Etiket arşivi: Muhammed Numan Özel

Aile Hayatına Dair

Erkeğin evinde idareci (kavvam) olması için (Nisâ Sûresi 34. Âyet-i Kerîmesi’nde emredildiği gibi) adalet sahibi olması lazım. Allah (c.c) adaleti emretmiş ve zulmü yasaklamıştır. Hele yönetimde adalet, mümin idarecinin en temel vazifesidir. Rabbimiz, Nahl Suresi 90. Âyet-i Kerîme’de şöyle buyuruyor:

“Muhakkak ki Allah, adaleti ve ihsanı yakınlara vermeyi emreder. Hayâsızlığı, fenâlığı, ve taşkınlığı ise yasaklar. İyice dinleyip tutasınız diye size öğüt verir.”

Ayet-i Kerîme’de iyilik ve ihsanı yabancılardan önce yakınlarımıza yapmamız isteniyor. İyilik ve ihsandan önce ise adalet emrediliyor. Çünkü adalet olmadan iyilik bazen zulme sebep olabilir. Mümin ne zulmetmelidir ne de zulme razı olmalıdır.

O halde önce adaletin kelime anlamını bir hatırlayalım: Adalet, dengeli davranmak, hakkı sahibine vermek, doğru davranmak ve doğrultmak, insaf etmek gibi anlamlara geliyor. İslâm’ın adalet anlayışı, insan hakları temeline dayanır.  İnsanların birbirlerinin haklarına riayet etmeleri gerekir.

Mümin erkeğin öncelikle vazifesi ailede dengeyi sağlamak, yanlış bir gidişat varsa doğrultmak ve karısının hakkını karısına, çocuklarının hakkını çocuklarına vermek ve kendi hakkını da korumaktır. Adalet her zaman eşitlik değildir; kişinin ihtiyacı olanı vermektir.

“Adalet, haklıya hakkını vermek, haksıza haddini bildirmektir.” diye bir söz vardır. Adaletin aksi zulümdür. Allah zalimi de sevmez, zalimi seveni de sevmez. Adaletin aksi zulüm olduğu için bir şeyi zıddı ile açıklamak bazen daha iyi anlaşılır. Erkek karısına nasıl davranırsa zulmetmiş olur, neler zulümdür? Bunları anlatmak lazım. Dayak, küfür, hakaret… Bunlar bildiğimiz zulüm. Bunları değil, gözümüzden kaçan, bazen farkında olunmayan zulümleri görelim. İnce zulümlere bakalım.

1-Hatasız bir eş istemek zulümdür: Ne erkeğin ne de kadının hatasız, kusursuz bir insan olmaları mümkün değildir.  Dört dörtlük bir eş yoktur. Önemli olan, insanın kötü huylarının iyi huylarını bastırmaması. Erkeğin eşinin pek çok iyi huyunu görmeyip, birkaç kötü huyuna takılıp tümden kötüymüş gibi söylenmesi, şikayet etmesi, ona ters davranması zulümdür. Erkek eşin iyi huylarını takdir ederse eşini daha iyi olmaya yönlendirir.

2-Affetmemek zulümdür: Hatasını anlayanın özrünü kabul etmemek de zulümdür. “Bu söz bana söylendi, bu hareket bana yapıldı, daha ömür boyu unutmam, affetmem…” gibi bir katılığa sahip olmak da bir mümin vasfı değildir. İnsanlar üzgünken, kızgınken bazen karşısındakinin canını acıtmak için gerçekten öyle düşünmediği halde onu kıracak sözler söyler. Eğer eşi bunu daima yapmıyorsa affedici olmak lazım. Fakat sürekli yaptığı bir şeyse tavır koymak lazımdır. Zulme rıza da zulümdür.

3-Cezalandırıcı olmak: Eşinin küçük hatalarında onu cezalandırmaya çalışan bir erkek hem hanımını çok incitir, onun sevgisini kaybeder hem de hanımın yanında saygınlığı kalmaz. Erkek saygınlığını korumak istiyorsa çok konuşmamalı, evde her şeye karışmamalıdır. Önemsiz konuları büyütüp karısının başını şişiren bir adam önemli bir şey söylediğinde de bir kıymeti olmaz. Erkek evde önemli konulara müdahale etmelidir.

Rabbimiz Nisâ Sûresi 19. Âyet-i Kerîme’de erkeklere: ”Kadınlarla güzellikle geçinin. Eğer onlardan hoşlanmayacak olsanız bile, sabredin. Olur ki, sizin hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah pek çok hayır yaratır.” buyuruyor. Karı-kocanın muhakkak birbirlerinde hoşlarına gitmeyen huylar olur. Allah (c.c) bu durumda sabrı tavsiye ediyor. Fakat kadın, erkeğin haklarına riayet etmiyor, devamlı saygısızlık yapıyorsa erkek o zaman tavrını koyup o davranışlara katlanmayacağını anlatan bir tavır koymalıdır. Allah Resulü eşlerine karşı çok sabırlı ve anlayışlıydı; fakat bir keresinde onlara kızdı ve bir ay yanlarına gitmedi. Erkeğin önemli konularda sözü dinlenmiyorsa o zaman kesin bir tavır koymalıdır.

4-Karısının hakkını vermemek zulümdür. Sevgili Peygamberimiz: “Gecelerde kadınların hakkı vardır.” buyuruyor. Resulullah evinde bulunduğu saatlerde ibadet etmek için eşlerinden izin isterdi.  “Ya Aişe! Rabbime kulluk etmem için bana biraz müsaade eder misin?” diye o vakitlerin sahibine sorardı.

Akşamları gelip eşinin yüzüne bakmadan bütün geceyi televizyon ya da bilgisayar başında geçiren bir erkek eşinin hakkını yerine getirmediği için hesabını da verecektir. Ya da hizmet, sohbet, siyaset diye neredeyse her gün parti, dernek vakıf işlerinde koşturan beylerin hanımlarının da eşlerinde hakları kalıyor. Başkalarını kurtaralım derken kendi eşinden çocuğundan haberi olmayan çok erkek var. Kendi memleketi kurtarmaya çalışırken yuvasının yıkıldığından haberi olmayan erkek de çok. Oysa Allah, önce kendi aileni kurtar, adaleti ve iyiliği önce yakınlarına yap, buyuruyor.

Eşinin ihtiyaçlarını görmezden gelmek de zulümdür. Yaratılış farklılıklarından dolayı erkeklerin ve kadınların ihtiyaçları farklıdır.  Erkeğin en temel ihtiyacı saygı iken kadının en temel ihtiyacı sevgidir.  Bir erkek karısına ilgi ve sevgi göstermiyorsa, zaman ayırmıyorsa onun hakkına riayet etmiyor demektir.

5-Haksızlığa ve huzursuzluğa razı olmak da zulümdür. Erkek evin reisi olarak evdeki problemlerden kaçamaz, bir dertleri yokmuş gibi davranamaz, evdekilere küsüp bir köşede hayatını geçiremez. Evin reisi olarak idareyi eline almalı hem kendi haksızlık yapmamalı hem de karısının çocuklarının haksızlıklarına müsaade etmemelidir. Evinde adaleti sağlamak için elinden geleni yapmalıdır. Yoksa erkek zulme razı olmanın cezasını bir şekilde çeker. Bunun yanında adaleti sağlamanın da mükâfatı çoktur.

Allah resulü şöyle buyuruyor: “Gerek verdikleri hükümlerde, gerek aile fertleri hakkında ve gerekse üzerlerine aldıkları işlerde adil davrananlar, Rahman olan Allah’ın indinde, nurdan minberler üzerindedirler. (Allah katında yüce mertebelere ulaşacaklardır.) (Müslim ve Nesai)

Muhammed Numan Özel

www.NurNet.org

Manevi Deprem

Nefrin, hezârân nefrin, cehlin yüzüne..[1]

İnkılabat-ı dâhiliyeden ihtizazat, o dağlar ile iskât olunurlar. Zira dağlar yerin mesamatı hükmündedir. Dâhilî bir heyecan olduğu vakit arz dağlar ile teneffüs ettiğinden gazabı ve hiddeti sükûnet bulur. Demek arzın sükûn ve sükûneti dağlar iledir.[2]

Malumdur ki zelzeleler depremler mana-i ismi ile “Tabiattır; bir madenin patlamasıdır..[3]” Dünyanın muhtelif yerlerin de her an nice deprem olmaktadır. Bunlar ilgili kurumca kaydedilip münteşirdir. Zahirde denildiği gibi bir madenin patlaması veya yer değiştirmesidir. Küre-i arzdaki dağlar bir nevi yer ve gökler arasındaki sütunlar, kolonlar ve direkler gibidirler. Gelen zelzele önce bu dağlara gider dağlar bu zelzeleyi teskin edip sakinleştirir. Mesela zelzele 10 şiddetinde geliyor bir dağ onu teskin edip ya geri gönderiyor veya şiddetini 2-3’e düşürüyor. o maddeye emir nereden geliyor. O maddenin ipi kimin elinde?

Acaba o maden istediği yerde otlaması hareket etmesi için ipi başıboş bırakılmış mıdır ki sadece bir madenin arzusuna bağlı olsun.

Eğer bunu kabul edersek o madenin zerratı adedince ilahlar tasavvur etmek düşünmek lazım gelir. Hep diğer maden zerratına hem hâkim hem de mahkum-u mutlak olması lazım gelir ki ancak buna eblehler ihtimâl verirler.

Mana-i Harfi ile; Cenab-ı Hak – yani Allahu Zülcelal –‘ın izni ile bazı hikmetler dahilinde izni ile deprenir veya titrer. Neticesinde ya zelzele ya deprem olur. Bir yerde zina ve ekber-ül kebair çoğalmadıkça deprem olmayacağına dair Rasul-üs Sakaleyn (asv) Ehadis-i Şerifelerde beyan edip izah ettiği Kütüb-ü Hadiseyede mevcuddur isteyen tahkik edebilir.

Bu alem-i şehadet olan Dünyada böyledir. Bunun bize bakan veçhesine bakacak olursak enfüsi yani iç alem batıni alemde ise bunun tezahürü var ve olması elzemdir.

“Bazan bela nâzil oluyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir.” Şu hadîsin sırrı gösteriyor ki: Mukadderat, bazı şeraitle vukua gelirken geri kalır..[4]” bir bela musibet gelirken yolda sadakat çıkıp o mesaibi musibetleri geri çevirmesi bir hakikattir. Bu sadaka nedir diye düşündüğümüzde kendisi maddeye hapsedenler sadece nakti veya mal’i bir şey anlar.

Lakin bu sadaka meselesi enfüste öyle değil bazen bir diyet bedel taleb eder. “bazı câmileri kaldırmak için bir mecliste, bir kısım dinsiz meb’uslar çalışmışlar. Aynı vakitte beni tesmim (zehirlendirmesi) ve Hasan Feyzi’nin ölüm hastalığı tesadüfe benzemiyor. Bu üç sû’-i kasd aynı zamanda birbiriyle alâkadar görünüyor. İkisi şimdilik akîm kaldı, birisi bir kahramanı aldı.[5]” bu tezahür edip vuku bulan hadiseden bu anlaşılmakta. Yani bazı bela ve musibetlerin gelmemesi için bazı kimseler diyet olarak vefat etmektedir. Yakın zamanlarda çok iyi hatırlıyorum ki bazı Ehass-ı Has vasfına sahip olan vakıflar, kardeşler trafik kazalarında vefaat etti.

Hem can kaybı hem mal kaybı bir ara o kadar arttı ki artık bu bir bedel ve diyettir. Büyük bir musibet geldi geliyor manevi alemde bir dağ olan eşhas ise o gelen zelzeleyi kendisi teskin etmeye çalışmakta ve bu teskin etme faaliyeti bazen o eşhası sekerata getirmekte. Şiddeti o kadar yüksek ki o dağ gibi olan şahıs param parça oluyor.

“Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat ehl-i İslâmın eleminden gelen teellümat beni ezdi. Âlem-i İslâma indirilen darbelerin, en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar ezildim.[6]” müezzin-i ahirzaman Bediülbeyan olan Bediüzzaman bu meselede bu sözü sarf etmekle bize bu meseleden bahsetmekte.

“Hem o musibet hâdisesinden iki gün evvel, Risale-i Nur şakirdlerinden olmayan ve hiç bizimle zihnen meşgul olmayan biri rü’yada görüyor ki: Isparta’nın altındaki ovada çok ormanlar bulunuyor. Kuvvetli bir sel geliyor, bu ormanın çok ağaçlarını deviriyor. Birdenbire bir zelzele-i arz oluyor, Risale-i Nur naşiri, elbisesiyle heybetli bir surette yer yarılıp çıkıyor.[7]” bu rüyanın kendimce bir tahlili Isparta manevi medreset-üz zehranın mücessem halidir. Isparta haricindeki her yer bir ovadır.

Her ferdi bir ağaçtır.

Her bir cemaat ise bir ormandır.

Din-i Mübin-i islama zarar verecek olan her hadise ise bir sel gibidir.

Selin ormandan ağaç yıkması ise has talebelerden bazısı dağ gibi musibeti geri çevirmek için kendisini feda etmekte.

Zelzele olup Naşir-i Nur çıkması ise; bu bertaraf ettikten sonra hakikat-ı İslamiye bir nevi musibetten kurtulmakla hakaik düşman işgalinden kurtulmuş olur.

Hakikatin sancağı iman kalasında dalgalanmaya devam etmektedir. “o cihadda hayr-ı kesîr var ki, İslâm küffarın istilasından kurtulur. Eğer o şerr-i kalil için cihad terkedilse, o vakit hayr-ı kesîr gittikten sonra şerr-i kesîr gelir. O ayn-ı zulümdür.[8]”

“Bugünlerde herkes sıkıntıdan şekva ediyor. Âdeta manevî havanın bozukluğundan, maddî ve umumî bir sıkıntı hastalığını vermiş. Hattâ bana da bir gün sirayet etti. Bizim her derdimize ilâç olan Risale-i Nur ile meşgul olanlarda, o sıkıntı hastalığı ya yok veya pek azdır.[9]”

“şimdiki cereyanların tarafgirane çarpışmaları hengâmında bu sırr-ı ihlası muhafaza etmek, dinini dünyaya âlet etmemek müşkilleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlahiyeye dayanmaktır.[10]”

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

Haşiye – Mehaz

[1] Muhakemat ( 62 )

[2] Muhakemat ( 73 )

[3] Sözler ( 174

[4] Lem’alar ( 103 )

[5] Emirdağ Lahikası-1 ( 191 )

[6] Tarihçe-i Hayat ( 137 )

[7] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 28 )

[8] Mektubat ( 43 )

[9] Kastamonu Lahikası ( 249 )

[10] Tarihçe-i Hayat ( 476 )

350.000 Tefsir

Her şey bizim malumatımıza münhasrı olamadığı.. bizim 350 bin tefsiri isim isim bilmememiz olmadığı manasına gelmemektedir. Binaenaleyh Asa-yı Musa üçüncü meselede Üstad  Bediüzzaman Hazretlerine gençlerin 40-50 sene sonra ki ahvalleri görünmesini misal alacak olursak levh-i mahfuzun açılıp 350.000 tefsirin o zamana dek kaleme alınmış olması mutemeldir. 

Kur’ân ile direkt ilgisi olmayan, ilimlerin de Kur’ân ilmi saydığı anlaşılmaktadır. Dolaylı da olsa Kur’ân’ın tıp, astronomi, matematik, fizik, kimya, coğrafya, biyoloji, jeoloji, Botanik, Embriyoloji gibi fen ilimleri, Ruhiyat (psikoloji), içtimaiyat (sosyoloji), talim-terbiye (eğitim), edebiyat, dil, folklor gibi sosyal ilimler olarak ele alınmalı ve günümüzde Kur’anda astronomiden bahseden ayetler üzerine bir çalışma yapılsa bu mana-i ismiyle de olsa mana-i harfi ile de olsa bu bir nevi o ayatın tefsiri hükmündedir. Bir şey mana-i ismi ile deolsa bizim nazarımız Harfi ile olsa onu Mana-i harfi ile görmemiz sebebiyle o bir tefsir sayılabilmektedir.
Bu ilimler, Kur’ânî oldukları halde, her ne kadar, direkt Kur’ân ilimlerinden sayılmamışsa da, Kur’ân ilmi muhtevasındadırlar. Binaenaleyh Mana-i Harfi nazarıyla değerlendirmelere göre Müslümanların yazdığı kelâm, fıkıh, tasavvuf, ahlâk, edebiyat, dil, siyer, tarih, psikoloji (ruhiyat), pedagoji, eğitim, sosyoloji (içtimaiyat) coğrafya, tıp, astronomi, fizik, kimya, biyoloji, ilm-i hayvanat (zooloji) vs. bütün mânevî, fen ve sosyal ilimleri tefsir kabul etmektedir.
Bu sebeple Dirayet ve Rivayet tefsiri kabilinden bakacak olursan hepsi Rivayet tefsiri kabilinden 350.000 tefsir olarak değil Bu nazarla bakılacak olursa Dirayet tefsiri kabilinden derlendirme yapsak yanlış olmaz.
Muhammed Numan ÖZEL
www.NurNet.org

Birinci Şuâ Tarihleri

Birinci Şuâ Risale-i Nuru Tetdkik edenlerce malumdur ki Sikke-i Tastik-i Gaybi ve Şuâlar namında ki eserlerde geçmektedir.

 

Burada Risale-i Nur’a işaret eden ayetler geçmektedir.

 

Rumi ve Hicri tarihleri miladi takvime göre çevirip burada tebyiz ettim.

 

Metin mehazleri Envar Neşriyat Risale-i Nur Külliyatına Göredir.

 

İstifademi burada yazdım. Merak edenler tedkik edebilir. Hatalar benden istifadem ise Risale-i Nur Külliyatındandır.

    

Risale-i Nur

Araştırma Merkezi

Yozgat / Ocak 2015

 

Çalışmaya Rumi Tarihler de Eklendi : indirmek için tıklayın

 

 

Aşağıda tarih çevirme ile bazı formüllerini yazıyorum sizlerde yapabilirsiniz.

 

 

Hicri Yılın Miladi Yıla Çevrilmesi

  • Hicri yılı 33’e bölünüz1420 : 33 = 43.03 (=43)
  • Çıkan sayıyı hicri yıldan çıkarınız1420 – 43 = 1377 (1.sayı)
  • çıkan sayıyı 622 ile toplayınız.1377 + 622 = 1999

Miladi Yılın Hicri Yıla Çevrilmesi

  • Miladi yıldan 621 rakamını çıkarınız1999 – 621 = 1378 (2.sayı)
  • (2.sayı) çıkan sayıyı 33’e bölünüz1378 : 33 = 41.75 (=42)
  • Bölümü 2.çıkan sayı ile toplayınız1378 + 42 = 1420
  • Hicri sene, Miladi seneye göre her yıl 10-11 gün evvel, başlamaktadır. Hicri Kameri takvim her 33 senede tam bir devir yaparak senenin bütün günlerinde oruç tutulmaktadır.

 

 

 

* [1] Risale-in Nur’a ismiyle bakıyor, öyle de tarih-i te’lifine ve tekemmülüne tam tamına tevafukla remzen bakıyor.

  1. 1349 – M. 1930

 

* [2] Resail-in Nur’un intişarı ve iştiharı ve parlaması tarihine..

  1. 1345 – M. 1927

 

* [3] Resail-in Nur müellifi ulûm-u Arabiyeyi tedrise başladığı aynı tarihe..

  1. 1311 – M. 1893

 

* [4] Risale-in Nur müellifi, mukaddemat-ı Nuriyeye başladığı aynı tarihe

  1. 1322 – M. 1904

 

* [5] Risale-i Nurun Zuhuruna Dair

  1. 1280 – M. 1863

[6] H. 1326 – M. 1908

[7] H. 1340 – M. 1921

 

* [8] Müeelif-i Nurun Tevellüdü

  1. 1279 – M. 1862 (Tevellüdü Yakındır)
  2. 1284 – M. 1867 (Tevellüdüne Bakar)

[9] H. 1294 – M. 1877 (Tevellüdünün Birinci Senesi)

 

* [10] Kur’anın istikameti emretmesi

  1. 1313 – M. 1885

 

* [11] Mellifin ulumunu Tahsile başlaması

  1. 1319 – M. 1891

 

* [12] Allah Yolunda Mücadele Edenler

  1. 1344 – M. 1926

 

* [13] Müellifin Görünme Tarihi

H.1324 – M. 1908

 

* [14] Müellifin Harbde Yaralanması

  1. 1334 – M. 1916

 

* [15] Fatiha ve Bakara Surelerinin Tefsiri

  1. 1335 – M. 1919

[16] H. 1329 – M.1930

 

* [17] Kur’ana karşı su-i kastın tarihi

  1. 1346-7 – M. 1898-9

 

* [18] Bu asrın Tağiyane faaliyet zamanları

  1. 1357 – M. 1938
  2. 1347 – M. 1928

 

* [19] Dehşetli Bir Cereyanın Müntehası

  1. 1387 – M. 1967

 

* [20] Ehl-i Şekavetin azap tarihleri

  1. 1361 – M. 1942
  2. 1351 – M. 1932
  3. 1331 – M. 1915

 

* [21] Resail-in Nur müellifi tedristen, te’lif vazifesine..

  1. 1318 – M. 1900

 

* [22] İstihzarat-ı Nuriye Devri

  1. 1316 – M. 1898

 

* [23] Risalet-ün Nurun intişarının fevkalede parlaması

  1. 1347 – M. 1928

 

 

* [24] Müellifin Hikmet-i Kur’aniyeye teveccühü

  1. 1322 – M. 1906

 

* [25] Müellifin Kur’an Dersini aldığı tarih

  1. 1302 – M. 1920

 

* [26] Müellif Dar-ul Hikmette

  1. 1338 – M. 1920

 

* [27] Risale-i Nur Talebelerinin zuhuru

  1. 1344 – M. 1926

 

* [28] Risale-i Nur Talebelerinin ilimleri

  1. 1360 – M. 1941

 

* [29] Mevlana Halid ve Bediüzzamanın Talebeleri

  1. 1212 – M. 1797

 

* [30] ilm-i Hakikatte Çalışan Taife

  1. 1344 – M. 1926

 

* [31] Risale-i Nur Kur’anın Bir Bürhanıdır

  1. 1360 – M. 1941
  2. 1340 – M. 1892

 

* [32] Risale-i Nurun etrafa intişarı

  1. 1346 – M. 1930

 

لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَ شِفَاءٌ dur. Şu şifalı âyet çok zamandır benim derdlerimin şifası ve ilâcı olduğu gibi eczahane-i kübra-yı İlahiye olan Kur’an-ı Hakîm’in tiryakî ilâçlarından, Risale-in Nur eczalarının kavanozlarından alarak belki bin manevî derdlerime bin kudsî şifayı buldum ve Resail-in Nur şakirdleri dahi buldular. Ve fenden ve felsefenin bataklığından çıkan ve tedavisi çok müşkil olan ve zındıka hastalığına mübtela olanlardan çokları onunla şifalarını buldular.

 

* [33] Risale-i Nur Talebelerinin Envar-ı Kur’aniyeyi Neşretmeleri

  1. 1349 – M. 1930

 

* [34] Risale-i Nur Talebelerinin Zahiri mağlubiyetleri ve ihlas/metanetle kurtulmaları

  1. 1350/1/2 – M.1934/5/6

 

* [35] Risale-i Nur Talebelerin istiğfar dersini vermeleri

  1. 1360 – M. 1941

 

* [36] Risale-i Nur Bu asrın hastalıklarına şifa olması

  1. 1339 – M. 1921

 

 

* [37] Risale-i Nur Müellifinin istihzarat-ı Nuriyesi

  1. 1316 – M. 1898

 

* [38] Risale-i Nur Müellifinin İnkılab-I Ruhisi

  1. 1316 – M. 1898

[39] H. 1316/7 – M. 1898/9

 

* [40] Risale-i Nur Müellifinin Ulumu tahsil gayesi

  1. 1316 – M. 1898

 

* [41] Risale-i Nurun Telifi

  1. 1316 – M. 1898

            [42] H. 1345 – M. 1927

 

* [43] Kur’anın Tenziliyle çok alakadar bir nur

  1. 1342 – M. 1926

* [44] Risale-i Nurun en nurani cüzlerinin meydana çıkması

  1. 1342 – M. 1926

 

* [45] Risale-i Nur ilhamdır vahy değildir

  1. 1342 – M. 1926

 

* [46] Risale-i Nurun fevkalede intişarı ve zuhuru

  1. 1370 – M. 1950/1

 

* [47] Risale-i Nur Müellifinin Besmele-i Hayat-ı Dünyeviyesi

  1. 1293/4 – M. 1877/8

 

* [48] Risale-i Nur Müellifinin mebadi-i uluma besmelekeş olması

  1. 1304 – M. 1886

 

* [49] Risale-i Nurun Bir derece tekemmülü

  1. 1354/5 – M. 1936/7

 

* [50] Kudsi ve Semavi bir teselli..

  1. 1352 – M. 1936

 

* [51] Kur’an hizmetkârlarından bir taifenin ashab-ı Cennet ve ehl-i saadet olduğu..

  1. 1349 – M. 1930

 

* [52] Kur’anı Söndürme emelinde Avrupa müstemlekesine Müellifin tepkisi..

  1. 1316/7 – M. 1898/9

 

 

* [53] Avrupanın Kur’anın Nurunu söndürmeyi planladıkları tarih..

  1. 1324 – M. 1908

 

* [54] Avrupanın Kur’anın Nurunu söndürmeyi planladıkları tarihlerde Müellif-i Nur ve talebeleri

  1. 1324 – M. 1908 (Şarkta irşad faaliyetleri)
  2. 1334 – M. 1915 (1. Dünya Savaşı)
  3. 1354 – M. 1935 (Barla ve Kastamonu hay.)

* [55] Avrupanın ifsadına karşı çalışan irşad heyeti

  1. 1284 – M. 1867 (Mevlana Halid k.s.)

 

* [56] Avrupanın islam güneşini muvakkaten küsufa tutturması

  1. 1293 – M. 1877

 

* [57] İşarat-ül i’caz’ın telifi..

               H.1338/9 – M. 1919/20

[58] R.1334 – M. 1918

 

* [59]  İşarat-ül i’caz’ın Müftülere gönderilmesi..

  1. 1339 – M. 1920

 

 

 

 

* [60] Bu asrın (1900ler) zulümleri ne vakte dek sürecek..

  1. 1375 – M. 1952

            [61] H. 1370 – M . 1950/1

 

* [62] Kur’andan Gelen bir Nur ile insanlar karanlıktan aydınlıklara çıkacak..

  1. 1345 – M. 1926 (Müellif Barla’da)

 

* [63] Risale-i Nurun Mebde-i Zuhuru..

  1. 1341 – M. 1922

 

* [64] Tağilerin tuğyanı vakti..

  1. 1327 – M. 1909
  2. 1359 – M. 1940

[65] H. 1360 – M. 1941

 

* [66] Ecnebi Kanunlarının Adliyeye girmesi..

  1. 1209 – M. 1794

 

* [67] Vazife-i Risaletin Naibi olan Müellif-i Nur..

  1. 1318 – M. 1900
  2. 1328 – M. 1910
  3. 1351 – M. 1933
  4. 1358 – M. 1939
  5. 1368 – M. 1949
  6. 1351 – M. 1933

 

* [68] Vazife-i Risaletin Naibi Olan Taifenin Ayağa kalkıp tebliğ ve irşad faaliyetleri..

  1. 1328 – M. 1910

 

* [69] Envar-ı imaniye ve Kur’aniyeye Muhtaç olunan zamanda Risale-i Nurun zuhuru..

  1. 1357 – M. 1938

 

* [70]/[71] Kadınların hayat-ı içtimaiyeye karışışması ve Risale-i Nurun Tesettürü savunması (Tesettür Risalesinin Yazılması)..

  1. 1347 – M 1928

 

* [72] Risale-i Nurun tiryaklarına sarılma tarihi..

  1. 1357 – M. 1938

 

* [73] Risale-i Nurun Kur’ani ilaçlarının istiğmali

  1. 1500 – M. 2077

 

* [74] Yeis’e düşen ümmete müjde veren zatın zuhuru..

  1. 1323 – M. 1907

 

* [75] İslamiyeti inhisafa tutturma planlarının tarihi..

  1. 1356 – M. 1840

 

* [76] Risale-i Nurun Küre-i arzı tenvir tarihi..

  1. 1380 – M. 1960 (Müellifin vefaatı)

 

* [77] Müminlere müjdele.. ( 2. Dünya Savaşı )

  1. 1359 – M. 1940

 

* [78] Müminlere Bir fazlullah..

  1. 1554 – M. 1940

 

 

* [79] Merhaleler..

  1. 1506 – M. 2082
  2. 1542 – M. 2117

 

            [80]H. 1500 – M. 2077

  1. 1506 – M. 2082
  2. 1542 – M. 2117
  3. 1545 – M. 2120

 

            Geçen tarihleri bilaistisna burada aldım.

 

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Risale-i Nur Araştırma Merkezi

Yozgat / Ocak 2015

 

www.NurNet.org

 

 

[1] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 73 )

[2] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 73 )

[3] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 73 )

[4] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 73 )

[5] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 74 )

[6] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 89 )

[7] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 129 )

[8] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 75 )

[9] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 77 )

[10] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 76 )

[11] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 76 )

[12] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 76 )

[13] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 77 )

[14] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 78 )

[15] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 77 )

[16] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 87 )

[17] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 80 )

[18] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 80 )

[19] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 81 )

[20] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 81 )

[21] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 82 )

[22] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 83 )

[23] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 83 )

[24] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 84 )

[25] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 84 )

[26] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 84 )

[27] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 85 )

[28] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 85 )

[29] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 85 )

[30] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 85 )

[31] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 86 )

[32] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 87 )

[33] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 87 )

[34] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 88 )

[35] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 89 )

[36] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 89 )

[37] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 90 )

[38] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 90 )

[39] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 92 )

[40] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 90 )

[41] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 91 )

[42] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 93 )

[43] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 97 )

[44] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 97 )

[45] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 97 )

[46] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 97 )

[47] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 99 )

[48] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 98 )

[49] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 98 )

[50] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 98 )

[51] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 100 )

[52] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 101 )

[53] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 102 )

[54] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 102 )

[55] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 102 )

[56] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 102 )

[57] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 103 )

[58] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 106 )

[59] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 106 )

[60] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 104 )

[61] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 128 )

[62] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 104 )

[63] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 106 )

[64] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 108 )

[65] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 134 )

[66] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 108 )

[67] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 109 )

[68] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 123 )

[69] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 124 )

[70] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 125 )

[71] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 125 )

[72] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 125 )

[73] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 124 )

[74] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 128 )

[75] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 128 )

[76] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 129 )

[77] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 130 )

[78] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 130 )

[79] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 130 )

[80] Osm. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 131 )