Etiket arşivi: Muhammed Numan

İnsan Allah’ın Has Muhatabıdır

İnsan Sâni’in Muhatab-I Hâssıdır!

Ezcümle: Kâinatta görünen hüsn-ü san’at dahi risalet-i Ahmediyeye (A.S.M.) delalet ve şehadet eden kat’î bir delildir. Zira, şu zînetli masnuatın cemali, hüsn-ü san’at ve zîneti izhar eder. San’at ve suretin güzelliği, Sâni’de güzelleştirmek ve zînetlendirmek isteği mevcud olduğuna delalet eder.

Güzelleştirmek ve zînetlendirmek sıfatları, Sâni’in san’atına olan muhabbetine delalet eder. Bu muhabbet ise, masnuatın en ekmeli insan olduğuna delildir. Çünki o muhabbetin mazhar ve medarı insandır.

İnsan dahi masnuatın en câmi’ ve en garibi olduğundan şecere-i hilkate bir semere-i şuuriyedir. İnsan bir semere gibi olduğu cihetle kâinatın eczâsı arasında en câmi’ ve baîd bir cüz’dür. İnsan zîşuur ve câmi’ olduğu cihetle, nazarı âmm, şuuru küllî olur.

Nazarı âmm olduğundan şecere-i hilkati tamamıyla görür; şuuru da küllî olduğundan Sâni’in makasıdını bilir.

Öyle ise, insan Sâni’in muhatab-ı hâssıdır. Mesnevi-i Nuriye ( 31 )

Kainâtın mebde ve müntahâsı insandır. Mebdei ve her şeyin menşe ve tohumu Muhammed-i Arabi (asm)dır. O halde kainâtta bütün hüsün kemâlat Muhammed-i Arabi (asm)’ın kemâlatının tezahürüdür. Nev-i beşerde kemâlâta mazhar olmak istiyorsa Muhammed-i Arabi (asm)’a ittibâ ve iktida etmek mecburiyeti vardır. Muvaffakiyet ise Adetullaha muvafık harekattan geçmektedir. Muvaffakiyetin olduğu yere baktığımızda nokta-i merkeziye Adetullahtır. Adetullah her şeyin merkezidir. Besmele gibi.

Nizâm-ı âlem ise Halık-ı Kâinâtın vahdetine, ehadiyetine, kudretine, basiretine delâlet eder. Sanatın kemâli ise Sani’in kemâline işâret, delâlet eder. O halde sanatta kemal, hüsün cemâl varsa bu saniin esma ve sıfatının tezahürüdür bir nümune-i musaggarıdır. Kainatın anahtarı ene olması vechesiye ene’nin nurlu peçesi açılmasıyla kâinat da açılacaktır. Ama o çepe namahremlere açılmamakta. O halde her şeyden evvel nurun mahremi olmalı namahrem dairesinden mahremiyet dairesine idhal olmalıyız.

Rahman-ı Hakikinin zineti olan esma ve sıfatları görünmek bilinmek istemesi sırrınca tezahür eden her şey Rahmana i’sal edicidir. Rahmanın esmasının tecelli ettiği ayineler makes derecesine göre kıymet alır. Muhabbete şayân olur. Muhabbete mazhar olur.

İnsan ise Halife olması vechesinde şuur/farkındalıkla bir kıymet alır. Şecere-i Hilkatın şuurlu meyvesi olan insan şuurunu kaybederse şeceredeki diğer meyvelerden bir farkı kalmaz. “kâinatın eczâsı arasında en câmi’ ve baîd bir cüz’dür. İnsan zîşuur ve câmi’ olduğu cihetle, nazarı âmm, şuuru küllî olur.” Kainatta terkip tahlil infial içinde eczâ-i esasiyesi her şeyden mürekkep olan insandır. Basit bir şey değildir ruh gibi. Nitekip insan bir terkip olması vechesiyle kainat ne varsa her şey insanda mevcuddur. Zişuur isek basit bir nazarla kainâta nazar etmemeliyiz.

Nazarı basit olan kendisi de basittir. Bizlere ihsan-ı ilahi tarafından omzumuza koyulan bir vazifemiz var. Nazarımız kâsır olursa basiretimizde kör olur. Allah bir insanın basarını kapatsa da basiretini kapatmasın.

Nazarımız ve şuurumuzun nisbetinde bu kainatta her şeyden Şehd-i Şehadeti tefekkür gözlüğünden görür ve tadarız envara esrara bil fiil veya bil kuvve mazhar oluruz. “Nazarı âmm olduğundan şecere-i hilkati tamamıyla görür; şuuru da küllî olduğundan Sâni’in makasıdını bilir.

O halde marziyat-ı ilahiye nisbetinde saadetler bizi beklemektedir. Hidayet ruhun cenneti olması kaidesince dalalet de ruhun cehennemidir.

Netice-i Kelam: insan Sâni’in muhatab-ı hâssıdır.

Nazarı âmm, şuuru da küllî ve şirke-i maneviyeden hissesi azim olan mütefekkirler zümresine dahil olup hissemizin azim olmasını Bizleri istihdam eden Allahım nasip etsin.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

Dünyaya Karşı Şiddetle Risale-i Nur’a Muhtaç Olacak!

Mefâhirimizin Müdâfii Risâlemiz

Size kat’iyyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatımla beyan ediyorum ki; gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, Âlem-İ İslâm’a Ve Dünyaya Karşı Gayet Şiddetle Risale-İ Nur Gibi Eserlere Muhtaç Olacak; Mevcudiyetini, Haysiyetini, Şerefini, Mefahir-İ Tarihiyesini Onun İbrazıyla Gösterecektir. Emirdağ Lahikası-1 ( 78 )

İslamiyetin varoluşundan itibaren – yani Âdem (a.s.)’dan itibâren –  yapılan her fiil ve neticesinde hasıl olan Tekemmül değil sadece İslamiyetin tüm nev-i beşerin tekemülatıdır. Her kim ki tekemmülata vesile olacak bir iş yaparsa o bizim malımızdır. Mesela atomu parçalayanlar “Endülüs Devletinden bize 10 tane kitap kaldı. O zamanki Cahiller eğer o koca Endülüs kütüphanesini yakmasa ve bize orda mevcud olan 1.000.000 kitap kalsa idi biz değil şimdi atomu parçalamayı uzay galaksilerine yerleşim yerleri kurardık.” Diyerek tekemmülata medar olan her şey nev-i beşerin ortak malı olduğunu ilan ettiler.

Bu misal nevinden bizlerde Mefahir-i Tarihiye-i İslamiyeyi Risale-i Nur ile müdafa ve muhafaza ettik ve etmekteyiz ve inşallah bizler bunu bizden sonra gelecek Nesl-i Nur’a verecek ve onlarda kendisinden sonraki neslin eline verecektir. Eğer bu ülkede Risâle-i Nur Hizmeti olmasa idi hem ülke hem de âlem-i İslam perişan olacaktır. Üstâdım Muhterem Tillolu Said ÖZDEMİR Ağabeye:Eğer Risâle-i Nur Anadoluda tutmazsa Kıyameti Bekleyin.” Diyerek bu ülkenin Manevi sigortası, muhafızı, müdafii Risâle-i Nur’dur.

Müdafiimiz olan Risâle-i Nur vazifesinde muattal kalınsa idi bizler tarihi mefahirimizi müdafaa edemeyecek ve islamiyetten taviz vererek mazaallah tanassur edecek Macarların âkibetine düçâr olacaktık. İşte bizleri dalalete sürükleyen mühlik uçurumlardan koruyan Yoldaki İşaretler Risâle-i Nurun mehâleridir. Yolda selametle ilerlemek bariyer ve şarampol gibi tehlikelere düçâr olmamak için Risâle-i Nurun Esasatına Tam ittiba, tam tesanüd, tam tevazu ve tam terk-i enâniye.. gibi kavramlara temessük etmek elzemdir.

Aksi halde: Hakikî olmayan bazı bîçare dostlarımı o suretle çektiler, manen onları tehlikeye attılar. (Haşiye): O bîçareler, “Kalbimiz Üstad ile beraberdir” fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler. Halbuki ehl-i ilhadın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerek hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi bulunan bir adamın, “Kalbim safidir. Üstâdımın mesleğine sadıktır.” demesi, bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor; hades vuku buluyor. Ona “Namazın bozuldu” denildiği vakit, o diyor: “Neden namazım bozulsun, kalbim safidir.” Mektubat ( 412 )” hitabı gibi kalbimiz safidir diyenlerin ve kaynaktan su içipte helak olanların âkibetleri bizleride mühlik uçurumlara atacaktır.

O halde bizler özümüz olan islamiyeti – mefâhir-i tarihiyemizi – Risâlemiz olmadan müdafa ve muhafaza edemeyeceğimizi bilmemiz elzemdir. Müdafilik vezâifinin esâsâtı ve kuvveti ise Risâle-i Nurun ilm-i hâli olan Lâhikalarda mevcud olup tüm harekatımızı bu ilm-i hâle muvafık ve mutabık olarak ayarlamakla mükellefiz. Bunu değil yalnız Nur Talebeleri, Tek hayatı olanlarda ve ehl-i siyâset de bunu görmek ve kabul etmek mecburiyetinde olacaklardır ki Hayât-ı Dünyeviyeleri de selametli olsun ve yolunda gitsin. “Mevcudiyetini, Haysiyetini, Şerefini, Mefahir-İ Tarihiyesini Onun İbrazıyla Gösterecektir.” Hayatı islâmiye-i içtimaiyenin ussül esâsı 5 esas üzerine tesis edilmiştir ve  “beş esas lâzım ve zarurîdir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir. Risâle-i Nur hayât-ı içtimaiyeye baktığı zaman, bu beş esâsı kuvvetli ve kudsî bir surette tesbit ve tahkim ederek, asâyişin temel taşını muhafaza.. Şuâlar ( 349 ) ” etmektedir.

Bizler, Bu Haklı Dâvâmızda Her Ev Bir İrfan Mektebi Olana İnşaallah Devam Edeceğiz!

Selam ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

Her Yüzyılda Bir Gelen Müceddid Yenileyici Vasfına Sahiptir

Risale-i Nur, tarîkat değil hakikattır. Âyât- Kur’aniyeden tereşşuh eden bir nurdur. Ne şarkın ulûmundan ve ne de garbın fünunundan alınmış değil. Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın bu zamana mahsus bir i’caz-ı manevîsidir. Menfaat-ı şahsiye yoktur (Kastamonu Lahikası)

Risale-i Nur tecdid vazifesini ifa ederek müceddidiyetin sancaktarıdır. Nitekim müceddid lugatta: “Yenileyen. Yenileyici. Hadis-i sahihle bildirilen, her yüz yıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük âlim ve Peygamberin (A.S.M.) vârisi olan zât.(Ashab-ı Kütüb-ü Sitte’den İmam-ı Hâkim Müstedrek’inde ve Ebu Dâvud Kitab-ı Sünen’inde, Beyhakî Şuab-ı İman’da tahriç buyurdukları: Yâni: “Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor.” S.T.)(Her asır başında hadisçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimleri; emr-i dinde mübtedi’ değil, müttebi’dirler. Yâni, kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler. Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (A.S.M.) harfiyen ittiba’ yoliyle dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebatılı ref’ u ibtal ve dine vâki tecavüzleri red ve imha ve evamir-i Rabbaniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlâhiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve ilân ederler.

Ancak tavr-ı esasîyi bozmadan ve ruh-u aslîyi rencide etmeden yeni izah tarzlariyle, zamanın fehmine uygun yeni iknâ usulleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilât ile ifa-i vazife ederler. ş.)” olarak geçmektedir. Eğer önceki müceddidlerden herhangi birisinin izini takip etse o müceddid değildir. Çünkü yenileyen, yenileyici vasfına haiz değildir. Risale-i Nur ise kendisinden önce gelen müceddidlerin takip ettiği ve o müceddidlerin yolları olan 12 tarikatın çizgisinden farklıdır.

Bu sebeble Müstakil bir İslami fakültedir ki ne alimler ne ehl-i tarikler Risale-i Nurun sistematiğini anlamış değiller. Anladıkları zaman ise derakab Risale-i Nurun hizmetine intisab etmektedirler.

Her Hicri Yüz Yılda Müceddid Olanları Şöyle Sıralayabiliriz:
1- Ömer b. Abdülaziz  (H. 17-102/M. 638-720)
2- İmam-ı Şafii  (H. 150–204 / M. 767–819)
3- Ebu’l-Hasan Ali El- Eş’ari (H.260–324 / M.873–936)
4- Ebu Hamidi’l- Isfarayani (H. 344-955 / M. 406-1016)
5- İmam-ı Gazali (H. 450–505/M. 1058–1111)
6- Fahreddin-i Razi (H. 544–606 / M.1149–1209)
7- Mevlana Celalettin-i Rumî (H. 604–672/ M.1207–1273)
8- Zeynüddin-i Irakî (H. 725-806 / M. 1325-1403)
9- Celaleddin-i Suyutî (H.849–911/ M.1445–1505)
10- İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani  (H. 971- 1033 / M. 1563-1624)
11- Şah Veliyullah Dehlevi (H.1114–1176 / M. 1702–1762)
12- Mevlana Halid-i Bağdadi  (H.1193–1242 / M. 1776–1826)
13- Bediüzzaman Said Nursi. (H.1293 – 1379 / M. 1878–1960)

Bu zevata nazar ettiğimizde kendisinden önce gelen asrın müceddidinin tarzından farklı yol izleyerek kendisini müceddidiyete götüren yolda ihsan-ı ilahi tarafından bu vazife omuzlarına konularak ilerlemişler ve asırlarının Kur’an ve Rasulüekrem (asm)’ı yansıtan güneşi olmuştur.

Ahirzamanın şehd-i Şehadeti (Kastamonu L.168) olan Risale-i Nur ise; hem ulemanın hem avamın imanını tahkiki yapmak ve Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın bu zamana mahsus bir i’caz-ı manevîsi (Kastamonu L.202) olarak ahirzamanın ümmetine ahirzamanın müceddidi eliyle ihsan edilen ihsan-ı ilahi (Mektubat 68) olarak bizlere verilmiş ve omuzlarımıza konulmuştur. (Lem’alar 159,399)

Bizler, bu hizmeti bozarak veya hizmetin düsturları olan lahikalara zıd hareket ederek, hizmete ve hizmetin hürmetine taarruz etmiş oluruz. (Lem’alar 160) o halde bizler ahirzamanın ahını işiten Allam-ül Ğuyubun bize etmiş olduğu ihsan-ı şahanenin şehd’i, balı hükmünde (Kastamonu L.168)  ve Hakikat-ı Kur’an’iye etrafında İttihad-ı islamı (Em. L. 24) kurup ona isnad ve muhkem bir sur’u olarak hizmet eden Bediüzzaman yed’i ile bize ihsan edilen Risale-i Nur Külliyatına Harfiyyen ittiba ve iktida etmeye eski sermayelerimizle onu – Risale-i Nuru- izah değil onun – Risale-i Nurun – verdikleri ile kendimizi ve malumatımızı ıslah/tebdil/tadil/nesh etmeye mükellefiz.

Fakat Vaziye makuse olursa kaziye de netice de makuse (Mesnevi-i Nuriye 188) olacağı nazara alıp öyle hareket edilerek Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın bu zamana mahsus bir i’caz-ı manevîsi (Kastamonu L.202) olan Risale-i Nurun esasatına zıd hareketten kendimizi muhafaza etmekle etrafımızda önde görünen kimselerin Hareketleri Risale-i Nurun Mizanları ile mizana çekilmeli muvafıksa kabul değilse reddedilmeli (Sözler 663,700) ona göre basiretimizi açık tutarak ağbinin bir bildiği vardır deyip yanlış hareketleri ikaz etmemek o yanlışa ortak olmaktır.  (Mektubat 361) zulme rıza zulüm küfre rıza kürüdür kaziyesine dahil olur.

Risale-i nurun ikna ve izah tarzı bu asrın fehmine tam muvafıktır o halde bizler Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın bu zamana mahsus bir i’caz-ı manevîsi (Kastamonu L.202) olan Risale-i Nurun esasatıyla amel etmeye nur talebesi olarak mecburuz. Esasatı kabul etmiyorsak nurun haricinde olduğumuzu bilmiyoruz demektir. O halde mezkur vaziyetler ve buraya yazmadığımız mesail nazar edilerek bu zamana mahsus olan Hizmet anlayışına muvafık hareket etmeliyiz. Taki bizlerde bu asrın insanı olarak hareket edelim hidemat-ı nuriyede muvaffak olalım. Yoksa bedenen bu asrın kafa ve kalp olarak mazinin ademi olursak manen ve madden buhranlar içerisinde oluruz. Ervah-ı Habise ve Mevadd-ı Şerireye mübtela oluruz. Ve onlarla mübtela neticesinde hizmette akim kalır manen ve madden evhama kalboluruz. Hafazanallah.

Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın bu zamana mahsus bir i’caz-ı manevîsi (Kastamonu L.202) olan Risale-i Nurun esasatında ittiba ve iktidada Cenab-ı Hak bizleri muvaffak kılsın.

Selam ve duayla

Muhammed Numan Yozgâtî

Nurları Okumaktan Teselli ve Ferah Bulmağa Çalışınız

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Risale-i Nur benim bedelime sizlerle görüşür, derse müştak yeni kardeşlerimize güzelce ders verir. Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak suretindeki meşguliyet; tecrübelerle kalbe ferah, ruha rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat veriyor. Şualar ( 486 )

Nurları yazmak ve okumaktan teselli ve ferah bulmağa çalışınız. Şualar ( 515 )

..müştakların okumak heveslerini tahrik ettiğinden.. Şualar ( 517 )

..okumağa inayet-i İlahiye ile muvaffak olması.. Şualar ( 538 )

Risale-i Nur’un organize edilmemiş serbest bir üniversiteye benzeyen tahsiline eserleri okumak suretiyle devam edenler ise, Kur’an ve imana hizmet etmekten başka herhangi dünyevî bir maksad taşımıyorlar. Şualar ( 548 )

Risale-i Nur, o kadar büyük bir şevk ve aşkla ve o kadar sonsuz bir hazla okunuyor ki; sadık okuyucularını defalarca okumak gibi kuvvetli bir arzuya sahib ediyor. Şualar ( 549 )

Risale-i Nur’un hârikulâdeliğini ve te’lif san’atındaki üstünlüğünü tasdik edip hayretler içerisinde bütün külliyatı okumak iştiyakına sahib oluyorlar. Şualar ( 550 )

Risale-i Nur’u okumak ve onun ebedî saadetler bahşeden yazılarını istinsah etmek veya bir mü’minin istifadesi için iman cihetinde ona hizmet etmek bir suç mudur? Şualar ( 554 )

Nur-u Kur’anın birkaç risalesini okumakla bütün o zehirli fikirlerini atıp imanı elde ederek duyduğu sonsuz sevinç ve bahtiyarlığı te’lif ettiği mübarek Nur risaleleriyle ona kazandıran müşfik ve vefakâr ve hakikî kahraman Üstad Bedîüzzaman hazretlerine arzetmesi, eski gaflet ve dalalet hayatından kurtulup, iman ve nura kavuştuğunu ve hakikî imanı kazandıran Risale-i Nur’un bu asrın bütün insanları için bir şems-i hidayet ve vesile-i saadet ve onun müellifliğiyle tavzif edilen üstad-ı muhteremin bu pek büyük ve yüce imanî hizmetiyle onun bu beşeriyete, hususan ehl-i imana bir lütf-u İlahî olduğunu hayranlıkla arzetmesi.. Şualar ( 557 – 558 )

Risale-i Nur’u okumak ve yazmak, medh ü senasına kadir olamak.. Şualar ( 559 )

..okumak ve yazmak ve dindaşlarının imdadına koşmak.. Şualar ( 563 )

Dinî ve imanî ve ahlâkî eserlerini okumakla, o uğurda hayatımı tereddüdsüz feda eder derecesinde istifade.. Şualar ( 566 )

Nur nüshaları ve onları okumakla imanlarını kurtaran yüzbinler hâlis Nur şakirdleri.. Şualar ( 567 )

Nur Risalelerini tedarik ederek okumağa başladım. Şualar ( 568 )

her müslim okuyucusunu kurtardığı gibi beni de kurtaran Risale-i Nur Külliyatını okumak ve benim bu eserleri okuduğumu bilen ve işiten vatandaşlarımın tehzib-i ahlâk etmek için benden musırrane istemeleri.. Şualar ( 568 569 )

..mükâleme-i mi’raciyeyi geniş manasıyla okumak, teşehhüdde umum İslâmın farz bir vazifesi olmuş. Şualar ( 642 )

..okumakla tezahür eden meziyetini düşünüp hayran kaldı. Tarihçe-i Hayat ( 30 )

..okumakla hıfzetti ve okudu. Tarihçe-i Hayat ( 36 )

..her gün okumak şartıyla.. Tarihçe-i Hayat ( 45 )

..imanlarını kuvvetlendirmişler ve bu hakikat-ı kübrayı bütün dünyaya ilân etmek ve ölünceye kadar onu okumak ve ona hizmet etmek gayesini azmetmişlerdir. Tarihçe-i Hayat ( 155 )

İmanlarını kurtarmak niyetiyle Risale-i Nur’u okumak ve rıza-yı İlahî için iman ve İslâmiyete Risale-i Nur’la hizmet etmek.” Bu gayelerinde muvaffak olmak için, her şeylerini bu hizmete hizmetkâr yapmışlardır. Tarihçe-i Hayat ( 163 )

o envâr-ı imaniyeyi derdine tam derman bulan bir kısım zâtlar onları okumak istediler ve okudular; hayat-ı ebediyelerine tam bir tiryak olduğunu hakkalyakîn gördüler, kendilerine istinsah ettiler. Tarihçe-i Hayat ( 222 )

..kendi kendime günahlarımdan istiğfar ve âyetler okumak gibi şeylerle meşguliyetim var. Tarihçe-i Hayat ( 224 )

Bir kısım şakirdlerin ibadet niyetiyle risaleleri ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim. Bârekâllah dedim, hak verdim.

Medresede okumaktaki maksad; evvelâ kendini kurtarıp, sâniyen ümmet-i Muhammed’i (A.S.M.) kurtarmağa çalışmak Barla Lahikası ( 142 )

Risale-i Nur’da öyle manevî bir zevk ve cazibedar bir nur var ki; mekteblerdeki çocukları okumağa şevkle sevketmek için icad ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere galebe edecek bir lezzet, bir sürur, bir şevk Risale-i Nur veriyor ki çocuklar böyle hareket ediyorlar. Tarihçe-i Hayat ( 318 )

Teenni ve dikkatle okumak.. Tarihçe-i Hayat ( 319 )

Umumunu okumak için vakit bulamadığından, yalnız birtek sahife olan zîhayatın bahar faslında icad ve idaresine bakar, müşahede eder.. Tarihçe-i Hayat ( 338 )

Hapis müddetinde Nur talebeleri bu Meyve Risalesi’ni müteaddid defalar yazmak ve okumak suretiyle meşgul olmuşlar. Tarihçe-i Hayat ( 435 )

Zemin yüzünde yazılan, bahar sahifesinde teşhir edilen rahmet ve hikmetin mu’cizeli eserlerini, eşcar ve nebatat ve hayvanattaki san’at-ı İlahiyenin hârikalarını, sîmalarında parıldayan tevhid sikkelerini okumağa ziyadesiyle meftun idi. Tarihçe-i Hayat ( 460 )

Risale-i Nur’u devamlı okumakla, ben, dehşetli mânevî hastalıklardan nasıl kurtulmuşsam.. Tarihçe-i Hayat ( 497 )

Risale-i Nur’u okumağa ve neşretmeğe, kahraman üstadları misillü feragatla çalışırlar.

Muhammed Numan

Şehd-i Şehadet Bu Asırda Risale-i Nurdur

..gözlerimiz. Gözlerimizi açtık, dünya içine saldık.

Görmez misin gözümüz arı-misal olmuştur, her tarafa uçuyor. Kâinat bostanıdır, her tarafta çiçekler, her çiçek de veriyor ona bir âb-ı leziz.

Hem ünsiyet, teselli, tahabbübü veriyor. O da alır getirir, şehd-i şehadet yapar. Balda bir bal akıtır, o esrarengiz şehbaz. (Kastamonu Lahikası)

Evet , gözlerimizi açtık yani biraz şuurlandık aklımız ermeye başladı. Muhitin telkin ve tesiriyle bir hal kesbetmeye başladık. Dünyaya bakış açımız duruşumuz ahvalimiz ise dünyanın rengini belirler. Ya Rahmanın yolunda kullanıp diyeceğiz Ey göz, güzel bak! Âdi bir kavvad nerede? Kütübhane-i İlahînin mütefennin bir nâzırı nerede? Sözler ( 28 ) yada nefsin at’ı yaparak dalalet vadilerinde çifte eneye binerek dalalet vadilerinde koşturarak Musa as ümmeti gibi sina çölünde dolaşacaksın. Peki nereye bu gidiş nereye kadar koşturup dolaşacaksın?

Sina çölü münkabız bir yerdir. Girme çıkamazsın. Enaniyete istinad ederek ben yaparım ederim deme. O uçurum pek derindir aradaki hattı dolduramazsın. Muvasalayı temin edemezsin. Ya uçurumdan düşersin ya onlara iltihak edersin.

Gözlerimizi açtık eğer Dünyada cemiyete salarsan seni Cehenneme ehil edecek bir derekeye getirir. Dünya Cehennemi olan Vicdanında seni daha Hutameye gitmeden Hatab eder yakar, yer ve bitirir. “Gözlerimizi açtık, dünya içine saldık.” Deyip rast gelene bakarsan ve onun peşine düşer hayatı batın ve ferce münhasır zannedersen akibetin ve halin kanalizasyon borusundan farkı yoktur. Çünkü; hayat mutfak ve yatak ve tuvalet arasında geçer. Bir kanalizasyon ve foseptik çukurundan başka bir şey olmazsın. Zaten en şerli kab mide değil midir?

Görmez misin gözümüz arı-misal olmuştur, her tarafa uçuyor. Kâinat bostanıdır, her tarafta çiçekler, her çiçek de veriyor ona bir âb-ı leziz.

Hem ünsiyet, teselli, tahabbübü veriyor. O da alır getirir, şehd-i şehadet yapar. Balda bir bal akıtır, o esrarengiz şehbaz.

Gözümüz arı-misal olmuştur, her tarafa uçuyor. Kâinat bostanıdır, her tarafta çiçekler der ve haram helal demez humud ve fücura inkılab ederse o arı Mübarek Bal Arsı değil, yabani eşek arısı hükmünü alır. O halde Ey göz, güzel bak!

Eğer mübarekiyeti seçersen kimse sana kıymaz öldürmeye; ama eşek arısını seçersen herkes seni öldürmek ister ve senden de kaçar dünyada da dost ve arkadaşsız kalırsın. Yalnızlığın hüznünü yudumlarsın. O halde yabani eşek arısı olmak dareynde gam ve gussadır.

Rahmanın nazarıyla nazar edersen “..veriyor ona bir âb-ı leziz.” Kaidesine dahil olup her ne yaparsan mübarek bal arısı gibi gittiğin yerde yaptığın işte lezaize envara esrara bilfiil veya bilkuvve mazhar olursun. Bu az şey midir ki mübarekiyeti intihab etmek istenmez! “Hem ünsiyet, teselli, tahabbübü veriyor. O da alır getirir, şehd-i şehadet yapar. Balda bir bal akıtır, o esrarengiz şehbaz.” Bal ise bir bal daha verir. O da manevi (sürurlü, ünsiyetli) bir bal verir insan olan insana. Bu hadise esrar-en-gin oluyor. Baldan daha tatlı olan bir manevi bal hükmüne geçerek Rahmanın munis ve enis olduğunu derketmekle.

Rast gelene nazar etmek “gözümüz arı-misal olmuştur, her tarafa uçuyor.” Diyerek gözün gem’inin bırakırsan her tarafa uçmasıyla ya bir sığırcık kuşu ya bir kırlangıç veya başka bir kuş onu kapacaktır. O halde gem’i sağlam tutmak elzemdir. Bir çiçeğe konar çiçek etçilse o arıyı yutar ve arı ölür. Ama gem muhkem istikamet belli haram helal belli.  Hal bu minval üzere olursa endişe edecek bir şey yoktur.

şehd-i şehadet yapmak istersen gözünü Rahmani dereceye ayarla Şeytani ayara değil! şehd-i şehadet ise; Tevhid balıdır. Kur’an’ın balıdır. Ballar balıdır. Bu asrın tezgahında şehd-i şehadet Risale-i Nurdur. Onu ,Risale-i Nuru, yemezsende olur ama o halde sadece bal yersin ama şehd-i şehadet olan Risale-i Nur’u yersen envara esrara mazhariyete ilerlersin.         

Müflistir o kimse ki;  şehd-i şehadet Risale-i Nur’u işittiği halde intisab etmesin ve tekemmülatını şehd-i şehadet olan Risale-i Nur’a göre yapmasın.

Bahtiyar O Ki; Nefsini ve Neslini şehd-i şehadet olan Risale-i Nur’u yiyerek ıslah edip tam bir Abdullah olana!

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan Yozgâti

www.NurNet.org