayan sakızların çiğnenmesi orucu bozmaz. Bununla birlikte, oruçlu iken bu tür sakızları çiğnemek mekruhtur.

Aşı olmak ve iğne yaptırmak orucu bozar mı?

Oruç; yemek, içmek, cinsel ilişki ve bunların kapsamına giren şeylerle bozulur. Bu sebeple, besin değeri taşımayan aşılar orucu bozmaz.
Dinimiz, tedavi sürecinde olan hastaların oruç tutmamalarına ruhsat vermektedir. Bu nedenle, tedavisi devam eden hastalar, sağlıklarına kavuşup, tedavileri sona erinceye kadar oruçlarını erteleyebilirler. Bununla birlikte, Ramazan ayında herkesle birlikte oruca devam etmeyi arzu ediyor ve oruç tutmalarına da başka bir engel yoksa iğnelerini iftardan sonra yaptırmaları yerinde olur. Bu imkâna sahip olmayanlar, tedavi ve aşı amaçlı iğne yaptırabilirler. Ancak, oruçlu iken gıda ve vitamin iğneleri yaptırmak, damardan serum ve kan verilenlerin orucu bozulur. Daha sonra bu oruç kaza edilir.

Oruçlu bir kimsenin morfinli veya morfinsiz olarak dişlerini tedavi ettirmesi veya çektirmesi orucu bozmaz. Ancak tedavi esnasında, kan veya tedavide kullanılan maddelerden herhangi bir şeyin yutulması ise, orucu bozar.

Gebelikte oruç tutulabilir mi?

Ramazan orucunu tutmamak için geçerli mazeretlerden biri de gebelik veya çocuk emzirmektir. Gebe veya emzikli olan kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları halinde oruç tutmayabilirler Bunlar bir yönüyle hasta hükmünde oldukları gibi, onlara bu ruhsatı tanıyan hadisler de bulunmaktadır. Kendisi dayanabilecek ve çocuk da etkilenmeyecek ise hamile ve çocuk emziren anne oruç tutabilir. Bu konuda alanında uzman bir hekime danışılması uygun olur. Hamilelik ve çocuk emzirme gibi meşru sebeplerle oruç tutamayan bayanlar, tutamadıkları bu oruçlarını şartların elverişli olduğu başka zamanlarda kaza ederler.

Burun damlası orucu bozar mı?

Tedavî amacıyla burna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3 tür. Bunun bir kısmı da burun çeperleri tarafından emilmekte, çok az bir kısmı mideye ulaşmaktadır. Bu da, mazmaza (guslederken ağzı su ile çalkalamada) olduğu gibi affedilen miktar kapsamında değerlendirilebilir.

Anestezi orucu bozar mı?

Lokal, bölgesel ve genel anestezi olmak üzere, üç türlü anestezi vardır. Küçük ameliyatlarda ameliyat bölgesinin yakın çevresine iletimi engelleyen ilaçların verilmesi ile oluşan anesteziye lokal anestezi (sınırlı uyuşturma) denir. Vücudun daha geniş bölgeleri, örneğin belden aşağısı veya bir yarısı iletimin omurilik düzeyinde engellenmesi için omuriliğe veya omuriliğe varmadan geniş bir sinir grubunun oluşturduğu bağlantı yerleri üzerine ilaç verilerek oluşturulan anesteziye bölgesel anestezi denir. Hastanın uyutulup ağrının duyulması beyin düzeyinde engellenirse bu tür anesteziye genel anestezi denir.

Anestezi, nefes yolu veya iğne ile vücuda ilaç verilerek oluşturulmaktadır. Nefes yolu veya iğne ile yapılan anestezi, mideye ulaşmadığı gibi, yeme-içme anlamı da taşımamaktadır. Ancak bölgesel ve genel anestezide, acil durumlarda ilaç ve sıvı vermek amacıyla damar yolu açılarak, bu açıklık işlem süresince serum vermek suretiyle sağlanmaktadır. Bu itibarla, lokal anestezi (sınırlı uyuşturma) orucun sıhhatine engel değildir. Bölgesel ve genel anestezide serum verildiği için oruç bozulur.

Akupunktur tedavisi orucu bozar mı?

Oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar ibadet niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak suretiyle yapılan bir ibadettir (Bakara,
2/187). Akupunktur ise; vücutta belirli noktalara iğne batırarak, çeşitli hastalıkları tedavi etme metodudur. Orucu bozan şeyler kapsamında olmadığı yani vücudu beslemesi ve gıdalandırması söz konusu olmadığından akupunktur yaptırmak orucu bozmaz.

Anjiyo yaptırmak orucu bozar mı?

Halk arasında anjiyo olarak bilinen operasyon, teşhise yönelik (anjiyografi) ve tedaviye yönelik olarak uygulanmaktadır. Anjiyografi vücut damarlarının görüntülenmesi demektir. Damar içine damarların görünür hale gelmesini sağlayan ve kontrast madde olarak tanımlanan ilaç verilerek, anjiyogram adı verilen filmler elde edilir. Anjiyografi sayesinde organları besleyen damarlar görüntülenerek damar hastalıkları veya bu damarlardan beslenen organlara ait tanı koydurucu bilgiler edinilir. Tedaviye yönelik olarak uygulanan anjiyonun klasik yöntemi anjiyoplastidir. Bu ise, dar veya tam tıkalı damarların balon ya da stent denilen özel araçlarla tekrar açılması için yapılır.
Bu bilgiler ışığında gerek anjiyografi, gerekse anjiyoplasti operasyonlarında yemek ve içmek anlamı bulunmadığından, oruç bozulmaz.

Böbrek taşı kırdırmak orucu bozar mı?

Oruçlu olan bir kimsenin, vücuduna şifa veya gıda verici bir madde enjekte edilmeden böbrek taşı kırdırması ile orucu bozulmaz. Bu operasyon esnasında böbreklere kan akması da orucu bozmaz.

Diyanet

 

6 Yaşında Hafız Oldu

Zeynep Sude, henüz 6 yaşında. 4,5 yaşında Kur’an’ı öğrenen Zeynep Sude, 1,5 yılda hafız olmayı başardı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Hafızlık Tespit Sınavı’na giren Zeynep Sude, imtihanı yapan amcalarını hem şaşırttı hem ağlattı. Küçük kızın hocası Müberra Akpınar, oyunlar oynayarak, Kur’an’ı sevdirerek hafızlık yaptıklarını söyledi.

Gaziantep’te 6 yaşında hafız olmayı başaran Zeynep Sude Aydoğan, eşine az rastlanır bir başarıya imza attı. 4,5 yaşında Kur’an’ı okumaya başlayan ve 1,5 senede hıfzeden küçük kız, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği Hafızlık Tespit Sınavı sonrasında da tacını taktı.

Kısa bir sürede Kur’an’ı ezberleyerek dikkatleri üzerine çeken Aydoğan’a, süreç içerisinde ailesi ve hocaları tarafından büyük destek verildi. Çocuk olduğu unutulmadan, gerektiğinde oyunlar oynayarak hafız olan küçük kız, mahcup bir şekilde ‘Allah hafız olanlara sevap yazıyor‘ diyerek, sıkılmadan, severek hafızlığını tamamladığını belirtiyor.

Zeynep Sude Aydoğan’ın ezber kabiliyetinin olduğu ilk olarak ailesi tarafından fark edildi. Hafızlık eğitimi veren eğitmenlerle de irtibata geçilerek, Aydoğan’ın bu yeteneğinin geliştirilmesine yardımcı olundu. 4,5 yaşında Kur’an’ı okumaya başlayan Zeynep Sude, 6 aylık bir sürede de ezber yapmaya başladı.

Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle, Kur’an kurslarına yaş sınırlaması getiren düzenlemenin yürürlükten kaldırılması küçük kızın hafızlığının önündeki engelleri kaldırdı. Böylelikle Şehitkamil Müftülüğü’ne bağlı Mahmudiye Kur’an Kursu’na da kayıt oldu. 6 yaşında Hafızlık Tespit Sınavı’na giren Zeynep Sude, komisyon üyelerini hem şaşırttı hem de ağlattı.

6 yaşında hafız olmayı başaran Zeynep Sude’nin ailesi kadar eğitmenleri de büyük bir sevinç yaşadı. Mahmudiye Kur’an Kursu Müdürü Muammer Özbek, gözlerini yaşartan bu gelişme karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor. 6 yaşındaki bir çocuğun bu başarıyı göstererek iyi bir örnek teşkil ettiğine dikkat çeken Özbek, başarı hikâyesinin nasıl meydana geldiğini şöyle anlatıyor:

Zeynep Sude’ye hafızlığın klasik metotlarını uyguladık. Önce ham sayfaları ezberledi. Her gün aksatmadan bunu sürdürdü. Verilen derse evde de ailesinin desteğiyle devam etti. Kızımıza, hem oyun oynatarak hem de Kur’an’ı sevdirerek hafızlığı benimsettik. Ailesi ve bizler de zaman zaman hediyelerle onu taltif ederek kendisine güvenmesini sağladık. Allah’a çok şükür sonunda hafız olmayı başardı. İnanıyorum ki, Zeynep Sude gibi nice kabiliyetli, istidatlı kızlarımız vardır. Artık yaş sınırı da kalktı. Hafızlığın ikmali konusunda onlara da destek olmalıyız.

Zeynep Sude’nin hafızlık eğitiminde en büyük desteği verenlerden biri de yanı başından ayrılmayan Kur’an kursu öğreticisi Müberra Akpınar. Zeynep Sude’nin 5 yaşına geldiğinde Kur’an’ı artık seri bir şekilde okuduğunu anlatan Akpınar, “Gerektiği zaman oyun parklarına götürdük. Kur’an’ı zorla değil, sevdirerek öğrettik.” ifadelerini kullanıyor.

6 yaşındaki Zeynep Sude ise mahcup bir tavırla, hafızlık tacı giymekten duyduğu mutluluğu dile getirerek, “Allah, hafız olanlara sevap yazıyor. Ben de sıkılmadan severek hafızlığımı bitirdim.” diye konuşuyor.

İlkay Göçmen / Zaman Gazetesi