Etiket arşivi: Mehmet Teber

Beklentiler Arasında Annelik Yapmak

Üzerimizdeki beklentilerin çok olması bizi kısıtlar ve yorar. Bizden beklenenlerin fazla olması stresin de ana kaynaklarından biridir. Beklentilere uygun yaşamaya çalışmak ve bekleyenlerin beklediklerini gerçekleştirmeye çalışmak bazen kendimiz olmamızı da engeller. Bazen de ömrümüz başkalarının beklentilerini karşılamakla geçer. Bu sefer kendimiz olmayız ve bu durum da bize ruhsal acılar verir. Günümüzde ve geçmişte üzerinde en fazla beklentinin biriktiği kişi grubundan biri de annelerdir.

Ben bir babayım. Benim babamın benden bir babalık beklentisi yok. Amcam nasıl babalık yaptığıma pek karışmaz. Teyzem de öyle. Annem de bu konuda bir şey demez. Biz babalar olarak beklentiler açısından rahatız. Ama anneler öyle mi, kimin annelerden beklentileri yok ki?

İmge Anne, Şimdiki Anne

Her anne, anne olmadan önce bir annelik hayali kurar. Çocuklarına yaklaşım tarzı, disiplin şekli, sevgi şekli bu imgede ve hayalde yer alır. “Ben çocuğuma sokakta bağıran annelerden olmayacağım, her gece ona kitap okuyacağım, kızmayacağım.” gibi cümleler annelerin zihninden geçer. Kendi annesinin ona yaptığı yanlışları çocuğuna yapmayacağına dair söz verir kendine. Kısacası annenin kendisinden bir annelik beklentisi vardır. Çocuk olup da anne, annelik yapmaya başladığında anne ilk olarak kendi beklediği ve umduğu anneliği yapamadığını görür ve bu durum annede hayal kırıklığına yol açar. Annenin karşılayamadığı ilk beklenti, kendi beklentisidir.

Babanın Anneden Beklentileri

Günümüzde babalar çocuk eğitimine dair, çocuğu finanse etmek dışında pek bir şey yapmazlar. Buna rağmen, çocukta bir sorun göründüğünde ilk merci olarak anneyi görürler. Annenin internet, dizi keyfi, komşuluk ziyaretleri babanın gözüne batar. Baba, çocuğun iyi eğitilmemesinin sorumlusu olarak anneyi görür. Anne bir yandan kendi beklediği anneliği yapmaya çalışırken, öte yandan babanın beklediği gibi anne olmaya da çabalar. Annelik konusunda beklentileri karşılanması gereken kişi sayısı artık iki olmuştur.

Büyüklerin Anneden Beklentileri

Kayınvalidenin, annenin kendi annesinin de ondan çok beklentileri vardır. Çocuk zayıfsa anne ‘bakmamış’, kilolu ise ‘çok yedirmiş’ olur. Hareketli ise çocuk, ‘anne terbiye verememiş’ olur, çocuk içine kapanıksa ‘anne çocuğu baskılamış’ olur. Annenin çocuğuna yedirdiği yemeğe, giydirdiği kıyafete kadar herkes anneye karışır. Kendi annesinin ve eşinin annesinin sözleri be beklentileri arasında çocuk büyütmek zordur.

Öğretmenin Anneden Beklentileri

Çocukların okula başlaması ile annelerin görevleri arasına okul çantasını, beslenmeyi hazırlayıp kontrol etmek gibi yeni görevler eklenir. Bir görev daha var ki, o da annelerin yükünü biraz daha arttırır. Çocukların ödevlerinin kontrolü ve takibi genelde annelere kalır. Çocuk ödevini yapmazsa öğretmen öncelikle anneyi ilgisizlikle suçlar. Anne, kendinin, eşinin, kayınvalidesinin, kendi annesinin kendisi üzerindeki beklentilerine cevap vermeye çalışırken üstüne bir de öğretmenlerin beklentileri biner. Böylece annenin yükü biraz daha artar.

Anneden beklentisi olan sadece bu saydıklarımla sınırlı değil. Komşu, sokaktaki teyze, otobüsteki yolcular, çocuğuna bakarak anneyi yargılarlar. Anneye hemen, iyi/kötü, ilgili/ilgisiz gibi sıfatlar biçerler. Babalardan beklentisi olan ise neredeyse yoktur. Babaların kendilerinin bile babalığa dair beklentilerinden pek fazla söz edemeyiz. Bu nedenle de anneleri bu konuda pek anlayamazlar.

Özetle, annelik dışarıdan bakıldığı gibi kolay değildir. Birçok beklenti arasında kalıp bunları dengeleyerek annelik yapmak, beklentileri karşılamadığında suçluluk hissetmek, beklentileri karşılamak adına kendisi olamamak günümüz anneliğin en büyük zorluklarından biridir. Bu nedenle annelere “Çocuğunu şöyle eğit, böyle davran.” demeden önce onları anlamamız ve onların zorluklarına derman olmamız şart. Annelere çocuklarına can yeleğini nasıl giydireceklerini öğretmeden önce, o yelekleri kendileri için nasıl kullanacaklarını öğretmekle işe başlamalıyız. Çocuklar mı? Biz anneleri için adımlar attığımızda, emin olun onlar daha sağlıklı ve daha mutlu yetişecekler.

www.mehmetteber.com

Çocuğum, nazik olsana!

Nezaket kelimesi başkalarına karşı gösterilen incelikli, kibar davranışı ifade eder. Kelime Arapça bir kelimedir. Başkalarına karşı nezaket gösteren insanlar toplum tarafından sevilir. Çünkü onlar ince davranış sergilerler ve bu nedenle davranışlarında inciticilik azdır. Bilakis nazik davranışlarla karşıdakine verdiği değerle kolayca insanların sevgisini kazanabilir.

Nezaket kuralları ve nazik davranma şekilleri toplumdan topluma farklılık gösterebilir. Hatta aynı toplum içinde bölgeler arası farklılıklar görülebilir. Bizim toplumumuzda nezaket kurallarının ana belirleyicisi dinimizdir. Özellikle Peygamberimizin “sünnet-i seniyye” olarak adlandırılan davranışları nezaket kurallarının sınırlarını çizmesi açısından önemlidir. İslam literatüründe bu konu “adab-ı muaşeret” olarak adlandırılmıştır. Osmanlı döneminde başta sıbyan mektepleri ve rüşdiyeler olmak üzere birçok eğitim kurumunda “adab-ı muaşeret” temel derslerden biri olmuştur. Günümüzde okul müfredatında böyle bir dersin yokluğu ise düşündürücüdür.

Çocuk eğitiminin en önemli devresi şüphesiz 0-7 yaş devresidir. Sonrasında 7-12 yaş dönemi gelir. 0-7 döneminde çocuklar genelde anne-babalarının yanındadır. Bu nedenle çocuklara nezaket kurallarını öğretmek, bu kuralları bir davranış kalıbı haline getirmek öncelikle anne-babanın görevidir.

Çocuklar nasıl öğrenir?

Çocuklarımıza nezaket kurallarını nasıl öğreteceğimize geçmeden, şunu çok iyi bilmek gerekir ki çocuklar kelimeler yoluyla değil, yaşantılar ve deneyimler yolu ile öğrenir. Atalarımızın “Bir kulağından girip diğer kulağından çıktı” sözü bu gerçeğe işaret eder. Anlatarak ve nasihat ederek çocuk eğitiminde sonuç olmak pek mümkün olmaz. Çocuk zihninde iz bırakan video kayıtlarıdır, soyut kelimeler değil. Bu nedenle bir çocuk ne kadar çok olumlu yaşantı ve deneyimle karşılaşırsa, o kadar çok iyi eğitilir.

Şüphesiz çocuklara nezaket kurallarını kazandıracak en önemli adım anne-babasının yaşantısında nezaket kurallarını görmesidir. Hayatının önemli kısmını anne-babasının yanında geçiren çocuk, anne-babanın yaşantısında nezaket görmezse nasıl nazik olabilir ki? Evde kaba konuşan bir baba varken, çocuğun kibar olmasını beklemek mümkün değildir. Sürekli bağıran bir annenin çocuğunun isteklerini nazik bir şekilde belirtmesi de beklenemez. Anne-babasının bir başka büyüğün elini öptüğünü görmeyen çocuk el öpmeyi modelleyemez. Bu nedenle anne-baba çocuklarının nasıl olmasını istiyorlarsa, önce kendileri öyle olma yoluna girmelidir.

TV ve nezaket

Çoğu çocuk çizgi filminde, çizgi film kahramanları kabadır. İsteklerini zorla alır. Verilmediğinde şiddet uygular. Bir başka arkadaşına komik ama kibar olmayan şakalar yapar. Onun düştüğü acı duruma güler ve onunla dalga geçer. Kısacası çizgi filmler nezaketin düşmanlarıdır. Anne-babaların çocukların kibar konuştuğu, büyüklerine ve yaşıtlarına saygı gösterdiği çizgi filmleri izleyerek büyümesi nezaket eğitiminin önemli bir parçasıdır.

Çocuklar için öğrenmenin önemli bir yolu da oyunlardır. Çünkü çocuk oyunlardaki yaşantısal deneyimi gerçek gibi algılar. Anne-babalar çocukları ile oyun oynarken, ellerindeki bebekleri nazik bir şekilde konuşturarak çocuklarına doğru mesajı verebilir. “Arkadaşım bana oyuncağını verir misin?” şeklinde birbirinden bir şey isteyen bebekler çocuğa nasıl davranması gerektiğini öğretir. Yani kurgulanmış, içine nezaket davranışları yerleştirilmiş oyunlar çocuklara nezaket kurallarını aktarmada güzel bir kanal olabilir.

Hikâye ve masallar

Makalemizin başında çocuğa yaşantısal örnek sunmamız gerektiğimizden bahsetmiştik. Bu yaşantısal örnekler canlı canlı anne-babadan gelebilir. Oyunlar yoluyla çocuk bu örnekleri görebilir. Bir diğer bu örneklerin görüleceği yer şüphesiz hikâye ve masallardır. Çocuklarımıza okuduğumuz öyküleri içine küçük nezaket kurallarını serpiştirebiliriz. Örneğin bir hikâyede eve büyük birisi gelmiş olabilir. İçeride oynayan çocuk hemen salona girip eve gelen kişiye “Hoş geldin” demiş olabilir. Ya da o büyük eve geldiğinde ayağa kalkıp ona yer vermiş olabilir. Çocuklar hikâye ve masalları zihinlerinde bir gerçek gibi algılarlar ve hikâyelerde duydukları ve gördükleri manzaralarla davranışlarına şekil verirler.

Nezaketsiz ve kaba bir toplumda, nazik çocuklar yetiştirmek akıntıya karşı kürek çekmek gibi oldukça zordur. Ancak bu toplumu değiştirecek ve dönüştürecek birileri varsa onlar da geleceğin büyükleri olan çocuklardır.

Mehmet Teber

Moral Dünyası Dergisi

Çocuklara nasihat verilir mi?

Günümüzde küçük bir çocuk, anne-babasından neredeyse her gün nasihat duymaktadır. Ne var ki bu nasihatlerin çoğu pek de bir işe yaramamakta ve çocuk kendi bildiğine devam etmektedir. O zaman “Nasihat kime, ne zaman verilmelidir?” sorusu gündemimize almamız gereken önemli bir sorudur.

Nasihat” dilimizde oldukça kullanılan bir kavramdır. Sözlükte “Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz” olarak tanımlanmıştır. Tarihimizden bugüne aktarılmış birçok meşhur nasihat de vardır. Lokman Hekim’in, Şeyh Edebalî’nin, Mevlana’nın ve İmam Gazali’nin oğullarına nasihati günümüze kadar gelmiş nasihatlerdendir. Yine Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kızı Hz. Fatıma’ya nasihati de kitaplara aksetmiş nasihatlerdendir.

Nasihatin kültürümüzde ve tarihimizde bu kadar yaygın olması, anne-babaların çocukları ile kurduğu ilişkide nasihatin merkeze yerleşmesine yol açmıştır. Günümüzde küçük bir çocuk, anne-babasından neredeyse her gün nasihat duymaktadır. Ne var ki bu nasihatlerin çoğu pek de bir işe yaramamakta ve çocuk kendi bildiğine devam etmektedir. O zaman “Nasihat kime, ne zaman verilmelidir?” sorusu gündemimize almamız gereken önemli bir sorudur.

Tarihteki örnekleri incelediğimizde adı geçen meşhur nasihatler yetişkin çocuklara verilen nasihatlerdir. Yani tarihe mal olmuş nasihatler, aklını başına devşirmiş, verilen nasihati idrak edebilecek yetiye sahip kimselere yapılan nasihatlerdir. Beş yaşındaki bir çocuğa yapılmış meşhur bir nasihat bilmiyoruz.

Çocukların gelişim dönemlerine göre ne zaman ve nasıl nasihat verileceğini şöyle özetleyebiliriz.

0-2 yaş: Nasihat değil sevgi ve güven verin

Bu dönem bebeklik dönemidir. Bir anne-babanın bu dönemde çocuğuna yapabileceği en temel iyilik, fiziksel ihtiyaçlarını hemen karşılamak, ona gerekli güven ve sevgiyi doyasıya vermektir. Bu dönemde nasihatten söz etmek mümkün değildir. Çünkü çocuk söyleneni anlayıp idrak edebilecek durumda değildir.

2-7 yaş: En iyi nasihat örnek olmaktır

Bu dönem çocuğu oyun dönemindedir. Bu dönemde çocuk söylediklerimizi dinleyebilir ve anlayabilir. Ancak akıl yürütme, muhakeme becerisi bu dönemde gelişmemiştir. Çocuk söylenen bir sözü bir başka olaya uyarlamayı başaramaz. “Duvarı çizme” dediğinizde bunun “Koltukları da çizme” anlamına geldiği çıkarımını yapamaz. Atalarımızın “Bir kulağından girip diğer kulağından çıkmak” sözü bu dönem çocuklarını tarif eder. Bu nedenle bu dönemde çocuğa verilen uzun nasihatler genelde anlamsız kalır.

Bu dönemde verilecek nasihat yaşanan somur bir olayın ardından olmalıdır. Ağzından kötü bir kelime çıkan çocuğa bu kötü kelime çıktıktan sonra müdahale etmek gerekir. Olay olmadan çocuğa uzun uzun kötü konuşmanın uygunsuzluğunu anlatmak çocuk için bir anlam ifade etmeyecektir.

Bu dönemde çocuğun kaçınması gerekenleri ona olay sonrasında anlatırken, doğru davranışları ise örnek olarak/örnek göstererek aktarmak gerekir. Mesela diş fırçalamanın güzelliği bu dönem çocuğuna konuşarak pek anlatılmaz. Bizzat gidip uygulama yaparak, kendimiz örnek olarak çocuğu olumlu bir davranışa yönlendirebiliriz.

7-12 yaş: Nasihatiniz somut olsun lütfen

Bu dönemde çocuklar artık akıl yürütmeye başlarlar. Olaylar arasında bağlantı kurabilirler. Toplama çıkarma gibi işlemleri yapabilirler. Ancak bu dönemin özelliği çocuğun somut düşünce döneminde olmasıdır. Yani çocuk matematik işlemlerini yapabilir ama bunu parmak sayarak, abaküsle ya da oyuncak fasulye ile yapabilir. Yani bu dönemde çocuk somut nesneler üzerinden düşünür. Bu dönem somut düşünce dönemidir. Bu dönemin çocuğu vatan, millet, cumhuriyet gibi soyut kavramları anlamakta zorlanır. Bu dönem çocuklarına verilen nasihatler bir önceki dönemdekine benzer somutlaştırılmış nasihat olmalıdır. “Yardımlaşmak güzeldir” dedikten sonra gidip birlikte “yardım yapmak” bu dönem için güzel bir nasihat örneği olabilir.

Bu dönemde çocuk olumsuz ve yanlış davranışlar konusunda bilgilendirilebilir. Ancak bu bilgilendirme yine somut örneklere dayandırılmalıdır. Yalan söylemenin kötü olduğunu anlatırken, yalan konusunda somut birkaç örnek vermek gerekir. Bu dönem nasihatlerinde aklımızda tutmamız gereken ilke ise şudur: Bir çocuğa bir şey söyleyecekseniz ve bunu üç cümle içinde söyleyemeyecekseniz, söylemeyin daha iyi. Yani bu dönem nasihatleri somut ve oldukça kısa olmalıdır.

12 yaş ve sonrası: Önce fikrini alın, sonra nasihat verin

Bu dönem çocuğun soyut düşünceyi kazandığı, ergenliğe girdiği dönemdir. Bu dönemde çocukla rahatlıkla iletişime geçilebilir. Ancak çocuğa aktarılacak doğruların, bir monolog şeklinde değil de bir diyalog şeklinde aktarılması daha faydalıdır. Yani gence bir konu hakkında bilgi vermeden önce, onun bu konu hakkındaki düşüncelerini öğrenmek gerekmektedir. İnternetin zararlarını gence anlatmadan önce “İnternet hakkında ne düşünüyorsun, sence artıları neler, eksileri neler?” diye gencin fikrini almak ve sorularla onu yönlendirmek daha doğru olacaktır.

Bildiğimiz anlamdaki nasihat kavramı bu dönemde kullanılabilecek bir kavramdır.

Özetle, çocuklara vereceğimiz nasihat tek tip bir nasihat olmamalı, çocuğun içinde bulunduğu yaş dönemine göre nasihatin şekli ve içeriği değişmelidir.

Mehmet Teber / Moraldunyasi.com