Etiket arşivi: şiir

Yaşanmış bir şiir: Apartmanda…

Bir sabah erkendi ve ayazdı,
Kapı gıcırtısıyla uyandın.
Dışarısı karlı bir beyazdı,
Doğruldun ve duvara dayandın.

Gece boyu eşikti yastığın
Sıcacık yorganındı karanlık…
Kibrit ile sigara yaktığın
Hazin yalnızlığına yârânlık…

Kokular yayıldıkça yayıldı,
Hıçkırıklar döküldü sinenden.
Ciğerlerin dumanla bayıldı,
Habersizdin çıkan ve inenden.

Sana otel, apartman boşluğu…
Yırtık ceketin altındaki can!
Şişelerde buldun sarhoşluğu
Oydu hayatındaki heyecan.

Elbiseni açtın ağır ağır,
Acıyla damlalar yere düştü…
İdrar mıydı o, kan mı? Ne kahır!
İniltiyle gözlerin büzüştü…

Nazarımızı kaçırdık senden,
Haline bakamadan tiksindik.
Geçiverdik hızlıca köşenden,
Sıcacık dairemize sindik.

Usulca kapıyı da kapatıp
Kahvaltıya oturdular erler!
Ev sahibi kaşlarını çatıp:
– Pisliği de şimdi kim temizler!

Soframızdaki çeşitler kaçtır;
Gözlerimiz saymaya çalışır.
– Yahu bi ekmek versek mi, açtır?
– Olmaz ha! Boşver, sonra alışır! ..

Ali Nureddin

www.NurNet.Org

İstanbul Şiiri: Belde-i Tayyibe

Kubbende hazin ezanların akseder.
Hafif bir yağmur şıpırtısı derinden..
Gökte martılar huşû ile raks eder
Ağlar mı bulut? Ağlarsa kederinden…

Açsın gün, ışıldasın Boğazında su
Bırak kavuşsun sana seni özleyen.
Ufkunda boğulsun gecenin kâbusu
Yıldızın yaldızı; yüzünü gözleyen…

Tebessümünle gülümsüyor Beyazıt,
Beyoğlu’nun kahkahası da cabası..
Renklerin kardeş de siyah ve beyaz zıt.
Senden gayrılık İstiklal’ in çabası..

Eminönü’ nde esen deniz kokusu…
Sirkeci sokakları eski-püskü, dar..
Karşıya geçmek; yaşlı vapur korkusu,
Hatıralarda kalan, eski Üsküdar…

Bin bir çeşit çiçek çağırır baharı
Yedi tepende yetmiş iki buçuk renk…
Çamlıca’da uçar çayların buharı,
Kanlıca’nın keyfi de Beşiktaş’a denk.

Emirgan’da hürdür hep kelebekler,
Tertemiz hava, mavi gök ve sarı yer…
Kayıklar koyda, İstinye’de bekler
Ve üşür her rüzgârda serin Sarıyer.

Bak, haşmetiyle Fatih, surlarda dimdik!
Gör, Eyüp taşlarına değen başları:
“Hâdimiz Mevlâ’ya, evvel de hâdimdik”
Ve düşer bir ihtiyarın gözyaşları…

Ey Belde-i Tayyibe!(*) Mahzunsun neden?
Senin yerinde Ayasofya inlesin.
Fethinin marşını okutalım minareden
Âlem seni Sultanahmet’ten dinlesin..

Şimdi sevdamız; hayalimizsin dünkü;
Geldik mazide, seni rumistan bulduk.
Bilsinler ebediyen bizimsin çünkü,
Biz on dört asır önceden İstanbul’duk!

Ali Nureddin

(*) Peygamber Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde; “Konstantiniyye elbet feth olunacaktır. Onu fetheden Kumandan ne güzel Kumandan, fetheden Asker, ne güzel Askerdir” buyurmuşlardır. 

Kur’an-ı Kerim’de, Sebe Süresi’nin 15. Ayetinde geçen; “Allah tarafından koruma altına alınan güzel bir belde vardır.” Bu Ayette geçen “Tayyib” çok güzel, “Belde” yaşanılan yer. “Beldetün Tayyibetün”de ise; Yaşanılan çok güzel bir belde(yer) ye işaret ediliyor. 

Molla Cami Hazretleri, bu Ayet-i Kerime’yi incelemiş ve “Beldetün Tayyibetün” cümlesinin harflerinin “Ebced ” Hesabına göre toplam, 857(hicri) , Miladi 1453 yılını gösterdiğini ortaya çıkarmıştır.

NurNet.Org  

Bediüzzaman ve Nur Talebeleri

Üstad Bediüzzaman ve sonra talebeleri
Dünyaya ilan etmişler büyük hakikatleri

Hakikati Kuran’iye etrafında dönmüşler
İman hakikatlerini tamamıyla görmüşler

Gaye ölünceye kadar onlara hizmet etmek
Bu Hakikati Kübrayı dünyaya ilan etmek

Dalalet ve zındıkanın en azgın devresinde
Böyle müthiş ve çok ağır şartlar içerisinde

Bütün bu gizli dinsizlik fesat komiteleri
Büyük tahribat yapıyor bu faaliyetleri

O zaman âlem-i İslam maddeten çok fakirdi
Dönemin Firavunları İslam’a karşı birdi

İşte böyle bir zamanda bu Zat meydana çıkar
Eli kolu bağlı iken bütün putları yıkar

Dehşetli bir esarette eserleri yazıyor
Kuran’dan aldığı dersi insanlara okuyor

O zaman Arapça harfler yasak da edilmişti
İlgili matbaaların hepsi kapatılmıştı

Üstad Bediüzzaman’ın malı serveti yoktu
Mevcut dünya metaıyla hiç alakası yoktu

Risaleleri el ile yazarak çoğaltanlar
Ancak ihtiyaçlarını zor temin ediyorlar

Yazanlar karakollara hemen götürülüyor
Onlara eziyetler ve işkence yapılıyor

Din adamlarını asıp idam ettiriyorlar
İnsanları korkutarak gözdağı veriyorlar

Dindar insanlar sükûta mahkûm ettirilmişti
İslami dersleri vermek kesin menedilmişti

İslam’ı ruhsuz bir ceset yapmak istiyorlardı
İslam’ın uyanmasını hiç istemiyorlardı

Risale dersini alan o Nur Talebeleri
İslami cesaret alıp olmuşlar iman eri

Risale-i Nur’u gaye edinen bu insanlar
Her birisinin kuvveti olmuş yüz adam kadar

Bu da halkın üzerinde çokça tesir yapmıştır
İnsanlarda uyanıklık husule getirmiştir

Dinsizliğin şaşaalı o taarruzlarına
Karşı gelip şahlanmışlar imanları uğruna

Üstad’larıyla beraber korkmadan canlarını
Feda edip kurtarmışlar güçlü imanlarını

Risale-i Nur’ları pür dikkatli okuyanlar
Hiçbir beşeri eza ve cefadan korkmuyorlar

İslam ve iman uğrunda katiyen yorulmazlar
Musibetler karşısında tahammülsüz olmazlar

Hapse memnuniyetle ve iftiharla girerler
Allah için gerekirse ölüme de giderler

Zahirde zararlı gibi görünen bu hizmetler
Hakikatte ise rahmet oluyor bu zahmetler

İman hizmeti uğrunda ne yapsalar hayırdır
Bütün bu çalışmaları onlar için ecirdir

Ey Allah’ım bu Cemaat bütün Sana emanet
Aciz kulun Tanyeri’yi lütfünle hidayet et

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Ya Resulellah

Sensiz geçen bunca ömrüm
Hebadır ya Resulellah
Olmadığın bir cihanda
Cefadır ya Resulellah

Günahım çok, perişanım
Günahlarımdan pişmanım
Izdırap dolu her anım
Şefaat ya Resulellah

Hani mal-mülk sahipleri
Kalmadı hiç eserleri
Dünyadaki ziynetleri
Beladır ya Resulellah

İsterim ki sana gelem
Dağları taşları delem
Engeller veriyor elem
Dua et ya Resulellah

Niyetim sana gelmektir
Kapınızda sürünmektir
Eşiğine yüz sürmektir
Kısmetse ya Resulellah

Ceddim sensin ya Muhammed
Kıtmirin, Tanyeri Ahmet
Allah’tan bizlere rahmet
İstesen ya Resulellah

Ahmet Tanyeri – Diyarbakır
www.NurNet.org

Nur’un Doğuşu

Her yer zifiri karanlık olduğu bir zamanda

Şarkın kayalıklarından güneş doğdu bir anda

Karanlıkları yırtarak dünyamıza nur saçtı

Bir Ateş pare-i zekâ gönüllerde gül açtı

Hem öyle bir devirde ki camiler öksüz olmuş

Minareler kelepçeli şerefe susturulmuş

Minarelerde uyduruk sözler sarf ediliyor

Ezan diye bu millete zorla yutturuluyor

Allah’a ve Resulüne inanmak suç sayılmış

Öz yurdunda Müslümanlık yabancılaştırılmış

Her yerde idam sehpası zindanlar kol geziyor

Karakollara gidenler daha geri gelmiyor

İman ise ateş olmuş taşısan yanacaksın

Ateştir bu diye atsan imansız kalacaksın

İşte böyle bir zamanda gün doğdu yüzümüze

İnsanlığı aydınlatan nur girdi gözümüze

Üstad Bediüzzaman’dı şarktan doğan bu güneş

O’na hiç nasip olmadı ne bir evlat ne bir eş

Ömrü boyunca çalıştı İslâm’ın bekasına

Fani dünya lezzetini atmıştı arkasına

İman kurtuluşu için durmaksızın çalıştı

Gizli din düşmanlarıyla yorulmadan çatıştı

Kimseye boyun eğmedi korkmadı hiç kimseden

Mücadeleyi sürdürdü gece gündüz demeden

Ama O’nu dinlemeyip zindanlara attılar

Ortadan kaldırmak için aşına zehr kattılar

O’na verilen zehirler O’nu etkilemedi

Hapishane ve zindanlar hiçbir para etmedi

Medrese-i Yusufiye oldu hapishaneler

Halim birer insan oldu orada yüzler binler

Hapishanelerde kalan en azılı katiller

Canavarlığı bırakıp O’na hizmet ettiler

Hayatını hiçe sayıp girdi tehlikelere

İman ve cesaretiyle örnek oldu bizlere

Ey gönüllerin sultanı sana sesleniyoruz

Zat-i Âlinize binler selam gönderiyoruz

Başlattığın bu nurlu yol dünyayı kuşatmıştır

Nur çemberine girenler milyonları aşmıştır

Fatihalar gönderiyor Sana bütün mü’minler

Şahsına minnettar olmuş dünyada ins ve cinler

Ahmet Tanyeri – Diyarbakır

www.NurNet.org