Etiket arşivi: Mehmet Abidin Kartal

Evde kal… Hazırlık için tam zamanı

Mehmet Abidin Kartal

Evde kalmaya başladık. Hayat durdu. Koşuşturmalar durdu. İnsanların koşuşturmaları, telaşlar niçin? İnsanların zamanlarının büyük bölümü dünyadaki hayatları için hazırlık yapmakla geçiyor. İlkokuldan itibaren hayatımız sınavlara hazırlıklarla geçmeye başlar. Hayatımızın tamamını kuşatan sınavlar yalnızca öğrencilik yıllarında değil, özel hayatımızda da sürüyor. Kpss, Yds, Tus, Ales ve daha birçok sınavdan, ehliyet sınavına hatta işe giriş mülakat sınavlarına kadar bilumum sınavlar hayatımızın değişmeyen bir parçasıdır.

İnsanın bir güzelliğe ya da uğrunda pek çok şeyi göze aldığı hedefine ulaşabilmesi için kimi zaman yıllarca süren bir çaba, bir hazırlık, kararlılık ve dirayet göstermesi, karşılaştığı zorlukları sabırla karşılaması gerekebilir. Bunların yanı sıra insanın maddi güç ya da toplum içinde itibar, belli bir kariyer elde etmek gibi hedefleri varsa; bunlar için de ciddi bir çaba sarf etmesi ve bazı zorlukları göze alması, karşılaştığı imtihanları başarı ile vermesi için ciddi hazırlıklar yapması gerekir.

Hayatımız sınav hazırlıkları yanında başka hazırlıklarında yaşandığı bir fırsatlar senaryosudur. Her sabah kalkarız işe gitmek için hazırlanırız. Okula gitmek için hazırlanırız. Futbol ve diğer branşlardaki takımlar, devamlı yapacakları maçlara hazırlanırlar. Askerin hayatı komutanın emirlerini yerine getirmenin hazırlıklarıyla geçer. Yazın kış hazırlıkları yaparız. Arkadaşımızın, dostumuzun düğününe giderken hazırlanırız. Hayatımız boyunca yapacağımız değişik işler öncesi, yapacağımız işe, eyleme uygun bir hazırlık yaparız. Sınavlara hazırlık, yolculuğa hazırlık, işe hazırlık, evlenmeye hazırlık vs. Fani dünya hayatı için bin bir türlü çaba harcanıp hazırlıklar yapılır. Evde kalmaya başladık bu hazırlıkların çoğunu şimdilik yapamaz olduk.  Şüphesiz yapılan hazırlıklar hayatın devamı için yapılması gereken şeylerdir. Ancak dünyaları için bunca hazırlıklar yapan bir çok insanın sıra ebedi hayatına gelince hiçbir hazırlıkları bulunmadığı, aksine böyle bir kaygı da taşımadıkları görülmektedir. Doğru olan şüphesiz her iki dünya için de hazırlık yapmaktır. Şimdi evdeyiz ebedi alem için hazırlık yapmanın tam zamanı…

Bişr-i Hafi hazretlerinin hastalığı sırasında talebelerinden birisi onu ziyarete gitti. Bişr-i Hafi’ye; “Bana nasihat et.” dedi. Bişr-i Hafi buyurdu ki: “Bir karınca vardı. Yazın taneleri toplar, kışın yerdi. Bir gün topladığı taneyi yemek üzere ağzına aldı. Tam bu sırada gelen bir kuş onun ağzındaki taneyi kaptı. Karınca topladığı şeyi yiyemedi ve emeline kavuşamadı. Dünyada insanlar da böyledir. Mal ve servet toplarlar. Onları ya başkaları alıp tüketir veya ölüm kuşu gelip o kimseyi alır da dünyadaki emeline kavuşamaz. Hal böyle olunca, dünyaya gönül vermemeli, ahiret için hazırlanmalıdır.” Şimdi hazırlanmanın tam zamanı.

“Hazırlanınız! Başka, daimi bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nispeten bir zindan hükmündedir. Padişah’ımızın makarr-ı saltanatına gidip merhametine, ihsanlarına mazhar olacaksınız, eğer güzelce bu fermanı dinleyip itaat etseniz. Yoksa, isyan edip dinlemezseniz, müthiş zindanlara atılacaksınız” (Sözler, Onuncu Söz, On Birinci Hakikat.)

Anne karnındaki bir çocuğun azalarını anne karnında kullanamamasının, kullanabileceği bir aleme, işaret etmesi gibi. Nasıl anne karnındaki bebeğin azaları dünyaya işaret ediyor ise, aynı şekilde dünya da ahiret alemine nispetle anne karnı gibi dar ve sınırlı olduğu için, insanın latife ve duyguları da ahiret alemine işaret ediyor. Dünya hayatı insan mahiyetine dar gelen bir elbise hükmündedir. Bu da insanın bu dünyaya ait olmadığının en büyük ispatıdır.

“Vermeyi istemeseydi, istemeyi vermezdi.” Allah insanlara istediklerini vermek istemeseydi, onlara isteme kabiliyetini vermezdi. Midenin, açlık diliyle yaptığı duayı kabul etmek istemeseydi, ona ne açlık duygusunu, ne de açlığı seslendirme arzusunu verirdi. Midenin duası rızık olarak verilmektedir. Öyleyse insana ebedi yaşama, varlığının sonsuz olmasını isteme, sevdikleriyle sürekli beraber olma duygusu ve isteklerini veren Allah, elbette onların bu isteklerinin karşılığını da verecektir. Bu dünyada bunlar olmadığına göre demek ki başka ve ebedi bir alemde o isteklerin karşılığı da olacaktır.

Bizi yaratan Allah’ımız, şu âlemi seyretmemizi istemeseydi, ana rahminde bize göz takar mıydı? Bu güzelim sesleri işittirmek dilemeseydi bize kulak verir miydi? Sayısız nimetleri yememizi, içmemizi istemeseydi, ağzımızı, midemizi yaratır mıydı? Bu açıdan ahiretin varlığına en büyük bir delil insan ruhuna konulan bu “ebedî yaşama arzusu”dur.

Hayatımız ebedi yaşamaya doğru hızla akıp gitmektedir. Dünyada ölümden başkası yalan. Ölüm gerçek; kaçış yok. Koronovirüs bu gerçeği  şu anda her an bütün insanlara hissettiriyor. Dünya koronavirüsle boğuşuyor. Dünya ölüm gerçeği ile bu kadar yüz yüze gelmemişti.  Her gün ölümler artarak devam ediyor. Ebedi aleme sevkiyat devam ediyor. Her birimizin bir sevk tarihi vardır. Ölümle ebedi hayat başlamaktadır. Ölüm için her an hazırlıklı olunmalıdır. Bu dünyada en önemli iş ölüme hazırlanmaktır. Bundan daha önemli iş yoktur. Hazırlıksız yakalanırsak telafisi yok. “Bu şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm hakikatinin elbette hayattan ziyade bir istediği var.” sözüne, herkes kulak vermeli ve ona göre hazırlık yapılmalıdır. Şimdi evdeyiz hazırlık için tam zamanı.

Bu dünyada helal, haram dairesinde yaşayanlar, Kur’an ve sünnetle hayatlarını şekillendirenler, ebedi aleme giderken hazırlıklı gidenlerdir. Burada, Hz. Ebubekir Efendimizin (r.a.) bir sözünü hatırlayalım. Şöyle diyor, Gönüller Sultanının (a.s.m.) sadık dostu, sadakatin, doğruluğun timsali:

“Kendine kabir değil, kendini kabre hazırla.”

Başka, daimi bir memlekete giderken nasıl hazırlanacağız, nelerden ibret alacağız? İbrahim bin Edhem hazretlerini dinleyelim:

İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne sormuşlar:
“Ettiğimiz dualar neden kabul olunmuyor?”
Hazret buyurmuş ki:
“Hakk’ı bilirsiniz, buyruğunu tutmazsınız! Peygamber’i bilirsiniz, sünnetlerini yerine getirmezsiniz! Kur’ân okursunuz, fakat onunla amel etmezsiniz! Hak Teâlâ’nın nimetlerini yersiniz, şükrünü eda etmezsiniz! Cenneti bilirsiniz, onu kazanmak için gayret etmezsiniz! Cehennemi bilirsiniz, endişe duymazsınız! Ölüm vardır dersiniz, hazırlanmazsınız! Atanız-ananız ve ölülerinizi kendi ellerinizle kabre koyarsınız, lâkin ibret almazsınız. Böyle olunca bu kadar gaflette olan bir kimsenin duası nasıl müstecâb ola!”

Bir memleketten başka bir memlekete gitmek üzere olan bir kimse hazırlık yapar. Çünkü gideceği yerde kendisine bir çok şey lazım olabilir. Hazırlık yapan kimse orada kalacağı müddet içinde rahat eder huzurlu olur. Bir pikniğe giderken bile bir çok hazırlık yapılır.

İnsan ahirete giden bir yolcudur. Bu öyle bir yolcu ki ruhlar aleminden anne karnına, oradan dünyaya teşrif eden bir yolcu. Sonra çocukluktan, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabre giren bir yolcu. Sonra kabirden, berzahtan, haşirden, sırat köprüsünden, cennet veya cehenneme varacak olan bir yolcu.

Bu kadar yollarda kendisine elbette bir çok hazırlık yapması gerekir. Varacağı ahirette rahat etmesi de bu yapacağı hazırlıklara bağlıdır. Dünya ahiretin tarlasıdır. Eken biçer.  Dünyada ekini eken, ahirette biçecektir. Burada hazırlığını yapan ahirette karşılığını görecektir.

Hazırlığı nasıl yapalım:… “…Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mucidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü, feda etmediğin takdirde, ya bâd-ı hevâ zâil olur, gider, veya O’nun malı olduğundan, yine O’na rücû eder. ”( Mesnevî-i Nûriye, Habbe,) Vücudumuzu Mucidimize feda etmenin tam zamanı.

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr suresi,18)

“Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah’ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir. (Hadid Suresi, 20)

Koronavirüs toplu ölümlere yol açarak, dünyayı kapalı hapishaneye dönüştürerek, herkesi zengin, fakir, güçlü, zayıf  hiçbir ayrım yapmadan dize getirebiliyor. Dünyayı şu anda virüs yönetiyor.

Allah’ın en küçük memuru virüs musibetinden alacağımız ders, evde ebedi alem için hazırlık yapmak olmalıdır. Belki bir daha bu fırsatı bulamayız. Şimdi tam zamanı. Derse  imanımızı tazeleyerek, tövbe, istiğfar ile kalp ve ruhumuzu da  virüslerden temizleyerek  başlamamız gerekiyor. Evde kalmanın doğru değerlendirilmesinin tam zamanı.  Evde kal, Evde hayat var, Hayat eve sığar  sözlerini bu günlerde devamlı duymaya başladık.  Evde boş kalmayalım. Allah bize yeter, O ne güzel vekildir diyelim. Evde kal, duada kal.  Hz. Mevlana’nın, ‘Derdin ne olursa olsun bir abdest al, nefes gibi. Ve bir seccade ser odanın bir köşesine, otur ve ağla. Dilersen hiç konuşma. O seni ve dertlerini senden daha iyi biliyor unutma. Dua ederken O’na kırık bir gönülle el kaldır. Çünkü Allah’ın merhamet ve ihsanı, gönlü kırık kişiye doğru uçar. Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu kovmaktır. Allah tozunu alıyor diye, niye kederlenirsin ey can!’ tavsiyelerini yerine getirelim. Tozumuz alınıyor unutmayalım.

Necip Fazıl ne güzel söylemiş, “insanlar ikiye ayrılır, vaktini beşe ayıranlar, vaktini boşa ayıranlar.  Evde kalırken vaktimizi beşe ayıralım, boşa ayıranlarda artık beşe ayırsınlar. Yarın çok geç olabilir…

Koronavirüs süper güçleri tuş etti… Yeni dünya düzeni geliyor

Mehmet Abidin Kartal

Virüs nedir? Virüslerin hepsi zararlı mı?

Mikrobiyolojinin konusu olan, virüsler hakkında bilgi sahibi olmak için araştırma yaptığımızda aşağıdaki bilgilere ulaşırız.

Latince den gelen virüs kelimesi zehir anlamına gelmektedir. Zehir anlamına gelen virüsler basit ve çok küçük yapıları ile cansız ortamlarda üreyebilecek yetenekte değildirler. Çünkü, taşıdıkları genetik bilgiler ve buna bağlı olarak gen sayısı kendilerinin bağımsız replikasyonlarını sağlayacak yeterlilik taşımamaktadır. Virüsler, ışık mikroskobu ile görülemeyen ancak elektron mikroskopla görülebilen, diğer mikroorganizmalardan daha küçük yapıda, zorunlu hücre içi parazitleridir. Hücre yapısı göstermezler. En küçük canlılardır.

Virüsler; Bakterileri tutan filtrelerden geçen en küçük elementlerdir. Özellikle hücre kültürler tekniklerinin 20. Yüzyılın ikinci yarısında geliştirilmiş olması birçok virüsün izolasyonuna imkan tanımıştır. Elektron mikroskobunun uygulamaya girmesi ile viral morfolojiler hakkında bilgiler edinilmiştir Viral materyal bir hücreden diğerine taşınacak yapıdadır. Canlı dışında inerttirler, metabolik aktiviteleri yoktur. Madde sentezleyemezler. Tek tip nükleik asit (DNA yada RNA) içerirler. Büyüklükleri nanometre boyutunda 20- 300 nm.  Replikasyon enzimleri içerebilirler (RNA polimeraz, revers transkriptaz) İnterferon salınmasına neden olurlar.  Antivirallere ve interferona duyarlıdırlar. Antibiyotiklere duyarlı değillerdir. Bakteriyolojik boyalarla boyanmazlar.

 “Virüsler, çoğunlukla saldırgan, bulaşıcı ve öldürücü tabiatlarıyla bilinir. Bu doğru. Çoğu virüsün, konağıyla patojenik bir ilişkisi var. Yani; hafif bir nezleden, şiddetli akut solunum sendromu (SARS) gibi ciddi durumlara kadar değişiklik gösteren hastalıklara sebep oluyorlar. Konak hücreyi işgal edip, hücresel mekanizmayı ele geçirerek çalışıyorlar. Daha sonra yeni virüs parçacıkları yaymaya devam ederek, daha fazla hücreye bulaşıyor ve hastalığa neden oluyorlar.

Fakat hepsi kötü değil. Bazı virüsler aslında bakterileri öldürebilirken, diğerleri ise daha tehlikeli olan virüslere karşı savaşabiliyorlar. Bu yüzden; koruyucu bakteriler gibi, vücudumuzda da bazı koruyucu virüsler bulunuyor..” [1]

Tarihi süreçte değişik  dönemlerde zararlı farklı virüs salgın tehlikeleriyle karşı karşıya kalınarak toplu ölümler meydana gelmiştir.

Birinci Dünya savaşı devam ederken ortaya çıkan ve İspanyol gribi adı verilen büyük virüs salgınında yüz milyonu aşkın insanın öldüğü ifade ediliyor.

İnsanlık tarihi boyunca virüslerin sebep olduğu birçok amansız hastalıkla mücadele etti. Tarih boyunca kolera, çiçek, verem, cüzam, sıtma, difteri, tifo, tifüs, frengi, grip ve veba gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadele eden insanoğlunun dramını, Andrew Nikiforuk, “Mahşerin Dördüncü Atlısı- Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi” kitabında toplum hayatında virüslerin sebep olduğu hastalıkları çevreci bir bakışla inceliyor ve dünyamızın en eski, en küçük  sakinleri olan mikro-organizmalarla, virüslerle barış yapmamızı öneriyor.

Son yıllarda virüslerin sebep olduğu Sars, Mers,  aıds, kuş gribi, domuz gribi gibi hastalıklara,  Aralık 2019’dan itibaren Çin’in Hubey eyaletine bağlı Vuhan kentinde ortaya çıkan Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı) eklenerek bütün dünyayı dolaşarak korku ve dehşet saçmaya devam ediyor.  Hastalığın Çin’in Wuhan şehrinde başlayan yolculuğu, insanları vasıta kılarak bütün dünya ülkelerine ulaştı. İnsan hayatını tehdit ederek vaka sayısı ve ölümler her gün artarak devam ediyor. Dünya yoğun bakım ünitesine döndü. Çoğu ülkelerde sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. İnsanlar evlerine kapandılar. Dünya kapalı hapishaneye dönüştü. Dünya tarihinde bu güne kadar yaşanan salgın hastalıklar bu kadar geniş alana yayılarak sonuçları insanları, toplumları bu kadar çaresiz bırakmamıştır.

Koronavirüsün  ekonomik hayata etkileri

Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı) toplu ölümlere yol açarak, dünyayı kapalı hapishaneye dönüştürerek, insanlığa, ülke idarecilerine şu gerçeği gösterdi. Süper güçlerin ekonomik ve silah güçleri değil, ancak elektronik mikroskopla görülebilen en küçük canlı virüs insanlığın tahtını, ekonomisini sarsabiliyor, herkesi zengin, fakir, güçlü, zayıf  hiçbir ayrım yapmadan dize getirebiliyor.

Dünyanın hakimi benim, ben ne dersem o olur diyenler, çaresiz, küçük bir virüs karşısında esas duruşa geçmişler, mağlubiyetlerini kabul etmişler, tuş olmuşlardır. Her şeye sahip olduğunu düşünen insanlar, uzaya yolculuklar düzenleyip oralara sahip olma hayallerini kurarken, küçük bir virüs karşılarına çıkarak hiçbir şeye sahip olmadıklarını, kibirlenerek, adaletsiz, merhametsiz ,fakiri, mazlumu, masumu ezerek, sömürerek hedeflerine varamayacaklarını söylüyor.

Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı) nedeniyle dünyada hayat durma noktasına gelirken, salgının küresel ekonomiye etkileri de ortaya çıkmaya başladı. Ülkelerin idarecileri, milli ve milletlerarası kuruluşlar kara kara düşünmeye başladılar, her gün yeni yeni ekonomik ve sosyal tedbirler almaya başladılar.

Kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poors, corona virüs salgınının küresel ekonomiye etkileri konusunda çarpıcı değerlendirmeler yaptı. Başta Japonya ve Güney Kore olmak üzere Asya-Pasifik ülkelerinde ekonomilerin resesyona girebileceğinin belirtildiği açıklamada bu bölgede piyasalardan 211 milyar doların silinebileceğini aktardı.

Dünya Ticaret Örgütü (WTO) küresel ürün ticaretinin 2020 yılında kovid-19 salgını nedeniyle yüzde 32’ye kadar düşebileceği uyarısı yaptı.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), yeni tip koronavirüs (kovid-19) krizinin 2020’nin ikinci çeyreğinde küresel olarak çalışma saatlerinin yüzde 6,7’sini ortadan kaldırmasının beklendiğini, bunun da 195 milyon kişinin tam zamanlı işini kaybetmesi anlamına geleceğini bildirdi.

Deutsche Bank Başekonomisti David Folkerts-Landau, koronavirüs salgını için üç senaryo çiziyor. Landau’nun çizdiği birinci senaryoya göre, yüzde 50 ihtimalle, dünya genelinde koronavirüsün bulaştığı kişi sayısı 3 milyon seviyesine ulaşabilecek ve 30 bin kişi hayatını kaybedebilecek.

Landau’ya göre, Çin’de daha fazla insanın işe başlamasıyla salgında ikinci dalga olacak ve önemli derecede ekonomik etkisi görülecek. Bu durumda “küresel ekonomide bir durgunluk” ve hisse fiyatlarında yüzde 20’ye kadar düşüş görülebilecek.

Birinci senaryoda, Fed’den bu yıl sonuna kadar 0,50 ile 0,75 puanlık bir faiz indirimi öngören Landau, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) da faiz oranlarını yüzde eksi 0,70’ye çekmesini ve tahvil alımlarını da artırmasının bekliyor.

Landau’nun çizdiği ikinci senaryoya göre, yüzde 25 olasılıkla en iyi durum olarak salgın mevcut seviyesinde kalacak. Üçüncü senaryoda ise koronavirüsün yayılması genişleyecek, bu da küresel ekonominin yüzde 4 kadar daralmasına yol açabilecek.[2]

Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı)  nedeniyle aşağıda dile getirilen ekonomik  olayların yaşandığı veya yaşanacağı ifade ediliyor. Koronavirüs (Kovid-19) salgınına yönelik endişeler giderek artarken, hem hükumetler hem de merkez bankalarının destekleyici bir duruş sergilemesine karşın virüsün yol açacağı ekonomik hasarın boyutunun 1 trilyon doları aşacağı ve 5 milyon şirketin risk altında olduğu belirtiliyor. Salgın sonucu uygulamaya konulan karantina uygulamaları ve özellikle firmaların ve insanların içine girdikleri psikolojik durumları ülke içi ve  küresel ekonomik aktivitenin önemli ölçüde yavaşlamasını beraberinde getirdi. Çoğu sektörlerde üretim durma noktasına geldi. Bu durum firmaların yatırımları askıya almalarına neden olurken insanların da hem  dışarıya daha az çıkmalarına hem de daha az harcama yapmalarına sebep oldu. Koronavirüs salgınının Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından küresel pandemi ilan edildiği şu günlerde meselenin ekonomik boyutuna yönelik tartışmalara bir de petrol fiyatlarındaki ani düşüşün etkisi eklendi. Petrolün varil fiyatı 20 dolarlara kadar düştü. Sonuçta küresel ekonomide petrol ve emtialara olan küresel talebin ciddi şekilde azaldığını görüyoruz. Salgın ne kadar uzun sürerse dünya ekonomisi üzerindeki tahripkar etkisi de o kadar büyük olacak gibi gözüküyor. Virüs tehdidinin ne zaman sonlanabileceğini, aşısının ya da tedavi edici ilacının bulunma zamanlamasını bilinebilse, geleceğe yönelik öngörüde bulunmak kolaylaşacak. İnsanlık  bir belirsizlik girdabı içinde.

Bu belirsizlik virüsün ne zaman kontrol altına alınabileceği ile de sınırlı değil. Dünya ekonomisi nereye gidiyor. Hiç kimse kesin bir şey söyleyemiyor.  Küresel ekonomi koronavirüsün gölgesi ve kontrolü  altında; dünya karanlığa gömüldü, güneşin doğacağı günü bekliyor? Güneşli günler ne zaman gelecek? Dünya ne zaman normale dönecek? Portekizli eski bakan ve uluslararası ilişkiler uzmanı Bruno Maçães geçtiğimiz günlerde şöyle bir tweet attı: “Bir tünele giriyoruz ve bu tünelin öbür ucunda çok farklı bir dünya olacak.” Diyordu.

Koronavirüs dünyada çok büyük bir inkılap yaptı. Her şey değişmek zorunda.  Dünya tünelin öbür ucunda ışığı görüp çıkarsa her alanda büyük değişikliklerin olacağı, çok farlı bir dünyanın olacağı kesindir. Alışkanlıklarımız, günlük ve sosyal hayatımız, ekonomik ve sosyal faaliyetler, küresel ekonomi, milli ve milletlerarası kuruluşların yapıları değişecek. Daha şimdiden  bu konular tartışılmaya değişik alternatif çözüm önerileri  ileri sürülmeye başladı.

Koronavirüs inkılabının verdiği dersler  

Tarih boyunca dünyada insanların başına çeşitli felaketler gelmiştir. Depremler, hortumlar, seller, tsunamiler, yıldırımlar, bulaşıcı hastalıklar ve savaşlar gibi musibetler yaşanmıştır. Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı) bütün dünyayı kontrolü altına alan, vaka ve ölü   sayısı her gün artan şu anda sonu kestirilemeyen büyük bir musibettir. 

Koronavirüs inkılabının insanlığa verdiği dersler.

İnsanlar kainatın, dünyanın bir yaratıcısı olduğunu unuttular. Allah yokmuş gibi yaşamaya başladılar. Kapitalist sistem diye bir sistem kurdular. Bu sistem dünyaya hakim oldu. Bu sistem seküler (dinden bağımsız, imanı ve ahireti dikkate almayan) sistemdir. Bu sistem insan fıtratına aykırı bir sistemdir. Çünkü eşyaya, olaylara, ilimlere, musibetlere… Mana-yı ismi ile bakar. Nedir mana-yı ismi?  Mana-yı ismi, mahlûkat ve kainata kendi namına bakıp, sanatkar, yapan, yaratan ile olan ilişkisini koparmaktır.

İnsanların yaptığı işlerde olup bitenleri, bir yapanın olduğunu söyleyerek anlatmaya başlarız “Edirne’de bir Selimiye Camii vardır” deyip işi orada bırakmaz onun mimarı olduğunu  ve mimarın maharetlerini anlatırız. Çünkü mimarlık bilgi ve maharetine sahip olmayan Selimiye Camiini yapamaz.  Gazetelerde, sosyal medyada, televizyonlarda  bir olay haber haline getirirken ilk olarak cevaplandırılan soru, “Kim?” sorusudur. Tarihe geçmiş her eseri ve her başarıyı biz failleriyle hatırlarız: İstanbul’un fethini Fatih Sultan Mehmet ile, Mesnevî’yi Mevlânâ ile, elektrik ampulünü Edison ile, yerçekimini Newton ile hatırladığımız gibi.

Değişik ilim dalları kainatta olup bitenleri anlatırken , “Kim?”  sorusu yok sayılmakta, sorulmamaktadır. “Kim?”  sorusunu yok saymak , batı medeniyetinin temsilcisi kapitalist sistemden bulaşmış bir hastalıktır. Bu  mantıksız, hastalıklı bakış, insanlara kainattaki varlıkları ve olayları failsiz, sanatkarsız ve gayesiz gösterir. Gökyüzünde bir Güneşin bulunduğunu, Dünyamızın da Güneş etrafında dönen bir gezegen olduğunu, gece ve gündüz ile mevsimlerin bu dönüş sırasında meydana geldiği anlatılır. Fakat Dünyayı kim döndürür, Güneşi kim semamıza yerleştirir, kim gece ile gündüzü ve mevsimleri ard arda getirir? Bütün bunları yapan, niçin yapar? Böyle sorular sorulmaz, sorulsa da cevabı verilmez. Olaylara mana-yı ismi ile bakılır.

Kainata,  eşyaya, olaylara mana-yı ismi penceresinden bakılarak  tarafsız davranıldığı söylenerek demagoji yapılıyor. Durum bunun tam tersidir. Bu  mantıksız, hasta anlayış, kainatı ve içindeki her şeyi sahipsiz ve gayesiz göstermekte, verdiği her bilgide “Bu kainat da içindekiler de boş, hepsi anlamsız, her şey sahipsiz” düşüncesini zihinlere tekrar tekrar çakarak, insanı Sahibinden, Yaratıcısından uzaklaştırmaktadır. Sahibinden uzaklaşan insan ben yarattım, ben yaptım, ben başardım demeye başlıyor, kendini, nefsini ilahlaştırıyor. Sonra karşısına Allah’ın en küçük memuru çıkıyor. Ona her şeyi ben yaptım, ben başardım diyen insan tuş oluyor. Dünyanın en güçlü ekonomisi, zengini, süper gücü benim diyenleri Koronavirüs tuş etmiş durumda.

Dünyanın en küçük canlısı Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı)  dünyayı ele geçiriyor, insanları öldürüyor. Televizyonlarda, sosyal medyada koca koca ilim adamları konuşuyorlar. Olaya mana-yı ismi penceresinden bakılıyor. Biriside çıkıp en küçük canlı bunu yapamaz, bunu yaptıran bir güç var, demiyor, diyemiyor. Kainatın sahibinin kanun ve kurallarına uymadık bu musibet başımıza bundan dolayı geldi demiyorlar. Temelsiz konuşmalar, tartışmalar uzayıp gidiyor.  Madem insan akıllıyım diyor. Lütfen aşağıdaki soruya cevap versin. Bu sorunun muhatabı bütün insanlık.

“Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur? Ve bu kadar çok servet-ki, her saatte bir şimendifer (Seneye işarettir. Evet, bahar mahzen-i erzak bir vagondur, gaipten gelir.) gaipten gelir gibi, kıymettar, musannâ mallarla dolu gelir, burada dökülüyor, gidiyor-nasıl sahipsiz olur? Ve her yerde görünen ilânnameler ve beyannameler ve her mal üstünde görünen turra ve sikkeler, damgalar ve her köşesinde sallanan bayraklar nasıl mâliksiz olabilir?“[3]

Yaratıcı, Allah yokmuş gibi yaşayamazsınız. Kainatta en büyük hakikat imandır. İman binanın temelidir. Temeli olmayan, çürük olan binayı istediğiniz kadar boyayın, cilalayın çöker. Binaların depremlerde yıkılmaması için temeli çürük olan binalar kentsel dönüşüm uygulamaları içinde yıkılarak temeli sağlam binalar yapılıyor.

İnsanın, dünyanın başına bu virüs musibeti niye geldi? Virüs bize ne anlatmak istiyor?  İnsan imandan, tefekkürden ve şükürden uzak olunca imansızlık bataklığında çırpınmanın faturasını da çok pahalıya ödüyor.  İnsanın  güçlüysem haklıyım savaşında kendi cinsini menfaati için kıtalararası füzelerle, sonu gelmeyen kitle imha silahlarla tehdit ediyor kendi suyunu, toprağını, ormanını, soluduğu havayı, çevresini kirletiyor, uzayı bir teknoloji çöplüğü haline getiriyor. Sonuç virüslerle muhatap oluyor. 

İnsanın güçlüysem haklıyım anlayışı, her şeyi yönetme hırsı kendisini ilahlaştırmaya kadar vardırıyor. Bu hırs onu sonu gelmez ve kontrol edilemeyen tehlikeli bir canavar haline getiriyor. Yaşadığımız tüm felaketlerin, Koronavirüsün (Kovid-19 hastalığı)  sorumlusu kendini ilahlaştıran haddini aşan insanın ta kendisidir.

‘’Bir sinek, bir boğayı kaldırdı vurdu yere / Yalan değil bende gördüm tozunu’’ diyen Yunus; asırlar öncesi bir sineğin azgın bir boğayı nasıl yere serdiğinden bahsederken; gücün her şey olmadığını, o gücün de üstünde bir güç olduğunu, O da; o sineği yaratan Allah olduğundan söz ediyor. Hz. Süleyman’ın Fili gücüne güvenerek karıncayı küçük ve zayıf görerek onunla alay eder. Aralarındaki mücadelede karınca sonunda savaşı kazanır ve fil mağlup olur. Kibir heykeli Nemrud’u da yere seren küçük bir sinek değil miydi?

Dünyada ölümden başkası her şey yalan. Ölüm gerçek; kaçış yok. Koronovirüs bu gerçeği  her an bütün insanlara hissettiriyor. Bugüne kadar milyonlarca insan öldü. Ne eziyetler, ne işkenceler, ne zulümlar  kimsenin dikkatini çekmedi. Çünkü mazlumlardı. Fakat bugün iş küresel olunca zenginleri de etkileyeceği için durum farklılaştı. Milyonlarca mazlumun ölümü psikolojik olarak değerlendirildi. Görmezden gelindi.  Suriye’de ve dünyanı değişik bölgelerinde o kadar çok masum öldürüldü,  öldü ki, hepsine ayrı ayrı üzüldük ama çocukların hiç ama hiç suçu yoktu. Cesedi kıyıya vuran Aylan bebeğin hiç suçu yoktu.  Kapitalist dünya böylesi görüntülere sessiz kaldı ve şimdi evlerinden çıkamıyorlar. Suriyeli üç yaşındaki  masum çocuk son nefesini verirken “Gidince sizi Allah’a şikayet edeceğim” diyordu.   Dediğini yaptı, cennetten  dünyayı seyreden çocuk. Dünya koronavirüsle boğuşuyor. Her gün ölümler artarak devam ediyor.

Bugün dünyamızı tehdit eden en büyük tehlike güçlüysem haklıyım anlayışının,  tüm teknolojik gelişmelerin, kimyasal ve tıbbi araştırmaların insan hırsının elinde tehlikeli bir silaha dönüşmesidir. Ne yaptı güçlüysem haklıyım diyen, hırslı, eli pis, iktisatsız, adaletsiz, merhametsiz insan. Tertemiz dünyayı aşırı kazanma ve sömürme  hırsıyla yaşanmaz hale getirdi. Bundan dolayı hayvanat, nebatat, dağlar, ovalar, denizler, ırmaklar, ağaçlar insandan şikayetçi.

‘’Ey israflı, iktisatsız, ey zulümlü, adaletsiz, ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisad ve nezafet (temizlik) ve adaleti yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, manen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki, umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle (pisliğinle) kızdırıyorsun? ’’ [4] Mevcudatın kızgınlığı zaman zaman insanın karşısına, depremler, hortumlar, seller, tsunamiler, yıldırımlar, bulaşıcı hastalıklar ve savaşlar gibi musibetler olarak çıkmaktadır.

Gücünü Alemlerin yaratıcısından alan koronavirüs kendini güçlü zanneden tüm süper güçlerin burnunu sürtmeye yetmiş, tuş etmiş olsa da acaba insanlık bu musibetten hangi dersleri çıkaracak ve hangi ibretleri alacaktır? Bunu zaman gösterecektir.

* İ’lem ey mağrur, mütekebbir, mütemerrid nefis!

Sen öyle bir za’fiyet, acz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahalsin ki, ciğerine yapışan ve çok defa büyülttükten sonra ancak görülebilen bir mikroba (virüs) mukavemet edemezsin; seni yere serer, öldürür… [5]

*Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ taun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm’in elindedirler. O Hakîm’dir, abes iş yapmaz. Rahîm’dir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var.[6]

Yeni dünya düzeni

Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı)  beşerin elinin pis olduğunu gündeme getirdi. Hastalığın bütün dünyaya yayılmasının sebebi başta kişisel temizlik olmak üzere, genel temizliğe dikkat edilmeyişidir. Televizyonlar, sosyal medya, herkes devamlı kişisel temizliğin, el temizliğinin öneminden bahsediyorlar. İnsanın eli  temiz değilse, temiz olmayan elle yapılan işlerden hayır gelir mi? İnsanlığın pis, temiz olmayan eli kapitalist sistemdir. Bu sistem  kainata, eşyaya, olaylara mana-yı ismi nazarı ile bakmaktadır.

“Mana-yı ismi” ile bakış, en büyük zararını, en dehşetli ve korkunç faturasını insana ödetmiştir. Çünkü mana-yı ismi ile bakış, insanın intisabını Allah’tan kesmiş, kulluk şuurunu, itaat bağını çekip koparmış, yırtıp atmıştır. Bütün alemlerin özü ve özeti olan insan, “ahsen-ı takvim” mertebesinden, “halife-i arz” makamımdan, hayvaniyet derekesine düşmüş, tefessüh etmiştir. “Belhum adall” (hayvandan da aşağı) duruma düşmüştür.

Allah’la bağını kopartan, ipini çözenler her türlü bataklığa girer, her çeşit zulmü kötülüğü yapar, her çeşit  pisliğe bulaşır. Nefsin arzu ve istekleriyle hayvanlaşır, gururuyla firavunlaşır, idrakiyle ukalalaşır, hissiyatıyla canavarlaşır. Ve her şeyi tarumar eder, yıkar, yakar, kavurur ve kurutur. Daha düne kadar dünya bunları yaşıyordu…

Temiz olmayan, pis olan el, kapitalist sistemin bu asrın panoramasında yaptıklarına bakacak olursak, güçlünün zayıfı ezmesi sömürmesi, gelir dağılımında adaletsizlik, katliamlar, hastalıklar, savaşlar, anarşi ve terör… Vahşet ve dehşet… Fuhuş ve ahlaksızlık… İsraf ve savurganlık… Yıkım ve tahrip… Küresel ısınma…Sorumsuz ve şuursuz bir hayat… İşte kapitalizmin hediyeleri.

İnsanlık Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı)  inkılabından sonra bu hediyelerden kurtulmak istiyor. Kapitalizmin hediyelerinden kurtulmanın yolları, yeni dünya düzeninin şifrelerini vermektedir.

Kapitalizmin hediyelerinden kurtulmanın en önemli birinci yolu, Mana-yı harfi penceresinden bakıştan geçmektedir. Mana-yı harfi, bütün kainata, varlıklara, ilimlere, iktisadi, ferdi, sosyal faaliyetlere ve olaylara Allah hesabına ve Allah’ın isimlerinin tecellileri, sanatı ve eseri nazarı ile bakmaktır. Mana-yı harfi nazarı ile kainata baktığımızda iktisadın kainatın en esaslı kanunlarından biri olduğunu, Allah’ın kainatta Hakim isminin tecellilerinin iktisat ve israfsızlık üzerine hareket ettiğini, iktisadı emrettiğini görürüz. Allah’ın kainattaki tasarrufu, icraatı hikmet ve iktisat prensibi üzerine bina edilmektedir. Huzuru ve refahı yaşatacak iktisadın arka  planında, temelinde kainata mana-yı harfi ile bakış vardır.

Kainatı iktisat prensibi üzerine yaratan Allah, insanında o hikmete sırrına uygun hareket etmesini ister. Bu da onun yaratılış maksatlarına uygun yaşamasını gerektirir. Allah iktisadı emreder, israfı yasaklar. Allah muktesitlerin yardımcısıdır, müsriflerin değil. İktisat, insanın ihtiyaçlarına göre harcama yapması, cimriliğe ve israfa sapmamasıdır. İktisat, aile hayatının huzuruna da yardımcı olur. Peygamber Efendimiz (sav) ‘İktisat eden maişetçe aile belası çok çekmez’ buyurmak suretiyle, iktisat prensibinin bu önemli sonucuna dikkat çeker.

Kainat iktisat, israfsızlık ve temizlik  üzerine dönüyor. Bu olmasaydı dünyamızın kaynakları bu kadar canlıya milyonlarca yıl değil, bir yıl bile yetmezdi. Vücudun hücrelerinden, kanın içindeki alyuvarlara ve akyuvarlara; vücut organlarının birbiri ile olan alışverişlerine, canlı ve cansız varlıklar arasındaki karşılıklı ilişkilere, yardımlaşmaya varıncaya kadar iktisadın ve israfsızlığının, temizliğin  dengesini her şeyde görürüz. Koronovirüs dünyaya temizliği öğretti. İdeal temizlik Allah’ın emrettiği abdest almaktan, boy abdesti almaktan geçer. Böylece insan kişisel temizliğini yapmış olur. Namaz kılarak ta manevi temizliğini yapmış olur. Yeni dünya düzeninde temizlik sistemin en önemli ayaklarından biri olacaktır.

Günümüzde insanlık iki asra yakındır faizci  kapitalist sistemin meydana getirdiği adaletsiz teknolojik ve iktisadi ilerlemenin bedelini; bir taraftan çevre kirliliği, küresel ısınma ile gittikçe dünyayı yaşanamaz hale getirerek; diğer taraftan sağlık, mutluluk ve huzurdan uzaklaşarak ödemektedir. İktisadî yönden adaletsiz  ilerlemenin bedeli, çevrenin kirlenmesine ve insanın mutluluk ve huzurdan uzaklaşmasına sebep oluyorsa, insanlar iktisadî başarının esiri olmuşlar demektir. Bugün adaletsiz maddi refahın zirvesine ulaşmış; Allah ve Ahiret inancı zayıflamış Batı’da manevi bunalım neticesi uyuşturucu, alkol, cinsi sapıklıklar, her türlü kötülükler artmış, bu da intiharları,  hastalıkları artırmıştır. İnsanlığın  Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı)  ile mücadelesi bu gerçeğin an itibariyle yaşanan son örneğidir.

“Ehl-i dünyanın ve maddî tarihin nazarıyla, nev-i beşerin hayat-ı içtimâiyesi noktasında bakılsa, görülüyor ki hayat-ı içtimâiye-i siyâsiye îtibâriyle, beşer, birkaç devri geçirmiş. Birinci devri vahşet ve bedevîlik devri, ikinci devri memlûkiyet devri, üçüncü devri esir devri, dördüncüsü ecir devri (kapitalizm), beşincisi malikiyet ve serbestiyet devridir. ”[7]

Bediüzzaman ecir devri (Kapitalizm) için “başlamıştır geçiyor”, Sosyalizm için ise muvaffak olamayacağını, hatta Rus’un da dinsiz olamayacağını yaklaşık yüz yıl önce söylemiştir. Sosyalizm ömrünü tamamladı. Yeni ve daha güzel bir devrin, Malikiyet ve Serbestiyet devrinin gelmekte olduğunu da ilk defa o müjdelemiştir.

Yeni dünya düzeninin adı Malikiyet ve Serbestiyet devridir.[8]  Bu devrin temeli “Eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl (çökme, yıkılma, yok oluş).”[9] Kapitalist sistemdeki hayatı sürdürmeye çalışmak eski hal, yeni hal, Malikiyet ve Serbestiyet devri olaylar, musibetler karşısında birlikte, birleşerek hareket etmektir. İnsanın yalnız kendisinin tok olması eski hal, bütün insanların tok olması yeni hal. Eski halin başrollerindekilere yeni halde yer yok, değişmek zorundalar. Koronavirüs salgını benciliğe, sömürgeciliğe,  insanın yalnız kendini düşünmesine darbe vuruyor. Yaşamak için bir başkasına bağlı olduğumuzu, artık ben değil biz dememiz gerektiğini, dayanışma ve yardımlaşma içinde olunması gerektiğini hatırlatıyor.

Yaşanan büyük musibetler,  herkesin aynı gemide yaşadığını ve birbirlerini ezerek, sömürerek, öldürerek güçlü ve üstün olmanın değil, birbirleriyle yardımlaşma, dayanışma içinde olmanın gerekli ve elzem olduğunu gözler önüne seriyor.

S-“Gâvurlardaki iki cereyanları nasıl görüyorsun?”

 C-“Şimdilik biri necis (pis ki, sosyalizmdir), biri en encestir (daha pistir ki, kapitalizmdir). Tahir-i mutlak (mutlak temiz) yalnız desatir-i İslamiyettir. (İslam’ın düsturlarıdır)”

“Öyleyse iki cereyana da lânet!”[10]

Yeni dünya düzeninde mutlak temiz olan İslam’ın düsturları hakim olacaktır. 

İslamiyet, kainata, ilimlere, olaylara mana-yı harfi gözlüğüyle bakmaktadır. İslamiyet’in yaşanması İslam medeniyetini meydana getirmiştir. Tarihin akışı içinde benzerine rastlanmayan, Asr-ı Saadet olarak isimlendirilen ve insanlığa bu dünya da yaşayabileceği en mükemmel, refah ve huzur dönemi yaşatan, Çin Seddinden Avrupa’nın ortalarına kadar üç kıtaya hükmeden ve asırlarca coğrafyasında yaşayan farklı etnik, din ve kültüre sahip, insanlara refah, barış, huzur ve mutluluk getiren İslam medeniyetidir.

Yeni dünya düzeninde insanın, fıtratına yakışır şekilde reel üretime katılması, ürettiğini değerlendirmesi, meşru yollardan kazanması gündemde olacaktır. Yapılan ekonomik faaliyetler sonucunda, üretimin birlikte yapılması, riskin ve gelirin bölüşülmesi, insani finansın temelidir. Her şeyden önce bu sistem faize dayalı değildir. Üretmeden, istihdam meydana getirmeden, parayı satarak para kazandıran, faize dayalı kapitalist finans sisteminin çıkmazlarına karşı, faizsiz kredi (karz- hasen), kar-zarar ortaklığına dayalı, ekonomik ve sosyal  adaleti esas alan, ticari ahlak temelli yatırım araçları ile ekonomik ve sosyal gelişmeyi hedeflemek, yeni dünya düzeninin şifreleridir.

İnsani Finans Zirvesi’nin manifestosunda sanki yeni dünya düzeninin özeti yapılmıştı. Zirvenin gayesini dile getiren, iktisat penceresinden insan olmanın, üretmenin, kazanmanın, paranın ne manaya gelmesi gerektiği veciz bir şekilde ifade edilmişti.

“Ben insanım. Düşünür, çalışır, üretirim. Kazanır ve paylaşırım. Aklım, fikrim, emeğim, sanatım, stresim, zamanım, paraya dönüşür ve bu para benim için kıymetlidir. Pahalıdır. Benim kazancım saftır. Beni temsil eder. Ve değeri rakamlarla ölçülemez. Paramın ne yaptığı, getirisinden önemlidir. Param benim çocuğum gibidir. Ne yaptığını, kimde olduğunu, neye hizmet ettiğini bilmek isterim. Beni insan yapan budur.”

Yeni dünya düzeninde alışkanlıklarımız, günlük ve sosyal hayatımız, ekonomik ve sosyal faaliyetler, küresel ekonomi, milli ve milletlerarası kuruluşların yapıları değişecek. Yeni dünya dijital olacak. Ekonomik ve sosyal faaliyetler dijital ortamlarda, dijital materyallerle  gerçekleşecek. Birleşmiş Milletlerin (BM)’in yapısı değişecek. Artık dünya beşten büyük olacak. Kapitalizmin temeli faiz tartışılan konuların başında gelecek. Çünkü kapitalizmin altından faiz taşı çekildiğinde çökecektir.  Faizsiz sistem dünya gündeminde olacak. Koronavirüs  küresel ölçekte etkisi her kesimi vurunca zalim mazlumun farkına, zenginler fakirin halini anlamaya başladılar. İnsanlar yaşadıkları bu dünya da beraber olduklarını, ortak bir mücadele, dayanışma, yardımlaşma gerektiğini anlamak zorunda kaldılar. Adaletin, merhametin, faziletin, haklının, yardımlaşmanın, dayanışmanın, refahın hakim olacağı, Yeni dünya düzeninde zekât dünya gündeminde olacaktır.

Necip Fazıl ne güzel söylemiş:

Oluklar çift: Birinden nur akar, birinden kir!..

Oluklarından kir akan kapitalist düzen çöküyor. Oluklarından nur akan Yeni dünya düzeni geliyor.

Yeni dünya düzeninde kuvvet, menfaat, çatışma, ırkçılık, sömürgecilik,  zevk ve eğlence düşkünlüğü gibi ilkelere  dayanan seküler, oluklarından kir akan  kapitalist anlayışına karşılık; oluklarından nur akan tüm insanlığı huzura kavuşturacak hak, adalet, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik ilkeleriyle birlikte barış ve sevgi toplumlarının temelini atan yeni bir medeniyetin sayfası açılacaktır.

Batı medeniyetinin son temsilcisi ‘kurtlanmış’ kapitalizm küresel krizlere, hastalıklarla toplu ölümlere, musibetlere sebep oluyor. Koronovirüs bu gerçeği bize çok acı bir şekilde hatırlatarak, ders ve ibret  almamızı istiyor.  Kapitalizm, insanları mutlu ve huzurlu edemiyor. İnsanlığın yüzde seksenine yaşanmaz bir hayat; yüzde onunu hayalî bir mutluluk vermiş, diğer yüzde onunu da ikisi arasında bırakmıştır. Oysa İslam medeniyeti insanlığa altın çağlar yaşattı, yine yaşatmak için insanlığı şemsiyesi altına çağırıyor. İki dünya mutluluğunu yaşatacak, dünyayı pisliklerden, hastalıklardan, merhametsizliklerden, adaletsizliklerden kurtaracak, doğruluğu, barışı, refahı, huzuru, yardımlaşmayı, dayanışmayı,  kardeşliği hakim kılacak, ‘Hakiki insaniyet İslamiyet’tir.’

Not: Bu makale Stratejik Rekabet Dergisi, Mart 2020, Sayı: 19 Cilt: 3 (üç ayda bir yayınlanır) yayınlanmıştır.

[1] – https://popsci.com.tr/viruslerin-hepsi-zararli-degil-iste-koruyucu-etkisi-olabilen-bazi-virusler/ erişim 24.03.2020

[2] – https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/virusun-global-etkisi-5-milyon-sirket-riskte-1-trilyon-dolari-askin-hasar-olusabilir/1749477- Erişim 24.03.2020

[3] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 1, Sözler,  Nesil Basım, İstanbul 1996,s. 20

[4] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 1, Lem’alar,  Nesil Basım, İstanbul 1996,s. 800

[5] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 2, Mesnev-i Nuriye, s. 1312

[6] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 1, Sözler, s. 290

[7] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 2, Yirmi Sekizinci Mektuptan, Altıncı Risale Olan altıncı Mesele, İkinci Nükte, Nesil basım, İstanbul 1996, s. 2313

[8] – Bu konuda geniş bilgi için, dostum Dr. Vehbi Kara’nın  doktora tezi olan “Kapitalizm Sonrası Dönem Malikiyet ve Serbestiyet Devri” kitabına bakabilirler.

[9] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 2, Münazarat, Nesil Basım, İstanbul 1996,s. 1940

[10] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 2, Rumuz, Nesil Basım, İstanbul 1996,s. 2343

Suç cezasız kalmaz

Mehmet Abidin Kartal

İnsan halife-i zemin. Canlı cansız her şey, bütün mevcudat  onun emrinde, itiraz ve isyan etmeden ona hizmet ediyor. Bu hizmet insanın gücünden, iktidarından kaynaklanmıyor. Acizliğinden  ve zayıflığından kaynaklanıyor. İnsan ben güçlüyüm dedi. Kendisine hizmet edenlere tecavüz etmeye, zülüm etmeye başladı. Kainatta cari olan kanunlara muhalefet etmeye başladı. İnsan, iktisat, temizlik ve adaleti yapmadığından kendisine hizmet eden mevcudatın  nefret  ve  hiddetiyle karşılaştı.  Onları kızdırdı.

Mevcudatın kızgınlığı zaman zaman insanın karşısına, depremler, hortumlar, seller, tsunamiler, yıldırımlar, bulaşıcı hastalıklar ve savaşlar gibi musibetler olarak çıkmaya başladı. Kendini güçlü zanneden insan musibetler karşısında  sonsuz acizliğinin, zayıflığının zirvesini yaşıyor.

‘’Sen öyle bir za’fiyet, acz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahalsin ki, ciğerine yapışan ve çok defa büyülttükten sonra ancak görülebilen bir mikroba (virüse) mukavemet edemezsin; seni yere serer, öldürür… ’’

Evet bugün insanlık, kendini süper güç olarak tanıtan devletler, bütün dünya bir virüs karşısında sonsuz acizliklerini yaşıyorlar. Niçin? Çünkü yollarını, rotalarını şaşırdılar. Kainatı sahipsiz zannettiler. Kainatın Hakim’inin, Sahibinin kanunlarına uymadılar. Dünyada kanunlara uymayanlara yaptıkları suçlara göre mahkemelerde  cezalar veriliyor. Ceza büyük, demek suçta büyük. Ceza bütün dünyaya kesildi. Herkesin, hepimizin  suçu var.

Kainatın Hakimi, bana inanın dedi, kanunlarıma uyun dedi, çoğu insanlar inanmadı. Kanunlara uymadı.  İnanıyorum diyenler bile,  Hakim yokmuş gibi, kanun yokmuş gibi  yaşamaya başladılar…  Temizliğe dikkat etmediler. İktisat, adalet, merhamet, şefkat, yardımlaşma, dayanışma insanlığın gündeminden çıktı.

Kainatın Sahibi, Hakimi, Allah’la bağını koparan, ipini çözen insan, her türlü bataklığa girdi, her çeşit zulmü kötülüğü yaptı, her çeşit  pisliğe bulaştı. Nefsin arzu ve istekleriyle hayvanlaştı, gururuyla firavunlaştı, idrakiyle ukalalaştı, hissiyatıyla canavarlaştı. Ve her şeyi tarumar etti, yıktı, yaktı, kavurdu ve kuruttu. Bütün bu yanlışlıkları yapanlara karşı görevimizi yapamadık.  Kainatın Efendisi, Efendimizin (sav)“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” Dedi  yapmadık,  yapamadık. Suçluyuz…

Sonuç, beşerin pis eli, kapitalist sistem büyük suçlar işledi. Yaptıkları suçlara bakacak olursak, güçlünün zayıfı ezmesi sömürmesi, gelir dağılımında adaletsizlik, katliamlar, hastalıklar, savaşlar, anarşi ve terör… Vahşet ve dehşet… Fuhuş ve ahlaksızlık… İsraf ve savurganlık… Yıkım ve tahrip… Küresel ısınma…Sorumsuz ve şuursuz bir hayat… Suç çok büyük…Cezası da çok büyük…

İnsanlığın, başta süper gücüm diye geçinenlerin, bütün toplumların suç dosyası çok kabarık.

Suriye’de o kadar çok masum öldü ki, hepsine ayrı ayrı üzüldük ama çocukların hiç ama hiç suçu yoktu. Cesedi kıyıya vuran Aylan bebeğin hiç suçu yoktu.  Kapitalist dünya böylesi görüntülere sessiz kaldı ve şimdi evlerinden çıkamıyorlar.  İnsanlığın kabarık olan suç dosyalarının birini, Suriyeli üç yaşındaki  masum çocuk son nefesini verirken “Gidince sizi Allah’a şikayet edeceğim” diyerek  Alemlerin Hakim’i Allah’a şikayet dilekçesi ile insanlığın  suç dosyasını  veriyordu.   Dava dilekçesi  Esmaü’l Hüsna olan Alemlerin Hakimi tarafından kabul edildi. Şu anda cezanın infazı Hakim’in memuru koronovirüs ile yerine getiriliyor. Bu ceza müminler için şefkat tokadı, zalim ve zorbalar için tehdit ve azaptır.

Hulasa, suç büyük olunca, Kainatın Hakimi, Hakim’imiz  cezayı  bütün dünyaya kesti,  cezanın uygulanması için en küçük memuru korona virüsü  görevlendirdi.

Virüs görevini yapıyor.

İnsanlık rotasını, yolunu şaşırdı, tokat yiyor. Çözüm, rotanın yeniden, doğru olarak oluşturulmasıdır. Rota, Hakim’inin kanunları doğrultusunda yeniden oluşturursa inşallah virüsün görevi sona erer, duamız budur.

Ümidimizi kaybetmeyelim, moralimizi bozmayalım. Şer, kötü gibi görünen şeylerin hakkımızda hayırlı olabileceğini Hakim’imiz söylüyor.  Kesilen  cezamız sonunda Hakim’imiz  bize lütuflar bahşedeceği müjdesini de  veriyor.

‘’…… Belki de sizin hoşlanmadığınız şey, hakkınızda hayırlı olur; hoşlandığınız şey ise sizin için bir şer olur. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ’’ Bakara suresi. 216. ayet

‘’Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan (virüsten)  tâ taun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm’in elindedirler. O Hakîm’dir, abes iş yapmaz. Rahîm’dir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var. ’’

İnsanlık inşallah koronovirüsün ilacını ve aşısını bularak bu musibetten kurtulur. Ama,  suç işlemeye devam edersek, suç cezasız kalmaz,  Hakim’imiz cezamızı yine  keser, başka memurlarını göndererek cezayı infaz ettirir. Bu kanun değişmez. Bazen suçlulara dünyada ceza kesilmeyebilir. Bu suçların cezasız bırakılacağı anlamına gelmez. Çünkü, ebedi alemde Mahkeme-i Kübra var. Suçun cezası burada verilir. Esasında suçun cezasının  dünya da verilmesi, infaz edilmesi, bir nimettir.  Kurtulmuş oluyoruz. Ebedi aleme suçsuz gidiyoruz.  Mahkeme-i Kübra’da suçlu bulunursak, cezamız infaz edilirse, dönüşü yok. Ebedi azaba çarptırılırız. Vesselam…

Dün gece Koronavirüs (Kovid-19 virüsü)  ile konuştum…

Mehmet Abidin Kartal

Gündemimiz, herkesin gündemi, ülkelerin gündemi Koronavirüs (Kovid-19 virüsü). Dünyanın en küçük canlısı olan virüsler ışık mikroskobu ile görülemeyen ancak elektron mikroskopla görülebilen, diğer mikroorganizmalardan daha küçük yapıda, zorunlu hücre içi parazitleridir. Hücre yapısı göstermezler. Tek tip nükleik asit (DNA yada RNA) içerirler. Büyüklükleri nanometre boyutunda 20- 300 nm. 

Koronavirüs (Kovid-19 virüsü) bütün dünyayı, kıtaları, ülkeleri ayrım yapmadan gezerken korku ve dehşet saçmaya devam ediyor. Çin’in Wuhan şehrinde 2019 yılının Aralık ayında dünya yolculuğuna çıkan virüsün yolculuğu devam ediyor. Bu yolculuk ne zaman bitecek, daha kaç kişiyi ziyaret edecek, kaç kişi ölecek, bu yolculuğun hikmeti, sebebi nedir? Bilmiyoruz.

Dün gece,  gecenin sessizliği ve sakinliği içinde iç alemimde  Koronavirüs (Kovid-19 virüsü) ile konuşmaya ona merak ettiğim soruları  sormaya ve ondan cevaplar almaya çalıştım. Bu konuşmamı sizlerle paylaşmaya karar verdim. Çünkü hepimizi, bütün insanlığı Koronavirüs (Kovid-19 virüsü) ilgilendiriyor. Buyurun virüs ile sohbetimize… Koronavirüsü (Kovid-19 virüsü) farklı bir pencereden tanıyalım.

Koronavirüse (Kovid-19 virüsüne) sorduğum sorular:

Koronavirüs (Kovid-19 virüs) kardeş sen kimsin? Bugünlerde herkes, toplumlar, devletlerin yöneticileri, dünyadaki bütün televizyonlar, sosyal medya, İnternet, akıllı telefonlar senden bahsediyor. Şu anda dünyada seni tanımayan yok. Kardeş sen şu anda dünyanın en meşhuru ve ünlüsüsün. Her şeye müdahale eden  diğer canlılardan farklı olarak aklı ve ilmi ile her şeyi yapan idare eden, her şey emrinde olan biz insanlar senin yaptığını yapamadık. Dünyanın en küçük canlısısın,  biz seni ancak elektron mikroskobu ile görüyoruz. Bu kadar küçük olmana rağmen yaptıklarını aklımız almıyor.  Dünyada zengin fakir demeden toplu ölümlere sebep oluyorsunuz. Dünyayı yoğun bakım odasına dönüştürdünüz. Zengin ve ünlü kişilerin birer birer sizinle tanıştığı haberleri televizyonlarda, sosyal medyada yankılanıyor.

İnsanlığa temizliği öğrettiniz. İnsanlar devamlı ellerini, yüzlerini yıkamaya başladılar. Dünya siyasetini, ekonomisini alt üst ettiniz, ediyorsunuz.  Senin yüzünden faizci ABD’nin Merkez Bankası FED faiz oranını sıfıra indirdiğini açıklıyordu. Dünya ülkeleri tedbir üstüne tedbirler alıyorlar. Alışmış olduğumuz her şeyi değiştirdiniz. Biz insanlar bir ülkeden bir ülkeye gidebilmek için birçok prosedürü yerine getirmemiz gerekirken, siz dünyanın bütün ülkelerinde geziyorsunuz, sınır tanımıyorsunuz. Dünyaya hakim oldunuz. Dünyanın hakimi sizsiniz. İnsanlar, toplumlar sizden kurtulmak, sizinle karşılaşmamak için her şeyi bıraktılar, evlerine kapandılar.

Can dostumla konuşuyoruz. ’Ben zaten üç buçuk yıldır, başka bir virüsten dolayı eve kapanmıştım, evde kalmaktan benim şikayetim yok’ diyordu. Televizyonlar, sosyal medya devamlı sizden kurtulmanın, korunmanın yollarını anlatıyorlar.  Ülkelerin başkanları size savaş açtıklarını söylüyorlar. Sizi görünmez en tehlikeli düşman ilan ettiler. İnsanlık çaresiz, bu gücü nerden alıyorsunuz? Bizden ne alıp ne veremediğiniz var? Koronavirüs (Kovid-19 virüs) kardeş sizinle anlaşmak istiyoruz. Sizinle barışmak istiyoruz. Yaptıklarına bakarsak şu anda en büyük düşmanımız sizsiniz. Niye bize düşmansınız? Sizinle  anlaşamazsak sonunu düşünmek bile istemiyoruz. Sizinle nasıl anlaşabiliriz?

 

Koronavirüs (Kovid-19 virüsün) cevapları:

Her şeyden önce herkes beni düşman olarak görürken bana kardeş diye hitap ettiğiniz için teşekkür ederim. Gerçekten ben sizin kardeşinizim. Konuşarak bunu size anlatmaya çalışacağım.  Siz insanlar kendi aranızda ‘insanlar konuşa konuşa  anlaşır’ diyorsunuz. İnşallah sizinle konuşarak anlaşırız. Her şeyden önce şunu söyleyeyim, ben dünyanın en meşhur ve ünlüsü değilim. Bizim,  sizin  ve bütün alemlerin Sultanı en büyük, en ünlü, en meşhur. Biz onun yarattığı en küçük canlılarız. Siz de bunu araştırmalarınızla öğrendiniz. Biz Sultanımızın görevli memurlarıyız. Bize verilen görevimizi yapıyoruz. Siz insanların düşmanları da değiliz. Biz sizin dostu ve kardeşleriyiz. Kardeş kardeşe bunu yapar mı diyeceksiniz. Siz demiyor musunuz, dost acı söyler. Dost niçin acı söyler. Dost olan kimse dostundan gerçeği saklamaz, dostunun kusurunu, yanlışını söyler, dostunu uyarır, dost dostuna iyiliği için doğru acı da olsa doğruyu söyler, dostun acı sözü iyilik içindir.

Sultanımız bizi size dost ve kardeş olarak gönderdi. Sizlere kendini, acıda olsa doğruları hatırlatmak, doğruları yapmanız için bizi görevlendirdi. Tabi işin birde imtihan yönü var. Yaptığımız görev size acı veriyor. Niçin veriyor? Bu acı ve sıkıntılar sizin iyiliğiniz içindir. Sizin imtihanı kazanmanız içindir.  Çünkü siz insanlar Sultanımızı unuttunuz, kötü şeyler yapmaya başladınız. Sultanımız sizi kainatın en şerefli mahluku olarak yarattı. Her şeyi sizin emrinize verdi. Her şey size hizmet ediyor. Siz ne yapıyorsunuz? Yaptığınız kötü işler ile Sultanımızı öfkelendiriyorsunuz. Yaptığınız kötü işlerin  bir kaçını hatırlatayım…

Her şeyden önce Sultanımızı unuttunuz. O yokmuş gibi, başıboş, sorumsuz şekilde yaşamaya başladınız. Çoğunuz O’na iman etmiyorsunuz. İman edenlerde hükümlerine uymadan hayatını yaşıyor.  En kötüsü  dünya menfaati için Sultanımızın ismini kullanarak yanlışlar yaptınız. Sultanımızı onun son elçisini yanlış tanıttınız. İman etmeyenlere şu sözü hatırlatırım, bu sözü çok seviyorum. Bu söz sizi Sultanımıza bağlar. Çünkü siz akıllısınız. Düşünürseniz doğruyu bulursunuz, ona göre hayatınızı şekillendirirsiniz. “Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?” Önce bu memleketin Sultanına, Hakimine inanacaksınız. O yokmuş gibi yaşayamazsınız.

Sultanımız, Hakimimiz temiz olun dedi, abdest alın namaz kılın dedi. Siz temizliğe dikkat etmediniz. Hemen söyleyeyim ben sizi temiz olmadığınız için ziyaret ediyorum. Benden kurtulmanın yolu temizlikten geçiyor. Benim görevimi yapmamdan dolayı siz dünyalılar diken üzerinde tüm tedbirleri alıyorsunuz ilk sırada ise kişisel temizlik ve özellikle de el yıkamanın önemi öğreniyorsunuz. Dünyaca ünlü arama motoru Google’da 20 Mart 2020 tarihli  giriş sayfasında özel bir doodle ile kullanıcılarının karşısına geçti. Doodle’da  el yıkamayı hatırlıyoruz denilerek el yıkama altı maddede görsel olarak anlatılıyordu. Sizlere hatırlatayım ideal temizlik abdest almaktan, boy abdesti almaktan geçer. Sultanımıza inanıyorum diyenleriniz bile abdest almamaya,  namaz kılmamaya, boy abdestsiz gezmeye başladı. Size en küçük yardımı olana teşekkür ediyorsunuz. Niçin size sonsuz ve devamlı nimetler verene abdest alarak,  namaz kılarak teşekkür etmiyorsunuz? Siz birine çok büyük iyilikler, yardımlar yapsanız o kişi size teşekkür etmezse tavrınız ne olur?

Sultanımız sizlere  zaman zaman elçileri vasıtasıyla mesajlarını, neleri yapmanız, neleri yapmamanız gerektiğini bildirdi. Siz mesajlarını dikkate almadınız. Size son mesajını, kainatın yaratılmasına sebep olan, kainatın efendisi, hepimizin efendisi Hz. Muhammed (sav) vasıtasıyla gönderdi. Bu mesajında geçmiş  toplumların yanlış yaptıklarında, mesajları dinlemediklerinde, nefislerinin arzularına göre hareket ettiklerinde başlarına neler geldiğini, nasıl yok edildiklerini anlatmaktadır. Kibirlenen, nefsini putlaştıran, ilahlık taslayan Nemrutların, Firavunların  başına gelenleri okumadınız mı? Dünyanın gelmiş geçmiş en zengini Karun’un, ben kazandım, ben en güçlüyüm, fakirleri ezmesi, sömürmesi, zekatını vermemesi sonucu başına nelerin geldiğini Kasas suresi, 79-82. Ayetlerini okuyarak ders ve ibret almanızı istiyor Sultanımız.  

Sizlerin çoğu mesajlardan  ders almadınız. Kibirlendiniz, Karun ve zenginliği, gücü, iktidarı bir gecede yok oldu. Karun kıssası,  zenginliğin, iktidarın, bilginin doğru kullanılmadığında, Sultanımız  Allah tarafından nasıl bir anda yok edilebildiğine ait kıyamete kadar gelecek siz insanlar ve toplumlar için bir ders ve ibrettir, unutmayınız.

Unuttunuz, Karun’un rolünü oynamaya devam ediyorsunuz. Sizlerin çoğu, şirketleriniz, holdingleriniz, Karunların zenginliğiyle Firavun sistemini devam ettiriyorsunuz. Buna da kapitalizm diyorsunuz.  Kapitalizm Karunların yoludur. Karun’un zenginlik, ilim ve iktidarına rağmen nasıl her şeyini kaybettiğinden ibret, ders almıyorsunuz. Ekonomik güçlerinizi  hiç kaybetmeyeceğinizi düşünerek menfaatleriniz, haz ve şehvetleriniz için dünyayı yangın yerine çevirmeye devam ediyorsunuz.

Kapitalizmin meydana getirdiği adaletsiz teknolojik ve iktisadi ilerlemenin bedelini; bir taraftan çevre kirliliği, küresel ısınma ile gittikçe dünyayı yaşanamaz hale getirerek; sağlık, mutluluk ve huzurdan uzaklaşarak ödemektesiniz. Diğer taraftan da Sultanımızı ve ebedi alemi unutmanın bedelini uyuşturucu, alkol, cinsi sapıklıklar, biz virüslerin meydana getirdiği hastalıklarla, ölümlerle ödüyorsunuz.

Sultanımızın istemediği işleri yapıyorsunuz. Dünyada güçlünün zayıfı sömürmesine, gelir dağılımında adaletsizliğe, katliamlara, savaşlara, anarşiye, teröre, vahşete, dehşete, fuhuşa, ahlaksızlığa, israfa, yıkıma, tahribe sebep oluyorsunuz. Bunlardan dolayı da Sultanımız kendini size hatırlatmak için belalar, musibetle, hastalıklar gönderiyor. Bende Sultanımızı size hatırlatmak için geldim.

Kurduğunuz faiz sistemi ile insanları ve ülkeleri sömürüyorsunuz. Ekonomik ve sosyal krizlere sebep oluyorsunuz. Servet ve iktidarlarınıza  güvenerek,  zenginliğinize zenginlik katmak için, menfaatlerinizin olduğu her yerde, Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, Kudüs’te, Filistin’de,  Gazze’de  çocukları, insanları vahşice öldürmeye devam ediyorsunuz. Suriye’de yaşanan insanlık dramını Halep’teki şu duvar yazısı çok net anlatmaktadır: Suriye’de ölen çocuklardan kan yerine petrol aksaydı dünya anında müdahale ederdi. İşte sizin ben en güçlüyüm diyenleriniz bunu yapıyor. Petrol kuyularını koruma amacına harcanan çabaların hiçbiri canını kurtarmak için varil bombalarından kaçan çocuklara harcamıyorlar.  Petrolün çocukların kanından değerli olduğunu en büyüklerinizin yaptıkları şahitlik ediyor. Çok acımasız ve merhametsizsiniz.  İnsanları vatanlarından, yurtlarından ettiniz. İnsanlar, çocuklar perişan. Canlarını kurtarmak için vatanlarını terk eden mültecileri ülkelerinize sokmuyorsunuz. Ölüme terk ediyorsunuz. Ama o kadar aciz ve çaresizsiniz ki en küçük canlı benim ülkelerinize girmemi Sultanımın izniyle canınızı almama engel olamıyorsunuz. Buna rağmen hala perde arkasında Karun’un torunları olarak plan, program,  strateji, anlaşmalar yapıyorsunuz.  Sultanımızın mülkünde Sultana rağmen bunları yapmaya devam ediyorsunuz. Unutmayın Sultanımız çok sabırlıdır, adaletlidir. Düzelmeniz için size mühlet verir, hak ettiğinizi vermeyi ihmal etmez.

Benim yüzümden faizci ABD’nin Merkez Bankası FED faiz oranını sıfıra indirdiğini söylüyorsunuz. Sultanımız, Allah’ımız faizi yasakladığını, zekatı vermenizi son mesajında ısrarla sizlere söylüyor. Sultanımız hikmetsiz iş yapmaz. Siz ne yaptınız Kapitalist diye bir sistem kurdunuz temeline de faizi  yerleştirdiniz. Sonuç zenginleriniz daha zengin, fakirleriniz daha fakir oldu. Faizi fakirleri sömürme aracı olarak kullandınız. Fakirin aşına zehir kattınız. Fakirler zenginlerin düşmanı oldu. Sizin dünyanızdaki çatışmaların, krizlerin, huzursuzlukların asıl kaynağını faizle iş yapmanız, zekatı vermemenizdir, hatırlatırım. Allah’ıma çok şükür Kapitalist sistemin merkezinde faizin sıfır olmasına ben sebep oldum.

Dünyanın en küçük canlısı olarak size söylenen şu sözleri bende sizlere hatırlatıyorum. ‘Ey israflı, iktisadsız, ey zulümlü, adaletsiz, ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisad ve nezafet (temizlik) ve adaleti yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, manen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki, umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle (pisliğinle) kızdırıyorsun?’ Tertemiz dünyayı aşırı kazanma hırsınızla yaşanmaz hale getirdiniz. Hayvanat, nebatat, dağlar, ovalar, denizler, ırmaklar, ağaçlar şikayetçi sizlerden.

Sultanımız kainat üzerinde bir nizam tesis etmiştir, bu nizamın sağlanmasında  canlı cansız bütün varlıkların vazifeleri vardır. Eğer siz insanların başına zaman zaman musibetler, hastalıklar, ölümler geliyorsa bu nizama uygun davranmamanızdan dolayıdır. Sultanımızın yemenizi yasakladığı hayvanları yemeniz, temizliğe dikkat etmemeniz, adaletsiz, iktisatsız olmanız  başta olmak üzere yukarıda satırlarda sizlere hatırlattığım hatalarınız, kötülükleriniz yüzünden Sultanım bana görev verdi.  Görevimi yapıyorum.

Dostunuzun başka bir virüsten dolayı üç buçuk yıldır eve kapandığını, benden dolayıda herkesin eve kapandığını söylüyorsunuz. Virüsün çeşidi ne olursa olsun görünüşte zararlı olsalar da, sizi acıtsalar da neticede sizlerin faydası için görevlerini yaparlar.  İnsan virüslerinin yaptıkları zülümdür. Dostunuz gerçek dostlarını, düşmanlarını, çakalları, çıyanları, yılanları,  ednayülhayvanları karşılaştığı virüsten sonra öğrendiğini sosyal medyada yazmış. Dostunuz bu virüsün zararından karlı çıkmış. Sonuçta beşer zülüm etmiş kader adalet etmiştir.

Moralinizi çok bozdum. Size bir müjde vereyim. Sizde duymuşsunuzdur. Kainatın efendisi, hepimizin efendisi (sav) Sultanımızın yarattığı her bir hastalık için mutlaka şifasını, devasını (ilacını) yaratmıştır. Sözüdür. Arayın benim sebep olduğum hastalığın aşısını bulun. Aramaya başladığınızı izliyorum. İnşallah yakında bulursunuz.

Benimle anlaşmak, barışmak istediğinizi söylüyorsunuz. Ben Koronavirüs (Kovid-19 virüsü) kainatın, onsekiz bin alemin yaratıcısı, idarecisi Esmaü’l –Hüsna olan Sultanımızın memuruyum. Ben sizlerle anlaşma yapamam, böyle bir yetkim yok. Alemlerin Sultanı ile anlaşmanız gerekiyor.  Bu aslında çok kolay Sultanımızdan size gelen son mesaja inanın, hayatınızı ona göre yaşayın. Hayatı yaşamanızda da size örnek Sultanımızın son elçisi Efendimiz (sav)’dir. Öncelikle yapmanız gereken tedbir, tevekkül ve duadır. Çözüm bu başka kalıcı çözüm yok. Bu dünyadan çıkıp başka gezegenlere de gidemeyeceğinize göre. Sultanımız gidemeyeceğinizi söylüyor. “…….Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp öteye geçebilirseniz haydi geçin! (kaçarak ölümden kurtulun). O sizi her yönden kuşatmıştır, O’nun hükmünden kurtulamazsınız, böyle bir güç ve kuvvet size verilmemiştir.” Rahman suresi 33. ayet. Siz bilirsiniz. Benim görevim bitebilir. Ama siz düzelmezseniz Sultanımız başka memurlarını göndererek size zor sorular sorarak imtihan etmeye devam eder… Allah ısmarladık diyemiyorum. Çünkü, dünya da yolculuğum devam ediyor… İnşallah en kısa sürede görevim biter. İyiliğiniz için acıları söyleyen, sizleri üzen dostunuz Koronavirüs (Kovid-19 virüsü).

Pencere

Pencereye bakan camdaki kirleri görür; pencereden bakan ardındaki dünyayı, kainatı görür. Bu bakış tefekkür gözüyle, mana-yı harfi nazarı ile olursa tevhid  nakışları okunur.

Pencereden bakmak… Allah’ın büyüklüğünü, gücünü, iradesini, ilmini ve hikmetlerini kainata, olaylara ve yarattığı muhteşem varlıklara göz ve gönül penceresinden bakarak idrak etmektir. Rabbimiz kainattaki her şeyi en küçük detayına dek üstün bir ilim, hassas bir ölçü içinde iktisat ve israfsızlık kanunu içinde yarattığını, “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara faydalı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164) ayetiyle bildirir ve ayetlerinin canlı örneklerine şahit olmamızı ister.

Bedîüzzamân Hazretleri, Kur’ân ve sünnetten ilham alarak bu asrın idrakine müceddid-i âhirzamân olarak Risâle-i Nur eserlerini telif ederek dünya penceresinden mana-yı harfi nazarı ile kainata bakarak insanlığa huzuru ve refahı yaşaması için doğru bakışın şifrelerini vermiştir.( Mana-yı harfi: Mahlukata ve bütün kainata Allah hesabına ve Allah’ın sanatı ve eseri nazarı ile bakmaktır. Yani kendi başına bir mana ifade etmez; ancak başkasına işaret ederse anlam kazanır manasınadır. Bir incirde kendi nefsine bakan bir yön varsa, Mucidi ve Sanatkarı olan Allah’a bakan yüzlerce yönü vardır. İşte burada sanatkara ve mucide bakan yüzlerce yöne  mana-yı harfi denilmiştir.)

Bediüzzaman, Otuz Üçüncü Söz Risalesinde,  Allah’ın varlığını ve birliğini otuz üç pencere başlığı altında, otuz üç ayrı delil ile anlatmaktadır. 

Bediüzaman Risale-i Nur eserlerinin muhtelif yerlerinde mana-yı harfi nazarı ile iktisat penceresinden kainata bakarak insanlara ve toplumlara dersler vermektedir. Onuncu pencerede İbrahim Sûresi, 14:32-33-34. Ayetlerinin tefsiri yapılarak dünyanın insan için iktisadi ve sosyal faaliyetler yapmaya müsait bir gezegen olarak yaratılması ve donatılması beyan edilmektedir.

Onuncu Pencere

“Gökten de bir su indirdi ki, onunla sizin için rızık olarak meyvelerden bitirdi. Onun emriyle denizde seyretsinler diye gemileri sizin hizmetinize verdi. Nehirleri de yine sizin hizmetinize verdi. • Birbiri ardınca dönüp duran güneşi ve ayı da sizin hizmetinize verdi. Geceyi ve gündüzü de sizin hizmetinize verdi. • O, sözünüz ve halinizle istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz.” İbrahim Sûresi, 14:32-34.

“Şu kâinattaki mevcudatın birbirine teâvünü, (yardımlaşma)  tecavübü, (karşılıklı cevab verme)  tesanüdü (dayanışma) gösterir ki, umum mahlûkat birtek Mürebbînin terbiyesindedirler, bir tek Müdebbirin idaresindedirler, bir tek Mutasarrıfın taht-ı tasarrufundadırlar, bir tek Seyyidin hizmetkârlarıdırlar. Çünkü, zemindeki zîhayatları levazımat-ı hayatiyeyi emr-i Rabbânî  (hayat için gerekli şeyler) ile pişiren güneşten ve takvimcilik eden kamerden tut, tâ ziya, hava, mâ, gıdanın zîhayatların imdadına koşmalarına ve nebâtâtın dahi hayvânâtın imdadına koşmalarına ve hayvânat dahi insanların imdadına koşmalarına, hattâ âzâ-yı bedenin birbirinin muavenetine (yardım)  koşmalarına ve hattâ gıda zerrâtının hüceyrât-ı bedeniyenin imdadına koşmalarına kadar câri olan bir düstur-u teâvün (yardımlaşma kanunu) ile, câmid ve şuursuz olan o mevcudat-ı müteâvine,  (birbiriyle yardımlaşan varlıklar) bir kanun-u kerem,( Cömertlik, ikram edicilik kanunu.) bir namus-u şefkat,(şefkat kanunu)  bir düstur-u rahmet (rahmet prensibi) altında, gayet hakîmâne, kerîmâne birbirine yardım etmek, birbirinin sadâ-yı hâcetine (ihtiyaç sesi)  cevap vermek, birbirini takviye etmek, elbette, bilbedâhe, birtek, yektâ, Vâhid-i Ehad, Ferd-i Samed,( Bir ve tek olan ve Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah.) Kadîr-i Mutlak,(  Kudreti herşeyi kuşatan, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah.) Alîm-i Mutlak,( Sınırsız ilim sahibi Allah.) Rahîm-i Mutlak, (Sınırsız şefkat ve merhamet sahibi olan Allah. )Kerîm-i Mutlak( Sınırsız ikram ve cömertlik sahibi yüce Allah.)  bir Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun hizmetkârları ve memurları ve masnuları olduklarını gösterir.

İşte, ey biçare müflis felsefî! Bu muazzam pencereye ne diyorsun? Senin tesadüfün buna karışabilir mi? “

Kainat ve kainatın unsurları ve elementleri arasında açıkça görülen yardımlaşma, dayanışma, cevaplaşma, kucaklaşma gibi fiiller, kainatı parçalanmaz ve bölünmez bir bütün haline getiriyor. Bu fiiller sayesinde kainat adeta kompleks çalışan bir fabrika şekline giriyor. Bir bütün olan ve fabrika şekline giren kainat, tamamı ile hayat sahiplerine hizmet ediyor.

Mesela; bir elmanın teşekkülünde ve oluşmasında; güneş, hava, su, toprak, elementler, dolaylı olarak yıldız ve galaksiler, hepsi bir intizam ve yardımlaşma içinde çalışıyorlar. Şayet bu unsurlardan bir tanesi bu yardımlaşma ve dayanışma içinden çıksa, elma olmaz.

Mesela; güneş bu halkadan çıksa, elma vücut bulamaz. Ya da milyarlarca yıl uzakta olan bir galaksi yörüngesini şaşırıp intizamı bozsa, kainat sistemi yerle bir olacağı için elma yine oluşamaz…

Nasıl fabrikanın içindeki makine ve cihazlardan birisi bozulsa ya da atıl kalsa, netice ve gaye elde edilemez, yani ürün alınamaz ise, aynı şekilde kainat fabrikasının bir dişlisi kırılsa ya da bozulsa kainatta hayat mümkün olmazdı. Hayatın oluşması mümkün olmayacağı gibi, devam etmesi de mümkün olmazdı.

Demek hayat kimin ise, hayatın oluşumunda hizmet eden kainat ve çarkları da onundur. Bu da Allah’ın kainat üstündeki rububiyet ve uluhiyetini açıkça bize gösterip ispat ediyor. Güneşin basit bir elmaya boyun eğmesi ve ona hizmetkarlık yapması; Allah’ın tedbir ve terbiyesinin her şeyi kuşattığını bize gösteriyor. Daha bunun gibi binlerce örneği buna kıyas edebiliriz.

Yardımlaşma, dayanışma, cevaplaşma, kucaklaşma gibi fiiller, kainatın umumunda tecelli ettiği gibi, en küçük bir parçası olan hücre ve atomların arasında da işleyen bir kanundur. Bu kanunların izleri ve işaretleri dikkatle takip edilip izlenirse, bizi tevhide götürür.

Şuursuz ve cansız varlıkların yardımlaşma ve dayanışma gibi şuurlu fiilleri sergilemeleri mümkün olmayacağına göre, bu fiillerin ardında Allah’ın kudret ve rahmet tasarrufları ayna gibi parlar ve kendini ilan eder.( https://sorularlarisale.com/otuz-ucuncu-sozun-onuncu-penceresini-izah-eder-misiniz)

Dertli insan içi duman dolu bir odaya benzer. Onu dinlemek; o odaya bir pencere açmak gibidir. Mevlana

Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene, kabahati ne güneşte, ne ayda ara. Gözlerindeki perdeyi arala. Mevlana

Senin dünyaya bakan penceren kirli ise, benim çiçeklerim sana çamur görünür. – Mevlana

Sular hep aktı geçti, kurudu vakti geçti, nice han nice sultan tahtı bıraktı geçti, Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti. Yunus Emre 

Mehmet Abidin Kartal